Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12 ARALIK 1994 PAZARTESİ
HABERLERIN DEVAMI
Yaktılar beni
kitaplanmla
• Baştarafı 1. Sayfada
sinin bombalanmasının ardın-
dan. 16 yıl önce kitabeyi yakı-
lan, kitaplan yok edilen Öztürk,
yüreğiyle o günü sanki yeniden
yaşayarak şu "evrensel" çağrıyı
yapıyor:
"Artık khaplar da yanmasın,
insanlar da..."
Peki Öncü Kitabevi neyin ön-
cülüğünü yapmak istemişti de
yakılmıştı? Oylesine "dolu do-
lu"ydu kı Zeki Öztürk:
"Binm yayınevi kurmamız as-
hnda bir serüven değil, bilinçli bir
başlangıç. Biz, 1960 Anayasa-
sı'nın öngördüğü diişünce hiirri-
yetini, ülkemizde hayata geçir-
mek amaçlı; bir diişünce ve geç-
mişte bize tniras bırakılan kültür
hayatımızda ise özellikk ilerici ve
devrimci yayın hayatına da bir
katkı niteİiğini taşır. Yayıncılığı
bir tacir olarak seçmediğimiz
için, ülkemizdeki kültür geçidi-
nin o zor ve kaçınılmaz belalan-
nı da gögüsleyerek bu işe girdik."
Zeki Oztürk. "uzun bir mara-
ton"olarak yorumladığı yayıncı-
lık hayatında belki de "kötü ha-
ber fakısr gibi başına gelecek-
leri biliyordu. Ancak kitaba olan
tutkusu ve ülkesine olan sevgisi
zorluklara karşı koymasını en-
gelleyemedı. Sık sık kullandıgı
"etoğhı" ise Öztürk'ün önüne sü-
rekli engel çıkarmaktan vazgeç-
tnedi. Şimdi söz yine Öztürk'te:
"12 Mart 1971, bizifn yasadı-
ğımız toplumda kitaba indiriien
ilk büyük darbe>di. 12 Eylül
1980'de de tekrarlanacağı gibi,
toplam 186 bin kitabunız topla-
üldı. yakıldı, yok edildi. Çünkü,
bazı kesimlerin kültüıie, egitim-
le fıalk yığınlannın uyanması el-
bette ki işlerine gelmiyordu. Son
Özgiir İİke olayı da bunun han-
gi boyutlara ulaştıgının bir örne-
AslındaÖncü Kitabevi'nin ve
dolayısıyla Öztürk'ün yaşadık-
lan bir anlamda "ibret verici bir
Türkiye fotografi'"ydı. Öztürk
sözcüklerie şöyle bir fotoğraf ka-
resi oluşturuyordu:
"Bir ülke düşünün ki, aydın-
lanma yoluyla yola çıkıyorsun, o
ülkenin anayasası, düşünce hür-
riyetini çizmiş. Bunlar 'eloğ-
lu'nun işine yaramıyordu. Çün-
kü halklar uyanıvor, insanlar
uyandıkça paıiamenterler sıkın-
tıya düşüyor, pariamenteıier sı-
kıntıva düştükçe ülkenin gerçek-
leri ortaya çıkıy or, gerçekJer orta-
ya çıktıRça halklar yeniden uyan-
maya başüyordu...''
Oztürk 'ten, Öncü'nün yaşamı-
na ve Türkiye'nin tarihine "ka-
ragün" olarak geçecek olan kun-
daklama olayını anımsatmasını
istıyoruz.
Elleri ve sözcükleri titriyor
ama gözlerindeki umut dimdik
ayakta:
"2 şubat 1976 sabahı yayınevi-
ne geldim. Öncü'nün simsiyah
bir kül halinde olduğunu ve in-
sanlann önünde kümeleştiğini
gördüm. İçlerinde en kalenderi
olan Cengiz Gündoğdu gülerek
bana," Yahu dostum, kitaplar da
yanacak elbette! Biz buna hü-
zünlenmiyoruz, ağlamıyoruz!
Ama yeter ki ınsanımız yanma-
sın..." Evet bu güzel ve doğru söz
aynı zamanda o günün sloganını
yansıtıyordu: "Kitaplann yakıl-
dıgı biryerde birgün insanlar da
yanacak.
1
Nitekim bu da oldu
Türkiye'de. Eğer Türkiye'de in-
sanlar kitabın,bilhn ve kühür ah-
lakının yanında olsalardı, bugün
Sıvas vahşeti, Özgür Ülke olayı
yaşanmazdı. Çünkü kirnse cüret
edemezdi. Ancak biz acılan, Ha-
san Hüseyin'indediğigibibaley-
leyerek gühümüze kadar geMik."
Tekrar eski günlere dönüyo-
ruz. Yangın sonrasına:
" Yanguı sabotajdı. Tanıklar da
bunu doğruluyordu. Ancak sav-
cı suçlular j erine," Bilerek çıkar-
drğı yangınla, kitabevi yanında-
ki bankalann zarar görmesine
yol açtı" suçlamasıvla benim
aieyhime dava açtı. ijzun süren
dava sonucu aklandım ve beraaf
ettim. Bu kez biz, tedbirsizlik su-
çuyla İçişJeri Bakanlığı alevhine
dava açtık. Daha sonra ise, Rıfat
Ilgaz, Server Tanilli. Hasan Iz-
zettin Dinamo. Ahmed Arif, Ha-
san Hüseyin'in katkılanyla \e
TYS'nin öncülüğünde, Öncü ye-
niden açıkk"
Zeki Öztürk, röportajımız sı-
rasında bir gerçeği ise ilk kez
şöyle açıkladı:
" 1993 ydınuı mart ayında kita-
bevimize gelen bir kişi, kundak-
lama olayının gerçekleştiği dö-
nemde JVİİT'te çalışan, sivil bir
emniyet görevlisi gelerek sabota-
jı kendilerinin gerçekJestirdiğini
itiraf etti Aynı kişi kendisiy le bir-
likte kundaklama olayını gerçek-
leştiren üç kişinin adını da verdi.
Ben de bunun üzerine, Kazım
Ayaydın, MehmetGülveibrahım
Ön adlı kişileri. dönemin Cum-
hurbaşkanı Turgut Özal'a, Kül-
tür Bakanı Fıkn Sağlar'a ve De-
nız Ba>kal"a dilekçevle ilettim.
Sonradan dilekçemin Fikri Sağ-
lar'a bizzat ulaştınlnıadığını öğ-
rendûn. Turgut Özal ise başvuru-
mu >anıtsız bıraktı. B6'\lece faili
meçhul olaylann üzerine gidil-
mek tstenmediği sonucu orta>a
çıktı."
Gözleriyle " Yannuş kitaplann
yanına bir de beyaz sayfa açıbna-
h" mesajını yansıtan Öztürk a>-
nca şu çağnyı yapıyor:
"Artık provokasyonlara çanak
tutmayın! Çünkü sosval ola>lar
Öncü'yü yakmakla bitmiyor...
Öncü'nün yolunu kestiler... Dev-
rimci ve yurtsever kesimler ör-
gütlenmeli. Yoksa çabalarımız
yalnızca bir donkişotluk olarak
kalır... Olayın üzerinden yıllar
geçti. Adli\ede bizim dosyamız
yok artık. Çünkü avukatımı/
dosyalanmızla ortadan ka>bol-
muşru...
Suçlular bulunmadu dosyalar
zamanaşınıına uğradı. Oy sa suç-
lular aramızda...Bunlann faili
mechul değil. Bunlann kim oldu-
ğunu devlet bili\or. Hepsi a\nı
yönlendirme, hedefleri de beİli..
Artık Öncü'nün ayakta kalması-
nın ne maddi ne nıanevi hiç bir
şartı kalmamıştır. 5 Mayıs
1993'de artık Öncü')ü biz iflasla
kapatmak zorunda kaldık ama
kimseye bir kuruş borcu olma-
dan kâpattık.
Ancak Maliye've vergi borcu-
muz v-ar! Tansu Hanım bu borcu
benim yerime öderse namusane
bir i; yapmış olur!"
Zeki Öztürk bugün 53 yaşın-
da. Yanna veçocuklanna bıraka-
cağı tek miras ise. bir "utanç bel-
gesi" olarak yanında taşıdığı. ya-
nık birkaç kitap ve külleri... Siz-
ce o "utanç" kime ait. kıtap dost-
lan ve düşmanlan?
GOZUCUYLA
• Baştarafı & Sayfada
gibi emek yoğun sektörleriyle uluslararası piyasalarda
rekabeti yakalamaya çalışmaktadır.
Rekabet, biraz da rekabet gücünü koruyacak meka-
nizmalann; dolayısıyla makro dengelerin oluşturulması-
na bağlıdır. Içinde yaşadığımız süreçte bu tür bir beklen-
ti içine girmek ise hayalcilikten başka bir şey değildir.
Katma protokol ile tam üyelik için gerekli olan geçış sü-
recine girilmesinden bu yana 21 yıl geçmiştir. Avrupa
standartlarını sanayileşmekle eşanlamlı olarak gören Tür-
kiye, liberal demokrasinin kurallannı ve kültürel dokuyu
gözardı ettiği için kapılar yüzüne kapanmıştır.
Sorun, AB ve Türkiye'nin ağız birliği etmişçesine tek-
rarladığı ne Müsfümanlık ne de DEP davasıdır. Sorun,
yüksek enflasyon, iç ve dış borç, üretim yetersizliği ve
insan kaynağı sorunlarının kemikleştiği bir ülkenin sıste-
me nasıl entegre olacağıyla ilgilidir. Ucuz emekle pazar-
da üstünlük sağlamaya çalışan bir ülkenin düşük satınal-
ma gücüyle nasıl pazar olabileceği sorunudur.
Dışsatımımızın yüzde 50'ye yakını, dışalımın da yüzde
45'i AB ülkeleriyledır. Birlik ile Türkiye arasındaki ticaret-
te, dış ticaret açığının olması birlik için avantajdır. Yaban-
cı yatırımlara sağlanan ek olanaklarla birlikte birliğin top-
lam yabancı sermaye içindeki payı da yüzde 56'ya ya-
kındır. Dahası, 500 Türk şirketi üzerinde yapılan araştır-
malar, Türk yatınmcılannın yüzde 25.6'sının AB ülkelerin-
de yatınm yaptığını göstermektedir,
Zaten Avrupalılan da bu tabloya rağmen gümrük birli-
ğine girilmek istenmesi şaşırtmaktadır. Halihazırda var
olan bir pazarda daha rahat at oynatma şansını kayıtsız
şartsız verdiğimizi zannettiklerinden haklıdırlar.
AB üyeliğindeki ısrarımızı ise ümitsiz bir aşk olarak yo-
rumlamaktadırlar. "Helebirgirelim, sonrası Allahkerim"
mantığıyla hareket ettiğimizi, bir süre sonra "Arkadan iti-
yoriar" deyip kapıları zorlayacağımızı nereden bılsinler!
Bizlertarihi eser kaçakçılannın, parti liderlerinin mal be-
yanlanna, tarihi zirve diye geçici endeks yükselmelerine
kafa yorarken Türkiye, ekonomik olduğu kadar siyasal
vetoplumsal yaşamını da etkileyecek önemli bir kararsü-
recine girdi.
Bu süreç, hiçbir şekilde tam üyeliğin yolunu açmaya-
cağı gibi, gümrük birliğinin karar mekanizmaları içinde yer
alma pazarlığı yapılmadığından, Türkiye'yi mevcut düzen
içinde uslu çocuklar gibi denileni yapmakla yükümlü kıl-
maktadır.
Mutlu bir hafta dilegiyle.
w w
G U N D E M MUSTAFA BALBAY
I Baştarafı 1. Sayfada
attığı için işlememefctedir. Artık çağ
değişmiştir. Tam bağımsızlık diye
bir kavramın anlamı kalmamıştır.
Kaldı ki Kurtuluş Savaşı da abartıl-
mamalıdır. O günlerde de pekçok
hata yapılmıştır."
Sonra devam ediyor:
"Ideolojiler ölmüştür. Her şey
özelleştirilsin, devlet küçülsün. Tek
sistem liberalizmdir."
özal, dört eğilimi birleştirerek bu
yola çıkmıştı. Barış Derneği dava-
sından hüküm giyenleri, eski Dev-
Solcuları, eski MSP'lileri, CHP'lileri
bir araya getirmiş ve Türkiye'ye bu
politikayı yutturmaya çalışmıştı. Kıs-
men de başarılı olmuştu. Şimdi aynı
yaklaşım Boyner'de seziliyor.
Boyner'in Türkiye halkına sunuluş
biçimine dikkat edin.
Time dergisi aralık ayının ilk sayı-
sında, 'yeni binyılın genç liderieri'n\
kapak yaptı. Güçlü bir elin turtuğu
meşale alevinde bir genç parlıyor.
Dergı, 22 sayfasını bu konuya ayır-
mış. Kore'den Arjantin'e, Türki-
ye'den Mısır'a kadar, 'gelecek vaat
eden' 100 genç politikacı. Yaşları
22 ile 45 arasında. Türkiye'den se-
çilen genç, Cem Boyner. Boyner,
Italya'nın medya Başbakanı Ber-
lusconi'ye benzetiliyor. Çok başarılı
bir tekstilci olarak tanıtılıyor. Amacı
ise şöyle tanımlanıyor:
"Devleti modernize etmek ve tek
merkezden yönetilmesi ilkesine son
vermek."
Son tümce ise şöyle:
"Türkiye'nin Güneydoğusu'nda
Cem Boyner: Yeni Gericilik...
10 yıldır gerilla savaşı var. Boyner
bugünkü Kürt politikasına son vere-
cek." Oğlumuz Türkiye'de filizlen-
meden ABD'de çiçek açtı.
Aferin aferin, beyefendiye biraz
gaz, biraz hava verin...
Geleceği parlak delikanlıya
ABD'nin desteği bununla kalmıyor.
Halen ABD'de yaşayan ve pekçok
çalışması bu ülkece desteklenen,
Şeyh Sait nakkında ilginç kitaplan
bulunan ve 'ılımlı Islamın "savunu-
cusu Prof. Şerif Mardin'in, Boy-
ner'in Yeni Demokrasi Hareketi'nin
(YDH) kurucuları arasında yer ala-
cağı haberleri geliyor. Henüz kesin-
leşmedi ama hiç de uzak bir olasılık
değil.
YDH, son anda bir karar değişikli-
ği olmazsa 22 aralıkta partileşecek.
Kuruculan çeşitli çevrelerden. Hep-
sinin farklı özelliklen var. Ama bir-
leştikleri tek nokta şu:
'Ikinci cumhuriyet özlemi.'
Bu, beraberinde bugünkü cum-
huriyete karşı çıkmayı, biraz daha
devam edince Kurtuluş Savaşı'nı
eleştirmeyi getiriyor.
Bugünkü sistemin tabii ki pekçok
eksik yanı var. Bugün hiç savaş
görmemiş kuşaklar, Kurtuluş Sava-
şı'nda da yanlışlar bulabilirler. Ama
bunlann hiçbiri Kurtuluş Şavası'nın
anlamını zedeleyemez. Varlık nede-
nini, 'mevcut durumun bozukluğun-
dan alan' bu hareketin söylemleri ilk
bakışta çok 'hoş':
"Tam demokrasi, halklann eşitliği,
yönetimin tümüyle sivilleşmesi..."
Ama biraz kazıyınca altından, 'ye-
ni gericilik' diyebileceğimiz kavram-
lar çıkıyor.
Bu yüzyılın başında, Anadolu ha-
reketine inanmayıp, çareyi Ameri-
kan, Ingiliz mandasında arayanlara
ne deniyordu?
Bugün de ilk desteği ABD'den
alanlara, bünyesinde Ulusal Bağım-
sızlık Savaşı'na küfredenleri, iran'a
övgü düzenleri bulunduranlara baş-
ka ne denir?
Boyner, Tosyalı. Hafta sonu, parti-
sini kurmadan önce Tosyalılann 'ha-
yır duasını' almaya gitti. Ardından
da Türk kadınının ilk eylemini yaptı-
ğı Kastamonu'ya geçti.
"Işgalciler defolun!"
Bundan tam 75 yıl önce, 1919'da
Kastamonu Polis Müdürü'nün eşi
Şerife Bacı. yakın çevresindeki ar-
kadaşlarını da alarak, ABD, Fransa,
Ingiltere, Italya devlet yöneticilerine
birer telgraf çekti:
"Ülkemizdeki işgale son verin, bu
topraklar bizimdir."
Ardından dört bin kadın Kasta-
monu Kız Lisesi'nin bahçesinde bir
araya geldi ve hep bir ağızdan hay-
kırdı:
"Işgalciler defolun!"
Her fırsatta Kurtuluş Savaşı'nın
yanlışlarını anlatmaya çalışan, Inö-
nü'nün halka bile düşman gözüyle
baktığını söyleyen Boyner, bu sava-
şın ateşlendiği günleri anmayı nere-
den aklına getirdi?
önümüzdeki hafta Boyner hare-
keti partilesmiş olacak. Her düşün-
ceye saygımız var. Ama bu, düşün-
celeri eleştirmemeyi gerektirmez.
Bugünkü haliyle arkasını ABD'ye,
şeriatçılara, Osmanlıcılara, Kürtçü-
lere, denizi bitmiş TKP'lilere daya-
yan Boyner'in ortaya koyacağı poli-
tikaya 'cilalı mandacılık' diyebiliriz.
Time dergisinde seçilen 100 liderin
yapısı ise apayn bir inceleme konu-
su. Boyner'den sonra bir de Mı-
sır'dan seçilen, 'önümüzdeki binyı-
lın genç siyasetçisini' aktaralım:
Adı, Şeyh Ömer Abdel Kafi. 43
yaşında. Hakkındakı ilk tümce şu:
"On yaşında Kuran'ı ezbere bili-
yordu. "
Ardından Kafi'nin inanan bir kişi
olduğu, ama aşın dinci olmadığı ek-
leniyor. Din eğitimi de almış. Yazının
sonunda da, "Genç imam eski me-
sajlan modern bir yolla yayıyor" de-
niyor.
Yolun açık olsun Kafi, senin de
önün açıldı...
Boyner, gerek hafta sonundaki
Tosya gezisinde gerekse televizyon
konuşmalannda, papağan gibi hep
benzer şeyleri yineliyor. önce va-
tandaş diye başlayıp, devleti yerden
yere vuruyor. Ozetle, ABD'de piş-
miş yemeği Türkiye'de servis yap-
maya çalışıyor.
Ne denır:
"Dersini almış da ediyor ezber"
Istanbul beyi Anadolu'yu neyler...
Siyaset-tarikat-para ortakbğı
• Baştamfı 1. Sayfada
Konya Lezzet ve Kosıfler, Nec-
mettm Bey'den yaka sılkmişler.
aralannda anlaşarak hısselennı
düşük fiyata Şeker Şirketi"ne
devretmeyi kararlaştırmışlar. Biz
bu şekilde yüzde 51 oranında
his.se alarak şırketin yönetim ku-
ruluna hâkim olduk. Beni Gü-
müş Motor'a gönderdiler ve
'Duruma vaayet et' dedıler. Biz
yüksek hissemizle şirketin genel
kurulunda söz sahibi olduk ama
Necmettın Bey kimseyı konuş-
turmuyor. Çoğu öğrencisi 100-
150 kı'şıye hisse satmış. Bu 100-
150 talebe>ı yönetim kuruluna
yığıp, ufak hıssedarlan susturu-
yor. İlk genel kurul toplantısın-
da hemen söz alıp. 'Ben son ola-
rak sekmanlan anlatıyordum.
Devam edeyim' dedı. 5 dakika
süre tanıdım \e sonra konuşma-
sını bitirdim. Sanıyorum haya-
tında ilk defa 5 dakika konuştu.
Kendisi aynı zamanda fabrika-
nın genel müdürü.. Ben de onun
odasında oturmaya başjadım.
Baktırn. bütün adamlanna gelışi-
güzel zamlar vermeye ve borç
senetleri ımzalamaya başladı.
Genel müdürlüğe bilgi vererek.
şirketi borç senetleriyle daha da
batıracağını söyledim. Banaonu
devredışı bırakmak ıçın talimat
venldi. Yönetim Kurulu toplan-
tısında. söz alarak. 'Sizyeterince
hizmet ettiniz, yoruldunu/ artık
biz idare edelim. fstifanızı kabul
edi>orum. Sanırını idari bir ka-
rar almamıza gerek bırakmazsı-
nız' dedım Rengı bozuldu,
'Aman' dedı. 'Bu vazifeden kaç-
mak gibi olmuyor mu' dedı.
'Ybk' dedım ve gitti.
Şirketin arabası kardeşe
- Göreve başladığınızda fabri-
kanın durumu nasıldı?
- Şirkette en ufak bir kayıt bu-
lamadım. Ne borcumuz, ne ala-
cağımızbelli. Necmettın Bey'in
cebinde küçük bir defter var.
hepsi orada. Şirketin arabası var-
dı. Baktım onu kardeşinin üstü-
ne yapmış. İlk toplantıda bilan-
çoyu ibra etmedik. Ortaklann-
dan borç para almış, tahvil gibi
bir şey çıkarmış, yüzde 10 kâr
garantisi vermiş. Şirket kârede-
meyınce Necmettin Bey, kalk-
mış, olmayacak bir şeyler imal
etmış. Sözde 'Bu cihazlar tor-
nalara konulursa daha randı-
manlı olur' diye bazı aparatlar
alınmış. yapılmış ve bunlar am-
bara ithal edilmiş. Böyle yapın-
ca, bilanço oyunu yaparak kâr
gösterilmiş. Aslında bunlar za-
rar. Yüzde 10 kârgarantisini ye-
rine getirmek için şirketi kârda
gösterince, vergi ödemeyi de zo-
runlu hale getirmiş, sonunda o
cihazlann hepsi atıldı. Şirketin
clektrik, su borcunun yanı sıra.
çalışanlann sigorta parasını bile
yıllardır ödememiş.
- Cöre\e gelmenizin ardından
ilk belirlemeleriniz nelerdi?
- Şöyle bir kısa incelemede bu-
lundum; iki kişi dışında herkes
şirketten alacaklı. Şirkete borcu
olan iki kişiden biri Necmettin
Bey. diğeri de hocalan Mehmet
Zahit Kotku. Kendisi 200 bin li-
ra. dıgeri ise 20 bin lira borçlu.
Bunların ne olduğunu sorduk.
Meğerse kendisi fabrikanın ku-
ruluşunda ücret almamış, kendı-
sine 200 bin liralık hisse veril-
miş, ama hisseler borç olarak ve-
rilmiş fılan. Ellennde 200 bin li-
ralık senet var ve şirkete 200 bin
lira borçlular. Hisseler. şirket kâr
ettiğinden temettülerle ödene-
cek. Devraldıktan sonra bir gün
Necmettin Beyi çağırdım. De-
dim ki. 'Necmettin Bev, biz şirke-
ti devraldık ama yüriitemeyece-
ğiz. iflasımızı iste>eceğiz, biz iflas
edince, sizin borcunuzu ödeme-
niz gerekecek. elinizdeki hisse se-
netferi sıfira düşecek. Elini/deki
hisse senetlerinizin kıymeti kal-
mayacak, onun için siz bu hisse
senetlerini borcunuza karşüık be-
debiz verin ki, bu isten kurtuiun'.
Yalvardı. yakardı. 'Ama' dedı
'Ben şirketin kurulması sırasın-
da para almadım. Buna karşılık
bunu bana hedheettiler" 'Bana
ne' dedım. 'Bana bu 200 bin lira-
ya karşüık 20 bin lira öder misi-
niz?'dedıler. 'Bumümkün değil,
ben size 20 bin lira açıktan nasıl
ödeyeyim, hisse senetlerini \ üzde
70 bile azına alı\oruz. siz talebe-
lerden fîlan topla> ın 400 bin lira-
lık hisse senedi getirin, hem 200
bin liralık hissetı borcunuza kar-
şılık sizden bedelsiz alınz hem de
İObinliraöderiz'dedim Bunun
üzerine hemen 2 gün sonra bize
400 bin liralık hisse getirdi. 20
bin lirayı avukatlann huzurunda
verdim. Kotku'ya mektup yaz-
dım. O çok üzüldü. 'Bunu ben is-
teverek almadım, bana zorla ver-
diier'dedi. Sayın Erbakan. hoca-
ya camide vaaz ettirmiş. fabri-
kaya üyeolmayı özendirmiş, 'Bu
sizin hakkınız' diyerek ona hisse
senedi vermiş.
- Sayın Erbakan'a ilişkin şikâ-
yetler gelmedi mi?
- O zaman çiklet fabrikalan bi-
le kârederken. bir motor fabrika-
nın batması hazindir. O zaman-
lar herkes motor anyor 'Size ba-
yilik verecegim' diye Anado-
lu'dan. motor işleriyle uğraşan-
lardan depozito almış. *Size mo-
tor göndereceğim" demiş. Bun-
lan sonra ödedim. Tüccarların
canı öyle yanmış ki. yan fiyatı-
na bualacaklanndan vazgeçtıler.
Bir de şu ünlü tamir için gelen
motorun satılması meselesi var.
Bunu kendi yüzüne söyledim.
kıpkırmızı oldu. cevap vermedi.
Yönetim kurulu tutanaklarında
bunlar yazılıdır.
- Arsa olayı nedir?
- Fabrikanın yanında bir arsa
var. Uzun ınce bir arsa, fabrika-
dan başka kimsenin işine yara-
maz. Arsayı ondan satın aldık.
Herkese başka bir masal anlatı-
yor. Arsa bir dul hanımın da. ona
vçkâlet vermiş gibi şeyler. Usul-
lere aykın ne varsa yapıyordu ve
bunu bir hak olarak görüyordu.
27.5 kilo altın
RP liden Erbakan, gazetecile-
nn yuhalanarak soru sormalan-
nın engellendiği basın toplantı-
sında. yüzlerce mil>ar liralık ser-
vetinin dönüm noktasını oluştu-
ran Gümüş Motor olayını anlatır-
ken, ücret ve hisselerden 27.5 ki-
lo altın tasarruf ettıginı bıldir-
mışti. Bilanço oyunlanyla zarar
eden şirketi kârdaymış gösteren
Erbakan 7.5 yıl süreyle bu şirke-
tin genel müdürlüğünü yaptığını
ve 2 bin lira ücret aldığını söyle-
mişti.
Bu dönemde 200 bin lira ta-
sarruf ettiğini ve bunu 1967 yı-
lında altına çevirerek 13.5 kilo
altına sahip olduğunu anlatan Er-
bakan. şirketin 250 bin liralık ku-
rucu hissesini de 200 bin liraya
satarak 14 kilo altın aldığını söy-
lemişti. Şirketin 250 bin liralık
hissesini neden 200 bin liraya
sattığına ilışkın sorulan yanıt-
lamayan ve açıklama yapmayan
Erbakan. zarar ettirdiği şirketten
27.5 kilo altınla ayrılan genel
müdür unvanını taşıyor.
CHP'Iİ Keskin'den
Erbakan'a soru
AVKARA (Cumhuriyet Bii-
rosu)-CHP Genel Sekreten Ad-
nan Keskin. Refah Partisi (RP)
Genel Başkanı Necmettin Erba-
kan'dan. mal beyanında yer alan
148 kilogramaltını hangi gelirle
elde ettiğini ve bunun vergisini
ödeyip ödemediğini açıklaması-
nı istedi.
CHP Genel Merkezi'nde bir
basın toplantısı düzenleyen Kes-
kin, Başbakan Tansu Çiller ve
RP Genel Başkanı Erbakan'ın
malvarlıgı hakkında çeşitli iddı-
alann ortaya atıldıgınıanımsata-
rak "RP \e Erbakan'ın yeşile
düşkünlüğiinün dolara olan sev-
dasından ka>naklandığı ortaya
çıkmıştır" dedi. Türkiye "de dev-
let memurluğu yapıp da "agırlı-
ğının üç mtsli altın stokuna sahip
olan insan sayısmın bir elin par-
maklan kadar olmadıgını" kay-
deden Keskin. Erbakan "dan 148
kilogram altını hangi gelirle
oluşturduğunu. o dönemde ne
kadar vergi verdiğini, mal beya-
nı verilmesi gereken süreçlerde
mal beyanında bulunup bulun-
madığını açıklamasını istedi.
Keskin." Bunlar açıklanmadı-
ğı sürece, bu kMialar Necmettin
Erbakan'ın alnında kirii bir leke
olarak kalacaktır" dedt. Adıl dü-
zen iddıasının haksızservetedin-
meye kalkan olarak kullanıldıgı-
nı ileri süren Keskin. Erbakan'ın
bu konuda medyaya takındığı
tavrı da eleştirerek sözlerini şöy-
le sürdürdü:
"Bu anlayışın, Müslümanhgın
temel ilkeleriyle bagdaşması
mümkün olmadığı gibidin, iman,
Müsiümanlık sözcüklerini dilin-
den düşürme>en Erbakan için de
utanç verici bir tablodur. Er-
bakan, meydan okuyarak hak-
kında ortaya konulan usulsüz-
lükleri, yolsuzluklan örtmeye
çalıştL'' '
Rize Belediye Başkanı:
Başbakan'ın
asıknası gerek
•Hakkında idam istemi ile dava açılan şeriat yanlısı RP'li
Rize Belediye Başkanı Şevki Yilmaz, "Asılması gereken birisi
varsa o da Israil gezisinde Yahudi devlet başkanlanna 'Aziz
Davufu destekliyorum" diyen Başbakan Çıller'in kendisidir"
dedi. Yılmaz, Anıtkabir'deki "meczup" olayının da
provokasyon olduğunu öne sürdü.
İstanbul Haber Servisi - La- maz. 10 Kasım'da Anıtkabir'de
Kastamonu 'da 75. yıl defilesi
Kastamonu'da yapılan "İlk Türk Kadın
Vfitingi"nin 75. yıldönümü nedeniyle bir defile
sunuldu. Kutlama komitesince düzenlenen,
TRT ve Beymen'in işbiriiğiyle hazırlanan
defile, Kastamonulular tarafından ilgiyle
izlendi. Hüsnü Tandoğan Spor Saionu'ndaki
defileye; Mer\e İldeniz, Deniz Pulaş, İpek
Tenolcay gibi ünlü mankenlerin >anı sıra 30'un
üzerinde Kasfamonulu manken katıldı.
Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın, Kültür
Bakanı Timurçin Savaş ve Devlet Bakanı Salih
Sümer'in de izlediği defilede, Cumhurivet
kadınının dünden bugüne gi>diklerini içeren
sinevuyon gösterisi de >er aldı. Salonda, TRT
sanatçılan tarafından bir de konser verildi.
(Telefoto: AA/MJRİ KAYNAR)
ık Türkiye Cumhunyeti ile onun
kurucusu Mustafa Kemal Ata-
türk'e yönelttiği agır hakaretler
nedeniyle hakkında ıdam istemi
ile dava açılan şeriat yanlısı RP'li
Rize Belediye Başkanı Şevki Yıl-
maz, asıl suçlunun kendisi degil
Başbakan Tansu Çiller olduğunu
öne sürdü. Yılmaz, "Asılmasıge-
reken birisi varsa o da İsrail ge-
zisinde yahudilere'Azız Davut'u
destekiiyorum' diyen Başbakan
ÇiHer'dir" dedi. Medyadan
"kahpe" diye söz ederek haka-
retlerine bir yenisini daha ekle-
yen Yılmaz, Anıtkabir'de 10 Ka-
sım'da yaşanan olayın provokas-
yon olduğunu söyledi. Yılmaz.
Gebze'de haftalık olarak yayım-
lanan şeriat yanlısı Erdem gaze-
tesi'nin düzenlediği gecedeyak-
laşık iki bin Refah Partisi taraf-
tarına yaptığı konuşmada, haka-
retlerine yenilerini ekledi.
Hakkında idam istemi ile da-
va açılan şeriat yanlısı RP'li Ri-
ze Belediye Başkanı Şevki Yıl-
maz, RP'li yandaşlannın yoğun
alkışlan ile çıktığı kürsüde.
"Asılması gereken birisi varsa o
da İsrail gezisinde Yahudi devlet
başkanlanna Aziz Dav ut'u des-
tekliyorum" diyen Başbakan ÇH-
ler'in kendisidir" şeklinde ko-
nuştu. Refah Partili Şevki Yıl-
meydana gelen olayın provokas-
yon olduğunu ileri sürerek şun-
ları söyledi: "Jlk kez burada
açıklıyonım. Sizi o gün Kuran'a
baktırdılar. Bunun nedeni o gün
İstanbul'dan Brüksel'e Fener
Patriği'ni görürecek olan uçağın
rahat kalkması içindi. Çünkü
parrik İstanbuf'da bir papaz dev-
leti kurma dilekçcsinin içinde bu-
lunduğu bir dosva taşnordu. Bi-
zim hükümefimiz papazı almava
gelen Yunan uçağına iniş izni ver-
di. Bunun duvulmaması için bu
işi tezgâhladılar. Bu ihanet du-
y ulsavdı polis, asker birbirine gi-
rer halk sokağa dökülürdü." Ko-
nuşmasında hakaretlenne yeni-
lerini ekleyen Şevki Yılmaz.
"Patriğe bu raharlıgı sağlamak
için kahpe medya aracılığı ile si-
zi Kuran'a baktırdılar. Bu iha-
neti hanginiz duv dunuz. Nerede-
dir bu bizimle ugraşan kahpe
medya. Türkiye artık bir kavşak
noktasına gelmiştir. Bunu engel-
leyemeyecekler'"dedi. Konuşma-
sını tekbırgetirerek bıtıren Şev-
ki Yılmaz'ın.geceye karılan Sa-
nyer Belediye Başkanı Yusuf
Tülün. Tuzla Belediye Başkanı
Idris Cüllüce. Gebze Belediye
Başkanı Ahmet Pembegüllü ta-
rafından da alkışlandığı gözlen-
di.
îçki içen eczacıya işkence
ERGÜN AKSOY
ANKARA - Kastamonu'nun
Azdavay ilçesinde eczacılık ya-
pan Secattin Çılbır'ın, içki içip
eğlendiği gerekçesiyle, jandar-
malar tarafından gözaltına alın-
dığı ve 'ışkence'gördüğü öne sü-
rüldü. Gözaltında bulunduğu sü-
re içinde jandarma karakolu ko-
mutanı Nusret Vanlı tarafından
'feei' şekilde dövüldüğünü savu-
nan Çılbır. işkence olayını, insan
Haklarından Sorumlu Devlet
Bakanlığf na da bildirdi.
Kastamonu Devlet Hastane-
si'nden işkence gördüğüne dair
bir raporla birlikte suç duyuru-
sunda bulunan Çılbır. gördüğü
işkence sonucu 10 gün iş göre-
mez raporu da aldı.
Başbakanlık Insan Hakları
Başmüşaviri Hızır Ekşı. Çılbır
olayı ile yakından ilgilendikleri-
ni. konu hakkında Içişleri Ba-
kanlığfndan bilgi istediklerini
söyledi. Ekşi. Cumhuriyet'e.
"Çılbır olayı, bize yapılan başvu-
rulardan sadece birisi. Bakanlığa
yapılan başvumların başında iş-
kence iddialan gelivor. Çılbır ola-
yı adliveve intikal etmiştir. Sonu-
cunu bekliyonız" dedi.
Türk Eczacılan Birliği Mer-
kez Konseyi de. Insan Haklann-
dan Sorumlu Devlet Bakanı Azi-
met Köylüoglu na başvurarak,
oda üyesi Çılbır"ın gördüğü iş-
kence olayının hassasiyetle araş-
ttnlmasını istedi.
OLAYLARI1V
ARDCVDAKÎ
GERÇEK
• Baştarafı h Sayfada
toplumun salt "moneta-
hzm"\e açmazlarını aşmak
ve sanayi yatırırnlarına hız.
vermeden sorunlarını çö-
zümlemek olanağı yoktu.
1980'ler, aşın borçlanma
ve dışa sermaye kaçışı ile el-
de bulunan olanakları pom-
palayarak ihracata yönelme
çabalarıyla geçti; 1980'lerin
ortalarına doğru kurulur gibi
görünen dengeler, on yıllık
sürenin ikinci yarısında bo-.
zuldu. 1987'de siyasal ya-'.
sakların kalkması, ANAP li-
deri Turgut Özal'ı "popülist",
ekonomi politikalanna sürük-,
lemiştir.
Ne olursa olsun, 1980'de
başlayan 10 yıllık süreç, Tür-
kiye'de baskı grubu olarak
çok güçlü görünen büyük
sermayenin elinden kaçırdığ)
büyük fırsattır.
Bugün de 80'li yılların
ANAP'ını özleyenler, yine bir
yanılgı içindedirler. özal'ın
ANAP'ı, gücünü 12 Eylül'ün
düzenlediği ortamdan alıyor-
du. Büyük sermayenin elinde
bugün etkilı bir siyasal araç
yoktur; merkez sağ ikiye bö-
lünmüştür. '80'li yıllarda sola
karşı panzehir sayılan "Türk
Islam sentezi" Refah Parti-
sı'ni beslemiş, toplumda Ba-
tı'ya karşı bir gücün büyü-
mesini sağlamıştır. Koalisyon
hükümeti güven vermemek-
tedir. Bu güvensizliğin kişisel
açıdan Tansu Çiller'de dü-
ğümlendiği görülüyor. Eksik-
liği gidermek yolunda ortaya
atılan Cem Boyner'in gele-
ceği, henüz bir soru ışareti-
dir.
Sol, '80'li yıllarda ezilmiş,
9O'lı yıllarda gerilemiştir;
ama, ülkenin sorunlannı çö-
zebilecek bir kuvvetin sağda
oluştuğu söylenemez; başa-
nsızlık kesindir.
Bugün Refah Partisi ile bü-
yük sermaye çevreleri ara-
sındaki görüş ayrılıkları gün
geçtikçe büyüyor; merkez
sağın Islamcı örgütleri ehli-
leştirmek için uzlaşma çaba-
lannı destekleyenler, yarın
düş kırıklıklarına uğrayabilir-
ler.
Islam dünyasının hiçbir
toplumunda, şeriatçı akım,
belirli bir güce ulaştıktan
sonra merkez sağa hayat
hakkı tanımamıştır.
•••
Çffler, DEP
karannı .
savundu
ANKARA (AA) - Başbakan
Tansu Çiller. Türkiye'de yargının
bagımsız olduğunu ve hukümetın
her türlü etkisinın dışında bulun-
duğunu kaydederek, Batılı ülkele-
rınDEPdavası ıleılgılikararagös-
terdıleri tepkilen haklı bulmanın
mümkün olmadıgını belırttı.
Başbakan Çiller. Alman Haber
Ajansı DPA'nın konuya ilişkin so-
rularını yanıtlarken. Türkiye'nin
demokratık bir hukuk dev leti ola-
rak. 'kurvetfer avrthğı' sistemine
sahip bulundugunu vurguladı.
Başbakan Çiller şöyle dedi:
"Türkive'de vargı bağımsızdır
\e hükümerin her rürlü etkisinin
dışındadır. Mahkemefer. kararlan-
nın zamanlamasını kendileri sap-
tarlar. Avrupa Birliği öncesinde
mahkemenin karannı açiklaması
da bu gercegin açık bir göstergesi-
dir. Bu konuda Batılı ülkelerin gös-
terdiği tcpkiv i haklı bulmak müm-
kün degildir"
A>TII masaya oturammiz
Başbakan Çiller. bir soru üzen-
ne de Türkiye Cumhunyeti'nin bir
terör örgütü ile aynı masaya otur-
masının mümkün olamayacağını
vuı^uladı. Bölücü örgüt PKK'nin
şu anda yapması gereken tek işin,
terörü ve silahlı mücadeleyi bırak-
ması olduğunu belirten Başbakan
Çiller. şöyle devam ettı:
"Hangi kökenden gelirse gelsin,
insanlanmız eşit haklara sahip
yurftaşlar olarak. Türkiye'nin de-
mokratik düzeni içinde mevcut so-
nınlan çözmek imkânma sahiprir.
Türkiye'de tüm siyasi diyalog ka-
nallan açıkolup. başta Türkiye Bü-
yük Millet Meclisi ve siyasi partile-
rimiz olmak üzere, demokratik ve
tentsili kurumlanmız işlemekte-
dir."
Başbakan Çiller. "Türkiye Batı
Avrupa taranndan dışlanıp. güm-
rük birliği konusunda çıkmaza g»-
rerse herhangi bir alternatifi var
mı" sorusuna da şu yanıtı verdı:
"Türkiye'nin Batı Avrupa en-
tegrasyonu. temel bir politika ter-
cihidir. Aynı şekilde Türkiye'nin
içinde bulunmadığı bir Avrupa en-
tegrasyonu da tamamlanmış birot-
gu olmayacakür.
Öte yandan hiçbir ülke alterna-
tifsiz değildir. Özellikle Türkiye gi-
bidünyanınen sfratejik bölgeierin-
den birinde yer alan. tarihi ve kâl-
türel birikimi olan, güçlü bir eko-
nomik yapıva sahip bulunan bir ül-
kenin alternatifsiz kalabileceğini
düşünmek mümkün değildir."