Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 TEMMUZ1993 PERŞEMBE CUMHURİYET2 SAYFA
KULTÜR
İngiliz Kraliyet Balesi, festival seyircisine uzun yıllar belleklerden silinmeyecek bir dans şöleni yaşattı
DameNınette'ninçocuklanGEYVAN MCMILLEN
Geçen yaz Lomtra'da Anthony DoweH
ıJe Jngiliz Kraliyet Bale Topiiıluğu'nu
1993 Uluslararası İstanbul Festivali'ne
davet ederken yaptığun görüşmede, Do-
weü Dame Ninnette'in bir öğrencisi ta-
rafından Türkiye'ye davet edilmekten ne
kadar mutluluk duyduğunu ve bu turne-
nin gerçeklesmesini çok arzu ettiğini söy-
lemişti. (Dame Ninnette de Valpiş İngi-
liz Kraliyet Balesi'run olduğu gibi, Türk
Balesfnin de kurucusudur.)
Aradan I yıl geçtikten sonra, çok ge-
niş bir kadroyla AKM'nin büyük sahne-
sini Co\ eırt Garden'a çeviren (Covent
Garden Londra'da sürekli dans ettikieri
sahne) Kraliyet Balesi, kendi ışık, dekor
ve teknik kadrosuyla iki degişik prog-
ram izleme olanağı verdi ve gösterdikleri
performans olağanüstüydü.
Topluluk 5 gün içinde biri matine ol-
mak ûzere toplam 6 temsil vererek insan
enerjisinin disiplinli çabşma i)e nasıl ye-
RF
ale geleneğinin
en üstünprneklerinden
biri olan İngiliz Kraliyet
Balesi, beş gün içinde altı
temsil vererek insan
enerjisinin disiplinli
çalışma ile nasıl yenilenip,
limitlerinin
zorlanabileceğini
başanyla gösterdi.
nilenip, limitlerinin zorianabileceğini ba-
şanlı bir şekilde gösterdi.
Bu tür çalışma ve sistem yalnız Kra-
liyet Balesi'ne dzgü değil tabü ki. Ül-
kemiz sınırlannın dışına çıktığımız anda.
Batı'da evrensel kabteye ulaşmış bütûn
topluluklaraynı tempoda çalışmaktalar.
Haftada yalnız l temsil vermek sadece
bizim ülkemize özgû... Bu arada önemli
bir nokta da, bu topluluklann hepsinin
bağımsız birer bale topluJuğu gibi calışı-
yor olması. Çalışma sistemleri ve alt-
yapılan tamamen bir bale topluluğuna
özgû. Ömeğın; Londra"da Covent Gar-
den sahnesini. hem Kraliyet Balesi hem
de opera paylaşmaktadır. Ancak, bunun
dışında bütçeleri. gösteri günleri, idari
kadrolan tamamen aynlmıştır.
Bize gelince, Devlet Opera ve Balesi 33
yıJdır Opera'mn hakimiyeti altında yü-
rûtülmektedir ve tamamen bağımsız dü-
şünülmesı gereken iki sanat dalının bira-
rada ele alınmasının doğurduğu sorun-
lar da yine birarada düşünülüpçözülme-
ye çabşılmaktadır. Bu durum da balenin
ve operanın gelişmesini olumsuz etkile-
mektedir.
İngiliz Kraliyet Balesi topluluğunun
Sanat Yönetmeni ünlü dansçı Anthony
Dotrefl ile televizyon için yaptığıınız söy-
leşide, kısaca ingiliz Bale Ekolu'nü yara-
tan Dame Ninnette de Valoisin, her za-
man yenilikçi, iyi eğitimden ve üstûn
performanstan yana olduğunu söyle-
mişti. Yetiştirdiği koreograilara örnek
olarak Frederick Asfatoa ve Kenneth M«c
Mülan'ı gösterebilinz. Bu iki koreog-
rafın tngilız Bale Ekolü'nü yaratmakta
büyük katkılan olduğunu belirtirken,
"Biz miDetçe içe dönük »e duygtduyuz-
dur. Bu dansımıza da yansımıştır. Bu ara-
da dün>a dans kültürünü önemli diçüde
etkileyen danscılar da yetistirmevi başar-
mtş bûlunınaktayız" demiştir.
"İngiliz Ekolü'nün kendine has du-
yaruuğmı en güzei gösteren yapıtlanndan
biri olan "Month in the Country"yi, bir
Rus hikayesi olmasına rağmen tam bir
Jngili/ duyarldığıyla o>nayabilmemizde-
ki önemli neden, Frederick Ashton'ım dü-
şünce ve hislerini koreograflane yansı-
sonra, Fransız inceliği, zerafeti ve güzel-
liği esere bambaşka bir anlam ka-
zandırmış. Sylvie Guillem, son zaman-
larda Fransızlar'ın yetiştirdiği en ünlü
balerin. 26 yaşında ve kariyerinin doruk
noktasında.
Üçlü programın son eseri, Francis Po-
ulenc'in müzıği için Kenneth
MacMillan'ın yaptığı Gloria adb m o
dem baleydi. Giysı tasanmı Andy Klun-
der, ışık Bill Beşant'a ait. Kenneth Mac-
Millan, dehası İngiltere adasının dışına
çıkmış, dünyava malolmuş bir usta.
Daha çok konulu baleieriyle ünlenmiş,
hareketlerle teatral dansı ve kendine
özgü anlatım tarzını başanyla bütünleş-
tirmesı en beürgin üstünlüğü denebilir.
"Gloria", Vera Brittaio'in "Gençtik
Vasiyetnamesi" adlı eserinden esink-
nereic yapılmış bireser. îkibinli yıllara gi-
rerken danscılann en zor bale hareketle-
rinin kolaylıkla üstesinden geldikleri bir
dönemde klasik balenin de kendi kalı-
planndan çıkıp dansçının bedenini deği-
şik yollarla kullanmasının önemli örnek-
lerinden.
Kraliyet Balesi'nin 2. Programı 3 per-
delık Mayerling BaksTydi. Avusturya-
Macaristan fmparatorluğu Veüahtı
Prens Rudolf ile 17 yaşında ki Barones
Mary Vetsera'run ölümle sonuçlanan hı-
kayelerini konu alan eserin müziğı Franz
Liszt, koreografısi Kenneth MacMillan,
sahne tasanmı \icbolas Georgiadis. ışık
tasanmı da John B. Read'a ait. MacMıl-
lan her zamanki dehasıyla bu eserinde
f aloi
tmayi başarmasıdnr" dıye ekledi.
Bu konuyla birükte aklıma geien, ül-
kelerin kendi kültürlerini bale sanatına
yansıtabilmek için kendi koreograf-
lannın yarattığı eserlere öncelik tanıma-
lannm önemi oluyor.
flk akşam izlediğim 3"lü balelerin hep-
si dûnyada deha olarak nitelendirilen
koreograflann eserlerinden oluşuyordu.
Çok farklı olmasına rağmen birbirine
çok yakışan bu 3 yapıtı zevkle izledik.
1. eser "BaDet ImperiaT- Müzik: Çay-
kovsfci, Koreografi: Balanchine, Ta-
sanm: Eugeo Betman. Balanchine'in
tüm eserlerinde olduğu gibi. konusuz,
dansçıyı ön plana çıkartan, neo-klasik
balenin inceliklerini taşıvor. 1941 yılında
ilk sahnelendiğinde Marius Petipa'yı ve
gençliğınin StPetersburg'undaki klasik
A. KM'yi Covent
Garden'a çeviren
Kraliyet Balesi 'nin
gösterdiği performans
olağanûstüydü.
balenin görkemini anımsatan duygular-
la haarlamış olan Balanchine, dünyanın
birçok koreografina ilham kaynağı ol-
muş birsanatçıdır. îngiliz Kralıyet Bale-
si bu eserde Balanchine'in topluluğu
olan (New York Cit> Ballet) olduğu ka-
dar Balanchine ekolünü yansıtamadıiar.
Ancak eğitimlerinin getirdiği mükem-
mellikle. kendilerine yakışırşekilde "Bal-
let ImperiaJ"ı dans ettiler.
2. dans olan "Köyde Bir Ay" (A
Month in the Country% İngiliz ekolünün
tartışmasız başvapıtİanndan biri. Cho-
pin'in müziği, Julia Treveiyan Oman'ın
giysi tasanmı ve Frederick Ashton'un
koreografisi ile seyrine doyulmayan bir
eser. Asnton bu balesinde hareketlerle hi-
kaye anlatma sanatının eşsiz bir örneğini
vermiyor. Nathalia Petrovna rolündeki
Franstz ballenna Sylvie Guillem'ın ku-
sursuz dansı ve rolü yorumlama biçimi.
katumca gecenin en güzel anlanndan bi-
nydi. Yıllar önce Rus balerina Natalia
Makarova'dan a>™ rolü izlemiştim;
Makarova'nın Rus olmasından kay-
naklanan ılgınç ve detaylı yorumundan
alois'in iki
ayn kültür ve ülkedeki
çocuklan'ndan İngiüzler
bıraktığı mirası evrensel
bir kaliteye ulaştınrken.
Türk Balesi de yenilikçi ve
yeniden oluşturulacak
doğru yapılanmayı
gerçekleştirmeli.
konuyuçok iyi işlemiş. Balenin benı tek
sıkan tarafi, çok uzun olup, lüzumsuz
sahnelerinin bulunması. Eserin so-
nundaki ikili danslann güzellığiru ön
plana alarak diğer sahnelerin danstan zi-
yade teatral ağırlıklı işlenmesı, eseri ağr
ve zor seyrediür hale getiriyor. MacMıl-
lan amaana ulaşmış ama izleyici için açış
acısından zor bir eser ortaya çıkarmış.
Oysa MacMillan'ın diğer konulu balele-
ri. örneğin Romeo-Juiliet, Manon, Pago-
dalar Prensi gibi eserier. çok daha sürük-
leyici.
Bir koreografın her eserinin iyi olması
tabü kı beklenemez, evrensel kaliteye
ulaşması önemlidir. Dünyada çok az
sayıda koreograf bunu başarabilmiştir;
araJanndan bazılan dans sanatına getir-
dikleri yeniüklerle dansın gelişmesini
sağlamışlardır. Kenneth MacMillan 63
yaşında kajp krizinden öldüğü zaman,
dünya reperîuvarlanna ölürnsüz eserier
bırakmıştır. İngiliz Kraliyet Balesi bale
geleneğinin en üstün ömeklerinden biri-
dir. Dansta festivalin odak noktası ola-
rak her zaman hatırlanacak.
21. Uluslararası İstanbul Festivali, se-
yircisine uzun yılJar belleklerden silinme-
yecek bir dans şöleni yaşattı.
Dame Ninnette de Valois'nın iki ayn
kültür ve ülkedeki çocuklanndan fngi-
lizler bıraktığı mirası evrensel bir kalite-
ye ulastınrken, Türkiye'de bizler ancak
çeşitli makamlara sunulan önerilerin ve
reformlann hiç vakit kaybetmeksizin ele
alınıp uygulanması gerektiğini söyleye-
bilmekteyiz. Türk balesıni de evrensel
kaliteye götürecek tek çözüm yenilikçi
ve yeniden oluşturulacak doğru yapılan-
ma olacaktır.
Yevtuşenko, öO.yaşını kutladı
'Biz öldü^emeyen
birefsaneyiz..'
Kültûr Seniâ - Güle gfiJe kmrazı bayrağmt/henı dostum hem
düşmanımdın/kınnızı bir perde gibi ardında/donarak öltnüş ce-
sederi sakladm/ neden yaptin bunu bize kırmızı bayrağım?" Bun-
lar 60'li yıllann ünlü Rus şairYevgeni Yevtuşenko'nun dizeleri.
Yeştuşenko'nun altmışma yaşgünü geçtiğimiz günlerde Mos-
kova'da görkemh bir törerde kutlandj.
Törenin açılışıru yapan Kültür Bakanı Yevgeoi Sldorov,
"Bakın şu tüta basa dolu salona. aynı 60'Iardaki gibi''" sözleri,
beyazlanmaya yüz tutmuş saçlan ve Glasnost öncesi kıyafetle-
riyle salonu dolduranlann alaycıftsıtıltısıylakarşılandı. Ama
bu burukluk Yevtuşenko'nun
sahneye çıkmasıyla uçup gitti.
Gece bir doğumgünü kutJa-
masından ziyade, Stalinizme
başkaldırmış ve dizelerinin
karşıkonulmaz gücüyle Rus
halkını etkisi altına almış 60 ku-
şağı şairlerini anma toplantısı-
na dönüştü.
Rusya Fedarasyonu Başkanı
Boris Veltsin gönderdiğı kutla-
ma mesajında "Bugfin aJtnuş
harekerinin öncülerinden biri
altmış yaşına giriyor. O zaraan-
larsizin gibi bilincli gençkr saye-
sindedir ki, Rus insannun aydı-
nlanması ve özgürleşmesi sağla-
nabilmistjr.' divordu. Yevtuşenko 1956yılındayasak birkitabı
savunduğu için üniversiteden aülrruş, 1968 yılında Rusya'nın
Çekoslavakya'yı işgaline karşı çıkmış ve 1979 yılında Afganis-
tana girmesini protesto etmisti ama tüm bunlararağmenkendi
kuşag^nın diğer aydınJannın kaderini paylaşmarruş. arkadaş-
lan Sibirya'ya sürgüne gönderilirken o, devlet ödülleri almış.
kitaplan yaymlanmış ve yurt dışına gezilere gitmesine izin veril-
mişti. Tüm bunlar yüzünden eleşürilmiş, isyanı mesleğe dönüş-
türmekle suçlanmıştı. Glastnost'un ilk günlerinde Gorbaçov'-
un yanında yer alan şairin 1991 yıhnda ateşli bir Yeltsin taraf-
canna dönüşmesi de eleştirilere hedef olmuştu ama Yevtuşen-
ko'nun törenin kapanışında okuduğu "Aftmş kuşagı"adlı şiir-
de bu eleştirilere cevabını veriyordu: "'Bırakın bize satılımş de-
süıler/ikiyüzlü desinler farketmez/biz bir efsaneyiz/vüzüne tükü-
rülen ama öidürülemeven '
Beatles'ın 500'den fazla fotoğrafı bugün Sotheby'ste satışa sunuluyor
Görünmeyen sahnearkaa...
Kültür Servisi - Efsanevi Be-
atles topluluğunun üyelennin
yeni bulunan 5000'in üzerinde
fotoğrafı bugün, Londra'nın
ünlü müzayede salonu Sot-
heby'ste satışa sunuluyor.
Fotoğraflar, 1963 yılında.
Beatles'ın dünya çapında ün
kazanmasını sağlayan dört ay-
lık Amerika turnesi sırasmda
Life dergisinin muhabiri Terry
Spencer tarafından çekilmiş ve
100 tanesi dışında daha önce
hiçbiryerde yayınlanmış.
Bugfin yetmiş beş yaşında
İkina Dünya Savaşı'nda pi-
lot olarak görevyapan Spencer,
tüm engelleri aşarak Beatles
üyelennin tümüyle erişilmez ol-
duğu bu turnedönemi boyunca
sahne arkasmda resimlerini
çekmeyi başarmış.
Bugün 75 yaşında olan
Spencer o günleri şöyle anlatı-
yor: "Hapishane hayatı yaşıyor-
İardı. Canlan o kadar sıkılıyor-
du ki, benim fotoğraf makinemle
oynamaya başladılar, ben de on-
lara forograf cekmeji öğrettim.
Bundan da sıkılınca oyuncak
trenlerie oynayıp, gazete ve der-
gtleri satır satır okumaya baş-
ladılar' Spencer, konserlerde
hayranlanmn nasıl çığlık at-
maktan şarkılan duyamadık-
Jannı hatırlıyor:
"Müziğin sesi çığlıkları bas-
tnrsm diye öyle açılıyordu ki, her
konserden sonra sağır oluyor-
dum ama onlar 1964'ün sonuna
Erişilmez Beatles üyeleri, aslındji bir hapishaoe yaşamı yaşıyorlardı; dJnlenme anında Leımon.
kadar başlanna geieninin ne ol-
duğunu anlıyamadılar. Bu kadar
popüler oldııklanna inanamıyor-
lardı.'
Spencerin John Lennon, Pa-
ul McCartney, George Harrison
ve Ringo Star ile geçirdiği gün-
leri ve gece gündüz oturup laf-
lamalannı anlatan yaası o dö-
nemde 6 milyon ürajı olan Life
dergisinde altı sayfa yer ay-
nlmış.
1972 yılında dergi yayın ha-
yatına ara verdiğinde. tüm ne-
gatifler yayın haklanyla birlikte
Spencer'a verilmiş. Bugün, bu
siyah beyaz fotoğraflar. nega-
tifleri ve telif haklanndan olu-
şan paket 35.000 pound ila
50.000 pound arasında alıcı
bulması bekleniyor.
Vnlarestettilerve
tartışıyorlardr
AHMET CEMAL
Sanınm artık bir toplumsal hastahğa dönüştüğünü söyle-
yebileceğimiz bir toplumsal alışkanlığunız var: Soyut düzey-
deki tartışmalanmızla somut gerçeklerimiz arasında bir türlü
iletişim sağlayamıyoruz. Bunun temel nedenlerinden biri, hiç
kuşkusuz, somut gerçeklerimizin temellerine inmemizi ola-
naklı kılacak bilgi donanımından yoksun oluşumuz. Özellik-
le sanat dünyamızda, kendi sanatçıfanmızca yaratılmış kimi
ürünJeri yorumlamakta bunca yetersiz kalışımız. başka türlü
açıklanamaz. Bu bağlamda sergilenen görünüm, şöyle: Tartı-
şmalar bizim ortamımızda da elbet eksik değil; gelgelelim
bunlar, ya ashnda başka ortamlarda varolan ve bir "rooda-
ya" uymak için bizde de varmış gibi ortaya atılan sorunlar
üzerinde odaklaşıyor, ya da gerçekten kendi sorunlanmız ve
ürünlerimiz ele alındığında. yüzeyselin ve sıradanhğın ötesine
pek geçilemiyor.
Kendi sanat eserlerimizin ciddj bir tuturnla temellendinl-
mesi ve değerlendirilmesi eylemi, bunu yapması gerekenlerce
yeterli yoğunlukta gerçekleştirilemeyince, iş bir anlamda aya-
ğa düşüyor ve başta magazin basını olmak üzere. bu konuda
sorumlıiluk bilincinden ne yazık ki çok uzak bir medyanın
düzeysiz malzemesi olup çıkıyor.
Son zamanlarda bu dunımun en çarpıcı ömeklerinden
bazılanna, Türk sirıemasının yeni ürünlerinin değerlendiril-
mesi bağlarrunda rastbyoruz. Bu konuda bir noktayı hemen
başlangıçta vurgulamaîc. özelHkle önem taşıyor. Son yıllarda
Türk sinemasında, sıradan yargılarla asla yetinilemeyecek te-
mellerini bir yandan sinema estetiğinin ilİcelerinde, öte yan-
dan da Türkiye'nin toplumsal gelişmelerinin olgulannda bul-
ması gereken nesnel incelemelerle değerlendirilebilecek film-
ler yapıldı. İncelemelenn bu niteliği taşıması, bir yandan sirıe-
mamızın vardığı noktanın iyi saptanabilmesi, öte yandan da
bundan sonra yapılması gerekenlerin sağlıklı biçimde öne-
rilebilmesi için gerekli. Bu tür çalışmalara yetkin düzeyde bir
örnek olarak, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakül-
tesi öğretim ü>elerinden Dr. Gülseren Güchan'm "Toplumsal
DeğişıneveTürkSinemasr'*adbkitabıgöstenlebılır."Toplunı-
sal Değişıne ve İç Göç", "Sinema ve Topium", "Türk Sine-
masınuı Tarihsel Gelişimi >e TopJumla llişkileri", "Kente Göç
Eden İnsanın Türk Sineması'nda Değişen Profili" gıbı bölüm-
lerden oluşan bu kitap. örnek nitelığiyle ele aldığı fılmlerde
izlenen çözümleme yöntemiyle sinemaya bilimsel açıdan
nasıl eğilinmesi gerektiğini çok iyi sergiliyor. Ne var kı asıl
sorun, kitabın yazannın da doğru saptadığı gibi, bilimsel
bakış acısından sinemamıza henüz yeterince ilgı duyulma-
ması, genel değerlendirmelerin ötesinde, sinemamıza daha
"yakın planlar*'la bakılmaması.
Bu yetersizliklerin sonucunda ortaya, örneğin özel televiz-
yonlarda çaiışan yorumculann filmlen "sapık olanlar ve ol-
mayanJar" diye anıflandırmalan, ya da en çok satmakia övü-
nen gazetelerin yine son dönem Türkfilmlerindenbazılannı,
hiçbir gerekçe göstermeksizin "saçma sapan" diye nıtelendir-
meleri veya o fîlmlerin başoyunculannı oyunculuk güçleri
acısından değil, ama ne zaman ve nerede soyunduklan acısı-
ndan değerlendirmeleri gibi durumlann çıkinası. hiç şaşırtıcı
gelmiyor. Genelde yabancı filmler için sütunlar boyu yazı
yaalması, ama bizimfilmlerimiziçin aynı "c6merth"ğin" gös-
terilmemesi ise, kanîmca bir başka olasılığı çağnştınor: Ya-
bana filmler için Önceden çıkmış yabana dildeki incelemele-
rin sayısı kabanktır; bütün iş bunlan özet ya da yan-özet biçi-
rnindc aktarmaktır; oysa kendifilmlerimiziaynı düzeyde de-
ğerlendirebilmek, aynı düzeyde bilgiye dayanan özgün çabayı
gerekü'rir. Bu durumda "mesnetsiz armak" çok daha kolay
değil midir?
Polonyalı romana Tadeusz Borovski'nin, bir zamanlar
Yazko Yayınlan arasında, Zeyyat Selimoğlu'nun nefis ceviri-
siyle çıkanu
Taşlaşan Dünya" adb romanının bir yerinde an-
latıcı. yaşanan oigularia ilintisiz esletik tartışmalar yapanla^-
dan söz ederken şöyle der: "Bizler pfctik ve ölüyorduk, «olar
estettiler ve tartışıyorlardı.** Bizim ortamımızda gerçi pis ol-
mamız ve ölmemiz söz konusu değil. Ama örneğin moderniz-
min ne olduğunu doğru düriist öğrenemeden, bu konuya iliş-
kin kendi dilindeki başvuru kaynaklannı yeterince tamamla-
yamadan en koyu postmodernizm tartışmalannm ıçine gir-
miş, **bilgi özürlö" olması nedeniyle kendi sanatçılannın üret-
üklerini estetiğin ve toplumbfurnin temeh'ne oturtamamış bir
toplumda bu bağlamdaki işlerin estetlikleri "kendilerinden
menkul" kişilere kalması, ancak: Bizler kısırdık ve kuruyor-
duk, onlar ise estettiler ve tartışıyorlardf' dememize yol açabi-
lir!
Günün birinde raflanmızın, öıneğin kendifilmlerimizüze-
rine kaleme alınmış özgün incelemelerle dolmasından kay-
naklanacak övünç, filmlerimizin yabana festivallerde ka-
zandığı ödüllerden duyduğumuz mutluluktan az olmaya-
caktır.
_..,... "ToplumsalDeğişme ve Türk Sineması"'.
İmge Kitabevi, Ankara 1992.
Media ansiklopedisi "Axis"
Fransa'da
KültürServisi- Fransa'da, Hachette Yayınevi. geçtiğimiz
ay değişik medya alanlannı kapsayan geniş bir
ansiklopediyi piyasaya sürdü. Yaab, görsel medyalardan
bilgisayardünyasına kadar pek çok konuda başvuru
kaynağı olma özelüği tasıyan ansiklopedi, 7yıllık bir
çahşmanın ürünü olarak ortaya çıktı. 700yazar tarafından
110.000 madde kaleme abndı. 18cilt olan "Axis"
ansiklopedisi. sinema tarihini de geniş kapsamlı bir şekilde
ele ahyor. YakJaşık 12 milyon Türk Lirası değerindeki
ansiklopedi: 6 sözlük, çeşitb konularda lOdosya. 1 atlasve
1 index kitabı ve 24 \ideo kasedini içeriyor. Aynca bir
opük disk, setin en küçük parçasını oluşturuyor. 10 gram
ağırhğındaki bu disk cepte taşınabiliyor ve ansiklopedideki
tüm maddeleri içeriyor.
Kültür-Sen'intalepleri
ANKARA (A.A) Kültür Emekçileri Sendikası
(Kültür-Sen), işkolundaki sorunlar ve isteklerini içeren bir
raporu. Kültür Bakanlığı'na sundu. Sendika Genel
Başkanı Şakir Dedebalı ve bazı yönetim kurulu üyeleri de
hanrlanan raporu Kültür Bakanı Fikri Sağlar'a iletilmek
üzere, ilgililere verdi. Bu sırada bakanlık önünde toplanan
35^40 kişilik sendika üyesi de raporun iletilmesinden sonra
sessizce dağıldı. Kültür-Sen'in belirlediği ve hemen sürece
dayalı olmak üzere, iki ana başlık altında topladığı
raporda. üyelerinin sosyal, özlük, sendikal sorunlan, ve
talepleri dile getiribyor. Raporda"Kültür Bakarüığı, taraf
kabul edeceği sendikamızla, artık tophı sözkşme masasuıa
oturmalıdır" deniliyor.
"Milletler ve Milüyetçitik"
KültürServisi - EJ.Hobsbawm'ın "Milletler ve
Milliyetçilik" adb kitabı Aynntı yayınlanndan çıktı.
İskenderiye doğumlu ünlü tarihçi Eric J. Hobsbavvm
" 1780'den Günümüze Milletlerve Milliyetçilik "Program,
Mit, Gerçekçilik" adlı kitabında, millet ve milliyetçilik
serüvenini derinlemesine inceb'yor. Son iki yüzyıllık tarihin
bulamk sulanndan çarpıa sonuçlar cıkararak
milb'yetçiliğin; insanJann zenginleşen kimb'k arayışlanmn
çok gerisinde kalan ve 'geleceği olmayan' bireğjlim
olduğunu sapüyor. Halen Londra Üniversitesi"ne bağb
Birkbeck College'de iktisadi ve toplumsal tarih profesörü
olarak çaiışan Hobsbawm, tarih çabşmalanna üyesi
olduğu İngibz Komünist Partisi'nin 'Tarihçiler Grubu'nda
başladı ve Marksist olan ve olmayan tarihçileri ortak bir
temel üzerinde buluşturmayı amaçlayan "Past and
Present" adlı dergide sürdürdü. Hobsbawm, "yeni'cmek
tarihi yaklaşımının, toplumsal hareketleri vedönüşümleri.
iktisadi. toplumsal, siyasal, kültürel veyasal yönleriyle bir
bütün olarak ele alması gerektiğini vurguluyor.