23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27ARALIK1994SALI CUMHURİYET —*-»— KtfLTÜR SAYFA 15 1994TE EPEBIYAT PUNYAMIZDAN100 YAPIT (2) KONURERJDP Satışlann azlığı yayıncılığı engellemedi MHffl BFVBbTAMİ» 2LECE8 YASAMAF. Ahmet Muhip Dıranas ile Omer Faruk Toprakfarklı kuşaklardandı ve dünya gö- riişii bakımından olduğu gıbı sanatlan ba- kımından da ayrı yerlerdeydi. Münire Dı- ranas eşinin düzyazılannı bir kitapta der- ledi: "Yaalar" (Adam). Füruzan Toprak da "ÖmerFarukToprak'ınDüzyazılan" (Kültür Bakanhğı Yayınlan) kitabını ha- zırladı. Dıranas'ın kitabındakilenn büyük bölümü 1950'lerdeZafergazetesindeçık- mış köşe yazılan. Çoğunluğu DP yöneti- mini savunan yazılar arasında ozanın sa- nat görüşünü di- le getiren ürûnler pek seyrek. Top- rak'ındüzyazıla- n ise 1940 top- lumcu edebiyat kuşağını tanıtan iyi bir kaynak. MeHb Cevdet Anday'm dene- melerini derle- yen kitaplann art arda yayımlan- ması okurlannı sevindirmekte. "Vrten Söz" kitabını buyıl 1986'dan 1991 sonlanna kadar Cumhun- yet'teki denemelerinden derlendiğı "Im- ğe Ormanlan" (Adam) ve "Getecegi Ya- şamak" (Adam) izledi. Toplam sayfa sa- yısı 1340 ı bulan bu üç cilt, bir kültür ve sanat şöleni yaşatıyor. Anday'ın deneme- leri toplumla, sanatla, ınsanla. düşüncey- le ilgılıdir. Çağdaş insanı kuşatan bütün sorunlan aklın ışığında, aydınlık birgörüş ıçinde degerlendirir. Ancak yazılann ya- yın tarihine göre sıralandığı bu kitaplan okurken insanın elindeki yüzlerce yazı- dan yararlanması, aradtğı konuyu bulma- sı ne kadar güç!... Yayın sırasında ciltle- rin sonuna, örneğin hiç degilse şöyle mad- delerden oluşan dızinler eklenmesi ne ka- dar da yarar sağlayacaktı: Atatürk ve dev- nmler, ulusal kimlik, banş, baskı. dil. din, düşünce özgürlügü, felsefe, gülmece, gün- lük yaşam, hümanizma, kadın haklan, kültür, laikh'k, rnimarlık, müzik, ölüm, re- sim, roman, şiir, tarih, tiyatro, sanat, sanat tarihi, siyaset, uygarlık... Oktay Akbal'; "Şairiere Ölüm Yok" (özgür Yayın Dağıtım) kıtabında, şiirle- riyle, görüşlenyle toplumumuza kök sal- mış eski ve yenı 13 ozanı ele alıyor. Ara- lannda yakın dostlan da var; yer yer zen- gin anılannı sergıliyor. Akbal'ın konu edındığı ozanlardan Rıfatllgaz'la ılgılı ba- zı anılar ve değerlendırmeler Mehmet Saydur'un "Rıfat Ilgazlı Yıllar" (Çınar Ya- yınlan) kıtabında. Salah Birsel'in son de- nemelen ıse "Gece Ma>isTnde (\'arlık Ya- yınlan). HıfeıTopuz'un "Parisli YıUar"ın- da,(Bilgi Yayınevı)bu sanat ve kültür baş- kentınde yaşamlanna tanıklık ettiği renk- li ressamlar, yazarlar, ozanlar, kültür adamlan var. "Ben Unutmadan" (Bilgi) Tank Dursun K.'nın anılanndan oluşuyor. Fiisun Akatlı'nın "Zamansız Yazılar"ı (YKY) felsefe ve edebiyat sorunlannı ele alırken yaşamımızda, dünyamızda, kültü- rümüzde, dilimızde bozulan. kırlenen yan- lan gösteriyor. "Göçmüs. Kedüer Bahçe- si"nde (Metıs) BUge Kara- su'nun dünyasını ve yapıtını biraz daha yakından tanıtacak ıpuçlan göze çarpıyor. "Tarih Bağışla- maz"da (Varlık) Özdemir Ince edebiyat sorunla- nnı, kültür dün- yasını konu edi- nirken coşkulu eleştinler yöneltiyor. Nazh Eray, "Düş İş- leri BüitenTnde (Ümit Yayıncılık) kendi- ne özgü köşe yazılannı derlemiş. Güncel olaylar, gözümüzün önünden geçip giden- ler, her yerde karşı karşıya bulundugumuz ınsanlar aksamalanyia, çarpıklıklanyla, çelişkıleriyle güleryüzlü bir eleştıriye he- def olmakta. Behzat Ay'ın "Çınlçıplak Yüregünk" (Gerçek Sanat Yayınlan) ki- tabmda büyük kentten, taşradan, dogadan, kültür olaylanndan, edebiyat dünyasından izler yansıyor. "40 Yıl Önce 40 Yıl Son- ra"(Ümit Yayıncılık) FikretOtyam'ın ya- zı hayatınm bir özeti. 40 yıl içinde Güney- doğu Anadolu'da, yaşamda, ınsan ilişkile- rinde, inançlarda değışen ve değişmeyen yanlan göz önüne senyor. "Ben Sana Küs- künümİstanbuT (Parantez Yayınlan) baş- ka bir gazetecınin gözlemleri, izlenimle- ri, yitırilen degerlere bir ağıt... Büyük bir kentin bu kadar kısa bir süre içinde nasıl bozuldugunu, çirkinleştiğini, insan ilişki- lerinin ne kadar yozlaştığını göstenyor. Yok olan bir dönemden yaşam kesitleri veriyor, insanlar tanıtıyor. Kemal Özer'in konulara göre düzenleyerek yayımladığı günlüğünün 2. bölümünde "TanıkGünler 2" (Yordam Kitaplan) yaşamın ve sanatm sonınlannı, yönetimine katıldığı ya da kendi çıkardığı dergileri, siyasal yaşamla ilgili değerlendirmelerini, dinlence ve ge- zi izlenimlerini anlatıyor. Atilla Birlti- ye'nin "Hep SonbahanYaşadık"taki (Öz- gür) denemelerinin konusu Istanbul, ki- taplar ve yazar- lar... Kitabına verdiği adı açık- larken söylediği de şu: "Bİı ülke- de kitap da yazar da, anlam olarak birbirinin içine girmiş ild sözcü- ğü,'sonbahar' ile 'hüznü' çağnsnr- maz mı?" Aziz Nesin'in oğlu matematikçi Prof. Dr. Ali Nesin'le mektup- laşmalannın ilk cildi "Aziz Nesiıı -AB Ne- sin Mektuplaşmalan I" (Düşün Yayınla- n). Yazann özyaşamöyküsünü aydınlattı- ğı kadar genç bir insanın yetişme dönemi- ni, bir bilim adamını hazırlayan ortamın güçlüklerini, çetin koşullan da tanıtıyor. Uğur Kökden'in "Güneş Damlıyor" (Adam), Hfiseyin Atabaş'ın "Kale veBoz- kn-" (llkyazKıtaplığı)adıylayayımladık- lan denemelerinin konusu edebiyat yapıt- lan ve kültür sorunlan. Oktay Taftalı'nın "Antipostmodern Bakış-Şiirin Mikroeste- tik Eleştirisi" (Era Yayıncılık) kıtabı genç bir ozanın şıır üzerine oldukça da kanşık görüşlerini yansıtıyor ROMAN Orhan Pamuk'un "Yeni Hayat"(îleti- şim) romanının birkaç ay içinde 100 bin satmasını eleştiri degil ancak edebiyat sosyolojisi acıklayabilir. Bu yapıtın kah- ramanı bir gün eline geçen bir lutabı oku- yor ve bütün yasamı değişiyor. Onun "Ye- ni Havafı yaka- lamak için atıldı- gı belalı serüven kıtaba "yol ro- manı" özellikle- ri kazandınyor. Küçük kentler- den, kasabalar- dan görünümler ve insan yüzleri canlandınlıyor. "Türkiye'nin birligini saglavan şey ne dil, ne ta- rih ne de kültür birliğidir. Bir Aygaz birli- g, Arçelik birtiği, Spor-Toto biriiği, PTT biriigi ya da Kelebek MobiKa birliğidir'" dıye konuşan romancı, yoldan geçip gi- derken insanın gözüne ilışıverecek şeyle- ri anlatmakla yetiniyor. Nitekim roman kişileri de yaşama sırt çevırdiklerini sık sık belli ediyorlar: "Hani fîlmlenle olur ya.. televizvondaki \eni dizilerin yeni ve güzel \Udızlan gibi... Yabancı filmlerin je- nerikierindeki gibL" Yer yer mistisızmden, tasavvuftan da dem vuran romanm 100 bın çağdaş insa- nın dünyasına hangı zengınliği getirece- ğini düşünmek güç. Kitaptaki "Atatürk'ünleb- lebi zevkinin ül- kemiz için ne bü- yük bir felaketoi- duğu"ndan söz eden satırlann, "ÇerçeveB fotoğ- rafından Ata- türk kendini içki- ye vermiş mey- hane kalabaltgı- a» Cumhuriyef'i emanetetmişotananın güvenij'le gülümsû- yordu" gibi ifadelerin amacını kestırmek daha da güç!" "Makedonya 1900" adını taşıyan öykü kitabında Necati Cumalı, ailesinın mem- leketi Makedonya'nın yüzyılunız başın- daki yaşamını anlatmaya başlamıştı. Ma- kedonya'nın sert doğası, tutkulu, sert in- san ilişkileri, dağılış ve yeniden oluşma döneminin kanşıklıklan, gerilimleri şim- di "Vıran Dagtor"(Çagdaş Yayınlar) ro- manında işleniyor. Ayn uluslardan, ayn dilleri konuşan, ayn dinlere baglı halklann yüzlerce yıl bir arada yaşayabildiklerini, sonra nasıl kan- lı bir biçimde birbirlerinden koptuklannı anlatan Cumalı; bu dönemi anlatırken hal- kalann arasında körüklenen kını. düşman- lıgı, akan kanı, şiddeti sergilemektedir; ama asıl dikkat çektigi nokta anlattığı çev- reyi geçmişte bir arada tutan baglar, hep- sini birleştiren ortak degerler, birbirlerine karşı gösterdikleri ınsancıl yakınlıktır. Kahramanının serüveni bu bölgedeki Os- manlı egemenligıyle bırlikte sona ererken bir destan da noktalanır. u _Türkü, Ru- mu, Sırpı, Bulgan, Arnavutu, daha kim varsa tümü Makedonya'nın çocuklandır, tümü birbirinin kardeşidir. Makedonya ne zaman anlarsa bu gerçeği o zaman hu- zura kavuşur" diye konuşan Gonçkahlar, o gün ve bugün yalnız Makedonya'da de- ğil, bütün dünyadaki aynhkçı hareketlere karşı aklın, sağduyunun yolunu göstermiş olmalıdırlar. Cumah'nın anlattıklan geç- mış zamanda, uzak bir ülkede insanlan- mızın seriivenini dile getirirken benzer so- runlann kaynaştıgı bugünkü dünyamıza da yabancı kalmamıştır. Nazt Eray "U.vku lstasyomı"(Can) ro- manında, gene türlü kentlerde dolaşıyor. Gene düşlerin ve gerçekliğın sınırlanna uzanıyor. Herkesin her gün yaşadıgı olay- lar, sıradan ruhsal dunımlar gene düşler- le, yanılsama oyunlanyla, olağanüstü öğe- lerle bırleşmekte, ortaya bir cümbüş, bir şenlık çıkmaktadır. Yapıtlannda birbirine çok yakın ögeleri, teknıkleri kullanan ya- zann artık kendini yenilemesi, anlatımını zenginleştirmesı gerekiyor. Ama ıçtenli- ği ve yansıttıgı insan sıcaklığı yazdıklan- nı hâlâ okutuyor... Hilmi Yavuz'un "anlan" diye niteledi- gi u Kuyu"(Afa) için "Nedir KU>TI? Bi- linç dışı mı? Dil ovunu mu? Kültür mü" sorusunun yanıtı şöyle venlmış: "Hilmi Yavıu bilincdışında, dikk ve küftürde, de- Vİ5 yerindeyse, bir 'arkeolojik' kaa işine, bir 'zihın kazısı'oa girişi>or. Aynı biçim- deyapılannuş olan bu üç zeminin katman- lanna inerken, bu katmanlan tersyüz ediyor." "Postmoder- nizm" modasına uygun olarak "Kuyu"da okur, bir yapıtın yazıl- masına tanık olu- yor. Adını bılme- dıgimiz bir anla- tıcı, bize yapıtın kahramanı Hflmi Yavuz'un tasarladığı romanı bir kuyuya inip yazmak için nasıl çabaladıgını anla- tıyor! Masallarda, eski edebiyatta kuyuy- la ilgili söylenceler, benzetmeler sıralanı- yor. ölüm, cınsellik, 40-50 yıl önceyedö- nük anılar konu ediniliyor. Asıl geniş ye- ri ise günümüzde büyük kentin sürüklen- diği kargaşa, bozuluş ve çöküntü tutuyor. Durmuş oturmuş geçmişin sadeligi canlandınlıyor. Geçmiş ile şimdı, eski ile yeni, Batı ile Dogu birbiriyle karşılaştın- lıyor; birleşmelerindeki güçlüge işaret ediliyor... Kahramanının "Roman derin ve karanlık olmah" dedigı yapıtta birçok yer **karanük"ta kalıyor. Gene roman kahramanı "Yaşam, bir dil oyunundan başka bir şey olabilir mi?" diye konuşu- yor. Ona yaşam bir oyun değildir diye kar- şı çıkacak olanlar arasında her halde ro- manm da yalnız- ca bir dil oyunu olmadıgını kabul edenler az olma- yacaktır. Ak\ Alath'nın tartışmaJı "Or'da Kimse Var mı?" yapıtı tamamlan- dı: "OJC Musti, TüridyeTamam- dır" (Boyut). Tartışma edebi- yatla ilgili degil- di, zaten Alath'nın yazdıklannı edebiyat yapıtı saymak da mümkün değildir. 2000 sayfaya yaklaşan 4 cilt boyunca süren bir monolog sözde Türkiye'nin kültür ve si- yaset sorunlannı konu edinmektedir. An- cak yenı Türkıye'de aydınlanma düşünce- sinden kaynaklanan çağdaş, görüse, top- lumcu hareketlere, aydmlara ateş püskü- rülmektedır. Yapıtın durmadan ahkâm ke- sen kadın kahramanı Günay Rodoplu, ya- zann kendisi gibi yurtdışmda ögrenim görmüş, ögretim üyeligi yapmıştır. Azılı bir komandoya gönlünü kaptırmıştır. Gö- rüşlerini açıklarken aşagılanıp durur. Ce- naze törenlerinden imza günlerine uzanan sayfalarda durmadan toplumcu aydın ka- rikatürleri çizilir. Getirilen tezlerin hiçbir ciddi yanı yoktur. Çünkü her şey yalana dayanmaktadır. örneğin elimizdeki son cilt tsmetPaşa'nın 19 Mayıs 1944'teki ko- nuşmasında "Türkçüleri 'vatan haini' ian ett^i"ni belirterek başlamaktadır. Oysa, "Tfirk tnküap Tarihi Enstrtûsü"nün ko- nuyla ilgili yayınında asla böyle bir ifade görülmez. Paşa, aynen şunlan söyler: "MOByetçi Türkiye, anayasanın tarif ettigi Türk va- tandaşuıa, vatajısever bir Türk milliyetçi- si olmanın bütün imkânlannı vermiştiK" Konuşma, "Türk milliyetçisiyiz, fakat memleketünizde ırkçdık prensibinin düş- manıyız-. Turancılık fikri >ine son zaman- lann zararh ve hastalıklı gösterisHfir" gi- bi tümcelerle sürmektedır. Alatlı'nın yapıtı yakın tarihin dönemeç noktalanna sadece böyle desteksız atışlar yöneltmektedir. Dursun AkçanTın roma- nı "Dağlann Sultanı"(Arkadaş Yayınla- n), Almanya'dakı gurbetçi Türklerin so- runlannı dile getirmektedir. Ayla Kut- lu'nun "Kadm Destanı" (Bilgi), "Gılga- mış Destanı"ndan yola çıkarak yöneten- lerle yönetilenlenn ilişkilenni. dinsel inancı, kadın sorununu konu edinmekte- dir. Mehmet Eroğiu, "YürekSörgünü"n- de (Can) 68 kuşagından eylemcılen ya- şamlannın 20 yıl sonraki döneminde ele almakta; görev, sorumluluk, inanç, iha- net, konulan üzerinde durmaktadır. Inci Aral'ın "Yeni Yalan Zamanlar"ı (Özgür) gerçeküstücü teknıklerden yararlanarak köktendmciliğın tırmandığı dönemin yer- gısmi yapmaktadır. Gülayşe Koçak'ın "Çifle Kapıtann Öte- a"(Oğlak) kadın sorununa ve psikanali- ze belki de özyaşamöyküsünden yola çı- karak yaklaşmaktadır. Kemal Demiray anı-romanı "Gençtik Ydhn" lyla (Can) "Piyano Piyano Bacak- az"m sıcak, gösterisiz dünyasını savaş yıl- lannın ve hemen sonrasının gerçekleri içinde sürdürmektedır. "Pîraye Şengel'in, "GöJgestz Bir Kadın'ı (Varlık) bir cinayet romanı çerçevesınde siyasal baskı. sorgu- lama, ışkence olaylannı ele alarak sarsıcı insan dramlan sergilemektedir. Memet Fuat'ın, yayınevlerini öykü dergisi çıkarmaya çagırması, yayıncılar arasında o kadar geniş yankı uyandırmadı... Bütün gûçlüklere karşı n yayıncılann daha çok satacağını düşünerek*romana yönelmesi, gazeteler şöyle dursun edebiyat dergilerinin de -hele uzuncaysa- öykü yayınlamaktan kaçınması bu türün gelişmelerini bir süredir kapamış görünüyor. Yeni imzalarla seyrek karşılaşılıyor. Nitekim yılın öykü kitaplannın sahipleri arasında kendini. değerini kanıtlamış olanlar çogunlukta. Peride Cetal ("Mektup", Can) bunlann başına geliyor. Demir Özlü'nün öykülerinden "Istanbul Büyüsü" (Can) adlı derleme, yundışında yaşayan yazardan Istanbul'a bir armağan, bir özlem kitabı. Murathan Mungan'ın "Kaf Dağuun Önü" (Metis) kitabı masaldan, söylenceden geniş ölçüde yararlanarak günümüz insanının yaşadıgı karmasayı anlatıyor. Buket Uzuner'in "Şairler Şehri" (Remzi Kitabevi) kitabını besleyen de gene böyle bir kaynak. Sulbi Dötek'in Yunus Nadi 1994 öykü ödülünü kazanan "Âynalar" (Varlık) kitabı, toplumumuzda yasanan çarpıklıklann, insan doğasının yaman bir yergisi. Sevgi Özel'in "Devrimciler AsıkOlamaz(dır(Ümit Yayıncılık) kitabı, yazann bu alandaki ilk ürünü olduğu halde anlatımdaki ustalığıyla, insana ve topluma yönelik gözlem gücüyle dikkat çekiyor. Şebnem tşigüzel'ın kitabı "Öykümü Kim Anlatacak?" (Can), Fatma Gürel'in kitabı "BirYa2Gecesr(Demet Yayıncılık), Zerrin Koç'un kitabı "Ben Sizi Çok Aradıııı''(KavTam Yayınlan) türün öteki ürünleri arasında. * Işte tam 100 kitap. Onlara emek verenlere saygı duyuyorum. Kitaplanndan öğrendikJerim dolayısıyla üzerimde haklan var. Okurlarda bu yapıtlan okumaya özen uyanırsa. benim görûşlerimi paylaşmasalar da sevinç duyacağım... Şeyh Galip divan edebiyatının son büyük ustası, yeni şiire en yakın tem- silcisidir. Kültür Bakanlığı'nın 2 cıltlık yaymı bu büyük ozanı günümüz okur- lanna tanıtacak önemli bir hizmettir. (Bu yapıtı Bakanlığın Haydarpaşa ve Ankâra garlanndaki satış yerlerinin vit- rinlerinde gördüm. Ikisi de kapahydı. TÜYAP Kitap Fu- an'nda bakanlığın satış yerinde tüken- mişti. Görevliler Babıali'deki merkez- de de kalmadığını söylediler. Bu önem- li yayınla ilgili bir ilan, bir tanıtma ya- zısı ise basında göremedim.) Şiirimizin başka bir büyük ustası da Tevfik Fik- ret'tir. Onun çağdaş kültürümüze kat- kısı yeni düşüncenın öncüsü olması, yeni insanı yaratmasıdır. Ozanın şiirlerini bu- günkü kuşaklann ya- kından tanıması zo- runludur, ancak arada büyük bir dil engeli bulunmaktadır. Ah- met Muhip Dıranas'ın seçerek özgün şiir di- liyle sadeleştirdiği ör- neklerin yeni basımı yapılmıştır: Kınk Saz"(Adam). "Adam 1994 Şiir YühğT (Adam) şiiri- mizin 1993 yılı için- deki durumuna, geliş- melerine tanıklık et- mektedir. Mehmet H. Doğan'ın hazırladığı yapıt inceleme ve seç- meler bölümleriyle yaşayan şiinmizi usta- lardan en gençlere ka- dar geniş bir biçimde sergilemektedir. Ilgi- sini uzun süre kültür tarihi üzerinde yoğun- laştırarak inceleme- denemeye ağırlık ve- ren 1940 kuşağının ustalanndan Salah Birsel "Varduman" kitabıyla yeniden şiire dönmüştü. "Ya- teüi"de ise (Adam) en son şiirleri yer almaktadır. Kitaba eklenen "Şiirin lo- vamı" başlıkh yazısında şiirlerini nasıl yazdığını eğlenceli bir biçimde açıklı- yor. "Şiir krvamına gekliğ) \ akit, benim krvamını da leylasma kavuşmuş olur. Ne ki, daha çok iş vardır. Bütün usum. duy- gum, sinirterimle o şiirin kendisi ouna- ya başlanm. Şiirdeki sözcükleri atarak, kendi duygulanmı, sinirierimi onlann yerlerine yerleştiririm. Yemek yer, su içer, yokia yürür, dinlenir, dahası uyku uyurken -bunda abartma yoktur- hep o şüri yaşannu." Kitaptaki şiırlerde de şi- irden, ozandan, dilden sık sık söz edi- liyor. Birsel bıyıkaltından gülerek gü- nümüzün gerçeklerini eleştiriyor, yaşa- dığımız çağla hesaplaşıyor "Yeni Sfa" şiirinde sanata baskıyı, çıkarcılan, do- ğayı bozup kirletenleri, sorumsuz ay- dınlan alaya alıyor: "Şüri musikiyi horlayın kenarda Resmi hev keİi topuzla> ın Torlavıp toplaüp çiçekleri Özel bir biçimde vıkviklatın Doğa sizin için değO sümsükler için- dir Haydin haydin daglan uçurun Güzellikler size seslense de Siz ünmavın yatağa girin San manguiarta pamuk helvalarla Uyuyun sabah-akşam ıryuyun." Can Yücel'in taşlamacılığı "Gezinti- ler" (Papirüs Yaymlan) daha amansız, leştiriyor. Ege'nin karşı kıyısındaki meslekta- şına ağıtı da bu duyarlığın yoğun bir yansıması. CevatÇapan'ın çok geç ya- yımlamaya başladığı şiirleri zengin bi- rikimin ürünü. Geçmişten yansıyan iz- lere, doğaya geniş yer veriyor. "Sevda Yaratan" (Adam) kitabında yitmiş zamanı anılar arasından çekip çıkanyor. Kitabının "Dip Sevgi'' (Adam) adında da görüldüğü gibi Tur- gay Fışekçi'nin başîıca izleği sevgi. Çalışıp üretenlere, birbirinden ayn ülkelerde yaşayanlara sevgi. Savaşın, baskının, ölümün karşısında banşı, ya- şamı, umudu dile getiriyor. Turgay Nar'ın "Yûz Yaprakh Ateş" (Cem Ya- yınevi) kitabındâki şiirleri gizemleger- duğu bazı şiir kitaplan da şunlar: "O Uzak Ay" (Oğuzhan Aka>, Adam), "Baba Bana Bağırma" (Akgün Akova, Cem), "Isbraptar AnsikJorx-disi"(Hul- ki Aktunç, Oğlak), "Yenilgiîer Tarihi I" (Orhan Alkaya, Telos), "Bütün Me\- simler Gva" (Şükrü Erbas, Promete), "SöyieGötgendeGhsin" (Hüse>in Fer- hat, Ekin), "Sudan Gövde" (Hüsevüı Haydar, Adam). "Kadın, Ozgiiriük, Çağ ve Ölüm Uzerine Şiirler" (tsmet Kemal Karadayı, Broy), "Buhuru Mer- yem" (Lafc Müldür, Metis), "Çocuk- sun Sen" (Ahmet Telİi, Gibi Yayınlan), "HayalDersleri" (SuatVardal, Adam). Burada bunlann ancak birinden söz etmek mümkün olacak: Sonuncu ya- pıtta şiirin en eski araçlannın ve tekni- ~?~ rt^ ' Özdemir İncç YHZ1N SESI evda ALKYITLAR TAHStN YUCEL ^ daha açık. Acıyı, sevgiyi anlatırken bi- linçle duyarhğı birleştiriyor: "Gühnek erdemse Asun Gülerdi gülmek için değtt Papatyalar açarcasına O Endncanlı yüzünde Çalışmanın şavkıyla ışırdı gözleri Bugün tek başına da olsa Yannelele Garip bir kuştu Asun Zümriidü-anka KüDerini seveyim Öpesavura.'' Özdemir İnce'nin "YazmSesi'' (Var- lık) kitabında apaçık, dupduru Akdeniz duyarhğı kendini gösteriyor. Doğa, yaz mevsimi, sevgi, geçmiş- ten uzanan kültür birikimi şiirleri bir- çeği bağdaştınyor. Doğunun zengin kültür birikiminden besîeniyor. Sözlü geleneğin geliştirdiği anlatım özellikle- rinden yararlanıyor. Çizgi dışı şiirin ele avuca sığmaz temsilcisi Küçük lsken- der'in "Perüer Ölürken Özür Dfler" ki- tabında gene onu kuşagından ayıran ürünler var. Siyasetten, cinsellikten açarken sö- zünü esirgemiyor, lcural tanımıyor, yer- leşik ahlaka başkaldınyor, okuru irkıl- tiyor: "«.kınyorsan ve sinirleniyorsan, ol- sun, biz \ine gelıriz; yine yazar, söyleriz; ölürüz; biz yine gideriz; sen, rahatıru bozma o zaman, güzel bir çocuk gibi bu şık dünya yatağında, böviemasum böy- le mazlum uyu Türkiye." Birbirinden çok ayn sanat anlayışla- nnın, duyarlıklann, işçiliklerin oluştur- ğinin çok sade bir biçimde kullanıldığı görülüyor. Kimi şiirleri ozanın uğraştığı resim sanatı ve felsefe besliyor. Çağnsı insa- nı insan yapan degerlere: COĞRAFYAYA GÖRE ŞÜR Ortama göre insan Çıkara göre düşünce Koşuttara göre aşk Öiüme göre hayat Coğrafyaya göre şiir Düşmana göre aydmuk Anlamsızlığa göre anlam Hayır, hayır, hiçbirini onay- larnayacağım Ölçüsüz. kıyaslamasız aşk ve sevgi Smırsız güieffik sizi savTinacagım." Değişmek Bir dostum anlattı: Çıktığı kısa Amerika yolculuğunda, yıllardır bu ülkede çalışmakta olan önemli bir bilim adamı- mızla buluşmuş; söyleşileri bayağı eski günlere ve bayağı küçük aynntılara uzanmış olacak ki, ünlü bilim adamımız, "Bir zamanlar Tahsin Yüce( adında biri vardı, iyi bir yazar olacağa benziyordu, biraz da solcu gibi görünüyordu, o çocuk ne oldu" diye sormuş. Dostum, geçmişte kalmış ge- lecek kjpi ve bir altmışlığa yakıştınlan "çocuk" nitelemesi karşısında gülümsemiş, "Hâlâ yazarlığı sürdürüyor, iki yıl önce de Peygamberin Son Beş Günü adlı romanıyla bel- li biriigi uyandırmıştı" demiş; bilim adamımızın "Dincimi oldu"drye sorması üzerine de bayağı gülmüş, Peygam- ber'in nasıl bir peygamber olduğunu bir iki sözcükle açık- layıvermiş. Doğrusunu isterseniz, ben dostumun biraz ağırdan al- masını, hatta, sonra düzeltmek üzere, "Evet" demesini is- terdim. Bakalım şaşıracak mıydı? Benözekçilikten mi, yoksa şu son zamanlarda kimi olay- lara fazla taktığından mı, bilmem, o gün bugün, bu soru- yu sık sık sordum kendi kendime. Sonuçta, iki seçenek arasında kararsız kaldım: Ünlü bilim adamımız, toplumu- muzda olup bitenleri hiç mi hiç izleyememesi durumunda, dinci otmama şaşardı; dostlannın Amerika yolculuklanyla sınırlı bir biçimde bile olsa Türkiye'de olup bitenleri izle- mesi durumunda, şaşmazdı; tam tersine, çok doğal kar- şılardı bunu. öylesine ünlü, öylesine önemli kişiler, öylesi- ne olağanüstü uzun atiamalar gerçekleştirdi ki, bu toz du- man içinde, sıradan bir yazann dinciler arasına katılması- nın sözü bile olamazdı. Üstelik, yel de hep o yana doğru esiyor: 141 ve 142, 163'le birlikte kaldınldı, ama birkaç "umutsuz vaka" bir yana, solcular düşün ve eylem alanın- dan "ayağ göçürürken", ortalık şenatçılarla doldu. Bunlan düşünürken, bir kez daha, Vatery'nin Eupali- nos'unu anımsadım. Bu güzel yapıtta, iki eski dost: Platon'un bir söyleşimi- ne adını veren Phaidros'la Sokrates, ölümlerinden çok sonra, tinler evreninde karşılaşır, arkasından da mimarlık ve sanat çevresinde ilginç bir söyleşiye dalariar. Bir ara, söz Sokrates'in benltğinde hep bulunan, ama hiçbir zaman gerçekleşim düzlemine erişemeyen "mimar"a gefip de Phaidros yaşadıgı günlerde bunu hiç belli etmediğini söy- leyince, filozoflar filozofu, "Birkaç doğduğumu ve tek öl- düğümü sana söylemiştim" diye yanrtlar. "Dünyaya gelen çocuk sayılmaz bir kalabalıktır, yaşam erkenden tek bir bi- reye, ortaya çıkan ve ölen kişiye indirger onu. Benimle bir sürü Sokrates doğdu; sonra yavaş yavaş, yargıçlara ve baldıran zehirine borçlu olduğumuz Sokrates bunlardan aynldı." Kolaylıkla anlaşılacağı gibi, Sokrates'e göre, meslek de, kişilik de insanın doğuştan gelen yönelimlerinin yaşamın rastlantılanyla kesiştiği kavşakta, bilinçle seçilen ve yavaş yavaş, sabırla, özenle, bir yapıt gibi kurulan şeydir. Ama Sokrates'in yüzyıllardır insanlığı coşturan yaşamının da tanıklık ettiği gibi, bu yapıt bir durma, bir donma, bir ken- di dışındakine kapanma değildir hiçbir zaman. Aynca Pha- idros, "Peki, bütün ötekilerne oldu" diye sorduğu zaman, Sokrates, öteki yönelimlerin tümden yok olduklannı söy- lemez; "Birer düşün durumunda kaldılar. Var olmak iste- diler, ama geri çevrildiler. Içimde saklıyordum onları, kuş- kulartm ve çelişkilerim olarak" der. Bununla da kalmaya- rak zaman zaman, rastlantının etkileriyte "bu kişi filizleri"nin bizi bir "doğa değişimi"n\n eşiğine getirebildiğini, yaşamı- nı bir erdem örneğine dönüştürmüş bir kişinin günün bi- rinde kendinde bir hırsız ruhu bulabileceğini söyler. Sonra başka konulara geçer. Ama öyle görünür ki, kişilik oluşumunun örneği Sokra- tes'in örneğidir, kendinde bir hırsız ruhu bulan erdemli ki- şinin durumunu bir oluşum ya da gelişimden çok, bir ter- sine dönüş, daha doğrusu, gecikmiş bir kişilik belirimi ola- rak nitelemek gerekir. Roland Barthes,bir ilk gençlik ya- zısında, dostlarının Sokrates'i bir gemiyle Epidauros Ada- sı'na kaçırarak baldıran zehirini içmekten kurtardıklannı tasariar, ama içinde "düşün durumunda" bir kaçak sakla- dığını varsaydığımız zaman bile, kaçak bir Sokrates bir çe- lişkidir. Gelişim ters yöne dönünce, gelişim olmaktan çı- kar. Değişim de belirli sınırtar içinde gerçekleşir. Ataç, çok sık değiştiğini söylerdi. Gide de öyle. Ama şimdi, şu bu- lunduğumuz noktadan bakınca, pek de değişmediklerini görüyoruz. Hayır, hangisinin daha iyi olduğu ayn bir konu, ama solcuyken dinci, dinciyken solcu olmak gibi kökten değişimler, biçimlenmemiş kişiliklerin, daha doğrusu kişi- lik yokluğunun özelliğidir. Kişilik, bir yapıt gibi kurduğumuz şeyse yıkmaya elimiz varmaz; kolaylıkla yıkılabilmesi de daha baştan yıkılmaya yargılı olduğunu gösterir. Gogol'ün Mitettiş'i (zmir'de • İZMtR(ANKA)- Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatlan Bölümü Deneme Topluluğu, Gogol'ün "Müfettiş" adlı oyununu fzmir'de sahneliyor. Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Özdemir Nutku'nun yönettiği, Nikolay Vasüyeviç Gogol'ün ünlü yapıtlanndan "Müfettiş"in, bugünün Türkiyesi'ne ve özellikle de son rüşvet yolsuzluk olaylanna dikkati çekiyor. Prof. Dr. Özdemir Nutku, oyun üzerine "Yanımızda, yöremizde hep Blestokavlarla birlikteyiz. Bunlar daha sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmada uzmanlaşmışlardır. Milyarlarca dolan kaçınp onu bunu. hatta devleti dolandınp sonra da her şeyden habersizmiş gibi televizyonda gülücükler yağdıran bu kişilere her alanda rastlanz. Politikada, dinde, resimde. resmi dairelerde, ticaret yaşamında... O maske gülümsemelerin ardında milyonlarca insanın acısı yatar" dedi. Kaynak Yayınları'ndan 'İnsanlığın hi Yuzu' • Kültür Servisi - Kaynak Yayınlan'nın yeni kitabı "tnsanlığın İki Yüzü"nde Burçay Anger, karşılaştırmah Türk ve Avrupa kültürleri tarihini veriyor, mesleği olan arkeolojinin gereği "insanlığın en eski zamanianyla uğraşan biri olarak" yasa, yönetmelik ve resmi belgeler dışında Bahlı tarihçilerin, gezginlerin, katolik esirlerin gözüyle ve kendine özgü mizahi söylemiyle karşılaştırmah kültür tarihini yansıtıyor. Yazar, kitabında; "Avrupahnın futbolik semboller altında yaşatılan düşünce yapısı, toplumsal kişiliği, sporun ve özellikle güreşin tarihteki yeri, insanlığın başlangıcından bu yana yiyecek-içecek eyleminin gelişerek kültürleşmesi, Avrupa, Dogu ve Türk mutfaklannın incelenmesi, Türk gelenek ve göreneğinde sofranm anlamı, tabağın formu ve estetığinin başlangıcı, Türk toplumunda kaşığin yeri, uygarhğın gelişimine atın katkısı ve binici toplumlar, Avrupa'nın üstün yanı, hayvan sevgisi, selamlaşma adetleri, gölge oyununun Anadolu'ya gelmesi ve Anadolulaşması, temizlik adetleri, Noel ve 'babasf adetinin kökeni, Batı'ya aktanlması, eski çağlardan bu yana kadının örtünme süreci, soyunmanın çekiciliği ve bunun ilk fark edilişi..." gibi çok çeşitli konulara açıkhk getirmeyi hedefliyor. KSIVTde felsefe Toplantıları' • Kuhür Servisi - Kadıköy Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezi'nde kültürel etkinlikler sürüyor. Bugün saat 19.30'da, "Felsefe Toplantılan" kapsamında Metin Bobaroğlu, "Anadolu'da Aydınlanma" üzerine konuşacak. KSM'de yann da "Çarşamba Söyleşileri" gerçekleştirilecek. "llişkilerim ve Ben" konulu toplantılann ikinci bölümüne konuşmacı olarak psikolog Birsen Özkan ve psikolog Şükran Özgit katılacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle