04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
-»•?*<•*-•?*•—*r<**.-.. ~ -xr '• •>—"*- . 13MART1994PAZAR CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR GUNDEMDEKISANATÇI SELÇUKDEMIREL ONATKUTLAR Birgörüntüevrenineyolculuk"Çıkınca buharda biraz yürü, sola dön, Vaugjrard'a girersin..." dedi Ko- met. Paris'in en güzei semtlerinden bi- rinde, öğrencilik yıllannu geçirdiğim Montparnasse'a yakın bir sokakta, güzel bir evde oturuyordu Komet. Bi- raz sonra kendisiyle ilgili bir belgesel yapmak üzere gelecek TRT ekibini bekliyordu. Niyeti onlarla birlikte Montparnasse'ın ünlü mezarhğına gidip Sartre'ın mezan başında bir dua okumaktı. KJmseninakJınageimeyen şeyleri yapmakta ve resmetmekte "yekta" olan bu olağanüstü sanatçıyı fantezileriyle başbaşa bırakarak çık- tım. Caddeyi geçip sola döndüm ve uzun Vaugirard SokağVna girdim. Öğrencilik yıllanmda Paris'in bazı uzun sokaklan gözümü korkuturdu. Vaugirad bunlardan biriydi. 300'lü numaranın çok ilerilerde olduğunu, sokağa ginp ilk numaralara bakınca farkettim. "Yürü Allah yürü" dedim içimden. Yüzyıllık şehircilik seriiveni Ama öbür yandan daha ilk birkaç adımda keyiflendığimi fark ettim. Va- ugirard da Paris'in birçok ünlü sokağı gibi son derece güzeldi. Binalar ko- runmuş. kaldınmlar rahat. insanlar az, vitrinlcr gözalıcı idi. Adım ba- şında atmosferleri kadar isimleri de birbirinden güzel cafeler. her biri sizi içerde saatlerce oyalanmaya çağıran kitapçılar. mağazalar, çiçekçiler, l o kantalar... Birkaç sokak ve cadde dı- şında İstanbul'da yürümek nasıi bir işkence ise burada da tam tersine bir büy_ükzevk. Öğrencilik yıllannın başıboşluğu, rahatı ve sevinci içinde bir yandan sa- ğa sola bakıyor, bir yandan düşünü- yordum. Cevat Çapan'la birlikte çağnldığı- mız Paris yakınlarında Royaumont Abbaye'si bınasındaki şiir çeviri çalış- malan sırasında olağanüstü günler geçirmiştim. İki gündür. gene şair dostlann konukseverliği ile. Contre- escarpe'a çok yakın küçük ve şirin bir otelde kalıyor. günün büyük bir bölü- münü. destlar, filmler. kitaplar, cafe- ler arasında mekik dokuyarak geçiri- yorduk. İstanbul'da insanlar yakla- şan belediye secimieri öncesinde Ata- türk'ün anasına küfretme meseleleri ile uğraşırken Paris'te on binlerce in- san Pompidou Merkezi'nde açılan görkemli *Kent" sergisini görmeye koşuyordu. Dünya kentlerinin yüz- yıllık şehircilik serüvenini incelemeye, kentlerle sanatçılar arasında yaşanan ilişkinin doyulmaz resimlerini görme- ye koşuyordu. İsmi yüzünüzü aydınlatan dost Çok iyi bir şarabın lezzetini tadar- ken yaptığımız gibi bu günlerin aynn- tılannı düşünüyordum. Bir yandan da Seiçuk DemireJ'i. Ve adela aynı keyifle. Bazı dostlannız vardır. onlarla sa- dece karşılaştığınızda degil. isimleri aklınızdan geçtiğinde de yüzünüz ay- dınlanır. Bir gülümseme geçer gözle- rinizden. Bu insanlann sayılan ne ka- dar azdır. Seiçuk Demirel. benim için bu in- sanlardan biri. Şimdi onunla buluş- maya gidiyorum. 1974 yılının son aylanndan biri ol- malı. Sanınm Turhan Seiçuk aradı beni. Genç bir çizerden şöz etti: Sei- çuk Demirel. Çizgilerini çok beğe- niyordu. Acaba Sinematek fuayesin- de bir sergisini açar mıydım? İlk sergisi istanbul'da açıldı Bir kaç hafta sonra, Sinematek'in Sıraselviler'deki lokalinin girişinde Selçuk"un İstanbul'daki ilk sergisi açılıyordu. Çok genç. henüz 19 yaşında, son derece sevimli. ufak tefek, güzel ve te- miz yüzlü bir çocuktu. GözJeri bir zeka pınltısı ile ışıyordu. Ama bunlar- dan daha da önemlisi. sergilediğimiz yapıtlannda. çok genç yaşta elde edil- miş bir sanatçı kimliğinin, kişiliğinin belirmiş olmasıydı. Bir karikatürist. günün deyimiyle bir "çizer" olarak bana tanıtılmış olmasma rağmen, daha ilk işinde. onun bir grafik sa- natçısı, giderek bir resim ustası olarak kavranmasınm daha doğru olacağına değgin işaretler görüyordum. Seiçuk Demirel'in işleri, o gün çok beğenildi. Ve biz dost olduk. Seiçuk Demirel'le. 1974-78 yıllan arasında birkaç kez daha karşılaştım. İstanbul'da, daha da çok Ankara'da. Hayal meyal hatırladığıma göre öğ- renci dernekleri, sendikalar. o günle- rin geçerli deyimiyle 'Demokratik Kitle Örgütleri'nin yayın organlan- nın merkezlennde. Her genç gibi o da zamanının büyük bölümünü solcu ve demokratik hareketlere omuz ver- lerden gelip bu evrensel sanat ve kül- tür merkezinde tutunmanın ne kadar zor olduğunu düşünüyordum. Ara- lannda birçok Türk'ün de bulunduğu on binlerce sanatçı, burada bu büyük bir sergi salonunu andıran kentte, iş- lerini uzmanlara, eleştirmenlere, ko- leksiyonculara, galeri sahiplerine be- ğendirmek zorundaydı. Öğrencilik yı- Uanndan haürbyorum. Tannm, ne kadar zordu... Kendini dünyaya kabul ettirdi Oysa Seiçuk, bir düşü gerçekleştir- miş, kendini sadece Paris ve Fransa'- ya değil, neredeyse tüm dünyaya ka- bul ettirmişti. Dünyanın herhangi bir Kitabevi'ne uğramak istedim. Ama daha içeri girmeden vitrinlerin önün- de çakıhp kaldım. Kitapçının vitri- ninden Seiçuk bana gülümsüyordu. Bütün bir vitrin Selçuk'un çizgileri, fotoğraflan, albümleri, kartlan, pos- terleri ile doluydu. Başka kitaplan bir yana bırakıp dakikalarca bu güzel gö- rüntü önündeoyalandun. Seiçuk, Paris'i fethetmişti. "Peki nasıl oldu bu? Biraz anlatır nusın bana? Paris e ilk geldiğiınde kimsenin tanımadığı, bir anlamda tas- ralı bir genç sanatçıydın.Şimdi ise Seu- il'den Payot'ya büyük yayınevlerinin kitap kapaklannı yapan, hakkında Le Monde'un albüm yayunladığı, Tok- yo'dan New York'a tüm dünyadan (Fotoğraf: ERGUN ÇAĞATAY) mekle geçiriyordu. Sonra birden izini kaybettim. Vaugirard Sokağı'nın 200'lü numaralannın önünden geçi- yor, kendi kendime küçük oyunlar oynuyordum. Ömeğin, "Selçuk'un evi, şu ileride görüneneczane işaretinin yanında olmalı" diyordum. Bir vitri- nin önündeydim. Içeride. çeşitli tab- lolar, "objets d'arts" denilen çalışma- lar vardı. Tablplann imzalannı gör- meye calıştım. İmzalar zorlukla oku- nuyordu. Zorluğun bir nedeni yaalışından ise öbürü de ismin kendi- sinden geliyordu. Çoğunluğu Fransız ismi değildi çünkü. Polonyalı, Mağ- ripli, Alman ya da Rus. Çeşitli ülke- köşesinde, ne zaman bir Le Monde Diplomatique ya da Le Nouvel Ob- servatsur alsam, ya kapağında ya içinde bana gülümseyen bir Selçuk'la karşılaşıyordum. Ne büyük bir se- vinç. Seiçuk, Paris'i fethetmişti Hele geçen yılı hiç unutmuyorum. Kısa bir yolculuk içın Pans'e uğra- rruştım. Saint Germanie'de, ünlü Deux Magots kahvesinde bir dos- tumla buluşacaktım. Randevu için birkaç dakika vaktim vardı. Kahve- nin hemen yanındaki ünlü La Hune copyright isteoen uluslararası bir gö- rüntü ustası. O arada ne oldu?" Gülümseyerek kedisinin başını ok- şadı. Bir süredir onun evindeydim. 305 Rue de Vaugirard'da, beşinci kat- ta, küçük ama çok hoş bir apartman dairesinde. Karşılıklı kahvelerimizi içiyor, eski günleri konuşuyorduk. "1978 yüında geldim Paris'e. Aynı yû e>lenmiştim. Kanm mimardı. Bir- İikte geldik. tlk a> ların çok zor gectiği- ni sÖNİemeliyim. Ama daha iikj>ünden, burada kalmava kararlıydım. Insanbu kararı verince, yaşamının çaresini de mutlaka bulmak zorunda kalıyor. Çiz- güerimi çeşitli yerlere gönderdim. Bü- tün vaktimi kitapçılarda, kürüphane- lerde geçiriyordum. Buradaki çizgi dünyasını, kültür dünyasmı tanımaya çalışıvordum. Alrıncı ayın sonunda Le Monde'dan eevap geldi. İşlerim kabul edilmişti, yayunlanacaktı. İşte öyle..." Bir yandan onu dinlerken. bir yan- dan da büyük bir alçakgönüllülükle, sanki sıradan bir olaymış gibi anlatı- lan bu hem çok zor, hem çok olağa- nüstü ilk aylan düşünüyordum. Ve elbette, ne benim, ne de Parislılerin hiç bilmediği "tarih öncesi"ni. Şimdi tam kırk yaşındaydı, bu hep yirmisin- de gösteren genç adam. Kırk yıl önce- nin Artvin'in de başlayan bir yolcu- luk. Baş döndürücüydü her şey. "Bir Gürcü ailesinin çocuğuyun. Sanınm ailem 93 harbinde Aıtvin'e gelmiş. Batum'dan. Annem birkaç yıl önce Sarp sınır kapısı açılınca gidip elli >ıldır hiç görmediği halasını gördü. Amin'de \ aşadığtm yıliar. çok küçük- lük yıllarımdır. Altı yaşıma kadar. Oradan dedemi hatırlanm. Sadece o doğru dürüst Gürcü dili konuşabiürdi. Müttûş bir adamdı. Silah koleksi_\onu vardı. Boğma rakısını. yıllık şarabını kendisi yapardı. Kaçak tütün içerdi. Son derece keyifli bir insandı. Sonra Ankara'ya geldi. Mimar Kemal Or- taokulu ve Atatürk Lisesi. Babamın başından çeşitli olaylar gecti. Sıkıntdı yıllar yaşadık. Lisede okurken, aileye bir parça katkısı olsun diye Ankara Adliye'sinde fotokopi memurluğu >ap- tıtn. Elimde çok miktarda kağıt >ardı. Onlara çizmeye başladım. Sanınm be- nim için Güzel Sanatlar Akademisi, o birkaç aylık fotokopi memurluğu oldu. Sonra bilhorsun, iki yıl sonra seninle Sinematek'te sergi açtık..." Büyüleyen Akdenizli yanı Bu çocuğun yaşamında her şey ne çabuk oluyor. Çizme\e başladıktan iki yıl sonra ilk sergi. Paris'e geldikten altı ay sonra Le Monde'da çizerlik. Çünkü Akdenizli. Coşkulu, sjcak, kendini çabuk sev- diren, kıpır kıpır yapıtlan. Sanınm her biri ayn ayn ünlü ya- zarlar olan, Selçuk'un uluslararası hayranlannın büyülendiklcri şey de onun bu Akdenizli yanı. Gaude Julien "Selçuk'un umutsuz olduğunu sakın sanmayın. İyi bakın onun desenlerine. Voksa anlamaya- caksınız..." derken bunu kastedıvor- du. Ya da İgnacio Ramonet. "Şeyterin sessiz mantığmı bir başkasını düşleye- bilmek için altüst etmek. işte Selçuk'- un isyancı amaçlarından sadece biri..." derken. "Seiçuk şeytanidir , ama onun şey- tanı başkaldırıcıdır. Ve iyilere yardım eder. Ancak çocuklar yakalayabilir öyle bir şeytanı..." diyor büyuk ortak dostumuz John Berger. Le Monde'un yazan Pierre Drachline ise uzun uzun ondaki o eşsiz Akdeniz duyarlığını övüyor. Bence Seiçuk, gülen Anadolu insa- nıdır. Sıcak. sevecen. muzip. Ama aynj zamanda. evrensel çapta müthış bir "humaniste." Hem bizden, hem de diinyalı Bu yüzden hem bizdendir. hem de dünyalı. 1992 yılında Belçika'nın ün- lü yılbğı SNDECK (SCOOP) onu yı- lın çizeri ilan etti. Albümü tam otuz- bin adet sattı. Hakkında yanm düzi- ne TV programı yapıldı. (Bizim TV- lerin kulaklan çınlasın). Londra'da Harper Çollins'ten Almanya'da Vir- gin Müzikevi'ne, Gallimard'dan Le Point'a bir çok uluslararası yayın. müzik. sergievi onun işlenni kullanı- yor. sergiliyor. O ise, Vaugirard'daki evinde. sakin bir atmosferde. özellikle gecelcri bir lambanın ışığında. sonsuz renklerle dolu bir evrende inanılmaz yolculu- ğuna devam ediyor. Yeni çıkaracağı albümün adı: "Vo- yage Tout en Image." Sadece görüntülerle yolculuk. Yo- lun açık olsun Seiçuk. Belki bizim küçük ve gürültülü gezegenimize de uğrarsın. Saint Exupery'nin Küçük Prens'i gibi. PENALH 'Mimar gibi resim, ressam gibi bina yapar' GÜRHAN TÜMER İZMİR- Kimileri şuncacık anla- mazken sanattan. felsefeden, bilim- den; kimilerinin on parmağında on marifet vardır. Ömekse, işte Röne- sans'ın ünlü dehalan, hem ressam. hem heykeltıraş. hem mimar Miche- langek) ve Leonardo. Daha sonraki yüzyıllarda, hem fılozof. hem mate- matikçi ustalar Pascal ve Descartes. Sonra. bir yandan, dillere destan Fa- ust'u yazarken. bir yandan da mi- marhkla ve doğa bilimleriyle ilgilenen Goethe. Romantik bir klasisist Ve 1781-1841 yıllan arasında yaşa- mış olan Karl Friedrich Schinkel. Evet, Schinkel de hem mimardır hem de ressam. Schinkel'in mimarlı- ğıyla ressamlığı öylesine iç içedir ki, Tlıeodor Fontane, "Mimar gibi resim yapar, ressam gibi bina inşa eder" dc- miştir onun için. Bir klasisisttir Schinkel. Yani klasi- sizme inanır. Yani ona göre güzeli, doğruyu eski Yunanlılar ve Romaltlar bulmuşlardır. Bir binanın kolonlan ya Dor düzeninde olur ya İon ya da Ko- rint. Kimi kolonlar da kadın heykeli biçiminde. yani karyatid olabilir. Si- metri esasür tasanmlarda. kompozis- yonlarda. Bunlardan başka, yepyeni kurallar aramak gereksizdir. abestir. Yalnız şu ilginçtir: Bilindiği gibi, klasisizm temelde akıladır. Hele Ro- ma klasisizminin duygusal olduğunu ileri sürmek hiç doğru değildir. Röne- sans da, akılcı olduğu için klasisizme yönelmemiş midir? Ya da klasisist ol- duğu için alalcı değil midir? Ne yar ki bu akım gerilerde kalmış- tır. I.Ö. 5. yüzyılda yapılmış olan Part- henon gibi. ona benzeyen bir binayı 18., 19. yüzyilda yapmaya kalkmak bir nostaljidir. Nostalji ise ister istemez duygusalbk demektir. ister istemez ro- mantizm demektir. Bu, Schinkel için de böyledir. Schin- kel, romantik bir klasisisttir. Sonra şu: Bu mimar-ressam ya da ressam- mimar. tepeden tırnağa tümel bir ta- sanmadır. Yani yalnızca binanın planını. duvannı. kolonunu tasar- lamakla yetinmez; avizesinden masa- sma, koltuğundan kadehine kadar, o binanın içinde yer alacak olan eşyalan da tasarlar. Schinkel'in inşa edilmiş çok sayıda binası vardır Almanya'da, özellikle Berlin'de ve daha özelİkle de eski Do- ğu Berlin'de. Ama çok sayıda da, kağıt üzerinde kalmış tasanmı vardır. Buna bir örnek, 1834 yılında, Atina Akro- polü için önerdiği görkemli saraydır. Karl Friedrich Schinkel için bina el- bette ki çok önemlidir, ama o binanın yerleştiği çevre de çok önemlidir. Schinkel'e göre, bir yapı çevresiyle uyumlu olmalıdır. Bu, onun, bir an- lamda da korumacı olması anlamına gelir. İzmir Resim ve Heykel Müzesi'- nde yer alan Schinkel sergisinin açıhşı- nda, Dokuz Eylül Üniversitesi Mi- marlık Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Ahmet Eyüce de, işte bunun için, verdiği diab konferansta, Schinkel'i anlatırken, onun yaşadığı dönemin, şöyle böyle elli yıl öncesindekr ve elli yıl sonrasındakı mimariyi de anlatü ve gösterdi; böylece de, bu miman, bu ressamı daha iyi anJamamızı sağladı. MEMET BAYDUR 1819 yılında Friedrich Tieck'in yaptığı Karl Friedrich Schinkel büstü. Resmimin ve Hayatın Dokusu 4 Mart 1994 tarihli Cumhuriyet gazetesini her zaman olduğu gibi sabahın yedisinde aldım ve yüreğim cız etti. Cihat Burak ölmüş. Bu ülkenin sanatında (yalnızca re- sim sanatında değil) en değerli insanlardan biri artık yok. Resimlerinde şiirsel bir gülmeceyi, amansız bir iro- niyi. bir renk cümbüşünün yanında sapasağlam bir yapı- yı yıllardır sessizce sunmuş bir büyük sanatçı. Elini neye atsa kendi doğal büyüsünü oraya taşıyan bir usta. Cihat Burak bizim resim haritamızda yalnız ve tek başınadır hep. Kedileriyle, aslanlarıyla, yarasaları. fılleri, padi- şahlarıyla, dansözleri, ayakkabı boyacılarıyla, kuş evle- riyle... Belki mimarlık eğitimi gördüğü için Burak'ın res- mi kimi zaman naif olarak nitelendırilmiştir. Oysa naif olan hiçbir şey yoktur onun resminde. Büyük bir inceli- ğin ve aklın süzgecinden geçmiş, bilgiye dayanan, zor ve şaheser resimlerdir Cihat Burak'ın yaptıkları. Kimi zamansa gerçeküstücü resime yakın bulunmuştur kimi- lerince. Kuramsal açıdan gerçeküstücülere de yakın hiçbir şey yoktur Burak'ın yapıtında. Yaşamda sürekli var olan gerçeğin "üstünü" büyük bir ustalıkla resmet- miştir yalnızca. insanı hem coşturan hem gülümseten hem de akla davet eden resimlerdir bunlar. Bir bilgenin resimleri. Hiçbir okula, akıma ya da modaya mal edilemez Bu- rak'ın yapıtı. ikinci bir ressamla yan yana getirilmesi ve bu yoldan açıklanması neredeyse olanaksızdır. Yalnız- ca kendinin yapabileceği bir resmi yapmıştır hep. Bu son cümlenin tersi söylenemez mi diyorsunuz? Başka- larının yaptığı resmi yapan, birbirine benzeyen ve ünlü olan o kadar çok ressam var ki ortada, bizim resmimiz- de özgünlüğün doğal, canlı, içten, usta temsilcisidir Ci- hat Burak. Bir mikroskoptan, büyük bir teleskoba inanılmaz bir rahatlıkla geçen fırçası, duygulardan utanmayan, kaç- mayan, alay etmekten çekinmeyen, ağır eleştiriyi yük- sek sanata dönüştüren bakışı ile yoz olanın karşısına di- kilmiş bir güzel tehdit gibidir Cihat Burak. Gibiydi mi demeliyim? Bu büyük usta üretimı durdur- du. Resimleri, öyküleri kaldı geriye. Ada Yayınları'nın 1981 de yayımladığı "Cardonlar" ile Simavi Yayınlan'- nda çıkan, 1992 Yunus Nadi ödülü'nü de kazanan "Va- kutiler" adlı iki öykü kitabıyla yazar olarak da gerçek bir usta olduğunu kanıtlamıştır Cihat Burak. Mimar olduğu için rahat resim yapan Burak, ressam olduğu içinde rahat yazmıştıryazacağını sanki. Üç mes- lek grubunun dışında kalabilmenın verdiği bir iç rahatlı- ğı. pervasız bakış ve delici zeka; ona, sanatındaki derin güzelliklerı fantastik bir silaha dönüştürme imkanı ver- miştir. Bu silah Cihat Burak'ın yazdıklarında da resimle- rinde de hep yoz, çirkin, yapay, yağcı, dalkavuk, eyyam- cı olanın üstüne çevrilmiştir. 6te yandan sevdiği şeyleri ve durumları resmederken ya da anlatırken alabildiğine şiirsel, akılcı. sevecen ve berraktır. Yetmiş dokuz yaşında ölen Cihat Burak'a, bu genç in- sana yüreğim burkulurken... gülümsemeye başladım. Otuz altı yaşında bir başka ressamın, Ali ArH Ersen'in ilk kişisel sergisi açıldı Ankara'da, Urart Sanat Galerisi'- nde. ilk bakışta Ali Arif Ersen'in resimlerinde Cihat Burak'- ın resimlerini anımsatan hiçbir şey yok. ilk bakışta. Son- ra bütün gerçek sanatçıları birleştiren, buluşturanöğe- ler su üstüne çıkmaya başlıyor. Bir kez daha. kendinden başka kimselerin yapamayacağı tablolarını sergileyen bir ressam var karşımızda. Resmin dokusu, boya ile ku- rulan yakın dostluk, biçimle içeriğin büyük bir ustalıkla örtüşmesi bir yana, Ali Arif Ersen'in resimleri insanı ze- kaya davet eden, gülümseten, düşündüren resimler. Daire. çember, yuvarlak kavramından yola çıkarak eş- yayı, dünyayı, giderek evreni sorguluyor bu usta sanat- çımız Bir saat kadranı ile bir lağım kapağının, bir dalgıç başlığıyla bir kozmonot başlığının, cankurtaran simitiyle taze bir simidin ortak yazgılarmı görmeye başlıyorsu- nuz sergiyi gezerken. Bakıp görmediğimiz, görüp ıska- ladığımız birçok nesne, yine hem şiirsel bir akılcılıkla ve yalnızca iyi bir ressamın yakalayabileceği hallerıyle karşımızda. Sadeliğin, duru ve saydam olabilmenin, olumlu anlamda güldürücü ya da gülümsetici olmanın keyfine davet çıkaran resimler. Besbelli içinde yaşadığı çağı anlamış, risk alabilen, dünyaya sırtını dönmemiş bir sanatçı Ersen. Kendi hesabıma bundan sonra yapa- cağı resimleri çok merak ediyorum. Urart Galerisi'ndeki sergi, modern bir ressamı, düşünen bir sanatçıyı tanıtı- yor bize. Bu sergiyi görün, sanatı daha çok seveceksi- niz. Ali Arif Ersen'in sergisinden çıkıp Cihat Burak'ın "Ya- kutiler" adlı kitabının içine dalıyoruz balıklama. Doksa- nıncı sayfada "Ketempere Oluşum " adında enfes bir hi- kaye başlıyor. "Jefferson'un bir sözu var ki çok doğru. 'Devlet gemisine farelerin girmesini ön/eyin' diyor. Bir kere girerlerse artık çaresi yoktur. Turk milletinin bütün tarihi boyunca yaşantısında, şu içinde yaşadiğımız dü- zen kadar, hiçbir şeyin hiçbir şeye karşı ya da taraftar olmadığı, insan haysiyetinin, kısacası insanm bu kadar ucuzladığı bir dönem oldu mu acaba?" Bu girişten son- ra Cihat Burak hikayemizin başeserlerinden birini veri- yor okuruna. Zaten onun öykülerinin giriş cümleleri. başlıbaşına birer sanat eseridir. "Akıl Dişi" adlı öyküsü şöyle başlar: "Sanki bütün aklım o dişte toplanmtş gibi onu çektirince aklımı başımdan alan kanlı bir isyanla karşı karşıya kaldım." "Alivülvula" adlı öyküsüyse şu cümleyle başlar: "Vakit öğleyi geçmiş. hafif bir yağmur çiselemeye de başladı, güzel olur bazen böyle havalar- da girip bir yerlere bir şeyler içmek." Ben de bu büyük ustanın sözünü dinlıyorum. Vakit öğ- leyi geçmiş, hafif bir yağmur çiselemeye de başladı, gü- zel olur böyle havalarda girip bir yerlere bir şeyler iç- mek. Öyle yapıyorum "Rehine" ŞinasiSahnesVnde ANKARA (AA)-Ankara Devlet Ti\atrosu İrlandalı yazar Rendan Behan'ın, "•Rehine"adı oyununu.29\e30martta ücretsiz olarak sahnevekoyuyor. l993-lW4mcvsiminin yeni oyunlan arasında yer alan Rehine'vi Brendan Behan'dan Özcan Özer Türkçe'ye çevirdi. rejisörü ise IşıkToprak. İrlanda'da İngilizlerekarşı mücadele veren birgrup insanın. tutuklanan ve idamla yargılanan arkadaşlanna karşılık bir İngilizaskerini rehin almalanyla gelişen olaylan irdeleyen oyunun. müziği Turgay Erdener'e. dans düzeni Handan Ergiydiren'e. kostümü Gülümser Erigür'e. ışığ>da Ersen Tunççekiç'eait. Rehine'nin. Dünya Tiyatro Günü'ne rastlayan 29 ve 30 mart tarihlerinde, saat 20.30'daki genel provalan ücretsiz olarak izlenebilecek. Boğaziçi ÜniversitesiSanat Bayranu Kültür Senisi - Boğaziçi Üniversitesi Sanat Kulüpleri 17-25 mart tarihleri arasında Dışbank'ın sporsorluğu ile Boğaziçi Üniversitesi 3. Sanat Bayramı'nı düzenüyor. Akademik eğitim almayanlann sanatçı sayılmadığı günümüzde üniversitelilerin, amatörleriadüzeyli ürünler verebileceğini; konserleri. sergileri, oyunlan. dergileri ile göstermeye amaçlayan B.Ü. Müzik, Folklor, Güzel Sanatlar, Sinema. Tiyatro, Edebiyat. Türk Müziği. Fotoğraf kulüpleri, gençlcri Boğaziçi Üniversitesi 3. Sanat Bayramf na davet ediyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle