30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16ARALIK1994CUMA 12 DIZIYAZI Genç Cumhuriyeî 'in aydınlanma için kitaba, kitap için de kâğıda gereksinimi vardı Darülfünundan sanayi ameleliğine• kinci Dünya Savaşı'nın I kara bulutlan çökmüştü dünyanın tepesine. Cumhuriyet aydını Tekel Cibali Fabrikası'nın ürettiği Birinci Nevi cigarasını yaktı, Mecidiyeköy Fabrikası'nın ürettiği tt Kanyak"tan bir yudum çekti, kitaplığının rafına uzanıp Maarif Vekâleti'nin çıkardığı Dünya Klasikleri dizisinden Tolstoy'un "Savaş ve Banş"ını aldı, okumaya başladı... Bir ara yoruldu. Okumaya ara verdi. Tuhaf bir soru takıldı kafasına: - İçtiğim şu "Bınncı Nevi' cigaranın ince kâğıdım, yudumladığım 'kanyak'ın şişe etiketini, okuduğum şu kitabın kâğıdını ve kapak kartonunu kim yapO acaba? İstanbui'dan Ankara'ya giderken, Izmit Istasyonu için trenin hız kestiği bir yerlerde, vagonun pencerelerinden akıp giden göriintüleranımsadı. Kirli san hangar bıçimi üretim atelyeleri. Gösterişsiz yönetim binalan. Kıyı boyunca uzanan tomruk yıgınlan. Yoksul bir ülkeyi simgelercesine yan yana dizilmiş bir örnek memur ve işçi lojmanlan. Selüloz fabrikasının gece gündüz san dumanlar püskürten bacasını; Sülfrik Asit Fabrikası'nın genız yakan kokusunu ve bıldiğimız 15 mumluk ampuller yan yana dizilerek süslenmiş(!) bir cümle: Siimerbank Kiğrt ve Karton Fabrikası •Yıl 1923. Cumhuriyet yeni kurulmuş. İstanbul Darülfîinunu (Üniversitesi) Kimya Enstitüsü ve Hayati Kimya kürsüsünde öğretim görevlisi ve Bahriye Mektebi'nde (şimdiki Deniz Harpokulu) kimya muallimliği yapan bir zat var. Adı Mehmet Ali Bey. Tutkulu bir aydın. Ülkenin sanayi hamlesine nasıl katkıda bulunabileceğini araştınyor ve sonunda karannı veriyor... Vmtapdaiifti.fabrfka ıy« Birinci Nevi cigarasını tüttürüp kanyak yudumlayıp Tolstoy okuyan Cumhuriyet aydını yaşadıysa ve trenle Ankara'ya gidip geldiyse, cümle kapisındaki yazının değiştiğine de tanıklık etmiştir: Siimerbank Selüloz Sanayii Müessesesi (1939). sonra'SEKA - Türkiye Selütoz ve Kâğıt Fabrikâlan İşletmesi (Jmum Müdürlüğü (1955) ve galiba en son da SEKA Izmit İşletmesi. Cümle kapısındaki yazılar değışti. ama Izmit SEKA Fabrikası hiç değişmedi. Binalar daha da yaşlandı. Kımıleri üretim dışı kaldı, ölümeterk edildi. Kimileri bakımsız, sıvasız, camları kınk ve tozlu ve kirli yüzleriyle direndiler ve kâğıt ürettiler, üretiyorlar. Birinci Nevi içen (şımdi Tekel 2000 içıyor olsa gerek ve büyük olasılıkla Kanyak'tan Truva'ya terfi etmiş ve artık kitap okumayı da unurmuş olan) " o " Cumhuriyet aydını bir tren penceresinin bulanık görüntülerinı anımsadı; ama Mehmet Ali Kâğıtçıyı hiç tanımadı. belkı adını bile duymadı. Sapancalı Sabri (Gerçek) lista ıle tanışmadı bile. 1935 yılmda HMer'den kaçıp Türkiye'de kendine ikincı bir vatan bulan Alman Yahudisi ve kâğıtçı ustası Simon Hofemeyer'in her gün bısikletle Derince - Izmıt arası pedal bastıgını tahmin bile edemedi. Bir Dırültünun muaKmi lzmit'te SEKA Genel Müdürlük binasının önündeki bakımlı bahçede bir büst var: Mehmet Ali Kâğıtçı. "Bu kimdir ve neden büstü dikilmiştir" diye soracak olursanız, Genel Müdürlük binasının alt katında henüz kurulmakta olan Mehmet Ali Kâğıtçı Müzesı'ni gezmelisiniz. Ama onu size yaşamının son yıllannı geçirdıği Heybeliada'nın balıkçı esnafı da anlatabilir. Mehmet Ali Kâğıtçı'yı anlatmayı burada bir de biz deneyeceğiz. Geliniz hep birlikte kısa bir "beyin cimnastiğr yapalım. Ister 1994gözlükleriyle bakınız, ister 1923'ün, 1933'ün gözlükleriyle. Hatta en iyisi, ikisiyle birden... lstanbul'dasınız. Bir imparatorluğun yıkıntılan üstüne bir Cumhuriyet kurulmuştur. Siz İstanbul Darülfünunu (Üniversitesi) Kimya Enstitüsü ve Hayati Kimya kürsüsünde öğretim görevlisi ve Bahnye Mektebi'nde (şimdiki Denız Harpokulu) kimya mualiimısiniz. Cumhuriyet'in kadrolan ya yok ya acınacak düzeyde yetersiz. Yani... Yani efendim, 1923'ün gözlükleriyle bakıldığında ülkenin size gereksinimi var. Ayaklannızın altına kırmızı halılar bile sererler. 1994'ün gözlükleriyle bakıldığında "köşeyi dönmek" için her türlü olanak ayaklannızın altında. Birdeterjan fabrikasında ek iş bulabilir, bir holdinge teknik danışman olabilir, zehirli atık salan bir fabrikaya "Zararsızdırrl raporu verip dünyalığınızı dogrultabilirsiniz. Her iki koşulda da parmağinızı fazla oynatmadan, "Ayağını sıcak tut, başını serin; kendine bir iş l>uL düşünme derin" atalarsözüne uygun yaşayabilirsiniz. Mehmet Ali Kâğıtçı, "Hannoversche Papierfabriken \lfeld-Gronau"da çahşırken, vardiya arkadaslanyla birlikte. Türkiye'deld kağıt sanayünin öncüsü. Darülfîinun muallimi Mehmet .41i Kâğıtçı, "Papeteri- es de France'ın Lancev'deki fabrikasında çalıştığı günlerde. ./Vağıtçılığı kendisine meslek olarak seçen Mehmet Ali Bey, Darülfünunu bırakarak Almanya'ya g'tti ve kağtt fabrikasında ameleliğe başladı. Oradan Fransa'ya geçti. Burada da bir süre kağıt fabrikalannda çalışan Mehmet Ali Bey işin akademik yönünü de öğrenmek üzere Güney Fransa'da Grenoble Üniversitesi Kâğıt Mühendisliği bölümüne girdi. 1927 yılında sınıf birincisi olarak mezun oldu. A ./Aynı yıl yurda dönen Mehmet Ali Bey, inatla ulusal bir kâğıt sanayii kurulmasını savunuyor, kurulabileceğini anlatıyor ve neyin nasıl yapılması gerektiğini gösteriyordu. Ancak farkında olmadığı bir şey vardı: Kâğıdını tümüyle dışandan döviz ödeyerek sağlayan Türkiye Cumhuriyeti'nde uluslararası kâğıt tekellerinin yerli komisyonculan köşe başlannı tutmuşlardı. Darülfünun muallimlerinden Mehmet Ali (Kâğıtçı) Bey anlatıyor: "Sene 1923 idL tstanbul'da Darülfünun muallimi idim. Bulunduğum göre\in sağladıgı geniş imkânlardan fa\dalanarak tabii servet kaynakJarımızın gereği gibi değeriendiriltnesini sağlayacak sanayi hamlesine en uygun mebde (başlangıç) şubesini (sanayi kolunu) araştırdım. Başlangıç olarak seçilecek sana\ ı kolunun şu şartlan temin eder mahiyette (nitelikte) bulunmasını önceden tespit etmiş idim. 1. Memleket kaynaklanna dayanarak çalışabilmeli, yani ham maddeleri ve tali (yan) malzemeleri yurdumuzda bulunabilmeli; 2. Ma'mulatı (üretimi) harc-ı âlem (zarun ihtiyaç maddelerinden) olmalı; 3. Ma'mulatın, tali mahsullerinin. diğer sanayi şubelerini doğurabilmesi veya mevcud olanlara yardımcı olması. milli sanayimize mütesanit çalışmasının sağlayacagı ekonomik yararlar bakımından temennıye şayandır.. ve böylece kâğıtçılığı meslek olarak seçtim." Biraz "enayi" bir zat olduğu anlaşılan Darülfünun muallimi Mehmet Ali Bey bunlan düşündükten sonra akademik kanyeri bırakıp Almanya'nın yolunu tuttu. İşçi, bıldiğimız düz işçi, o yıllardaki deyişi ile sanayi amelesi oldu. Bir yolunu buldu ve Hannoversche Papıerfabrik Alfeld-Gronau'ya girdi. Sırtında işçi tulumu, yüzü gözü boya, reçine ve kir içinde kâğıtçılığı öğrenmeye başladı. Ustabaşısının adı Sûnon'du. Simon Holzmeyer. Hannover kentinde başlayan bu dostluk, daha sonra Kocaeli Körfezi'nin o zamanlar henüz tertemiz kıyılannda arkadaşlıktan ülküdaşlığa sıçrayarak sürecektır. Smıf hipinctei Rağt Mühenıüsi Mehmet Ali Bey daha sonra Fransa'ya geçti. Lyon'da ve Metz kentinde iki ayn kâğıt fabrikasında çalıştı. Lyon'da fligran teknigini, Metz'de kâğıt hamuru çökeltme tekniklerini kaynağından ve uygulayarak öğrendi. Ardından "alaylı" kâğıt ustası Mehmet Ali Bey "mektepü" bir uzman olmak üzere Güney Fransa'da Grenoble Üniversitesi Kâğıt Mühendisliği bölümüne girdi. 1927 yılında sınıf birincisi olarak mezun oldu. Dileyenler "Fransa Cumhuriyeti Resmi GazetesTnin 22/23 Ağustos 1927 tarihli baskılanna baksınlar. Orada Ingenieur Papetier (kâğıt mühendisi) Mösyö Mehmet Ali'nin sınıf birinciliği ödülü ile mezun olduğunun belgesini bulacaklardır. Mehmet Ali Kâğıtçı âynı yıl ülkesine döndü. Bılimsel donanımını Türkiye'de bir kâğıtçılık sanayii kurmak üzere kullanacaktı. Bu tutkulu ve tuhaf yaşamöyküsünden de anlaşılacağı üzere, birmiktar "enayi" adam, karşısına çıkacak engelleri henüz bilmiyordu. llkin dizi konferanslar vermeye başladı. İnatla ulusal bir kâğıt sanayii kurulmasını savunuyor, kurulabileceğini anlatıyor ve neyin nasıl yapılması gerektiğini göstenyordu. Kâğıdını tümüyle dışandan döviz ödeyerek sağlayan Türkiye Cumhuriyeti'nde uluslararası kâğıt tekellerinin yerli komisyonculan köşebaşlannı tutmuşlardı. Kısa süre sonra Mehmet Ali Kâğıtçı bu adamlarla tanıştı. Al avantan, kapa çaneni 1928 yılında Ankara'da Türkocağı salonlannda verdiği konferansta dinleyiciler arasında oturan ve kendisini dikkatle izleyen üç ayn grubun. aynı yıl İstanbul'da ünıversiteye aıt Zeynep Hanım Kongı'nda verdiği konferansta da tam takım yer aldıklannı fark etti. Zaten konferansın hemen ardından bu üç (ayn) gruptan kendisi ile görüşme talebi geldi. Ilk grupta Dünya Kibrit Kralı olarak ünlü Ivar Krcuger'in adamlan vardı. Randevu istediler. lkinci gruba Avrupa Kâğıtçılar Bırliği (Gröld) Türkiye acentesi ("ajanı" diye de okuyabilirsıniz) ve kâğıt ithalatçısı bir tüccar sözcülük ediyordu ve o da randevu istiyordu. Sonuncular ise Türkiye inhisarlar (Tekel) Idaresi Genel Müdürü Behçet Bey adına randevu isteyen üst düzey Tekel bürokratlan idi. Ivar Kreuger'in adamlan pek kısa konuştular: - Mösyö Kâğıtçı siz Türkiye'nin tek kâğıt mühendisisiniz (doğruydu). Bu konudaki uzmanltğınızdan olabildiğince yarartanmak istiyonız (normaldi) Sizi kâğıt işlerinde yegâne ve yetkili eksper olarak tanıtmak ve çalışmanız için gerekli laboratuvan tesise hazınz(işbıraz tuhaflaşıyordu). Sizi tatmin edici bir maddi teminatı temine amadeyiz (adamlar su koyveımeye başlıyorlardı) _ ve Tiirk kâğıt sanayünin tesisi yolundaki faaliyetlerinize son vermenizde sizin için büyük yarar görüyoruz(böylece her şey anlaşılıyordu). Kreuger'in adamlannı sepetlemek zor olmadı. Yollar ileride gene kesişecekti. Avrupa Kâğıtçılar Birliği ajanının önensi daha parlaktı ve pek kısaydı: Türk milli kâğıtçılık sanayünin kurulması ıleilgıli faaliyetlerinize son verdiğiniz takdırde Türkiye'ye ithalat yoluyla giren tüm kâğıttan ton değen başına >uzde 3 komisyon alacaksınız. \anıtınıznedir? \ ukara ve "enayi" Mehmet Ali kâğıtçı "Yanıtm rettir" dedi \e üçüncü randevusuna gitti. Tekel Genel Müdürü Behçet Bey, odasında kabul ettiği genç kâğıt mühendisine. Tekel Idaresı'nin sigara kâğıdı, sigara paket kartonu. kibrit kutusu ve tuz paketi ıçın günde 10 ton kâğıt kullandığını ve bu kâğıdın tümünün döviz karşılığı ithal edildiğini söyledi. Acaba bir kâğıt fabrikası kurularak bu ihtiyaç ulusal kaynaklardan karşılanamaz mıydı ? Yuzrtebtjkomtoyon Birkaç ay değil, birkaç hafta içinde genç ve ülkücü kâğıt mühendisi, Tekel'in gereksınim duyduğu kâğıdı üretecek kapasitede bir kâğıt fabrikasının tüm plan ve projelerini hazırladı. Ihaleaçıldı. 23 firrna ihaleye katıldı Ihalenin yapılacağı gün Maliye Bakanlığı Müstaşarlığf nın bir telgraf emri Tekel Genel Müdürlüğü'ne ulaştı. Telgrafta "Kâğıt fabrikası ihalesinin ve fabrika kunıluş faaüyetlerinin ikinci bir emre kadar ertelenmesi" buyuruluyordu. Telgrafın altında Maliye Bakanlığı Müstasan Ali Rıza Bey'in imzası vardı. Yıl 1929'du. 1937 yılında Izmit Kâğıt Fabrikası 'na bir Selüloz Fabrikası'nın eklenmesi için ıncelemelerde bulunmak üzere Avusturya'ya giden Sümerbank Genel Müdür Yardımcısı Osman Nuri Göver ve SEKA Genel Müdürü Mehmet Ali Kâğıtçı'ya Merkezı Avrupa Kâğıtçılar Birlıği'nin Avusturyalı başkanı Dr. Schmeil öfkeli, hatta azarlayıcı birses tonu ile şöyle dedi: - Neden kâğıt fabrikası kurdunuz ve neden şimdi de selüloz fabrikası kurmaya kalkısıyorsunuz. Maliye Müstaşınnız Ali Rıza Bey her sene buraya gelir, ihtiyaçiarınızı temin ederdL Kendisine defalarca anlattık. Neden şimdi öyle oldu ? Yüzde 5 komisyon ödedik biz. Boşuna mı? lzmit'te kâğıt fabrikasının kuruluşunun uzun, çok uzun bir öyküsü var. Bu diziye sığmayacak kadar uzun. Ama şu kesin: Türkiye lzmit'te kâğıt üretecek bir ulusal sanayi tesisini Mehmet Ali Kâğıtçı'ya borçlu. Fabrikanın yennin seçiminden, ham madde dökümleri için Anadolu'nun taranmasına. bina projelerinden makinelerin siparişine, ülke içinde çalışacak kalifıye işçi bulunması ve yetiştirilmesinden. işi bulan yabancı ustalann sağlanmasına kadar uzanan bir dizı çapraşık, zahmetlı \e kahırlı çabayı neredeyse tümüyle Mehmet Ali Kâğıtçı üstlendi. Önce yeri seçildi: Izmit. Ardından projeleri yapıldı. îş Bankası'nın ginşimi bin türlü yolla engellenmişti. Bu kez fabrikayı kurma işi Sümerbank'a verildi. Fabrikanın temeli 14 Ağustos 1934 günü atıidı. Bugün bife saşılacak bir hızla işler yürüdü ve 18 Nisan 1936 günü SEKA Izmit Fabrikası deneme üretimine başladı. Mehmet Ali Kâğıtçı anlatıyor: "18 Nisan 1936 Cumartesi günü saat 14J0'da 1 numaralı kâğıt makinemizden elde ettiğimiz ilk kâğıt sahifası. uğruna \illarva mücadele ettiğim idealime kavuşmamın bir belgesi idi. O mutlu andaki heyecanımı bugün de a> nı tazelik ve şiddetle hissetmekteyim.*' Yarın: Kâğıt üretimi başhyor ANKARA...ANKA... MÜŞERREF HEKİMOGLU Ezop'un Dostları Nuran Terzioğlu, Urart sergilerinden birini belli bir ko- nuya ayırıyor, sanatçılar o konuya dönük yaprtlarla katı- lıyor, değişik yorumlarla ilginç bir mozaik oluşuyor du- varlarda. Bu kez "Ezop'un dostları" buluştu Urart'ta. Yirmi üç sanatçımız milattan önce yaşadığı varsayılan Ezop'u selamlıyor. Doğaya dönüşü, çevre kirlenmesine tepkiyi de yansıtan bir sergi. Dahası güzel uyarılan var, Ezop'un masalları gibi. Neşe Ertok'un içi boşalarak asılan tilkisi, İsmet Er- gün'ün kesik tavuk bacakları, Ibrahim Şimşek'in fare- leri ilginç çağnşımlarla belli gerçekleri vurguluypr. Kobay fareleriyle Ezop'un cin gibi farelerine gönderme yapıyor Şimşek. İçi boşalan tilkiyi seyreden kadının gözlerinde de nice boşluklann hüznü var! Nuran Terzioğlu'na "Niçin Ezop'un dostlan sergisi" diye sordum. Yavuz Tanyeli'nin eşeğini gösterdi. Sanat- çımız bir eşek almış atölyesine, gerçek bir eşeğin resmi- ni yapmak istiyor anlaşılan. Sergide onun resmi de var, adı Kadrfe. Bakışlan da kadife gibi, yumuşak çağrışım- lar yapıyor. Yavuz Tanyeli'nin yeni çalışmalannı merak ediyorum, fırçasına neler yansıyacak bu kadifeden! Başka bir duvarda da at kuyrukları var. Şima Reisoğ- lu'nun kimi kara, kimi kızıl, kimi kahverengi yıldızlara ta- kılan kuyruklar. Sanatçı "At" sergisine gönderme yapı- yor belki de. O at sergisini anımsadınız mı, ben göreme- dim, ama hayli yankısı oldu. Sergiye katılanlar arasında Paris'te resim yapan bir öğrenci de var. Zeynep Perin- çek. Sırma Evcen ile Doğu Perinçek'in kızı. İki kediy- le katılıyor sergiye. Biri aynada güzelliğini seyreder gibi. öteki tarlaya düşüyor, papatyalar açıyor kara tüylerinde. Gençliğin gücünü, umudunu seyrettim o kedide. Genç- liğin gücü Ahmet Umur Deniz'in atında da şahlanıyor. Seyrederken Avni Arbaş'ı anımsadım, sonra Nâzım Hikmet'in dizelerini... Bir kısrak başını, dört nala bir ge- lişi. Oözlemi yeniden duydum yüregimde... Reyyan So- muncuoğlu ve Müşerref Zeytinoğlu'nun filminde de in- sanın acımasızlığı var. Çevre kirlenmesiyle yok oluyor Ezop'un dostları. O dostlar arasında biz de vanz doğru- su. Başta İstanbul gibi büyük kentlerdeki hava kiriiliği teh- likeli boyutlara varıyor her gün. Kentliler soluk alamıyor, hasta oluyor, ölüyorlar. Bakın, İstanbui'dan martılar da kaçıyorartık. Boğaz'ın, Marmara'nın kirinden annmak is- tiyorlar. Belki de kamyonlara yüklenen balıklara eşlik edi- yorlar son yolculuklarında. İstanbul, Izmir, Eskişehir ya da Bursa, doğası ve ınsanıyla daha ne kadar bu baskı- ya dayanabilir! Müşerref Zeytinoğlu ve Reyyan Somun- cuoğlu'nun filmını ızlerkenAli Akay'ın görüşünü belirten bir not verdi Nuran Terzioğlu: "Günümüzde ilerleme üzerine kurulu sanayileşme mantığının dünyayı bir yıkıma doğru götürdüğü düşü- nülüyor artık. Sanayıleşmenin renklerikıyamet renkleriyle eş tutulu- yor", diyor Ali Akay. "Bu durumda sosyal ve antropo- lojik bilincimizi çevre bilincimizle biıieştirmek, eko sis- temde doğa fikrinin de yer almasını istemek, blosferin dünya çapındakı bilıncimize etkisini fark etmek zorun- dayız. Öyleyse, her şeyiyeniden düşünmeli, yeniden bulma- lı ve kurmalıyız." Bilimin ışığında gerçekçi bir yaklaşım, ama ülkemiz açısından umutla bakabilir miyiz bu yaklaşıma? Yeniden değil, eskiden kaynaklanıyor her şey, eski düzenden, es- ki yapıdan, eskimişlikten. çürümüşlükten! • * • Ezop'un Dostları sergisinde birde kaplumbağa duva- rı var. Ferhan Erder'in ellerinde üreyen kaplumbağalar. Bağlardan, bahçelerden gelmiş, Urart'ın bir duvarına yerleşmişler, durmuyor yürüyorlar, karşıdaki çiçeğe ula- şacaklar. ODTÜ öğretim üyelerinden Profesör Cevat Er- der sevgiyle bakıyor duvara, bahçelerindeki kaplumba- ğayı anlatıyor bana, adı Cumhur, belki yüz yaşında, kar- kar çiçeklerini çok sevıyor, çiçek yiyerek yaşıyor, afiyet olsun! "Neden kaplumbağa", diye sordum Ferhan Erder'e. "Bilgeliği nedeniyle", dedi. Yapıtını da bilge kaplum- bağa çeşitlemeleri diye adlandırıyor. - Birtavşanı, birde kaplumbağayı düşünün, tavşan ba- caklanna güvenir, dalga geçer, zaman yitirir sonunda amaçladığı yere ulaşamaz. Kaplumbağa öyle değil, kü- çücük ayaklan, sırtında kambur gibi kocaman kabuğu var. Ama bilge yaratık. Başını çıkarır, yolunu ölçer, zama- nını ayarlar. tavşandan çabuk varır amacına, bilgeliği ne- deniyle uzun yaşar. Köy evlerinin kapısına asıfan minik kaplumbağaları anımsıyorum. Onlar da bilgeliğin, uzun yaşamak isteği- nin simgesi belkı de. Bu yıl bir kaplumbağa yılı mı aca- ba? Kütahyalı çini ustası Sıtkı Olçar da küçük kaplum- bağalarla selamlıyor dostlannı, kabuğunda çiçekler açan renkli kaplumbağalar. Renkli ya da renksiz, çevremizde çok az kaplumbağa var değil mi? Bırakalım bilgeliği, Neşe Ertok'un içi bo- şalmış tilkisine benziyor kimi kişiler. Yürekleri de boş, be- yinleri de... Kimi olaylan nasıl yorumlayacağız? BULMACA 1 2 3 4 5 SÖLDAN SAGA: 1/ Güzel ve etkili ko- nuş- ma sanatı. 2/ Yu- murta- lık... Hindulann kutsal kitabı. 3/ Elisıkı. cimri... Satrançta özel bir hare ket. 4/ Fazla bön, ava- nak. 5/ Gün- begün art- mada dert ile gamınv verdi yara- lar sıralandı gel (Bay- burtlu Zihni)... Bir yer- de oturma. 6/ Tanelerin içini kurum karası bir tozla dolduran ekın hastahğı... Lantan elementinin simgesi. II Peru'nun plaka işare- ti... Cin. Vietnam. Malezya" da yetişen ve lifleri dokumacılıkta kullanılan değerli bir bitki. 8/ Amerika'da yaşayan ve yavrula- nnı sırtında taşıyan keseli sıçan... Sıkıntı verme. üzme. 9/ Tümör... Ağaçtan oyularak yapılmış su ta- sı. YLKAR1DAN AŞAĞIYA: 1/ Uzun siyah ceketle, çizgili pan- tolondan oluşan erkek giy- sisi... Kenar süsü. 2/ Havva'nm Batı dillerindeki adı... Takadan büyük bir çeşit Karadeniz kayığı. 3/Kirliliği gösteren iz... Baş. 4/ Kum büyüklüğünde taneciklerden oluşan tortul kayaçlann genel adı... Dahil. 5/ Kene. 6/ Evcil olmayan hayvanları vurma ya da yakalama işi... Kıyı. kenar. 7/ Bir bilim ya da sanat da- İında kullanılan özel anlamlı sözcük... Düz ve ensiz kıhç. 8/ Bir nota... Vücuttaki AIDS virüsünü saptamakta kullanılan test. 91 Bir tür ince meşin... Bir renk.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle