23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
J21 OCAK 1992 DIZI CUMHURÎYET/15 Montrö Sözleşmesi, imzalanışından 55 yıl sonmyine tartışma gündeminde Türkiye'nin Boğaz'ı ağnyorMONTRÖ SÖZLEŞMESİ NEDİR? 10 ülkenin imzası varÇanakkale ve tstanbul Boğazlarımn Lozan Anlaşması'yla belirlenmiş statusünü Türkiye lehine değiştiren Montrö Sözleşmesi, 20 Temmuz 1936'da Türkiye, Avustralya, Bulgaristan, Fransa, Ingiltere, Japonya, Romanya, SSCB, Yugoslavya ve Yunanistan arasında imzalandı. Lozan Anlaşması, Boğazlar konusunda Türkiye'nin aleyhinde maddeler içeriyordu. Bu maddeler Boğazlarm silahsızlandırılmasını ve Boğazlardan geçişi denetleyecek uluslararası bir komisyonun kurulmasım öngörüyordu. Türkiye 11 Nisan 1936 yılmda Lozan Anlaşması 'm imzalayan ülkelere nota vererek bu koşulların değiştirilmesini istedi. tsviçre'nin Montrö kentinde iki ay süren görüşmeler sonucunda Lozan'daki maddeler Türkiye'nin istediği biçimde değiştirildi. Sözleşme uyarınca barış ve savaş zamanlarında Karadeniz'de kıyısı olan ve olmayan ülkelere Boğazlardan geçişlerinde çeşitli kısıtlamalar getirildi ve denetim tamamıyia Türkiye'ye bırakıldı. Montrö Sözleşmesi uyarınca Boğazlardan 10 bin tonun üzerindeki savaş gemilerinin geçişine izin verilmiyor. Ayrıca Karadeniz'de kıyısı olmayan ülke savaş gemilerinin Îstanbul Boğazı'ndan geçişlerinde en çok 9 gemi ve toplam 15 bin tona koşul getiriliyor. Montrö'nün imzalanışından sonra geçen 55 yılda Boğaz trafiği birkaç misli yoğunlaştı. Geçen yılın sonlarında meydana gelen silah yüklü gemi ve koyun yüklü gemi olayları bu sözleşmenin Boğaz'dan geçiş denetimi ile ilgili maddelerini yeniden gündeme getirdi. LEYLA TAVŞANOĞLU 1991 yüı ekim ve kasım aylannda tstan- bul Boğazı'nda iki önemli olay patlak ver- di: 22 ekimde Boğaz'dan geçmekte olan Kıbrıs Rum bandıralı kuru yük gemisi "Cape Maleas"ta bir ihbar üzerine yapı- lan aramada, Bulgaristan'ın Burgaz lima- nından yüklenmiş 2000 civarında Stinger füzesi, eroin imalatında kullanılan 4 ton asit anhidrat, binlerce süah ve mühimmat yakalandı. Gemiye ve yüküne el kondu. Ardından, olayın üzennden daha bir ay bile geçmeden "skandai" niteliğinde ikin- ci bir olay patlak verdi. 14 kasımda 2 ya- bancı gemi Boğaz'da çarpıştı ve bunlar- dan birisinde bulunan 22 bin koyun Bo- ğaz'ın sulanna gömülerek telef oldu. "Cape Maleas" gemisiyle ilgili diplo- matik trafık yoğun oldu. Gemiye el ko- nulmasuıa karşı çıkan Iran, silahlann ken- disine gönderilmekte olduğunu açıkladı, banş zamanında Boğaz'dan geçmekte olan bir gemiye el konulmasırun Montrö Sözleşmesi'ne ters düştüğünu bildirdi. Ancak özel durumlarda Îstanbul Vali- üği ve Cumhuriyet Savalığı'nın bu türlü bir önlem alması, öngörülen sorumluluk ve yetki alanlanna giriyordu. Neyse ki bu gemide zenginleştirilmiş uranyum ya da plütonyum gibi radyoak- tif maddeler bulunmamıştı. Aksi halde bunlann bir radyoaktif sızıntıya yol aça- bilmeleri tartışması da gündeme gele- bilirdi. Sonuçta pek çok devletler hukukçusu, Boğaz'dan geçen gemüerin çok ciddi bi- çimde denetlenmesi gereğinin üzerinde du- ran, bu noktaya önemle dikkat çeken gö- riişler bildirdüer. Bundan daha da vahimi, 22 bin koyu- nun Boğaz'm sularına gömülmesi olayıy- dı. tstanbul Boğazı son yılların en büyük çevre felaketiyle yüzyüze geldi. Filipin bandıralı Madonna Lily tankeri ile çarpı- şarak Rumelihisarı ile Kandilli arasında sulara gümülen "Rab-Union" adlı Lüb- nan bandıralı geminin içinde kalan 22 bin koyun denizin dibinde yavaş yavaş çürü- yor, bu çürümeyle birlikte yayılan gazlar sularda oksijenin gittikçe azalması tehli- kesini gündeme getiriyordu. Konu günlerce tartışüdı. Gemi Boğaz'm dibinden çıkanlsın mı, çıkarılmasın mı? Çıkanürsa kaç paraya mal olur? Bu işi kim yapabilir?.. Sonunda ll Çevre Komisyonu gemiyi denizin dibinde bloke ederek koyunlann deniz yüzüne vurmalarını engellemek için ihale açtı. Ihaleyi de Denizcilik Bankası kazandı. Şimdi, gemiyi çelik ağlarla sa- bit tutup koyun leşlerinin denizin yüzeyi- ne vurmasını engellemeye çalışacaklar. lyi, güzel; gemi sabit tutulacak, leşler dipte kalacak, ama bunlar kokuşmaya ve metan gazı oluşturmaya devam edecek- ler... Olay da böyle bir çözümsüzlükle ka- panacak... Tıpkı 1978 kasunmda bütün Istanbul'u korkunç bir felaket tehdidi altında bıra- karak tutuşan Rumen bandıralı petrol tankeri Independenta gibi... Independen- ta tankeri, yanıp Haydarpaşa açıkların- da sadece enkazı kaldıktan 10 küsur yıl sonra ancak yüzdüriilebilmişti. tlk yan- gın, daha sonra da enkazın suda kalması nedeniyle denize verdlği zarar saymayla bitirilemiyordu... Son 30 yılda Îstanbul Boğazı'nda 30*un uzerinde kaza meydana geldi; gemiler ya- hlara girdi, insanlar öldü. Bazı gemiler Boğaz kıyılanna vurdu, rıhtımlan yıktı... Ama hâlâ boğazlardan geçen gemiler Montrö Sözleşmesi'ne göre "ihtiyari" ol- duğu gerekçesiyle kılavuz kaptan alma- makta, bilmedikleri bu düz ve ters akın- tıü sularda körlemesine gitmekte direni- yorlar. Bunlara elle tutulur bir yaptırım da uygulanamıyor... Yani Montrö Anlaşması'nın "kılavuz kaptan" sorununda aşınması söz konu- su. Çünkü aradan geçen 55 yılda Boğaz trafiği birkaç misli yoğunlaştı. Bu tür ka- zalar, Montrö'nün en azından Boğaz ge- çişi denetimi ile ilgili maddelerinin yeni- den tartışma gündemine geleceğinin işa- reti. Ancak diplomatik çevrelerde Mont- rö Anlaşması'na dokunulmaması da yay- gın bir görüş. Montrö, Boğaz trafiği de- netimi açısından değişebilir mi, yoksa bu başka sorunlara mı yol açar?.. Bunlan sayfamızda tartışmaya açıyoruz. Teknik düzenleme gerekliANKARA (Cumhuriyet Biirosu) — Türkiye'nin "Montrö Sözleşmesi'ne dokunulmaması" yolundaki resmi pozis- yonu, boğazlarda trafiğin ve bununla bağ- lantılı olarak da risklerin artmış olması- na karşın bugün de sürüyor. Yetkili çevreler, boğazlann güvenliği açı- sından Montrö'de herhangi bir değişiklik gerekmeksizin yapılabilecek bazı teknik düzenlemelerin olduğunu bildiriyorlar. öte yandan Sovyetler Birliği'nin dağıl- masıyla, ortaya boğazlardan yararlanacak olan yeni bağımsız cumhııriyetlerin çıkrna- sı bazı sonı işaretlerine de yol açmış bu- lunuyor. Ancak Bağimsız Devletler Topluluğu- nun (BDT), Sovyetler Birliği'nin uluslara- rası yükümlülüklerini üstlenmiş olması ne- deniyle bu topluluğa bağh cumhuriyetle- rin de Montrö'yü böylece kabul ettikleri bildiriliyor. Bu arada Türkiye dahil, sözleşmeye ta- raf ülkelerin kasım 1996'dan önce Mont- rö'nün değiştirilmesi ile ilgili herhangi bir talepte bulunamayacakları da ifade edili- yor. Çünkü değişiklik talepleri sözleşmeye göre imza tarihi olan 1936'dan başlamak üzere ancak beş yılda bir gündeme getiri- lebiliyor. Değişiklik talebinde bulunmak için son tarih ise geçen kasım ayında dolmuş bu- lunuyor. Bu tarihe kadar herhangi bir de- ğişiklik talebinin gelmemesi ise, taraf ül- kelerin genelde sözleşmenin işleyişinden memnun olduklanna ilişkin bir sinyal ola- rak kabul ediliyor. "Montro'ye dokunulmasn" yaklaşımı- nın, bu riskler karşısında hiçbir şey yapıl- masın diye algüanmaması gerektiğinin al- tım çiziyorlar. Yetkililer, bu çerçevede pilotaj mecburi olsun mu biçiminde bir tartışmanın süre- geldiğine de işaret ederek ancak bu soru- nun çözümüne kadar ahnacak bazı ön- lemler arasında şu ikisine özelh'kle dikkat çekiyorlar: • Boğaz trafiğinin modem radar sistem- leri ile idare edilmesi, ki bunun için mart ayında ihale açılacağıru beürtiyorlar. • Boğaz girişlerinde sıralama usulünün getirilmesi ve gemilere hız sınırlamaları- mn konması. Bunun önemi büyük. Çün- kü bugün boğazlarda âdeta birbirleriyle yanşan tankerleri görmek mümkün. Ayru yetkililer, uluslararası deniz huku- kundan yararlanma olanağı da olan Türkiye'nin, bütün bu nedenlerle Mont- rö'ye dokunmadan da boğazları bugün- künden daha güvenli hale getirme imkân- larına sahip olduğunu kaydediyorlar. İSTANBUL'UN KORKTUĞU GÜN — 16 Kasım 1979'da Yunan şilebi>le çarpışan Rumen bandıralı Independenta tankeri bü- yuk bir patlama\la vanmaya başladı. Patlamanın şiddetiyle kadıkoy ve İ skudar'daki bazı evlerin camları kırıldı. 51 Rumen de- nizcinin hayatını ka> bettiği kazada tankerdeki 95 bin ton ham petrol denize yayıldı. Yangın günlerce suren çalışmalar sonucunda söndürüldü. Bir enkaz yığını halini alan Independenta'nın Haydarpaşa açıklanndan kaldırılması ise yaklaşık 10 yıl siırdu. Boğaz trafiği ve değişen dünyatSMAİLSOYSAL * 20 Temmuz 1936 günü tsviçre'nin şirin Montrö kasabasında "Boğazlar rejimine ilişkin sözleşme"nin imzalanması Türki- ye'de haklı olarak büyük bir sevinç uyan- dırmıştı. Atatürk uluslararası konjonktürü çok iyi değerlendirmişti: Avnıpa'dagüçler dengesi değişmeyebaşlamıştı. Banştehlikeiçine gi- riyordu. Italya 1935'te Habeşistan'asaldır- mış, bu arada Oniki Ada' yı hızla silahlan- dırmıştı. Almanya Ren bölgesini yeniden askerselleştirmiş ve LokamoGüvenlik An- laşmaları'na son vermişti. Böylece Avru- pa'daki siyasal hava gergin bir duruma gi- rince Atatürk 1923 Lozan Boğazlar Sözleş- mesi'nin değiştirilmesi için uygun zamanm geldiğine inanmıştı. Tttrkiye muhtıra veriyor O sıradaingiltere, Türkiyeile dostlukiliş- kilerini geüştirmek istiyordu. Türk-Sovyet ilişkileri de 1921 'den beri bir sarsıntıya uğ- ramadan dostça süregehnişti. Türk hükü- meti her iki büyük devletle danışmalar yap- tıktansonra, 1936 nisanındaLozan Boğaz- lar Sözleşmesi'nin imzacısı devletlere birer muhtıra vererek yeni bir sözleşme hazırla- mak üzere bir konferans toplanmasmı iste- mişti. Muhtırada, dünyada banşm tehdit altmda olduğu, oysa Boğazlar'm savunma- su kaldığı belirtümiş, siyasal koşulların de- ğişmiş omıasının, hükümlerin de değişme- sini gerektireceği anlamına gelen, Latince "Rebussicstantibus" ilkesiüerisürülmüş- tü. Girişimtüm ilgili devletlerce olumlu kar- şılanmışü. Konferansta çekişme Montro'de 22 hazıranda başlayan ve tam bir ay süren konferansta, Türkiye'nin Bo- ğazlar'ı askerselleştirrnesine vegeçiş rejimi- ni bizzat denetlemesine itiraz olmamıştı. Çekişmelerdahaçok İngiltere ile Sovyetler Birliği arasında geçmişti. Imzalanan sözleş- meile'' Boğazlar bölgesi'' (Karadeniz Bo- ğaziçi, Marmara Denizi havzası ve Çanak- kale Boğazı) yeniden askerileştiriliyor, yani bu bölgede 1923'ten beri Türk egemenliği üzerindeki kısıtlamaya son verüiyor; Bo- ğazlar'dangeçiş rejimini denetleyen "Ulus- lararası BoğazlarKomisyonu'' kaldınlıyor vebu görev sadece Türk hükümetine bıra- kılıyordu. Geçiş rejimi de Lozan Sözleşmesi düzenine oranla Türkiye için biraz daha el- verişli durumagetiriliyordu. Ticaret gemi- leri için hemen hemen sınırsız ve son dere- ce liberal bir geçiş serbestisi kabul edilirken savaş gemileri için Karadeniz'de kıyısı bu- lunan Sovyetler Birliği, Romanya ve Bulga- ristan'a sınırsız geçiş hakkı, öbür ülkeleri- ninkine ise tonilato kısıtlamaları getiren makul bir denge ortaya konulmuştu. Şöy- leki: Ticaret gemileri barış zamanında ve Türkiye'nin katdmadığı birsavaş sırasında, "bayrakveyüküneolursa olsun, gündüzve gece -sağlık denetimi dışında- hiçbir işleme bağh olmadan, kılavuzluk yada römorkaj isteğe bağlı kalarak'' geçiş serbestliğinden yararlanacaktır (2ila 4. maddeler). Türki- ye, kendisini yakın bir savaş tehlikesi için- de görse bile tüm ülkelerin ticaret gemileri serbestlik ilkesinden yararlanacak, ancak bunlar Türk makamlanncagösterilen yo- lu izleyerek yalnız gündüzleri geçebilecek, kılavuzluk ise zorunlu, ama ücretsiz ola- caktır (Mad. 6). Türkiye savaş içinde ise kuşkusuz düşman gemilerinin gecmesi söz- konusuohnayacak, ama Türkiye'nin düş- mam olmayanülkelerin gemileri, onundüş- manlanna yardım etmemekkoşulu ile Turk makamlannca gösterilecek yolu izleyerek yalmz gündüzleri serbestçe geçebilecektir (Mad. S). Savaş gemileri Savaş gemilerine gelince: Banş zamanın- da hafif suüstüya da küçük savaş gemileri ve yardımcı gemiler, bayrağı ne olursa ol- sun, *'hiçbirresimveyükleme(charge) bağ- lı tutulmaksızın, 8 ve 15 gün öncesinde ön- bildirim yapmak koşulu ile gündüzleri ser- bestçegeçebileceklerdir(Md. lOve 13). Ka- radeniz'de kıyısı olandevletlerin savaşhattı gemileri (batiments de ligne) bu geçiş ser- bestliğinden, birer birer geçmek ve yanla- nnda en çok ikitorpido olmak koşulu ile ya- rarlanacaklar (Md .11); denizaltıları ise bi- rer birer su üzerinden geçeceklerdir (Md. 12). Karadeniz kıyıdaşı olmayan devletle- rin aynı anda bu denizde bulundurabilecek- leri savaş^gemilerinin toptantonajı normal olarak 30, kimi durumlardaise 45 bin tonu geçmeyecektir. Söz konusu devletlerden yalnızbirininbu denizdeen fazlabulundu- rabileceği tonaj da bunun üçte ikisi (20 ya da 30 bin) ile sınırlandırürnıştır. Bu gemiler Karadeniz'de en çok 21 gün kalabilecekler- dir(Md.l8). Görülüyor ki Karadeniz'ekıyısı bulunan devletlerinsavaşgemilerinin geçişleriiçin, kimi kurallara uymak zorunluğu dışında hiçbir tonaj sının yok iken, kıyısı olmayan devletlerin gemilerinin -hele günümüzdeki ölçülere göre- son derece kısıtlı kahnası, kı- yıdaşdevletlere tanınanöncelik niteliğinde- dir. Türkiye'nin katdmadığı bir savaşta, sa- vaşanlann savaş gemilerinin geçişi ise ya- saklanrmştır. Bu yasağa iki kuraldışüık ge- tirilmektedir: Birincisi Milletler Cemiyeti Yasasıçerçevesindebir devlete karşı yaptı- rımlar uygulanması durumu; ikincisi gene bu yasa çerçevesinde yapıhp Türkiye'yi bağlayan bir karşıhkh yardım andlaşması (o sırada Balkan devletleriyle Türkiye'nin yaptığı 1934 Paktı söz konusuydu) gereği olaraksaldınyauğrayanbir devlete yardım durumlandır. (Md. 19 ve 25). 'Ortadoğu ve Balkan Incelemelerı Vakjı Yoneıım Kurulu Başkanı, Emeklı Buyukelçı StTOECEK Boğazlann önemi ye Karadeniz stratejisi tHSAN GÜRKAN Napoleon Bonaparte'ın, "O dar boğaz- lan Rusya'ya bırakmaktansa, dünyanın yansını bırakmayı yeğlerim" ve Çar I. Alexandre'ın, "Cografya, benim Boğaz- lara sahip olmamı emrediyor; eger Boğaz- lar başkasının elinde ise kendi evimin sa- hibi sayümam olanaksızdır" bağlamında- ki ortak anlamlı özdeyişleriyle önemini belirttikleri Turk Boğazları, farkh açılar- dan da Olsa bugün yine gündemdedir. Bü- yük Petro ve Çariçe Katerina'nın, Kırım Hanı'mn yardmu ve dönemin padişahının izniyle, sözde ticaret amacıyla Karadeniz'e çıkmalan, sonunda, Osmanlı için nasıl tehlikeli oldu ise 1854-1856 Kırım Savaşı da, dost olmayan yabancı donanmaların Karadeniz'e girmelerinin Rusya için ne kadar tehlikeli olduğunu göstermiştir lkinci Dünya Savaşı ertesinde Sovyet Dı- şişleri Bakanı olan Andrey Vişniski, Bir- leşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yaptı- ğı bir konuşmada, "kremlin'de bir çar- lık hükümeti ya da bir komttnist hükiimet bulunsun, Karadeniz'e girecek yabana sa- vaş gemilerinin yaratacağı etki aynıdır, defişmez" sözleriyle Karadeniz ve Boğaz- lar'ın Avrupa Rusyası'mn güvenliği açı- sından taşıdığı değeri, aynı tarih ve coğ- rafya perspektifî açısından dile getirmiş- tir. Tek çıkış yolu Her iki dünya savaşında, Boğazlar, ta- raflann önemli stratejik hedeflerinden biri olmuştur. Birinci Dünya Savaşı'nda tn- giltere ve Fransa'yı Çanakkale'ye getiren; keza, bir Rus kolordusunun tstanbul Bo- ğazı'nın iki yamna çıkanlması ve bir Yu- nan kuvvetinin Kabatepe güneyine çıka- nlarak Eceabat yönünde ilerlemesi gibi planlann tngUizler tarafından tasarlanma- sına yol acan neden, Boğazlar'm Osmanlı devleti tarafından kapatılması ve bir an önce açılmasuıa duyulan ihtiyaçtır. (Kuş- kusuz, burada, başkent tstanbul'un ele gecirilmesinin taşıdığı önemi saymaya ge- ramı, Ruslann açık denizlere çıkma ama- cını terk etmedikleri gibi, süper- devletlikten de tümüyle vazgeçmedikleri- ni göstermektedir.) Boğazlarm, Ruslann taraf olduğu bir savaşta, NATO açısın- dan önemi, Rus donanmasını Karadeniz'- de tutması; dolayısıyla, Ortadoğu petrol kaynaklarıyla Batı Avrupa'nın en kısa bağlantısının kesilmesi suretiyle Batı Av- rupa'nın güneyden kuşatılmasımn önlen- mesidir. Boğazlar'm Ruslar için bir başka açı- dan önemi, Karadeniz'den Akdeniz ve Hint Okyanusu üzerinden Batı Pasifik'e uzanan Güney Deniz Yolu dedikleri yo- lun da buradan geçmesidir. Transsibirya demiryollannın kapasitesinin sınırh olma- sı bir yana; Çin'in de yakın tehdidi altm- da bulunması; keza, Kuzey Buz Denizi'- nin hemen bütün yıl kapah olması nede- niyle Güney Deniz Yolu çok önemlidir. Çarhk Rusyası'mn, 1904-1905 Japon Sa- vaşı'nda, Rus filosunu Baltık'tan Japon Denizi'ne göndermek zorunda kalması ve güverteleri kömür yüklü hantal Rus ge- milerinin, hafıf ve hızlı Japon gemileri karşısında yenilgiye uğramalan da Uzak- doğu bağlantısımn kısalmasının önemini anımsatmaktadır. Boğazlar, Ruslara, kitlehalinde Akde- niz'e inmek ve o bölgedeki deniz kuvvet- leri ve müttefikleriyle erken birleşme ola- nakları kazandırabilir. Kuşkusuz, bu seTiaryonun gelişme hızı ve başansı, böl- gedeki hava üstttnlüğünun derecesine ve havadan güç yansıtma olanaklanna da bağlıdır. BDT'nin durumu Yeni silah sistemlerinin, örnegin çağdaş ucaklar, füze taşıyan nükleer denizaltılar ve harekât alam tipi ve stratejik füzelerin Boğazlar'm önemini azalttığı savı daya- naksızdır. Bunun en çarpıcı kanıtı, Var- şova Paktı'nın dağılması ve Sovyet teh- didindeki büyük azalmaya; keza, silah teknolojisindeki etkin yenihklere karşın Boğazlar'm öneminin asla azalmamasıdır. arşova Paktı'nın dağılması Boğazlann önemini azaltmadı. Sovyetler Birliği'nin yerini alan Bağimsız Devletler Topluluğu, ekonomik durumunu düzeltir düzeltmez sıcak denizlere yönelecektir. Cografya bunu zorlamaktadır. rek yoktur.) Bu yüzden, Ruslar, Batılı müttefiklerinden yardrm alamamış ve Al- manya ve müttefikleri karşısmdaki başa- rısızlıkları ve ekonomik sıkıntılar Bolşe- vik devriminin cabuklaşmasına sebep ol- muştur. Gerçekten, o tarihte Murmansk yolu bilinmediğinden ve Baltık yolu da kapalı olduğundan Ruslar büyük tahıl stoklannı ihraç edememiş ve Batı Avru- pa'da ekmek fiyatlan büyük ölçüde yük- sehniştir. Nihayet, Çanakkale savunma- sı, dolaylı olarak savaşın yayılmasına ve uzamasına yol açmıştır. Deniz savunma sistemi Sovyetler için Akdeniz, sıcak denizlere çıkış faktörü yanında, deniz savunma çev- resinin de önemli bir kesimini teşkil etmiş- tir. Aym şekilde, Boğazlar da Akdeniz'- in savunma bakımından taşıdığı önem ya- mnda, komünist öğretinin özendirdiği dünyaya yayılma saldırgan amaç ve he- defı doğrultusunda, diğer denizlere ve kıt'alara ilerleme açısından da Akdeniz ile birlikte büyük önem taşımıştır. Bugün, Rusya'nın deniz ticaretinin yaklaşık yüz- de 75'i (yüzde 50 dışsatım, yüzde 25 dı- şahm) Boğazlardan geçmektedir. (1990 yı- iında Boğazlar'dan geçen Rus ticaret ge- mileri günde ortalama 56 gemidir. Ayn- ca, ortalama her iki günde bir Rus savaş gemisi gecmiştir.) Büyük Sovyet balıkçı fı- losunun açık denizlerde ürettiği deniz ürünlerinin yüzde 20'si Boğazlar yolu ile Rusya'ya götürülmektedir. Sovyet Akde- niz Filosu'nun (Beşinci Eskadra) ana üs- sü Karadeniz'dedir. Sovyetler Birliği'nin en büyük petrol limanlan ve en büyük to- najda gemi inşa edebilen deneyimli tersa- neleri Karadeniz'dedir. (304 metre boyun- daki 65 bin tonluk Amiral Kuznetsov uçak gemisi, Karadeniz'deki Nikolayev Tersanesi'nde inşa edilmiştir. Aynı tersa- nede inşa edilmiş olan ikinci uçak gemisi 70 bin tonluk Varyag halen Karadeniz'- de üslenmektedir. Üçüncü bir gemi, Ul- yanovsk inşa halindedir. Bu gemiler da- hil, uygulanan genel modemizasyon prog- Kuvvetle olasıdır ki Sovyetler Birliği'nin yerini alan Bağimsız Devletler Topluluğu, ekonomik durumunu düzeltir düzeltmez sıcak denizlere ve yeni kaynaklara yöne- lecektir. Cografya bunu zorlamaktadır. özellikle guneyde, kısa mesafede Ortado- ğu gibi zengin petrol kaynaklanna sahip, fakat birçok açıdan istikrarsız, üstelik ço- ğunluğu Batı düşmanı olan bir coğrafı bölgenin varlığı, kritik bir faktördür. Di- ğer taraftan, füzeler ve ucaklarm işlevi sa- tıh harekâtrmn desteklenmesidir. Uçakla- rın güç yansıtma yetenekleri çok sırurh- dır ve hedeflerin ele geçirilmesi ve elde tu- tuhnası için satıh harekâtı zorunludur. Kı- sacası, Karadeniz ve cevresindeki büyük satıh kuvvetlerinin kitle halinde Akdeniz ve Ortadoğu'ya inmesi için Boğazlar'dan serbest geçiş şarttır. Değişen teknoloji 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Karadeniz devletlerine (Türkiye dahil) ön- celik tanıyan bir boğazlar rejimi kurmuş- tur. Ticaret gemilerine tam serbestlik ta- nıyan bu rejim, savaş gemilerine kısıtla- malar getirmiştir. örneğin, denizaltı ge- mileri, satın alma ya da onarım dışında Boğazlar'dan gecemezler. Geçebilenler de ancak Boğazlar'a teker teker ve gündü- zün girmek ve su üstünde seyretmek zo- rundadırlar. Suüstü gemilerine ait kısıt- lamalar ise daha çok saldın amaçh, güç- lü gemilere ve yabana bayraklara, yani sahildar olmayan devletlerin gemilerine ilişkindir. Ne var ki 1936 yıhndan bu ya- na, savaş gemileri teknolojisinde, gerek gemi tipleri, gerek silah sistemleri ve ge- rekse gemi tonajlan alanlannda büyük ge- lişmeler olmuştur. (örneğin günümüzün firkateynleri o zamanın muhripleri boyut- larında olduğu gibi; şimdiki güdümlü- mermi muhripleri o zamanm kruvazörle- ri ölçüsündedir.) 'tstanbul Unıversıtesı Siyasal Bılgıler Fakultesı Ûğrelım Gorevlısı, Emeklı Korgeneral SCRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle