Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13 ŞUBAT1992 PERŞEMBE
14 GORUŞLER
BURASI
TÜRKİYE
HALUK ŞAHİN
Ayrmülann Önemi
"Ne aydınımız, ne de
toplumbilimcimiz
hayatın ortalıktaki
sesini yakalamaya özen
gösteriyor. Oysa, hayat
toplumun ayrıntılarında
yatıyor."
D
ünyanın hızla değıştiğinı söylemek artık nere-
deyse hayatımızın tek değişmeyen öğesi oldu.
Kuşkusuz bu doğru, dünya hızla değişiyor. Ama
hangi dünya? Acaba algılama sistemlerimiz aynı
değişimleri mi kaydediyor?
Öyle sanıyorum ki aydınlanmızın çoğu değişimi siya-
set düzleminde anyor. Hükümetlerin düşmesi, seçimler-
de alınan beklenmedık sonuçlar, rejimlerin çökmesi,
tabulann yıkılması ve yasalann yenılenmesi bu değışimin
göstergeleri olarak değerlendiriliyor.
Bazıları da değişimi daha çok teknolojik ortamdaki ye-
niliklerde saptıyor. Yeni araç ve gereçler, son icatlar, akıl-
Iara hayret buluşlar... Bunlar başlannı döndüriiyor. Ne
var ki belki de hayatımızı en fazla etkileyen bazı değişim-
lerin farkında bile olmuyoruz. Hangilerinin mi? En
yakınımızda, hatta burnumuzun ucunda olanlann...
Günlük hayatı ilgilendirenleri... Oysa bu türden değişim-
ler büyük çoğunluklan, örneğin yasalardan ve hatta hü-
kümetlerden daha derinden etkileyebiliyor.
Ama bunlan görebilmek için insanın çevresine farklı
bir duyarlıkla, belki de "toplumbjlimci merceği" ile bak-
ması gerek. Aydın Uğur, "Keşfedilmemiş Kıta: Günlük
Yaşam ve Zihniyet Kalıplanmız" (İletişim Yayınlan,
168 s.) adlı kitabında işte bunu yapıyor.
örneğin, "yirmi yıllık bir aradan sonra erkekler (niçin)
yeniden saçlarını uzatır ve arkadan at kuyruğu biçiminde
bağlar oldular", düşündünüz mü?
Bırak allahaşkına, — ^ — — — — ~ — — — ^
televizyon seyretmek
varken ve dünyada
şunca siyasal değişik-
lik yaşanırken böyle
incir çekirdeğini dol-
durmayacak bir şey
üzerinde niçin düşü-
neyim diyebilirsiniz.
Belki haklısınız, ama
belki de bu değişik-
likte zamanımıza iliş-
kin önemli bir ipucu yatıyor. Bir soru daha: 1980'den beri
büyük kentlerimizde ve özellıkle Istanbul'da barlann
sayısı niçin böyle hızla artıyor? Meyhaneler daha bize
özgü değil mi? Meyhane muhabbeti ile bar sohbeti ara-
sında ne fark var? Bunlan hiç düşündünüz mü? Ola ki
düşünmediniz. Oysa belki de bu değişiklik iki Almanya'-
nın birleşmesınden daha fazla etkiledi yaşantınızı.
Peki, acaba Batı'nın Hıristıyan toplumlan ile Müslü-
man Türk toplumu arasındaki en önemli fark, onlann
"günah"tan, bizim ise "ayıp"tan daha çok korkmamız
olabilir mi? Kürtaj için Amerika. İtalya, lspanya gibi ül-
kelerde kıyamet koparken bizde hemen hiç tartışma çık-
maması bundan olabilir mi? Bir var oluş yok oluş soru-
su. Ama bizim tartışma gündemimizi hiç zorlamamış.
Niçin? Aydın Uğur, Keşfedilmemiş Kıta'daki denemele-
rinde tüm bu ufak ama önemli sorulann cevaplannı an-
yor. Son derece mantıklı, duyarlı ve bilgili değerlendir-
meler yapıyor. Her denemeyi kendi hayatımızın da söz
konusu olduğu bir dedektif hikayesı gibi keşifler yaparak
okuyoruz.
Uğur, okurunu hayatın sesine kulak vermeye çağın-
yor. Şöyle diyor:
"Hayatın sesi bazen mınltı tonunda evlerimizin içinde-
ki ilişkilerin kıvnmlannda gizleniyor, bazen de radyo-
dan, ekrandan bas bas bağınyor.
Gelgelelim, ne aydınımız ne de toplumbilimcimiz ha-
yatın ortalıktaki bu sesini yakalamaya özen gösteriyor.
Hayatı hep devletle bir tuttuğundan olsa gerek, topluma
duyarlı olma yetisini geliştirememiş. Hep devleti kol-
lamış, gözlemiş. Devlete göre ya da devlete karşı durmuş.
Oysa, hayat toplumun aynntılannda yatıyor."
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1932: Deri fabrikaları nasıl olacak?
Belediye. deri fabrikaları
hakkında yeniden bazı
mukarrerat ıttihaz etmiştir.
Deri fabrikaları mutlaka
şehrin haricinde olacak ve
fabrikada kullanılacak
iptidaî maddeler hariçte
bulundurulmıyacaktır.
Fabrikada çalışan amele tam -»rucıikiEiı
sıhhatliolduklannadair ittttltNtM
doktor raporu ibraz etmedcn işe alınmıyacaktır.
1962: U-2 uçağının pilotu
NVashington'da bu sabah dolaşan söylentıleregöre, "U-2"
uçağının pilotu Francis Gary Powers. bugün Virginia'daki
NVallops Adası. Virgina kıyılan açıklannda. güdümlü
mermı ve fûze atış üssünün bulunduğu bir adadır. Son
derece gizli stratejik bisyer sayılan Ada. gece gündüzçok
sıkı bir muhafaza altında bulundurulmaktadır. •
öte yandan öğrenildiğine göre İngiliz gizli islihbarat
servislerinden birsoruşturma kurulu. Sovyetler Birliği
üzerindeki uçuşu sırasında meydana gelen kazanın
mahiyetini öğrenmek için "U-2" casusuçağının pilotunu
derhal sorguya geçecektir
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN
KfBR/S rÜRKF£D£R£ DEVLETf..
£ 8U6ÜN,
MBN İLAH ep/iMffr/. TÜRK O&>USUNUU "SARIŞ HA-
REKA7T*İLE, YOK OLMANtN EŞİ6İNOEN OÖNEN
TÜRKTDPUJMU,KtBfilS'7AICİ GELECEĞİ İÇ(N, YBMİ-
DE/İ <X£ü7l£NIUE.YE BAÇLAMfŞTI. RUMLAR'tA
FGDERAL BİR CUMUURİYET OLUÇTURMA PÜŞÛN-
CBSİ İLE ÇAUŞMALARSÜePÜRÜUJYO&HJ PENK
7AÇ VE KİPRİYAUU'NUN BAŞKANUK GTTİ&f HEZ
İKİ TDPLUMAPA EŞtrHAJCLAR GETfKMÎŞOİAN
1960 ZÜRİU VEUDNÛB4 ANTLAÇMALAfH RUM TA-
RAFINCA 6EÇERSİZ SAYILMIÇTt.FEI>ERALCUM.
HUgfYET/ OLÜŞTURMAK. ('CJNAriLMlÇ S/R AOfM
OLAN FEDERE PEVLET, ÖNCE KURU&İMECLİSİ
TOPLAPt, RAUP DENIOAŞ't BAŞKAU SEÇTİ SON-
RA ANAYAOAYt HAZlZLAAMYA t£>YULDÜ..
"Karanlığın Aydınlığa Başkaldırması"
Prof. Dr. İLHAN ARSEL
K
işileri "dinsiz" ya da "tann
düşmanı" gibi deyimlerle
kötülemek, inanç zorba-
larının başvurdukları ilkel
bir siyasettir ki, bilindiği gibi
tarihimızin kanlı sayfalannı dolduran
olaylann başlıca nedeni olmuştur.
1400 yıl boyunca özgür düşünceye öz-
lem duyanlara ve örneğin vaktiyle ar-
Razı, al-Farabi, îbn Sina, Ibn Rüşt vs
gibi, "îslam uygarlığı"nın başyapıcı-
lanna karşı uygulanan usuller de hep
bu olmuştur. Bu yüzdendir ki nesilleri
kısa zamanda tükenmiş ve bu toplum-
lar gerilikler bataklığına gömülmüş-
lerdir, hiçbirinde akılcı gelişme ve iler-
leme diye bir şey görülmemiştir; taa ki
sadece Türkiye gibi bir ülkede bir
Atatürk çıkana ve bu ülkenin insan-
lannı akılcılığa kavuşturana kadar.
Ancak ne var ki Atatürk'ün getirdi-
ği laik zihniyet sayesinde kara taassup
sona ermiş iken, irticanın hortlaması
sonucu şimdi yine güncelleşmiş ve ce-
haletin, ilme ve aydınlığa karşı vahşice
başkaldırdığı bir kisveye bürünmüş-
tür. Bu zihniyet şunu idrakten yok-
sundur ki hiçbir din en sert ve hatta in-
safsız bir şekilde eleştirilip yerilmedik-
çe kendi saliklerine yararlı olamaz ve
hiçbir uygarlık böyle bir ön deneyi iz-
lemedikçe başan sağlayamaz.
Aydın olmanın
Fikir gelişmesi tarihinin ortaya vur-
duğu gerçek şudur ki bu eleştiri ve "ön
deney" safhasını hazırlayanlar "ay-
dın"lardır; gerçek aydın, insan beyni-
ni kölelikten, işlemezlikten, kaderci-
likten ve tüm engellerden kurtanp
"akılcf'lığa ve yaratıcılığa ulaştırmayı
yaşam amacı yapmış olan kişidir. Bu
tip kişilerin çabalan çoğu kez dinsel
inançlan ve duygulan inciten buluş-
lar, deneyimler, salt gözlemeler ve var-
sayımlar serisi olarak karşımızdadır.
örneğin, eğer din duygulannı incitme
endişesi ağır basmış olsaydı, muhte-
melen bugün dünyanın düzlüğüne
inanmışolarakhâlâOrtaçağ'dayaşıyor
olurduk.
Bugün artık uygar
ülkelerde,"kutsal"
kitapların Tanrı yapısı değil
insan yapısı olduğunu
söylemek dinsizlik kabul
edibnez, olsa olsa din
saliklerinin öfkesini
tahrik eder.
özgür düşünce sayesinde bilim ba-
ğımsızlaştıkça din kuruluşuna karşı
akılcı saldınlar artmış ve dinsel inanç-
lar depreme uğramıştır.
Buna rağmen din ortadan kalk-
mamıştır; aksine kendi alanını ibadet
sorunlanyla sınırlayıp bu aianda güç
kazanmış, "akıl" ve "zeka" gücünü de
kendi özgürlüğü ile baş başa
bırakmıştır.
Bu sayededir ki akıl ve zeka, son iki
üç yüz yıl boyunca, mucizevi nitelikte
aşamalar yapmıştır.
Bugün artık uygar ülkelerde "kut-
sal" kitaplann Tann yapısı değil insan
yapısı olduğunu söylemek ya da "pey-
gamber" diye bilinen kişilerin eylemle-
rini en ağır bir dille eleştirmek, yermek
ve hatta alay konusu edinmek, dinsiz-
lik kabul edilmez, olsa olsa din salikle-
rinin öfkesini tahrik eder. Fakat bu öf-
kelenenler bilirler ki aklı ve vicdanı ra-
hatsız eden kurallar ve eylemler
karşısında tepki göstermek bir uy-
garlık sorunudur.
UyiaHık Mçösi: AydiN ctsartti
Milletlerin uygarlığı, bu tepkiyi gös-
terebilecek kerteye erişmiş aydınlann
sayısına ve cesaretine göre belirlenir.
Biz aydınlar, her türlü tehlikeye göğüs
gerip bu tepkiyi gösterebilmeli ve her
türlü akıldışılıklan halkın önüne serip
eleştirebilmeliyiz.
Bizlerin en asil görevi, halkı fıkren
olgunlaşürmak ve dinsel eleştirilere
tahammül edebilir kerteye çıkartmak-
tır. Bunu yapabildiğimiz an, hiç kimse
bu halkı, din aracılığı ile galeyana geti-
rip sokaklara dökemeyecek, peşinden
sürük leyemeyecek tir.
Ve işte o zaman insanlanmız, dü-
şünme haysiyetine sahip olarak, Shel-
ley'in dediği gibi, "Cennet'te kul ola-
rak yaşamaktansa, Cehennem'de öz-
gür olarak yanmayı tercih ederim", di-
yebilecek ve yaratıcı zeka gücüne eri-
şecek, uygarlık merdiveninde yücelik-
lere yükselecektir.
FERRUHDOĞAN
™n DEMOKRA5I
ELPEM
-CEZAYİR'den...-
ÇocukMisafirhanesi
SEDA AKÇO Avukat, İstanbulBarosu Çocuk Hakları Komisyonu Üyesi
A
ile, çocuğun bedensel, dü-
şünsel, duygusal ve sosyal
gelişimine en uygun or-
tamdır. Ancak aile her za-
man, bu görevi yerine getirmede ba-
şanlı olamamakta ve çocuğun gelişi-
mini sağlayacak, ortamı hazırlayama-
maktadır. Bu durumdaki çocuğun
bakımı, gelişimine uygun ortamlann
hazırlanması görevi topluma düşmek-
tedir. Toplum, bu görevi sosyal hizmet
kurumlan ile yerine getirecektir.
Ülkemizde, sosyal hizrnetler alanın-
da pek çok düzenleme bulunmakla
birlikte, uygulamada çağdaş düzeyde
sosyal hizmetlerden söz etmek imkan-
sızdır.
Aslında bu konuda söylenecek çok
şey olmakla birlikte, konu girişi ola-
rak kısaca göriiş belirtmekle yetinip
sosyal hizmet müesseselerinden biri
olarak kurulan ve son günlerde basın-
da ve televizyonda çokça yer alan bir
kurumla ilgili araştırma ve önerileri-
me geçmek istiyorum.
özslllği
Çocuk misafırhanesi, 1990'da Ada-
let Bakanhğı, İçişleri Bakanlığı ve
Devlet Bakanlığı'nın yapmış olduğu
bir protokol ile kurulmuş, gene aynı
protokol ile 1962 yılında özel kaleme
bağlı olarak kurulmuş bulunan
Küçükleri Koruma Şube Müdür-
lüğü'ne 'misafırhane' binasının girişi
tahsis edilmiştir. Bina, Yeldeğirmeni
Polis Karakolu karşısında mahalle
içinde yer almaktadır.
Misafırhanenin amacı -protokolün
2. maddesine göre- korunmaya muh-
taç çocuklann korunması, bakımı ve
rehabilitasyonunun sağlanarak toplu-
ma kazandırılması için gerekli faali-
yetleri organize etmektir.
Misafırhane personeli, sosyal hiz-
met uzmanı, sağlık ve temizliİc perso-
nelinden oluşmaktadır.
Kuruluşa ii'^'.vin yönetmelik henüz
tasan halindedir. Ancak gerek tasarı
halindeki bu yönetmelikten gerekse
protokolden anlaşıldığı üzere, misafır-
hane, Sosyal Hizmetler Müdürlüğü'-
nün bir birimi olarak çalışacaktır Fa-
kat amacı, korunmaya muhtaç ço-
cuklann tespiti, korunması için gerek-
li önlemlerin alınması ve aile ilişkisini
temin, eğer mümkün değille ilgili ku-
ruma yerleştirme ve rehabilitelerini
sağlayarak topluma kazandırma yö-
nündeki faaliyetleri organize etmektir.
Kısacası, Sosyal Hizmetler'e bağlı di-
ğer kurumlar gibi çocuklann devamlı
banndınlmasma veya bakımına yöne-
lik bir kurum değildir. Burası, evden
kaçmış, terk edilmiş, kaybolmuş, hak-
kında 'çocuk mahkemesi" veya cezaevi
müdürünce tedbir karan verilmiş ço-
cuğun sosyal hizmetlerle ilk tanışacağı
yer olacaktır.
Yukanda belirtilen nedenlerle misa-
fırhaneye gelen çocuğun durum sapta-
ması yapılacak eğer var ve bulunabili-
yor ise ailesi ile ilişki kurulacak, çocuk
ve ailesi hakkında gerekli araştırma
yapıldıktan sonra uygun görülürse ço-
cuk ailesine iade edilecektir. Ailesi bu-
lunamayan veya iadesi uygun görül-
meyen çocuğun nereye yerleştirileceği
konusu da gene bir çalışmayı gerekti-
recektir.
Zira, bu durumdaki çocuk ister bir
başka ailenin yanına, bir sosyal hizmet
kurumuna, ister bir rehabilitasyon
merkezine yerleştirilsin, yerleştirme iş-
leminden önce bir 'ön araştırma' gere-
kecektir.
Bu yerleştirme yapıldıktan sonra da
çocuğun, ailesinin yanında veya başka
bir yerde olsun, periyodik olarak
kontrolü sürdürülecektir. Mahkeme-
ce 'tedbir karan' verilen çocuklann
devamlı incelemesi yapılarak rapor
sunulacaktır.
YsMtğinMii'Mlıkl ıkstfclkter
Görüldüğü gibi korunmaya muhtaç
olduğu tespit edilen çocuk hakkındaki
işlem bu tespitin yapılması ile sona er-
memektedir. Bu durumda eğer gerekli
araştırmayı yapmakla mükellef olan
bir kurum bulunmaz veya bu kurum
görevini ifa edecek yeterli personel ve
araç-gereç ile donatılmazsa, bu çocuk-
lar ya sokakta kalacak veya Çocuk
Esirgeme Kurumu kapısında yığılma-
lar ve ihtiyaç içerisinde beklemeler de-
vam edecektir. Ancak teorik açıdan
misafırhanenin görevi bu olmakla bir-
likte, bu konudaki tek ve ilk örnek ol-
masının sıkıntılarını çekmekte, ku-
ruluşunda yeterli araştırmanın yapıl-
maması, altyapıya özen gösterilmeme-
si, araç-gereç, bina ve personel yeter-
sizliği sebebiyle amacına uygun olarak
faaliyet gösterememektedir. Ancak bu
haliyle dahi, günde 30-50 çocuğu ba-
nndırarak önemli bir görevi üstlen-
mekte ve bir ihtiyaca cevap vermekte-
dir.
1962 yılında, sosyal ve içtimai yönden
18 yaşından küçük, evinden, memle-
ketinden kaçan, kaybolan ve terk edi-
len problemli ve suça yönelik çocuk-
lann sorunlanna çözüm bulabilmek
amacıyla kurulan şubenin görevi 0-18
yaş arası suça yönelik çocuklar ile mü-
cadele etmek ve bu yönde önlem al-
mak, kayıp, kaçak çocuklan aramak,
şubeye gelen çocuklar ile mülakat ya-
parak durumlannı incelemek ve çö-
züm yoluna gitmek, terk edilen anne-
siz, babasız ve durumu itibanyla hi-
mayeye muhtaç çocuklan yaş grubu
itibanyla, Darülaceze'ye, Çocuk Esir-
geme Kurumu'na, Özel Eğitim'in ye-
tiştirme yurtlanna ve Sağlık Müdür-
lüğü'ne, çocuk yuvalanna yatınnak-
tır.
Aynca şube, il sağlık müdürlüğü ile
işbirliği yaparak hasta olan çocuk-
lann tedavilerini yaptınr; belediye ile
işbirliği içinde, maddi imkansızlıklar-
dan dolayı îstanbul'a gelemeyen aile-
nin çocuğunu bir vasıta ile memleketi-
ne gönderir.
NBsaflrtanenln kamtdması
Misafırhane ve şube, faaliyet amaç-
lanndaki benzerlik sebebiyle işbirliği
içerisinde çalışmahdırlar. Şube, emni-
yet müdürlüğüne bağlı bir birim ola-
rak sahip olduğu resmi kimlik ve im-
kanlar fle aileye daha kolay ulaşılabi-
lecek ve irtibat sağlayabilecektir.
Basında ve televizyonda misafir-
hane yöneticilerinin olumsuz tutum ve
davranışlan aleyhine yapılan prog-
ramlar, kurumun yıpranmasına ve il-
gililerince prensipte de olsa kapatıl-
masına karar verilmesine neden ol-
muştur. Kişilerin hatalannın müesse-
selere yüklenmemesi gerektiği, aynca
bu müesscseleri tesis edenlerin dene-
tim yetkilerinin de bulunduğu göz
önüne alınmalıdır.
. Aslında, yukanda açıklamaya ça-
lıştığım amaç doğrultusunda yapılan-
ması sağlandığında Yeldeğirmeni'-
ndeki misafirhane, Türkiye'de 'sosyal
hizmet' alanında büyük yenilik getire-
cektir.
Bu nedenle mevcut yasal, idari ve
ekonomik aksaklıklannın bir an önce
giderilerek kuruma hayatiyet ka-
zandınlması gerekmektedir. Destek
ve denetim görevi, toplumun tüm bi-
reylerinindir.
POLİTİKA
VE ÖTESİ
MEHMED KEMAL
ına m Geçenter-
S
on günlerde 'yıkıldı mı?' sıkça sorulur oldu. Bun-
lardan ilki, 'Sovyet imparatorluğu' yıkıldı mı?
İmparatorluk birçok cumhuriyete bölündüğüne,
her biri de bağımsızlık peşinde koştuğuna göre
yıkıldı sayılır. Bizim Başbakan Demirel de bu yıkılışa yüz
yıllık özlem demiyor mu? Sovyet imparatorluğu çökü-
yor, biz şimdi 'haraç, mezat' ona bakahm.
Marksizm yıkıldı mı? Her çevrede tartışıldığına göre
henüz yıkılmadı. Marksizmin yıkılmadığını, yıkılmaya-
cağını en çok bizim kapitalistler söylüyor. Alaton'un,
Bezmen'in, Koçman'ın demeçlerine bakın...
'Sovyet imparatorluğu'nun yıkılmasıyla Marksizmin
de yıkılacağını sananlar, bir şeyi görememişlerdir; impa-
ratorluğun çöküşü ile yıkılan Marksizm değil, Sovyet
sosyalizmidir. Sovyet sosyalizmi de Leninizm ve Stali-
nızmdir. Marksizmin komünist manifestosunda istedik-
leri, madde madde bellidir. Bunlardan çoğu da vahşi ka-
pitalizrn döneminde gerçekleşmiştir.
Lenin, proletarya diktatörlüğü ile demokrasinin ulus-
lararası çapta kurulacağını sanıyordu. Ne proletarya
diktatörlüğü kurulabildi ne de demokrasisi... Zaten Le-
nin demokrasiyi bu diktatörlük içinden çıkartacaktı.
Bunca beklentiden sonra çıkmadı.
Stalin ise Sovyet sos-
yalizminin zaten bir ül-
kede uygulanmasından
yanaydı, uyguladı. Bu-
nun görünümü bürok-
rasiye dayalı bir polis
rejimı idi. Sovyet ordu-
lannm ikinci büyük sa-
vaş sonrasında Doğu
Avrupa'ya yayılmalan
ile bu rejim yaşandı.
Stalin'den sonra gelen-
ler hep onu kınamadılar mı?
Leninizm, Stalinizm çöktü, 70 yıllık bir iktidann taba-
nı da çöktü mü? Bugünkü tek tek cumhuriyetler rejimi
başan sağlayamazsa nasıl ses verecektir? Sovyet sosyaliz-
mi gelmeyecektir; ama bir başka sosyalizm de gelmez mi?
Leningrad'da, Moskova'da televizyoncular röportajlar
yapıyor. îki büyük kentteki hemşeriler uygulanan pazar
ekonomisinden şaşkın görünüyorlar. 300-500 ruble ücret
alanlar çarşıdan iki kilo eti zor sardınyorlar.
"Sovyet sosyalizmi yıkıldı mı?" diye sormayahm, yıkıl-
mıştır. Marksizmin başta artı değer olmak üzere birkaç
teorisi vardır ki yerli yerinde taş gibi duruyor. Çözülmüş
olan teorileri de kapitalizm çözmüştür. Parayı banka
kartına bağlayan sistemi sosyalizmin getirmesi beklenir-
di. Hani para kalkacak deniyordu ya para böyle kalka-
caktı. Böyle bir sistemi uygulama sosyalizmin değil, ser-
mayecinin ve bankanın tarihsel şansı olmuştur.
Sosyalizmin getirdiği hiçbir şey yok mu? Okuma beda-
vadır, 10 yaşında çocuklar madende çalışmıyor, işsizlik
azalıyor. Bunlan da kapitalizm, ilerideki sosyalizm kor-
kusundan gerçekleştirecektir.
Peki, Batı'nın, Amerika'nın, Japonya'nın bunca şişin-
dikten sonra getireceği bir sosyalizm olmayacak mıdır?
Gelecek olan sosyalizmde proletarya diktatörlüğü, ser-
maye diktatörlüğü olmayacaktır. Herhalde kapitalizmin
getireceği teknolojinin de tutsağı olmayacaktır. Bir de-
mokrasi olacaktır, kurallannı kendi getirecektır. Şimdi
Sovyetler'deki cumhuriyetler nasıl demokrasiyi anlaya-
mıyorsa, ileri teknolojinin demokrasisi de kolay kolay
anlaşılmayacaktır. Bunun için de herhalde bir 70 yıl gere-
kecek...
Sovyetler'deki
cumhuriyetler nasıl
demokrasiyi
anlayamıyorsa, ileri
teknolojinin
demokrasiside
kolay kolay
anlaşılmayacaktır.
OKURLARDAN
Milletvekili and:
Milletvekili andı metninin
bir yerinde belirgin bir
ifade bozukluğu dikkati
çekiyor. Metnin hatalı
yazıîan yeri şurasıdır:
"...toplumun huzur ve
refahı, milli dayanışma ve
adalet anlayışı içinde
herkesin insan haklarından
ve temel hürriyetlerden
yararlanması ülküsiinden ve
anayasaya sadakatten
ayrılmayacağıma büyuk
Türk milleti önünde
namusum ve şerefim
üzerine and içerim!'
Biraz dikkatlice okunursa
hemen farkedileceği gibi,
"teplumun huzur ve refahı"
ile "milli dayanışma ve
adalet anlayışı içinde...
yararlanması" şeklindeki iki
isim cümleciğinden ilki, ana
cümleye kurala uygun bir
biçimde bağlanamamıştır.
"Toplumun huzur ve
refahı"na bir "için"
kelimesi eklenerek isim
cümleciğinin zarf
cümleciğine çevrilmesi bu
aksakhğı giderebilirdi.
Eldeki metne göre birinci
isim cümleciğinin ana
cümleye bağlanabilmesi için
tek yol, bu bölümü
"toplumun huzur ve
refahı... ülkusunden"
şeklinde okumaktır. Ama
bu durumda bir değil, iki
Ulku söz konusu
olduğundan (1. huzur ve
refahın sağlanması, 2. hak
ve hürriyetlerden
yararlanma),
"ülkülerinden" denmesi
gerekirdi.
Gelgelelim, böyle denmiş
olsaydı bile iş bitmeyecekti.
Birinci isim cümleciğinin
son kelimesinin (refahı) bir
isim, ikinci cümleciğin ise
(yararlanması) fiilden
yapma bir isim oluşu
anlamın izlenmesini
güçleştiriyor, ifadeyi de
gözün ve kulağm
yadırgayacağı kadar
ahenksizleştiriyor.
BÜLENT AKSOY
İstanbul
Ünal dayımızı
kaybettik. Onu
özlüyor, ailemizin
üzüntüsünü
uzaktan
paylaşıyoruz.
SİBEL-HANDE
Anadolu lisesi
mezunu bayan
mimarlık
öğrencisinden
ortaokul İngilizce ve
Matematik dersleri
verilir.
Saat: 20.00'den
sonra 326 04 36
SOREN ERIKSEN
DÖRTLÜSÜ
ile
Her Salı, Perşcmbe, Cuma ve
Cumartesi gûnleri
20.00'den itibarcn...
Salı günlerı gıriş ûcretsizdir.
(Ccce Kulubundcn dc öte...)
Swıss6(el Maçka 80680 Islanbul
Tc!- 159 00 40'
GÖRÜLMÜŞTÜR
tltaan Selçuk
Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-lstanbul