23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 OCAK1994 CUMARTESİ CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR 'Herii bhtüıkü SELAHATTtNHİLAV Nâzım'ı zindanlarda çüriitenier, şiirlerini. gü- zel elyazılanyla notdefterlerine geçirirlerdi. Kendi rütbelerinden kapıkullan arasında (yani yabancının. yani halkjn bulunmadığı yerde), coşkunluğa kapıldıkJan zaman ezbere okumak- £an da geri kalmazlardı. Sormaya kalkışsanız, Nâzım'ı niçin beğendikJerini de kendilerince manüki bir temele oturtup açıklarlardı: "Büyük şairdir, sanatçıdır, ama kişiliği \e şahsi fikirleri bizi ilgüendirmez, derlerdi... Biz omm sadece şair yamnj sever ve begeniriz." Aradan yıllar geçti: Doğu faşizminin yıllar boyunca hem kendisini hem şiirlerini sürgün ettiği "söz suftanı* eser- leriyle geri geldi. Türk şiirinin gerçek sahibi dön- müştü; istense de istenmese de tartışmanın mer- keziydi artık. Çeşitli sosyal olaylann sonucu ola- rak resmi yasaklamalardan sıynlmıştı ama, daha gizli ve geniş bir engellemeyle karşı karşı- yaydı: "Nâzm bir nüttir (efsanedir); sanat alanı- ndaki başarısını kişisel seriivenine borciudur, yazdtğı şiire değil" denildi bu sefer de... "Büyük şairdir, ama kişiliği, seriîvenkri ve fikirleri bizi il- güendirmez", yani bunJar yanlıştır. batıldır di- yenler, onun şairliğini kabul ediyorlardı, ama bir mit haline gelmiş olan yanını kabul etmiyor- lardı; yıllar sonra mit haline gelmiş yanını kabul ettiler ama, şairliğini kabul etmediler. Bu ikı id- diamn, temel bakımından aynı olduğu ve iddia- lardan herbirini teşkil eden çifte yargılarda (Nâzımşairdir.mitdeğildir Nâammittir.şairde- zorluğu, kolayhğı veimkânı üzerindedüşünmele- rini isterim. Ille de mit sözünü kullanacaklarsa (bence hiç gerekii değildir). "mit" haline gelmiş kişileri şöyle bir göz önüne getirmelerini de iste- rim. Mit var mitcik var... Nâam da mit Neanti de,amaHâıniddernitNâzırnda...Mitkelimesinın içinde, şişirilmiş ve sahte kıymetlerin yani sıra eserlerini kanlanvla yazanlar ve hayatlannı eserleri kadar coşkunluk. düşündürme ve duy- Mitler ve eserlerin kam ğildir) sadece yüklemlerin (mahmullerin) yerde- ğiştirmiş olduğu gözden kaçtı... Mit olmayı ve şair olmayı birbirinden ayırmanın mümkün ol- duğunu sanan köhne bir düşünce yatıyordu bu iddialann altında. Şüphesiz kı. Nâzım aynı za- manda bir mittir. Ama yirminci yüzyılın bağn- ndan çıkan iki üç mitten biri.. "Mit" sözünü ko- layca kullanmaya kalkışanlann: önce "mit" kavramı, daha sonra, Nâam gibi mit olmanın gulandırma kaynağı haline getirmiş olanlar da var. Nietzsdıe'yi, Rimbaud'vu, Mayakovski'yi, Artaud'yu düşünelim. Kâa'p şöhretler ilgilendir- mez bizi; onlann hakkından zaman gelir. Ama yukanda adlannı andığımız kimseler ve onlann benzerleri, yani, hayatlanyla eserlerini sınırsız bir çilenin. feragaı'ın. cesaretin ve acının içinde eriterek yepyeni gerçekleri keşfeden ve herkes- ten önce sezdikleri bu gerçekleri insanoğlunun bilincine sanat aracılığı ile armağan edenler bizi ilgilendirir. Çağımızın en belirgin manevi yanının, insan varlığının kaybolmuş birliğini; başka bir deyişle, insan varlığının tümlüğünü araştırmak olduğunu unutmayalım. Büyük yıkılma ve yenidendoğuş çağlannın eşiğinde, o çağJardan herbirinin özel şartlanyla belirlenmiş ve şekillendirilmiş olarak daima ortaya çıkan bir özlem ve yöneliştir bu. Büyük sanatçılar, bu arayışı önce kendi varlıklannda sınayıp dile ge- tirdikleri için ister istemez mitleşirler. Büyük sa- natçı olmanın güçlüğü, bu anlamda mit olmanın güçfüğü ile bir ve aynı şeydir. Yoksa edebi- yatımızda Nâzım gibiyüzlercemitimizoJmasıge- rekirdi. Ama söyledim: Mit var mitcik var.. kanşürmayalım. Diyelim ki, Nâzım bizim "mit" ihtiyaamızı karşılıyor; bundan ötürii onun sa- nat değerini değil de mit yanını görüyoruz. Di- yelim ki biz "mit'*e muhtaç bir uJusuz. Peki Sov- yet halklan, peki Çin halklan, peki Güney Ame- rika halklan, peki Kübalılar, peki Vietnamlılar da mı mite muhjaç?Oniarda mı Nâam'ın mit ta- rafını önemseyip, sanat değeri konusunda al- danıyorlar? UçsuzbucaksızARAGON Hayır. yazamam, şimdi ol- maz, rica ederim. Bırakın be- nim için bütünüyle ölsün, yok- sa, daha önce, altmış yaşındaki bu delikanlı, bu sanşın boğa. ne hapisanenin, ne hastalığın. ne yaşın etkileyebildiği bu insan içimde terütaze yaşadıkça hiç bir.şey yazamam. Şimdi olmaz. Daha sonra. Söz veriyorum size, yazacağjm, hatta bu dergi- de. daha başka bir konu üzerin- de: Ölümünden değil, yaşamı- ndan söz edeceğim. Pentecote yortusu için sayfiyeye giderken cumartesi sabahı satın aldrğım Znamia dergisinin son sayısını da götürmüştüm, dergide Na- zım'ın Les RomannVjues (Ro- mantikJer) adlı romanının son bölümü vardı. Yortu sırasında herkes onun değil, Papa XXIII. Jean'ın ölümünü bekliyordu. Her saat. radyolann başında. Ve pazartesi sabahı Papa daha yaşıyordu...Nazım'a gelince, hiç bir şey bizi uyarmamışü. can çekişmedi. şöyle ayakta, bir merdiveni çıkarken. ansızın ölüverdi. Yaşarken öldü. Bir ağaç gibi devrildi. Bırakın da benrm için bütünüyle ölsün. O zaman yazanm derginize. bura- da yazanm. belki gelecek ay, yaza kadar izin verin. Bundan on sekiz yıl önce hapisanede, büyük Türk mistiği Meylana Celaleddin ya da Iranlı Ömer Hayyam gibi rübai biçiminde yazdığı şu dört mısranın bir ke- hanet olmaktan çıktıkJannı an- layacak kadar vakit bırakın bana: "Paydos,.."- diyecek bize bir gün tabiat ananuz- "gülmek, ağ- lamak bitti çocuğum..." Ve tekrar uçsuz bucaksız baş- layacak: görmeyen, konuşmayan, dü- şünmeven hayat... Yortunun pazartesi günü, sa- bah, onun düşüşünden hemen bir iki saat sonra, telefon. Na- zım. Ey ölüm, günümüzde ne de hızjı gidiyorsun! fki saat bile geçmeden bütün Avrupa'yı geçmiş, beni aramış. Yvelines'- lerin evinde bulmuş, yüreğime işlemiştin, ey ölüm, telefonla gelen, görünmeyen. düşünül- meyen, daha bir sözcükten, bir addan başka bir şey ofmayan ölüm ve hayır diyorum. Nazım olamaz. Evet. O. Naam...Ta kendisi, başkası değil. Bütün in- sanlar gibi o da. Ve şiirindeki bir çocuğu ansıdım: Recep, damdan düşer gibi ka- nştısöze: "Harbe girdiğin zaman, bir gavur öldüriip bir yudum içersen kaıunı korku kalmazmış." Ben onun kanından bir dam- la içmeyeceğim. Konuşmayan.. .uçsuz bucaksız hayat...Nazım. senden bana ilk I934'te söz etti- ler, sen hapisteydin, o zaman bir şeyler yazabildim. Dost- luğumuz otuz yıl sürmeyecekti. Ne kadar az, otuz yıl. 1950'de, bizler, yani Türk halkı. dün- yanın her köşesindeki şairler seni hapisten kurtardjğımız za- man, bir on dört temmuz günü dosdoğru hayatın içine daldın. Ama bu yıl. sabırsızlığından, temmuzu bekleyemedin... Hapisane dışında on üç yıl, ya da buna yakm bir şey, kırk seki- zinden altmış birine dek, güzel bir yaşam bu. On üç yıl, çok şey. Hapisane dışında öidün, bu da çok şey. Çünkü öldün. Bu fikrealıştıracağız kendimizi. İnsan Manzaralan'nı sensiz ha- yal etmeye çahşacağız... Senin deyiminle, manzarayı bu ağaç olmadan hayal etmeye çahşaca- ğız. Uçsuz bucaksız hayat'ı.. 6 Haziran 1%3, (Çe»iren: Bertan Onaran.) OUbnomm Ukveson uykusuohhı JEANPAULSARTRE Yazdtklarmm güzelliğini ve çüçlülüğünü başkaları benden iyi mlatacak. Ben herşeyden önce onun insan olarak büyüktüğünü ve kabma sığma: enerjisini hatırlat- mak istiyorum. Onu ağır hastalığı sırasında tanımıs, yasamak ve sa- vaşmak iradesi karşısındu şasıp almıştm. Ama beni asıl etkileyen onun hüzünlü ve alaycı uyanıkhğı oldu. Eziyetlerden. ölüınlerden kaçıp kurtulan bu adam- bafka- larınm yapacağı gibi- dinlenmi- yordu. Biten hiç birşeyyoktu onun için. Dıştaki düşmanla savaşması ve de içteki dostlarm hatalanna karşı kardeşce bir savası sürdür- mesı'gerekiyordu. Herkesle birtik- te barıs uğruna. emperyalizme ve faşizme karşı savasıığı sırada bile, Moskova'da oynanan bir pivesin- de. bürokrasinin tehlikelerine karşı arkadaslarmı uyarıyordu. Ne militan disiplininden geçti ne de yazar e/eştiriciliğinden. Bu çe- lişmeyi sonuna kadar yaşadı. Bu süreklıgerginliktirki.sonyıllarda, mahpusluktan artakalan güçlerini de yedi bitirdi. Ama asılbu yönüy- le bugün bir örnek insan olarak 'kalıyor aramızda. VefaJı dosi, yiğit militan, insan düşmanlarmın amansız düşmanı, heryerde hizmet etmek ama hiçbir şeyi görmezden gelmez ıstemiyor- du. Biliyordu ki, insan yapı/acak bir şeydir ve hiçbir yerde yapı- Imamıştır. Gerekii olan, durma- dan düşmanla savaşarak kendi kendini yaratmışiır. Söziin kısası. Pascal'm ffıristiyan için dediği ve bugün militan için, Sazım Hikmet dolayısıyla aydın militan için de- nebîleceği gibi "asla uyumdmak" gerekliydi. O asla uyumadı. Hari- kulade olan şudur kı, ölüm onun ilk ve son uykusıı oldu. Durup din- lenmeden nöbet tutan bir insanm eserleri, ölümündensonrada, sizin için aynı işiyapıyor. Bütünortak dileklerininsansıanhıtımı TRISTAN TZARA Şiirin büyüklüğü evrenselliğinin içinde hüküm sürer. Ozan. yaşayan- lann dünyasında bir bütün olmak için kendi kişisinin çerçevelerini aşan, için- de laşıdığı evrenin ölçüsünde büyük- tür. Ozan, bu dünyaya herkes için or- tak bir görüntüye cevap veren. kendi görüş biçimine de uygun, yeni bir gö- rünüm verir. Böylece ozana özgü, her insanm içinde umutlannı ve acılannı, bugününü ve geleceğini bulduğu ol- dukça yoğun ve güçlü bir anlatıdır bu. Şurası açık ki, ancak çevirilerinden, okuyup tanıdığımi2 Naznn Hikmet'in şiirinin kendine özgü akıcılığını kuran şey bize ulaşamıyor. Bununla birlikte. çevirinin kusursuz olamayacağına karşılık, dilin verdiği güzellikten bile yoksun da olsa bu şiir öyle insansı bir güçle yüklüdür ki, etlenip canlanır ve içimizde dokunakh titreşiminin bütün tazeliğiyle biçimlenir. Nazım'ı, dünya görüşünü alelade- den alıp yüksek bir düzeye çıkarmayı bilen bir ozan olarak görür ve ele ahr- sak şu nokta kesinlikle anJaşılır ki, Nazım bütünüyle yaşarna sevgisi üs- tüne tasarlanmış duygusunun yetkin- liği olan bir ozandır ve bu duygu yet- kinliğini. şiirine kendini veren coşkuya borçluyuz. Kişisel deneyi insanlığın deneyıyle örtüşür. Aydınhk bir gelece- ğe yönelmiş ınsanlık. toplumsal bir yöntemin ve yok olmuş bir uygarlığın iflasına bağlanan Türk ulusunun bağımının hangi noktada olduğunu anlamak için Türkiye'nin tarihsel ve coğrafyasal aynntılannı öğrenme ge- reğini duymuyor. Baştan başa Türk ulusunun umutlannı soluyarak Na- zım Hikmet'in şiiri bütün uluslann or- tak dileklerinin alabildiğine insansı anlatımını kucaklıyor. Bu anlamda, Nazım'ın şiiri günümüz insanının ekinsel alanının sahibidir ve tarihsel değerinin gürlüğüyle sürekli bir haki- kat değeri kazanır. Her ne kadar yadsınamaz bir öz- günlügü de olsa, Nâzam'ın şiiri çağdaş Baü şiirinin yapısına yabancı değildir. ÖzelÛkle Mayakovski ve Garcia Lor- ca'nın yapı çizgisindedir. Mayakovski"nin devrimci coşkun- luğunun dayanağı olarak kullandığı teİdifsiz edayı ve Garcia Lorca'nın şii- rini fspanyol toprağına has bir lütuf gibi besleyen. halktan gelme esini Na- zım'ın şiiri söz konusu olunca hatıra getirmek yerinde olur. Nazım'ın şiiri halkın dileklerini herkese açık bir şek- le sokmayı başarmakla kalmamış, aynı zamanda yüksek ve çağdaş bir özle Türk şiirinin alanını da yenileştir- miştir. Bu yeni Türk şiiri dünyayı ve çağımızı yansıtmaktadır. Nazzm, çağdaş dünya dü- zeyinde ulusal ekinin iyice derinine demir atmış gele- nekJere yer değiştirterek bir yenilik getiricilik yapü. Memleketinin ozanlannın üstüne yaptığı etki iyice görüldü. Hapishanede biie adaletsizlik ve zulümle carpışan cesareti onu va- tandaşlannıng gözünde daha da büyüttü. Nazım'- ın memleketinin edebiyatı- nda oynadığı tarihsel ro- lün bilincine varanlar artık biliyorlar ki, Nazım'ın adı, yığınlann karşıdevrimin karanlık kuvvetlerine karşı yapmakta olduğu gürültüsüz ama güçlü sa- vaşla bağlantıdadır. Eğer, 1923 yılında Cumhuriyet'in gelişinden sonra, Türk dili konuşul- duğu gibi şıirde gözüktüyse bunda. bütün gürlüğunü bu akıma veren Na- zım'ın rolü vardır. Nazım bunu, oku- muşlarla çevrili bir ortamda kendine yer bulmuş içj boş bilgicçe deyimleri şiirden kesinlikle atarak yapmıştır. Baa kez bu devrimci, geleneğjn, hem de ortaçağ fran şiirinin kaynağından gelen bu geleneğin en \umusak başlı sürdüriicüsü de olmuştur. Ama bu. özellikle memleketinin. folklorunun verdiği kaynaklan derine götürmekle olmuştur. Kaynaklara gündelik bir geçerlik kazandırarak onlardan bazı anlatım biçimleri aldı. Nazım, yaşamanın tadma da sahip, zulme karşı başkaldırmaya ve adalete yapılan çağnlan içinde taşıyan insanın sıcaklığından yaratılmış şiirin içeriğiy- le kaynaklan birleştirmeye gelmişti. Halk şiiri Nazım'a. imgelerledoludilı- nin öğeleri içinde. özgürlük duygu- lannı alabildiğine geniş biriktirebiİece- ği bir bilinç verdi. Halkın gönlü bura- dan yüreğini kandıracak besini. çekti- ği acıyı ve duyduğu sevinci çıkanr. Nazım'da dilin görevi, şiirsel imge bir eğretıleme ve bir uzakta kalmış te- rimler yakınlaşmasından çok. şiirsel bir olgudur. Şiirlerinde çoğunlukla destansı kişiliğinin çizgilerini çizen bu- dur. Denebilir ki şiiri bireylem şiiridir ve şiirine dayanaklık eden durumda her yükseklikteki bütün insanlann de- ney payı vardır. Karşıhklı bağımlıh- klan göz önünde tutulursa Nazım'ın şiirlerinin içcriği ve bıçimı teknik yön- den olduğu kadar insanın geleceği yö- nünden de birbirinden aynlamazlar. Bu bakımdan, temel ve biçim. sorun- lannın artık olmadığı yerde şiirin baş- ladığı ileri süriilebilir. Şiirin sağ- lamiığının da işareti olan ve şimdilerde doğan yeni gerçek, bundan böyle in- sanlığın ekinsel zenginliği içinde ken- dini bütünleyebilir ve dünyanm biçim değişimi içinde önemli bir çark gibi hareket edebilir, Nazım'ın hayatının en güzel yıllan hapishanelerde geçti. Orada da şiir yazıyordu. Bursa Hapishanesi'nin du- varlannm kalın ve sağlam olması onun sesinin duyulmasına ve bize ka- dar ulaşmasına engel olamadı. Özgür- lüğe düşkün kimselerin çabası ve bü- yük ozana karşı Türk hükümetinin gi- riştiği şiddet hareketinin bütün dünya- da uyandırdığı hoşnutsuzluk Nazım"ı ağır ağır bırakıldığı ölümden çekip kurtardı. Ozanlan ortadan kaldırma isteğine karşı çıkma hırsının nereden geldiğini aramaya kalkmak yersizdir. Olaylann baskısı altıda şiirin bir kur- tuluş silahı olduğu, ozanlann yazdı- klannm etkinüğinin en iyi örneği değil midir? Max Jacob, Benjamin Fondane ve Pierre Unik'den giderek. Saint-Paul Roux ve Desnos'dan bu yana şiir masumane bir oyun ol- maktan çıktı. Ama, ColJiou- re'da sürgünde ölen bir başka büyük İspanyol ozanı Antonio Machado'nun dediği gibi. eğer "Granadasında" Frankocu- lann Garcia Lorca'yı öldürüşü ve bu öldürme, ölüler listesini uzatamadıklan için teselli bu- lamayan faşistlerin suç zinciri- ne başlangıç olduysa bu, işe gi- rişen zekanın da şerefi oldu. Işe girişen, Nazım Hikmet'in ce- zaya ç^ırptınlan acılanydı da. Ve gelişmenin büyüyen güçle- rinin ışığjrıda. bu şerefi kurtar- mayı başarmış olan dünya bi- linci için bu öyle pek eften püf- ten bir utku dcğildir. Çeviren: Mehmet Tuncay ÜŞÜDÜŞÜNCEYE SA YGI MEMET FUAT Yöntemi Bulmak Bütün kitapları gördüğümü söyleyemem, hepsine ulaşmak olanaksız, ama gün geçmiyor ki ilgimi çeken yeni bir kitap çıkmış olmasın... "Aman bu kitabı duyu- ralım, atlamayalım" derken, arkadan bir başkası geli- yor. "Kültür sayfalarına haber mi yapsak, kitap ekinde birine yazı mı yazdırsak" diye düşünürken de bakıyor- sunuz birbirinin üstünde yükselivermişler. Ooğan Ergun'un Gerçek Yayınevi'nce yayımlanan Yöntemi Bulmak adlı yapıtını okuyordum ki, ansızın Yapı Kredi Yayınlan'nca yayımlanan Bilim ve Şarlatanlık'\ çıL "î- geldi. Birincisi 134 sayfalık savlı bir kitap, ikincisi 540 sayfalık bilimsel düşünceyi savunan dev bir çalışma... Doğan Erun, "Yöntem bilimin temelidir, önce yöntemi bulmak, sonrabilimi oluşturmakgerekir" görüşünü vur- gulayarak ülkemizde yöntem gerçeğinin "içinden çıkıla- maz bir s&vrukluk, bağışlanamaz bir sorumsuzlukla" algılandığını ileri sürüyor. Bu savrukluğun, sorumsuzlu- ğun kaynaklan olarak da ideoloji ile bilgis/zliği gösteri- yor. Doğan Ergun'un kendi yaklaşımı şöyle: "Yöntemin özü, felsefi inançtır, başka bir deyişle, bir yöntem, hangifelsefi inanca bağlanmışsa o felsefiinanç yöntemin özüdür. Örneğin felsefi tümdengelim inancına bağlı olan diyalektikyöntemin özü, bütünlük kavramıdır; felsefi tümevarım inancına bağlı olan deneysel yönte- min özü, gözlemdir. Yöntem bilimin temelidir demiştik. Birden fazla yöntem olduğuna göre, hangi yöntem bili- min temelidir ya da hangi yöntem hangi bilimin temeli- dir sorusuna bulunacak cevap, yine felsefede aranacak- tır." (s.16) Yazar bilimsel araştırmalarda somut verilerin toplan- ması için elbette tümevarım yönteminden yararlanılaca- ğını, ama bilimin toplamayla, tanımlamayla değil, çö- zümlemeyle, açıklamayla bilgi ürettiği düşünülürse, an- cak "bilimselaraştırmanınbütünü içinde, tümdengelim- le tümevarım arasındaki karşılıklı etkileşimin nesnellik ilkelerinde temellendirilmesi" yoluyla "en bilimsel yön- tem"in bulunabileceğini savunuyor. Doğan Ergun'a göre, toplumsal bilimler alanmda en bilimsel yöntem, "tümdengelimcidiyalektikyöntemdir." (s.34) Kitapta bu görüşlere dayanılarak Türk toplumbilimci- lerinin yöntem anlayışları gözden geçiriliyor. Varılan so- nuç öylesine olumsuz ki yazar yapıtının adının altına ay- raç içinde "Türkiye'de ToplumsalBilimlerin Bunalımı" sözünü eklemiş. Doğan Ergun'un oldukça öfkeli, yer yer saldırgan bir üslubu var. Bilimsel bir tartışma kitabında, "bilgisiz, densiz, sorumsuz, çocuksu, gü/ünç, heveslenen, hazıra konducu" gibi sözleri yadırgıyor insan. Yazar yöntem anlayışları açısından ele aldığı toplum- sal bilimcilerimizden Emre Kongar'ı tümevarımcı yön- teme bağlanıp kalmakla; Miibeccel Kıray'ı bilimsel sayılamayacak işlevsel yöntemi aşamamakla; Şertf Mard/n'i yaptığı yerinde saptamalara, "verimli ve yarar- //"ama bilimselliği kuşkulu bir görgücü yöntemle ulaş- mış olmakla; Yalçın Küçük'ü sezgiyi yöntemden önde tutmakla. Baykan Sezer'i yöntem aranışına bile yanaş- mamakla; Nilüfer Göle'yi yöntem yerine bir araştırma tekniği kullanarak gazetecilik düzeyinde kalmakla olum- suz yönde eleştiriyor. . Yöntem diye başlayıp özellikle felsefe diye bitirdiği yapıtında Doğan Ergun'un doğrudan ele almasa da yeri geldikçe olumlu değerlendirmelerle andığı kişiler de var Hifmi Ziya Ülken, Sencer Divrtçioğlu, Nermi Uygur, İdrisKüçükömer,SelâhattinHilâv, Hilmi Yavuz,Mehmet Ali Kıltçbay gibi.. Yazar "Türkiye'de acentalıklar açmış olan" Karl R. Popper, Thomas S. Kuhn, Wttlgenstein gibi "Batılı ana firmalar'ı da ayrı bir bölümde ele almış. Yöntemi Bulmak üstünde Önemle durulması, didik di- dik edilmesi, doğrusu yanlışı ortaya dökülmesi gereken bir kitap... Gelecek yazımda da Hüseyin Batuhan'/n Bilim ve Şarlatanlık adlı yapıtından söz edeceğim. Türk İslam EserleriMüzesi ERZLRUM (AA) - Erzurum'da. Türkiye'nin ikinci İslam Eserleri Müzesi olarak hazırlanan Yakutiye Medresesi'nin. ilkbahara\ lannda açılması planlanıyor. Yakutiye Medresesi, büyük harcamalarla ışıklandınldı, kubbesi temizlendi, zemin taşlan değiştirildi, dış cephesi onanldı ve tuvaletleri yeniden yapıldı. Röleve ve Anıtlar Müdürlüğüyetkiüleri, Türk İslam Eserleri Müzesi olarak hizmetegirecek bu binanın. çatı örtüsü bakımından dünyada bir bertzerinin daha olmadığını belirtiyorlar. AbidGüner Ordu'da sergi açıyor TRABZON (Cumhuriyet) - Almanya'ya işçi gidip ressam olarak dönen Trabzonlu sanatçı Abit Güner 5. kişisel sergisini Ordu'da açıyor. Bugün Ordu Devlet Gözel Sanatlar Galerisi'nde 30 yağlıboya tablodan oluşan sergisini açacak olan Abit Güner. 1972-1988 yıllan arasında Almanya'da işçi olarak çalışırken resim de vaptı. Almanya'da Hanau ve Frankfurt Sanat Galerilerinde resimlerini sergileyen Abit Güner. Türkiye'de 1990"da Trabzon DevletGüzelSanatJarGalerisı. 199l'de Üsküdar Belediyesi Altunizade Kültür-Sanat Galerisi. 1992 İşbankası, I993 Akbank Trabzon Sanat Galerilerinde kişisel sergiler açtı. 1947'de Trabzon'da doğan Abit Güner. resimlerinde, Doğu Karadeniz'in doğal güzellikJerine vede • insanlanna yer veriyor. İHüstrasyon Fuan'nda Türkiye ANKARA(ANKA)- Illüstrasyon (kitap resmi)dalında dünyanın önemli fuarlanndan bın olan "Cannes Uluslararası İHüstrasyon Kitap ve Yeni Medya Yayıncıhk Fuan" bugün açılıyor. Türkiye'nin ilk kezkatılacağı fuar ile Türk kitap resmi sanatçılannın yurtdışında tanıtılması amaçlanıyor. Kültür Bakanlığı'ndanedinilen bilgiyegöre resimlendırilmiş kitap. resimli sanat eserleri, başvuru *" kitaplan, elektronik yay ınlar. bilgisayar programı ve v ideo oyunu üreticilerini bir araya getiren fuara Türkiye'nin de katılacağı bildirildi. Kültür Bakanlığı fuararacılığı ile Türk illüstrasyon sanatçılannı ve eserlerini yurtdışında" tanıtmayı. uluslararası alanda yeni pazar ve işbirliği olanaklannın geliştirilmesini pîanljyor. Türkiye fuara. aralannda Fatih Erdoğan, Yalvaç Vural, Can Okan, Ferit Ava ileçocuk yaymlan ilgililerinden Betül Sayın, Ayda Kantar ve Emine Bura'nın da bulunduğu 28 sanatçının resimlerinin yer aldığı yaklaşık bin kitapla katılacak. "Bezik Oynayan Kadınlar" yeniden oynanıyor Kültür Servisi -10 ocak günü Harbiye Cep Tiyatrosu'nda sahnelenen "Bezik Oynayan Kadınlar"adlı oyun, seyircinin isteği üzerine 17 ocakta yeniden oynanacak. Orhan Alkaya'nın, Edip Cansever'in şiirlerinden kurguladığı ve yönetliği oyunda Tilbe Batum, Aliye Uzunatağan, Serra Yılmaz ve Murat Dal rol aldı. Çevre düzeni Ayhan Doğan tarafından gerçekleştirildi. müzik danışmanlığın) Arif Erkin yaptı. Şehir Tiyatrolan'nın Kültür Etkinlikleri Birimi'nin Kiiltür Günleri kapsammda sahnelenen Bezik Oynayan Kadınlar 17 ocak saat 18.00'de ücretsiz olarak izJenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle