Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27ARALIK1994SAU
DtZİYAZI
1809 yılından bu yana Küba'ya egemen olmak isteyen ABD, 185 yıldır amacına ulaşamadı
Devrimin güvencesi tarihbilinciKristofKok>mb,lspanyol Kra-
liçesi adına ve ondan aldığı yet-
kiyle 28 Ekiın 1492'de Küba ada-
sına ayak bastığında, yakJaşık
500 yıl sonra ayni adadaki bir
"devrim müzesinin" girişinde
kendi heykelinin de olacağını
herhalde akhnın ucundan bile
geçirmemişti. Kolomb'un aslın-
da hiç aklından geçirmediği bir
başka gerçek ise "Gördüğuun en
giizel ülke bu" dediği Küba 'nın.
hemen o tarihten itibaren yine
neredeyse 500 yıl boyunca hep
çatışmalara, mücadelelere ve
toplumsal direnişlere sâhne ola-
cağıydı.
Çünkü Kolomb, belki kraliçe-
sine güzel bir ülke kazandınyor-
du, ama yine belki de hiç farkın-
da olmadan, hem Küba'yı
n e m
de dünyanın daha birçok güzel
ülkesini tutsak alacak olan "sö-
mürgecilik çağuu" başlatıyordu.
Küba'da buçağın ilk yedi ken-
tini, aralannda Havanave Santi-
ago da olmak üzere, 1500*lerin
hemen başlannda Ispanyol ku-
mandan Diego Velazquez kurdu.
Gerek Devrim Müzesi'ndekı
eski gravürlerden, gerekse Ha-
vana'da bugün bile izlenebilen
tarihsel kent dokusundan anla-
şıldığına göre, bu ilk koloni kent-
leri hemen her özellikleriyle Is-
panyol kültürünü ve hatta Batı
Akdeniz'deki Endülüs mimarisi-
nin izlerini taşıyordu.
Ispanyol koloniciler bu kenr-
lerle birlikte adada öylesine acı-
masız bir sömürü düzeni kurdu-
lar ki Kolomb, ayak bastığında
yaklaşık 200 bin olan yerli fCızıl-
derililerin nüfusu, 50 yıl içeri-
sinde 5 bine kadar düşmüştü.
Öte yandan zamanla dığer A\ -
rupa ülkeleri de Küba'ya göz
dikmişler, bütün bir 17. yiizyıl
boyunca adadaki tspanyol yöne-
timi. başka devletlerin saldınla-
n ve yagmalamalanyla da ug-
raşmak zorunda kalmıştı.
Bu süreç, Ispanyollann Kü-
ba'yı "diğer sömürgeci devletle-
re karşı" sürekli korumalan ve
giderek Küba'nın "meşrusahip-
leri" olmalanna da yol açmıştt.
O kadar ki, örneğin 18. yüzyıla
gelindiğinde, artık Küba için şi-
irleryazan, şarkılar söyleyen, bu
güzel ülkeyi "yabancdann" e!c
geçiremeyeceğini betimleyen
"vatansever" îspanyol sanatçı-
lar bile vardı. Bu arada, güçlü bir
tspanyol ordusu ve yine hemen
tüm kurumlanyla güçlü bir ko-
loni yönetimi de Küba'yı artık
u
köle tkaretine bile egemen
olan" Amerika kıtasının başlıca
somürge devleti haline getirmiş-
ti.
Tarih şöJeni
Ha\ana'dakı Devrim Müze-
si'nde, yani "Küba tarihinin
görsel şöleninde" köleciliğin \e
adaya köle olarak zencilerin ge-
tirilişinin özel bir yeri var.
1959 devriminden sonra Cast-
ro yönetimi. zenciler üzerindeki
ırkçı baskıJan ve 250 yıllık "kö-
le muametesini" tümüyle kaldır-
mak üzere hemen her türlü önle-
mi alırken, "tarihsel gerçeklerin"
de unuuılmaması için. anlaşılan
müzenin bu bölümüne özel
önem vermişIer.Nitekim sadece
müzeyi gezenlerarasındadeğil. doğru-
dan müze görevlileri arasında da zen-
cilerin olması, insana tanımlanması zor
duygular yüklüyor.
Tarihi binanın geniş orta salonunda,
zenci ve beyaz ögrenci çocuklar, yine
zenci ve beyaz öğretmenleri eşliğinde
bir "bate gösterisi" yaparlarken, aynı
binanın üst katındakı tarih sergisi bölü-
münde, vaktiyle beyazlann köle zenci-
leri nasıl zincirleyip döverek çalıştır-
dıklannı gösteren resimlerin bulunma-
sı. doğrusu oldukça etkileyici ve bir o
kadar daanlamlıydı. Sergiyi gezdikten
sonra lirik bir piyano parçası eşliginde
dans eden Kübalı öğrencileri izleyenler,
eminim ki bir kez daha ABD ambargo-
suna karşı "içterinden" bir şeyler söy-
lüyorlardı...
...Ve ABD sahnede
Küba. geçen yiizyıllarda gerçekten
ABD'den sonra köleciliğin en yüksek
düzeylerde uygulandığı bir ülke.
Örneğin 1760'larda tüm nüfus ancak
150 bin kadarken, adaya getirilen Afri-
kalı kölelerle bu rakam, yüzyıl içinde
1.3 milyona tırmanmış. 1770'de 39 bin
olan köle nüfusu, 1840"ta 400 bini bul-
YUZYILIN
DİRENİŞÇİSİ
Geçmişten Bugüne
Küba Gerçeği
OKTAY EKİNCİ
Ordu Me>danı'ndaki Carlos Manuel de Cespedes heyketi, 1870'lerde ts-
panyol sömürgeciliğine karşı direnen bu "özgüriükçü tspanyoPun Küba
için gunır kaynağı bir kişilik olduğunu simgeliyor.
•Havana'daki Devrim Müzesi'nde
yaşatılan tarih, Kristof Kolomb'a
direnen Kızılderililerden başlıyor ve
"dersler" vererek günümüze dek
ulaşıyor. Müze, îspanyol egemenliği
dönemini, îspanya'ya direnen
İspanyollan, zenci köleleri,
özgürlüğe kavuşmalannı ve halkın
ABD'ye direnişini bugünlere taşıyor.
•Castro yönetimi, hemen her
dönemi bağımsızlık ve özgürlük
savaşlanyla geçmiş Küba tarihine
büyük önem veriyor. Böylesi bir
geleneğe olan bağlılık, Küba'nın
ulusal kimliğini ve "özgür kişiliğini"
koruması için o denli önemli
sayılıyor ki, örneğin Fidel ve
arkadaşlan devrimden sonra Küba
bayrağını da değiştirmiyorlar.
300 yıllık Katedral Meydanı, hemen tüm Batı kentlerinde oldugu gibi Ha-
\ ana'da da turizmin en canlı merkezi durumunda. Bu mevdan a\ nı zaman-
da Kübaülann tarihi yasarma konusundaki duyarklıklannın da en açıkör-
neklerinden biri (üstte). Günümüzde ABD kuşatması alünda, yokluklar ve
yoksulluk içinde kıvranan Kübalının elinde hiçbir şey yoksa bile, üzerinde
Che'nin resmi olan tişörtier. Küba bayrağı ve ünlü Havana purosu, "turis-
tik bir tezgah" açmaya yetivor (yanda).
muş. 1865 'te köle ticaretinin yasaklan-
masından sonra bile özellikle "ingenjo"
denilen şeker imalathanelerindeki iş-
gücü ihtiyacını karşılamak üzere Mek-
sika'danve Çin'den işçiler getirtilmiş.
Böyle bir süreçte Küba, giderek dünya-
nın en büyük şeker üreticisi ülkesi ha-
line gelmiş ve 19. yüzyılın ortalannda
da yine dünya şeker üretiminin yakla-
şık 1'3'ü Küba'da. yani "tspanyollann
elinde" gerçekleşir olmuş.
Işte bu gelişme, ilginçtir ABD'nin de
Küba'ya olan "Ugjsinin" ilk kez tarih
sahnesine çıktığı bir döneme rastlıyor.
Bir yandan adadaki şeker plantas-
yonlannı elinde tutan Îspanyol sömür-
geciler arasında zengin ve güçlü birke-
sim doğarken, öbür yandan lspanya ile
Küba yönetimi arasmdaki bağlar da za-
yıflamaya başlamış.
Bundan yararlanan kimi ABD'li ya-
tınmcılar ise yine Küba'daki varlıklı sı-
nıfla uzlaşarak adada yatınmlara giriş-
mişler. Derken ABD'lilerin "ilgjsi" da-
ha da yoğunlaşmış ve hemen 1850'ler-
de "askeri sakhnlarla" adayı ele geçir-
meye çalışan "ilk Yankeeter", 186O'lı
yıllarda Küba'yı bu kez "parayla sahn
almaya" bile yeltenebılmişler.
Aslında ABD'nin Küba'yı ele geçir-
me "niyetieri",bazı belgelerde dahada
eski tarihlere uzanıyor.
Havana'daki Dayanışma Konferan-
sı'nın son günü Fidel'in yaptığı üç sa-
atlik kapanış konuşmasında altını ısrar-
la çizdiğı gerçek de, ABD ambargosu-
nun "bu ülkenin Küba'yla ilgili tarihsel
emellerine bağlı olduğu" şekJındeydi.
"ABD'ninpefahı"
Ömeğın, 1820'lerde ABD Dışişlen
Bakanı olan Henry Clav, lspanya'daki
Amerikan elçisine yazdığı bir mektup-
ta şunlan vurguluyordu:
-Bu adalann (Küba ve Porto Riko)
servetleri, Birleşik Devletler'in refahıy-
la öylesine ilişkilidir ki. İspanya ile yeni
cumhuriyetler arasmdaki savaşa kayıt-
stz kalınanıai"
Benzer şekilde, 6 Aralık 1858'deki
federal meclisin açılışında, Başkan
Buchanan şöyle konuşuyordu:
"... Şu kesin ki (Küba'nın) konfede-
rasyonumuza katüması, bir ulus olarak
gücümüzün en yüksek nüfusa ulaşma-
sının gerekli kıldığı bir şeydir."
Daha da eskiye gidersek 19. yüzyı-
lın başlannda. 1809 yılında kaleme ah-
nan yine ABD tarihine ait ve Jeffer-
son'ın imzasını taşıyan bir beigede şun-
lar yazıyordu:
"İçtenlikle hiraf edeyim ki, Küba'yi
her zaman için. bizim dev letler sistcmi-
mize yapılabilecek en ilgi çekici katkı
olarak kabul ettim. Küba'ya sahip ol-
mak (Florida burnuyla birlikte) bize,
Meksika körfezini ve bu körfezi çevre-
leyen ülkeleri denetleme imkânı vere-
cek ve siyasal refahımızı sağlayacakür-"
Bütün bu "niyetlerin" ABD için gi-
derek etkin bir ^dışpoütika" haline gel-
mesi ve Küba'da yatınmlar yapan Ame-
rikalılann ardından hem bu yatırımla-
nn hem de yine ABD'nin "genel çıkar-
lannı" korumak üzere bu kez "siyasi ve
askeri gnişimierin" başlatılması uzun
sürmedi.
Adadaki yatınmlan 19. yüzyılın
ikinci yansında Ispanya'yı çoktan ge-
ride bırakan ve 50 milyon dolara ulaşan
ABD, artık Küba'nın "el değiştirmesi"
için her türlü eylemi yapabılecek bir
konuma gelmişti.
Özellikle 19. ve 20. yüzyıla ait bö-
lümleri sanki aynı anda ABD tarihini de
yansıtır şekilde düzenlenen Devrim
Müzesi'nde, 1868'de başlayan ilk ba-
ğımsızlık hareketleri ve 1898
ABD işgaline kadar geçen dö-
nem, Jose Marti'nin efsaneleşen
direnişiyle "ulusal özgürlük ge-
teneğmin" de güçlendiği yıllar
olarak yer alıyor.
Ashnda Küba tarihinde ada-
daki "Kübalı Ispanyoüaruı" ar-
tık kendilerini "ülkenin sahi-
bi"sayarak İspanya'ya bağlı sö-
mürge yönetimine karşı ayaklan-
maian sonucunda yine ilk kez
"ulusal bilincin" de gündeme
gelmeye başladığı bu dönem, ba-
zı yönleriyle bizim ulusal lcurtu-
luş savaşımız Öncesindeki geliş-
mejere de benziyor.
Örneğin, yine bugünkü Kü-
ba'da ulusal kahramanlar arasın-
da sayılan İspanyol kökenli Car-
los Manuel de Cespedes' in ön-
derliğindeki ihtilalciler, 1868'de
ayaklanmadan önce. tspanyol
sömürgeciliğine karşı olan diğer
gruplar arasında kimileri tam ba-
ğımsızlık yerine sadece "muh-
tarlık" isterken, kimileri de kur-
tuluşu "ABD'ye bağlanmakta"
görüyormuş.
Ne var ki aynı dönemlerde pat-
lak veren ABD iç sava^ı yüzün-
den, deyim yerindeyse "manda-
cüar" diyebileceğimiz bu gru-
bun tezi yeterince taraftar bula-
mamış.
Carlos Manuel de Cespedes,
Küba'da ilk bağımsızlık hareke-
tinin lideri olarak sadece Devrim
Müzesi'nde değil, aslında ken-
disi de bir "müze kent" gibi olan
Havana'da da güzel bir heykeliy-
le ölümsüzleşmiş durumda.
Kentin 17. yüzyıldan kalma
kalesinin hemen yanında ve bu-
gün "'Ordu Meydanı" olarak anı-
lan tarihi alanın ortasındaki par-
kın tam merkezinde, Cespe-
des'in zarif bir heykeli bulunu-
yor. Kübalı zenci görevliler,
meydanı gezen turistler bu hey-
kelin önüne geldiklerinde, bu
ulusal kahramanlannı neden çok
sevdiklerini şu önemli "ayrıntı-
yı" da belirterek dile getiriyor-
lar:
"Cespedes de aslında köleleri
olan bir İspanyoMu. Ama, kölele-
rini önce serbest bırakb, sonra da
başa geçip tspanyol sömürgecili-
ğine karşı ilk mücadeleyi başlat-
O_"
Bunlan bize de anlatan genç
zenci rehberimizin duygulannı
anlamak için elbette ki zenci ol-
mak ve "kök soyundan gdmek"
gerekmiyordu.
Tarihsel geienek
Ama, yine aynı heykelin bu-
lunduğu meydanın adının hâlâ
İspanyol dönemindeki gibi ''Or-
du Meydanı" olarak anıldığını
duymak, bir zamanlar İspanyol
ordusunun görkemli törenler
yaptığı bu meydanın tarihi adının
"devrime rağmen" değiştirilme-
dığini öğrcnmek, doğrusu bizler
ıçın pek alışık olmadığımız bir
davranıştı. Hele, bırakın birdev-
rimi ya da etkili bir iktidar deği-
şikliğini, hemen her belediye se-
çiminden sonra bile kentlerinin
cadde, sokak ya da meydan isim-
lerinin durmadan degiştirildiği
bir ülkede yaşayanlar olarak...
Aslında Castro yönetimi, sa-
dece bu tür sömürge dönemine
ait tarihsel isimleri değil. genelde Kü-
ba'nın tüm geçmiş değerlerini de göze-
ten bir tutum içerisinde. Bunun temel
nedeni, Küba tarihinin hemen her dö-
neminin "bağunsızükve özgürlük sava-
şımryla" dolu dolu geçmiş olması.
Bö\ lesi bir geleneğe olan bağlılık.
Küba'nın ulusal kimliğini ve "özgür
kişiüğinr koruması için o denli önem-
li sayılıyor ki. örneğin vaktiyle toprak
ağası. köle sahibi ya da sosyalist tanım-
lamayla "burjuva" bile olsalar, bağım-
sızlık hareketlerinde yer alan hemen
tüm önderlere sahip çıkıhyor, heykel-
leri dikiliyor.
Yine aynı nedenle "Küba Cıunhuri-
yeti" adı, Batista'nın devrilmesinden
sonra da korunuyor. Ve bence en çarpı-
cı olanı, Fidel ve arkadaşlan devrimden
sonra Küba bayrağını da değiştirmiyor-
lar. Dünyada "bayrağı aynı kaian" tek
sosyalist devlet oİarak belki de bugün-
kü yine "tek" kalmalanna neden olan
tarih ve ulus bilincini elden bırakmıyor-
lar...
Yann: Havana'da Nâzun
Hikmet'i anmak...
Asya'ıun Asyablaşması ve Türkiye•Asya'da son dönemde yaşanan ekonomik patlama,
gözlerin bu kıtaya çevrilmesine yol açtı. Asya'nın
gözkamaştıncı ekonomik dinamizmine karşılık Batı
toplumlan kitlevi işsizlik, ekonomik durgunluk ve
benzeri sorunlann pençesinde kıvranmaktadır.
MEHMETÖĞÜTÇÜ
PARİS-Asyalı kimliği ve bilinci güçlü bir şekilde dünya sahne-
sinde kendisini hissettirmeye başladı. Sömürgecı dönemin kalıntısı
eziklik, horlanma ve küçümsenme. Asya'dakı ekonomik patlama ile
birlikte adcta tersine çevrildi. Batılı uluslar artık bölgenin artan eko-
nomik gücünden. sıyası ıstıkranndan \e deöerlerınden giderek da-
ha fazla etkileniyor, Asya'nın küresel rekabetteki başansının ardın-
daki kültürel, psikolojik ve siyası etmenlen dersler çıkarmak için me-
rakla inceliyorlar.
Hesaba katılması, hatta derinliğine öğrenilmesi gereken tutarlı bir
Asyalı dünya görüşü ortalığı sanyor. Bu görüş. onyıllardır bölgeyı
parçalamış ve geri planda bırakmış olan emperyalist tutkulardan, ıde-
olojik çekişmelerden, totaliter paranoyadan ve süper güç korkusun-
dan büyük ölçüde kendisini anndırmış görünüyor.
Günlük pragmatizme, hızla serpilen orta sınıfın toplumsal uyanı-
şına, Konfuçyizmin kamçılayışına \ e özel sektör teknokrat gönül bir-
liğine dayalı Asyalı bilinci her geçen gün pekişiyor. Kimilerine gö-
re Asyalılık bilinci sarkacın diğer ucuna doğru kayıp Bahlılara te-
peden bakmaya kadar varan aşın bir özgüven duygusu geliştiriyor.
Dünya ekonomisinin kalbi Asya'da atıyor
Bu yeni Asyalı kimlik dünya genelinde çok büyük toplumsal, kül-
türel, ekonomik ve siyasi yansımalar yaratmaktadır. Uluslararası
sahnede onyıllar süren çekingenlikten sonra halen dünyanın en bü-
yük ikinci ekonomik gücü olan Japonya. bugün artık akrif bir şekil-
de diplomatik profılini yükseltecek ve nüfuzunu arttıracak BM Gü-
venlik Konseyi daimi üyeliği için çaba gösteriyor.
Daha birkaç yıl öncesine kadar Tienanmen olaylannı bahane gös-
terip en düşük düzeydeki Cinh yetkilinin bile elini sıkmayacağını
söyleyen Batılı lıderler, bugün peşpeşe Pekin'ı ziyaret edip C'
n
pas-
tasından daha büyük pay kopartmak için birbirleriyle yanş ediyor-
lar. Çin, son hesaplamalara göre halen dünyanın üçüncü en büyük
ekonomisine sahip ve dahası, mevcut trend devam ederse, 2025 yı-
lına kadar birinciliği ABD'nin elinden alacaâı tahmin edilıyor.
Bu ay ortalannda Asya-Pasifik Ekonomiklşbirliği (APEC) foru-
mu zirve toplantısma ev sahipliği yapan Endonezya Cumhurbaşka-
nı Suharto "Bağlantısızlar Hareketi"nin soğuk savaş sonrası dönem-
de yeniden yapılanarak tekrar güç kazanması için gayret sarfediyor.
Başkan Clinton, Cakarta'daki son APEC zirvesi sırasında, Doğu Ti-
mor adasındaki insan haklan ihlallerine laf arasında şöyle bir değin-
dikten sonra Suharto ile Amerikan firmalannın 40 milyar dolara va-
ran iş bağlantılannı sonuçlandınyordu.
Hindistan, süratle Asya'nın piyasa ekonomileri arasına katılmak
için reform çabalannı yoğunlaştınyor. "Asya'nuı Kaplanlan" ola-
rak bilınen Güney Kore, Tayvan, Sıngapur ve Hong Kong. gelenek-
sel "ölçek ekonomileri" stratejisini terkedip "üçüncü dalga"nın ge-
reğı olan "bilgi toplumu"nu yaratmaya çalışıyorlar. Filipinler, Tay-
land, Malezya ve Endonezya da Asya-Pasifık'in yeni kaplanlan ol-
ma yolundalar.
SÜRECEK
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Bosnalı Sürgünün Anlattıklan: (7)
Türkiye, Politik Yardım
Yapmadı...
Bosnalı sürgün Muhammed Çengiç, Bosna'nın so-
runları ile ilgili olarak gerçekten karamsardır. Bir yandan
da sayndır, acıları var. Izzetbegoviç'in tek adam duru-
munda görünmesi, Muhammed Çengiç'i kara kara dü-
şündürüyor. Şöyle diyor:
- Şimdi, Bosna 'da Alia Izzetbegoviç'siz hiçbir şey çö-
zümlenemez bir durum var. Geçenlerde TV'de, Bos-
na 'ya gönderilenyardımlaria ilgilibirprogram seyrettim.
Herkes, "izzetbegoviç'inelineveriyorduk, Izetbegoviç'e
gönderdik"d/yor Madem ki, Bosna'da birhükümet var,
bu konu ile ilgilenen bir birim de olmalı. ömeğin, şimdi
Izzetbegoviç 'in eşi de yardım topluyor; bu yardımlarne-
reye gidiyor? Kim denetliyor? Izzetbegoviç'in eşi, onun
eşidir, politikacı değildir. Kabile değiliz biz, birulusuz. Hü-
kümetin değişik birimleri, her çeşit oluşumlan, örgütle-
ri var, düzenleme gerekli. Türkiye'de hiçbir parti de, Iz-
zetbegoviç'in eşini böyle şeylerin içine çekmemelidir.
- Yani?
- Yani, kullanıyorlar. Mitinglerde konuşturuyorlar, onu
sadecepolitikacılaryapar, Cumhurbaşkanı'nın eşiyap-
mamalı!
- Peki, Bosna sorunu nasıl çözümlenebilir?
- Şimdisorun, "Bosnasorunu nasıl çözülebilir?" Izzet-
begoviç, "Dünyanın en büyük sorunu, Bosna sorununu
çözmektir" diyor. Demek ki, Izzetbegoviç, sorunu nasıl
çözümleyecegini bilmiyor. Birteşmiş Milletler'in, Avrupa
Konseyi'nin, değişik Avrupa ve dünya organizasyonla-
nnın önerdikleri her öneriyi kabul etti, Sırplar ise hiçbir
zaman kabul etmediler. Her görüşmeden sonra Sırplar,
bir ödün daha alıyohar. Bir dolu banş görüşmesi yapıl-
dı. Her görüşmeden sonra, Boşnaklar bir şeyyitiriyoriar.
Buyüzden, Türkiye'ye ilkgeldiğimde, gıda, maddiyar-
dımlann dışında, siyasal açıdan yardım istedim. Politik
yardım istedim Türkhükümetinden. Çok genç ve çok de-
neyimsiz politikacılardık. Türkiye 'nin siyasal açıdan yar-
dım etmesini istiyordum, bu gerekiyordu. (Içimden, "Is-
met Paşa olmalıydı, size en iyi yardımıyapardı" diye ge-
çirdim.)
- Nası! siyasal yardım?
- örneğin, önerileri biz kabul ediyoruz, Sırplar kabul
etmiyor. Bize, Türk yetkililerin yol göstermesini istedik.
Yani, biz çok deneyimsizdik, bilmiyorduk. Bizim kabul et-
tiğimiz plan için bir garanti vermeleri gerekirdi, bunun
gerçekleştirileceğine ilişkin. Türkiye'den önerileristedik.
Bize kim yardım edebilirdi bu konuda? Kim garanti ve-
rebilir bize? Yardımlann gerçekleşeceği üstüne ya da
"Planı kabul edelim ya da etmeyelim"d/ye öneriler...
- Anladım!
- Bence bu, ilaç, gıdayardımından daha önemlibir yar-
dım olacaktı. örneğin Sırbistan 'a, Rusya ile Yunanistan
sürekli öğütler veriyor, "Şöyle yapın, böyle yapın" diye.
Sırplann bir durumu vardı, Yunanlılar hemen toplantı
yaptılar Atina'da. Sırplar, bu temas gruplanndan olum-
suz bir şeyler çıkacağını sezdiklerinde, hemen Ruslar
devreye giriyor. Bizi böyle güçlü destekleyecek hiç kim-
semiz yoktu. Rusya'nın Sırplan desteklediği gibi, ben
Türkiye'ninyanımızda olmasını istiyordum. Düşünüyor-
dum. Bu gerekliydi. Çünkü çok sayıda Boşnak Türki-
ye'de yaşıyor, aramızda sadece din bağı yok, aile bağ-
lanmız, kan bağlanmız var. Deneyim açısından Türk dip-
lomasisi bence yüksek düzeydedir. Bunu Türkiye mi is-
temedi, Bosna mı istemedi, nedenini bilmiyorum. Ama,
siyasal destek gelmedi, düşünce desteği gelmedi.
- Türkiye, Rusya, Avusturya'dan oluşan bir üçlünün
Bosna'yı korumasına alması gerektiğini söylemiştiniz.
Sonra "Yalnız başına Avusturya da o/ato///r"dediniz. Ona
ilişkin geliştirdiğiniz yeni düşünceniz var mı?
- Avusturyalılar, 1878'de Bosna'ya gelince, kendi si-
yaset sistemlerini bizim hükümete getirdiler. Avustur-
ya'nın yaşam biçimi orada neyse, bize de aynı biçimde
aktardılar. Herkese aynı, milliyetçi aynlıklaryoktu onlann
döneminde. Bugün de böyle bir şeyin gelmesi gereki-
yor. Üç ulusa da aynı hak, tek yasa, tek kararia Sırplar,
Hırvatlar, Boşnaklar aynı olacak. Avusturya'yı düşünü-
yorum, çünkü demokrasisi yüksek bir düzeyde. Türki-
ye'yi de, Türkiye laik bir ülke olduğu için isterdim. Rus-
larsızbir şey yapılamayacağını bildiğim için, ben bu yüz-
den Ruslann da devreye girmesini istedim. Üç ulus bir
arada yaşamadan savaşın sonu gelmez. Kesinlikle bir-
likte yaşamalan gerekiyor.
- Bir şey daha: Bizim konuşmalanmızla ilgili yankılar
geldi mi? Özellikle Bosna'dan...
- Yok, Boşnaklarpek Türkçe bilmiyoriar. Türklerie faz-
la ilişkim olmadığı için...
- Evet, başka ne diyeceksiniz çözüm için?
- Belki de Bosna'nın Avrupa Biriiği'ne (AB) girmesi iyi
olur. Avrupa Birliği yasalannın, kurallannın, neyse, Bos-
na 'da da uygulanması gerekir. Belkide bu, iyi bir düşün-
ce olabilir. Bosna sorununun çözümü için. Bence, oyol-
la da bu sorunlar çözülebilir.
- Türk basınından, gazetecilerden sizi arayanlar oluyor
mu?
- Yok, çünkü yeni taşındım buraya, telefonumu kimse
bilmiyor!
BULMACA
SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5
\l Bir ordunun bozguna
uğradığı yer. 2/ Müs-
tahkemyer... Birbirinita-
mamlayıcı renkte olan.
3/Yaban nanesi... Şarkı,
türkü. 4/Birrenk... Arap-
ça bir sözcükte kısa "ı"
ve "i" sesini okutan işa-
ret. 5/ Ses... Götürü bir iş
için ödenen ücret. 6/lki
atlı kızak... Lantanın sim-
gesi. 7/Birnota... Sürdür-
me, devam ettirme. 8/
Küba'nın başkenti... Gü-
müşün simgesi. 9/ Bir şeyin özünü
oluşturan ana öğe... Kadın üzerinde
tam bir egemenlik hakkına sahip
olduğuna inanan erkek.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Halk dilınde kasım ayına verilen
ad... Asaf Halet Çelebi'nin bir şiir
kitabı. 2/ Karakter... Tarlayı sürerek
dinlenmeye bırakma. 3/Radyumun
simgesi... Parlaklığı geçici olarak
artarak patlayan yıldız. 4/ Bir yaşın-
daki dana... lskambilde bir kâğıt. 5/ Hararet... Bulunan, olan. 6/
Bir kuruluşun simgesi sayılan ve yakaya takılan nesne... Ahır. II
Yunanistan'ın plaka işareti... Gurbetteki birkimsenin doğup bü-
yüdüğü ve özlediği yer. 8/Güzel koku... Maksat. 9/Adkavmi hü-
kümdan Şeddad tarafından cennete benzetilerek yaptınlan efsa-
ne bahçesi... Kişınin öz benlığı.