27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26EYLÜL1993PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER DilvekimlikDil, kimilerinin düşündüğünün tersine, üstyapı kurumu değüdir, altyapı kurumudur. kimliğimizin, kişiliğimizin derin yapıadır. TAHSİNYÜCEL B ugün. 26 Eylül 1993, ilk Dil Kurultayfnın top- lanışının altmış birinci yıldönümü, yıllar yıb İcutladığımız Dil Bayra- mı. Ama, hiç kuşkunuz olmasın, Dil Demeği'nin üyeleri ve birkaç değerbilir aydın dışında. bugü- nün Dil Bayramı olduğunu anımsa- yan bile çıkmayacak. Neden? 26 Eylül 1932 toplumumuza hiçbir şey getirme- diği ya da getirdiklennden bugün hiç- bir şey kalmadığı ıçin mı? Hayır, bu- gün gelişmiş bir Türk yazını varsa. ülkemizde iyi kötü bilimsel çalışmalar yapılabiliyor, çağın pek de gerisinde kalmayan düşün ve ekin etkinlikleri gerçekleştirilebiliyorsa. bunu 1 Kasım 1928 Yaa Devrimi ve 26 Eylül 1932 Dil Kurultayfyla hız kazanmış bir kendine dönüşün sonucu olarak de- ğerlendirmek gerekir. Hiç kuşkusuz, tam tersini söyleyen- ler de yok değil. Hele yabancı dilin, yabancı patronun. yabana sermaye- nin, yabancı pasaportun el üstünde tutulduğu günümüzde, Dil Devrimi'ni ırkçılık. Yan Devrimi'ni tarihle bağla- nmızı koparma, her ikisini de korkunç bir yoksullaşma olarak niteleyenler aramadığınız kadar Bu ülkeyi bağım- sızlığa kavuşturan insanın yurttaşlık haklannı çiğneyerek Türk Dil Kuru- mu ve Türk Tarih Kurumu'nu kapa- tanlar böyle düşünüyorlardı. Türk Dil Kurumu'yla Türk Tarih Kurumu'na yapılan haksızhğın simgesi olmaktan başka işlevi bulunmayan göstermelik bir kuruma başkanhk etmekte sakınca görmeyen sözde demokrasi kahra- manlan da böyle düşünüyorlar. Sağ- da, solda, daha birçok "okumuş" da aynı görüşü paylaşıyor. Atüımınözü Bu savlann, gerek toplurnsal, gerek dilbiümsel acıdan, ne denli yüzeysel, ne denli tutarsız olduğu yeterince gös- terildi. Ama, bizim için geçerbh'ğini hep sürdüren bu bayram gününde, es- kj tartışmalara dönmek yerine, 26 Ey- lül 1932'de hız kazanan ekinsel atılı- mın, özünde kendi dilimizi üstlenmek- ten başka bir şey olmadığını söyle- mekle yetinelim. Dil Devrimi budur: Aydının, yazann, bilim adamının ken- di dilini üstlenmesi; tıpkı "Bu ûlke be- nim ülkemdir, bu ıtlus benim ulusum- dur". dedığı gibi. "Bu dil benim dilim- dir", demesi; tıpkı kendi koşulunu, kendi kimliğini benimsediği gibi. bu koşulun ve bu kimliğin temel taşını oluşturan dilini de benımsemesidir. Konuya bugün geldiğimiz nokta- dan bakanlar. bu saptama karşısında gülümseyebiiirier. "Ama kişi kendi kimliğini \e kendi dilini üstlenmez de ne yapar lu? Kişi kendi kimliğinden, kendi dilinden kaçabilir mi?" diyebılirler. Doğrudur, ama Osmanlı tarihinin. si- yasal, ekinsel. dinsel gerekçeleri ne olursa olsun. ulusal kimliğimizin ve ulusal dilimizin yadsınmasmın tarihi olarak okunabileceğı de doğrudur. Sonunda, biliyoruz, Osmanlı aydını bizim ulusal kimliğimıze ve ulusal dilı- mize Öylesine yabancıdır ki, Türkçe- nin, yani halkımızın yüzyıllardır ko- nuştuğu, yaşamında, deyişlerinde, türkülerinde, ağıtlannda, masallann- da incelikle işleyip geliştirdiği dilin ekin dili olarak benimsenmesini aynı halkın kendi diline. kendi ekinine, kendi tarihine yabancılaştınlması biçi- minde açıklar, dilimizin yapısı içinde sıntan, halka ulaştıklan da çok tartış- mah olan yabancı öğelerin yerine Türkçelerinin konulmasını ya da ge- reksinim duyulan sözcüklerin Türkçe köklerden üretilmesini yozlaşma ve yoksullaşma sayar, 26 Eylül 1932'den sonra, birkaç ay içinde derlenen yüz otuz binfiş,Türk Dil Kurumu'nca ba- şanyla hazırlanan on bir ciltlik Derle- me Sözlüğü karşısında dudak büker. Türkçenın "halkın konuştuğu dile yak- laştırılması"'ndan yakınanlar bile çıkar aralanndan. Görüldüğü gibi. sorunun bir kimlik sorunu olduğu kesin; ıster dil alanında olsun, ister düşün alanında, ıster top- lumsal yaşamın başka katmanlannda, yabancılaşma ve yozlaşmanın bu so- rundan kaynaklandığı da kesin. Ama kimileri sorunu tersinden gösteriyor. Dil Devrimi. ırkçı vönelimîerle değil, insanca, alçakgönüflülükle, başka tür- lüsü gülünç ve saçma olduğu için. ulu- sal kimliğimizin üstlenilmesiyle özdeş- leşti. bu nedenle de yaraücı ve zengin- leştiricı oldu. Buna karşılık. kimi zaman gizliden gizliye. kimi zaman açıktan açığa. kimi zaman bilinçle, ki- mi zaman bilmeden, kendi gerçek kimliğini bir türlü benimseyemeyen aydınlar, yazarlar, bilim adamlan. po- litikaalar, ister istemez, yoksullaşma- nın, yozlaşmanın, yabancılaşmanın öncülüğünü yaptılar. Bu aykın yönehme. bu tuhaf kimlik yadsımasına bugün de tanık olmuyor muyuz? Ülkenin ekonomisini ne pa- hasına olursa olsun yabancılann yön- lendirmesini, politikasında son sözü Atlantik ötesi efendinin söylemesini is- teyenler, bilim ve düşün alanında, hat- ta günlük yaşamda. aynı efendinin dilini egemen kılmak isteyenlerellerin- den geleni yapmıyorlar mı? Böylece, bu devletin kendi dıli yokmuş gibi, kim bilir kaç üniversitemizde öğretim yabana dilde yapılıyor; büyük kentle- rimizin büyük caddelerinde dolaşan- lar. mağazalann üzerindeki yazılan okuyunca, kendılerini yabancı bir ül- PENCERE kede sanıyorlar; haftalık ya da aylık resimli yayınlar arasında Türkçe adlı bir dergi bulmak her zaman kolay ol- muyor; kimi çpcuklar abecenın harfle- rininyalnızca İngilizceadlannı biliyor: kimi çevrelerde İngilizce-Türkçe kır- ması bir dille konuşmak bir çağdaşlık göstergesi sayılıyor: Onlann deyişle- riyle, fngilizce in. Türkçe out. Neden? Şu 1993 yılında Türkçe günlük iletişim gereksinimlenmizi bile karşılayamadı- ğı için mi? Hayır, yukanda sözünü et- tiğim nedenden: Kimlik yadsımasın- dan. Başka yer, başka zaman, başka dil özleminden. Ama. hemen belirtmek gerekir ki, kendi dilini üstlenmenin kendi kimliği- ni üstlenmekle aynı şey olmasının da bir anlamı var: Dil, kimilerinin düşün- düğünün tersine, üstyapı kurumu de- ğıldir, altyapı kurumudur, kimlığimi- [ zin, kişiliğimizin derin yapısıdır. 1950 yılından beri sürdürülen bütün engel- leme çabalanna karşın. Dil Devrimi'- nin başanya ulaşmasının temel nedeni de budur. Bugün dilimize katılmışgibi görünen yabancı öğelerse. hepimizce benimsenmedikleri sürece, yüzeyinde incecik bir kir katmanı bile sayılmaz. Fazla fazla, kendilenne bel bağlayan- lan kimliklerinden ve kişiliklerinden uzaklaştınr ve Osmanlı döneminde ol- duğu gibi, birer kör hafıza dönüştü- rür. Anadili bilinçle üstlenenlerin Dil Bayramı kutlu olsun. TARTIŞMA Yasalar tarihi ve doğal çevreyi nasıl korur? ültürBakanlığı 2863sayıh "Kültür've Tabiat Varlıklannı Kanunu"nu yeniden düzenlemek ve yeni maddeler eklemek için bir yasa taslağı haarladı ve tartışmaya açtı. özellikle ekonomik İcoşullann, değerlersistemınin farklı bir yönde gebştiği bir ortamda. devletten beklenen, yasal temsil araçlannı geliştirmek ve gelişmeyi düzenlemektir. Ben de bu yasa taslağını bu acıdan tartışmak ve tespit tescil gibi teknik araçlan, tanımlan. finansman modellerini ve iletişim ilişkilerini buçerçevede irdelemek istiyorum. Taslağın "genel gerekçe" bölümü bu acıdan bakıldığında "İürrtârüyaşam biçimini otuşturan öğeler olarak ele alirsak. kültür varlıklarımız da bu kültüriin mekana yansıması ohır..." gibılennden oldukça naif bir kültür tammıyla işe başlıyor. Eger kültürü bulutlann üzerindeki bir yerden insanlann ürettikleri eşyalara. konutlara, eserlere yansıyan bir şey olarak tarumlarsak korkanm kültürü. yani "kültür varbkJarı"nın üretim bilgilerini, kendi kuruluş mantıklannı önemsizleştiririz. Daha başlangtçta Kültür Bakanlığı'nın işlevini anlamsızlaşüran bu yorumun aynı zamanda yasanın teorik altyapısı için de birengel olduğunu düşünüyorum. Bu yasanın sınırlanrun dışında olduğu için. örneğin bir kenttekı yeni yerleşmelerin miman ve şehirsel özelliklerinin kültür kapsamına ginp girmediğine. Bakanlığın bu konuda bir "koruma" çalışmasının bulunup bulunmadığına değinmeyeceğim. Ancak yasa değişikliği taslağınm 3. maddesinde kültür varlıklanrun "bütiin taşuıır ve taşınmaz varlıklardır" gibi tanımının yerine, örneğin "aynı zamanda bunlarm oluşturduğu mekansal düzen ya da ilişkiJer sistemidir" gibi ıfadelenn yasa değışikliğinde yer alması gerektiğini düşünüyorum. Yasa taslağının "Gİnd Gerekçe" bölümünde yer alan "bütünlüklü koruma" anlayışı, ister istemez seçmeciliğe yol açmayacak bir ilişkiler sistemi olarak mekâru tanımlamayı gerektirdiği gibi. örneğin 2. maddede yer alan V akıflar Genel Müdürlüğü'nün kendi idaresinde ve denetiminde bulunan kültür ve tabiat varlıklanrun tespit ve sınıflandırma işleminin Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bırakılmasıylaçelişiyor. Bazen çeşitli kuruluşların elındekı en önemb tarihi eserlerde bile işlevsel yenileme sonucu gerçekleştirilen tahribat, kültür varhklan konusunda "obnası gerekeıT ilgi biçimi ile bağdaşmıyor. öneriler: I. Yasa taslağı, her şeyden önce bugüne kadar korumanın yasal cerçevesi ile uygulama arasındaki çelişkileri ortadan kaldırmayı hedeflemeli. Yazırun başında da belirttiğim gibi, kunıllan icazet alınan (ya da abnmayan) merciler olarak işletmek yerine, yasa değişikliğinin özünü "korumanın araçlannı" geliştirmek olmabdır. Temel yaklaşım, özellikle tstanbul gibi kentlerde bu işlemlerin öncesinde sürekb geliştirilen "kent kılavuzları'"nın hazırlatılmasıdır. Kurullar; kentsel simgeler, kentin tarihi çekirdeğındeki imar faaliyetleri. sokak, cadde, meydan gibi kamusal mekanlann donatımı konusunda projelerden ve uygulamalardan bağımsız olarak ilkeler. yaklaşımlar ve tespitlerde bulunabilmelidirler. Bu yaklaşım farklıbğı yasa değişikliğinin özü oluşturmalıdır. Yerel yönetimlerin, kunıluşlann. kişilenn proje oluşturma aşamasmda ne yapabileceklerini önceden bilebılecekleri bir kentte, yapılabilecekleri yumurta kapıya gelmeden ve her şey olup bıttıkten sonra gündeme gelen tartışmalar yerine önceden yol gösterecek "kent kılavuzlan"nın hazırlatılması gerekır. Böylece hem "kent kazalan" baştan önlenmış olur. hem de tespit ve tescil işlemlerinde genellikle gündeme gelmeyen "bütüniüklü koruma" için önem taşıyan konularda koruma kapsamına gırmiş olur. Kent kılavuzlan örneğin İstanbul gibi bir kentin en önemli kentsel sımgelerinden olan Galata Köprüsü, Haliç'teki yıkımlar, surlann geçmişteki restorasyonu, şehirler arası otoyollarda kullanılan beton direklerin kentin tarihi merkezinedikilmesi vb. gibi somut konularda olduğu kadar, kentsel simgeler (köprüler. kuleler, çeşmeleranıt yapılar), yapı dizilişleri, kamusal mekânlar (meydanlar, parklar. caddeler, sokaklar. merdivenler vb.) gibi konularda bugüne kadar başıboş bırakjlan proje girdilerini önceden yetkin biçimde doldurabilir. 2 "KentkuavuzlarT hazırlatıldıktan sonra, korumayı pozitıf bir modele dönüştürmek amacıyla iletişim konusu da gündeme gelmelidir. Denetimci ve pasif bir uygulama, korumanın etkınlığini azaltır. Sistemli bir iletişim programı ise çoğu zaman yasaklann ve cezalann yapünm gücünden daha fazla etkilidir. Özellikle. iletişim de>ince de yalnızca kamuoyu ile bakanlık arasında klasik medyalar araalığıy la kurulan tekyönlüibşkiler anlaşılmamabdır. 3. Korumanın ekonomik modelinın de bu çerçevede "sübvansiyoncu" karakterini değiştirmek gerekir. Kaynaklan geliştirmek amaayla belirlenen fonlann, cezalann işletme, kiralama gelirleri gibi fınansal kaynaklann yanında başka modellerdearaştınlmalıdır. Örneğin "konut ihtiyacının karşılanması için Toplu Konut tdaresi ile ortaklaşa bölge ölçeğinde mülki> et sahipleriyle girişimler gerçekleştinnek", "yatırım araçlan üreterek kentsel geliştirme projelerine yatıruncıların katıimâsını sağtamak" gibi. Korumarun tutarlı biçimde uygulandığı bölgelerde ülke turizminin kazandığı, hatta yatınmlann da daha kazançb çıktığı gözlemlenmektedir. Turizmingebştiği, üstebk teşvik edildıği birçok yatınmda da ülke turizminin bir daha geri kazanılamayacak biçimde kaybettıği görülmektedir. Turizmle korumayı birbiriyle çeb'şen iki olgu olarak görmek yerine, neden bizim turizmden akılçı biçimde yararlanma imkanımız olmasın? Korhan Gümüş Y. Mimar . . ! • • ' . İdare-i maslahatçılar gerçek devrimci olamazlar. M. Kemal Atatürk AIOS. haber... \alansı/ vorum* Krtalar Buluşuyor, Biz BuluşamıyorıiL- Canciğer kuzu sarması iki kafadar meyhaneye girer- ler... Gelsin rakılar... Şerefe... Çin çin.. Doldur içelim... Yarasın... Afiyet olsun... Kafalar dumanlandıktan sonra efkâr basar... Of of... Ofuna of.. derken biri ötekinin lafına bozulur... Al ulan lafını geriye... Alırsın... Almam... Bana ha... Al sana... Al sana... Çevreden yardım gelır... İki kafa- darı barıştırırlar... Film, al baştan yapılır... İçelim yahu... Afiyet olsun... Yarasın... N'olucak sarhoşluk... Mübarek, şişede durduğu gibi durmuyor ki... Meyhanede olan biten, söylenip konuşu- lan, masada kalır, dumanlı kafayla dile getirilen, getiril- memiş sayılır... Son günlerde Tekel ürünlerine yine zam yapıldı; ama, kime ne!.. Ünlü şarkıdaki gibi "içen bir daha ayılmaz..." Ve de ayılamayacağız... En başta Başbakanımız, Monaco'ya koştuk, olimpiyat oyunlarının Istanbuldayapılması içinelbirliğiyleçalıştık, "milli birlık ve beraberlik" bir pekişti bir pekişti kı deme- yingitsin... Akortsuz tek yazı çıkmadı... Tek ses... Tekyürek... Soluğumuzu kestik, el ele tutuştuk, bütün dünyaya ses- lendik: -lstanbul'da2000!.. 3 üncü binyıla girerken, olimpiyatlar Istanbulda yapıl- malıydı. İstanbul buna layıktı, İstanbul bu işin üstesinden gelirdi. İstanbul bir taneydi. dünya alem istanbul'u tanı- malıydı. Tanıtmaya çalıştık İstanbul u... Ama eloğlu yutmadı!.. Nasıl yutsun ki?.. Olimpiyatların İstanbul'da yapılmasını isteyen takım, Monaco'da dünyaya goz kırpıyordu; ama, eloğlu son gün- lerde İstanbul gazetelerını elbet izlemişti; biz bize söv- mekte uzun atladığımız ıçin şu başlıkları da görmüştu: - İstanbul'da yurttaşa boklu su içiriyorlar!.. Musluktan akan suyu kaynatmadan kulianmayın! -Kanunsuzşehir!.. - Her yanımız mikrop... - istanbul da yaşanmaz... - Trafik arapsaçı, pislik dizboyu, tüm sokaklar kazıldı. yürürken dikkat edln, çukura düşmeyin!.. Ama bir yandan bunları söylerken iş olimpiyata gelin- ce, bir film yapıyoruz, İstanbul dünyanın en güzel kenti oluyor. "Sihirli şehir" görüntüsüyle elâlemin gözünü bo- yamaya kalkışıyoruz... Eloğlu yutar mı?.. "Milli birlik ve beraberlik" bir işe yaramıyor, altyapısı olmayan ve spor tesislerinden yoksun, yargısız infaz ken- tinde 2000 Olimpiyatları'nı yaşamak rüyasından uyanıyo- ruz. ^ Monaco'da yarışanlar arasında en iyi tanıtma filmi bi- zimki imiş, en iyi slogan da bizim sloganımız imiş: "- Kıtalann buluştuğu yerde buluşalım!.." Yapmayın bayanlar... Etmeyin baylar... Biz, yaşadığımız ülkede birbirimizle buluşabiliyor mu- yuz ki dünyayı buluşmaya çağırıyoruz? Birbirimizin boğa- zına sarılıyoruz, birbirimizin gözunü çıkarmaya çalışıyo- ruz... Nerede? - Kıtalann buluştuğu yerde.., Eloğlu neyin ne olduğunu bildiğinden, Monaco'da is- tanbul sonuncu oldu. Bu kez yıne arabeskten vazgeçeme- dik ve tutturduk. ., ı," "-Galipsayılırbuyoldamağlup..." . "- 2004 Olimpiyatı'na hazırlanalım..." "- Olimpik kent olduk..." "- Kendimizi tanıttık..." Bırakın canım olimpiyatları bir yana, önce adam olalım, yalandan dolandan, talandan. yutturmacadan vazgeçe- lim, en önemlisi de aşağılık duygusundan kurtulalım; çoğu gazete Batı'ya karşı aşağılık duygusunun dışavuru- muyla dolup taşıyor... Kişiliğimizı yitirmiş gibiyız... Ve ne yazık ki olimpiyatlar ıçin "milli birlik ve beraber- lik" sağlanıyor, hepimiz "tek ses, tek yürek" oluyoruz; ama, iş demokrasıye gelince bırbirimize düşmanlaşıyo- ruz, birbirimizi yemenın tadına doyamıyoruz. BUGUN VE HER PAZAR BAYINIZDE tLAN PENDİK2.ASLİYE HLTKUK HÂKİMLİĞl'NDEN BİLDİRİLMtŞTİR EsasNo. 1991 40« KararNo: 1993/226 Mahkememizce verilen 13.5. 1993 tarihli karar gereği. Pendik Kurtköş 4 pafta. 506 parsel sa- vilı taşınmaza. Mustafa Dosti"- ye ait 247'18000 hi&senın, >ine BmnatKıbç'aaıt248 18OO0his- senin. Nun Karadayı'ya ait 249 18000 hissenin bedel karşı- lığı Arsa Ofısı Müdürlüğü adı- na tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştır. SSK Göztepe Hastanesi Or- topedi Kliğinı adresinde bulu- namayan Mustafa Dosti ile Fikirtepe Mandıra Cad. Coş- kun Sokak No:35 Kaf4 D.8 Kadıköy adresinde bulunama- yan Bmnat Kıbç ile adresi tespit edılemeyen Nuri Karadayı'ya ışbu karann ılanen tebliğine ka- rar verilmişür. Neşrinden iubaren 15 gün sonra tebliğ edılmiş sayılacağı hususu da ilan olunur. 25.8. 1993 Basın- 40579 AYANCIKSULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1991 255 Esas 1993 65 Karar Davaa AJi Gürel ile davab A> anak Ali köyünden Mehmet oğlu Mıtat Kocatepe arasında mahkememizde görülmekte olan alacak davasının yapılan vargılaması sonunda. alacak mıktan olan iki mılyon liranın mahkeme raasraflan ve yasal faızi ile birlikte davalı Mitat Kocatepe'den tahsili ile davaa- >a venlmesine karar veribniş olup. venlen karar davabya teb- bğ edilemedığınden ilanen tebb- ğine karar verilmiş olmakla, verilen karann ilan tanhinden iubaren 8 gün içinde temyiz edilmedığı takdirde kesinleşece- ğı hususu ilanen tebliğ olunur. 3 9 1993 Basın: 51147
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle