22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/16 1 HAZİRAN 1991 Son lOyıldır enpopüler döneminiyaşayan caz Türkiye'de ne durumda? Caz, özgürltikleritımüziği ÖIURDULAR KONUŞTULAR AYIN SANAT SÖYLEŞlSt KATILANLAR: NEŞET RUACAN, NÜKHET RUACAN, CAN KOZLU YÖNETEN: SADETTİN DAVRAN Kültnr Servisi — Ayın Sanat Söyleşileri'nde bu ayki sayfamızı caz müziğine ayırdık. Yakın tarihimizde kendi içinde önernli caz raüzisyenleri çıkarmış ülkemizde özellikle son yıllarda bereketli bir iinlüler akmı söz konusu. Uluslararası Istanbul Festivali'nden BİLSAK Caz Festivali'ne uzanan çeşitli etkinlikler Dizzy Gillespie, Ahmad Jamal, Chick Corea, Herfoie Hancock, VVayne Shorter, Chet Baker, Keith Jarrett vb gibi birçok ustayı Türkiye'ye taşıdı. Jan Garbarek gibi genç kuşak ustalan gençlik kitlelerini derinden etkiledi. Ama Türkiye'de cazın sorunlan nelerdi? Caz yazanmız Sadettin Davran; Niikbet Ruacan, Can Kozlu, Neşet Ruacan "iiçlttsii"nü bir araya getirdi. Jeeds College of MusicHe, Berklee College of Music"te öğrenim gören Neşet Ruacan, 1960'larm ortalanndan bu yana müziğin profesyonel ortamında. Caz gitan ustamız Neşet Ruacan bugüne kadar çeşitli topluluklar kurdu, Vönetti. Kardeşi Nükhet Ruacan, Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi Grafik Bölümü'nde ve Brooklyn Müzik Konservatuvan'nda öğrenim gördü. Nükhet Ruacan 1974 yüından bu yana caz şarkıcısı. Paris'te Centre d'Information Musicales'de, Sorbonne Üniversitesi Ekonomi Bilimler Bölümü'nde ve Berklee College of Music"te öğrenim gören davulcu Can Kozlu, geçen yıl Aydın Esen'le birlikte Istanbul Festivali'nde, Paris Caz Şenliği'nde çaldj. Kozlu, şu sıralar Boğaziçi Üniversitesi'nde Caz Tarihi dersleri veriyor. Sadettin Davran sordu, Ruacanlar ve Can Kozlu yanıtladı. tYaklaşık on yıldır galiba caz, tarihinde enfazia konuşuiduğu, dinlendiği bir dönemden geçi- yor. Acaba bu dönemin sonla- nna geliyor muyuz? Yoksa ka- lıcı bir dönem mi bu? Hatta ye- ni bir on yıla mı giriliyor? Son • dönemlerde konuştuğumuz gibi, acaba caz bir moda mıydı? Her- kes cazla ilgilendi. Bir süre sonra caz da birçok moda gibi terk edilebilir mi? Böyle bir tehlike görüyor musunuz? Ya da bu bir tehlike mi, yoksa olumlu bir şey mi? Moda olarak Ugilenilmesin- dense, gerçekten ilgilenilmesi caz müziğiyle uğraşanlar için daha mı iyi? NÜKHET RUACAN Moda,,,, biI yerde doğru. Doğru da tabii içimde biraz da kır- gınlık var. Bu işin moda olduğunu hiç zannet- miyorum. Gerçekten seven bir kitle var mutla- ka. Ama sanatçısı ile dinleyicisi arasında bir ko- pukluk söz konusu. Araya giren kulüpler, ister istemez, bu moda lafını söylettiier. Çünkü ku- lüpler pahalı, geç saatlere kadar sürüyor. Genç- ler ise hiçbir zaman oralara gi- demedi. Onlar yerine, cazla mo- da diye ilgilendiği düşünülen ' kitle ilgilendi. Geçici olduğunu zannetmiyorum. CAN KOZLU Son otuzyıl- da bu iş nerdeyse üç kere falan keşfedildi. Hepimiz müziğe baş- layalı beri, eminim, son on yıl- da bu iş en azından üç kere tek- rar moda oldu ve biz hâlâ bu muziği yapıyoruz. Cazın sadece bir müzik tarzı değil, aynı za- manda bir fikir olması, bir dun- yaya bakış açısı olması önem ta- şıyor. tnsanlar galiba bunun pek farkmda değil. Bence Avrupa'nın bundan kırk elli yıl önce bulunduğu aşa- madayız. Onlar da öyle öğren- mişler. Fransızlar da cazı, Tkin- ci Dünya Savaşf ndan sonra ge- len Amerikalılardan öğrenmiş- ler. Bence eğitim, Türkiye'de her alanda olduğu gibi bu işin de en büyük sorunu. Eğer şu anda bir şey yapılmazsa, bence bir kuşak daha insan yetişmeyecek. Neşet Ruacan, ben caza ilk merak sar- dığım zamanlarda bizim en ta- nınmış caz müzisyenimizdi. Ben gittim, 17 sene sonra geldim. Neşet Ruacan hâlâ burada. ~ v o ı r t v ı l . , 1 1 1 , Ama Neşet Ruacan herhalde TURKIYE DE bundan büyük bir gurur duy- muyor, çünkü tek başına olmak da o kadar bü- yük bir şey değil. Kendisi de ister ki keşke bera- ber çalışabileceği beş on kişi daha olsa. Gerçi yok demiyorum. Ama çok tek tük, yani bu Is- tanbul festivallerine gösterilen ilgiyle orantılı de- ğil. Ama ben inanın çok üzüluyorum. Sinema- ya gittiğimde, konsere gittiğimde, binlerce gen- ci gördüğümde içimde bir şeyler oluyor. Dün- yanın hiçbir yerinde artık böyle boşlukta salla- nan gençlik kalmadı. Çok basit birkaç anahtar bilgi wrince, insan- lar daha bilinçli dinliyorlar. Bu her müzikte böy- le. Bunu da o kadar profesyonel-amatör diye ayırmamak lazım. Çok sayıda insan da bu mü- ziği dinleyebilir, hatta müzik aleti çalabilir. Sa- yı ne kadar fazlaysa, spordaki gibi bir iki şampi- yon olacağına bir kitle olayı olsa, o zaman bence bir ümit olur, caz ilerleme kaydeder. Yoksa çok kısıtlı bireysel çabaların dışında uzun süre etki- si olacak bir akım olarak görmüyorum. îstik- rarlı değil... NÜKHET RUACAN Hna, terge. Koskoca basında bir tek Cumhuriyet ga- zetesi Ugileniyor. Onun dışında haber bile çık- mryor. O kadar ünlü adamlar geliyor, çalıyor- lar, kıyamet kopuyor, mesela festival yapıhyor, bazı gazetelerde haber bile yok. NEŞET RUACAN Bence dünyada çalı- nan müziklere baktığımızda, çağdaşlık unsuru- nu gerçek anlamda taşıyan tek müzik türü caz. Yalnız, cazın nasıl tarif edildiği önemli. "1930lardan 1940lara kadar caz yapılmıştır ve ölmüştür" diyen bir adama çağdaş bir müzik- ten söz edemeyiz. Oysa caz o zaman da çağdaş- tı, bugün de çağdaş. Ama o zaman caz çalanlar kendilerinden sonra gelenleri aniamadtlar, tadı- na varmadılar ve işi orada öldürüp kabuklaş- tırdılar. \nlamak istemediler belki de... N E Ş E T RUACAN Aynı şey klasik mü- zikte de oldu. Halk müziğjnde de bugün kabuk- laşma görüyoruz. "Filancanın yaptığı müzik halk miiziği değüdir" gibi şeyler soyleniyor. Şim- di, kabuklaşma olduğu zaman, çağdaşlık unsuru ya içerde hapsolmuş çıkamamış ya da kabuğun içindekileri sollayıp gitmiştir. Klasik müzik de kendi içinde çağdaşlık un- surunu birçok kez kaybetmiş, inişe geçip kabuk- laşmıştır. Ama caz müziğinde öyle açık bir fel- sefe var ki moda ya da demode olmasına hiçbir zaman imkân yok. Çünkü çağdaş. Çağdaş olan şey, bundan on yüzyıl sonra da çağdaş olacak- tır. Caz, o gün bulunduğun duruma göre de mü- zik yapabilme özgürlüğünü veren tek müzik. Ya- ni ben bugün gözü yaşlıysam bir eseri o şekilde çalabilirim. Değilsem, başka türlü çalarım. Ar- kadaşlanm da benimle bunu paylaşabilir. Dünya üzerinde bunu yapabileceğiniz başka bir müzik tarzı yok. Caz, yeni kaynaklara hiçbir önyargısı olma- dan açık. Tarihi boyunca cazda kimse kimseyi kısıtlamamış, yasaklamamıştır. Yalnız, caz se- verler arasında bile hâlâ cazı olması gereken yer- rarun içerisinde ufak tefeic oyunlardır. CAN KOZLU Çok güçlü bir bireyselcilik var cazda. İnsanın kimliğini bulması, herkesın solosu var. Her gece aynı çalmıyorsun. Fakat ay- nı zamanda da bir ekip çalışması var. Yani bir toplumsal kimlik de söz konusu. Şimdi biz üçü- müz burada bir müzik yapmaya başlasak, hem kendini ifade ediyorsun, hem de başkasına yer açmaya çalışıyorsun. Yaratıcılığın içinde çok uçta iki değişik felse- fe var. Bir tanesi aşın bireyselcilik. Bu da çok aşırıya varabiliyor. Aynı zamanda bir ekip ça- lışması da var. Futbol gibi. Topu ayağında do- laştırmayacaksın. Golü atacaksan at, atamıyor- san vereceksin. Caz bence yirminci yüzyıl insa- nının pek çok çelişmelerini içeren bir müzik. ••••^^^^•.FeArt, Türkiye'de durum ne- dir? Caz müzisyenleri açısından Türkiye nasıl bir ülke? N E Ş E T RUACAN Bence Türkiye o ka- dar zengin bir ülke ki, Türkiye"nin zenginliği kendi başına bela yaratıyor. Türkiye'nin sahip olduğu folklorik zenginliklerin ve bunlann için- de taşıdığı kavramların ağırlığı, düşüncenin dı- şında bütün müzikal değerleri taşıyor. En ufak teknik, gerek fikir olarak ortaya filmin müziği- ni çıkarmış. Düşüncesini halk müziğiyle, geleneksel mü- ziğimizle kaynaştınp caz potasında eritmiş bir adarrun sesi insanlan mutlaka cezbedecektir. Bu, caz müziğinde henüz o kadar belirgin değil. Bü- yük denemeler, büyük çahşmalar var. Fakat bunlar henüz cazın içine girecek kadar pişme- miş, cazın dışında kalacak kadar da köylü de- ğil. Bilmem anlatabiliyor muyum? Bu uğurda köylülüklerini, güzelliklerini kaybetmişler, du- van atlayacağım derken duvan atlayamamışlar, caza olamamışlar, böyle bir sürü örnek var. Bunlann içinde gerçek müzik okullanndan, yani benim kafama göre gerçek, çağdaş müzik okullanndan yetişen insanlar bu duvarlardan çok çabuk atlayacaklar. Ve bunları önce, eski adıyla Doğu Bloku ülkelerinde göreceğiz, nite- kim görüyoruz da... Bulgaristan'dan Türkiye'- ye gelen bir topluluk bizi allak bullak etti. Yil- dız Ibrahimova ve onun topluluğu. Kendi folk- lorik malzemelerini, heyecanlarmı, tavırlanm ge- tiriyorlar. Müziğin "do"su, "re"si hiç önemli de- ğil, tavn önemli. Çünkü müzik o tavra sırtını dayıyor, ondan güven alıyor, dolayısıyla kişilik kazanıyor. Sırtını bir yere dayamayan insan yal- CAZIN SORUNLARI — (Soldan sağa) Neşet Ruacan, Niikbet Ruacan ve Can Kozlu, Türkiye'de caza degşik acüardan yaklasülar. (Fotofraf: tbnıhim Günel) de göremeyen insanlar var bence. Caz müziği madem ki bu kadar yüksek bir enerjiye sahip, dünyanın bütün müzik enerjisini kendi içine ala- bilecek ve orada eritebilecek bir güce sahip, o zaman halk müziklerinden gelen insanlar, ken- di klasik müziklerinden, geleneksel müziklerin- den gelen insanlar cazın potası içinde, cazın ha- berleşme sistemleri içinde özgürlüklerini bula- bir şeyi dinleyin, öyle güzel kavramlar taşıyor ki. Ve insanlar onu o haliyle sevmek zorunda- lar. Düşünmek zorunda değil. Buna organik ola- rak yaklaşıyor. Tarlada bir çiçeğe yaklaştığı gi- bi. O da bir çiçek kadar güzel, başka memle- ketlerde çok az bulursunuz. Türkiye çok zengin. Bu kadar çok meyvesi olan bir yerde, artık bi- raz düşünmeye yer kalmıyor, bu kötü. nız kahyor. Oysa tavra sırtını dayayan, bir ivme alıyor o tavırdan, halkından gelen o tavırdan. O tavnn etrafına çağdaş teknolojiyi koyabilmek! tşte bü- tün mesele bu. Türk sanat müziği burada na- sıl etken olabilir? NEŞET RUACAN Çağdaşlık unsurunu gerçek anlamda taşıyan bir müzik türü caz. Cazda öyle açık bir felsefe var ki, moda ya da demode olması mümkün değil. Bulunduğun duruma göre müzik yapabilme özgürlüğünü veren tek müzik. Caz, yeni kaynaklara hiçbir ön yargısı olmadan açık. NÜKHET RUACAN Cazın moda olduğunu hiç sanmıyorum. Türkiye'de cazı gerçekten sevenj bir kitle var. Ama sanatçısı ile dinleyicisi arasında bir kopukluk söz konusu. Kulüpler pahalı. Cazla gençler yerine moda diye ilgilendiği düşünülen kitle ilgilendi. Aynca bant, plak, kayıt yok. CAN KOZLU Çok güçlü bir bireyselcilik var cazda. İnsanın kimliğini bulması, herkesin solosu var. Her gece aynı çalmıyorsun. Ama aynı zamanda bir ekip çalışması. Futbol gibi. atacaksan at. Atamıyorsan, vereceksin topu. Ayağında dolaştırmayacaksın. yoruz biz. Bugün annelerimiz, babalanmız, dol- muş şoförümüz bir gün o çıkacak diye dinliyor- lar, bakmayın siz. Ama yine aynı seyle karşıla- şınca çat diye kapatıyorlar. ^^^KH^KK^BkPeki, caz dinleyicisi Türkiye'- de kendi müzisyenini dinleyebi- liyor mu? NÜKHET RUACAN Neşet bugün kaç yılhk müzisyen, ama "ben yaptun" dediği bir ka- yıt yok. Can Kozlu diye bir adam var, gidelim dinleyelim, ama böyle bir iletişim yok. Televiz- yon ne yapsın. Televizyon bir şey yapamaz, çün- kü senin bandın yok, kaydın yok. Bu büyük bir eksiklık bence. Deniliyor ki: Işte Sevinc Tevs. Ben bunlan bil- miyorum, çünkü yaşım tutmuyor. AIıp dinleye- cek bir şey var mı? Bir tane plağı varmış, o da nerede kimbilir? Yahut da eski babalar! Şu çal- mış, bu çalmış, bunlann hiçbirinin kaydı yok. Bizde arşivcilik diye bir kavram yok. Oysa bir plak aldığın zaman bir kültürü satın ahyorsun. Evine bir kitap, bir plak almak, bir kültüre sa- hip çıkmak, onu saklamak ashnda. Bizde bu fazla gelişmiş değil. Zaten plak endüstrisinin du- rumu da malum... \ Başka yerlere de açılmak ge- rekmez mi? CAN KOZLU Hindistant dan, Afrika'dan örnek vereyim. Ben bilinen klasik yöntemlerle iki tane el çırptıramadığım öğ- rencimin eline bir Afrika çanı verip, ona akiında hayalinde ol- mayan, belki konservatuvarda beş sene okusa calamayacağı çok ritimli bir olayı, şarkı söy- leyerek, yarı düşüncesinde yarı kalbinde bir yerinden yakalaya- rak öğcetebiliyorum. Batı'ya her şey diye bakma- mak lazım. Dünyanın üçte ikisi Batı değil zaten. Üçte biri Batı, üçte ikisi Batı değil. Ve binlerce yıldan beri gelen gelenekler gö- renekler var, en az bizimkiler kadar eski. Üstelik bunlar ku- laktan kulağa yöntemlerle gel- miş. Yani bu bakımdan caza çok yatkm. Afrikahlan dinliyorsun. On beş kişi bir şeyler çalıyorlar. Bir Mozart konçertosu kadar komplike formu olan parçalan başından sonuna çalabiliyorlar. Ama yazı yok, bir şey yok. De- mek bir yöntemi var. Bundan vararlanmak gerekir. NÜKHET RUACAN Değişik ülkelerin birbirleriyle paylaştıklan sesler, ülkelerin bir- birleriyle kaynaştıklan düşünce oıtamlan,herkesinfikrini söyleyebileceği kabp- laşmamış birtakım ortamlar gerek. New Orleans'taki bir çocuğun çaldığım benim çocuğum çalamaz. Şimdi bunun için ağlamanın sızlanmanın anlamı yok. Ama benim çocuğu- ma müzik çalmak yasak mı? Bacfa calamadı, Be- ethoven calamadı diye yasak değil. Mozart'ın vibrato'sunu iyi veremedi diye yasak değil. Elli bin lira veririm, bir keman alınm. Benim ona vermem gereken eğitimin genel felsefesi için; mü- zikte karşılaşacağı engelleri engel olarak görme- mesi, onları zevke dönüştürebilmesi için birta- kım fikirler, calışma yöntemleri olmalı. Ama bu iş de çok zor oluyor. Düşüncede de aynı şey de- ğil mi? Bir insanı düşünmeye alıştınrken ona kendi fikrinizi aşıhyorsunuz, oysa mesele onu düşünmeye alıştırmak... I Uluslararası İstanbul Festivali caklar. Dünyada, caz çalmıyor gibi görünen ve bir- birleriyle anlaşan birçok ulustan halk çalgıcıla- rı var. Bu bir akış enerjisi, bunun içine herkes malını mülkünü atıp, orada kaynatıp, bütün dünya insanlanyla paylaşmaya hazır olmalı. Caz yirmi birinci yüzyılın klasik muziği olma yolun- da gidiyor. Dolayısıyla cazın belli zamanlarda yeniden ortaya çıkanlması falan, bunlar o mec- Işte burada eğitim kurumlanna, başına bü- yük iş düşüyor. Çünkü ne olursa olsun düşün- ceyi cazip göstermek zorundayız. Basın, yayın, televizyon; bir eğitim politikası olarak bunu yap- mak zorundayız. "Umnda Yolculnk" adlı filmin müziğini Jan Garbarek yapmış. Belli ki bizim müziğimizden etkilenmiş. Onu kendi potasında eriterek, gerek NEŞET RUACAN Türk sanat müziğine gelecek olursak, bir cazcının zamamnda yaşa- dığı değerleri isterse uçurabileceği bir ülkedeyiz biz. O kadar ustaca, o kadar güzel yaşanmış ki, onun üstüne bir şeylerin gelmesi gerek. O agır, köklü, geniş formlu düşünce müziğinin üstüne bir şeylerin gelmesi gerek. Beklenen de o. Gel- diği zaman herkes sarılacaktır ona. Onu bekli- içindeki caz bölümü çok zengin. Başlı başına birfestival neredey- se. Festivaldeki müzisyenlerin seçimiyle ilgili bir şeyler söyle- mek ister misiniz? NÜKHET RUACAN Mükemmel! Da- ha ne olsun. Herkesi getiriyorlar işte! ^ • • • • • Ö m ^ i n , şunlar da gelse da- ha iyi olur gibisinden... NÜKHET RUACAN Bence tstanbul Festivali çok genel. O dursun gene, cümbür ce- maat bir olay o. Biz ufak tefek, çizgisi belli olan etkinliklere sahip olursak, oraya daha özel mü- zisyenler çağnlabilir. İstanbul Festivali olsun el- bette. O bizim kültürel medan iftihanmız. Ama işimiz Allah'a kaldı derler ya, işimiz festiyale kal- dı dersek zaten hiçbir şey yapılamaz. Önemli olan, yıl boyunca, yaşantımız, düşünce ve ha- yat tarzımız boyunca bütün bunlan ne kadar özümledigimiz... tLAN DİYARBAKIR ASLİYE 2. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 1991/64 Davacı Sitkiye Yıldız vekilleri Av. Mustafa Özer ve Av. Mehmet Taşkıran tarafından davalı Tekin Yıldız aleyhine açmış olduğu bo- sanma davasının yapılan açık yargüaması sırasında: Davalı Tekin Yüdız'ın Akjehir Istasyon Mahallesi Şakirağa (Beki- ra|a) sokak No. 5O'de ikamet ettiği bu adresine çıkartılan tebligatın bila tebliğ iade edildiği gibi emniyetçe yaptınlan soruşturma netice- sinde tebligata yarar adresi tebliğ edilemediğinden dava dilekçesinin ilanen tebliğine karar verilmiştir. Karar gereğince yukanda adı yazılı bulunan davalı Tekin Yıldız'ın dunışmanın bırakıldığı 13.6.1991 günü saat 9.00'da duruşmada biz- zaı hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi duruş- maya gelmediğinde ve dava ile ilgili ibraz etmek istediği belgeleri duruşma günune kadar gondermesi veya getirip ibraz etmesi gelme- diği gibi kendisini bir vekille de temsil ettinnediği takdirde yargıla- nu>a yokluğunda devam edileceği ve karar verileceği keyfıyeti davetiye yerine kaim olmak uzere ilanen tebliğ olunur. 7.5.1991 Basın: 47303 TAŞKÖPRÜ KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 1988/40 Yargıç: Mesut Bartal 25542 Yazman: Nurettin Çelikçi 644 Davacı Cemil Kıalduman vekili Av. Eyüp Sinap Ulusoy tarafın- dan davahlar Hatice Alpdoğan, Abdulhalim Alpdoğan, Meliha Al- doğan ve Semiha Alpdoğan aleyhine açılan kadastro tespitinin iptali davasında 7.5.1991 tarihli oturum ara karan gereğince: Davalı Abdulhalim Alpdoğan mirascısı lzmir Merkez Fevzi Çak- mak (Balçova) nüfusuna kayıtlı Abdulhalim kızı Gülsüm'den olma 1960 doğumlu Nilüfer Nusret Alpdoğan'ın tüm aramalara rağmen teb- ligata yarar açık adresi bulunamadığından, miras bırakanı Abdulha- lim Alpdoğan hakkında açılar. Taşköpru ilçesinin Pulcular mahalle- si, Eski Medrese sokak, 152 ada, 12 parselde bulunan taşınmazdaki kadostro tesbitinin iptali davasına duruşmanın bırakıldığı 9.7.1991 günü saat 9.00'da mahkememizde hazır bulunmanız veya bir vekil tarafın- dan temsil edilmediğiniz taktirde yargılamaya yokluğunuzda devam edileceği ve hukum verileceği 7201 sayılı yasanın 29. Mad. gereğince ilanen tebliğ olunur. 7.5.1991 Basın: 47319 İLAN KAHRAMANMARAŞ 3. ASLÎYE HUKUK HAKİMLIĞtNDEN Davaa K.H. tarafından davahlar Huseyin kızı 1930 doğumlu Fatma Yarım ile Mehmet kızı 1328 doğumlu Fatma Yarıra aleyhine ikame edilen evlilik kaydının iptali ve kaydın düzettilmesi davasında K.Maraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1973/859-138 esas ve karar sayıh ilamının hüküm kısmının Hüseyin kızı Gülsüm'den olma Mehmet eşi 1930 doğumlu Fatma Yanm olarak düzeltilmesine, K.Maraş Ke- malh köyü hane 6'da nüfusa kayıth Mehmet kızı Elife'den ohna 1328 D.lu Fatma Ateş'in 22.4.1974 tarihindeki evlenmesinin de iptaline karar verilmesini talep etmis ve davalılann adresleri tespit olunama- dığından adlanna ilanen tebliğe karar verilmiş bulunduğundan; Davalılann dunışması 14.6.1991 günü saat 09.10'a altılı bulunan 1990/447 esas sayılı işbu davanın duruşmasmda bizzat hazır bulun- malan, delillerini ibraz etmeleri ve yahut da bir vekille temsil olun- malan, aksi halde yokluklannda yargılamaya devam olunacağı ve hüküm verileceği hususu dava dilekçesi ve mesruhatlı tebliğat yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Baan: 27537 MAZGİRT 1. NOLU KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 1991/1 Parsel No: 284 Davaa orman idaresi taranndan davahlar Çat köyünden Abbas oglu Hüseyin, Abbas kızı Inci, AIi kızı Ipek, Ali oğlu Hüseyin, Hasan (So- yisimleri tesbit tutanağmda yazümayan) aleyhine açılan mülkiyet id- diası davasının mahkememizde yapılan 15.5.1991 tarihli yargüama- sında verilen ara karan uyannca: Davalılann açık adresleri meçhul olduğundan ve kendilerine du- ruşma gttnünü bildirir davetiye tebliğ edilemediğinden yukanda ad- ları yazılı davalılann dunışmanın atılı bulunduğu 19.6.1991 günü sa- at 9.00'da Mazgirt Kadastro Mahkemesi duruşma salonunda hazır bulunmaJarı veya vekil bulundurmaları aksi takdirde davalılann du- nışmaya gelmemeleri ve vekil bulundurmamalan halinde davaya gı- yaplannda devam edilerek karar verileceği, aynca Yargıtay ilanı da- valılara tebliğ edilemediğinden Yargıtay ilanı yerine kaim olmak üze- re ilanen tebliğ olunur. Basın: 47338
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle