Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 OCAK1994 CUMARTESİ CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
'Herii bhtüıkü
SELAHATTtNHİLAV
Nâzım'ı zindanlarda çüriitenier, şiirlerini. gü-
zel elyazılanyla notdefterlerine geçirirlerdi.
Kendi rütbelerinden kapıkullan arasında (yani
yabancının. yani halkjn bulunmadığı yerde),
coşkunluğa kapıldıkJan zaman ezbere okumak-
£an da geri kalmazlardı. Sormaya kalkışsanız,
Nâzım'ı niçin beğendikJerini de kendilerince
manüki bir temele oturtup açıklarlardı: "Büyük
şairdir, sanatçıdır, ama kişiliği \e şahsi fikirleri
bizi ilgüendirmez, derlerdi... Biz omm sadece şair
yamnj sever ve begeniriz." Aradan yıllar geçti:
Doğu faşizminin yıllar boyunca hem kendisini
hem şiirlerini sürgün ettiği "söz suftanı* eser-
leriyle geri geldi. Türk şiirinin gerçek sahibi dön-
müştü; istense de istenmese de tartışmanın mer-
keziydi artık. Çeşitli sosyal olaylann sonucu ola-
rak resmi yasaklamalardan sıynlmıştı ama,
daha gizli ve geniş bir engellemeyle karşı karşı-
yaydı: "Nâzm bir nüttir (efsanedir); sanat alanı-
ndaki başarısını kişisel seriivenine borciudur,
yazdtğı şiire değil" denildi bu sefer de... "Büyük
şairdir, ama kişiliği, seriîvenkri ve fikirleri bizi il-
güendirmez", yani bunJar yanlıştır. batıldır di-
yenler, onun şairliğini kabul ediyorlardı, ama
bir mit haline gelmiş olan yanını kabul etmiyor-
lardı; yıllar sonra mit haline gelmiş yanını kabul
ettiler ama, şairliğini kabul etmediler. Bu ikı id-
diamn, temel bakımından aynı olduğu ve iddia-
lardan herbirini teşkil eden çifte yargılarda
(Nâzımşairdir.mitdeğildir Nâammittir.şairde-
zorluğu, kolayhğı veimkânı üzerindedüşünmele-
rini isterim. Ille de mit sözünü kullanacaklarsa
(bence hiç gerekii değildir). "mit" haline gelmiş
kişileri şöyle bir göz önüne getirmelerini de iste-
rim. Mit var mitcik var... Nâam da mit Neanti
de,amaHâıniddernitNâzırnda...Mitkelimesinın
içinde, şişirilmiş ve sahte kıymetlerin yani sıra
eserlerini kanlanvla yazanlar ve hayatlannı
eserleri kadar coşkunluk. düşündürme ve duy-
Mitler ve eserlerin kam
ğildir) sadece yüklemlerin (mahmullerin) yerde-
ğiştirmiş olduğu gözden kaçtı... Mit olmayı ve
şair olmayı birbirinden ayırmanın mümkün ol-
duğunu sanan köhne bir düşünce yatıyordu bu
iddialann altında. Şüphesiz kı. Nâzım aynı za-
manda bir mittir. Ama yirminci yüzyılın bağn-
ndan çıkan iki üç mitten biri.. "Mit" sözünü ko-
layca kullanmaya kalkışanlann: önce "mit"
kavramı, daha sonra, Nâam gibi mit olmanın
gulandırma kaynağı haline getirmiş olanlar da
var. Nietzsdıe'yi, Rimbaud'vu, Mayakovski'yi,
Artaud'yu düşünelim. Kâa'p şöhretler ilgilendir-
mez bizi; onlann hakkından zaman gelir. Ama
yukanda adlannı andığımız kimseler ve onlann
benzerleri, yani, hayatlanyla eserlerini sınırsız
bir çilenin. feragaı'ın. cesaretin ve acının içinde
eriterek yepyeni gerçekleri keşfeden ve herkes-
ten önce sezdikleri bu gerçekleri insanoğlunun
bilincine sanat aracılığı ile armağan edenler bizi
ilgilendirir. Çağımızın en belirgin manevi
yanının, insan varlığının kaybolmuş birliğini;
başka bir deyişle, insan varlığının tümlüğünü
araştırmak olduğunu unutmayalım. Büyük
yıkılma ve yenidendoğuş çağlannın eşiğinde, o
çağJardan herbirinin özel şartlanyla belirlenmiş
ve şekillendirilmiş olarak daima ortaya çıkan bir
özlem ve yöneliştir bu. Büyük sanatçılar, bu
arayışı önce kendi varlıklannda sınayıp dile ge-
tirdikleri için ister istemez mitleşirler. Büyük sa-
natçı olmanın güçlüğü, bu anlamda mit olmanın
güçfüğü ile bir ve aynı şeydir. Yoksa edebi-
yatımızda Nâzım gibiyüzlercemitimizoJmasıge-
rekirdi. Ama söyledim: Mit var mitcik var..
kanşürmayalım. Diyelim ki, Nâzım bizim "mit"
ihtiyaamızı karşılıyor; bundan ötürii onun sa-
nat değerini değil de mit yanını görüyoruz. Di-
yelim ki biz "mit'*e muhtaç bir uJusuz. Peki Sov-
yet halklan, peki Çin halklan, peki Güney Ame-
rika halklan, peki Kübalılar, peki Vietnamlılar
da mı mite muhjaç?Oniarda mı Nâam'ın mit ta-
rafını önemseyip, sanat değeri konusunda al-
danıyorlar?
UçsuzbucaksızARAGON
Hayır. yazamam, şimdi ol-
maz, rica ederim. Bırakın be-
nim için bütünüyle ölsün, yok-
sa, daha önce, altmış yaşındaki
bu delikanlı, bu sanşın boğa. ne
hapisanenin, ne hastalığın. ne
yaşın etkileyebildiği bu insan
içimde terütaze yaşadıkça hiç
bir.şey yazamam. Şimdi olmaz.
Daha sonra. Söz veriyorum
size, yazacağjm, hatta bu dergi-
de. daha başka bir konu üzerin-
de: Ölümünden değil, yaşamı-
ndan söz edeceğim. Pentecote
yortusu için sayfiyeye giderken
cumartesi sabahı satın aldrğım
Znamia dergisinin son sayısını
da götürmüştüm, dergide Na-
zım'ın Les RomannVjues (Ro-
mantikJer) adlı romanının son
bölümü vardı. Yortu sırasında
herkes onun değil, Papa XXIII.
Jean'ın ölümünü bekliyordu.
Her saat. radyolann başında.
Ve pazartesi sabahı Papa daha
yaşıyordu...Nazım'a gelince,
hiç bir şey bizi uyarmamışü.
can çekişmedi. şöyle ayakta, bir
merdiveni çıkarken. ansızın
ölüverdi. Yaşarken öldü. Bir
ağaç gibi devrildi. Bırakın da
benrm için bütünüyle ölsün. O
zaman yazanm derginize. bura-
da yazanm. belki gelecek ay,
yaza kadar izin verin. Bundan
on sekiz yıl önce hapisanede,
büyük Türk mistiği Meylana
Celaleddin ya da Iranlı Ömer
Hayyam gibi rübai biçiminde
yazdığı şu dört mısranın bir ke-
hanet olmaktan çıktıkJannı an-
layacak kadar vakit bırakın
bana:
"Paydos,.."- diyecek bize bir
gün tabiat ananuz- "gülmek, ağ-
lamak bitti çocuğum..."
Ve tekrar uçsuz bucaksız baş-
layacak:
görmeyen, konuşmayan, dü-
şünmeven hayat...
Yortunun pazartesi günü, sa-
bah, onun düşüşünden hemen
bir iki saat sonra, telefon. Na-
zım. Ey ölüm, günümüzde ne
de hızjı gidiyorsun! fki saat bile
geçmeden bütün Avrupa'yı
geçmiş, beni aramış. Yvelines'-
lerin evinde bulmuş, yüreğime
işlemiştin, ey ölüm, telefonla
gelen, görünmeyen. düşünül-
meyen, daha bir sözcükten, bir
addan başka bir şey ofmayan
ölüm ve hayır diyorum. Nazım
olamaz. Evet. O. Naam...Ta
kendisi, başkası değil. Bütün in-
sanlar gibi o da. Ve şiirindeki
bir çocuğu ansıdım:
Recep, damdan düşer gibi ka-
nştısöze:
"Harbe girdiğin zaman, bir
gavur öldüriip
bir yudum içersen kaıunı
korku kalmazmış."
Ben onun kanından bir dam-
la içmeyeceğim. Konuşmayan..
.uçsuz bucaksız hayat...Nazım.
senden bana ilk I934'te söz etti-
ler, sen hapisteydin, o zaman
bir şeyler yazabildim. Dost-
luğumuz otuz yıl sürmeyecekti.
Ne kadar az, otuz yıl. 1950'de,
bizler, yani Türk halkı. dün-
yanın her köşesindeki şairler
seni hapisten kurtardjğımız za-
man, bir on dört temmuz günü
dosdoğru hayatın içine daldın.
Ama bu yıl. sabırsızlığından,
temmuzu bekleyemedin...
Hapisane dışında on üç yıl, ya
da buna yakm bir şey, kırk seki-
zinden altmış birine dek, güzel
bir yaşam bu. On üç yıl, çok
şey. Hapisane dışında öidün,
bu da çok şey. Çünkü öldün.
Bu fikrealıştıracağız kendimizi.
İnsan Manzaralan'nı sensiz ha-
yal etmeye çahşacağız... Senin
deyiminle, manzarayı bu ağaç
olmadan hayal etmeye çahşaca-
ğız. Uçsuz bucaksız hayat'ı..
6 Haziran 1%3, (Çe»iren:
Bertan Onaran.)
OUbnomm
Ukveson
uykusuohhı
JEANPAULSARTRE
Yazdtklarmm güzelliğini ve
çüçlülüğünü başkaları benden iyi
mlatacak. Ben herşeyden önce
onun insan olarak büyüktüğünü ve
kabma sığma: enerjisini hatırlat-
mak istiyorum. Onu ağır hastalığı
sırasında tanımıs, yasamak ve sa-
vaşmak iradesi karşısındu şasıp
almıştm. Ama beni asıl etkileyen
onun hüzünlü ve alaycı uyanıkhğı
oldu. Eziyetlerden. ölüınlerden
kaçıp kurtulan bu adam- bafka-
larınm yapacağı gibi- dinlenmi-
yordu. Biten hiç birşeyyoktu onun
için. Dıştaki düşmanla savaşması
ve de içteki dostlarm hatalanna
karşı kardeşce bir savası sürdür-
mesı'gerekiyordu. Herkesle birtik-
te barıs uğruna. emperyalizme ve
faşizme karşı savasıığı sırada bile,
Moskova'da oynanan bir pivesin-
de. bürokrasinin tehlikelerine
karşı arkadaslarmı uyarıyordu.
Ne militan disiplininden geçti ne
de yazar e/eştiriciliğinden. Bu çe-
lişmeyi sonuna kadar yaşadı. Bu
süreklıgerginliktirki.sonyıllarda,
mahpusluktan artakalan güçlerini
de yedi bitirdi. Ama asılbu yönüy-
le bugün bir örnek insan olarak
'kalıyor aramızda.
VefaJı dosi, yiğit militan, insan
düşmanlarmın amansız düşmanı,
heryerde hizmet etmek ama hiçbir
şeyi görmezden gelmez ıstemiyor-
du. Biliyordu ki, insan yapı/acak
bir şeydir ve hiçbir yerde yapı-
Imamıştır. Gerekii olan, durma-
dan düşmanla savaşarak kendi
kendini yaratmışiır. Söziin kısası.
Pascal'm ffıristiyan için dediği ve
bugün militan için, Sazım Hikmet
dolayısıyla aydın militan için de-
nebîleceği gibi "asla uyumdmak"
gerekliydi. O asla uyumadı. Hari-
kulade olan şudur kı, ölüm onun
ilk ve son uykusıı oldu. Durup din-
lenmeden nöbet tutan bir insanm
eserleri, ölümündensonrada, sizin
için aynı işiyapıyor.
Bütünortak dileklerininsansıanhıtımı
TRISTAN TZARA
Şiirin büyüklüğü evrenselliğinin
içinde hüküm sürer. Ozan. yaşayan-
lann dünyasında bir bütün olmak için
kendi kişisinin çerçevelerini aşan, için-
de laşıdığı evrenin ölçüsünde büyük-
tür. Ozan, bu dünyaya herkes için or-
tak bir görüntüye cevap veren. kendi
görüş biçimine de uygun, yeni bir gö-
rünüm verir. Böylece ozana özgü, her
insanm içinde umutlannı ve acılannı,
bugününü ve geleceğini bulduğu ol-
dukça yoğun ve güçlü bir anlatıdır bu.
Şurası açık ki, ancak çevirilerinden,
okuyup tanıdığımi2 Naznn Hikmet'in
şiirinin kendine özgü akıcılığını kuran
şey bize ulaşamıyor. Bununla birlikte.
çevirinin kusursuz olamayacağına
karşılık, dilin verdiği güzellikten bile
yoksun da olsa bu şiir öyle insansı bir
güçle yüklüdür ki, etlenip canlanır ve
içimizde dokunakh titreşiminin bütün
tazeliğiyle biçimlenir.
Nazım'ı, dünya görüşünü alelade-
den alıp yüksek bir düzeye çıkarmayı
bilen bir ozan olarak görür ve ele ahr-
sak şu nokta kesinlikle anJaşılır ki,
Nazım bütünüyle yaşarna sevgisi üs-
tüne tasarlanmış duygusunun yetkin-
liği olan bir ozandır ve bu duygu yet-
kinliğini. şiirine kendini veren coşkuya
borçluyuz. Kişisel deneyi insanlığın
deneyıyle örtüşür. Aydınhk bir gelece-
ğe yönelmiş ınsanlık. toplumsal bir
yöntemin ve yok olmuş bir uygarlığın
iflasına bağlanan Türk ulusunun
bağımının hangi noktada olduğunu
anlamak için Türkiye'nin tarihsel ve
coğrafyasal aynntılannı öğrenme ge-
reğini duymuyor. Baştan başa Türk
ulusunun umutlannı soluyarak Na-
zım Hikmet'in şiiri bütün uluslann or-
tak dileklerinin alabildiğine insansı
anlatımını kucaklıyor. Bu anlamda,
Nazım'ın şiiri günümüz insanının
ekinsel alanının sahibidir ve tarihsel
değerinin gürlüğüyle sürekli bir haki-
kat değeri kazanır.
Her ne kadar yadsınamaz bir öz-
günlügü de olsa, Nâzam'ın şiiri çağdaş
Baü şiirinin yapısına yabancı değildir.
ÖzelÛkle Mayakovski ve Garcia Lor-
ca'nın yapı çizgisindedir.
Mayakovski"nin devrimci coşkun-
luğunun dayanağı olarak kullandığı
teİdifsiz edayı ve Garcia Lorca'nın şii-
rini fspanyol toprağına has bir lütuf
gibi besleyen. halktan gelme esini Na-
zım'ın şiiri söz konusu olunca hatıra
getirmek yerinde olur. Nazım'ın şiiri
halkın dileklerini herkese açık bir şek-
le sokmayı başarmakla kalmamış,
aynı zamanda yüksek ve çağdaş bir
özle Türk şiirinin alanını da yenileştir-
miştir. Bu yeni Türk şiiri dünyayı ve
çağımızı yansıtmaktadır.
Nazzm, çağdaş dünya dü-
zeyinde ulusal ekinin iyice
derinine demir atmış gele-
nekJere yer değiştirterek
bir yenilik getiricilik yapü.
Memleketinin ozanlannın
üstüne yaptığı etki iyice
görüldü. Hapishanede biie
adaletsizlik ve zulümle
carpışan cesareti onu va-
tandaşlannıng gözünde
daha da büyüttü. Nazım'-
ın memleketinin edebiyatı-
nda oynadığı tarihsel ro-
lün bilincine varanlar artık
biliyorlar ki, Nazım'ın adı,
yığınlann karşıdevrimin
karanlık kuvvetlerine
karşı yapmakta olduğu
gürültüsüz ama güçlü sa-
vaşla bağlantıdadır.
Eğer, 1923 yılında Cumhuriyet'in
gelişinden sonra, Türk dili konuşul-
duğu gibi şıirde gözüktüyse bunda.
bütün gürlüğunü bu akıma veren Na-
zım'ın rolü vardır. Nazım bunu, oku-
muşlarla çevrili bir ortamda kendine
yer bulmuş içj boş bilgicçe deyimleri
şiirden kesinlikle atarak yapmıştır.
Baa kez bu devrimci, geleneğjn, hem
de ortaçağ fran şiirinin kaynağından
gelen bu geleneğin en \umusak başlı
sürdüriicüsü de olmuştur.
Ama bu. özellikle memleketinin.
folklorunun verdiği kaynaklan derine
götürmekle olmuştur. Kaynaklara
gündelik bir geçerlik kazandırarak
onlardan bazı anlatım biçimleri aldı.
Nazım, yaşamanın tadma da sahip,
zulme karşı başkaldırmaya ve adalete
yapılan çağnlan içinde taşıyan insanın
sıcaklığından yaratılmış şiirin içeriğiy-
le kaynaklan birleştirmeye gelmişti.
Halk şiiri Nazım'a. imgelerledoludilı-
nin öğeleri içinde. özgürlük duygu-
lannı alabildiğine geniş biriktirebiİece-
ği bir bilinç verdi. Halkın gönlü bura-
dan yüreğini kandıracak besini. çekti-
ği acıyı ve duyduğu sevinci çıkanr.
Nazım'da dilin görevi, şiirsel imge
bir eğretıleme ve bir uzakta kalmış te-
rimler yakınlaşmasından çok. şiirsel
bir olgudur. Şiirlerinde çoğunlukla
destansı kişiliğinin çizgilerini çizen bu-
dur. Denebilir ki şiiri bireylem şiiridir
ve şiirine dayanaklık eden durumda
her yükseklikteki bütün insanlann de-
ney payı vardır. Karşıhklı bağımlıh-
klan göz önünde tutulursa Nazım'ın
şiirlerinin içcriği ve bıçimı teknik yön-
den olduğu kadar insanın geleceği yö-
nünden de birbirinden aynlamazlar.
Bu bakımdan, temel ve biçim. sorun-
lannın artık olmadığı yerde şiirin baş-
ladığı ileri süriilebilir. Şiirin sağ-
lamiığının da işareti olan ve şimdilerde
doğan yeni gerçek, bundan böyle in-
sanlığın ekinsel zenginliği içinde ken-
dini bütünleyebilir ve dünyanm biçim
değişimi içinde önemli bir çark gibi
hareket edebilir,
Nazım'ın hayatının en güzel yıllan
hapishanelerde geçti. Orada da şiir
yazıyordu. Bursa Hapishanesi'nin du-
varlannm kalın ve sağlam olması
onun sesinin duyulmasına ve bize ka-
dar ulaşmasına engel olamadı. Özgür-
lüğe düşkün kimselerin çabası ve bü-
yük ozana karşı Türk hükümetinin gi-
riştiği şiddet hareketinin bütün dünya-
da uyandırdığı hoşnutsuzluk Nazım"ı
ağır ağır bırakıldığı ölümden çekip
kurtardı. Ozanlan ortadan kaldırma
isteğine karşı çıkma hırsının nereden
geldiğini aramaya kalkmak yersizdir.
Olaylann baskısı altıda şiirin bir kur-
tuluş silahı olduğu, ozanlann yazdı-
klannm etkinüğinin en iyi örneği değil
midir?
Max Jacob, Benjamin Fondane ve
Pierre Unik'den giderek. Saint-Paul
Roux ve Desnos'dan bu yana
şiir masumane bir oyun ol-
maktan çıktı. Ama, ColJiou-
re'da sürgünde ölen bir başka
büyük İspanyol ozanı Antonio
Machado'nun dediği gibi. eğer
"Granadasında" Frankocu-
lann Garcia Lorca'yı öldürüşü
ve bu öldürme, ölüler listesini
uzatamadıklan için teselli bu-
lamayan faşistlerin suç zinciri-
ne başlangıç olduysa bu, işe gi-
rişen zekanın da şerefi oldu. Işe
girişen, Nazım Hikmet'in ce-
zaya ç^ırptınlan acılanydı da.
Ve gelişmenin büyüyen güçle-
rinin ışığjrıda. bu şerefi kurtar-
mayı başarmış olan dünya bi-
linci için bu öyle pek eften püf-
ten bir utku dcğildir.
Çeviren: Mehmet Tuncay
ÜŞÜDÜŞÜNCEYE SA YGI
MEMET FUAT
Yöntemi Bulmak
Bütün kitapları gördüğümü söyleyemem, hepsine
ulaşmak olanaksız, ama gün geçmiyor ki ilgimi çeken
yeni bir kitap çıkmış olmasın... "Aman bu kitabı duyu-
ralım, atlamayalım" derken, arkadan bir başkası geli-
yor. "Kültür sayfalarına haber mi yapsak, kitap ekinde
birine yazı mı yazdırsak" diye düşünürken de bakıyor-
sunuz birbirinin üstünde yükselivermişler.
Ooğan Ergun'un Gerçek Yayınevi'nce yayımlanan
Yöntemi Bulmak adlı yapıtını okuyordum ki, ansızın Yapı
Kredi Yayınlan'nca yayımlanan Bilim ve Şarlatanlık'\ çıL
"î-
geldi. Birincisi 134 sayfalık savlı bir kitap, ikincisi 540
sayfalık bilimsel düşünceyi savunan dev bir çalışma...
Doğan Erun, "Yöntem bilimin temelidir, önce yöntemi
bulmak, sonrabilimi oluşturmakgerekir" görüşünü vur-
gulayarak ülkemizde yöntem gerçeğinin "içinden çıkıla-
maz bir s&vrukluk, bağışlanamaz bir sorumsuzlukla"
algılandığını ileri sürüyor. Bu savrukluğun, sorumsuzlu-
ğun kaynaklan olarak da ideoloji ile bilgis/zliği gösteri-
yor.
Doğan Ergun'un kendi yaklaşımı şöyle:
"Yöntemin özü, felsefi inançtır, başka bir deyişle, bir
yöntem, hangifelsefi inanca bağlanmışsa o felsefiinanç
yöntemin özüdür. Örneğin felsefi tümdengelim inancına
bağlı olan diyalektikyöntemin özü, bütünlük kavramıdır;
felsefi tümevarım inancına bağlı olan deneysel yönte-
min özü, gözlemdir. Yöntem bilimin temelidir demiştik.
Birden fazla yöntem olduğuna göre, hangi yöntem bili-
min temelidir ya da hangi yöntem hangi bilimin temeli-
dir sorusuna bulunacak cevap, yine felsefede aranacak-
tır." (s.16)
Yazar bilimsel araştırmalarda somut verilerin toplan-
ması için elbette tümevarım yönteminden yararlanılaca-
ğını, ama bilimin toplamayla, tanımlamayla değil, çö-
zümlemeyle, açıklamayla bilgi ürettiği düşünülürse, an-
cak "bilimselaraştırmanınbütünü içinde, tümdengelim-
le tümevarım arasındaki karşılıklı etkileşimin nesnellik
ilkelerinde temellendirilmesi" yoluyla "en bilimsel yön-
tem"in bulunabileceğini savunuyor.
Doğan Ergun'a göre, toplumsal bilimler alanmda en
bilimsel yöntem, "tümdengelimcidiyalektikyöntemdir."
(s.34)
Kitapta bu görüşlere dayanılarak Türk toplumbilimci-
lerinin yöntem anlayışları gözden geçiriliyor. Varılan so-
nuç öylesine olumsuz ki yazar yapıtının adının altına ay-
raç içinde "Türkiye'de ToplumsalBilimlerin Bunalımı"
sözünü eklemiş.
Doğan Ergun'un oldukça öfkeli, yer yer saldırgan bir
üslubu var. Bilimsel bir tartışma kitabında, "bilgisiz,
densiz, sorumsuz, çocuksu, gü/ünç, heveslenen, hazıra
konducu" gibi sözleri yadırgıyor insan.
Yazar yöntem anlayışları açısından ele aldığı toplum-
sal bilimcilerimizden Emre Kongar'ı tümevarımcı yön-
teme bağlanıp kalmakla; Miibeccel Kıray'ı bilimsel
sayılamayacak işlevsel yöntemi aşamamakla; Şertf
Mard/n'i yaptığı yerinde saptamalara, "verimli ve yarar-
//"ama bilimselliği kuşkulu bir görgücü yöntemle ulaş-
mış olmakla; Yalçın Küçük'ü sezgiyi yöntemden önde
tutmakla. Baykan Sezer'i yöntem aranışına bile yanaş-
mamakla; Nilüfer Göle'yi yöntem yerine bir araştırma
tekniği kullanarak gazetecilik düzeyinde kalmakla olum-
suz yönde eleştiriyor.
. Yöntem diye başlayıp özellikle felsefe diye bitirdiği
yapıtında Doğan Ergun'un doğrudan ele almasa da yeri
geldikçe olumlu değerlendirmelerle andığı kişiler de
var Hifmi Ziya Ülken, Sencer Divrtçioğlu, Nermi Uygur,
İdrisKüçükömer,SelâhattinHilâv, Hilmi Yavuz,Mehmet
Ali Kıltçbay gibi..
Yazar "Türkiye'de acentalıklar açmış olan" Karl R.
Popper, Thomas S. Kuhn, Wttlgenstein gibi "Batılı ana
firmalar'ı da ayrı bir bölümde ele almış.
Yöntemi Bulmak üstünde Önemle durulması, didik di-
dik edilmesi, doğrusu yanlışı ortaya dökülmesi gereken
bir kitap...
Gelecek yazımda da Hüseyin Batuhan'/n Bilim ve
Şarlatanlık adlı yapıtından söz edeceğim.
Türk İslam EserleriMüzesi
ERZLRUM (AA) - Erzurum'da. Türkiye'nin ikinci İslam
Eserleri Müzesi olarak hazırlanan Yakutiye
Medresesi'nin. ilkbahara\ lannda açılması planlanıyor.
Yakutiye Medresesi, büyük harcamalarla ışıklandınldı,
kubbesi temizlendi, zemin taşlan değiştirildi, dış cephesi
onanldı ve tuvaletleri yeniden yapıldı. Röleve ve Anıtlar
Müdürlüğüyetkiüleri, Türk İslam Eserleri Müzesi olarak
hizmetegirecek bu binanın. çatı örtüsü bakımından
dünyada bir bertzerinin daha olmadığını belirtiyorlar.
AbidGüner Ordu'da sergi açıyor
TRABZON (Cumhuriyet) - Almanya'ya işçi gidip ressam
olarak dönen Trabzonlu sanatçı Abit Güner 5. kişisel
sergisini Ordu'da açıyor. Bugün Ordu Devlet Gözel
Sanatlar Galerisi'nde 30 yağlıboya tablodan oluşan
sergisini açacak olan Abit Güner. 1972-1988 yıllan
arasında Almanya'da işçi olarak çalışırken resim de vaptı.
Almanya'da Hanau ve Frankfurt Sanat Galerilerinde
resimlerini sergileyen Abit Güner. Türkiye'de 1990"da
Trabzon DevletGüzelSanatJarGalerisı. 199l'de Üsküdar
Belediyesi Altunizade Kültür-Sanat Galerisi. 1992
İşbankası, I993 Akbank Trabzon Sanat Galerilerinde
kişisel sergiler açtı. 1947'de Trabzon'da doğan Abit Güner.
resimlerinde, Doğu Karadeniz'in doğal güzellikJerine vede
• insanlanna yer veriyor.
İHüstrasyon Fuan'nda Türkiye
ANKARA(ANKA)- Illüstrasyon (kitap resmi)dalında
dünyanın önemli fuarlanndan bın olan "Cannes
Uluslararası İHüstrasyon Kitap ve Yeni Medya Yayıncıhk
Fuan" bugün açılıyor. Türkiye'nin ilk kezkatılacağı fuar
ile Türk kitap resmi sanatçılannın yurtdışında tanıtılması
amaçlanıyor. Kültür Bakanlığı'ndanedinilen bilgiyegöre
resimlendırilmiş kitap. resimli sanat eserleri, başvuru *"
kitaplan, elektronik yay ınlar. bilgisayar programı ve v ideo
oyunu üreticilerini bir araya getiren fuara Türkiye'nin de
katılacağı bildirildi. Kültür Bakanlığı fuararacılığı ile Türk
illüstrasyon sanatçılannı ve eserlerini yurtdışında"
tanıtmayı. uluslararası alanda yeni pazar ve işbirliği
olanaklannın geliştirilmesini pîanljyor. Türkiye fuara.
aralannda Fatih Erdoğan, Yalvaç Vural, Can Okan, Ferit
Ava ileçocuk yaymlan ilgililerinden Betül Sayın, Ayda
Kantar ve Emine Bura'nın da bulunduğu 28 sanatçının
resimlerinin yer aldığı yaklaşık bin kitapla katılacak.
"Bezik Oynayan Kadınlar"
yeniden oynanıyor
Kültür Servisi -10 ocak günü Harbiye Cep Tiyatrosu'nda
sahnelenen "Bezik Oynayan Kadınlar"adlı oyun,
seyircinin isteği üzerine 17 ocakta yeniden oynanacak.
Orhan Alkaya'nın, Edip Cansever'in şiirlerinden
kurguladığı ve yönetliği oyunda Tilbe Batum, Aliye
Uzunatağan, Serra Yılmaz ve Murat Dal rol aldı. Çevre
düzeni Ayhan Doğan tarafından gerçekleştirildi. müzik
danışmanlığın) Arif Erkin yaptı. Şehir Tiyatrolan'nın
Kültür Etkinlikleri Birimi'nin Kiiltür Günleri kapsammda
sahnelenen Bezik Oynayan Kadınlar 17 ocak saat 18.00'de
ücretsiz olarak izJenebilir.