Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26EYLÜL1993PAZAR
OLAYLAR VE GORUŞLER
DilvekimlikDil, kimilerinin düşündüğünün tersine, üstyapı kurumu değüdir,
altyapı kurumudur. kimliğimizin, kişiliğimizin derin yapıadır.
TAHSİNYÜCEL
B
ugün. 26 Eylül 1993, ilk
Dil Kurultayfnın top-
lanışının altmış birinci
yıldönümü, yıllar yıb
İcutladığımız Dil Bayra-
mı. Ama, hiç kuşkunuz
olmasın, Dil Demeği'nin üyeleri ve
birkaç değerbilir aydın dışında. bugü-
nün Dil Bayramı olduğunu anımsa-
yan bile çıkmayacak. Neden? 26 Eylül
1932 toplumumuza hiçbir şey getirme-
diği ya da getirdiklennden bugün hiç-
bir şey kalmadığı ıçin mı? Hayır, bu-
gün gelişmiş bir Türk yazını varsa.
ülkemizde iyi kötü bilimsel çalışmalar
yapılabiliyor, çağın pek de gerisinde
kalmayan düşün ve ekin etkinlikleri
gerçekleştirilebiliyorsa. bunu 1 Kasım
1928 Yaa Devrimi ve 26 Eylül 1932
Dil Kurultayfyla hız kazanmış bir
kendine dönüşün sonucu olarak de-
ğerlendirmek gerekir.
Hiç kuşkusuz, tam tersini söyleyen-
ler de yok değil. Hele yabancı dilin,
yabancı patronun. yabana sermaye-
nin, yabancı pasaportun el üstünde
tutulduğu günümüzde, Dil Devrimi'ni
ırkçılık. Yan Devrimi'ni tarihle bağla-
nmızı koparma, her ikisini de korkunç
bir yoksullaşma olarak niteleyenler
aramadığınız kadar Bu ülkeyi bağım-
sızlığa kavuşturan insanın yurttaşlık
haklannı çiğneyerek Türk Dil Kuru-
mu ve Türk Tarih Kurumu'nu kapa-
tanlar böyle düşünüyorlardı. Türk Dil
Kurumu'yla Türk Tarih Kurumu'na
yapılan haksızhğın simgesi olmaktan
başka işlevi bulunmayan göstermelik
bir kuruma başkanhk etmekte sakınca
görmeyen sözde demokrasi kahra-
manlan da böyle düşünüyorlar. Sağ-
da, solda, daha birçok "okumuş" da
aynı görüşü paylaşıyor.
Atüımınözü
Bu savlann, gerek toplurnsal, gerek
dilbiümsel acıdan, ne denli yüzeysel,
ne denli tutarsız olduğu yeterince gös-
terildi. Ama, bizim için geçerbh'ğini
hep sürdüren bu bayram gününde, es-
kj tartışmalara dönmek yerine, 26 Ey-
lül 1932'de hız kazanan ekinsel atılı-
mın, özünde kendi dilimizi üstlenmek-
ten başka bir şey olmadığını söyle-
mekle yetinelim. Dil Devrimi budur:
Aydının, yazann, bilim adamının ken-
di dilini üstlenmesi; tıpkı "Bu ûlke be-
nim ülkemdir, bu ıtlus benim ulusum-
dur". dedığı gibi. "Bu dil benim dilim-
dir", demesi; tıpkı kendi koşulunu,
kendi kimliğini benimsediği gibi. bu
koşulun ve bu kimliğin temel taşını
oluşturan dilini de benımsemesidir.
Konuya bugün geldiğimiz nokta-
dan bakanlar. bu saptama karşısında
gülümseyebiiirier. "Ama kişi kendi
kimliğini \e kendi dilini üstlenmez de ne
yapar lu? Kişi kendi kimliğinden, kendi
dilinden kaçabilir mi?" diyebılirler.
Doğrudur, ama Osmanlı tarihinin. si-
yasal, ekinsel. dinsel gerekçeleri ne
olursa olsun. ulusal kimliğimizin ve
ulusal dilimizin yadsınmasmın tarihi
olarak okunabileceğı de doğrudur.
Sonunda, biliyoruz, Osmanlı aydını
bizim ulusal kimliğimıze ve ulusal dilı-
mize Öylesine yabancıdır ki, Türkçe-
nin, yani halkımızın yüzyıllardır ko-
nuştuğu, yaşamında, deyişlerinde,
türkülerinde, ağıtlannda, masallann-
da incelikle işleyip geliştirdiği dilin
ekin dili olarak benimsenmesini aynı
halkın kendi diline. kendi ekinine,
kendi tarihine yabancılaştınlması biçi-
minde açıklar, dilimizin yapısı içinde
sıntan, halka ulaştıklan da çok tartış-
mah olan yabancı öğelerin yerine
Türkçelerinin konulmasını ya da ge-
reksinim duyulan sözcüklerin Türkçe
köklerden üretilmesini yozlaşma ve
yoksullaşma sayar, 26 Eylül 1932'den
sonra, birkaç ay içinde derlenen yüz
otuz binfiş,Türk Dil Kurumu'nca ba-
şanyla hazırlanan on bir ciltlik Derle-
me Sözlüğü karşısında dudak büker.
Türkçenın "halkın konuştuğu dile yak-
laştırılması"'ndan yakınanlar bile çıkar
aralanndan.
Görüldüğü gibi. sorunun bir kimlik
sorunu olduğu kesin; ıster dil alanında
olsun, ister düşün alanında, ıster top-
lumsal yaşamın başka katmanlannda,
yabancılaşma ve yozlaşmanın bu so-
rundan kaynaklandığı da kesin. Ama
kimileri sorunu tersinden gösteriyor.
Dil Devrimi. ırkçı vönelimîerle değil,
insanca, alçakgönüflülükle, başka tür-
lüsü gülünç ve saçma olduğu için. ulu-
sal kimliğimizin üstlenilmesiyle özdeş-
leşti. bu nedenle de yaraücı ve zengin-
leştiricı oldu. Buna karşılık. kimi
zaman gizliden gizliye. kimi zaman
açıktan açığa. kimi zaman bilinçle, ki-
mi zaman bilmeden, kendi gerçek
kimliğini bir türlü benimseyemeyen
aydınlar, yazarlar, bilim adamlan. po-
litikaalar, ister istemez, yoksullaşma-
nın, yozlaşmanın, yabancılaşmanın
öncülüğünü yaptılar.
Bu aykın yönehme. bu tuhaf kimlik
yadsımasına bugün de tanık olmuyor
muyuz? Ülkenin ekonomisini ne pa-
hasına olursa olsun yabancılann yön-
lendirmesini, politikasında son sözü
Atlantik ötesi efendinin söylemesini is-
teyenler, bilim ve düşün alanında, hat-
ta günlük yaşamda. aynı efendinin
dilini egemen kılmak isteyenlerellerin-
den geleni yapmıyorlar mı? Böylece,
bu devletin kendi dıli yokmuş gibi,
kim bilir kaç üniversitemizde öğretim
yabana dilde yapılıyor; büyük kentle-
rimizin büyük caddelerinde dolaşan-
lar. mağazalann üzerindeki yazılan
okuyunca, kendılerini yabancı bir ül-
PENCERE
kede sanıyorlar; haftalık ya da aylık
resimli yayınlar arasında Türkçe adlı
bir dergi bulmak her zaman kolay ol-
muyor; kimi çpcuklar abecenın harfle-
rininyalnızca İngilizceadlannı biliyor:
kimi çevrelerde İngilizce-Türkçe kır-
ması bir dille konuşmak bir çağdaşlık
göstergesi sayılıyor: Onlann deyişle-
riyle, fngilizce in. Türkçe out. Neden?
Şu 1993 yılında Türkçe günlük iletişim
gereksinimlenmizi bile karşılayamadı-
ğı için mi? Hayır, yukanda sözünü et-
tiğim nedenden: Kimlik yadsımasın-
dan. Başka yer, başka zaman, başka
dil özleminden.
Ama. hemen belirtmek gerekir ki,
kendi dilini üstlenmenin kendi kimliği-
ni üstlenmekle aynı şey olmasının da
bir anlamı var: Dil, kimilerinin düşün-
düğünün tersine, üstyapı kurumu de-
ğıldir, altyapı kurumudur, kimlığimi- [
zin, kişiliğimizin derin yapısıdır. 1950
yılından beri sürdürülen bütün engel-
leme çabalanna karşın. Dil Devrimi'-
nin başanya ulaşmasının temel nedeni
de budur. Bugün dilimize katılmışgibi
görünen yabancı öğelerse. hepimizce
benimsenmedikleri sürece, yüzeyinde
incecik bir kir katmanı bile sayılmaz.
Fazla fazla, kendilenne bel bağlayan-
lan kimliklerinden ve kişiliklerinden
uzaklaştınr ve Osmanlı döneminde ol-
duğu gibi, birer kör hafıza dönüştü-
rür.
Anadili bilinçle üstlenenlerin Dil
Bayramı kutlu olsun.
TARTIŞMA
Yasalar tarihi ve doğal çevreyi nasıl korur?
ültürBakanlığı
2863sayıh
"Kültür've
Tabiat
Varlıklannı
Kanunu"nu yeniden
düzenlemek ve yeni maddeler
eklemek için bir yasa taslağı
haarladı ve tartışmaya açtı.
özellikle ekonomik İcoşullann,
değerlersistemınin farklı bir
yönde gebştiği bir ortamda.
devletten beklenen, yasal temsil
araçlannı geliştirmek ve
gelişmeyi düzenlemektir. Ben
de bu yasa taslağını bu acıdan
tartışmak ve tespit tescil gibi
teknik araçlan, tanımlan.
finansman modellerini ve
iletişim ilişkilerini buçerçevede
irdelemek istiyorum.
Taslağın "genel gerekçe"
bölümü bu acıdan bakıldığında
"İürrtârüyaşam biçimini
otuşturan öğeler olarak ele
alirsak. kültür varlıklarımız da
bu kültüriin mekana yansıması
ohır..." gibılennden oldukça
naif bir kültür tammıyla işe
başlıyor. Eger kültürü
bulutlann üzerindeki bir
yerden insanlann ürettikleri
eşyalara. konutlara, eserlere
yansıyan bir şey olarak
tarumlarsak korkanm kültürü.
yani "kültür varbkJarı"nın
üretim bilgilerini, kendi kuruluş
mantıklannı önemsizleştiririz.
Daha başlangtçta Kültür
Bakanlığı'nın işlevini
anlamsızlaşüran bu yorumun
aynı zamanda yasanın teorik
altyapısı için de birengel
olduğunu düşünüyorum. Bu
yasanın sınırlanrun dışında
olduğu için. örneğin bir
kenttekı yeni yerleşmelerin
miman ve şehirsel özelliklerinin
kültür kapsamına ginp
girmediğine. Bakanlığın bu
konuda bir "koruma"
çalışmasının bulunup
bulunmadığına
değinmeyeceğim. Ancak yasa
değişikliği taslağınm 3.
maddesinde kültür
varlıklanrun "bütiin taşuıır ve
taşınmaz varlıklardır" gibi
tanımının yerine, örneğin "aynı
zamanda bunlarm oluşturduğu
mekansal düzen ya da ilişkiJer
sistemidir" gibi ıfadelenn yasa
değışikliğinde yer alması
gerektiğini düşünüyorum.
Yasa taslağının "Gİnd
Gerekçe" bölümünde yer alan
"bütünlüklü koruma" anlayışı,
ister istemez seçmeciliğe yol
açmayacak bir ilişkiler sistemi
olarak mekâru tanımlamayı
gerektirdiği gibi. örneğin 2.
maddede yer alan V akıflar
Genel Müdürlüğü'nün kendi
idaresinde ve denetiminde
bulunan kültür ve tabiat
varlıklanrun tespit ve
sınıflandırma işleminin
Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne
bırakılmasıylaçelişiyor. Bazen
çeşitli kuruluşların elındekı en
önemb tarihi eserlerde bile
işlevsel yenileme sonucu
gerçekleştirilen tahribat, kültür
varhklan konusunda "obnası
gerekeıT ilgi biçimi ile
bağdaşmıyor.
öneriler: I. Yasa taslağı, her
şeyden önce bugüne kadar
korumanın yasal cerçevesi ile
uygulama arasındaki çelişkileri
ortadan kaldırmayı
hedeflemeli.
Yazırun başında da belirttiğim
gibi, kunıllan icazet alınan (ya
da abnmayan) merciler olarak
işletmek yerine, yasa
değişikliğinin özünü
"korumanın araçlannı"
geliştirmek olmabdır.
Temel yaklaşım, özellikle
tstanbul gibi kentlerde bu
işlemlerin öncesinde sürekb
geliştirilen "kent kılavuzları'"nın
hazırlatılmasıdır. Kurullar;
kentsel simgeler, kentin tarihi
çekirdeğındeki imar
faaliyetleri. sokak, cadde,
meydan gibi kamusal
mekanlann donatımı
konusunda projelerden ve
uygulamalardan bağımsız
olarak ilkeler. yaklaşımlar ve
tespitlerde bulunabilmelidirler.
Bu yaklaşım farklıbğı yasa
değişikliğinin özü
oluşturmalıdır.
Yerel yönetimlerin,
kunıluşlann. kişilenn proje
oluşturma aşamasmda ne
yapabileceklerini önceden
bilebılecekleri bir kentte,
yapılabilecekleri yumurta
kapıya gelmeden ve her şey
olup bıttıkten sonra gündeme
gelen tartışmalar yerine
önceden yol gösterecek "kent
kılavuzlan"nın hazırlatılması
gerekır. Böylece hem "kent
kazalan" baştan önlenmış olur.
hem de tespit ve tescil
işlemlerinde genellikle
gündeme gelmeyen "bütüniüklü
koruma" için önem taşıyan
konularda koruma kapsamına
gırmiş olur. Kent kılavuzlan
örneğin İstanbul gibi bir kentin
en önemli kentsel
sımgelerinden olan Galata
Köprüsü, Haliç'teki yıkımlar,
surlann geçmişteki
restorasyonu, şehirler arası
otoyollarda kullanılan beton
direklerin kentin tarihi
merkezinedikilmesi vb. gibi
somut konularda olduğu
kadar, kentsel simgeler
(köprüler. kuleler, çeşmeleranıt
yapılar), yapı dizilişleri,
kamusal mekânlar (meydanlar,
parklar. caddeler, sokaklar.
merdivenler vb.) gibi
konularda bugüne kadar
başıboş bırakjlan proje
girdilerini önceden yetkin
biçimde doldurabilir.
2 "KentkuavuzlarT
hazırlatıldıktan sonra,
korumayı pozitıf bir modele
dönüştürmek amacıyla iletişim
konusu da gündeme gelmelidir.
Denetimci ve pasif bir
uygulama, korumanın
etkınlığini azaltır. Sistemli bir
iletişim programı ise çoğu
zaman yasaklann ve cezalann
yapünm gücünden daha fazla
etkilidir. Özellikle. iletişim
de>ince de yalnızca kamuoyu
ile bakanlık arasında klasik
medyalar araalığıy la kurulan
tekyönlüibşkiler
anlaşılmamabdır.
3. Korumanın ekonomik
modelinın de bu çerçevede
"sübvansiyoncu" karakterini
değiştirmek gerekir.
Kaynaklan geliştirmek
amaayla belirlenen fonlann,
cezalann işletme, kiralama
gelirleri gibi fınansal
kaynaklann yanında başka
modellerdearaştınlmalıdır.
Örneğin "konut ihtiyacının
karşılanması için Toplu Konut
tdaresi ile ortaklaşa bölge
ölçeğinde mülki> et sahipleriyle
girişimler gerçekleştinnek",
"yatırım araçlan üreterek
kentsel geliştirme projelerine
yatıruncıların katıimâsını
sağtamak" gibi.
Korumarun tutarlı biçimde
uygulandığı bölgelerde ülke
turizminin kazandığı, hatta
yatınmlann da daha kazançb
çıktığı gözlemlenmektedir.
Turizmingebştiği, üstebk teşvik
edildıği birçok yatınmda da
ülke turizminin bir daha geri
kazanılamayacak biçimde
kaybettıği görülmektedir.
Turizmle korumayı birbiriyle
çeb'şen iki olgu olarak görmek
yerine, neden bizim turizmden
akılçı biçimde yararlanma
imkanımız olmasın?
Korhan Gümüş
Y. Mimar
. . ! • • ' .
İdare-i maslahatçılar
gerçek devrimci olamazlar.
M. Kemal Atatürk
AIOS. haber... \alansı/ vorum*
Krtalar Buluşuyor,
Biz BuluşamıyorıiL-
Canciğer kuzu sarması iki kafadar meyhaneye girer-
ler... Gelsin rakılar... Şerefe... Çin çin.. Doldur içelim...
Yarasın... Afiyet olsun... Kafalar dumanlandıktan sonra
efkâr basar... Of of... Ofuna of.. derken biri ötekinin lafına
bozulur... Al ulan lafını geriye... Alırsın... Almam... Bana
ha... Al sana... Al sana... Çevreden yardım gelır... İki kafa-
darı barıştırırlar... Film, al baştan yapılır... İçelim yahu...
Afiyet olsun... Yarasın...
N'olucak sarhoşluk... Mübarek, şişede durduğu gibi
durmuyor ki... Meyhanede olan biten, söylenip konuşu-
lan, masada kalır, dumanlı kafayla dile getirilen, getiril-
memiş sayılır...
Son günlerde Tekel ürünlerine yine zam yapıldı; ama,
kime ne!.. Ünlü şarkıdaki gibi "içen bir daha ayılmaz..."
Ve de ayılamayacağız...
En başta Başbakanımız, Monaco'ya koştuk, olimpiyat
oyunlarının Istanbuldayapılması içinelbirliğiyleçalıştık,
"milli birlık ve beraberlik" bir pekişti bir pekişti kı deme-
yingitsin...
Akortsuz tek yazı çıkmadı...
Tek ses...
Tekyürek...
Soluğumuzu kestik, el ele tutuştuk, bütün dünyaya ses-
lendik:
-lstanbul'da2000!..
3 üncü binyıla girerken, olimpiyatlar Istanbulda yapıl-
malıydı. İstanbul buna layıktı, İstanbul bu işin üstesinden
gelirdi. İstanbul bir taneydi. dünya alem istanbul'u tanı-
malıydı. Tanıtmaya çalıştık İstanbul u...
Ama eloğlu yutmadı!..
Nasıl yutsun ki?..
Olimpiyatların İstanbul'da yapılmasını isteyen takım,
Monaco'da dünyaya goz kırpıyordu; ama, eloğlu son gün-
lerde İstanbul gazetelerını elbet izlemişti; biz bize söv-
mekte uzun atladığımız ıçin şu başlıkları da görmüştu:
- İstanbul'da yurttaşa boklu su içiriyorlar!.. Musluktan
akan suyu kaynatmadan kulianmayın!
-Kanunsuzşehir!..
- Her yanımız mikrop...
- istanbul da yaşanmaz...
- Trafik arapsaçı, pislik dizboyu, tüm sokaklar kazıldı.
yürürken dikkat edln, çukura düşmeyin!..
Ama bir yandan bunları söylerken iş olimpiyata gelin-
ce, bir film yapıyoruz, İstanbul dünyanın en güzel kenti
oluyor. "Sihirli şehir" görüntüsüyle elâlemin gözünü bo-
yamaya kalkışıyoruz...
Eloğlu yutar mı?..
"Milli birlik ve beraberlik" bir işe yaramıyor, altyapısı
olmayan ve spor tesislerinden yoksun, yargısız infaz ken-
tinde 2000 Olimpiyatları'nı yaşamak rüyasından uyanıyo-
ruz. ^
Monaco'da yarışanlar arasında en iyi tanıtma filmi bi-
zimki imiş, en iyi slogan da bizim sloganımız imiş:
"- Kıtalann buluştuğu yerde buluşalım!.."
Yapmayın bayanlar...
Etmeyin baylar...
Biz, yaşadığımız ülkede birbirimizle buluşabiliyor mu-
yuz ki dünyayı buluşmaya çağırıyoruz? Birbirimizin boğa-
zına sarılıyoruz, birbirimizin gözunü çıkarmaya çalışıyo-
ruz...
Nerede?
- Kıtalann buluştuğu yerde..,
Eloğlu neyin ne olduğunu bildiğinden, Monaco'da is-
tanbul sonuncu oldu. Bu kez yıne arabeskten vazgeçeme-
dik ve tutturduk. ., ı,"
"-Galipsayılırbuyoldamağlup..." .
"- 2004 Olimpiyatı'na hazırlanalım..."
"- Olimpik kent olduk..."
"- Kendimizi tanıttık..."
Bırakın canım olimpiyatları bir yana, önce adam olalım,
yalandan dolandan, talandan. yutturmacadan vazgeçe-
lim, en önemlisi de aşağılık duygusundan kurtulalım;
çoğu gazete Batı'ya karşı aşağılık duygusunun dışavuru-
muyla dolup taşıyor...
Kişiliğimizı yitirmiş gibiyız...
Ve ne yazık ki olimpiyatlar ıçin "milli birlik ve beraber-
lik" sağlanıyor, hepimiz "tek ses, tek yürek" oluyoruz;
ama, iş demokrasıye gelince bırbirimize düşmanlaşıyo-
ruz, birbirimizi yemenın tadına doyamıyoruz.
BUGUN VE HER PAZAR BAYINIZDE
tLAN
PENDİK2.ASLİYE
HLTKUK
HÂKİMLİĞl'NDEN
BİLDİRİLMtŞTİR
EsasNo. 1991 40«
KararNo: 1993/226
Mahkememizce verilen 13.5.
1993 tarihli karar gereği. Pendik
Kurtköş 4 pafta. 506 parsel sa-
vilı taşınmaza. Mustafa Dosti"-
ye ait 247'18000 hi&senın, >ine
BmnatKıbç'aaıt248 18OO0his-
senin. Nun Karadayı'ya ait
249 18000 hissenin bedel karşı-
lığı Arsa Ofısı Müdürlüğü adı-
na tapuya kayıt ve tesciline
karar verilmiştır.
SSK Göztepe Hastanesi Or-
topedi Kliğinı adresinde bulu-
namayan Mustafa Dosti ile
Fikirtepe Mandıra Cad. Coş-
kun Sokak No:35 Kaf4 D.8
Kadıköy adresinde bulunama-
yan Bmnat Kıbç ile adresi tespit
edılemeyen Nuri Karadayı'ya
ışbu karann ılanen tebliğine ka-
rar verilmişür.
Neşrinden iubaren 15 gün
sonra tebliğ edılmiş sayılacağı
hususu da ilan olunur. 25.8.
1993
Basın- 40579
AYANCIKSULH
HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 1991 255 Esas
1993 65 Karar
Davaa AJi Gürel ile davab
A> anak Ali köyünden Mehmet
oğlu Mıtat Kocatepe arasında
mahkememizde görülmekte
olan alacak davasının yapılan
vargılaması sonunda. alacak
mıktan olan iki mılyon liranın
mahkeme raasraflan ve yasal
faızi ile birlikte davalı Mitat
Kocatepe'den tahsili ile davaa-
>a venlmesine karar veribniş
olup. venlen karar davabya teb-
bğ edilemedığınden ilanen tebb-
ğine karar verilmiş olmakla,
verilen karann ilan tanhinden
iubaren 8 gün içinde temyiz
edilmedığı takdirde kesinleşece-
ğı hususu ilanen tebliğ olunur.
3 9 1993
Basın: 51147