15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER // OCAK 1992 BURAŞI TÜRKİYE HALIK ŞAHIN Ölçülenî Savunmalıyız TürkiyeBüyük Millet Meclisi Başkanı Hüsamettin Cindo- ruk ziyaret ettiği gazetecilik örgütlerine müjdeliyor: "Ya- kında basmdaki kriz bitecek. Açılacak olan yeni özel tele- vizyon ıstasyonları şimdi işsiz olan yüzlerce gazeteciye iş olanağı sağlayacak!" Nereden belli? Ya kurulacak olan özel televizyonlar hiç haber programı yaymlamaz ya da derme çatma bir habercilik anlayışı ile yetinmeye kalkışırlarsa? Işte yeni kurulanlardan Erol Aksoy'un Show Time tele- vizyonu: Yöneticisi Nuri Çolakoğlu bu istasyonun en azın- dan bir sîire habercilik yapmayacağını söylüyordu. O zaman işsiz gazeteciler televizyonda ne iş yapacak- lar? Komedı dizilerinde figüranlık mı? Daha önemlisi, demokrasilerin sağlıklı işlemesi halkın doğru ve geniş bir biçimde bilgilenmesine dayandığına göre, en önemli iletişim aracı olan televizyonun salt eğlen- ce ile yetinmesi yanlış olmayacak mı? Elbette olacak. Demek ki, özel televizyon olsun demek yetmez. Bazı temel ölçülere ihtiyaç var. • • • Diyelim, yeni televizyon istasyonlarmın programlarının belirli bir yüzdesini haberciliğe ayırmaları ölçüsü benim- sendi... İş burada bitiyor mu? Hayır. Işte Stari örneği. Bir ülkenin yüzde 6O'ı tarafından sey- redilen bir televizyon kuruluşunun o akşamki ana haber bültenine, şirket ortaklanndan birinin avukatının öbür or- tak hakkındaki demeciyle başlandığını düşünün! Olacak şey mi, ama bu oldu! Sovyetler'de yer yerinden oynarken, Yugoslavya'da kan gövdeyi götürürken, ülkede terör kol 'gezer, memur maaşları homurtulara neden olurken bu ""haber"in ülke insanlarına ilk haber olarak verilmesinde, yani "Bakın ey saf Türk milleti, bugünün en önemli olayı buydu!" denmesinde demokrasi ve gazetecilik mesleği .açısmdan çok çarpık bir şey yok mu? Yok mu, yılların _ ^ _ — ^ _ ^ _ _ ^ - - _ _ _ — _ — . Demokrasilerin sailıklı işlemesi halkın doğru ve geniş bir biçlmde bilgilenmesine dayandığına löre, en önemli iletişim aracı olan televizyonun salt eğlence ile yetinmesi yanlış olmayacak mı? gazetecisi Orhan Duru? Yok mu, Nokta dergisini yıllarca flyakta tutmuş Arda iJskan, Korhan Atay ve StarVin haberle- rinde çalışan diğer gazeteciler? Kaşka- riko cumhuriyeti te- levizyonlarından başka herhangi bir yerde böyle bir şey olabileceğini düşünebiliyor musunuz? Demek ki, haberler olsun demek yetmiyor. Demek ki, öl- çülere ihtiyaç var. • • • Diyelim haberler sorununu çağdaş çoğulcu demokrasi- lerdeki ölçülere göre çözümledik. Ya öteki programlar? ' öteki programların büyük çogunluğu yabancı kökenli programlar; Amerikan programları... Ote yandan, Türksi- nemacılarınınçoğu işsiz, pinekliyor. Istanbul'da kurulmuş olan yerli televizyon üretim tabanı pas tutuyor. Bir ülkenin en önemli hazinesi olan yaratıcı kaynaklarını battal etmesine göz yumulacak mı? Oysa Avrupa ülkeleri çeşitli kotalar koyarak ve teşvikler kullanarak kendi yaratı- cılarını televizyona sürüyorlar. Demek ki, burada da ölçüler gerek. Ya tekel konusu? Amerika dahil hemen tüm demokratik ülkelerde büyük yazılı basın güçlerinin elektronik medya- larda da egemen duruma geçerek çaprazlama tekelleş- mesine engel olunuyor. Çapraz tekellerin demokrasi açı- sından sakıncalarında herkes birleşiyor. Peki, dünyanın her yerinde önlemler alınmışken Tür- kiye'de çapraz tekellere izin verilecek mi? Demek ki bu konuda da ölçülere ihtiyaç duyuluyor. • • • Hüsamettin Cindoruk gazetecilere iş müjdesi verirken bir yasa taslağının hazırlandığını da bildiriyor. Şimdi radyo-televizyon çevrelerinde en çok merak edilen şey bu taslak. Herkes birbirine bu taslakla ilgili sorular soruyor. - Ben geniş bir tartışmaya açılması gereken bu taslağı gördüm. Ölçüler açısından yüreğime biraz su serpildi. Taslağın 67. maddesi bakın ne diyor: "özel radyo ve televizyon kuruluşları aylık yayın sürele- rinin en az yüzde beşini doğrudan ya da dolaylı eğitim ve kültür programlarına ayırmak zorundadır. İzin tarihinden bir yıl sonra başlamak üzere, yayınlana- cak programların en az yüzde 15'jnin özel radyo ve tele- vizyon kuruluşlarının kendi yapımları olması gerekir. Sinema filmleri ve dizi yayınlara ayrılan aylık yayın sü- resinin en az yüzde 45i ulusal kaynaklı sinema filmleri ve diziler, yüzde 35'inin ise Avrupa Konseyi'ne üye ülkelerin sinema filmleri ve dizileri oluşturmalıdır..." Vb. vb. Aman, ölçüleri unutmayalım. T.C. PAZARYERl ASLtYE HUKUK (TİCARET) MAHKEMESf Sa>ı: 199l/20Değ. lş Pazaryerı ılçesı Demirköy kö- yünden davacı Bahattin Ata'run Bozüyük Vakıflar Bankası Şu- besı'ne ait bu şubenin 10,5065/6 sayılı hesabından ödenmek üze- re veriJmiş 821489'dan başlayıp 821500 seri numarada son bulan çek defterinden kullanılmamış 12 adet yaprağının kaybedilmiş iddiasıyla iptali taiep edildiğin- den, bu çekleri üzerinde bulun- duranlann ve hak ıddıa edenle- rin. ilan tarihinden itibaren 3 ay içerisinde mahkememize müra- caatlan ilan olunur. Basın: 45021 friGtUZCE'yi 8 ayda konaşun mi Amerikalı doctlarımızla taniftıralım. Bahariye Cad. 62/3 349 59 39 'Multıpl Skleroz (MS) hastaları ve yakınlan 18 Ocak 1992 Cumartesi saat 9.30'da I.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ODlTORYUM'da toplanıyoruz.' M.S. DERNEĞ1 YÖNETİM KURULU ÜYESt MUSTAFA AKYAZI Ortce AMabe Bİrtiğİ 'türk cumhuriyetlerine dış kaynaklı ırkçılık ve Turancılık açısından değil, Gaspıralı îsmail Bey'in bıraktığı yerden yaklaşmak ve önce Alfabe birliğini gerçekleştirmek en sağlıklı yoldur. CAHİTTANYOL Sovyetler Birliği'nin çökmesi, daha açık bir deyişle kendi kendisini tasfiye etmesi olayı, dünya milletleri arasında en çok bizi ilgilendi- rir. Çünkü bu cumhuriyetleri oluşturan halk- lar arasında Türkler, gerek sayı gerekse nüfus açısından büyük bir çoğunluğu oluşturmakta- dır. Osmanlı İmparatorluğu'nun baş aşağı çö- küntüye gittiği son dönemde. çaresizliğe çare arayan aydınlar arasında iki belirgin düşünce akımına rastlıyoruz: 'Pan-İslamizm-İslam Bir- liği" ve "Pan-Türkizm-Türk Birliği" Pan-İslamizmin amacı. hilafeti temsil eden Osmanoğulları çevresinde bir İslam Birliği oluşturmaktı. İslamcı akım Osmanlı İmpara- torluğu'nu yıkan Batı emperyalizminin arka- sında yeni bir Haçlı savaşı olduğu vehminde idi. Bütün müsiümanlan hilafetin bayrağı al- tında toplamak suretiyle devletin kurtulacağı- nı düşlüyordu. Bu akımın son temsilcisi Meh- met Akif: Türk Arabsız yaşayamaz kim ki yaşar der delidir Arabın Türk ise hem sağgözü hem sağ elidir Veriniz başbaşa zira sonu hüsran-ı mübin Ne Hilafet kalır ortada billah ne de din diye haykınyor, Türk Birliği ve Türkçülük akımına karşı da: Müslümanlıkta milliyet mi olurmuş ne ge- zer Fikri kavmiyeti telin ediyor Peygamber. dizeleriyle hücum ediyor. İslam Birliği'nin ateşli savunucusu olan Mehmet Akif gibi gerçi Birinci Dünya Savaşı'nın en bunalımh günje- rinde Mekke Emiri Şerif Hüseyn de bütün İs- lam âlemini birlik ve beraberliğe çağıran bildi- riler yayımlıyordu üst üste. Kime karşı? Yüzyıllar boyu Islamın kılıcı, Arap kavminin koruyucusu olan Türke karşı. "Arab'ın sağ gözü sağ eli olan" Türk'ü, İngi- lizlerle birlik olup arkadan hançerledi. Pan-Turanizm'e gelince kendilerini bu ha- yale kaptıranlar, yamalı bir bohçaya benzeyen ve dağılması mukadder olan Osmanlı Impara- torluğu yerine. daha sağlıklı bir Türk Birliği hayal ediyorlardı. Bu akımın kuramcı ve ideo- ioğu, bir ayağı İttihat ve Terakki Genel Mer- kezi'nde, bir ayağı üniversitede olan Ziya Gö- kalp'ti: Vatan ne Türkiye'dir Türklere ne Türkistan Yalnız büyük ve müebbet bir ülke var Tu- ran dizeleriyle Türk milletine yeni bir ideolojik amaç gösteriyor ve Birinci Dünya Savaşı için- de: Düşmanın ülkesi viran olacak Türkiye büyüyüp Turan olacak rüyasının sarhoşluğuna kendisini kaptın- yordu. İmparatorluk onun omuzlarında çök- tü ve Turan rüyası Sevr'in kapılarında sönüp gitti. Ziya Gökalp bir kuramcı, bir idealist idi. Bir kuramcı için gerçek değil, düşüncenin tu- tarlı olması önemlidir. Kuşkusuz bir Türklük gerçeği vardı. Fakat bu aynı kaynaktan çıkıp aynı denizlere dökülen bir nehrin kollannı an- dınyordu. Politik bir ütopyaya bulaşmış olan bu akı- mın dışında bir düşünsel (ıntellectuel)akım daha vardı ki, bunun kaynağı hem Türkiye'de hem de Kınm'da, Azerbaycan ve Türkistan'- da oluşuyordu. Bunun odak noktasında dil, tarih ve kültür araştırmalan bulunuyordu. Orta Asya'daki Türkler'le, Türkiye Türkler'- inin aynı araştırma çizgisinde buluşmalan, bize Türkçülük hareketlerinin planını ve yö- nünü veriyordu. Osmanlı Devleti'nin Batı uygarlığına yöne- lişinin resmi başlangıcı olan "Tanzimat" dev- letin alt ve üst yapılannı değiştirmeyi amaçlı- yordu. Bu hareİcetin amacı ilk aşamada kendi- liğinden dil sorununa kaydı. Avrupa"ya öğre- tim ya da başka amaçla giden gençlerin ilk farkma vardıkları şey konuşma diliyle yazı di- linin aynı olmasıydı. Oysa Arapça, Farsça ke- lime ve kurallara boğulmuş olan Osmanlıca, bu iki dilin baskısı altında bunalmıştı. Bu uy- durma bir esperantoyu andınyordu. Böyle toplum dışı uydurma bir dilde ne düşünce pa- lazlanır ve ne de duygu kanatlanırdı. Halkla aydın, halkla devlet ortak dille ancak bütünle- şebilirdi. Bu nedenle Tanzimat devletin toplu- ma yeni bir yaklaşımını amaçlamışken bir dil ve kültür seferberliği. "insan"a, "doğa"ya ye- ni bir bakış açısı getirmişti. Maliye öğrenimi için Fransa'ya giden İbrahim Şinasi, hürriyet savaşı için Avrupa'ya kaçan Ziya Paşa, Na- mık Kemal Türkçe'nin sadeleşmesine öncülük ettiler. Onların başlattığı dil hareketi, günü- müze kadar sürüp geldi. Gerçi Servet-i Fünun Edebiyatı döneminde bir tür alafranga irtica ile dil tekrar Arapca Farsça sözcüklerle anla- şılmaz hale getirilmiş ise de Türkçenin arındı- rıünası önlenememiştir. Engin bir 4 dil imparatorluğu' Fakat asıl önemli akım, dilin yabancı söz- cüklerden anndınlması değil, Türkçe'nin uf- kunu Balkanlardan Çin sınırlanna kadar ge- nişletmek çabasıydı. Bu akımın önünde elleri öpülesi iki büyük adam bulunuyordu. Şemset- tin Sami ve Ahmet Vefik Paşa. Şemsettin Sami "Kamusu Türki" adlı sözlüğü ile ve Ahmet Ve- fik Paşa Lehçe-i Osmani adlı yapıtı ile, hiçbır saldınnın yıkamayacağı engin bir "Dil tmpa- ratorluğu"nun temellerini atmışlardır. Bu im- paratorluğa. Kırun'dan, Kazan'dan. Taşkent'- ten, Bakü'den katılmalaroldu. Şemsettin Sami Bey'e göre Osmanlıca diye bir dil yoktu. Bu nedenle hazırlamış olduğu sözlüğün adını "Kamusu Türki" koymak su- retiyle bu gerçeği vurgulamak istemişti. Türkçe kelimelerle yapılan zengin bir de- yimler gömüsü onun ölümsüz yapıtında ebedi- leşmişti. Daha önceki sözlüklerde bir kelime açıkla- nırken onun kullanımı ile ilgili dizeler seçilirdi şairlerden. Şemsettin Sami'de ise, şiirin yerine o kelime ile yapılan deyimler salkımı aldı. îlk defa Türkçe'nin deyimlerle yüklü zengin bir dil olduğu gerçeği, onun çabasıyla ortaya çık- tı. Ahmet Vefik Paşa Türkiye Türkçesi'nin sınırlannı aşarak Asya'nın çeşitli ve dağınık bölgelerinde yaşıyan Türk lehçelerinin üzerine PARİS'TEN SELCUK DEMİREL Tanmsal Eğitiıtıiıt 146. Yıldönümündeyîz Ülkemiz, tanmda çağdaş anlamda toprak düzenlenmesi ve planlı tanm düzenlenmesi yapılmadan, gerek teknolojilerin ve gerekse eğitilmiş insan gücünün kullamlması son derece verimsiz kalmaya mahkûmdur. İBRAHİM YETKİN Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı Genelde ulusal eğitimimizin. özelde ise tanmsal eğitimimizin sorunları giderek büyüdüğü bugünlerde, tanmsal eğitim 145'inci yılını geride bırakarak 146. yılı- na girmiştir. Bu alanda eğitim gören ve kırsal bölgelere yönelik hizmet veren ta- nm teknisyeni, ev ekonomisi teknisyeni, ziraat mühendisi, veteriner sağlık teknis- yeni, veteriner hekimlerin sorunlannın, ülke tanmmın sorunlanndan soyutlaya- rak ele alınması mümkün değildir. Feodalizmin çözülmesi. bir anlamda kırsal alanın gelenekçi ve tutucu yapısı- nın kırılmasında. modern tanm yöntem- leri ve araçlannın işlevleri yatsınamaz. Çağdaş tanm bilimini ve teknolojisini ta- nmsal üretimin hizmetine götürecek olanlar da tanm teknisyenleri, ev ekono- misi uzmanlan, tanm mühendisleri, vete- riner sağlık teknisyenleri ve veteriner hekimlerdir. Osmanlı döneminde tanmsal eğitim veren "Mektep-i Ziraat" ve "Halkalı Yfiksek Ziraat Mektebi" gibi kuruluşla- nn ardından cumhuriyet döneminde, 1923'te 7 adet tanm okulu öğretime baş- lamıştır. 1930'da Ankara Yüksek Ziraat Mektebi, 1933 yılında da Yüksck Ziraat Enstitüsü açılmış; 1934te Orman Fakül- tesi'nin de açılmasıyla Veteriner Fakülte- si dahil, 5 fakülte ile öğretim devam et- miştir. Çok partili siyasi yapıyla birlikte ülke tanmmın somut gereksinmesi ve teknik elemanın gerçek anlamda kullamlması göz önüne alınmaksızın açılan tanmsal eğitim kurumlan siyasete araç edilmişler- dir. 1966 yılına kadar sayılan 7 olan ta- nm okullan, hiçbir ön araştırma olma- dan ve kullanım düşünülmeksizin, 40'a çıkanlmıştır. Tanm gibi, uygulamanın ağırhkta ol- duğu öğretim alanında, siyasi çıkar uğru- na hiçbir uygulama alanı olmayan kira- lık binalarda eğitimini sürdüren okullar, ardı ardına açılmakta; teorik eğitim, uy- gulamalı eğitimin yerini almakta, böyle- ce birçok ürünü ancak kitaplardan tanı- yan teknik eleman mezun edilmektedir. Ülkemizde yaklaşık olarak 150 yıldan bu yana devam eden tanmsal eğitim, ilk yüz yılında içinde bulunduğu çağa denk düşen bir evrim sürecini yaşanuştır. An- cak son 60 yıl içinde temel tanmsal eğitim hiçbir değişikliğe uğramadan devam et- miş ve bu yapısı ile de çağın gerisinde kal- mıştır. Bunun doğal sonucu olarak da, yetişen teknik elemanlar çağın olanakla- nndan yoksun bırakılmaktadır. Bu aynı ^amanda teknik elemanlann hizmet gö- türdüğü kırsal alanın gelişmesi önüne konulan bir engeldir. Uzun yıllardan beri izlenen ekonomik politikalar, tanmda bir yandan toprakla- nn parçalanarak işletmelerin cüceleşme- leri, öte yandan da toprağın belli bir kesi- min elinde toplanarak yoğunlaşması sonucunu doğurmuştur. Modern girdi ve kredilerle donatılmayan küçük toprak sahipleri hızla yoksullaşıp, topraklann- dan kopanlmışlardır. Topraksız kalmış kır yoksullan geçimlerini kentlerde ara-( mak için göçe zorlanmışlardır. Böylece ülkemizin gündemine sağlık- sız ye hızlı bir şehirleşme sorunu gelmiş- tir. İşçileşen bu toplumsal kesimin ardın- dan kalan orta köylülük tanmda kapita- list gelişmenin etkısi ile gittikçe dağılma- ya, küçük köylülüğe dönüşmeye başla- mışür. Köy sahipliği, ortakçıhk ve yancılık gi- bi çağdışı yapılar etkin ve kapsamlı bir topraklandırma ile tarihin çöplüğüne atı- labilir. Bu ulusal girişimin en sağlam gü- vencesi topraklandınlarak kooperatif- lerde örgütlenmiş küçük ve orta köylü- lüktür. Özellikle eşit işe eşit ücret temelinden hareketle, ister tanm teknisyeni olsun, is- terse tanm mühendisi. aynı işi üstlenen- ler arasında yapay ücret aynmlan ve meslek şovenliği yaratılmamalıdır. Mes- lek sorunlannın tarım ve ülke sorunlan ile içiçeliği teknik elemanlann, dolayısıy- la meslek örgütlerinin bu alanda da söz ve karar sahibi olmalarını gerektirmekte- dir. Batı ülkelerinde teknik elemanlar, tüm çalışanlarla birlikte grevli-toplu söz- leşmeli sendikal haklara sahip olmakta iken, ülkemizde meslek kuruluşlarının varlığı dahi çok görülmekte, yetkililerce 'taraf ahnmaktadır. Ülkemiz, tanmda çağdaş anlamda toprak düzenlenmesi ve planlı tanm dü- zenlenmesi yapılmadan, gerek teknoloji- lerin ve gerekse eğitilmiş insan gücünün kullamlması son derece verimsiz kalma- ya mahkûmdur. Bir yandan topraksız köylü topraklandınlarak kırsal yaşamın sosyo-ekonomik yapısı çağdaşlaştınlma- lı, öte yandan da bu alana hizmet götüre- cek elemanlann özellikle nitelikleri yük- seltilmeli, yetki ve sorumluluklannı be- lirleyen tüzel önlemler hızla yaşama geçirilmelidir. SATILIK DAİRE Bakırköy Incirli Cad. thsan Kalmaz Sok. 4/A, D: 1, 75 m1 kaloriferli, hidroforlu bodrum daire. 60 milyon son fiyat. Tel: 561 27 70 34 p 4477 plakalı otomun nıhsatını kaybetüm. Hükümsüzdür. ÜMtT EKREM ERGtRİ 06569 nolu san basın kartımı kaybcttim. Hükümsüzdür. SUNAY ÜNLÜ Ehliyetimi kaybetüm. HükümsOzdür. SEFER ŞENOL Şimdi, tüm Levi's çeşitlerini indirimli alın. Levıs eğildi ve öylesine zengin bir dil daman buldu ki bu dil bir an için ortadan kalkmış olsa As- ya'nın büyük bir bölümü dilsiz kalacaktı. Şemsettin Sami, Kamusu Türki'nin önsö- zünde bu gerçeği şöyle dile getirir: "Türkçe, Asya'nın bu kuzey bölgesinde konuşulan Turani bir dildir. Oralarda geniş bir alan kapiayan bu dilin uzantısı, Avrupa ile Asya'nın birbirine karşı uzartıklan iki güzel yarımada görünû- münde olan Rumel ; ve Anadolu'da konuşulmak- tadır. Çin sınırın dan Balkanlar'a kadar uza- nan bu dil, aralarında şive ve lehçe farkı olmast- na rağmen, tek bir dil gerçeğini sergiler. (*) Türk Ocakları hareketi Kınm'da Gaspıralı Îsmail Bey, çıkardığı Tercüman gazetesindç bütün Türİclerin ortak bir yazı dilinde birleşmesini ve bunun da tstan- bul Tûrkçesi olması gereğini savunur. Bu dil hareketi, ortak tarih. ortak kültür araştırma- larına yönelerek ortak bir aydınlar kadrosu oluşturur: Gaspıralı İsmail, Hüseynzade Ali Bey, Necip Asım, Yusuf Akçura, Sadri Maksu- di, Ağaoğlu Ahmet, Resulzade Mehmet Emin ve nihayet Ziya Gökalp bu yeni hareketin ön- cülerinden bir bölümünü oluşturur. Bu hare- ket "Türk Ocakları"nın kurulmasıyla ufkunu genişletir. Ziya Gökalp bu yeni Türkçülük hareketine sosyolojik bir derinlik kazandırmak için "Türk Medeniyeti Tarihi" adlı yapıtında bir senteze kavuşturmak istedi. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması ve Kurtuluş Savaşı sonrasında cumhurıyetin ku- rulmasıyla Türk Ocaklan işlevini yeni kurulan Halkevleri'ne devretti. Bu dönemde Orta As- ya'daki Türklerle ilişki sadece dil ve tarih araştırmalarına bırakıldı. Çünkü 1917 Bolşe- vik EJevrimi'yle Türkler, Sovyet Federe Devlet- leri arasında yer almışlardı. Atatürk cumhuriyeti kurarken Türkçülük ve milliyetçilik akımına temel' olmak üzere Türk Dil Kunımu ve Türk Tarih Kunımu'nu halkevleri dışında akademik kuruluşlar ola- rak düşündü, kendi malvarlığının önemli bir bölümünü bu iki kuruluşa bıraku. Fakat ağır- lık merkezini Misak-ı Milli sınırlan içinde ka- lan Anadolu Türkiye'si üzerinde yoğunlaştır- dı. Ve kendisini Şemsettin Sami ve Ahmet Ve- fik Paşa'nın öncülük yaptığı akımın devamcısı sayılacak bir çizgiye yerleştirdi. Bu çizginin Birinci ve İkinci Dünya Savaşlan sırasında, Alman Emperyalizmi ve Hitler Faşizmi'nin etkisinde kalarak yozlaştınlmış Pan-Türkizm akımı ile uzak yakın bir ilişiği yoktur. Sovyet- ler Birliği'nin çözülüşü sonucu bağımsızlık- lannı kazanan Türk cumhuriyetlerine dış kay- naklı ırkçılık ve Turancılık açısından değil, Gaspıralı îsmail Bey'in bıraktığı yerden yak- laşmak ve önce alfabe birliğini gerçekleştir- mek en sağlıklı yoldur. Bu bize, Türk cumhu- riyetleri arasında kitap, dergi, gazete yoluyla zengin ve bereketli bir kültür alışverişinin kapısını açar. Herhalde bu, pazar ekonomisi kurnazlığının geçerli olmadığıennamuslualış- veriş örneğidir. Bu işin ne Pan-Türkizm don- kişotluğuna ne Pan-fslamizm soytanlığına ve ne de "devlet hafifiiği"ne tahammülü vardır. (•) Şemsettin Sami, Kamusu Tûrkı.önsöz. 1317 MJSRET AVQ Belediyelerin Eğitim Ihtiyacı Gunumüz gelışmelerıne paralel olarak belediye personeliyle öz- deşleşmış katı burokrası anlayışı, geleneğı, yerını özel setctördekı yonetım modellerine benzer, yeni ve dınamık yaklaşımlara bırakma- lıdır. Kentlerın fızikı yatırım hızının, kentsel alanlardakı organızasyon ve yönetım tekniklerınin gelışmesıne daha yaratıcı, esnek ve rasyo- nel yönetim biçimi gelıştirılmesine ve kurumsallaştınlmasına ihtiyaç vardır Yeni vedinamık kent yonetıcılerınin yetkisı dahilınde bulunan kay- naklarm teşvık edılmesinöe, eğıtime özel onem verilmesi gerekmek- tedır. Belediye ya da herhangi bir ışletme yonetimi mükemmel çalışıyor olabılır, fakat zaman onu hızla tahrıp etmektedir. Işletmeler buna karşı önlem almak zorundadır. Bu tedbırterden bir tanesı de eğıtırrt- dır. Istanbul Beledıyesı ve ona bağlı kurum ve kuruluşlar ciddi bir eği- tim programı olmadığından, çağın ihtiyaçlarının gerisinde kalmışör. Istanbul Anakent sistemi, sadece zamana karşı eskımıyor, büyü- meyle birlikte gelen sorunlan da yükleniyor. Belediyelerin kendini aşması için dünyadaki gelişme hızına ayak uydurmak zorunluluğu vardır. Işlerin özelliklerının hızla değişmesı, yeni sureç ve teknolojiler, mevcut birçok işı, modası gecmiş hale getirir. Zamanla yapılan işle- rin sürat yönünden temposu düşer, yöneticı ve personel giderek moral yönünden çöküntüye uğrayabılır. Hizmettekı gelişme, deği- şimlere uymak zorundadır. Bilgi ve beceriler, hizmet içi eğıtimle kazanılır. öğrenme ısteği her yerde, her zaman olagelen etkinlıktir. Yeni görevlerle, sorumluluklarla karşılaşan bireyın öğrenme süreci eği- tımle hızlandırılmakta- . ^ _ ^ _ _ _ _ ^ _ ^ _ _ ^ _ ^ _ ı ^ _ _ ^ _ dır. Oysa deneme yanıl- ma yoluyla öğrenme hem zaman almakta hem verimı düşürüp pa- halıya mal olmaktadır. Çağımızda hizmet ıçi eğitıme gerek duyma- yan ve uygulamayan kuruluşun başarılı olma- sı söz konusu değildir. Kuruluşun (Anakent sıs- temının) şu anda içinde bulunduğu ulaşılmak durum istenen ile du- Belediyelerin pek çok sorunu yönetlmden kaynaklanmaktadır. Yonetimi etkin, çağdaş, dinamik Nals getirmek için bir belediyecilik enstitûsû kuralmalıdır. rum arasındaki farkı ortadan kaldırmak için gerekll gelişmeieri kate- decek bir eğitım amaçlanmalıdır. Eğitimde ekonomik ve sosyal amaçlar bir bütündür. Eğitimin iki amacı vardır. Birincisi işletmeye (kuruma), ikincisi ise insana yöne- liktir. Sistematik bir eğitim, hizmetin ma/iyetini düşürür, etkili bir ekonomik kaynak olduğu gibi çalışan gruplar içinde iyi bir atmosfer ve moral yaratarak bireyleri kişisel ve toplumsal doyuma ulaştınr. Eğitim, gereksinımlere uygun iyi hazırlanmış plan ve programlar- la uygulandığı takdirde. çalışanlara işlerini daha hızlı yapmalarını, gereksiz işlem ve eylemlerden kaçınmalarını, insan gücü ve maddi kaynakları en yararlı bir biçimde kullanmaları ve hizmetin maliyetle- rini azaltma yollarının öğrenilmesini sağlar. Kurumun her kademe- de görev alabilecek nitelik ve nicelikte eleman bulundurmasına yardımcı olur. Kurumda etkili haberleşme, insan ilişkileri, işbirliği ve koordinasyon sağlanmasına yardımcı olur. Üretilen hizmetin kalitesi artar, zaman kayıplan azalır ve hizmette verimlilik, iş güvenliği sağ- lar. Bakım onanm gıderleri azalır. Belediyeye ya da yan kuruluşlarına alınan bir elemanın en az 2 yıl çalıştıktan sonra iş öğrenebilmesine karşılık, hizmet içi eğitimle aynı düzeye gelmesi sağlanabilir. Böylece hem zaman hem de maddi ta- sarruf sağlanacağı da açıktır. Eğitimin personele kazandırdıklanna gelince... Personelin kendi iş tarifi için gereken standartlara çok darıa kısa birzamanda ulaşabil- mesini sağlar. Kışiye iletişim yeteneği kazandınr. Gerekli bilgi ve beceriler kazandırılarak personelin güven duygusunun ve yetenek- lerinin belirlenip gelıştirilmesı ve hizmet içinde yükselme yollannın açılmasını sağlar. Birey, görduğü eğitim sayesinde mevcut yetenek- lerini geliştirir, görüş açılarını genişletir; bugünkü işinde basanlı olması bireyi bir üst göreve uygun hale getirir. Personelin hareketliliğinde ve devamsızlık, disiplin olaylannın azaltılmasında da eğitimin payı vardır. Anakent sistemi içindeki Büyükşehir Belediyesi ve bağlı kuruluş- ları (İETT, İSKİ, Şehir Tiyatroları vs.) ile ılçe belediyelere bağlı kuru- luşların 60 bine yakın personeline (belediye başkanlan, meclis üye- lerı, tüm bürokrat ve işçileri, memuru vs.) kurulacak enstitü aracılı- ğıyla verilecek eğitimin; nüfusu 10 milyonu bulan ve sorunlan günden güne çığ gibi büyüyen Istanbul gibi bir metropol için ne kadar önemli ve acil bir sorun olduğu ortadadır. Belediyelerin pek çok sorunu yönetimden kaynaklanmaktadır. Yo- netimi etkin, çağdaş, dinamık hale getirmek için bir belediyecilik enstitüsü kurulmalıdır. Belediye hızmetlerinin daha rasyonel bir bi- çimde yürütülmesini sağlamak ıçın söz konusu enstitü içinde bilım- sel araştırma, inceleme birımleri oluşturularak bağlı kuruluşlara eğitimle birlikte danışmanlık hızmeti de verilmelidir. NUSRET A VC1, Istanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi ve Çevre Komisyonu Başkanı'dır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle