Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER // OCAK 1992
BURAŞI
TÜRKİYE
HALIK ŞAHIN
Ölçülenî Savunmalıyız
TürkiyeBüyük Millet Meclisi Başkanı Hüsamettin Cindo-
ruk ziyaret ettiği gazetecilik örgütlerine müjdeliyor: "Ya-
kında basmdaki kriz bitecek. Açılacak olan yeni özel tele-
vizyon ıstasyonları şimdi işsiz olan yüzlerce gazeteciye iş
olanağı sağlayacak!"
Nereden belli?
Ya kurulacak olan özel televizyonlar hiç haber programı
yaymlamaz ya da derme çatma bir habercilik anlayışı ile
yetinmeye kalkışırlarsa?
Işte yeni kurulanlardan Erol Aksoy'un Show Time tele-
vizyonu: Yöneticisi Nuri Çolakoğlu bu istasyonun en azın-
dan bir sîire habercilik yapmayacağını söylüyordu.
O zaman işsiz gazeteciler televizyonda ne iş yapacak-
lar? Komedı dizilerinde figüranlık mı?
Daha önemlisi, demokrasilerin sağlıklı işlemesi halkın
doğru ve geniş bir biçimde bilgilenmesine dayandığına
göre, en önemli iletişim aracı olan televizyonun salt eğlen-
ce ile yetinmesi yanlış olmayacak mı?
Elbette olacak. Demek ki, özel televizyon olsun demek
yetmez. Bazı temel ölçülere ihtiyaç var.
• • •
Diyelim, yeni televizyon istasyonlarmın programlarının
belirli bir yüzdesini haberciliğe ayırmaları ölçüsü benim-
sendi... İş burada bitiyor mu? Hayır.
Işte Stari örneği. Bir ülkenin yüzde 6O'ı tarafından sey-
redilen bir televizyon kuruluşunun o akşamki ana haber
bültenine, şirket ortaklanndan birinin avukatının öbür or-
tak hakkındaki demeciyle başlandığını düşünün! Olacak
şey mi, ama bu oldu! Sovyetler'de yer yerinden oynarken,
Yugoslavya'da kan gövdeyi götürürken, ülkede terör kol
'gezer, memur maaşları homurtulara neden olurken bu
""haber"in ülke insanlarına ilk haber olarak verilmesinde,
yani "Bakın ey saf Türk milleti, bugünün en önemli olayı
buydu!" denmesinde demokrasi ve gazetecilik mesleği
.açısmdan çok çarpık bir şey yok mu?
Yok mu, yılların _ ^ _ — ^ _ ^ _ _ ^ - - _ _ _ — _ — .
Demokrasilerin sailıklı
işlemesi halkın doğru ve
geniş bir biçlmde
bilgilenmesine dayandığına
löre, en önemli iletişim aracı
olan televizyonun salt
eğlence ile yetinmesi yanlış
olmayacak mı?
gazetecisi Orhan
Duru? Yok mu, Nokta
dergisini yıllarca
flyakta tutmuş Arda
iJskan, Korhan Atay
ve StarVin haberle-
rinde çalışan diğer
gazeteciler? Kaşka-
riko cumhuriyeti te-
levizyonlarından
başka herhangi bir
yerde böyle bir şey
olabileceğini düşünebiliyor musunuz?
Demek ki, haberler olsun demek yetmiyor. Demek ki, öl-
çülere ihtiyaç var.
• • •
Diyelim haberler sorununu çağdaş çoğulcu demokrasi-
lerdeki ölçülere göre çözümledik. Ya öteki programlar?
' öteki programların büyük çogunluğu yabancı kökenli
programlar; Amerikan programları... Ote yandan, Türksi-
nemacılarınınçoğu işsiz, pinekliyor. Istanbul'da kurulmuş
olan yerli televizyon üretim tabanı pas tutuyor.
Bir ülkenin en önemli hazinesi olan yaratıcı kaynaklarını
battal etmesine göz yumulacak mı? Oysa Avrupa ülkeleri
çeşitli kotalar koyarak ve teşvikler kullanarak kendi yaratı-
cılarını televizyona sürüyorlar.
Demek ki, burada da ölçüler gerek.
Ya tekel konusu? Amerika dahil hemen tüm demokratik
ülkelerde büyük yazılı basın güçlerinin elektronik medya-
larda da egemen duruma geçerek çaprazlama tekelleş-
mesine engel olunuyor. Çapraz tekellerin demokrasi açı-
sından sakıncalarında herkes birleşiyor.
Peki, dünyanın her yerinde önlemler alınmışken Tür-
kiye'de çapraz tekellere izin verilecek mi? Demek ki bu
konuda da ölçülere ihtiyaç duyuluyor.
• • •
Hüsamettin Cindoruk gazetecilere iş müjdesi verirken
bir yasa taslağının hazırlandığını da bildiriyor. Şimdi
radyo-televizyon çevrelerinde en çok merak edilen şey bu
taslak. Herkes birbirine bu taslakla ilgili sorular soruyor.
- Ben geniş bir tartışmaya açılması gereken bu taslağı
gördüm. Ölçüler açısından yüreğime biraz su serpildi.
Taslağın 67. maddesi bakın ne diyor:
"özel radyo ve televizyon kuruluşları aylık yayın sürele-
rinin en az yüzde beşini doğrudan ya da dolaylı eğitim ve
kültür programlarına ayırmak zorundadır.
İzin tarihinden bir yıl sonra başlamak üzere, yayınlana-
cak programların en az yüzde 15'jnin özel radyo ve tele-
vizyon kuruluşlarının kendi yapımları olması gerekir.
Sinema filmleri ve dizi yayınlara ayrılan aylık yayın sü-
resinin en az yüzde 45i ulusal kaynaklı sinema filmleri ve
diziler, yüzde 35'inin ise Avrupa Konseyi'ne üye ülkelerin
sinema filmleri ve dizileri oluşturmalıdır..." Vb. vb.
Aman, ölçüleri unutmayalım.
T.C.
PAZARYERl
ASLtYE HUKUK
(TİCARET)
MAHKEMESf
Sa>ı: 199l/20Değ. lş
Pazaryerı ılçesı Demirköy kö-
yünden davacı Bahattin Ata'run
Bozüyük Vakıflar Bankası Şu-
besı'ne ait bu şubenin 10,5065/6
sayılı hesabından ödenmek üze-
re veriJmiş 821489'dan başlayıp
821500 seri numarada son bulan
çek defterinden kullanılmamış
12 adet yaprağının kaybedilmiş
iddiasıyla iptali taiep edildiğin-
den, bu çekleri üzerinde bulun-
duranlann ve hak ıddıa edenle-
rin. ilan tarihinden itibaren 3 ay
içerisinde mahkememize müra-
caatlan ilan olunur.
Basın: 45021
friGtUZCE'yi 8
ayda konaşun mi
Amerikalı
doctlarımızla
taniftıralım.
Bahariye Cad. 62/3 349 59 39
'Multıpl Skleroz (MS)
hastaları ve yakınlan 18
Ocak 1992 Cumartesi saat
9.30'da I.Ü. Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi
ODlTORYUM'da
toplanıyoruz.'
M.S. DERNEĞ1
YÖNETİM KURULU
ÜYESt
MUSTAFA AKYAZI
Ortce AMabe Bİrtiğİ
'türk cumhuriyetlerine dış kaynaklı ırkçılık ve Turancılık açısından değil,
Gaspıralı îsmail Bey'in bıraktığı yerden yaklaşmak ve önce Alfabe birliğini
gerçekleştirmek en sağlıklı yoldur.
CAHİTTANYOL
Sovyetler Birliği'nin çökmesi, daha açık bir
deyişle kendi kendisini tasfiye etmesi olayı,
dünya milletleri arasında en çok bizi ilgilendi-
rir. Çünkü bu cumhuriyetleri oluşturan halk-
lar arasında Türkler, gerek sayı gerekse nüfus
açısından büyük bir çoğunluğu oluşturmakta-
dır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun baş aşağı çö-
küntüye gittiği son dönemde. çaresizliğe çare
arayan aydınlar arasında iki belirgin düşünce
akımına rastlıyoruz: 'Pan-İslamizm-İslam Bir-
liği" ve "Pan-Türkizm-Türk Birliği"
Pan-İslamizmin amacı. hilafeti temsil eden
Osmanoğulları çevresinde bir İslam Birliği
oluşturmaktı. İslamcı akım Osmanlı İmpara-
torluğu'nu yıkan Batı emperyalizminin arka-
sında yeni bir Haçlı savaşı olduğu vehminde
idi. Bütün müsiümanlan hilafetin bayrağı al-
tında toplamak suretiyle devletin kurtulacağı-
nı düşlüyordu. Bu akımın son temsilcisi Meh-
met Akif:
Türk Arabsız yaşayamaz kim ki yaşar der
delidir
Arabın Türk ise hem sağgözü hem sağ elidir
Veriniz başbaşa zira sonu hüsran-ı mübin
Ne Hilafet kalır ortada billah ne de din
diye haykınyor, Türk Birliği ve Türkçülük
akımına karşı da:
Müslümanlıkta milliyet mi olurmuş ne ge-
zer
Fikri kavmiyeti telin ediyor Peygamber.
dizeleriyle hücum ediyor. İslam Birliği'nin
ateşli savunucusu olan Mehmet Akif gibi gerçi
Birinci Dünya Savaşı'nın en bunalımh günje-
rinde Mekke Emiri Şerif Hüseyn de bütün İs-
lam âlemini birlik ve beraberliğe çağıran bildi-
riler yayımlıyordu üst üste. Kime karşı?
Yüzyıllar boyu Islamın kılıcı, Arap kavminin
koruyucusu olan Türke karşı.
"Arab'ın sağ gözü sağ eli olan" Türk'ü, İngi-
lizlerle birlik olup arkadan hançerledi.
Pan-Turanizm'e gelince kendilerini bu ha-
yale kaptıranlar, yamalı bir bohçaya benzeyen
ve dağılması mukadder olan Osmanlı Impara-
torluğu yerine. daha sağlıklı bir Türk Birliği
hayal ediyorlardı. Bu akımın kuramcı ve ideo-
ioğu, bir ayağı İttihat ve Terakki Genel Mer-
kezi'nde, bir ayağı üniversitede olan Ziya Gö-
kalp'ti:
Vatan ne Türkiye'dir Türklere ne Türkistan
Yalnız büyük ve müebbet bir ülke var Tu-
ran
dizeleriyle Türk milletine yeni bir ideolojik
amaç gösteriyor ve Birinci Dünya Savaşı için-
de:
Düşmanın ülkesi viran olacak
Türkiye büyüyüp Turan olacak
rüyasının sarhoşluğuna kendisini kaptın-
yordu. İmparatorluk onun omuzlarında çök-
tü ve Turan rüyası Sevr'in kapılarında sönüp
gitti. Ziya Gökalp bir kuramcı, bir idealist idi.
Bir kuramcı için gerçek değil, düşüncenin tu-
tarlı olması önemlidir. Kuşkusuz bir Türklük
gerçeği vardı. Fakat bu aynı kaynaktan çıkıp
aynı denizlere dökülen bir nehrin kollannı an-
dınyordu.
Politik bir ütopyaya bulaşmış olan bu akı-
mın dışında bir düşünsel (ıntellectuel)akım
daha vardı ki, bunun kaynağı hem Türkiye'de
hem de Kınm'da, Azerbaycan ve Türkistan'-
da oluşuyordu. Bunun odak noktasında dil,
tarih ve kültür araştırmalan bulunuyordu.
Orta Asya'daki Türkler'le, Türkiye Türkler'-
inin aynı araştırma çizgisinde buluşmalan,
bize Türkçülük hareketlerinin planını ve yö-
nünü veriyordu.
Osmanlı Devleti'nin Batı uygarlığına yöne-
lişinin resmi başlangıcı olan "Tanzimat" dev-
letin alt ve üst yapılannı değiştirmeyi amaçlı-
yordu. Bu hareİcetin amacı ilk aşamada kendi-
liğinden dil sorununa kaydı. Avrupa"ya öğre-
tim ya da başka amaçla giden gençlerin ilk
farkma vardıkları şey konuşma diliyle yazı di-
linin aynı olmasıydı. Oysa Arapça, Farsça ke-
lime ve kurallara boğulmuş olan Osmanlıca,
bu iki dilin baskısı altında bunalmıştı. Bu uy-
durma bir esperantoyu andınyordu. Böyle
toplum dışı uydurma bir dilde ne düşünce pa-
lazlanır ve ne de duygu kanatlanırdı. Halkla
aydın, halkla devlet ortak dille ancak bütünle-
şebilirdi. Bu nedenle Tanzimat devletin toplu-
ma yeni bir yaklaşımını amaçlamışken bir dil
ve kültür seferberliği. "insan"a, "doğa"ya ye-
ni bir bakış açısı getirmişti. Maliye öğrenimi
için Fransa'ya giden İbrahim Şinasi, hürriyet
savaşı için Avrupa'ya kaçan Ziya Paşa, Na-
mık Kemal Türkçe'nin sadeleşmesine öncülük
ettiler. Onların başlattığı dil hareketi, günü-
müze kadar sürüp geldi. Gerçi Servet-i Fünun
Edebiyatı döneminde bir tür alafranga irtica
ile dil tekrar Arapca Farsça sözcüklerle anla-
şılmaz hale getirilmiş ise de Türkçenin arındı-
rıünası önlenememiştir.
Engin bir
4
dil imparatorluğu'
Fakat asıl önemli akım, dilin yabancı söz-
cüklerden anndınlması değil, Türkçe'nin uf-
kunu Balkanlardan Çin sınırlanna kadar ge-
nişletmek çabasıydı. Bu akımın önünde elleri
öpülesi iki büyük adam bulunuyordu. Şemset-
tin Sami ve Ahmet Vefik Paşa. Şemsettin Sami
"Kamusu Türki" adlı sözlüğü ile ve Ahmet Ve-
fik Paşa Lehçe-i Osmani adlı yapıtı ile, hiçbır
saldınnın yıkamayacağı engin bir "Dil tmpa-
ratorluğu"nun temellerini atmışlardır. Bu im-
paratorluğa. Kırun'dan, Kazan'dan. Taşkent'-
ten, Bakü'den katılmalaroldu.
Şemsettin Sami Bey'e göre Osmanlıca diye
bir dil yoktu. Bu nedenle hazırlamış olduğu
sözlüğün adını "Kamusu Türki" koymak su-
retiyle bu gerçeği vurgulamak istemişti.
Türkçe kelimelerle yapılan zengin bir de-
yimler gömüsü onun ölümsüz yapıtında ebedi-
leşmişti.
Daha önceki sözlüklerde bir kelime açıkla-
nırken onun kullanımı ile ilgili dizeler seçilirdi
şairlerden. Şemsettin Sami'de ise, şiirin yerine
o kelime ile yapılan deyimler salkımı aldı. îlk
defa Türkçe'nin deyimlerle yüklü zengin bir
dil olduğu gerçeği, onun çabasıyla ortaya çık-
tı. Ahmet Vefik Paşa Türkiye Türkçesi'nin
sınırlannı aşarak Asya'nın çeşitli ve dağınık
bölgelerinde yaşıyan Türk lehçelerinin üzerine
PARİS'TEN SELCUK DEMİREL
Tanmsal Eğitiıtıiıt 146. Yıldönümündeyîz
Ülkemiz, tanmda çağdaş anlamda toprak düzenlenmesi ve planlı
tanm düzenlenmesi yapılmadan, gerek teknolojilerin ve gerekse
eğitilmiş insan gücünün kullamlması son derece verimsiz kalmaya
mahkûmdur.
İBRAHİM YETKİN Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı
Genelde ulusal eğitimimizin. özelde ise
tanmsal eğitimimizin sorunları giderek
büyüdüğü bugünlerde, tanmsal eğitim
145'inci yılını geride bırakarak 146. yılı-
na girmiştir. Bu alanda eğitim gören ve
kırsal bölgelere yönelik hizmet veren ta-
nm teknisyeni, ev ekonomisi teknisyeni,
ziraat mühendisi, veteriner sağlık teknis-
yeni, veteriner hekimlerin sorunlannın,
ülke tanmmın sorunlanndan soyutlaya-
rak ele alınması mümkün değildir.
Feodalizmin çözülmesi. bir anlamda
kırsal alanın gelenekçi ve tutucu yapısı-
nın kırılmasında. modern tanm yöntem-
leri ve araçlannın işlevleri yatsınamaz.
Çağdaş tanm bilimini ve teknolojisini ta-
nmsal üretimin hizmetine götürecek
olanlar da tanm teknisyenleri, ev ekono-
misi uzmanlan, tanm mühendisleri, vete-
riner sağlık teknisyenleri ve veteriner
hekimlerdir.
Osmanlı döneminde tanmsal eğitim
veren "Mektep-i Ziraat" ve "Halkalı
Yfiksek Ziraat Mektebi" gibi kuruluşla-
nn ardından cumhuriyet döneminde,
1923'te 7 adet tanm okulu öğretime baş-
lamıştır. 1930'da Ankara Yüksek Ziraat
Mektebi, 1933 yılında da Yüksck Ziraat
Enstitüsü açılmış; 1934te Orman Fakül-
tesi'nin de açılmasıyla Veteriner Fakülte-
si dahil, 5 fakülte ile öğretim devam et-
miştir.
Çok partili siyasi yapıyla birlikte ülke
tanmmın somut gereksinmesi ve teknik
elemanın gerçek anlamda kullamlması
göz önüne alınmaksızın açılan tanmsal
eğitim kurumlan siyasete araç edilmişler-
dir. 1966 yılına kadar sayılan 7 olan ta-
nm okullan, hiçbir ön araştırma olma-
dan ve kullanım düşünülmeksizin, 40'a
çıkanlmıştır.
Tanm gibi, uygulamanın ağırhkta ol-
duğu öğretim alanında, siyasi çıkar uğru-
na hiçbir uygulama alanı olmayan kira-
lık binalarda eğitimini sürdüren okullar,
ardı ardına açılmakta; teorik eğitim, uy-
gulamalı eğitimin yerini almakta, böyle-
ce birçok ürünü ancak kitaplardan tanı-
yan teknik eleman mezun edilmektedir.
Ülkemizde yaklaşık olarak 150 yıldan
bu yana devam eden tanmsal eğitim, ilk
yüz yılında içinde bulunduğu çağa denk
düşen bir evrim sürecini yaşanuştır. An-
cak son 60 yıl içinde temel tanmsal eğitim
hiçbir değişikliğe uğramadan devam et-
miş ve bu yapısı ile de çağın gerisinde kal-
mıştır. Bunun doğal sonucu olarak da,
yetişen teknik elemanlar çağın olanakla-
nndan yoksun bırakılmaktadır. Bu aynı
^amanda teknik elemanlann hizmet gö-
türdüğü kırsal alanın gelişmesi önüne
konulan bir engeldir.
Uzun yıllardan beri izlenen ekonomik
politikalar, tanmda bir yandan toprakla-
nn parçalanarak işletmelerin cüceleşme-
leri, öte yandan da toprağın belli bir kesi-
min elinde toplanarak yoğunlaşması
sonucunu doğurmuştur. Modern girdi ve
kredilerle donatılmayan küçük toprak
sahipleri hızla yoksullaşıp, topraklann-
dan kopanlmışlardır. Topraksız kalmış
kır yoksullan geçimlerini kentlerde ara-(
mak için göçe zorlanmışlardır.
Böylece ülkemizin gündemine sağlık-
sız ye hızlı bir şehirleşme sorunu gelmiş-
tir. İşçileşen bu toplumsal kesimin ardın-
dan kalan orta köylülük tanmda kapita-
list gelişmenin etkısi ile gittikçe dağılma-
ya, küçük köylülüğe dönüşmeye başla-
mışür.
Köy sahipliği, ortakçıhk ve yancılık gi-
bi çağdışı yapılar etkin ve kapsamlı bir
topraklandırma ile tarihin çöplüğüne atı-
labilir. Bu ulusal girişimin en sağlam gü-
vencesi topraklandınlarak kooperatif-
lerde örgütlenmiş küçük ve orta köylü-
lüktür.
Özellikle eşit işe eşit ücret temelinden
hareketle, ister tanm teknisyeni olsun, is-
terse tanm mühendisi. aynı işi üstlenen-
ler arasında yapay ücret aynmlan ve
meslek şovenliği yaratılmamalıdır. Mes-
lek sorunlannın tarım ve ülke sorunlan
ile içiçeliği teknik elemanlann, dolayısıy-
la meslek örgütlerinin bu alanda da söz
ve karar sahibi olmalarını gerektirmekte-
dir. Batı ülkelerinde teknik elemanlar,
tüm çalışanlarla birlikte grevli-toplu söz-
leşmeli sendikal haklara sahip olmakta
iken, ülkemizde meslek kuruluşlarının
varlığı dahi çok görülmekte, yetkililerce
'taraf ahnmaktadır.
Ülkemiz, tanmda çağdaş anlamda
toprak düzenlenmesi ve planlı tanm dü-
zenlenmesi yapılmadan, gerek teknoloji-
lerin ve gerekse eğitilmiş insan gücünün
kullamlması son derece verimsiz kalma-
ya mahkûmdur. Bir yandan topraksız
köylü topraklandınlarak kırsal yaşamın
sosyo-ekonomik yapısı çağdaşlaştınlma-
lı, öte yandan da bu alana hizmet götüre-
cek elemanlann özellikle nitelikleri yük-
seltilmeli, yetki ve sorumluluklannı be-
lirleyen tüzel önlemler hızla yaşama
geçirilmelidir.
SATILIK DAİRE
Bakırköy Incirli Cad. thsan
Kalmaz Sok. 4/A, D: 1, 75
m1
kaloriferli, hidroforlu
bodrum daire. 60 milyon son
fiyat.
Tel: 561 27 70
34 p 4477 plakalı otomun
nıhsatını kaybetüm.
Hükümsüzdür.
ÜMtT EKREM ERGtRİ
06569 nolu san basın kartımı
kaybcttim. Hükümsüzdür.
SUNAY ÜNLÜ
Ehliyetimi kaybetüm.
HükümsOzdür.
SEFER ŞENOL
Şimdi, tüm Levi's çeşitlerini indirimli alın.
Levıs
eğildi ve öylesine zengin bir dil daman buldu
ki bu dil bir an için ortadan kalkmış olsa As-
ya'nın büyük bir bölümü dilsiz kalacaktı.
Şemsettin Sami, Kamusu Türki'nin önsö-
zünde bu gerçeği şöyle dile getirir: "Türkçe,
Asya'nın bu kuzey bölgesinde konuşulan Turani
bir dildir. Oralarda geniş bir alan kapiayan bu
dilin uzantısı, Avrupa ile Asya'nın birbirine
karşı uzartıklan iki güzel yarımada görünû-
münde olan Rumel
;
ve Anadolu'da konuşulmak-
tadır. Çin sınırın dan Balkanlar'a kadar uza-
nan bu dil, aralarında şive ve lehçe farkı olmast-
na rağmen, tek bir dil gerçeğini sergiler. (*)
Türk Ocakları hareketi
Kınm'da Gaspıralı Îsmail Bey, çıkardığı
Tercüman gazetesindç bütün Türİclerin ortak
bir yazı dilinde birleşmesini ve bunun da tstan-
bul Tûrkçesi olması gereğini savunur. Bu dil
hareketi, ortak tarih. ortak kültür araştırma-
larına yönelerek ortak bir aydınlar kadrosu
oluşturur: Gaspıralı İsmail, Hüseynzade Ali
Bey, Necip Asım, Yusuf Akçura, Sadri Maksu-
di, Ağaoğlu Ahmet, Resulzade Mehmet Emin
ve nihayet Ziya Gökalp bu yeni hareketin ön-
cülerinden bir bölümünü oluşturur. Bu hare-
ket "Türk Ocakları"nın kurulmasıyla ufkunu
genişletir.
Ziya Gökalp bu yeni Türkçülük hareketine
sosyolojik bir derinlik kazandırmak için "Türk
Medeniyeti Tarihi" adlı yapıtında bir senteze
kavuşturmak istedi.
Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması ve
Kurtuluş Savaşı sonrasında cumhurıyetin ku-
rulmasıyla Türk Ocaklan işlevini yeni kurulan
Halkevleri'ne devretti. Bu dönemde Orta As-
ya'daki Türklerle ilişki sadece dil ve tarih
araştırmalarına bırakıldı. Çünkü 1917 Bolşe-
vik EJevrimi'yle Türkler, Sovyet Federe Devlet-
leri arasında yer almışlardı.
Atatürk cumhuriyeti kurarken Türkçülük
ve milliyetçilik akımına temel' olmak üzere
Türk Dil Kunımu ve Türk Tarih Kunımu'nu
halkevleri dışında akademik kuruluşlar ola-
rak düşündü, kendi malvarlığının önemli bir
bölümünü bu iki kuruluşa bıraku. Fakat ağır-
lık merkezini Misak-ı Milli sınırlan içinde ka-
lan Anadolu Türkiye'si üzerinde yoğunlaştır-
dı. Ve kendisini Şemsettin Sami ve Ahmet Ve-
fik Paşa'nın öncülük yaptığı akımın devamcısı
sayılacak bir çizgiye yerleştirdi. Bu çizginin
Birinci ve İkinci Dünya Savaşlan sırasında,
Alman Emperyalizmi ve Hitler Faşizmi'nin
etkisinde kalarak yozlaştınlmış Pan-Türkizm
akımı ile uzak yakın bir ilişiği yoktur. Sovyet-
ler Birliği'nin çözülüşü sonucu bağımsızlık-
lannı kazanan Türk cumhuriyetlerine dış kay-
naklı ırkçılık ve Turancılık açısından değil,
Gaspıralı îsmail Bey'in bıraktığı yerden yak-
laşmak ve önce alfabe birliğini gerçekleştir-
mek en sağlıklı yoldur. Bu bize, Türk cumhu-
riyetleri arasında kitap, dergi, gazete yoluyla
zengin ve bereketli bir kültür alışverişinin
kapısını açar. Herhalde bu, pazar ekonomisi
kurnazlığının geçerli olmadığıennamuslualış-
veriş örneğidir. Bu işin ne Pan-Türkizm don-
kişotluğuna ne Pan-fslamizm soytanlığına ve
ne de "devlet hafifiiği"ne tahammülü vardır.
(•) Şemsettin Sami, Kamusu Tûrkı.önsöz. 1317
MJSRET AVQ
Belediyelerin Eğitim Ihtiyacı
Gunumüz gelışmelerıne paralel olarak belediye personeliyle öz-
deşleşmış katı burokrası anlayışı, geleneğı, yerını özel setctördekı
yonetım modellerine benzer, yeni ve dınamık yaklaşımlara bırakma-
lıdır.
Kentlerın fızikı yatırım hızının, kentsel alanlardakı organızasyon
ve yönetım tekniklerınin gelışmesıne daha yaratıcı, esnek ve rasyo-
nel yönetim biçimi gelıştirılmesine ve kurumsallaştınlmasına ihtiyaç
vardır
Yeni vedinamık kent yonetıcılerınin yetkisı dahilınde bulunan kay-
naklarm teşvık edılmesinöe, eğıtime özel onem verilmesi gerekmek-
tedır.
Belediye ya da herhangi bir ışletme yonetimi mükemmel çalışıyor
olabılır, fakat zaman onu hızla tahrıp etmektedir. Işletmeler buna
karşı önlem almak zorundadır. Bu tedbırterden bir tanesı de eğıtırrt-
dır.
Istanbul Beledıyesı ve ona bağlı kurum ve kuruluşlar ciddi bir eği-
tim programı olmadığından, çağın ihtiyaçlarının gerisinde kalmışör.
Istanbul Anakent sistemi, sadece zamana karşı eskımıyor, büyü-
meyle birlikte gelen sorunlan da yükleniyor. Belediyelerin kendini
aşması için dünyadaki gelişme hızına ayak uydurmak zorunluluğu
vardır.
Işlerin özelliklerının hızla değişmesı, yeni sureç ve teknolojiler,
mevcut birçok işı, modası gecmiş hale getirir. Zamanla yapılan işle-
rin sürat yönünden temposu düşer, yöneticı ve personel giderek
moral yönünden çöküntüye uğrayabılır. Hizmettekı gelişme, deği-
şimlere uymak zorundadır. Bilgi ve beceriler, hizmet içi eğıtimle
kazanılır.
öğrenme ısteği her yerde, her zaman olagelen etkinlıktir. Yeni
görevlerle, sorumluluklarla karşılaşan bireyın öğrenme süreci eği-
tımle hızlandırılmakta- . ^ _ ^ _ _ _ _ ^ _ ^ _ _ ^ _ ^ _ ı ^ _ _ ^ _
dır. Oysa deneme yanıl-
ma yoluyla öğrenme
hem zaman almakta
hem verimı düşürüp pa-
halıya mal olmaktadır.
Çağımızda hizmet ıçi
eğitıme gerek duyma-
yan ve uygulamayan
kuruluşun başarılı olma-
sı söz konusu değildir.
Kuruluşun (Anakent sıs-
temının) şu anda içinde
bulunduğu
ulaşılmak
durum
istenen
ile
du-
Belediyelerin pek çok
sorunu yönetlmden
kaynaklanmaktadır. Yonetimi
etkin, çağdaş, dinamik Nals
getirmek için bir
belediyecilik enstitûsû
kuralmalıdır.
rum arasındaki farkı ortadan kaldırmak için gerekll gelişmeieri kate-
decek bir eğitım amaçlanmalıdır.
Eğitimde ekonomik ve sosyal amaçlar bir bütündür. Eğitimin iki
amacı vardır. Birincisi işletmeye (kuruma), ikincisi ise insana yöne-
liktir. Sistematik bir eğitim, hizmetin ma/iyetini düşürür, etkili bir
ekonomik kaynak olduğu gibi çalışan gruplar içinde iyi bir atmosfer
ve moral yaratarak bireyleri kişisel ve toplumsal doyuma ulaştınr.
Eğitim, gereksinımlere uygun iyi hazırlanmış plan ve programlar-
la uygulandığı takdirde. çalışanlara işlerini daha hızlı yapmalarını,
gereksiz işlem ve eylemlerden kaçınmalarını, insan gücü ve maddi
kaynakları en yararlı bir biçimde kullanmaları ve hizmetin maliyetle-
rini azaltma yollarının öğrenilmesini sağlar. Kurumun her kademe-
de görev alabilecek nitelik ve nicelikte eleman bulundurmasına
yardımcı olur. Kurumda etkili haberleşme, insan ilişkileri, işbirliği ve
koordinasyon sağlanmasına yardımcı olur. Üretilen hizmetin kalitesi
artar, zaman kayıplan azalır ve hizmette verimlilik, iş güvenliği sağ-
lar. Bakım onanm gıderleri azalır.
Belediyeye ya da yan kuruluşlarına alınan bir elemanın en az 2 yıl
çalıştıktan sonra iş öğrenebilmesine karşılık, hizmet içi eğitimle aynı
düzeye gelmesi sağlanabilir. Böylece hem zaman hem de maddi ta-
sarruf sağlanacağı da açıktır.
Eğitimin personele kazandırdıklanna gelince... Personelin kendi
iş tarifi için gereken standartlara çok darıa kısa birzamanda ulaşabil-
mesini sağlar. Kışiye iletişim yeteneği kazandınr. Gerekli bilgi ve
beceriler kazandırılarak personelin güven duygusunun ve yetenek-
lerinin belirlenip gelıştirilmesı ve hizmet içinde yükselme yollannın
açılmasını sağlar. Birey, görduğü eğitim sayesinde mevcut yetenek-
lerini geliştirir, görüş açılarını genişletir; bugünkü işinde basanlı
olması bireyi bir üst göreve uygun hale getirir.
Personelin hareketliliğinde ve devamsızlık, disiplin olaylannın
azaltılmasında da eğitimin payı vardır.
Anakent sistemi içindeki Büyükşehir Belediyesi ve bağlı kuruluş-
ları (İETT, İSKİ, Şehir Tiyatroları vs.) ile ılçe belediyelere bağlı kuru-
luşların 60 bine yakın personeline (belediye başkanlan, meclis üye-
lerı, tüm bürokrat ve işçileri, memuru vs.) kurulacak enstitü aracılı-
ğıyla verilecek eğitimin; nüfusu 10 milyonu bulan ve sorunlan
günden güne çığ gibi büyüyen Istanbul gibi bir metropol için ne kadar
önemli ve acil bir sorun olduğu ortadadır.
Belediyelerin pek çok sorunu yönetimden kaynaklanmaktadır. Yo-
netimi etkin, çağdaş, dinamık hale getirmek için bir belediyecilik
enstitüsü kurulmalıdır. Belediye hızmetlerinin daha rasyonel bir bi-
çimde yürütülmesini sağlamak ıçın söz konusu enstitü içinde bilım-
sel araştırma, inceleme birımleri oluşturularak bağlı kuruluşlara
eğitimle birlikte danışmanlık hızmeti de verilmelidir.
NUSRET A VC1, Istanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis
Üyesi ve Çevre Komisyonu Başkanı'dır.