Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26EYLÜL1993PAZAR
12 DIZIYAZI
Eylül olayları ve yağmalanan büfe
MARIKA
.yalnızlığım
kadarsın...
E R A T G Ü N Ç I K A N
G.alatasaray 'da Vasil'le birlîkte açtıkları büfeyağmalondığında îarihler 7Eylül'ü
gösteriyordu. Elindesefertası, Beyoğlu'nda öfkelikalabcdığa anlam veremediMarika. Büfeye
ulaştığında Vasil'in sapsarıyüzünügörünce, şaşırdı. Selanik 'te Atatürk'ün evinin bombalandığı
haberiyayılıncagcüeyanagelen Türkler, nerede Rumlar'a ait ev-işyeri var, yakıpyıkıyorlardı...
Bir izin gününde, aynı sokakıa otu-
ran Vangeli'yle tanıştı Marika. Bu
zayıf, san benizli çocukla birlikte ge-
çirmeye başladı ızin günlerini. Sine-
maya. tiyatroya gidıyorlar, öğle ye-
meklerinı birhkte yıyorlardı. Bır gün
Galatasaray'da bir tiyatroya gittiler.
Bugûn hala yasayan birkan-koca oy-
nuyordu. "'Bugün var, yann yok".
öyle birşeydi oyunun adı. Öyle gül-
dü, öyle güldü ki Marika. diğer seyir-
ciler oyundan çok ona gülmeye baş-
ladılar. Tiyatrodan çıktıktan sonra
da tutamadı gülmesini. bir de çişını.
Yağmur da yağıyor. "'Aman'" dedi
Vangeli'ye, "Önümden yürû sen,
işediğimi görmesinler". Evinden
abrdı Vangeü onu, gezer eğlenirler
sonra yıne evine bırakırdı.
Vangeli veremdi. Birlikte gittıkleri
doktoru bir gün, bu adamla evienme,
hayır yok bundan dedi Marika'ya
ama inanmadı. Anneannesı ve kızıyla
tanıştırmak ıçın İmroz'a getırdi. Tri-
yakula, görür görmez anladı Vange-
li'nin hastalığını. Hrisulayı düşün-
mesini istedi, o da hasta olup ölürse
kim bakacaktı çocuğa? "Sen dön"
dedi, Vangeli"ye,"*Ben sonra gelirim."
Aylar sonra döndüğünde Vangeli öl-
mek üzereydı...
Artık ayakları tutmaz olmuştu
Yenıden çahşmaya başladı. On lira
aylık ahyor, yansını Triyakula'ya
gönderiyordu. Birgünhaberverdıler,
Triyakula öldü, kızına komşular
bakıyor... İmroz'a ulaştığında, Triya-
kula'nın cesedi kurtlanmaya baş-
lamıştı. Hastalandığında, Hrisula'yla
ona baksın diye tuttuğu kadın. bütün
eşyalan toplayıp götürmüş, Hrisula'-
yı da bir komşuya bırakmıştı. Sonra-
dan komşulan anlattı. Artık ayaklan
tutmaz olmuştu Triyakula'nın. Ev-
den dışan çıkamıyordu. Bir sabah.
sopaya tutunarak bahçeye çıkmaya
kalkmış. dengesini yitirip düşmüştü.
Çocuklar başına toplanmış. gülüş-
müşlerdi. Bir başka komşu da Hrisu-
la'ya akıl vermişti, "Gözlerine tuz at
da kör olsun..." Hrisula, bir koşu
mutfaktan bir avuç tuz almış, yerde
acıyla kjvranan Triyakula'nın gözle-
rine atmıştı. Birkaç gün sonra da öl-
müştü. Triyakula için bircenaze töre-
ni düzenledı Marika. Üzgündü ama
gözlerinden bir damla bile yaş ak-
madı...
Hrisula'yJa birlikte döndü İstan-
bul"a Marika. Kalyoncu Yokuşu"-
nda, bir odalı bır ev tuttu. Galatasa-
ray'da, İş Bankası'nın yanında, las-
tik, makara, düğme satan Elesi'de
çalışmaya başladı. Hrisula'ya baksın
diye bir de kadın tuttu. Ama yara-
mazdı Hrisula. Kadın birkaç hafta
içinde yaramazlıklanna dayana-
mayıp kaçtı. Marika'nın çantasını
kanştınyor, üç beş kuruş ne bulursa
çalıyordu. Çareyi, Hrisula'yı Büyü-
kada'daki Oksüzler Yurdu'na yerleş-
tirmekte buldu . Bir gün bir akraba-
lanrun cenazesıne katılmak için me-
zarlığa gittiğinde Vasil'le tanışü.
Otuzlu yaşlanndaki Vasil, şofördü.
Güzel adamdı, uzun boylu ve sert
bakışlı. Evlenelim deyince hiç düşün-
meden kabul etti. Temizliğe gitmeleri-
ne izin vermedi Vasil. "Hrisula'yı da
yanımıza alalım" dedi, Marika iste-
medi. Yaramazlığından, Vasil'in bu
yaramazhklara katlanamamasından
korktu. Israretti Vasil. nasıl olsa evde
oturacaktı Manka. can yoldaşı olur-
du. Yurttan alınıp eve getirildi Hrisu-
la...
'Keşke doğurabilseydim'
Düğün istedi Marika, gelinlik gıy-
mek, dansetmek, oynamak. Evlilikle-
ri neredeyse birinci yılıru doldururken
Imroz'da düğün yapmaya karar ver-
diler. Bir gelinlikçide çalışan arka-
daşından ödünç aldı Marika gelinliği-
ni. Vasil de bır akrabasından takım
elbise uydurdu üzerine göre. Ada'ya
haber salmdı, düğün yapılacak diye...
Belediyenin salonunda oldu düğünle-
ri. Marika, üzerinde
gehnliği salona gelme-
den önce Triyakula'yı
ziyaret etti mezannda.
Yaşadıklannı, kendisi-
ne yaptıklannı anı-
msayıp ağladı uzun
süre. "Bagışladım"
dedi aynlırken. "Bağı-
şladım seni rahat
uyu..."
Ellerinde birikmiş
paralan biraraya ge-
tirip Vasıl'e Chevrolet
marka bir taksi aldılar
On iki bin liraydı ara-
ba. biraz da borçlandı-
lar. Kalyoncu yoku-
şunda daha büyük bir
eve taşındılar. Vasil.
bir çocuklan olsun is-
tedi. Aylarca. aybaşı-
sının her gecıkmesinde
heyecanla bekledi Ma-
rika. Birkaç günlük ge-
cikmelerden sonra ka-
naması başlayınca ça-
resizlik içinde ağladı.
Belini çektirdi, ebeler-
den, arkadaşlanndan
duyduklannı uyguladı,
olmadı. Doktora gitti-
ler. Doktor, çocuğu-
nun olmayacağını söy-
ledi. Deniz kızı Eftalya
olduğu günlerde üşüt-
müştü yumurtalı-
klannı. Tedavıde de
geç kahnmışu. Çaresi
de yoktu artık.
Hrisula'yı kendi ço-
cuğu gibi sahiplendi
Vasil. Yaramazhklan
çekilmez hale geldiğın-
de bile tavn, hafîfçe
yükseltilmiş bir sesle
azarlamaktan öteye
geçmedı. Bazı günler,
çalışmayı • boşlayıp
Manka"yla Hrisula'yı
arabasıyla gezdiriyor-
du. Piknığe gidiyor.
Cumhuriyet
İrtanbpİveİnnirdedffîldareİlanEdildi
Dün gece istanbuldg
müessif hâdiseier ld
6-7 Eylül olavları... 13.00
Ajansı Selanik'te Atatürk'ün
evinin vağmalandığını doğru-
layınca binlerce Türk sokakla-
ra döküldü. Hcdef doğnı mu,
yanlış mı kimseler düşünmedi.
Sirkeci'de, Nişantaşı'nda,
yoğlu'nda Rumlar'a ait evler,
işyerleri j ağmalandı. Bu yağ-
madan Marika'yla Vasil'in
büfelcri de kurtulamadı...
Mankarun mutfaktan eksık etmediği
zeytinyağlılann eşliğınde rakı ıçıp.
şarkı söylüyorlardı. Bövle günlerde.
Hnsula'ya bakıp bakıp iç geçıriyordu
Marika."Keşke doğurabılseydim,
Vasil'e bir çocuk verebılseydim."
Gözlerinin buğulandığını, derin derin
iç geçirdığini görünce, "'Bırak bre
Marika"' diyordu Vasil, "Bir kıamız
var işte. yeter bize."
Üsküdar'a Bağlarbaşı'na taşındı-
ktan bir süre sonra bir dükkan açma-
ya karar verdiler. Galatasaray'da
küçük bir büfe bulundu. Rum, Türk
Marika VasüTe evlîltğinin ilk ydlannda genç bir kadın olmanın tadını yaşı-
yordu. KendLsine ait bir evi. iş\eri \ardı artık. Akşamları sinemava, tiyatro-
ya gidiyor, gündüzleri, arkadaşlarıvla birlikte oluyordu.
gazetelen. tütün, içki satılan bır bu-
feydı bu. Yavaş yavaş işlen yoluna
gırmeye. para kazanmaya. para bırik-
tırmeye başladılar. Tek bır sorunlan
vardı, Hrisula. Artık bir genç kız olan
Hrisula uslanacağı yerde daha ya-
ramaz olmuştu. Marika'nın da büfe-
de çalışıyor olmasından yararlanıp
gün boyu sokaklarda geziyor, Vasil'-
in cüzdanından aşırdığı paralarla
takıp takışünyor. sürüp sürüştürü-
yordu..
Gür saçlarını sıfıra vıırdu
Hrisula'ya da Balıkpazan'ndakı
kestane şekeri yapan bir şirkette iş bu-
lundu.. Ambalajlamada çalışıyordu
Hrisula. Bir süre sonra dedikodular
başladı. Patron, yanında çalışan bü-
tün kızlara sarkıyor, garsoniyerinde
kendisiyle birkaç gün kalanlann haf-
tahğını arttınyordu. Dedikodular ku-
lağına gelince korktu Marika. Kalori-
fercıyi, Mehmet'ı, hamıleliğiru, hıç
tanunadığı bir kadının kucağına
bırakuğı kızını anımsadı. Bir daha işe
gitmeyi yasakladı Hrisula'ya ama
dinletemedı. Bir sabah Hrisula.yine
işe gideceğim diye tutturunca, dövdü.
Bacaklannın arasına otunup gür
uzun saçlannı kesti. Sıfıra vurulmuş
saçlanyla evden çıkmaya utandı Hri-
sula. Ağladı. bağırdı, çağırdı. tehdit-
ler savurdu ama bır daha kestane şe-
keri ambalajlamaya gitmedi.
Tarihler, 6 Eylül 1955'i gösterdiğın-
de Marika, her zamanki gibi yanında
akşamdan pişirdiği yemeklerle yüklü
sefertası, Galatasaray'ın yolunu tut-
tu. Vasil, arabayı şoföre teslim etmek
için birkaç saat önce çıkmıştı evden.
Beyoğlu'nun girişinde biriken kala-
babğın ne olduğunu anlamadı. Ara
sokaklardan geçip büfeye ulaştığında
\ asil'inrengininbembeyaz olduğunu
gördü Sesi tıtriyordu konuşurken,
"Ekspres Gazetesi, Selanik'te, Ata-
türk'ün evinin bombalandığını > azmış"
dedi. "Biraz önce,
13.00 haber ajansı da
doğruladı haberi."
"Eee, ne var bunda"
diye sordu Marika,
şaşkın... Vasil, komşu
esnaftan duyduklannı
anlatmaya başladı.
Türkler, intikam olsun
diye Kasımpaşa'da,
Sirkeci'de, Nişantaşı'-
nda Rumlar'a ait evle-
re. dükkaniara saldın-
yor, yakıp yıkıyor-
lardı...
Kalabahk, Beyoğ-
lu'ndan Galatasaray'a
doğru akmaya baş-
ladığında anladı Mari-
ka olayın ciddiyetini.
Hemen büfeyi kapatıp,
Vasil'in yan sokakta
oturan Müslüman ar-
kadaşının evine
sığındılar. Kalabahk,
arkasında ateşler. kınk
camlar. yerlere aülmış
kumaşlar, bardaklar,
fasulye çuvallan, çiğ-
nenmiş halılar. yatak-
lar bırakıp ilerliyordu.
Marika ile Vasil'in
vıllannı verdikleri bü-
fenin parçalanıp yere
ındirilmesi ikı dakika
bile sürmedı. Rakı şışe-
lerini ceketlennin ıç
ceplenne sokuşturan,
kasadaki bozuk para-
lan caddenin ortasında
havaya fırlatıp tutma-
va çalışan kalabahk
Tünel'e doğru yürüdü,
gıtti...
Büfeyi onanp. yeni-
den açmaya cesaret
edemedi Vasil'le Mari-
ka... Yunanistan'daki
gcrginlik halâ süriiyor,
Türk hükümetinin
Rum vatandaşlara gü-
vence vermeye çalışan
açıklamalan
inandıncılık taşımıyor-
du. Vasil'in, hem işyeri
hero de e\i talan edilen
bir akrabasıyla ortak
Kandilli'de bir çiftlik
açmayı kararlaştırdı-
lar. Evde ne var ne yok
rehin verildi. bilezikler,
yüzükler satıldı. Triya-
kula'nın, Hrisula'ya iyi baksın diye
gönderdiğı paralardan biriktirip ar-
mağan aldığı saat bile rehindeydi...
Birkaç tavuk, keci. koyun. ıki de inek-
le açıldı çiftlik. Uzun zamandır unut-
tuğu çalışma ritmi ılk günler zorladı
Marika'yı. Sabahlan erken kalkıyor,
hayvanlan bahçeye salıyor, işçilerin
yemeğini haarlıyor, evin işlerini yapı-
yordu. Hem ortakla yaşanan sorun-
lar, hem de işlerin yolunda gitmemesi
üzüyor. yıpratıyordu.Bir gün şiddetli
bir yağmur yağdı. Tavuklar boğul-
masm diye sularla boğuştu Marika.
Hepsinı teker teker sudan çıkardı,
evin birodasına koydu. Bir hafta son-
ra da hastalandı. Otuz dokuz derece
ateşle yattı günlerce. Yeni iyileşmişti-
ki, çiftliğin duvanna kocaman harf-
lerle, ''Türkler, Rumlar'dan al^veriş
yapmaym" yazıldı. Birkaç geceyi, çift-
lik basılacak korkusuyla uykusuz ge-
çirdiler ama ne gelen oldu ne de gi-
den...
Kaçacağım dedi ve kaçtı
Hrisula,on üçünü doldurmuş, genç
bir kız. Çiftlikte çalışmaktan, Ma-
rika'nın dur durak bılmeyen emirle-
nnden bıkkın. yeni işler peşine düştü.
Konfeksiyoncu İliada'nın yanında
tezgŞhtarlık buldu kendisine. Iki dük-
k3n ilerde de bir marangoz atölyesin-
de çalışan çırak Panayoti'nin yeşil
gözlerine. uzun boyuna vuruldu. Pa-
nayoti, başkasına sevdalıymış. aldır-
madı. Dükkanın önünden geçerken
göz süzmelerle, her öğle yemeğini,
paylaşmalarla baştan çıkardı onu.
Birkaç aya kalmadan da "Annem, be-
ni sana vermez, kaçacağım sana" dedi.
Kaçtı da. Marika da, Vasil de çağnl-
madı düğünc. Oysa kınlmamıştı bile
Marika. Hrisula'dan gelecek bir ışığı,
bir çağnyı bekledi, durdu.
YARIN: Almanya yolunda
ÇALIŞANLARIN SORULARl/SORUNLARI YILMAZ ŞÎPAL
Kaıııu kurumlarında askerlik
öncesi çalışma
Bir kamu kuruluşunda iki yıl çalıştıktan sonra,
askerlik nedeniyle aynldım.
Askerlik görevimi tamamladıktan sonra bir başka
kamu kuruluşunda işe girdtnt ve her iki kunımda da işçi
olarak çahştım. Şimdi ise emekliyim.
1475 sayılı İş Kanunu'nun 14. maddesi u\annca ilk
çaltştığon iki yılın kıdern tazminatını son çalıştığım iş\erenden al-
mam gerekmektedir. İlk çalıştığım işyerinden "askerlik nedeniyle
ayrılıp kıdem tazminatı alrnamıştır" yazılı belgeyi getirmeme
karşm son çalıştığım kamu kunımu bu iki yıl karşılığı kıdem tazmi-
natımı vermemiştir.
Bu konu ile ilgili yargı kararları var mıdır?
YANIT: 1475 savılı İş Yasası'nın 14. maddesi u\;ınnca "NTuvaz^ar
askerlik hizmeti dolayısıvla" ışaktinı bozan ışçı\c"işe ba>ladığı Jarih-
ten itibaren hizmet akdinin devamısüresince her geçen tanı >ıl için i^>e-
30 günlük ücreti tutannda kıdem lazmınutı odcııır "Bir
yddan artan süreier için de a>nı oran üzerioden ödeme vapılır."
Askerlik nedenı\le aynlmak kıdem tazminatı almayı gerektiren
durumlardandır. fşçi askere gıderken bu tazminaU almamışsa bu
hakkı ne olacaktır? Yasanın 14 maddesi. bu konuya açıklık getir-
miştir. "T.C. Emekli Sandığı Kanunu ve Sosyal Sigortalar Kanunu'na
«eya yalnız Sos> al Sigortalar Kanunu'na tabi olarak sadece avnı >a da
değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürekrinin birleştirilmesi
suretiyle Sosval Sigortalar Kanunu'na göre yaşlılık veva malullük
aylığına ja da toptan ödemeye hak kazanan işçi>e, bu kamu kumluş-
larında gecen hizmet sürelerinin toplamı üzerinden son kamu kuruluşu
işverenince kıdem tazminatı ödenir."
Konuyla ılgıli yargı kararlannı aktanyoruz.
(1) "(...) Davacı kamu kuruluşu olan Tekel Genel Müdfirtügü'nden
20.6.1986 tarihinde y aşlılık aylığı almak amacıyla aynldığında, kendi-
sine bu yerdeki son çalışması olan 1979 ile 20.6.1986 tarihleri arası için
kıdeni tazminatı ödenmiş, fakat aynı genel müdürlükte geçen ve mu-
vazzaf askerlik nedeniyle sona erdiği ileri süriilen 14.3.1960 ile 13.4.
1968 tarihleri arasındaki hizmeti için bir ödeme yapıtmamıştır.
Davacı. önceki hizmet suresinin de birleştirilmesi suretiyle kıdem
tazminatı ödenmesi isfeği ile bu davayı açmtştır. Davacının her iki hiz-
met siiresi birleştirilmek suretiyle Sosyal Sigortalar Kunımu'nca
y aşlılık ay lığı bağlandığına göre az önce açıklanan yasa hukmü uyan-
nca her iki hizmerin birleştirilmesi suretiyle kıdem tazminatı ödenmesi
gerekir. Bunun için önceki hizmetinin, kıdem tazminatını gerekrirecek
şekilde sona ermiş ounası yeterlidir. Anılan yasa hükmü karştsında
dava tarihine göre zamanaşımı söz konusu edilemez." (...)
(Yargıtay 9. Hukuk Daıresi. 5.10.1987 tarih, 7828 Esas ve 8824
karar)
(2) "Davacı işyerinde çalıştrken muvazzaf askeriik sebebiyle işten
aynlmıs, askerlikten sonra tekrar işyerinde işe başlamıştır. Askerlikten
önce geçen süre için kıdem tazminatı almamış ise diğer şartlar da varsa
kıdem tazminatı alabilir. Askerlikten sonra tekrar işe başlayıp bir süre
çalıştıktan sonra istifaen ayrılmış olması askerlikten önce yaptığı hiz-
met karşılığı kıdem tazminatını almasına engel değikiir."
Yasa hükmünden ve yargı kararlanndakı anlatımdan, bir ya da
birden çok kamu kuruluşlarında calışıp son olarak da bir kamu ku-
ruluşundan emekli olan ve kendisine Sosyal Sigortalar Kurumu'nca
>aşlılık aylığı bağlanan işçilere, muvazzaf askerlikten önce kamu ku-
ruluşlannda geçen çalışma süreleri karşılığı kıdem tazminatının, son
çalıştığı kamu kuruluşunca ödenmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
(Yargıtay 9. Hukuk Dairesi. 19.1.1978 tarih, 1978/381 esas ve
1978/622 karar)
Kaynak (1) Osman Usta, Kıdem Tazminatı, 1988. sayfa: 19529
(2) Osman Usta, Kıdem Tazminatı, 1988, sayfa: 171/15
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇI
Ertan Ünver'le Söyleşi: (2)
Sosyalist Enternasyonal
Toplanmalıydı!SHP Kurultayı delegesi, Torbalı Belediye Başkanı Er-
tan Ünver, SHP Kurultayı'nı eleştiriyor, beklenen işlevi
görmediğini söylüyordu. Şöyte diyordu:
- Oünyada insan ne durumda? Sosyal demokrasi ne
diyecekti insana? Bak, Bosna-Hersek'te, 1500lerde
Ma/Un Luther'in dinde reform yaptığı yerlerde Hıristi-
yanlar, Müslümanları kesiyor, öldürüyor. Bunun tam
karşıtı da olabilir. yani bir dinsel kökenli çatışma var;
düşünebiliyor musunuz, 400 yıl sonra, 450-460 yıl sonra,
aynı topraklar üzerinde bir anlamsız, dinsel kökenli ça-
tşma var. Ama dinsel kökenli değil bu; ekonomik, poli-
tik. Bu konuda sosyal demokrasi, ağzını açıp bir şey
söylemiyor. Konsey'i toplayamaz mı? Haydi, kongreyi
toplayamadı diyelim SHP...
-Hangi Konsey'i?
- Sosyalist Enternasyonal Konseyi'ni. Toplayamaz
mı? Başkan Yardımcısı Erdal Bey. SHP'nin adayları top-
lanıp da, "Biz genel başkan olursak, hangimiz olursa
olsun, Sosyalist Enternasyonal Konseyi'ni toplantıya ça-
ğırıp, şu dünyadaki gelişmelere sosyal demokrat man-
tıkla yenıden bakmak için bir çalışma başlatıyoruz!"
diyemez miydi? Haydi Kongreyi toplayamadı diyelim,
gücü yetmez, o zor bir iş. Ama Sosyalist Enternasyonal'-
de "Konsey"diye bır organ var; hemen hemen her par-
tinin önde gelen, her partinin temsilcisinin bulunduğu ve
düşünce üretiminin eylem üretimine dönüşmesi nokta-
sında, aktif bir organ bu "Sosyalist Enternasyonal Kon-
seyi". Bu konuda bir girişimde bulunamaz mıydı?
- Kurultay öncesinde mi?
- Kurultay öncesinde tabii! Adaylar 98 gün önce so-
yundular; Erdal Bey, Kurultay'a 98 gün kala "Sen yo-
kum!" dedi. Yer yer ürkenler, çekinenler oldu. "Geriye
dönebilir" diye. Ama kafasında "genel başkanlık" taşı-
yan her aday, 98 gün önceden Erdal Bey'in olmayacağı-
nı, kendisinin olabileceğini varsaydı. Onları varsaydı da,
bir tek sosyal demokrasinin dünyaya açılımını Türkiye'-
den başlatma olgusunu varsayamadı. Dört aday da! iş-
te, "Benim oyum boş" deyince, bunlardan söz ediyc-
rum. Ve ben bunu SHP Izmir il toplanrjsında, 38 delege
artı ilçe başkanları, artı belediye başkanlarının olduğu
toplantıda, il başkanının başkanlığında yapılan toplantı-
da söyledim: "Türkiye'de garip ve gülünç bir duruma
doğru gidiyoruz, kapitalizmin karşısında hiçbir şey üre-
temiyoruz, o "Sovyet" dedikleri blok duvar yıkıldıktan
sonra kapitalizm, Türkiye gibi ülkelerde fink atıyor! Kişi
başına 15-20 bin dolar ulusal geliri olan ülkelerde önem-
li değildir bu, ama Türkiye gibi, 2000 dolarda olup olma-
dığı belli olmayan ülkelerde önemlidir. Böyle Kafkas
petrolü ile Körfez petrolü arasına sıkışmış ülkelerde
önemlidir. Bu olaylara eğilmemiz gerekir. Sosyal de-
mokrasi, adeta, kendisine bir şey verilirse alacak, ken-
disine bir şey verilirse yapacak konuma itilmiştir. Hiç
belirleyici olamamaktadır. 28 Mart pazartesı gunü yerel
seçimlerin genel oyu, bizim genel başkanımızı, genel
başkan olduğunu söylemeye utandıracak bir oy olarak
çıkar karşımıza!" dedim ve üzülerek söylüyorum bunu,
kimse de aksini söyleyemedi, herkes başını öne eğdi!
Şimdi o "boş" oy, Torbalı tarafından doluya çevrildi,
Murat Karayalcın olarak belirlendi. Onun ötesinde her-
kesin bilebileceği gibi, iki adaym ortaklaşa yaptıkları
Parti Meclisi listesi de, bir dısiplın ve ilke birliğıne da-
yandırılarak oluşturuldu. Içi dolu bir parti durumuna
geçmenin zamanı tam şu sıralardadır. Yeni yönetim, bu
konuya bakar: önümüzdeki yerel seçimlere yaklaşık altı
ay var; Sosyalist Enternasyonal'in bu anlamına değinir
ve sosyal demokrasiyi hem söylemiyle hem anlatımıyla,
hem iceriğiyle öyle.. Bemstein de mi kaldık biz, Ka-
utsky'de mi kaldık? (Eduard Bemstein: 1850-1932; Karl
Kautsky: 1854-1938) Sosyal demokrasi buralarda mı hâ-
lâ sorusunu sorarak yeni bir devreye girmek gerekıyor
diyorum.
- Sosyal demokratların birleşmesi konusu gündeme
gelebitir mi?
- Bu konu aslında az önce söylediğimie farklı bir konu
değil ki. Yani, sol bugün birleşemiyorsa bir içerik, bir öz,
bir söylem, bir eylem bütünlüğü, birliği yenilemesi oi-
madığından birleşemiyor. Mesele, içeriği olmayan bir
mantık karmaşasına girdikten sonra, onun adı öyle kon-
muyorda, "liderler duzeyınde..", "partinin ileri gidenle-
ri", "öndegelenleri", "birleşemiyor"deniyor. Oysaişin
aslı o değil. Aslı, insana; "Beş bin, on bin, elli bin yıldan
beri birbirinizi niye boğazlıyorsunuz?" diye soracak sis-
tem, düzen... Sosyal demokrasi bazı soruları soruyor
olsa, bunu SHP yapsa, SHP bu birleşmeyi sağlar. Bunu
hangisi, CHP yapsa CHP sağlar, DSP yapsa DSP sağlar.
Nerde sağlar? Yukarıdaki kavgada sağlayamaz, ama
sandıkta sağlar! Bir bakarsınız, bunu söyleyen parti..
Barışı isteyen, ama ciddi bir söylemle isteyen.. "Barışa-
lım" deyip de, ertesi gün Skorskilerle, bombalarla, Ka-
laşnikoflarla ortaya çıkanlar değil. Aklı başında, milyar-
larla insana barış öneren. Mantık bu olmadığı için solda
birlik olmuyor ve olmaz da. Bu mantığa oturmadı mı, üç
sosyal demokrat parti birleşemez! Birleşir gibi görünür.
Hepsinin yapmak istediği şu: "Ben birleşmek istiyorum,
ama karşı taraf birleşmiyor." Ve (yüzde) 30-32 dolayın-
daki taban da, son zamanda artık savrulmaya başladı.
Oysa birevrensel barış söylemi, bugün nesosyalistlerin
elindedir ciddı olarak, ne de kapitalistlerin. Yalnızca
sosyal demokratların...
BULMACA
1 2 3 4 5 6SOLDA> SAĞA:
1/ Bal, yoğurt gibi şeyler
koymaya yarar tahta ko-
va... Yapının ya da arsa-
nın boyutlannı ve şınırla-
nnı gösteren harita. 2/
Yoksullara yemek dağıü-
lan yer... Kâr, fayda. 3/
tran'da tarihi bir kent...
Kadife. 4/Bir renk... Bü-
yük zoka. 5/ Galyum ele-
mentinin simgesi... Kalın
bükühnüş sicim. 6/ As-
kerlik ödevini bıtirenleri
bırakma... Tuzağa düşü-
rülen şey. 7/ Beddua... Bir işi yen-
ne getirme. 8/ Nesne, şey... Kara
batmamak için ayağa takılan bir
çeşit örgülü avaklık. 9/ Gözleri
görmeyen... Sarma, kuşatma.
YTJKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Hastanelerde, yatacak hastala-
nn kayıt ve kabul edildıkleri yer. 2/
Vaşak denilen hayvanın ufak bir
türü... Üzüntü, keder. 3/ Ro-
manya'nın para birimi... Narçiçeği
renginde bir süs taşı. 4/ Konut...
Yükseköğrenime geçiş aşaması sayılan medreselere verilen ad.
5/ Kahverengi ve tü> lü kabuğu olan, C vitaminince zengin bir
meyve... Duygulu. 6/ Dost. arkadaş... Yan memnunluk belir-
ten bır ünlem. 7/ Tann... Türk müziğinde "usul" anlamında
kullanılan söz. 8/ Mezopotamya'da kurulmuş eski bir krallık...
"Eyvah o üç çifte kayık aldı karanm ' Şarkı okuyup geçti bir - -
- var içinde" (Nedim). 9/ Kılıç, bıçak gibi saph şeylerin sap için-
de kalan bölümü.