Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27ARAUK1994SALI
14 KULTUR
1994'TE PLASTÎK SANATLAR CANANBEYKAL
Eıı öııeııdi olay, laildiğin tehdidiydi"Düşünebiliyor musıınuz sevgili
okur, dün ça>ıma kurabiye batın-
yordum ki çocukken köyde geçirdi-
ğim günler geldi akuma" diye yazan
Proust, bunu söylerken tam seksen
sayfa harcamış. 'Gecmiş zaman pe-
şinde' bir yolculuk olan '1994'ün
genel değeıîendirmesi' için kaç say-
fa harcamam gerekir, eğer sadece
bir tümce için bu kadar sayfa harca-
nabiliyorsa? Şimdi masamın üzerin-
de; sağimda sade Türk kahvetn, so-
lumda kül tablam, sağ elimin işaret
ve orta parmağı arasında sigaram,
önümde eski dergiler, gazeteler ve
saat saat not düştüğüm, özel notlan-
mı emir kipi kullanarak kaydettiğim
güncemsi not defterim yitik bir za-
manın içine dalmaya hazınm:
5 Ocak 1994, Çarşamba: G. Ka-
ramustafa'nın sergisine git (T.Z.
Tunaya).
6 Ocak 1994, Perşembe: Server
Demirtaş'ın sergisi (AKM). Cem'i
Hepatit B aşısı için Ö. tlter'e götür.
11 Ocak 1994, Salı: Nushet G.
Say'ın sergisi (A. Kitaplığı). Zer-
rto'le sergini görüş, planian iste, fo-
to çek.
9 Şubat 1994, Çarşamba: Nfl Yal-
ter'in Video Enstalasyonu (Aksa-
nat).
15 Şubat 1994, Sah: HamftGöre-
le Sergisi (Lebriz).
16 Şubat 1994, Çarşamba: Alan-
tar'ın açılışı (Galeri B).
22 Şubat 1994, Salı: Tuval Res-
mi/ Enstalasyon Paneli (YKB).
Bu böyle sürüyor. Dergileri kanş-
tırıyorum, ayiık listeler çıkarıyo-
rum, bütün etkinlikleri, sergileri, ta-
rihleri notluyorum: Merkez Bankası
Koleksiyonu, Istanbul Sanat Fuan,
Sansür Sergisi, Seyhun, Candeğer
ve Meriç'in sergileri, François Mo-
rellet ve Orient Express, Fransız
Resim Sergisi, Elvah-ı Nakşiye Ko-
leksiyonu, Ergjn İnan, Neşe Erdok,
Balkan Naci ve Hüsamettin Koçan
sergileri, lskele sergileri, Turan
Erol, Adnan Çoker, Orhan Peker,
Alantar, Uluç sergileri, Paris ve
Cannes'da livart gösterisi -Bedri
Baykam- Kuvay-i Milliye Sergisi
(Kanlı mankenlere Cem'in çok gül-
düğü), Antfaony Caro ve Sadi Çalık
heykel sergileri, "Ah Ciizel Istan-
bul" gösterisi, İpek, Tomur, L'tku ve
Mehmet'in sergileri, Hale Tenger'in
Sao Paok» Hikâyesi, Jale Erzen, ls-
met Doğan, Orhan Taylan, tzmir
Galeri Şantiye-Cengiz Çekil, Selim
Birsel, Vahap Avşar ve diğerlerinin
sergileri, Halil Paşa, Burhan Uygur,
Nazmi Ziya, Zeki Faik, Alije Berger,
Abidin Dino... Nev Galeri, Maçka
Galeri, Galeri B, Aksanat, Vakko,
Kâzım Başkent Galerisi, bir sürü
galeri adı. Tarihler: Aralık, ekim,
eylül, agustos (defterimde özel bir
not: 18 Agustos 1994, Persembe)
yeni tanışmalar, tartışmalar, panel-
ler. açıhşlar, kapanışlar, yine açılış-
lar... Ölümler: Cihat Burak, Attila
Galatau, Cafer Bater, Gül Derman,
Selim Turan, Nedim Günsür. Yanş-
malar:
Yeni Eğilimler, Esbank, Günü-
müz Sanatçılan (Jüriliğinden istifa
ettigim), Simavi Vakfı... Yeni kata-
logiar, kitaplar. broşürler, bir sürü
davetiye.. kokteyller, unuttukla-
nm/anımsadıklanm, kızdıklanm/se-
vindiklerim, danldıklanm/banştık-
lanm, yurtdışına gidenler/gelenler,
beni sevip alkışiayanlar/bana kızıp
karalayanlar... Hepsi gazete sayfala-
nndan, dergi aralanndan. not defte-
rimden şimdi 'yitik bir zamanı'ın
peşine takılmış olan benim belle-
ğimde yeniden bir 'an haline geliş'
oluyorlar. Şimdi ben bir 'an haline
geliş'im. Yani yitmişim yani geçmiş
olmuşum.
Kalkıyorum, sabahın ilk ışıklan
kirli Istanbul havasında pınltılanyia
etrafı ışıtamazken dolu kül tablasına
nefretle bakıyorum. Alıntılardan
oluşacak kişiliksiz bir yaz için ham-
madde olan bütün bu notlar, zaten
katedilmiş bir yolu bir kez daha ar-
şınlamak zorunda kalmış olan ben-
de, sadece yorgunluk bırakmış. "Ne
anlamsız"diyorum, zaten kaydedil-
miş zamanı yeniden notlamak bir
yazıda.
Bunlann içinde hangisinin daha
önemli olduğu nasıl ayırt edilebilir.
Zamanın yargıçlığı yerine şu anda
kendimi koyarak hem zaman haline
geliş hem yargıç haline gelişi yaşa-
mak ve her saniyenin zaten geçmişe
karıştığından hükmünün yittiğini
bilmek ve tarihsel bir dizin oluştur-
mak, kronoloji yazan haline gel-
mek ne anlamsız! Geçmiş zamanı
görsel olarak örneğin televizyon ek-
ranında izlemek belki hoş olabilir,
ama hiçbir imge olmaksızın yazıyla
düşülmüş bir not (eğer özel değilse
ve hiçbir anıyı hatırlatmıyorsa) bir
başkası için önemli olan o özel an.
Bu yılın etkinlikleri arasında Yapı ve Kredi
Bankası 'nın düzenlediği '2O.yüzyıl Fransız
Resmi' sergisinde yer alan Raoul Dufy (üstte)
Guelma Çıkmazı Atölyesi,
tuval üzerine yağlıboya, 89x117 cm, Modern Sanat
Ulusal Müzesi Paris, Nazmi Ziya
(altta solda), Sahilden 24x 33 cm duralit üzerine
yağlıboya, Neşe Erdok (yanda) Gece
Vapuru, 180x150 cm, tuval üzerine yağlıboya.
Yitirdiklerimiz:
Nedim Günsür, Gül Derman, Cihat Burak ve
Selim Turan.
bir serginin açılışı, bir ödül hatta bir
ölüm yeniden nasıl yaşar ve yaşatı-
lır?
Bir yılın dökümü için önemli ta-
rihleri ve olaylan derlediğim geçen
yılki (1993) değerlendirme yazısın-
da, kimilerince alkışlanıp bazı alın-
tılar radyo programlanndaki sunu-
cular tarafından kullanılırken kimi-
lerince de yerilip karalandım.
Halil Bezmen denen kişiden söz
ettiğim için beni kınayan dostlanm,
kendilerini önce galerici, sonra sa-
nat yazan ve daha sonra da küratör-
lüğe atayarak meslek değiştirenlerin
'bunca yıllık çabalarını!' adlannı
geçirmediğimden dolayı hiçe saydı-
ğım gerekçesıyle karalayan küratör-
lerimiz oldu.
Sergileriyle yapamamış olduklan
protestolannı, üç-beş genci kullana-
rak benim yazım aracılığıyla yap-
mak isteyenler, açtıklan sergilerinin
davetiyelerini gönderme nezaketinı
göstermedikleri halde, sergilerini
unuttuğumdan dolayı danlan arka-
daşlanm; yalancılık, iftiracıhk, kış-
kırtıcılık yapan meslektaşlanm oldu
ne yazık İci.
Ama bütün bunlardan daha
önemlisi. kendi başan-başansızhk,
yetenek-yeteneksizliklerinin birer
kanıtı olan, onlar için çok özel ve
önemli, pek çok kişi için önemsiz
ve hiç te özel olmayan etkinhklen-
ni, zamanın rümünden kopartıp bir
adım öne çıkarmam için kendi gö-
rüş ve yorumlarımdan vazgeçerek
değerlendirmemi isteyenler oldu.
Şimdi bir kuş gıbı tepeden uçarak
seyreyledığim zaman ırmağının akı-
şını, dönemeçlerini. durateamalân-
nı, hızını azaltıp çoğaltan kayalan-
nı, çavlanlannı haritalamam istenir-
ken aslında ben bir balık olsam ve
derinleredalıp bu akışı duraksatan
kayalan yerinden oynatacak güce
sahip olsam da,zaman hep ileriyi
gösteren ok yönünde akıp gıtse dıye
diliyorum. Gelecek bazen geçmiş
haline geliş olabiliyor. Geçmişe ait
düşünce, geçmişe yönelık düşünen
kafalar, gelecek zamanın okunu ters
çevirerek geriye döndürmek istiyor-
lar. Sadece alıntılardan bir yazı yaz-
mamı istemek de geçmışi gelecek-
ten çok önemsemek anlamını taşı-
yor. ama çok isteniyorsa işte bir
alıntı:
"Geçmişin gerçek imgesi uçucu-
dur" diyor VV. Benjamin, "geçmiş,
ancak bir daha görünmek üzere
kendini gösterdiği an, birden parla-
yıp aydınlanıveren bir resim olarak
Nedim Günsür Gül Derman Cihat Burak Selim Turan
yakalanabilir... Geçmiş imgesi, onda
kendini amaclanmış olarak buuna-
yan her bugünle biıîikte yitip gitme
tehdidi taşır. Bu imge bir daha geri
getirilemez."
Benim amacım, daha şimdiden
geçmişe kanşmakta olan şu saniye-
lerin bilincinde olarak geçmişin im-
gesini yeniden geri getirmek olma-
yacak. Çünkü geçmişin imgesinde
birden parlayıverecek aydınlık bir
resim yok. Tersine, her sözcüğümü
karaya bulayan bir umutsuzluk bu-
lunuyor. 1994 yılında laikliğin teh-
dit edildiği bir döneme adım atmış
olduk. Cumhuriyetle birlikte temeli
atılmış her kavram, gerici bir zihni-
yetin tartışma gündeminde yer alır
oldu. Sanat ve kültür, aynı tehdidi
somut biçimde yaşadı. 'Tükürüle-
cek, belden aşagı, porno, dilenci' ta-
nımlarıyla sanat ve sanatçılanmıza
düşmanlıklar koşuldu. Sıvas katli-
amının ardından sanat yapıtlan da
bu yıl içinde yıkılmaya, yok edil-
meye başlandı. Sanatçılanmıza ha-
karetler edildi, sanat son derece dü-
zeyini yitirdi. Gerici bir politika uğ-
runa sanat kunımlannın ödenekleri
kesildi, başındaki kişiler uzaklaştı-
nldı, konser salonlanna, tiyatro me-
kânlanna, kurumlara el kondu. Eği-
tim kurumları, üniversitelerimiz,
öğretim elemanlan hepsı aynı tehdi-
di enselerinde duymaya başladılar.
Bence 1994 yılının en önemli olayı
buydu ve en çok kullanılan kavram
•laiklik'tı
Ne yazık ki 1995' in de en önemli
olayı, yıne bu kavram etrafında,
yandaşları ve karşıtları arasındaki
;atışmalarla gelişecek kanımca.
Keşke bütün bunlar tıpkı her yıl 31
jralık gecesi not defterimi yırtıp at-
tığım gibi yeni yılla birlikte son
bulsa. Tıpkı geçmiş bir zamanın
anımsanmaması gereken bir karası
olarak yitip gitse ve bir daha hortla-
masa. fzlediğim geçmiş zaman gün-
cesi içinde beni gülümseten ya da
hüzünlendiren aşk anıları gibi so-
nunda 'the end' yazısı olsa bile, yi-
ne de bunların yaşanmış olmasın-
dan pişmanlık duyacağımız bir iz
bırakmasa. Ama bütün bu olaylar,
ne benim not defterimdeki özel ya-
şanmışlıklar gibi defterimle birlikte
yok oiacaklar ne de yaşanmış bir
aşk gecesinin bedenimizdeki izieri
gibi solup gidecekler zamanla.
Çünkü bütün bunlar, her yeni kafa-
da kara gedikler açmak üzere kolla-
nnı güçlendirecekler, geleceği he-
defleyerek, ama gelecegin okunu
sürekli geriye bakmaya zorlayarak
genci düşünceler ve inançlar yay-
maya devam edecekler. İşte bütün
bunlar şimdi makinemin başına ge-
çerek '1994'ün genel değerlendir-
mesi'nı yazmak ve geleceğe uzan-
mak ısteyen benim sözcüklerimi ka-
rartıyor.
Not defterimi bu kez erken bir ta-
rihte yırtıp atacağım, dergileri toz-
lansınlar diye kitaplığımın en üst
rafına kaldıracağım ve bütün bunla-
rı yaparken bir zamanlar Irlan-
da'dan Malezya'ya, Sibirya'dan
Anadolu'ya kadar bütün dünya
halklannın ortak bir gelenekle kışı
kovup yeni gelen yazı kutlayan tö-
renlerinde söyledikleri, "Bu yıl da
bize geçen yılki gibi nazik oP türkü-
sünün sözleriııi söyleyemeyeceğim.
Çünkü geçen yıl bize hiç de nazik
değildi.
Sheakespeare'in dediği gibi, za-
mana bizi aradığı yerde rastlayabil-
seydik, ama olası değil. Bütün de-
ğerler karanlığa doğru değişiyor,
zaman bizi aradığı yerde bulamaya-
cak artık. Bir yıl geçti, daha şimdi-
den saniyeler geçmişin uçucu imge-
si olarak geri getirilemez olmakta-
lar. Geleceğe bakışım karanlık oldu
biliyorum, ama geçmiş karanlıktı.
Masamdan kalkarken gün doğu-
yordu. Ne yazık ki Homeros'un be-
timlediği gibi 'gül parmakh şafak'
görülemiyordu Tstanbul'un zehirli,
renkleri yutan havasından dolayı.
Odaya giren Cem (oğlum) "Kalktın
mı?" dedi, yatmamıştım ki. Etrafı-
mı saran buruşuk kâğıtlar, not par-
çacıklan, yırtık defter, dolu kül tab-
lası, kahve fincanlan arasında bü-
tün bir gece geçmişe yaptığım an-
lamsız yolculuğun bıkkın, yorgun
çehresiyle umutsuz bakışıma hiç al-
dırmadan. her zaman yaptığı gibi
zihnini açmak üzere bilgisayanna
yöneldi ve 'Umut Tarlalan'disketini
sürdü, henüz uykulu gözlerinden
güzel yüzüne yayılan geniş, hınzır
bir gülümsemeyle. Her zamanki gi-
bi yeni bir gün başlıyordu onun
için.
Değişen şey neydi? Ona baktım,
o değişiyordu elbette ve umut tarla-
lanna belki bir şeyler ekecekti. Ye-
ter ki 'zaman, onu aradığı yerde
butabilsüı'.
Şoray, yükselen değerlerle karşı karşıyaKültür Servisi- "Unutulmayan Yüz-
ler"de sıra Türkan Şoray'daydı Tank Zafer
Tunaya Kültür Merkezi'nde. Salon her za-
mankinden daha kalabalıktı, kameralar Şo-
ray"a doğru ınevzilenmişti, Sultan'ın ağzın-
dan çıkacak her paparazzilik laf boşa git-
memeliydi. Türk sinemasına 35 yılını ver-
miş bir yıldızın sanatı, karizması ve sırlan
tartışılacaktı...
Söze Türkan Şoray girdi. Sinemaya 15
yaşında tesadüf eseri başlamıştı. Art arda
sıradan fılmlerde görüldükten sonra mesle-
ğinin önemini kavramayı başarmıştı. Türk
sineması kabuk değiştirirken. masalımsı
filmlerden yaşamda karşılığı olan filmlere
geçmesi gerekiyordu. O ünlü 'Şoray kanun-
lan'ndan da vazgeçme zamanı gelmişti. Se-
yirci eskiden yıldızın öpüşmesini sevişme-
sini onaylamazken, artık daha normal insan
görmek istiyordu beyazperdede. Bu sorunu
da aştıktan sonra kameranın ardını merak
edip 1973'te 'Dönüş'le yönetmeliği dene-
mişti. Artık tek hedef kalmıştı: lyi oyuncu
olmak ve başanyı yurtdışına taşımak.
Türkan Şoray için kitap hazırlayan AtiHa
Dorsay, sıra kendine geldiğinde Sultan'ın
oyunculuğunun 70'lerde kökten değişikliğe
uğradığını yıllar geçtikçe şarap gibi güzellı-
ğinin de sana'ının da geliştiğini aniatıyor-
du.
Sürekli gözleyerek dünyayı kavranıış.
kendine yeni yeni pencereler açmıştı. Türk
sinemasıyla bu denli özdeşleşen bir başka
oyuncu yoktu. Fransızlann, alanlannda bü-
yük isim haline gelenlere dedikleri gibi o
şimdi 'kutsal canavar'dı. Adına yurtdışında
toplu gösteri düzenlenen tek oyuncuydu.
(Yılmaz Güney genelde yönetmen olarak
değerlendirildi yurtdışında.)
Konuşmacılardan Selim tleri daha da geç-
mişe gidıp. Şora>"ın toplumun sorunlannı
bilerek büyüdüğünü. sosyal içerikli filmler-
den önce, dünyadan habersiz, kafası boş bir
güzel olmadığını vurguluyordu.
1leri'ye göre. Şoray gelmiş geçmiş en iyi
kadın oyuncumuzdu. Özellıkle orta halli
Türk kadının düşlerinı büyük ustalıkla be-
yazperdeye yansıtmıştı.
İlnsal Oskay'a Şoray'm yıldızlık yönünü
değerlendirmek düşmüştü. Oskay'a göre,
Türk insanı çevresinde pek göremediği 'gü-
zel'i çok sever ve üzerine titrerdi. Sultan'ın
güzelliği de 35 yıl ayakta kalmasını sağla-
yan en önemli faktörlerden biriydi.
Şoray, ucuz yoldan şöhret olmamıştı, kısa
süreü bir model değildi. Değişmezliği sun-
du ınsanlara. Medyayı kullanmadan, özel
yaşamını açmadan. herşeyin hızla tüketıldi-
ği bir toplumda geçmişin değerlerini koru-
mak istedi. Ancak 'mahsun bakışu, büyük
gözlü, başı hafif öne eğik kadın'ın ucuz de-
ğerlerin peşine takılan bir toplumda aşın-
maya başlaması sürpriz olmamalıydı.
Sultan yine Sultan'dı ama yeni yükselen
değerler sonunda ona da uzanabilirdi.
Louise 6lück'ün
Seçme Şiirler'i Nk
kez TÜPkçe'de
•Kültür Servisi - Çağdaş
Amerikan şiirinin önemli
temsilcilennden Louise Glück'ün
"Seçme Şiirler"i ilk kez Yapı
Kredi Yayınlan tarafından, Güven
Turan'ın çevirisiyle Türkçe olarak
yayımlandı. 1943 *te doğan Glück,
Columbia Oniversitesi'nden
mezun olduğu 60"lı yıllarda şiir
yazmaya başladı. Önde gelen
edebiyat dergilerinde yayımlanan
ve özellikle Sylvia Plath'ın
etkisinde olduğu öne sürülen ilk
şiirlerinden başlayarak Amerikan
şiiıi içinde kendine özgü bir yer
edindi ve yerini gittikçe
sağlamlaştırdı. Bugüne dek
Glück'ten Türkçe'ye ancak dergi
ve antoloji sayfalannda kalan bir
kaç şiir çevrilmişti. Glück'ün
sonuncusu 1992'de yayımlanan,
altı kitabından Güven Turan'ın
seçip çevirdiğı şiirlerin yeraldığı
bu kitapla Glück şiirine topluca
bakma fırsatı doğuyor. Kitapta
aynca, Güven Turan'ın Louise
Glück şiirini ana hatlanyla
değerlendirdiği bir yazı da yer
aıyor. .
Çağdaş Repertuvar
tıyatrosu
•Kültür Servisi - Türk ve dünya
tiyatrosunun çağdaş yazarlannın
oyunlannı seyirciyle buluşrurmak
amacıyla kurulan Çağdaş
Repertuvar Tiyatrosu, perdelerini
18 ocakta açacak. Altı kişiden
kurulu bu yeni tiyatro
topluluğunun başlıca hedefi,
tiyatroda derinliği olan, yeni ve •
yenilikçi oyunlan izleme arayışı
içindeki seyircinin beklentisine
karşılık vermek. Çağdaş
Repertuvar Tiyatrosu perdelerini,
çağdaş Amerikan ve Ingiliz
tiyatrolannın önde gelen
yazarlanndan Edward Albee'nin
"Hayvanat Bahçesi" ve
Türkiye'de ilk kez sahnelenecek
olan Harold Pinter'ın "Oda" adlı
oyunlanyla açacak. Her iki oyun
da 18 ocaktan itibaren Şişli
Gazanfer Özcan - Gönül Ülkü
Tiyatrosu'nda dönüşümlü olarak
sahnelenecek. Nimet Olcar, Babur
Akyol, Mürsel Yaylalı, Savaş
Aykılıç ve Tülin Aykılıç'ın rol
aldığı oyunlan, Kubilay Zerener
çevirip yönetmiş ve aynca
oyunlarda da rol almış.
İzlek dergisintte
imge Soruştupmasr
•Kültür Servisi - tzlek dergisinın
aralık sayısı çıktı. "'Imge"
kavramına aynlan bölürnde, geniş
bir soruşturmaya yer verilmiş. Bu
bölümde Serdar Aydın, Metin
Demirta'ş, Gürhan Uçkan ve
François Moreau, yazılanyla yer
alıyor. Derginin diğer
sayfalannda, Nizamettin Ugur,
Muhsin Şener, Aytekin
Karaçoban'ın yazılan, Tolga
Susuzlu'nun bir öyjcüsü ve Kaan
lnce, Ahmet Telli, Özer Aykut, M.
Mahzun t)oğan, Ali Hikrnet,
Çiğdem Sezer, Serdar Ünver,
Halise İnan, Gültekin Emre ve
Serdar Aydın'ın şiirleri
okunabilir.
İFSAK kısa metrofh ]
fam yarışması
•KOltür Servisi -İFSAK
tarafından geleneksel olarak
düzenlenen "Ulusal Kısa Metrajlı
Film Yanşmasf "na son katılun
tarihi, 31 Aralık 1994. Bu yıl
16'ncısı düzenlenecek olan
etkinliğe, 1992 yılından sonra
üretilmiş ve otuz dakikayı
aşmayan sınema ve video fılmleri
katılabilecek. 31 aralık tarihine
kadar İFSAK Genel Merkezi'ne
iletilmesi gereken eserlerin
değerlendirilmesinden sonra ödül
alan yönetmenlere birer başan
plaketi verilecek. Aynca bu
eserler, 20-25 Şubat 1995
tarihleri arasında düzenlenecek
uluslararası kısa metrajlı film
yanşmasında Türkiye adına
yanşma hakkını elde edecek.
(0212-252 57 00/249 38 88)
Aüdülkadir
Budak'tan Yanbş
Anka Destan»'
•Kültür Servisi - Şair Abdülkadir
Budak'ın yedinci kitabı "Yanhş
Anka Destanı" yayımlandı.
Sanatçının kendi kişisel tarihini
yansırmak amacıyla; arayışlannı,
buluşlannı, yeniden yitirişlerini,
kimi kronik imgelerini, onlann
vazgeçilmezliğini ve yaşamıyla
olan kan bağlannı yeniden
keşfederek kaleme aldığı ve daha
önce "Sevdanın Son Keremi" adlı
kitabında yer verdiği 35 bölümlük
şiiri "Yanhş Anka Destanı",
şairin eklediği 5 yeni bölümle
birlikte kitaba dönüştü.
araştıpmacısına ödül
•BONN (VBA) - Troya'da yaptığı
kazılarla uluslararası üne kavuşan
Tubingenli arkeolog Prof. Dr.
Manfred Korfmann'a Max Planck
Araştırma Ödülü verildi.
Tubingen Prehistorya ve Erken
Tarih Enstitüsü'nde görev yapan
Korfmann'ın başkanlığını
üstlendiği uluslararası kazı ekibi,
1988 yılından bu yana, 10 2500
yılına ait Troya'yı gün ışığına