20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26EYLÜL1993PAZAR 12 DIZIYAZI Eylül olayları ve yağmalanan büfe MARIKA .yalnızlığım kadarsın... E R A T G Ü N Ç I K A N G.alatasaray 'da Vasil'le birlîkte açtıkları büfeyağmalondığında îarihler 7Eylül'ü gösteriyordu. Elindesefertası, Beyoğlu'nda öfkelikalabcdığa anlam veremediMarika. Büfeye ulaştığında Vasil'in sapsarıyüzünügörünce, şaşırdı. Selanik 'te Atatürk'ün evinin bombalandığı haberiyayılıncagcüeyanagelen Türkler, nerede Rumlar'a ait ev-işyeri var, yakıpyıkıyorlardı... Bir izin gününde, aynı sokakıa otu- ran Vangeli'yle tanıştı Marika. Bu zayıf, san benizli çocukla birlikte ge- çirmeye başladı ızin günlerini. Sine- maya. tiyatroya gidıyorlar, öğle ye- meklerinı birhkte yıyorlardı. Bır gün Galatasaray'da bir tiyatroya gittiler. Bugûn hala yasayan birkan-koca oy- nuyordu. "'Bugün var, yann yok". öyle birşeydi oyunun adı. Öyle gül- dü, öyle güldü ki Marika. diğer seyir- ciler oyundan çok ona gülmeye baş- ladılar. Tiyatrodan çıktıktan sonra da tutamadı gülmesini. bir de çişını. Yağmur da yağıyor. "'Aman'" dedi Vangeli'ye, "Önümden yürû sen, işediğimi görmesinler". Evinden abrdı Vangeü onu, gezer eğlenirler sonra yıne evine bırakırdı. Vangeli veremdi. Birlikte gittıkleri doktoru bir gün, bu adamla evienme, hayır yok bundan dedi Marika'ya ama inanmadı. Anneannesı ve kızıyla tanıştırmak ıçın İmroz'a getırdi. Tri- yakula, görür görmez anladı Vange- li'nin hastalığını. Hrisulayı düşün- mesini istedi, o da hasta olup ölürse kim bakacaktı çocuğa? "Sen dön" dedi, Vangeli"ye,"*Ben sonra gelirim." Aylar sonra döndüğünde Vangeli öl- mek üzereydı... Artık ayakları tutmaz olmuştu Yenıden çahşmaya başladı. On lira aylık ahyor, yansını Triyakula'ya gönderiyordu. Birgünhaberverdıler, Triyakula öldü, kızına komşular bakıyor... İmroz'a ulaştığında, Triya- kula'nın cesedi kurtlanmaya baş- lamıştı. Hastalandığında, Hrisula'yla ona baksın diye tuttuğu kadın. bütün eşyalan toplayıp götürmüş, Hrisula'- yı da bir komşuya bırakmıştı. Sonra- dan komşulan anlattı. Artık ayaklan tutmaz olmuştu Triyakula'nın. Ev- den dışan çıkamıyordu. Bir sabah. sopaya tutunarak bahçeye çıkmaya kalkmış. dengesini yitirip düşmüştü. Çocuklar başına toplanmış. gülüş- müşlerdi. Bir başka komşu da Hrisu- la'ya akıl vermişti, "Gözlerine tuz at da kör olsun..." Hrisula, bir koşu mutfaktan bir avuç tuz almış, yerde acıyla kjvranan Triyakula'nın gözle- rine atmıştı. Birkaç gün sonra da öl- müştü. Triyakula için bircenaze töre- ni düzenledı Marika. Üzgündü ama gözlerinden bir damla bile yaş ak- madı... Hrisula'yJa birlikte döndü İstan- bul"a Marika. Kalyoncu Yokuşu"- nda, bir odalı bır ev tuttu. Galatasa- ray'da, İş Bankası'nın yanında, las- tik, makara, düğme satan Elesi'de çalışmaya başladı. Hrisula'ya baksın diye bir de kadın tuttu. Ama yara- mazdı Hrisula. Kadın birkaç hafta içinde yaramazlıklanna dayana- mayıp kaçtı. Marika'nın çantasını kanştınyor, üç beş kuruş ne bulursa çalıyordu. Çareyi, Hrisula'yı Büyü- kada'daki Oksüzler Yurdu'na yerleş- tirmekte buldu . Bir gün bir akraba- lanrun cenazesıne katılmak için me- zarlığa gittiğinde Vasil'le tanışü. Otuzlu yaşlanndaki Vasil, şofördü. Güzel adamdı, uzun boylu ve sert bakışlı. Evlenelim deyince hiç düşün- meden kabul etti. Temizliğe gitmeleri- ne izin vermedi Vasil. "Hrisula'yı da yanımıza alalım" dedi, Marika iste- medi. Yaramazlığından, Vasil'in bu yaramazhklara katlanamamasından korktu. Israretti Vasil. nasıl olsa evde oturacaktı Manka. can yoldaşı olur- du. Yurttan alınıp eve getirildi Hrisu- la... 'Keşke doğurabilseydim' Düğün istedi Marika, gelinlik gıy- mek, dansetmek, oynamak. Evlilikle- ri neredeyse birinci yılıru doldururken Imroz'da düğün yapmaya karar ver- diler. Bir gelinlikçide çalışan arka- daşından ödünç aldı Marika gelinliği- ni. Vasil de bır akrabasından takım elbise uydurdu üzerine göre. Ada'ya haber salmdı, düğün yapılacak diye... Belediyenin salonunda oldu düğünle- ri. Marika, üzerinde gehnliği salona gelme- den önce Triyakula'yı ziyaret etti mezannda. Yaşadıklannı, kendisi- ne yaptıklannı anı- msayıp ağladı uzun süre. "Bagışladım" dedi aynlırken. "Bağı- şladım seni rahat uyu..." Ellerinde birikmiş paralan biraraya ge- tirip Vasıl'e Chevrolet marka bir taksi aldılar On iki bin liraydı ara- ba. biraz da borçlandı- lar. Kalyoncu yoku- şunda daha büyük bir eve taşındılar. Vasil. bir çocuklan olsun is- tedi. Aylarca. aybaşı- sının her gecıkmesinde heyecanla bekledi Ma- rika. Birkaç günlük ge- cikmelerden sonra ka- naması başlayınca ça- resizlik içinde ağladı. Belini çektirdi, ebeler- den, arkadaşlanndan duyduklannı uyguladı, olmadı. Doktora gitti- ler. Doktor, çocuğu- nun olmayacağını söy- ledi. Deniz kızı Eftalya olduğu günlerde üşüt- müştü yumurtalı- klannı. Tedavıde de geç kahnmışu. Çaresi de yoktu artık. Hrisula'yı kendi ço- cuğu gibi sahiplendi Vasil. Yaramazhklan çekilmez hale geldiğın- de bile tavn, hafîfçe yükseltilmiş bir sesle azarlamaktan öteye geçmedı. Bazı günler, çalışmayı • boşlayıp Manka"yla Hrisula'yı arabasıyla gezdiriyor- du. Piknığe gidiyor. Cumhuriyet İrtanbpİveİnnirdedffîldareİlanEdildi Dün gece istanbuldg müessif hâdiseier ld 6-7 Eylül olavları... 13.00 Ajansı Selanik'te Atatürk'ün evinin vağmalandığını doğru- layınca binlerce Türk sokakla- ra döküldü. Hcdef doğnı mu, yanlış mı kimseler düşünmedi. Sirkeci'de, Nişantaşı'nda, yoğlu'nda Rumlar'a ait evler, işyerleri j ağmalandı. Bu yağ- madan Marika'yla Vasil'in büfelcri de kurtulamadı... Mankarun mutfaktan eksık etmediği zeytinyağlılann eşliğınde rakı ıçıp. şarkı söylüyorlardı. Bövle günlerde. Hnsula'ya bakıp bakıp iç geçıriyordu Marika."Keşke doğurabılseydim, Vasil'e bir çocuk verebılseydim." Gözlerinin buğulandığını, derin derin iç geçirdığini görünce, "'Bırak bre Marika"' diyordu Vasil, "Bir kıamız var işte. yeter bize." Üsküdar'a Bağlarbaşı'na taşındı- ktan bir süre sonra bir dükkan açma- ya karar verdiler. Galatasaray'da küçük bir büfe bulundu. Rum, Türk Marika VasüTe evlîltğinin ilk ydlannda genç bir kadın olmanın tadını yaşı- yordu. KendLsine ait bir evi. iş\eri \ardı artık. Akşamları sinemava, tiyatro- ya gidiyor, gündüzleri, arkadaşlarıvla birlikte oluyordu. gazetelen. tütün, içki satılan bır bu- feydı bu. Yavaş yavaş işlen yoluna gırmeye. para kazanmaya. para bırik- tırmeye başladılar. Tek bır sorunlan vardı, Hrisula. Artık bir genç kız olan Hrisula uslanacağı yerde daha ya- ramaz olmuştu. Marika'nın da büfe- de çalışıyor olmasından yararlanıp gün boyu sokaklarda geziyor, Vasil'- in cüzdanından aşırdığı paralarla takıp takışünyor. sürüp sürüştürü- yordu.. Gür saçlarını sıfıra vıırdu Hrisula'ya da Balıkpazan'ndakı kestane şekeri yapan bir şirkette iş bu- lundu.. Ambalajlamada çalışıyordu Hrisula. Bir süre sonra dedikodular başladı. Patron, yanında çalışan bü- tün kızlara sarkıyor, garsoniyerinde kendisiyle birkaç gün kalanlann haf- tahğını arttınyordu. Dedikodular ku- lağına gelince korktu Marika. Kalori- fercıyi, Mehmet'ı, hamıleliğiru, hıç tanunadığı bir kadının kucağına bırakuğı kızını anımsadı. Bir daha işe gitmeyi yasakladı Hrisula'ya ama dinletemedı. Bir sabah Hrisula.yine işe gideceğim diye tutturunca, dövdü. Bacaklannın arasına otunup gür uzun saçlannı kesti. Sıfıra vurulmuş saçlanyla evden çıkmaya utandı Hri- sula. Ağladı. bağırdı, çağırdı. tehdit- ler savurdu ama bır daha kestane şe- keri ambalajlamaya gitmedi. Tarihler, 6 Eylül 1955'i gösterdiğın- de Marika, her zamanki gibi yanında akşamdan pişirdiği yemeklerle yüklü sefertası, Galatasaray'ın yolunu tut- tu. Vasil, arabayı şoföre teslim etmek için birkaç saat önce çıkmıştı evden. Beyoğlu'nun girişinde biriken kala- babğın ne olduğunu anlamadı. Ara sokaklardan geçip büfeye ulaştığında \ asil'inrengininbembeyaz olduğunu gördü Sesi tıtriyordu konuşurken, "Ekspres Gazetesi, Selanik'te, Ata- türk'ün evinin bombalandığını > azmış" dedi. "Biraz önce, 13.00 haber ajansı da doğruladı haberi." "Eee, ne var bunda" diye sordu Marika, şaşkın... Vasil, komşu esnaftan duyduklannı anlatmaya başladı. Türkler, intikam olsun diye Kasımpaşa'da, Sirkeci'de, Nişantaşı'- nda Rumlar'a ait evle- re. dükkaniara saldın- yor, yakıp yıkıyor- lardı... Kalabahk, Beyoğ- lu'ndan Galatasaray'a doğru akmaya baş- ladığında anladı Mari- ka olayın ciddiyetini. Hemen büfeyi kapatıp, Vasil'in yan sokakta oturan Müslüman ar- kadaşının evine sığındılar. Kalabahk, arkasında ateşler. kınk camlar. yerlere aülmış kumaşlar, bardaklar, fasulye çuvallan, çiğ- nenmiş halılar. yatak- lar bırakıp ilerliyordu. Marika ile Vasil'in vıllannı verdikleri bü- fenin parçalanıp yere ındirilmesi ikı dakika bile sürmedı. Rakı şışe- lerini ceketlennin ıç ceplenne sokuşturan, kasadaki bozuk para- lan caddenin ortasında havaya fırlatıp tutma- va çalışan kalabahk Tünel'e doğru yürüdü, gıtti... Büfeyi onanp. yeni- den açmaya cesaret edemedi Vasil'le Mari- ka... Yunanistan'daki gcrginlik halâ süriiyor, Türk hükümetinin Rum vatandaşlara gü- vence vermeye çalışan açıklamalan inandıncılık taşımıyor- du. Vasil'in, hem işyeri hero de e\i talan edilen bir akrabasıyla ortak Kandilli'de bir çiftlik açmayı kararlaştırdı- lar. Evde ne var ne yok rehin verildi. bilezikler, yüzükler satıldı. Triya- kula'nın, Hrisula'ya iyi baksın diye gönderdiğı paralardan biriktirip ar- mağan aldığı saat bile rehindeydi... Birkaç tavuk, keci. koyun. ıki de inek- le açıldı çiftlik. Uzun zamandır unut- tuğu çalışma ritmi ılk günler zorladı Marika'yı. Sabahlan erken kalkıyor, hayvanlan bahçeye salıyor, işçilerin yemeğini haarlıyor, evin işlerini yapı- yordu. Hem ortakla yaşanan sorun- lar, hem de işlerin yolunda gitmemesi üzüyor. yıpratıyordu.Bir gün şiddetli bir yağmur yağdı. Tavuklar boğul- masm diye sularla boğuştu Marika. Hepsinı teker teker sudan çıkardı, evin birodasına koydu. Bir hafta son- ra da hastalandı. Otuz dokuz derece ateşle yattı günlerce. Yeni iyileşmişti- ki, çiftliğin duvanna kocaman harf- lerle, ''Türkler, Rumlar'dan al^veriş yapmaym" yazıldı. Birkaç geceyi, çift- lik basılacak korkusuyla uykusuz ge- çirdiler ama ne gelen oldu ne de gi- den... Kaçacağım dedi ve kaçtı Hrisula,on üçünü doldurmuş, genç bir kız. Çiftlikte çalışmaktan, Ma- rika'nın dur durak bılmeyen emirle- nnden bıkkın. yeni işler peşine düştü. Konfeksiyoncu İliada'nın yanında tezgŞhtarlık buldu kendisine. Iki dük- k3n ilerde de bir marangoz atölyesin- de çalışan çırak Panayoti'nin yeşil gözlerine. uzun boyuna vuruldu. Pa- nayoti, başkasına sevdalıymış. aldır- madı. Dükkanın önünden geçerken göz süzmelerle, her öğle yemeğini, paylaşmalarla baştan çıkardı onu. Birkaç aya kalmadan da "Annem, be- ni sana vermez, kaçacağım sana" dedi. Kaçtı da. Marika da, Vasil de çağnl- madı düğünc. Oysa kınlmamıştı bile Marika. Hrisula'dan gelecek bir ışığı, bir çağnyı bekledi, durdu. YARIN: Almanya yolunda ÇALIŞANLARIN SORULARl/SORUNLARI YILMAZ ŞÎPAL Kaıııu kurumlarında askerlik öncesi çalışma Bir kamu kuruluşunda iki yıl çalıştıktan sonra, askerlik nedeniyle aynldım. Askerlik görevimi tamamladıktan sonra bir başka kamu kuruluşunda işe girdtnt ve her iki kunımda da işçi olarak çahştım. Şimdi ise emekliyim. 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14. maddesi u\annca ilk çaltştığon iki yılın kıdern tazminatını son çalıştığım iş\erenden al- mam gerekmektedir. İlk çalıştığım işyerinden "askerlik nedeniyle ayrılıp kıdem tazminatı alrnamıştır" yazılı belgeyi getirmeme karşm son çalıştığım kamu kunımu bu iki yıl karşılığı kıdem tazmi- natımı vermemiştir. Bu konu ile ilgili yargı kararları var mıdır? YANIT: 1475 savılı İş Yasası'nın 14. maddesi u\;ınnca "NTuvaz^ar askerlik hizmeti dolayısıvla" ışaktinı bozan ışçı\c"işe ba>ladığı Jarih- ten itibaren hizmet akdinin devamısüresince her geçen tanı >ıl için i^>e- 30 günlük ücreti tutannda kıdem lazmınutı odcııır "Bir yddan artan süreier için de a>nı oran üzerioden ödeme vapılır." Askerlik nedenı\le aynlmak kıdem tazminatı almayı gerektiren durumlardandır. fşçi askere gıderken bu tazminaU almamışsa bu hakkı ne olacaktır? Yasanın 14 maddesi. bu konuya açıklık getir- miştir. "T.C. Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanunu'na «eya yalnız Sos> al Sigortalar Kanunu'na tabi olarak sadece avnı >a da değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürekrinin birleştirilmesi suretiyle Sosval Sigortalar Kanunu'na göre yaşlılık veva malullük aylığına ja da toptan ödemeye hak kazanan işçi>e, bu kamu kumluş- larında gecen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden son kamu kuruluşu işverenince kıdem tazminatı ödenir." Konuyla ılgıli yargı kararlannı aktanyoruz. (1) "(...) Davacı kamu kuruluşu olan Tekel Genel Müdfirtügü'nden 20.6.1986 tarihinde y aşlılık aylığı almak amacıyla aynldığında, kendi- sine bu yerdeki son çalışması olan 1979 ile 20.6.1986 tarihleri arası için kıdeni tazminatı ödenmiş, fakat aynı genel müdürlükte geçen ve mu- vazzaf askerlik nedeniyle sona erdiği ileri süriilen 14.3.1960 ile 13.4. 1968 tarihleri arasındaki hizmeti için bir ödeme yapıtmamıştır. Davacı. önceki hizmet suresinin de birleştirilmesi suretiyle kıdem tazminatı ödenmesi isfeği ile bu davayı açmtştır. Davacının her iki hiz- met siiresi birleştirilmek suretiyle Sosyal Sigortalar Kunımu'nca y aşlılık ay lığı bağlandığına göre az önce açıklanan yasa hukmü uyan- nca her iki hizmerin birleştirilmesi suretiyle kıdem tazminatı ödenmesi gerekir. Bunun için önceki hizmetinin, kıdem tazminatını gerekrirecek şekilde sona ermiş ounası yeterlidir. Anılan yasa hükmü karştsında dava tarihine göre zamanaşımı söz konusu edilemez." (...) (Yargıtay 9. Hukuk Daıresi. 5.10.1987 tarih, 7828 Esas ve 8824 karar) (2) "Davacı işyerinde çalıştrken muvazzaf askeriik sebebiyle işten aynlmıs, askerlikten sonra tekrar işyerinde işe başlamıştır. Askerlikten önce geçen süre için kıdem tazminatı almamış ise diğer şartlar da varsa kıdem tazminatı alabilir. Askerlikten sonra tekrar işe başlayıp bir süre çalıştıktan sonra istifaen ayrılmış olması askerlikten önce yaptığı hiz- met karşılığı kıdem tazminatını almasına engel değikiir." Yasa hükmünden ve yargı kararlanndakı anlatımdan, bir ya da birden çok kamu kuruluşlarında calışıp son olarak da bir kamu ku- ruluşundan emekli olan ve kendisine Sosyal Sigortalar Kurumu'nca >aşlılık aylığı bağlanan işçilere, muvazzaf askerlikten önce kamu ku- ruluşlannda geçen çalışma süreleri karşılığı kıdem tazminatının, son çalıştığı kamu kuruluşunca ödenmesi gerektiği anlaşılmaktadır. (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi. 19.1.1978 tarih, 1978/381 esas ve 1978/622 karar) Kaynak (1) Osman Usta, Kıdem Tazminatı, 1988. sayfa: 19529 (2) Osman Usta, Kıdem Tazminatı, 1988, sayfa: 171/15 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇI Ertan Ünver'le Söyleşi: (2) Sosyalist Enternasyonal Toplanmalıydı!SHP Kurultayı delegesi, Torbalı Belediye Başkanı Er- tan Ünver, SHP Kurultayı'nı eleştiriyor, beklenen işlevi görmediğini söylüyordu. Şöyte diyordu: - Oünyada insan ne durumda? Sosyal demokrasi ne diyecekti insana? Bak, Bosna-Hersek'te, 1500lerde Ma/Un Luther'in dinde reform yaptığı yerlerde Hıristi- yanlar, Müslümanları kesiyor, öldürüyor. Bunun tam karşıtı da olabilir. yani bir dinsel kökenli çatışma var; düşünebiliyor musunuz, 400 yıl sonra, 450-460 yıl sonra, aynı topraklar üzerinde bir anlamsız, dinsel kökenli ça- tşma var. Ama dinsel kökenli değil bu; ekonomik, poli- tik. Bu konuda sosyal demokrasi, ağzını açıp bir şey söylemiyor. Konsey'i toplayamaz mı? Haydi, kongreyi toplayamadı diyelim SHP... -Hangi Konsey'i? - Sosyalist Enternasyonal Konseyi'ni. Toplayamaz mı? Başkan Yardımcısı Erdal Bey. SHP'nin adayları top- lanıp da, "Biz genel başkan olursak, hangimiz olursa olsun, Sosyalist Enternasyonal Konseyi'ni toplantıya ça- ğırıp, şu dünyadaki gelişmelere sosyal demokrat man- tıkla yenıden bakmak için bir çalışma başlatıyoruz!" diyemez miydi? Haydi Kongreyi toplayamadı diyelim, gücü yetmez, o zor bir iş. Ama Sosyalist Enternasyonal'- de "Konsey"diye bır organ var; hemen hemen her par- tinin önde gelen, her partinin temsilcisinin bulunduğu ve düşünce üretiminin eylem üretimine dönüşmesi nokta- sında, aktif bir organ bu "Sosyalist Enternasyonal Kon- seyi". Bu konuda bir girişimde bulunamaz mıydı? - Kurultay öncesinde mi? - Kurultay öncesinde tabii! Adaylar 98 gün önce so- yundular; Erdal Bey, Kurultay'a 98 gün kala "Sen yo- kum!" dedi. Yer yer ürkenler, çekinenler oldu. "Geriye dönebilir" diye. Ama kafasında "genel başkanlık" taşı- yan her aday, 98 gün önceden Erdal Bey'in olmayacağı- nı, kendisinin olabileceğini varsaydı. Onları varsaydı da, bir tek sosyal demokrasinin dünyaya açılımını Türkiye'- den başlatma olgusunu varsayamadı. Dört aday da! iş- te, "Benim oyum boş" deyince, bunlardan söz ediyc- rum. Ve ben bunu SHP Izmir il toplanrjsında, 38 delege artı ilçe başkanları, artı belediye başkanlarının olduğu toplantıda, il başkanının başkanlığında yapılan toplantı- da söyledim: "Türkiye'de garip ve gülünç bir duruma doğru gidiyoruz, kapitalizmin karşısında hiçbir şey üre- temiyoruz, o "Sovyet" dedikleri blok duvar yıkıldıktan sonra kapitalizm, Türkiye gibi ülkelerde fink atıyor! Kişi başına 15-20 bin dolar ulusal geliri olan ülkelerde önem- li değildir bu, ama Türkiye gibi, 2000 dolarda olup olma- dığı belli olmayan ülkelerde önemlidir. Böyle Kafkas petrolü ile Körfez petrolü arasına sıkışmış ülkelerde önemlidir. Bu olaylara eğilmemiz gerekir. Sosyal de- mokrasi, adeta, kendisine bir şey verilirse alacak, ken- disine bir şey verilirse yapacak konuma itilmiştir. Hiç belirleyici olamamaktadır. 28 Mart pazartesı gunü yerel seçimlerin genel oyu, bizim genel başkanımızı, genel başkan olduğunu söylemeye utandıracak bir oy olarak çıkar karşımıza!" dedim ve üzülerek söylüyorum bunu, kimse de aksini söyleyemedi, herkes başını öne eğdi! Şimdi o "boş" oy, Torbalı tarafından doluya çevrildi, Murat Karayalcın olarak belirlendi. Onun ötesinde her- kesin bilebileceği gibi, iki adaym ortaklaşa yaptıkları Parti Meclisi listesi de, bir dısiplın ve ilke birliğıne da- yandırılarak oluşturuldu. Içi dolu bir parti durumuna geçmenin zamanı tam şu sıralardadır. Yeni yönetim, bu konuya bakar: önümüzdeki yerel seçimlere yaklaşık altı ay var; Sosyalist Enternasyonal'in bu anlamına değinir ve sosyal demokrasiyi hem söylemiyle hem anlatımıyla, hem iceriğiyle öyle.. Bemstein de mi kaldık biz, Ka- utsky'de mi kaldık? (Eduard Bemstein: 1850-1932; Karl Kautsky: 1854-1938) Sosyal demokrasi buralarda mı hâ- lâ sorusunu sorarak yeni bir devreye girmek gerekıyor diyorum. - Sosyal demokratların birleşmesi konusu gündeme gelebitir mi? - Bu konu aslında az önce söylediğimie farklı bir konu değil ki. Yani, sol bugün birleşemiyorsa bir içerik, bir öz, bir söylem, bir eylem bütünlüğü, birliği yenilemesi oi- madığından birleşemiyor. Mesele, içeriği olmayan bir mantık karmaşasına girdikten sonra, onun adı öyle kon- muyorda, "liderler duzeyınde..", "partinin ileri gidenle- ri", "öndegelenleri", "birleşemiyor"deniyor. Oysaişin aslı o değil. Aslı, insana; "Beş bin, on bin, elli bin yıldan beri birbirinizi niye boğazlıyorsunuz?" diye soracak sis- tem, düzen... Sosyal demokrasi bazı soruları soruyor olsa, bunu SHP yapsa, SHP bu birleşmeyi sağlar. Bunu hangisi, CHP yapsa CHP sağlar, DSP yapsa DSP sağlar. Nerde sağlar? Yukarıdaki kavgada sağlayamaz, ama sandıkta sağlar! Bir bakarsınız, bunu söyleyen parti.. Barışı isteyen, ama ciddi bir söylemle isteyen.. "Barışa- lım" deyip de, ertesi gün Skorskilerle, bombalarla, Ka- laşnikoflarla ortaya çıkanlar değil. Aklı başında, milyar- larla insana barış öneren. Mantık bu olmadığı için solda birlik olmuyor ve olmaz da. Bu mantığa oturmadı mı, üç sosyal demokrat parti birleşemez! Birleşir gibi görünür. Hepsinin yapmak istediği şu: "Ben birleşmek istiyorum, ama karşı taraf birleşmiyor." Ve (yüzde) 30-32 dolayın- daki taban da, son zamanda artık savrulmaya başladı. Oysa birevrensel barış söylemi, bugün nesosyalistlerin elindedir ciddı olarak, ne de kapitalistlerin. Yalnızca sosyal demokratların... BULMACA 1 2 3 4 5 6SOLDA> SAĞA: 1/ Bal, yoğurt gibi şeyler koymaya yarar tahta ko- va... Yapının ya da arsa- nın boyutlannı ve şınırla- nnı gösteren harita. 2/ Yoksullara yemek dağıü- lan yer... Kâr, fayda. 3/ tran'da tarihi bir kent... Kadife. 4/Bir renk... Bü- yük zoka. 5/ Galyum ele- mentinin simgesi... Kalın bükühnüş sicim. 6/ As- kerlik ödevini bıtirenleri bırakma... Tuzağa düşü- rülen şey. 7/ Beddua... Bir işi yen- ne getirme. 8/ Nesne, şey... Kara batmamak için ayağa takılan bir çeşit örgülü avaklık. 9/ Gözleri görmeyen... Sarma, kuşatma. YTJKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hastanelerde, yatacak hastala- nn kayıt ve kabul edildıkleri yer. 2/ Vaşak denilen hayvanın ufak bir türü... Üzüntü, keder. 3/ Ro- manya'nın para birimi... Narçiçeği renginde bir süs taşı. 4/ Konut... Yükseköğrenime geçiş aşaması sayılan medreselere verilen ad. 5/ Kahverengi ve tü> lü kabuğu olan, C vitaminince zengin bir meyve... Duygulu. 6/ Dost. arkadaş... Yan memnunluk belir- ten bır ünlem. 7/ Tann... Türk müziğinde "usul" anlamında kullanılan söz. 8/ Mezopotamya'da kurulmuş eski bir krallık... "Eyvah o üç çifte kayık aldı karanm ' Şarkı okuyup geçti bir - - - var içinde" (Nedim). 9/ Kılıç, bıçak gibi saph şeylerin sap için- de kalan bölümü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle