03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 ARALIK 1994 PAZARTESİ HABERLERIN DEVAMI Yaktılar beni kitaplanmla • Baştarafı 1. Sayfada sinin bombalanmasının ardın- dan. 16 yıl önce kitabeyi yakı- lan, kitaplan yok edilen Öztürk, yüreğiyle o günü sanki yeniden yaşayarak şu "evrensel" çağrıyı yapıyor: "Artık khaplar da yanmasın, insanlar da..." Peki Öncü Kitabevi neyin ön- cülüğünü yapmak istemişti de yakılmıştı? Oylesine "dolu do- lu"ydu kı Zeki Öztürk: "Binm yayınevi kurmamız as- hnda bir serüven değil, bilinçli bir başlangıç. Biz, 1960 Anayasa- sı'nın öngördüğü diişünce hiirri- yetini, ülkemizde hayata geçir- mek amaçlı; bir diişünce ve geç- mişte bize tniras bırakılan kültür hayatımızda ise özellikk ilerici ve devrimci yayın hayatına da bir katkı niteİiğini taşır. Yayıncılığı bir tacir olarak seçmediğimiz için, ülkemizdeki kültür geçidi- nin o zor ve kaçınılmaz belalan- nı da gögüsleyerek bu işe girdik." Zeki Oztürk. "uzun bir mara- ton"olarak yorumladığı yayıncı- lık hayatında belki de "kötü ha- ber fakısr gibi başına gelecek- leri biliyordu. Ancak kitaba olan tutkusu ve ülkesine olan sevgisi zorluklara karşı koymasını en- gelleyemedı. Sık sık kullandıgı "etoğhı" ise Öztürk'ün önüne sü- rekli engel çıkarmaktan vazgeç- tnedi. Şimdi söz yine Öztürk'te: "12 Mart 1971, bizifn yasadı- ğımız toplumda kitaba indiriien ilk büyük darbe>di. 12 Eylül 1980'de de tekrarlanacağı gibi, toplam 186 bin kitabunız topla- üldı. yakıldı, yok edildi. Çünkü, bazı kesimlerin kültüıie, egitim- le fıalk yığınlannın uyanması el- bette ki işlerine gelmiyordu. Son Özgiir İİke olayı da bunun han- gi boyutlara ulaştıgının bir örne- AslındaÖncü Kitabevi'nin ve dolayısıyla Öztürk'ün yaşadık- lan bir anlamda "ibret verici bir Türkiye fotografi'"ydı. Öztürk sözcüklerie şöyle bir fotoğraf ka- resi oluşturuyordu: "Bir ülke düşünün ki, aydın- lanma yoluyla yola çıkıyorsun, o ülkenin anayasası, düşünce hür- riyetini çizmiş. Bunlar 'eloğ- lu'nun işine yaramıyordu. Çün- kü halklar uyanıvor, insanlar uyandıkça paıiamenterler sıkın- tıya düşüyor, pariamenteıier sı- kıntıva düştükçe ülkenin gerçek- leri ortaya çıkıy or, gerçekJer orta- ya çıktıRça halklar yeniden uyan- maya başüyordu...'' Oztürk 'ten, Öncü'nün yaşamı- na ve Türkiye'nin tarihine "ka- ragün" olarak geçecek olan kun- daklama olayını anımsatmasını istıyoruz. Elleri ve sözcükleri titriyor ama gözlerindeki umut dimdik ayakta: "2 şubat 1976 sabahı yayınevi- ne geldim. Öncü'nün simsiyah bir kül halinde olduğunu ve in- sanlann önünde kümeleştiğini gördüm. İçlerinde en kalenderi olan Cengiz Gündoğdu gülerek bana," Yahu dostum, kitaplar da yanacak elbette! Biz buna hü- zünlenmiyoruz, ağlamıyoruz! Ama yeter ki ınsanımız yanma- sın..." Evet bu güzel ve doğru söz aynı zamanda o günün sloganını yansıtıyordu: "Kitaplann yakıl- dıgı biryerde birgün insanlar da yanacak. 1 Nitekim bu da oldu Türkiye'de. Eğer Türkiye'de in- sanlar kitabın,bilhn ve kühür ah- lakının yanında olsalardı, bugün Sıvas vahşeti, Özgür Ülke olayı yaşanmazdı. Çünkü kirnse cüret edemezdi. Ancak biz acılan, Ha- san Hüseyin'indediğigibibaley- leyerek gühümüze kadar geMik." Tekrar eski günlere dönüyo- ruz. Yangın sonrasına: " Yanguı sabotajdı. Tanıklar da bunu doğruluyordu. Ancak sav- cı suçlular j erine," Bilerek çıkar- drğı yangınla, kitabevi yanında- ki bankalann zarar görmesine yol açtı" suçlamasıvla benim aieyhime dava açtı. ijzun süren dava sonucu aklandım ve beraaf ettim. Bu kez biz, tedbirsizlik su- çuyla İçişJeri Bakanlığı alevhine dava açtık. Daha sonra ise, Rıfat Ilgaz, Server Tanilli. Hasan Iz- zettin Dinamo. Ahmed Arif, Ha- san Hüseyin'in katkılanyla \e TYS'nin öncülüğünde, Öncü ye- niden açıkk" Zeki Öztürk, röportajımız sı- rasında bir gerçeği ise ilk kez şöyle açıkladı: " 1993 ydınuı mart ayında kita- bevimize gelen bir kişi, kundak- lama olayının gerçekleştiği dö- nemde JVİİT'te çalışan, sivil bir emniyet görevlisi gelerek sabota- jı kendilerinin gerçekJestirdiğini itiraf etti Aynı kişi kendisiy le bir- likte kundaklama olayını gerçek- leştiren üç kişinin adını da verdi. Ben de bunun üzerine, Kazım Ayaydın, MehmetGülveibrahım Ön adlı kişileri. dönemin Cum- hurbaşkanı Turgut Özal'a, Kül- tür Bakanı Fıkn Sağlar'a ve De- nız Ba>kal"a dilekçevle ilettim. Sonradan dilekçemin Fikri Sağ- lar'a bizzat ulaştınlnıadığını öğ- rendûn. Turgut Özal ise başvuru- mu >anıtsız bıraktı. B6'\lece faili meçhul olaylann üzerine gidil- mek tstenmediği sonucu orta>a çıktı." Gözleriyle " Yannuş kitaplann yanına bir de beyaz sayfa açıbna- h" mesajını yansıtan Öztürk a>- nca şu çağnyı yapıyor: "Artık provokasyonlara çanak tutmayın! Çünkü sosval ola>lar Öncü'yü yakmakla bitmiyor... Öncü'nün yolunu kestiler... Dev- rimci ve yurtsever kesimler ör- gütlenmeli. Yoksa çabalarımız yalnızca bir donkişotluk olarak kalır... Olayın üzerinden yıllar geçti. Adli\ede bizim dosyamız yok artık. Çünkü avukatımı/ dosyalanmızla ortadan ka>bol- muşru... Suçlular bulunmadu dosyalar zamanaşınıına uğradı. Oy sa suç- lular aramızda...Bunlann faili mechul değil. Bunlann kim oldu- ğunu devlet bili\or. Hepsi a\nı yönlendirme, hedefleri de beİli.. Artık Öncü'nün ayakta kalması- nın ne maddi ne nıanevi hiç bir şartı kalmamıştır. 5 Mayıs 1993'de artık Öncü')ü biz iflasla kapatmak zorunda kaldık ama kimseye bir kuruş borcu olma- dan kâpattık. Ancak Maliye've vergi borcu- muz v-ar! Tansu Hanım bu borcu benim yerime öderse namusane bir i; yapmış olur!" Zeki Öztürk bugün 53 yaşın- da. Yanna veçocuklanna bıraka- cağı tek miras ise. bir "utanç bel- gesi" olarak yanında taşıdığı. ya- nık birkaç kitap ve külleri... Siz- ce o "utanç" kime ait. kıtap dost- lan ve düşmanlan? GOZUCUYLA • Baştarafı & Sayfada gibi emek yoğun sektörleriyle uluslararası piyasalarda rekabeti yakalamaya çalışmaktadır. Rekabet, biraz da rekabet gücünü koruyacak meka- nizmalann; dolayısıyla makro dengelerin oluşturulması- na bağlıdır. Içinde yaşadığımız süreçte bu tür bir beklen- ti içine girmek ise hayalcilikten başka bir şey değildir. Katma protokol ile tam üyelik için gerekli olan geçış sü- recine girilmesinden bu yana 21 yıl geçmiştir. Avrupa standartlarını sanayileşmekle eşanlamlı olarak gören Tür- kiye, liberal demokrasinin kurallannı ve kültürel dokuyu gözardı ettiği için kapılar yüzüne kapanmıştır. Sorun, AB ve Türkiye'nin ağız birliği etmişçesine tek- rarladığı ne Müsfümanlık ne de DEP davasıdır. Sorun, yüksek enflasyon, iç ve dış borç, üretim yetersizliği ve insan kaynağı sorunlarının kemikleştiği bir ülkenin sıste- me nasıl entegre olacağıyla ilgilidir. Ucuz emekle pazar- da üstünlük sağlamaya çalışan bir ülkenin düşük satınal- ma gücüyle nasıl pazar olabileceği sorunudur. Dışsatımımızın yüzde 50'ye yakını, dışalımın da yüzde 45'i AB ülkeleriyledır. Birlik ile Türkiye arasındaki ticaret- te, dış ticaret açığının olması birlik için avantajdır. Yaban- cı yatırımlara sağlanan ek olanaklarla birlikte birliğin top- lam yabancı sermaye içindeki payı da yüzde 56'ya ya- kındır. Dahası, 500 Türk şirketi üzerinde yapılan araştır- malar, Türk yatınmcılannın yüzde 25.6'sının AB ülkelerin- de yatınm yaptığını göstermektedir, Zaten Avrupalılan da bu tabloya rağmen gümrük birli- ğine girilmek istenmesi şaşırtmaktadır. Halihazırda var olan bir pazarda daha rahat at oynatma şansını kayıtsız şartsız verdiğimizi zannettiklerinden haklıdırlar. AB üyeliğindeki ısrarımızı ise ümitsiz bir aşk olarak yo- rumlamaktadırlar. "Helebirgirelim, sonrası Allahkerim" mantığıyla hareket ettiğimizi, bir süre sonra "Arkadan iti- yoriar" deyip kapıları zorlayacağımızı nereden bılsinler! Bizlertarihi eser kaçakçılannın, parti liderlerinin mal be- yanlanna, tarihi zirve diye geçici endeks yükselmelerine kafa yorarken Türkiye, ekonomik olduğu kadar siyasal vetoplumsal yaşamını da etkileyecek önemli bir kararsü- recine girdi. Bu süreç, hiçbir şekilde tam üyeliğin yolunu açmaya- cağı gibi, gümrük birliğinin karar mekanizmaları içinde yer alma pazarlığı yapılmadığından, Türkiye'yi mevcut düzen içinde uslu çocuklar gibi denileni yapmakla yükümlü kıl- maktadır. Mutlu bir hafta dilegiyle. w w G U N D E M MUSTAFA BALBAY I Baştarafı 1. Sayfada attığı için işlememefctedir. Artık çağ değişmiştir. Tam bağımsızlık diye bir kavramın anlamı kalmamıştır. Kaldı ki Kurtuluş Savaşı da abartıl- mamalıdır. O günlerde de pekçok hata yapılmıştır." Sonra devam ediyor: "Ideolojiler ölmüştür. Her şey özelleştirilsin, devlet küçülsün. Tek sistem liberalizmdir." özal, dört eğilimi birleştirerek bu yola çıkmıştı. Barış Derneği dava- sından hüküm giyenleri, eski Dev- Solcuları, eski MSP'lileri, CHP'lileri bir araya getirmiş ve Türkiye'ye bu politikayı yutturmaya çalışmıştı. Kıs- men de başarılı olmuştu. Şimdi aynı yaklaşım Boyner'de seziliyor. Boyner'in Türkiye halkına sunuluş biçimine dikkat edin. Time dergisi aralık ayının ilk sayı- sında, 'yeni binyılın genç liderieri'n\ kapak yaptı. Güçlü bir elin turtuğu meşale alevinde bir genç parlıyor. Dergı, 22 sayfasını bu konuya ayır- mış. Kore'den Arjantin'e, Türki- ye'den Mısır'a kadar, 'gelecek vaat eden' 100 genç politikacı. Yaşları 22 ile 45 arasında. Türkiye'den se- çilen genç, Cem Boyner. Boyner, Italya'nın medya Başbakanı Ber- lusconi'ye benzetiliyor. Çok başarılı bir tekstilci olarak tanıtılıyor. Amacı ise şöyle tanımlanıyor: "Devleti modernize etmek ve tek merkezden yönetilmesi ilkesine son vermek." Son tümce ise şöyle: "Türkiye'nin Güneydoğusu'nda Cem Boyner: Yeni Gericilik... 10 yıldır gerilla savaşı var. Boyner bugünkü Kürt politikasına son vere- cek." Oğlumuz Türkiye'de filizlen- meden ABD'de çiçek açtı. Aferin aferin, beyefendiye biraz gaz, biraz hava verin... Geleceği parlak delikanlıya ABD'nin desteği bununla kalmıyor. Halen ABD'de yaşayan ve pekçok çalışması bu ülkece desteklenen, Şeyh Sait nakkında ilginç kitaplan bulunan ve 'ılımlı Islamın "savunu- cusu Prof. Şerif Mardin'in, Boy- ner'in Yeni Demokrasi Hareketi'nin (YDH) kurucuları arasında yer ala- cağı haberleri geliyor. Henüz kesin- leşmedi ama hiç de uzak bir olasılık değil. YDH, son anda bir karar değişikli- ği olmazsa 22 aralıkta partileşecek. Kuruculan çeşitli çevrelerden. Hep- sinin farklı özelliklen var. Ama bir- leştikleri tek nokta şu: 'Ikinci cumhuriyet özlemi.' Bu, beraberinde bugünkü cum- huriyete karşı çıkmayı, biraz daha devam edince Kurtuluş Savaşı'nı eleştirmeyi getiriyor. Bugünkü sistemin tabii ki pekçok eksik yanı var. Bugün hiç savaş görmemiş kuşaklar, Kurtuluş Sava- şı'nda da yanlışlar bulabilirler. Ama bunlann hiçbiri Kurtuluş Şavası'nın anlamını zedeleyemez. Varlık nede- nini, 'mevcut durumun bozukluğun- dan alan' bu hareketin söylemleri ilk bakışta çok 'hoş': "Tam demokrasi, halklann eşitliği, yönetimin tümüyle sivilleşmesi..." Ama biraz kazıyınca altından, 'ye- ni gericilik' diyebileceğimiz kavram- lar çıkıyor. Bu yüzyılın başında, Anadolu ha- reketine inanmayıp, çareyi Ameri- kan, Ingiliz mandasında arayanlara ne deniyordu? Bugün de ilk desteği ABD'den alanlara, bünyesinde Ulusal Bağım- sızlık Savaşı'na küfredenleri, iran'a övgü düzenleri bulunduranlara baş- ka ne denir? Boyner, Tosyalı. Hafta sonu, parti- sini kurmadan önce Tosyalılann 'ha- yır duasını' almaya gitti. Ardından da Türk kadınının ilk eylemini yaptı- ğı Kastamonu'ya geçti. "Işgalciler defolun!" Bundan tam 75 yıl önce, 1919'da Kastamonu Polis Müdürü'nün eşi Şerife Bacı. yakın çevresindeki ar- kadaşlarını da alarak, ABD, Fransa, Ingiltere, Italya devlet yöneticilerine birer telgraf çekti: "Ülkemizdeki işgale son verin, bu topraklar bizimdir." Ardından dört bin kadın Kasta- monu Kız Lisesi'nin bahçesinde bir araya geldi ve hep bir ağızdan hay- kırdı: "Işgalciler defolun!" Her fırsatta Kurtuluş Savaşı'nın yanlışlarını anlatmaya çalışan, Inö- nü'nün halka bile düşman gözüyle baktığını söyleyen Boyner, bu sava- şın ateşlendiği günleri anmayı nere- den aklına getirdi? önümüzdeki hafta Boyner hare- keti partilesmiş olacak. Her düşün- ceye saygımız var. Ama bu, düşün- celeri eleştirmemeyi gerektirmez. Bugünkü haliyle arkasını ABD'ye, şeriatçılara, Osmanlıcılara, Kürtçü- lere, denizi bitmiş TKP'lilere daya- yan Boyner'in ortaya koyacağı poli- tikaya 'cilalı mandacılık' diyebiliriz. Time dergisinde seçilen 100 liderin yapısı ise apayn bir inceleme konu- su. Boyner'den sonra bir de Mı- sır'dan seçilen, 'önümüzdeki binyı- lın genç siyasetçisini' aktaralım: Adı, Şeyh Ömer Abdel Kafi. 43 yaşında. Hakkındakı ilk tümce şu: "On yaşında Kuran'ı ezbere bili- yordu. " Ardından Kafi'nin inanan bir kişi olduğu, ama aşın dinci olmadığı ek- leniyor. Din eğitimi de almış. Yazının sonunda da, "Genç imam eski me- sajlan modern bir yolla yayıyor" de- niyor. Yolun açık olsun Kafi, senin de önün açıldı... Boyner, gerek hafta sonundaki Tosya gezisinde gerekse televizyon konuşmalannda, papağan gibi hep benzer şeyleri yineliyor. önce va- tandaş diye başlayıp, devleti yerden yere vuruyor. Ozetle, ABD'de piş- miş yemeği Türkiye'de servis yap- maya çalışıyor. Ne denır: "Dersini almış da ediyor ezber" Istanbul beyi Anadolu'yu neyler... Siyaset-tarikat-para ortakbğı • Baştamfı 1. Sayfada Konya Lezzet ve Kosıfler, Nec- mettm Bey'den yaka sılkmişler. aralannda anlaşarak hısselennı düşük fiyata Şeker Şirketi"ne devretmeyi kararlaştırmışlar. Biz bu şekilde yüzde 51 oranında his.se alarak şırketin yönetim ku- ruluna hâkim olduk. Beni Gü- müş Motor'a gönderdiler ve 'Duruma vaayet et' dedıler. Biz yüksek hissemizle şirketin genel kurulunda söz sahibi olduk ama Necmettın Bey kimseyı konuş- turmuyor. Çoğu öğrencisi 100- 150 kı'şıye hisse satmış. Bu 100- 150 talebe>ı yönetim kuruluna yığıp, ufak hıssedarlan susturu- yor. İlk genel kurul toplantısın- da hemen söz alıp. 'Ben son ola- rak sekmanlan anlatıyordum. Devam edeyim' dedı. 5 dakika süre tanıdım \e sonra konuşma- sını bitirdim. Sanıyorum haya- tında ilk defa 5 dakika konuştu. Kendisi aynı zamanda fabrika- nın genel müdürü.. Ben de onun odasında oturmaya başjadım. Baktırn. bütün adamlanna gelışi- güzel zamlar vermeye ve borç senetleri ımzalamaya başladı. Genel müdürlüğe bilgi vererek. şirketi borç senetleriyle daha da batıracağını söyledim. Banaonu devredışı bırakmak ıçın talimat venldi. Yönetim Kurulu toplan- tısında. söz alarak. 'Sizyeterince hizmet ettiniz, yoruldunu/ artık biz idare edelim. fstifanızı kabul edi>orum. Sanırını idari bir ka- rar almamıza gerek bırakmazsı- nız' dedım Rengı bozuldu, 'Aman' dedı. 'Bu vazifeden kaç- mak gibi olmuyor mu' dedı. 'Ybk' dedım ve gitti. Şirketin arabası kardeşe - Göreve başladığınızda fabri- kanın durumu nasıldı? - Şirkette en ufak bir kayıt bu- lamadım. Ne borcumuz, ne ala- cağımızbelli. Necmettın Bey'in cebinde küçük bir defter var. hepsi orada. Şirketin arabası var- dı. Baktım onu kardeşinin üstü- ne yapmış. İlk toplantıda bilan- çoyu ibra etmedik. Ortaklann- dan borç para almış, tahvil gibi bir şey çıkarmış, yüzde 10 kâr garantisi vermiş. Şirket kârede- meyınce Necmettin Bey, kalk- mış, olmayacak bir şeyler imal etmış. Sözde 'Bu cihazlar tor- nalara konulursa daha randı- manlı olur' diye bazı aparatlar alınmış. yapılmış ve bunlar am- bara ithal edilmiş. Böyle yapın- ca, bilanço oyunu yaparak kâr gösterilmiş. Aslında bunlar za- rar. Yüzde 10 kârgarantisini ye- rine getirmek için şirketi kârda gösterince, vergi ödemeyi de zo- runlu hale getirmiş, sonunda o cihazlann hepsi atıldı. Şirketin clektrik, su borcunun yanı sıra. çalışanlann sigorta parasını bile yıllardır ödememiş. - Cöre\e gelmenizin ardından ilk belirlemeleriniz nelerdi? - Şöyle bir kısa incelemede bu- lundum; iki kişi dışında herkes şirketten alacaklı. Şirkete borcu olan iki kişiden biri Necmettin Bey. diğeri de hocalan Mehmet Zahit Kotku. Kendisi 200 bin li- ra. dıgeri ise 20 bin lira borçlu. Bunların ne olduğunu sorduk. Meğerse kendisi fabrikanın ku- ruluşunda ücret almamış, kendı- sine 200 bin liralık hisse veril- miş, ama hisseler borç olarak ve- rilmiş fılan. Ellennde 200 bin li- ralık senet var ve şirkete 200 bin lira borçlular. Hisseler. şirket kâr ettiğinden temettülerle ödene- cek. Devraldıktan sonra bir gün Necmettin Beyi çağırdım. De- dim ki. 'Necmettin Bev, biz şirke- ti devraldık ama yüriitemeyece- ğiz. iflasımızı iste>eceğiz, biz iflas edince, sizin borcunuzu ödeme- niz gerekecek. elinizdeki hisse se- netferi sıfira düşecek. Elini/deki hisse senetlerinizin kıymeti kal- mayacak, onun için siz bu hisse senetlerini borcunuza karşüık be- debiz verin ki, bu isten kurtuiun'. Yalvardı. yakardı. 'Ama' dedı 'Ben şirketin kurulması sırasın- da para almadım. Buna karşılık bunu bana hedheettiler" 'Bana ne' dedım. 'Bana bu 200 bin lira- ya karşüık 20 bin lira öder misi- niz?'dedıler. 'Bumümkün değil, ben size 20 bin lira açıktan nasıl ödeyeyim, hisse senetlerini \ üzde 70 bile azına alı\oruz. siz talebe- lerden fîlan topla> ın 400 bin lira- lık hisse senedi getirin, hem 200 bin liralık hissetı borcunuza kar- şılık sizden bedelsiz alınz hem de İObinliraöderiz'dedim Bunun üzerine hemen 2 gün sonra bize 400 bin liralık hisse getirdi. 20 bin lirayı avukatlann huzurunda verdim. Kotku'ya mektup yaz- dım. O çok üzüldü. 'Bunu ben is- teverek almadım, bana zorla ver- diier'dedi. Sayın Erbakan. hoca- ya camide vaaz ettirmiş. fabri- kaya üyeolmayı özendirmiş, 'Bu sizin hakkınız' diyerek ona hisse senedi vermiş. - Sayın Erbakan'a ilişkin şikâ- yetler gelmedi mi? - O zaman çiklet fabrikalan bi- le kârederken. bir motor fabrika- nın batması hazindir. O zaman- lar herkes motor anyor 'Size ba- yilik verecegim' diye Anado- lu'dan. motor işleriyle uğraşan- lardan depozito almış. *Size mo- tor göndereceğim" demiş. Bun- lan sonra ödedim. Tüccarların canı öyle yanmış ki. yan fiyatı- na bualacaklanndan vazgeçtıler. Bir de şu ünlü tamir için gelen motorun satılması meselesi var. Bunu kendi yüzüne söyledim. kıpkırmızı oldu. cevap vermedi. Yönetim kurulu tutanaklarında bunlar yazılıdır. - Arsa olayı nedir? - Fabrikanın yanında bir arsa var. Uzun ınce bir arsa, fabrika- dan başka kimsenin işine yara- maz. Arsayı ondan satın aldık. Herkese başka bir masal anlatı- yor. Arsa bir dul hanımın da. ona vçkâlet vermiş gibi şeyler. Usul- lere aykın ne varsa yapıyordu ve bunu bir hak olarak görüyordu. 27.5 kilo altın RP liden Erbakan, gazetecile- nn yuhalanarak soru sormalan- nın engellendiği basın toplantı- sında. yüzlerce mil>ar liralık ser- vetinin dönüm noktasını oluştu- ran Gümüş Motor olayını anlatır- ken, ücret ve hisselerden 27.5 ki- lo altın tasarruf ettıginı bıldir- mışti. Bilanço oyunlanyla zarar eden şirketi kârdaymış gösteren Erbakan 7.5 yıl süreyle bu şirke- tin genel müdürlüğünü yaptığını ve 2 bin lira ücret aldığını söyle- mişti. Bu dönemde 200 bin lira ta- sarruf ettiğini ve bunu 1967 yı- lında altına çevirerek 13.5 kilo altına sahip olduğunu anlatan Er- bakan. şirketin 250 bin liralık ku- rucu hissesini de 200 bin liraya satarak 14 kilo altın aldığını söy- lemişti. Şirketin 250 bin liralık hissesini neden 200 bin liraya sattığına ilışkın sorulan yanıt- lamayan ve açıklama yapmayan Erbakan. zarar ettirdiği şirketten 27.5 kilo altınla ayrılan genel müdür unvanını taşıyor. CHP'Iİ Keskin'den Erbakan'a soru AVKARA (Cumhuriyet Bii- rosu)-CHP Genel Sekreten Ad- nan Keskin. Refah Partisi (RP) Genel Başkanı Necmettin Erba- kan'dan. mal beyanında yer alan 148 kilogramaltını hangi gelirle elde ettiğini ve bunun vergisini ödeyip ödemediğini açıklaması- nı istedi. CHP Genel Merkezi'nde bir basın toplantısı düzenleyen Kes- kin, Başbakan Tansu Çiller ve RP Genel Başkanı Erbakan'ın malvarlıgı hakkında çeşitli iddı- alann ortaya atıldıgınıanımsata- rak "RP \e Erbakan'ın yeşile düşkünlüğiinün dolara olan sev- dasından ka>naklandığı ortaya çıkmıştır" dedi. Türkiye "de dev- let memurluğu yapıp da "agırlı- ğının üç mtsli altın stokuna sahip olan insan sayısmın bir elin par- maklan kadar olmadıgını" kay- deden Keskin. Erbakan "dan 148 kilogram altını hangi gelirle oluşturduğunu. o dönemde ne kadar vergi verdiğini, mal beya- nı verilmesi gereken süreçlerde mal beyanında bulunup bulun- madığını açıklamasını istedi. Keskin." Bunlar açıklanmadı- ğı sürece, bu kMialar Necmettin Erbakan'ın alnında kirii bir leke olarak kalacaktır" dedt. Adıl dü- zen iddıasının haksızservetedin- meye kalkan olarak kullanıldıgı- nı ileri süren Keskin. Erbakan'ın bu konuda medyaya takındığı tavrı da eleştirerek sözlerini şöy- le sürdürdü: "Bu anlayışın, Müslümanhgın temel ilkeleriyle bagdaşması mümkün olmadığı gibidin, iman, Müsiümanlık sözcüklerini dilin- den düşürme>en Erbakan için de utanç verici bir tablodur. Er- bakan, meydan okuyarak hak- kında ortaya konulan usulsüz- lükleri, yolsuzluklan örtmeye çalıştL'' ' Rize Belediye Başkanı: Başbakan'ın asıknası gerek •Hakkında idam istemi ile dava açılan şeriat yanlısı RP'li Rize Belediye Başkanı Şevki Yilmaz, "Asılması gereken birisi varsa o da Israil gezisinde Yahudi devlet başkanlanna 'Aziz Davufu destekliyorum" diyen Başbakan Çıller'in kendisidir" dedi. Yılmaz, Anıtkabir'deki "meczup" olayının da provokasyon olduğunu öne sürdü. İstanbul Haber Servisi - La- maz. 10 Kasım'da Anıtkabir'de Kastamonu 'da 75. yıl defilesi Kastamonu'da yapılan "İlk Türk Kadın Vfitingi"nin 75. yıldönümü nedeniyle bir defile sunuldu. Kutlama komitesince düzenlenen, TRT ve Beymen'in işbiriiğiyle hazırlanan defile, Kastamonulular tarafından ilgiyle izlendi. Hüsnü Tandoğan Spor Saionu'ndaki defileye; Mer\e İldeniz, Deniz Pulaş, İpek Tenolcay gibi ünlü mankenlerin >anı sıra 30'un üzerinde Kasfamonulu manken katıldı. Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın, Kültür Bakanı Timurçin Savaş ve Devlet Bakanı Salih Sümer'in de izlediği defilede, Cumhurivet kadınının dünden bugüne gi>diklerini içeren sinevuyon gösterisi de >er aldı. Salonda, TRT sanatçılan tarafından bir de konser verildi. (Telefoto: AA/MJRİ KAYNAR) ık Türkiye Cumhunyeti ile onun kurucusu Mustafa Kemal Ata- türk'e yönelttiği agır hakaretler nedeniyle hakkında ıdam istemi ile dava açılan şeriat yanlısı RP'li Rize Belediye Başkanı Şevki Yıl- maz, asıl suçlunun kendisi degil Başbakan Tansu Çiller olduğunu öne sürdü. Yılmaz, "Asılmasıge- reken birisi varsa o da İsrail ge- zisinde yahudilere'Azız Davut'u destekiiyorum' diyen Başbakan ÇiHer'dir" dedi. Medyadan "kahpe" diye söz ederek haka- retlerine bir yenisini daha ekle- yen Yılmaz, Anıtkabir'de 10 Ka- sım'da yaşanan olayın provokas- yon olduğunu söyledi. Yılmaz. Gebze'de haftalık olarak yayım- lanan şeriat yanlısı Erdem gaze- tesi'nin düzenlediği gecedeyak- laşık iki bin Refah Partisi taraf- tarına yaptığı konuşmada, haka- retlerine yenilerini ekledi. Hakkında idam istemi ile da- va açılan şeriat yanlısı RP'li Ri- ze Belediye Başkanı Şevki Yıl- maz, RP'li yandaşlannın yoğun alkışlan ile çıktığı kürsüde. "Asılması gereken birisi varsa o da İsrail gezisinde Yahudi devlet başkanlanna Aziz Dav ut'u des- tekliyorum" diyen Başbakan ÇH- ler'in kendisidir" şeklinde ko- nuştu. Refah Partili Şevki Yıl- meydana gelen olayın provokas- yon olduğunu ileri sürerek şun- ları söyledi: "Jlk kez burada açıklıyonım. Sizi o gün Kuran'a baktırdılar. Bunun nedeni o gün İstanbul'dan Brüksel'e Fener Patriği'ni görürecek olan uçağın rahat kalkması içindi. Çünkü parrik İstanbuf'da bir papaz dev- leti kurma dilekçcsinin içinde bu- lunduğu bir dosva taşnordu. Bi- zim hükümefimiz papazı almava gelen Yunan uçağına iniş izni ver- di. Bunun duvulmaması için bu işi tezgâhladılar. Bu ihanet du- y ulsavdı polis, asker birbirine gi- rer halk sokağa dökülürdü." Ko- nuşmasında hakaretlenne yeni- lerini ekleyen Şevki Yılmaz. "Patriğe bu raharlıgı sağlamak için kahpe medya aracılığı ile si- zi Kuran'a baktırdılar. Bu iha- neti hanginiz duv dunuz. Nerede- dir bu bizimle ugraşan kahpe medya. Türkiye artık bir kavşak noktasına gelmiştir. Bunu engel- leyemeyecekler'"dedi. Konuşma- sını tekbırgetirerek bıtıren Şev- ki Yılmaz'ın.geceye karılan Sa- nyer Belediye Başkanı Yusuf Tülün. Tuzla Belediye Başkanı Idris Cüllüce. Gebze Belediye Başkanı Ahmet Pembegüllü ta- rafından da alkışlandığı gözlen- di. îçki içen eczacıya işkence ERGÜN AKSOY ANKARA - Kastamonu'nun Azdavay ilçesinde eczacılık ya- pan Secattin Çılbır'ın, içki içip eğlendiği gerekçesiyle, jandar- malar tarafından gözaltına alın- dığı ve 'ışkence'gördüğü öne sü- rüldü. Gözaltında bulunduğu sü- re içinde jandarma karakolu ko- mutanı Nusret Vanlı tarafından 'feei' şekilde dövüldüğünü savu- nan Çılbır. işkence olayını, insan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanlığf na da bildirdi. Kastamonu Devlet Hastane- si'nden işkence gördüğüne dair bir raporla birlikte suç duyuru- sunda bulunan Çılbır. gördüğü işkence sonucu 10 gün iş göre- mez raporu da aldı. Başbakanlık Insan Hakları Başmüşaviri Hızır Ekşı. Çılbır olayı ile yakından ilgilendikleri- ni. konu hakkında Içişleri Ba- kanlığfndan bilgi istediklerini söyledi. Ekşi. Cumhuriyet'e. "Çılbır olayı, bize yapılan başvu- rulardan sadece birisi. Bakanlığa yapılan başvumların başında iş- kence iddialan gelivor. Çılbır ola- yı adliveve intikal etmiştir. Sonu- cunu bekliyonız" dedi. Türk Eczacılan Birliği Mer- kez Konseyi de. Insan Haklann- dan Sorumlu Devlet Bakanı Azi- met Köylüoglu na başvurarak, oda üyesi Çılbır"ın gördüğü iş- kence olayının hassasiyetle araş- ttnlmasını istedi. OLAYLARI1V ARDCVDAKÎ GERÇEK • Baştarafı h Sayfada toplumun salt "moneta- hzm"\e açmazlarını aşmak ve sanayi yatırırnlarına hız. vermeden sorunlarını çö- zümlemek olanağı yoktu. 1980'ler, aşın borçlanma ve dışa sermaye kaçışı ile el- de bulunan olanakları pom- palayarak ihracata yönelme çabalarıyla geçti; 1980'lerin ortalarına doğru kurulur gibi görünen dengeler, on yıllık sürenin ikinci yarısında bo-. zuldu. 1987'de siyasal ya-'. sakların kalkması, ANAP li- deri Turgut Özal'ı "popülist", ekonomi politikalanna sürük-, lemiştir. Ne olursa olsun, 1980'de başlayan 10 yıllık süreç, Tür- kiye'de baskı grubu olarak çok güçlü görünen büyük sermayenin elinden kaçırdığ) büyük fırsattır. Bugün de 80'li yılların ANAP'ını özleyenler, yine bir yanılgı içindedirler. özal'ın ANAP'ı, gücünü 12 Eylül'ün düzenlediği ortamdan alıyor- du. Büyük sermayenin elinde bugün etkilı bir siyasal araç yoktur; merkez sağ ikiye bö- lünmüştür. '80'li yıllarda sola karşı panzehir sayılan "Türk Islam sentezi" Refah Parti- sı'ni beslemiş, toplumda Ba- tı'ya karşı bir gücün büyü- mesini sağlamıştır. Koalisyon hükümeti güven vermemek- tedir. Bu güvensizliğin kişisel açıdan Tansu Çiller'de dü- ğümlendiği görülüyor. Eksik- liği gidermek yolunda ortaya atılan Cem Boyner'in gele- ceği, henüz bir soru ışareti- dir. Sol, '80'li yıllarda ezilmiş, 9O'lı yıllarda gerilemiştir; ama, ülkenin sorunlannı çö- zebilecek bir kuvvetin sağda oluştuğu söylenemez; başa- nsızlık kesindir. Bugün Refah Partisi ile bü- yük sermaye çevreleri ara- sındaki görüş ayrılıkları gün geçtikçe büyüyor; merkez sağın Islamcı örgütleri ehli- leştirmek için uzlaşma çaba- lannı destekleyenler, yarın düş kırıklıklarına uğrayabilir- ler. Islam dünyasının hiçbir toplumunda, şeriatçı akım, belirli bir güce ulaştıktan sonra merkez sağa hayat hakkı tanımamıştır. ••• Çffler, DEP karannı . savundu ANKARA (AA) - Başbakan Tansu Çiller. Türkiye'de yargının bagımsız olduğunu ve hukümetın her türlü etkisinın dışında bulun- duğunu kaydederek, Batılı ülkele- rınDEPdavası ıleılgılikararagös- terdıleri tepkilen haklı bulmanın mümkün olmadıgını belırttı. Başbakan Çiller. Alman Haber Ajansı DPA'nın konuya ilişkin so- rularını yanıtlarken. Türkiye'nin demokratık bir hukuk dev leti ola- rak. 'kurvetfer avrthğı' sistemine sahip bulundugunu vurguladı. Başbakan Çiller şöyle dedi: "Türkive'de vargı bağımsızdır \e hükümerin her rürlü etkisinin dışındadır. Mahkemefer. kararlan- nın zamanlamasını kendileri sap- tarlar. Avrupa Birliği öncesinde mahkemenin karannı açiklaması da bu gercegin açık bir göstergesi- dir. Bu konuda Batılı ülkelerin gös- terdiği tcpkiv i haklı bulmak müm- kün degildir" A>TII masaya oturammiz Başbakan Çiller. bir soru üzen- ne de Türkiye Cumhunyeti'nin bir terör örgütü ile aynı masaya otur- masının mümkün olamayacağını vuı^uladı. Bölücü örgüt PKK'nin şu anda yapması gereken tek işin, terörü ve silahlı mücadeleyi bırak- ması olduğunu belirten Başbakan Çiller. şöyle devam ettı: "Hangi kökenden gelirse gelsin, insanlanmız eşit haklara sahip yurftaşlar olarak. Türkiye'nin de- mokratik düzeni içinde mevcut so- nınlan çözmek imkânma sahiprir. Türkiye'de tüm siyasi diyalog ka- nallan açıkolup. başta Türkiye Bü- yük Millet Meclisi ve siyasi partile- rimiz olmak üzere, demokratik ve tentsili kurumlanmız işlemekte- dir." Başbakan Çiller. "Türkiye Batı Avrupa taranndan dışlanıp. güm- rük birliği konusunda çıkmaza g»- rerse herhangi bir alternatifi var mı" sorusuna da şu yanıtı verdı: "Türkiye'nin Batı Avrupa en- tegrasyonu. temel bir politika ter- cihidir. Aynı şekilde Türkiye'nin içinde bulunmadığı bir Avrupa en- tegrasyonu da tamamlanmış birot- gu olmayacakür. Öte yandan hiçbir ülke alterna- tifsiz değildir. Özellikle Türkiye gi- bidünyanınen sfratejik bölgeierin- den birinde yer alan. tarihi ve kâl- türel birikimi olan, güçlü bir eko- nomik yapıva sahip bulunan bir ül- kenin alternatifsiz kalabileceğini düşünmek mümkün değildir."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle