Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 3ARALIK1993CUMA
Korku filmleri tüylerimizi ürpertiyor, ama yine de seyretmekten kendimizi alamıyoruz
Hollywood kâbuslanmızayön veriyor
EL1TE Sarvlce
ARTDURBANO
Değerlendirmesi size bırakılmış,
Marion Crane patronundan 40.000
dolar çalmış ve tüymüştür. Kent dı-
şındaki Bates Motel'de, çocnksu
müdür Norman Bates ve annesiyle
geceyi geçirmeye karar verir. Araba
kullanmaktan yorgun düşmüştür;
Norman'ın kendisini gözetleyeceği-
ni aklından bile geçirmez, duşunu
almak için banyoya girer...
Bundan sonrasını hemen hemen
hepimiz biliriz. Sinema tarihinin en
korkulu anlanndan biri yaşarur.
Görenin asla unutamayacağı bir
sahnedir bu.
Işte klasik korku filmlerinin ûze-
rimızdeki etkisi böylesine güçlüdür.
ödümüzü kopartır ama bız daha
fazlasmı ister dururuz. Bu nasıl ba-
şanlıyor? Neden korku filmleri her
gösterildiğinde tüylerimizi ürpert-
mekten geri kalmıyor? Bu öncelikle
ve ağırlıkb olarak, korku fılm ya-
pımalannm biziın nelerden korktu-
ğumuzu çok iyi bilmelerinden kay-
naklanıyor.
"En iyi korku filmleri, korku-
lanmız, fobilerimiz, kuşku ve fantezi-
lerimiz üzerine kurulmuştur" Holly-
wood, en korkulu düşlerimızin üs-
tüne üstüne giderek düşü sonuna
dek götürürler. İşte size korkulu
düşleriıruzden birkaç örnek:
Koridorun sonundalu yalnız ve
yaşh kadın sizce biraz tuhaf mı? Ro-
man Polanski'nin 1965 yapımı "Re-
puision" fılmindeki karakter işte
böylesine tüyler ûrperticidir. Po-
lanski, içimizde yatan, tanınmayan
yalnız komşu korkusunu son derece
incelikli bir biçimde işleyerek izleyi-
ciyi koltuğundan hoplatmayı bece-
rir.
Yol kenanndaki kılıksız bir otos-
topçunun tehlikeli biri olabileceğı
hiç aklınızdan geçer mi? Rutger Ha-
uer'in baş rolü oynadığı "The Hitc-
her" da bu kişi son derece tehlikeli
bındir. Film, şiddet sözcüğünü yeni-
den tanımlayarak. kişiyi arabasına
bir yabanayı almadan önce bir kez
daha düşünmeye itıyor.
Doğadan korkma
Çılgıncasına koşuşan doğa ana-
mızın bizi ürküttüğü kuşkusuz. Yı-
lanlar, örümcekler, yarasalar, kurt-
lar ve dev gonller yolda yûrûrken
hiç kimsenin karşılaşmaktan hoş-
lanmayacağı şeyler Stephen Spiel-
berg "Jaws" filmini çekmeseydi bel-
ki insanlar bugün bile korkusuzca
okyanuslarda yüzebileceklerdi.
Ama Spielberg "Jaws"u yaptı ve
birçok kişı okyanusa gumek yerine
havuzu yeğ tutmaya başladı. Gecen
yıhn fılmi "Jurassk Park"ta ise Spi-
elberg, yüksek teknoloji örneği bir
parkta bir şeyin ters gitmesiyle orta-
ya çıkacak ojaylan konu ediyor.
Gülyabani korkusu ister Empire
State bınasırun tepesindeki Kıng
Kong olsun, ister başka bir yaratık
olsun, ortabkta salınan canavarlar
tüylerimizi ürpertmeye yeter. "Tre-
mors"daki kum solucanlan, "Alien"
ve a
Terminator"dakı yaratıklar hep
birer karabasan kahramanlandır.
Bunlar da karabasanlann uyanınca
son bulduğu gibi, bizi öldürmeden
Stephen Spielberg Jaws filmini çektikten sonra, okyanusa girmek yerine havuzu tercih edenler arttL
durulmazlar. Canavarlar özellikle,
tam ınsan olmasalar bile, kanlı-canh
olduklannda ödümüzü kopartır.
Kurt adam, mumya ve Frankeştayn
bunlara güzel birer örnek oluşturur.
Hollywood'un düşgücü ıyice ge-
lişmiş film yapımalan bızı gıderek
daha çok korkutmayı başanyor.
"Freddy'nin Kabuslan" bu tür kara-
basan yaratıklannın yoğunlukta ol-
duğu bir örnek. Vampırler de yü-
reğimizı ağzımıza getirmekte geri
kalmıyor.
Günümüze dek çevrilmiş korku
filmleri içınde vampırh olanlann
çok özel bir konumu bulunuyor.
Francis Ford Coppola'nın 1992
yılında yeniden çektiği "Dracula"
cinsellikte gerilim ve şiddetin duvar-
lannı aşarak doruğa ulaşmıştır.
Dracula'nın öyküsünün kökleri,
korkunun da kök saldığı 19. yüzyıla
dayanır. Edgar Allan Poe ve Bram
Stoker'ın Gotik korku öykülerini
günümüz korku filmlerinin atalan
saymak yanlış olmaz.
O gün geçerlı olan gelenekler gü-
nümüzün kanb Hollysvood fılmle-
rinde de geçerliğını korumaktadır.
John Carpenter'ın elinde bir korku
fılmi sizi iliklerinize dek ürpertebilir.
Korku filmlerinin etkılı olmasın-
da önemli bir etmen, film ile yaşa-
nan çağ arasında bir koşutluğun bu-
lunmasıdır. Hisse senedi piyasasının
çökmesiyle bırlikte korku fılmlerin-
de görülen patlama bir rastlanü de-
ğildir. Kaygılı yıllar olarak bilinen
1930'larda çe'vrilen "Dracula",
"Frankenstein" ve "The Invisibte
Man" düzenin bozulduğu bir döne-
min ürünleridir. 50'ü yıllar ise nük-
leer soykınm ve Mars'tan gelen ya-
ratık korkusunun yoğun bir biçim-
de yaşanmasıyla "The Amazing Co-
lossal Man", "Incredible Shrinking
Man" ve "Them" gibı fılmler ya-
rauldı.
Inandırıcı olmayan yöntem
Korku fılmlenni cıddiye almadan
önce, bu filmlerin akıldışı özelliklere
sahıp olduğunu akıldan çıkar-
mamalıyız. Orneğin, bir dızı cınayet
işlemiş bir katilin bulunması için
"Kuzuların SessizliğT'nde uygula-
nan yöntem pek de inandına değil-
dir. Yine de. "Kuzulnr" klasik bir
korku fılmi nitehğini taşımaktadır
Sahneler. bırçoğumuzun yaşadığı,
bir yerde kapalı kalma korkusunu
(klostrofobi) çok güzel bir biçimde
işlıyor. Kendısinden katili yakala-
ması ıstenen Hannibal Lecter fılmın
başından ben çılgın biri olarak su-
nuluyor Oysa ki, Stanley Kubrick'-
ın "The Shining" filminde bir ada-
mın nasıl çıldırdığını adım adım izle-
yebilıyoruz. Fılm, hepimıze bu
adarmn bir yakınımız olabıleceğini
geçırttiğınden son derece etkıleyıcı.
Jack Torrance ve aılesinın boş bir
otelde tutsak kalmalan izleğine bir
de Jack Nıckolson'un olağanüstü
oyun gücü eklenince, o kanlı ve ga-
rip görüntülere hiç gerek kalmıyor.
Ve yine sonunda Alfred Hitch-
cock'un unutulmaz eseri "Psycho"-
yadönüyoruz.
Fılmın ortalanna gelinceye dek
"Psycho" baş roldeki buz gibi
sanşınıyla geleneksel Hitchcock
özelliklerinı taşıyor. Derken Marion
duş almaya karar venyor. Duş sah-
nesi filmin, Hol]ywood tarihinin en
çok tartışılan ve anlaülan birkaç sa-
niyesini oluşturuyor.
Gerçekten çıplaklıkla yüz yüze
gelıniyor mu? Eğer filmin her bir
anını yakından izlerseniz, sorunun
yanıtının "evet" olduğunu görürsü-
nüz. Ancak izleyici bıçağın saplan-
dıgını görmek yerine, hızlı bıçak
darbelerinın ve Bernard HerrraanıT-
ın keman gıcırtısının etkisıyle ırkılir.
Etkı öylesine canlıdır ki, gerçekten
bir cınayet gördüğümüzü sanınz.
Filmin ikınci yansı ise katilin kim
olduğunun aydınlığa kavuşması
üzerine kuruludur.
Burada da Hitchcock, son bir
darbeyle ustahğıru ortaya koyar.
Anne sırtı dönük iskemlede otur-
maktadır. Ansızın ıskemle bize doğ-
ru çevrilir ve o anda Norman ıle "an-
nesı" arasındaki ilışkiyı çok daha iyi
kavranz.
Ruhbıhmaler bu tür sinematik
kandırmacalann olumlu olduğunu,
kendi korkulanmızı yenebildığimizi
ılen sürüyor Ama gerçek şu ki, kor-
ku filmleri bizi hiç mi hiç rahatlatmı-
yor.
En ürperuci sahneler belleğimizin
bir köşesıne takılıp kalıyor.
SCHWARZENEGER
Güzel bir kadın
insanın
yorgunluğunu
unutturur
NEWYORK(AA)-Ünlü
"Cosmopolitan" dergisi,
Holly^ood'un dev aktörlerine
aşk ve seks hakkındaki
görüşlenni sordu. Al Pacino'dan
Woody Allen'a kadar birçok
sanatçı seksın yaşamlannın "çok
önemti bir boyûtu" olduğunu
vurguladılar.
"Terminator" filmiyle tamnan
Arnokl Sdıwarzeneger, aşk ve
seks konusundaki görüşlenni
şöyle ifade etti:
"Eskiden vücut geliştiriciler,
günde iki kilo et ve otuz yumurta
yemekten >e seks > apamamaktan
yakınırlardı. Ben, vücut
geliştirme) e başladıktan sonra
bunun doğru ounadığmı
ispatladım. Ağırçahşmalann
arasında güzel bir kadınla beraber
obnak insanın >orgunluğunu
atı\ or. Sonra da işiıüze geri
dönüyorsunuz."
En önenüisi aşk hayatı
Geçen yıl Oscar ödülü alan ve son
filmi "Carüto's Way" ile yine
kendinden oldukça söz ettıren Al
Pacino ise "Benim için her şeyden
önemlisi aşk hayatundır. Önem
sırası, aktödükten bile önce gelir"
dedi.
Çılgın aktör Jack Niebolson da
düşüncelerini şöyle ifade ettı:
"Seks konusunda iddiaJıyım. Bu
konudaki pervasızuğını ve
deneyimûn konusunda yalan
söyleyecek değüim. Bilinçli
olarak, kadınlar için kûstahça bir
merak geliştirdûn. Kadınlan
gerçekten tanımadan bir film
yapamazsınız. kitap >eya bir oyun
yazabilir, ancak bir film asla
yapamazsnuz."
Gerçek seks aşkla olur
Fılmlennın yanı sıra "mahkeme
dramlan" ile de ününü arttıran
Woody Allen, güzel bir ilişkinin
erotik ve "kirli" olduğunu
söyledi. Allen şöyle konuştu:
"Benim tamamen kişLsel
görüşüme göre gerçek seks aşkla
beraber olur. Demek istiv orum ki
güzel bir cinsel ilişki, aynı
zamanda erotik ve kirlidir de.
Böyle bir ilişkiyi size ancak
gerçekten sevdiğiniz birisi
verebilir. Eğer aşk yoksa seks
mekanikleşir. Benim mekanik
sekse yetecek gücüm yok."
"Ünhl iseniz çevreniz kadmlar ile
dolar" dıyen Nick Nolte ise "16
yaşımdan beri kadınsız kalmadnn.
aşksız yapamam" diye konuştu.
"'Rambo'" ve "Rocky" fılmlerimn
yıldıa Slyvester Stallone, her
zaman aşık olmak istediğini,
aşkın açıklanamaz ve çılgınca bir
duygu olduğunu söyledi.
"Kadınlar ounasa ben de
olmazdun" diyen Stallone,
"Kadmlar ile birlikte vakit
geçirmekten büyük zevk
duyuyonun. Dün> adaki tüm
kadınlar yok olsavdı ben de bir
saniye durmazdınT dedi.
Warren Beatty tek eşliliğı şiddetle
savunurken, Bruce Willis
görüşlenni, "Kadın vücudu nefes
kesicidir. ] 0 yaşından beri
kadınların peşinden koşuyorum"
dıye açıkladı.
Plansız gökdelenleşme, kenti tıkamaya başladı
IstanbuTun dev yapılan yolsuzkaldı
OKTAYEKtNCİ
Bilgisayarlarla donatıldıklan için
"lstanbul'un akıDı binaları" olarak
tanıtılan gökdelenlenn. "yer seçim-
leri" konusunda aynı şekılde dav-
ranmadıklan açığa çıkıyor.
1980'h yıllardakı "ayncalıklı imar
izinleriyle" yükselen bu dev yapıla-
nn hizmete girmelenyle birlikte, öze-
llikle kent içi ulaşıma getırdıkleri bü-
yük yüklenmeden ötürü en çok ken-
dilerinin etkileneceğı -geç de olsa-
farkedildi. Yapımı tamamlanmak
üzere olan bazı gökdelenler, işletme
aşamasına gelmeden "yol so-
runlannı" da çözmek istiyorlar. Bu-
nlar arasında Etiler-Ulus kavşa-
ğındaki Akmerkez'in yapımalan
ise, salt kendı ulaşım gereksinmele-
rini kolaylaşürmak üzere Zincirü-
kuyu Kavşağı ıle Ulus arasında yenı
bir kent içi yol projesi geliştirmiş du-
rumda. Çünkü Akmerkez'in bu-
günkü yol şebekesıne bağımb olarak
hizmete gırmesi habnde, binaya gı-
riş-çıkış yapacak binlerce araç, sa-
atler süren bir trafık ükaruklığına
yol açabilecek.
Ltanbul'da
genel ulaşım
planlaması
yapılmadan yerlerini
seçen gökdelenler, bu
kez salt kendi
kullanımlanna
yönelik özel yol
projeleri
geliştiriyorlar.
Benzer şekilde Büyükdere Cadde-
si ile Fatih Köprüsü bağlantısındaki
"kavşak içinde'" yükselen Sabancı
Center ile, Barbaros Bulvan'nın
Gayrettepe sapağı köşesine dikılen
Cevahirier lş Merkeâ de, yine trafik
açmazı içindeler.
Ünlü ABD'b mimar VVright, bu
binalan "temeMeki toprağın yüzeyini
mûmkün olduğu kadara fazla satmak
üzere çoğaltmayı mekanik bir hile"
olarak tanımlarken, dünya mi-
marbğında "Şikago Okulu" olarak
tanımlanan ekolün temsilcilerinden
SulMvanise şu övgüleri diziyor: "Yük-
sek olmaltdîr bina. Yüksekliğin gücü-
ne ve kudretine, coşku vericiliğin ulu-
luğuna ve mağrurluğuna sahip ol-
malıdn1
..."
Istanbul'da, özellikle 1984-1989
arasındaki "turizm >e iş merkezi"
uygulamalanyla özel imar ızınlenne
kavuşan gökdelenler, hem Wright"-
ın kaygılannı, hem de Sullivan'ın
duygulannı birlıkte taşıyorlar.
Bu yapılann hemen tümü. kent
planında özel olarak gökdelenler
için belirlenen ve altyapı olanaklan
da ona göre tasarlanan alanlarda de-
ğil, doğnıdan doğruya "sahiplerinin
kent içinde edindikleri arsalar üzeri-
ne" ayncalıklı imar ızınlen sağlana-
rak yükseliyorlar.
Dünyanın diğer uygar kentlerinde
bu tür yapılar, başta ulaşım olmak
üzere, "metro" dahıl her türlü alt
Kendibatağını
yaratan yapılar
Istanbul'daki gökdelenler ya trafıgi felç edecekler, ya kendOeri felç olacaklar. (GARBİS ÖZATAY)
yapısı önceden tasarlanan ve düzen-
lenen planb bölgelerde yoikseliyor-
lar.
Yine İstanbul gökdelenleri, Sullı-
van'ın "gösterişe önem veren" yoru-
munu da haklı çıkartan bir konuma
sahipler.
Örneğin Sabana'nın kuleleri, Bo-
ğaziçi'nin silüetini bile -Boğaziçi Ya-
sası'na karşın- "arkadan" delerek
kent üzerinde etkili bir sımge olarak
yükselirken, aynı şekılde Amerkez.
Cevahirier, Mowenpıck gibi binalar
da yine tstanbul'un hemen tüm böl-
gelennden "algdanma" hedeflerine
ulaşmış durumdalar..
Rant ve gösteriş özlemlerinin şe-
hircilik ve kamu varan ilkelenne
meydan okuyarak fstanbul'a dıktiğı
plansız gökdelenler, kentin kimliğı
ve altyapısına getirdıklen olumsuz
etkılenni. bu kez yeni yol projelenyle
sürdürmek niyetindeler.
Bunlar arasında, önerisini uygu-
lama projesi aşamasına dek geliştı-
ren Akmerkez, Zinarlikuyu ile "di-
rek bağlantısını" sağlamaya yönebk
3,5 km.'lik bir yolu üstlenmek niye-
tinde.
Çıft yönlü ve dört şeritli bir "hız
yolu" olarak önerilen proje, Boğazı-
çi Köprüsü çıkışında Zıncirbku)!!'-
daki Karayollan binasının yamn-
dan başhyor ve Ortaköy vadisinin
kuzey-batı yamaçlannda yüksek is-
tınat duvarlanna taşıtılarak. Musevi
mezarlığmın yanından Akmerkez'e
bağlanıyor.
Uzmanlara göre yaklaşık 400 mil-
yara çıkabilecek bu yol projesi için
yine Akmerkez'in üstlendiği rakam
ise 40 milyar olarak belirtiliyor. Böy-
lece, günde binlerce araan gjriş-çıkış
yapacağı bir tek gökdelen için
ulaşım sorununun "sonradan düşü-
nüJmesi" sonucunda. kamunun sır-
tına yüklcnecek salt parasal yük.
yüzlerce milyar brayı bulabiliyor...
Prof. DOĞAN KUBAN
Bir kentin yaşamını uzayıp gı-
den bir yola benzetirsek o yolun
üzenne konan her taş. açılan her
çukur. her su bınkintisi yol üzenn-
de yürümeyi güçleştınr. Bunun
gibı, milyonlarca insanın birkaç
saatinı her gün çalmak istiyorsa-
nız. İstanbuPa birkaç plansız gök-
delen dıkmek yetişir. Zaten zor
çabşan bir kavşağı felç etmek için
kavşağın elli metre ötesine bir gök-
kafes dıkersınız Çevresınde gır-
daplar yaratacaktır. Yuz metre
ötesine bir de Park Otel yapıldığın-
da. zavallı insanlar Taksim'den
Besiktaş'a bir saatte gidemez.
Önce herhangi bir arsayı ele ge-
çıreceksıniz. sonra oraya bir gök-
delen \a da yoğun ınşaat ızni için
bütün mekanizmalan harekete ge-
çıreceksınız Yapılar bıttiğınde
kentin boğazına kaçmış lokmalar
gibı olacak. Gökdelenlenn sundu-
ğu bütün o metrekareler, başka
metrekarelere kan gjtmesine engel
olan, onlann hakkını yiyen kanser
hücreleri gıbidir.
Gökdelene karşı olmak olası de-
ğildir. Gökdelenı yaratan ekono-
mık ve toplumsal eğıbmler mimar-
lardan, kent plancılanndan. ay-
dınlardan çok daha güçlüdür
lstanbul'un sorunu, gökdelen
olup olmaması değildır. Gökdele-
nin ulaşım sistemi ile birlikte düşü-
nülmemesi; arsa yağması temel
motivasyon olunca ulaşım zorlu-
ğunun halkın sırtına yüklenmesi-
dir. Kent topraklan üzerinde her
köşeden çengel gibi fışkıran apart-
manlar arasında kendine yol ara-
yan gökdelenler, doğuştan kalbi
debk olan mavi çocuklara benzi-
yorlar. Bunlann yol amelıyatlan
çok pahalı. Bir tanesinın öıierdiği
yolun trilyona yakın bir hediyesi
var. Ama "birkaç milyara çıkar"
diye ışı başlamr Türkıye'de. Sonra
da Karaköy Köprüsü gibı yıllarca
kentin kamburu olarak durur.
kendı maliyetınin birkaç kat üs-
tünde paraya mal olur topluma.
Siz tavşana kaç, tazıya tut diyen
gazetelerin bılimsel bır araşürma
yaptınp, Türkiye'ye böyle işlerin
kaça mal olduğunu hesaplattıkla-
nnı gördünüz mü? Önce binsinin
akbna geldıği için bir gökdelen di-
kilecek, sonra binlerce konutu tra-
fik dalgasına atacak, okullan, has-
laneleri yerlennden edecek yollar,
sonra onlann allak bullak edeceğı
tıkanan bağırsak gibi kavşaklar.
Ulaşımı kentin genel ulaşım pla-
nı içinde hesaplanmamış her gök-
delen. kentin sırtına saplanan ve
halkın yaşamını karartan bir bı-
çaktır. Ne devlet ne de belediyeler.
haürb dostlanna bu cinayetin lük-
sünü sunabilirler. Yapanlar ve
yaptıranlar aslında toplum suçu ış-
İiyorlar. Ama yasalar henüz o ka-
dar uygar değıî. Büyük boyutlann
verdiğı heyecan. lüks dükkanlar,
guz kamaştıidiı ışıklar. pınl pınl
malzemeler, "toprak obunı" bir
toplumun günlük yaşamını bibnç-
sizce zehırlemesinın bedeb değil-
dır
İstanbul Valısı geçen gün yaptığı
bır konuşmada. ÖX).000 araan
yollarda park ettiğını ve bunun
12 000 sokağın kapanması anla-
mına geldiğıni ve her gün trafığe
katılan 400 araç ıçın 2.5 km'lik yol
ve 400 otopark gerektığini söylü-
yordu Bunlan bilmek iyi de. en-
gelleyecek tedbırleri düşünmemek
pek sağduyulu gözükmüyor. New
York'ta ulaşım hızı 1960'jarda sa-
atte 12 mile, yani Birinci Dünya
Savaşı'ndan önceki fayton hızına
düşmüştü.
Otomobıl üretenlerle gökdelen
yapmak isteyenler hep aynı kulüp-
ten. Acaba sahiden bilmiyorlarmı.
uyu,
çöpü, havayı,
ulaşımı
düşünmeden
yapılan her bina
Türkiye'nin altıda
birini banndıran
İstanbul'u
zehirlemektedir.
yoksa toprak rantı ölümden de
tatb mı? Ölene kadar tıkınan ve
yine de mutlu olmayan bir obur-
İuk ışareti değil mi bu?
Kanımca temelde yine de umur-
samazbk ve bilgisizlik var. Her ar-
saya daha fazla kat vermek ya da
gökdelen yapılacağinı düşünmek
gecekonduculuktur. Gökdelenler,
gecekondu gibi yerleşiyor kente.
Fakat boyutlar büyüyünce nitebk
değişeceğıni hiç öğrenmemişler.
"Serbest bırakalun beyleri, her yo-
lun kenanna istedlkleri kadar yük-
sek bina yapıp kendi bataklıklann-
da boğiılsunlar!" dıyemiyoruz.
Türkiye'deki mekanizma, faturayi
hep sokaklarda günlerini çüriiten-
lere çıkanyor. Okumadıklannı,
düşünmedikJerini ve oburluklanm
bılerek. bır gün bazı kulaklara eri-
şir diye yınelemek gerek: Suyu,
çöpü, havayı ve ulaşımı -ve daha
birçok parametreyi- düşünmeden
yapılan her bina,, Türkiye'nin altı-
da biri yaşayan Istanbul'u zehirle-
mektir. Yağmur yağinca görünen
çoküntü manzaralan, çöpte
kaybolanlar. Biz bu kadar aptal
mıyız, yoksa namussuz bir düzen-
sizliğe kurban mı oluyoruz? Son
yirmi kilometreyı on dakıkada gjt-
tiği ıçın ilk iki kılometreyi bir saat-
te geçtiğını unutan aptallarla dolu
bir toplum olabilir mı?