03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 ARALIK 1994 PAZARTESİ 12 DIZIYAZI i Soğanlı Suyu ileAkçalıDeresi 'nin buluştuğuyer S oğanlı Suyu ıle Ak- çalı Deresi'nin bu- luştuğu yerde bu yüzyılın başmda ye- di sekız eviik bir mezra vardı: Kara- bük. tki akarsu buluşmadan ön- ce bir süre yan yana akar ve iki yanlannda ve aralannda göz a- labildigine çeltik tarlaları uza- nırdı. Sıtma kol gezerdi. Kelte- pe köyünün karnı şiş. benzi san çocukları "kinin"ı tanımadan ölûr gıderdi. . Eğer Türkıye'nin ilk demir çelik fabnkasımn ku- rulacağı yere ılışkin Mareşal Fevzi Çakmak, o gün içın belki anlamlı, ama bugün için deli saç- ması "askeri fetva"da şöyle de- meseydi: "Tesis, düşman donanmasının top menziline düşmevecek kadar içeride, pivadenin ulaşamavaca- ğı kadar kuytu, sü\arisinin dört- nala kalkamavacağı kadar sarp bir yerde kuruunalıdır..." Ö güne kadar saptanan aday bölgelerin; Ereğlı'nin. lskende- run'un, Amasra'nın, Çaycu- • ı 1 ı\. j â \ \ \^^ ii k \ / \ L 1' n 11 L' \ mN ENGİN ^ B | So buluştuğu küçük mezra. fabrikayla biıiikte büyiidü, ma'nm ve Şile'nin üstü çızildi: Karabük'te karar 1> Hakkı Yardıbı Usta anlatıyor. geUşti. Jonunda fabrikanın yeri belirlendi: Karabük. Karar verildi, ama fabrikayı yapmak için yol gerek. Malzeme gelecek. Peki nereden gelecek? Gazi, heyete dedi ki: Ankara ile Zonguldak arasına demiryolu kurun. Şemasını yapın getirin bana. Heyet çıktı. Yol ölçümü yaptılar. kılındı. Türkiye'nin ilk ve en büyük ağır sanayi tesisi Soğanlı Suyu ile Akçalı Deresi'nin buluş- tuğu yerde kuruldu. Bunlar gazeteci'nin bulup çıkardıklan. duyup derledıkleri. Ana Britannica daha kısa ve bütün ansiklope- diler gibi daha kuru anlatıyor: "Karabük 19. yüz>ü sonlannda, Kastamonu > i- laveti >Ierkez sancağının Safranbolu kazasına bağlı Öğlebeli köv ünün 13 haneden oluşan bir ma- hallesi) di. 1930'larda Türkive'nin ağır sanayi mer- kezi olarakseçilmesi Karabük'ün geleceginiönem- li ölcüde etkiledi. Karabük. Karabük Demir Çe- lik Işletmesi'nin üretime geçmesinden (9 Nisan 1939) sonra gelişmeye başladı.^" En doğrusu. gerçege en uygunu mu bilemeyiz, ama en güzelini Karabük Demir Çelık'in 45 yıl- lık işçısi. Kuvvet Santralı ustabaşılığından emek- y Hakkı Usta - Bir Çaycuma konuşuluyor. bir ls- kenderun konuşuluyor. bir Ereğli konuşuluyordu. Fakat o zamanlar düşmandan korunmak ıçın en münasıp ver burası görüldü. - Karabük yani?.. Hakkı Usta- Karabük. e\et. Karar verildi. Ka- rar venldı. ama fabnkayı vapmak içın ne lazım? Yol lazım. Yol gerekli. Malzeme gelecek. Peki nereden gelecek? Havadan gelemez ya. Eee, An- gara-Zonguldak arası demiryolu yok. Heryerka- yalık. Tekrar gene heyet kurdu rahmetli. - Hangi rahmetli? Inönü mü. Atatürk nıü? Hakkı Usta - Gazi. Gazi. Atatürk yani. Heyete dedı ki: Ankara ile Zonguldak arasına demiryolu kurun. Şemasını yapın getirin bana. Heyet çıktı. Yol ölçümü yaptılar. Geldiler. geldıler. Bolluk De- resi \ar şurda. Oraya kadar geldıler. Tıkandılar kaldılar. - Yani ileriye vere gklemiyorlar mı? Hakkı Usta-Gıdemıyorlardeğıl. baktılar. bur- dan, dediler, ne kuş uçar ne kervan geçer ne de demiryolu geçer. Ne vapacağız? E. gideceğız. Mustafa Kemal'e raporu vereceğiz. Burdan yol inıkânı yok geçmez, diye. Döndüler. Ankara'ya geldiklerinde Atatürk çağırdı onlan. N'oldu de- di. Paşam. ne olacak. falan yere kadar... Şınn- ce'ye kadar iyı de ordan ötesine ımkân yok Ni- ye? Atatürk, nıye. diye sordu. Efendim, bütün ka- ya. boğaz. Burdan demiryolu imkânsız. Durdu Atatürk bir an. Sordu onlara. Dedi kı bir amele. bir günde. o geçmez dediğiniz kayadan bir kilo taş koparabi- lir mi? Ötekiler, koparır paşam deyince, "Yolu yaptık' dedi. Derhal geriye. marş marş!.. Keşfe- din. Kaya, dere anlamam ben. Bö>lelıkle Ata- türk'ün zoruyla 1934 müydü, 33 müydü. neyse Zonguldak-Ankara arası demiryolu yapıldı. Son- ra da fabrikanın tnşaatına başlandı. Besbelli işte. gazetecınin derledikleri derme çatmabilgilerden ibaret. Ana Britannica'nın yaz- dıklan gerçeğin çok uzağında. "Masalın asü". Hakkı Yardibi'in anlattığı gibı. Tarih kitaplanna bakılırsa, Mustafa Kemal. Inönü'yü çagırmadı. "İsmet, şu Karabük'e bir demir çelik fabrikası kuralım ki ciimle cihan parmak ısırsın" demedı. Demiryolu mühendislerine "Her köylü bir kilotaş kopanrsa..." demedi.. Ama eğer bu gazetecılık mesleğinin bir piri varsa, o bızi doğrulayacaktır, kesinlikle eminiz ki Atatürk Inönü'yü çağırdı. Demiryolculara "Her köylü bir kilo taş söksiin kavadan" dedi... Doğrusunu Hakkı Yardibı bili- yor. Inanmayan varsa... Haydi canım sen de! Hak- kı Yardibi'den. Soğanlı Suvu ile Akçalı Deresi arasındaki çeltik tarlalannın sıtma benizlı köylü- lennden daha iyı kım bilebilirki masalın aslı'nı?.. Hakkı Usta Zonguldak kömürü ile Divriği demirinin Karabük'teki düğününü anlattı ...Vekara cevher ışıkoldu K arabük Demir Çelik Fabrikası'nın yükseldi- ği >er bir çeltik tarlasıy- ken işe başlayıp bir kaç yıl önce, Kuvvet Sant- rali Ustabaşılıgı'ndan emekli olan Hakkı Yardibi ile uzun bir söyleşi yaptık Bu söyleşi belki ontür- lü düzenlenebilir, bir röportaja dönüş- türülebılırdi. Meslekte acemi gazeteci- nin yapacağı ise ses alma aygıtına ka- yıtlı sözcükleri çözüp "soru-yanıf" bi- çiminde sıralamak olurdu. Biz de öyle yaptık Daha "usta işi"ni beceremedı- ğimizden. Hakkı Usta'nın içtenliğini hangı "ustauk" aşabılir kı'?.. Gelın Hakkı Usta'nın. ses bandından aynen aktardığımız dediklerini okuyun. Belki bıze hak verirsiniz... - Hakkı Usta gel şunu bir baştan an- lat Sen nasıl girdin fabrikaya ? Hakkı Usta - Ben fabnkaya girme- dim yeğenim. ben fabrikayı. bu Gara- bük'ü gurdum. Aha bu ellenmle bura- yı ben gurdum. - Bir anlat bakayım, nasıl oldu bu iş ? Sen o zaman kaç yaşındaydın ? Hakkı Usta - Ben o zaman onbeş... Onbeş yaşındaydım. - Ne iş yapıyordun ? Hakkı Usta - Efendim hiç bir iş yap- mıyordum. Zatı çocuğudum. Yapacak bir iş de yokdu ya o zamanlar buralar- da. Bir tek orman tomruk kesme şebe- kesi \andı. İştebizim köyden beş on ki- şi toplanmış. buraya ormana geliyor- lar. "Ben" dedim. rahmetlik anama, "Ana"dedım, "Ben de gideyim çalışa- yun" dedim. "Köylülerle gider köylü- lerledönerim1 ", dedim. Takıldık*köylü- lere. Onlarlan birlikte. Sırtta bırçanta, ekmek çantası. Bir haftahk ekmek ıçer- sinde. Fınnda bişmiş çörek, içinde bi- faz cevız, sogan. Çıktık yola. Geldık bu Keltepe'ye. Köylüler dediler "Biz bir işe bakalınT Geldiler "Tamam" dediler. "iş var". Efendim, bıçkıyla ağaçlar kesilecek. tomruk yıkılacak. ben de kabuklannı soyacakmışım. Orda çalıştık işte bir hafta kadar. Bir hafta sonra elimin içi oldu bir gayış. Buralan sılme çam bili- yon mu ? Ağacın sakvzından kirpikle- rim yapıştı kaldı, gözümü açamıyom. Bir küfür savurdum. "Ben" dedim "burdaölecem yav", gözlerimı açamaz oldum, sakız hep sardı. Bıraktım işi. Vurdum ordan, şu Keltepe'den aşagıya. buraya kadar yürüyerek geldim. Bak- tım bu ci\ann köylüleri toplanmış bir yere doğru gidiyorlar. Biz de fabrika kurulacak diye duy- muşuz ya. onlann ardına takıldım. Bak- tım adamlar kayboldu. Çayın oralarda dolanırken baktım oraya bir bekçi ku- lübesi konmuş. l'şaklı Eyüp Bey diye bir de idare amiri bir adam, masaya oturmuş. Çocuk gel buraya diye çağır- dı. Gittim. "Çalışır mısın çocuk?" diye sordu. "Çalışınm efendim" dedim. "Peki öyleyse şu ikriki tarlalara gjt, be- ni Eyüp bey yolladı de, orda thsan bey ismindebir memurvardır,ona söylesin- ler seni işe alsınlar". Biz de böylece fab- nka amelelığine adım attık işte. - Peki Hakkı Usta,böy le her geleni ab- yorlar mı ? Hakkı Usta-Tabii. - Niye ? Hakkı Usta - Işçi yok. Ye\Tniye kırk guruş. Sinek, sivrisinek, sıtma obiçim. Sıcak kavuruyor. Gelen bir bakıyor şöyle. Bir on onbeş gün çalışıyor. Bıra- kıyor gidiyor. - Kimse sotmuyor mu sen kimsin, ne- yin nesisin diye? Karabük'te ışığa dönüşen cev her 1939 \ ılından beri, demir oluyor. çelik oluyor. //al akkı Usta, fabrika zarar ediyor diyenlere şöyle sesleniyor: Arkadaş sen işinin başında durmazsan, hırsızı çoğaltırsan zarar eder elbet. Zarar ediyor ha... Hırsız çoğahyor, zarar artıyor. îzahı bu, bunun efendi. Bak efendi ben bu fabrikaya 45 yıl hizmet vermişim. Bir yevmiye cezam yok benim. Bir yevmiyelik ceza alacak bir ihmal. bir kusur... Kuvvet Santrali L stabaşılığı'ndan emekli Hakkı Yar- dibû anılannı şiir tadında aktanyor... Hakkı Usta - Yok canım. Kim kime dedik ya. Ertesi gün tekrar gittim. Köy- lüler, gayn işçı oluyorlar ya, dediler kı. "Teee orda bir bina var orava git." Gıt- tım. Şimdiki candarma okulunun oldu- ğu yer. Ora>a bir bina yapılmış. Mon- taj Müdürlüğü di>e. Orda benim yanı- ma bir adam gattılar. götürdüler bir tar- laya bıraktılar. "Burdaçahş" dediler. Yani yok da olacak ya... - E ne yapacaksın orada ? Hakkı Usta - Şimdi ben ne yapaca- ğımı da bilmiyomm. Baktım bu Bulak köylülen. marangozlar var. Kalıp yapı- yorlar biliyon mu ° "Lan çocuk şu ke- resteyi getir, şu tahtayı bu yanına çek" filan diyorlar. Böylelıkle bır ay kadar sürükledik işi. Gel gıt, gel git. Bılıyon mu o zaman burda tekmil çalışan bın kişi filan yok idı bıle. Bir av geçtı. - Sen gene o kalıpçılann yanındasın öyle mi ? Hakkı Usta - Heee işte öyle Olmadı bina yapılacak yerlerde çalı çırpı kırdı- nyorlarbana. Kım ne derse yani Yetiş- kinlerden kım ne derse onu yapıyom ben. Şimdi o zaman İngiltere'den gelen firma... 1 u fabrika bizim gözümüz, gözümüzün ışığı. O cevherin ışığını bilir misin sen? 1200 derecede erimiş demir cevherini bilir misin sen ? O ışıktır. Memleketin ışığı. İyi bakmazsan kör eder adamı. Erimiş cevhere bakmasını bileceksin. Yoksa kör olursun. Ne demek istediğimi anlıyon mu sen ? Vas vil taym (What vvill time ?). Nayç, maç.yuğ.mi (Nice, much. vou. me) Ya- ni sen ben gel buraya... yani komen(Co- me an) sen, ben böyle işte... Sonra takım taklavat isimleri Fay- veyh (five end eight) yani beş sekiz anahtar... Sonra liid hamır biliyon mu ? Kurşun çekiç oluyor. Hammırçekiç, balyoz değil. Neyse işte gavurun dılıni öğrenmeye başladık. Bu arada yavaş yavaş da binalann betonu atılıyor bili- yon mu. O kalas üzerinde ayaklarım yalnayak. el arabasıyla harç döküyo- ruz, kalıbın içine. - VTnç filan yok yani? Hakkı Usta-Ne vınci arkadaş ? Harç karacak makine yok. Dört amele iki ta- raflı duruyor, o yana aktar, bu yana ak- tar, harç kanlıyor. Gavur titiz. Çakılı yıkamadan çimento dökmek yok. Bir o yana. bir bu yana. Çakıl çayda yıkana- cak. Kürekle hep. Bu iş böyle devam ediyor işte... Baktım düz amele yevmiyesi düşük. "Haaah işte bu cahillikten oldu" dedim kendı kendıme. Yolda kağıt bulsam alıp bakmaya başladım. Ona sora, buna so- ra yazıyı öğrenmeye başladım. Ama böyle olacagı yok bu işin. Ben duttum Şimdi bak çelikhane. haddehane, yüksek fınnlar. kuvvet santralı. kok fabnkalan. makine atölyesı var > a... Ya- ni yok da olacak ya... İşte bunlann adamlan ayn ayn. Mühendıs kendi gru- buna gelıyor Ameleye yerini gösteri- yor. Ona göre çalışma oluyor. Baktım bir gün. aybaşı olmuş biliyon mu, mil- let gidı>or. Sümerbank'a para almaya gidiyoruz diye gidiyorlar. 26 lira mı. 20 lira mı bir para verdiler bana. Nasıl bi- liyormusun efendi. Karabük benim ol- du sankı. - Peki senin İngilizlerle doğrudan ha- ni bir... Hakkı Usta - Bir müddet daha çalış- tıktan sonra geçtim onlann yanına. Ta- bii şunu yapabilir misin, bunu yapabi- lır misin'?.. Yapanm efendim. ederim efendim. Şimdi İngiliz mühendıs var bılıyon mu ? Gavur. Tabiı Türkçe ko- nuşmak nedirbılmiyor. Adamın biri ge- liyor şöyle sarışın bır adam. Bir şeyler dıyor. ben anlamıyom. Meğer İngilizlermış. Şunu yapabilin mi, bunu yapabilin mi?.. Derken biz yanm yuvarlak Ingilizce'yi de hemen hemen toplamaya başladık biliyon mu ... Yu arveriyung (You are very young). burda Yenişehır'de ikokul açılmış, ora- ya kaydoldum. Okulu öyle bitirdim. - Nasıl yani. İşçiliğe ara mı verdin ? Hakkı Usta - Yooook, olur mu ? Ne >ı>ıp, ne içeceksin ? Şimdi bak. sekız saat çalışmak, sekiz saat işte uyku, >ı- mek filan, sekiz saat da okul. Gece bı- lakis. Saat akşam altıda derse girerdim. Dokuzda çıkar, onda vazife alırdım. Şimdi ben ordan başanyla bir diploma aldım mı sana. O zaman anladım ki dünyanın ekse- ni nedir ? Ne kadar eğiktir. 23 derece eğiktir biliyon mu ? Adam der ki Ga- radeniz'in ortasına bir ığne düşmüş. bu- nu bul. Buna imkan yoktur efendim dersin. Paraleller, meridyenler bir ara- ya getirip karşılaştırdığın zaman. gemi burda batmış, ığne de aha şurda diye- ceksın, elınle koymuş gıbı bulacaksın. O zaman öğrendim ben dün>anın ne olduğunu. - Peki bu arada fabrika» Hakkı Usta - Bütün kısımlar başladı yükselmeve. Yani 36başından 37 sonu- na dogru temeller, bitti, duvarlar yük- seldi epey. \'e efendi iş yürüdü. 1939 se- nesınde jeneratörü çevirdık biz. Alter- natörü çevırdik. Kuvvet santralı akım vermeye başladı. Haaa bak Allah bana nasip etti bu şerefi biliyon mu .' Bizim İngiliz formenımız vardı. Saat 9'da baş- ladık çalıştıımaya. 16 buçuk'ta durdur- duk. - Ama daha üretim yok öyle mi ? Hakkı Usta-Daha vok. Obiray son- rasınadüşer. Demıryoluylamadengel- di. Ulan bu ne?.. Divriğf nın madenıy- miş bu. Herkes vagonlardan bır parça aldı. koynuna soktu. Vagonun bırini bi- tırdiler vallaha. Ne kadar geri kalmışız anla artık. Ergiıniş cevhere bakmak ~ - Niye. ne yapacaksınız o demir ma- deni parçalannı öyle ? Hakkı Usta - Eee herkes görüp bile- mez ki... Gösteriyoruz işte bu demir madenidir efendi diyoruz... İşte şimdi geldık yüksek fınna. \erdik kuvveti, günlerce çalıştı fınn. Isındı efendi. Bir güzel hazır şimdi fınn. Yüksek fınn bi- liyon mu ? Derken efendi bir ışık çıktı kı yüksek fınndan... Ohoooo, içimız ışı>or ıçımiz. Yürek değil içimiz dedi- gim... Elbet yürek ama kafanın ıçı ışıyor efendi. Oyle kızıl. ö>le parlak bır ışık. Div rığı madeni> le, Zonguldak kömürü birleşmiş. Karabük'te düğün dernek gurulmuş. cev her erimiş akıyor potaya. Bak 3 Nisan Bınnnn, dokuz yüzzz ot- tuz dokkuzzzz efendi. İlk maden çıktı potadan. Tam 43 yıl aktı o maden. Hâ- lâ akar. - Peki Hakkı Usta bu fabrikayı ya sa- tacagız ya kapatacağız diyorlar. Bu fab- rika zarar ediyor... Hakkı Usta - Arkadaş sen işinin ba- şında durmazsan, hırsızı çoğaltırsan za- rar eder elbet. Zarar ediyor ha... Hırsız çogalıyor, zarar artıyor. Bu. İzahı bu, bunun efendi. Bak efendi ben bu fabri- kaya 45 yıl hizmet vermişim. 45 yıl ne demek biliyon mu sen ? 45 yıl. Bir yev- miye cezam yok benim. Bir yevmiyelik ceza alacak bir ihmal, bir kusur... Bu fabrika bizim gözümüz, gözümüzün ışığı. O cevherin ışığını bi- lir misin sen. 1200 derecede erimiş de- mir cevherini bilir misin sen ? O ışık- tır. Memleketin ışığı. İyi bakmazsan kör eder adamı. Erimiş cevhere bak- masını bileceksin. Yoksa kör olursun. Ne demek istediğimi anlıyon mu sen ? - Anlıyorum, Yarın: Eskişehir Cer Atelvesi POLITIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Diskette Yazanlar... Ortada bırtutanak sıkıntısı var. Tânsu Çiller'in eşi Özer Uçuran Çiller'in Almanya, Ingiltere ve Fransa'nın Anka- ra'daki büyükelçilerıni Başbakanlık Konutu'na çağırarak görüşmesi, diplomasi çevrelerinde başağrısı doğurmuş- tur. Ozer Çiller'in büyükelçilerle görüşmesini sağlayan gazeteci llnur Çevik, çok gızli bilgiler taşıdığını söyledi- ği tutanağı bilgisayardan siliyor. Bilmem bununlaolay ka- panır mı, kapanmaz mı? Disketle ilgili bir mektup da ben aldım; Edes-Civan ola- yına değiniyor. Hiçbir şey katmadan yayımlıyorum: "Sayın Mehmed Kemal, cezaevinde gerçekleriyazan gazete diye Cumhuriyet'e aboneyim. Bugünkü disket yazısı beni hüsrana uğrattı. Olayın tam göbeğinde olan bir kişi olarak hem fıili durumun nasıl çarpıtıldığını, hem Cumhuriyet'in çizgisine ters olması gereken, renkli ba- sın-polis-yeraltıdünyasıBermuda üçgenindebir T.C. va- tandaşının nasıl her türlü hak ve hukukunun kayıp edil- diğini açıklamak isterim. Birincisi, gerçek adınız M. Ke- mal mi, değil mi? Bu zaten çok önemli değil. Ikincisi bundan iki hafta önceyine benden bahseden biryazıyaz- mıştınız. Mantık süzgecinden şartlandmlmış ağızlardan çok fazla eleştiri alıp bugünkü yazınızda bana bindiriyor- sunuz. Şimdi esas olaya gelelim. Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. Disket konusu benim olayımı baştan beri bir medya şovuna döndüren mali polisin fabrikasyonudur. Mali polis benim ifademde belirttığim ve telefon tema- sım ilk defa olduğu eve baskın düzenlemiş. Bu evdeki arkadaşıma ait bilgısayan ve dısketleri benim tutuklu bu- lunduğum 4 günün üçüncü günü Mali Şube'ye getirip, müdürün odasında tutmuştur, Ve bana, beni lOyıla mah- kûm edecek bilgilerin bu bilgisayarda olduğunu söyle- yen Mali Şube Müdürü'ne ben sadece acı bir gülümse- me ile cevap vermişimdir. Çünkü ne bilgisayar ne de dis- ketler benimdir. Hal böyle iken işin başından beri, olaya bir kadın ilişkısı katmaya çalışan mali polis (Belki de IS- Kl'den edindiği tecrübe doğrultusunda) 30 gün bilgisa- yar ve disketleh savcılığa teslim etmemiş, sonra gerçek ortaya çıkınca ve hiçbir şey bulamayınca hem renkli ba- sına el altından uydurma şifre haberleri vermiş, hem de kafalarda istihfam yaratmak için disketler silindi diye id- dia ortaya atmıştır. Ne malum disketleh onlann silmedi- ği? Ben bilgisayar uzmanı değılım, ancak bir bilgısaya- rın ne zaman satın alındığı, ilk faalıyet anı, bır disketin ilk defa ne zaman kullanıldığı sılınemez gerçeklerdır. Savcı bunları uzmanlara inceletip magazin başında çıkan ha- berterin ne kadar asılsız olduğunu anlamıştır. (Esasında mali polisin benim olayımda çevırdığı dolaplar ve bu ış- lerin ne kadar polis devleti olduğumuzu gösteren, yani sayfalar dolusu yazmamı... (okunamadı) Şimdi gelelim ikinci noktaya. Yani rüşvet belgesi ko- nusuna; benle temas kuran tipler Edes'in bende borcu olduğunu, benim kendisine borcum olup olmadığına açıklık getirmemi istediler. Ben toplantıya herhangi bir töhmet altında kalmamak ıçın gittiğimde olayın bir 'tu- zak' olduğunu anladım. Ve bır borç ilişkisinın belgesi ol- ması ya da şahit olması gerektiğini sorunca böyle küfür- lü bır cevap aldım. Ayrıca dikkatini çekmek isterim, bu tür ifadelen basına verenler, yani karanlık tipler kendile- rini masum şahıtler havasma sokmaya çalışmaktadırlar. Tabıi ben vurulduktan sonra basın toplantısı yapıp bü- tün Türkiye 'ye olayı açıkladıktan sonra. Siz önce bazı ka- ranlık tiplerin nasıl pazarlık yapıp teslim olmadıklarını ya da polisin bunları neden yakalayamadıklannı lütfen so- run. İyi günler dilerim. Engin Civan." Mektup burada bitiyor, olduğu gıbı veriyorum. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Anadolu'nun bazı yörelerinde düğünden bir gün önce sağdıç ta- rafından hazırlanıp tö- renle kız evine götürü- len. üstü meyvelerle be- zenmiş ağaç dalı. 2/ No- tada durak işareti... Ka- lesi ve Damlata; Mağa- rası'yla ünlü ilçemız. 3/ Eti ıçın avlanan göçebe bir kuş. 4/Ba>ağı. Mra- dan... Ustün. çok iyi. 5/ Ege bölgesınde bir göl... Hile. 6/ Parola... Bir sı- yasal topluluğun. uluslararası hu- kuk anlamında bır devlet olduğu- nu kabul etme. II Lıste başı olmuş hafif müzık parçası... lnce deri >a da ınce kabuk. 8/ Korunmak için bir yere bırakılan eşya... Olumsuz- luk belırten bır önek. 9/Mani- sa'nın bır ılçesi. YUKARIDAN AŞAGIYA: 1/ Karabibere benzer bir tür ba- harat. 2/ Hamam... Fas'ın plaka işareti. 3/ Doku telı... Tahttan ındırme. 4/ "Niçin eksilmiyor hâ- lâ melâlim, Niçin olmuyor gönlüm, hayâlım" (Tevfık Fik- ret)... Avrupa'da bir başkent. 5/ Hayvan çulu... Vücut ısısı. 6/ Şanlıurfa'nın bır ilçesi... Bir cetvel türü. II Turşusu yapılan bir tür yaban soğanı. 8/ Bir zaman birimi... " oluyor halimi takrire hicabım" (Nigâr Hanım). 9/ Hava ve gaz akımlan oluş- turmakta kullanılan aygıt... Büyük kıl çuval. İLAN T.C. SERtK ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Dos>a N 0:1993,617-657 Davacı Mustafa Akik vekili Av. Lütfiye Erdem tarafından da- valı Yusuf oğlu Osman aleyhine açnuş olduğu tapu iptali ve tescil davasının mahkememizde yapılan açık duruşması sonunda: Davacımn davasının kabulüne, Senk Kökez Mahallesi 87 ada. 13 parseldekı Yusuf oğlu Osman'ın kaydının iptali ile Kökez Mahallesi Taşlıklar mevkiınde bulunan 974 rn2'lik arsa ansinden ada 87, 13 parsel olan nizalı yerin davacı Rıza oğlu Mustafa Atik adma tapuya tesciline karar verilmiş olmakla. davaüya teblıgat yapılamadığından Uanen tebliğine karar verilmış olmakla karar metninin Senk'ten Yu- suf oğlu Osman'a tebliğ yenne gecerli olmak ûzere ilanen tebliğ olu- nur. Basın: 53232 İLAN T.C. SERİK ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ EsasNo: 1994 274 Davacı Serik Kökez mahallesınde oturur Ahmet Sipahioğu ta- rafından davalı Senk'ten Halil aleyhine açılan tapu iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda: Davalı adına çıkamlan tebligatın tamnmadığından iade edildiğin- den dava konusu Serik ilçesi Kökez mahallesi Taşlıklar mevkıinde 89 ada. 104 nolu parselin tapusunun iptalıne karar verilmesı istenmekle, davalı adına çıkanlan tebligatın bıla tebliğ iade edildiğınden dava di- lekçesinin tebliğ yerine kaim olmak üzere davalı Haül'ın duruşma günü olan 18 1.1995 günü saat 9.40"ta bizzat hazır bulunması için tebligat verine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 9.11.1994 Basın: 53234
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle