Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/12 PAZAR KONUĞU 21NİSAN1991
TUSIAD YONEJJMKURULUBAŞKANI BULENTECZACIBAŞI
Politika, ekonominin gerisinde kaldıYaklaşık iki yılık bir çalışmanın ürünü olan, Türk Sanayicileri
ve İşadamları Derneği TÜSİAD'ın "21. Yüzyıla Doğru
Türkiye" raporlan Türkiye ekonomisinin, gıderek Türkiye
toplumunun geleceğini şekillendirecek bir bakış açısını ve bu
bakış açısına dayalı bir dizi somut öneriyi gündeme getirdi.
Ekonomi Servisi Şefimiz Cengiz Turhan, raporun bakış açısını
ortaya koymak, yaklaşımını belirginleştirmek amacıyla,
raporun hazırlanmasmda proje koordınatörü olarak bizzat yer
alan ve bugün TÜSİAD'ın Yönetim Kurulu Başkanlığını yapan
Bülent Eczacıbaşı ile konuştu.
SOYLESI CENGİZ TURHAN ~~
İTÜSİAD, "21. Yüzyıla Doğru Türkiye"
başlıklı bir rupor hazırlama gereğini niçin duy-
du?
Dünya hızlı bir değişim süreci içinde. Bu hızlı
geleceği planlamak çok güçleşiyor. Artık Doğu
Bloku ülkelen dahi merkezi pianlamayı bırakıp
serbest piyasa ekonomisine yönelme eğiliminde-
ler. Türkiye bir yandan serbest piyasa ekonomi-
sine geçmeye çalişırken eski yaklaşımla kalkınma
planlarını hazırlamaya devam etmeli mi? Acaba
bu iki anlayış, kaikınmanın yönlendirilmesine bu
iki değişik bakış açısı nasıl bağdaştınlabiliı ? Bu
çalışmanın çıkıs noktası lemelde buydu.
••••/toporu sunuş biçiminiz, o yüzlerce gro-
fik biraz yadırgandı galiba
Çok büyük bir bilgı birikitni oldu. Bu biriki-
mi esırgemek istemedik okuyucudan. O kadar çok
grafik onun için kondu rapora. Bunlann yorumu-
nu ise miimkün olduğu kadar kısa tutmaya ça-
lıştık ki okunsun. Her sayfanın özetini bir iki
cümJeyle tepesine yazdık. Her bölümün özetini
başına koyduk. Ancak grafikler insanları ürküt-
müş. Her şeyin Özeti olduğunu gösterememişiz.
Amaç, bunu hiç vakti olmayan kişilere dahi bi-
raz okutabilmek. Belki bunları özetleyen küçük
kitapçıklar hazırlamakıa yarar var.
W^K^M Raporun girişinde, "Bu çalışmanın da-
yandığı felsefe ve ilkelerin, daha da geliştirilerek
ekonominin geleceğini belirlemede bir bakış açı-
sı tanımladığı söylenebilir" diyorsunuz. Bize bu-
rada sözü geçen felsefe ve ilkeleri tammlayabilir
misiniz?
önce bakış açısı konusunda düşüncelerimizi
özetleyelim. ÇaJışmanın planlamaya getirdiği de-
ğişik yaklaşım şu ilkelere daya^'or: Kalkınma-
da Türkiye'nin, geieceğin dtin><. ...via aJacağı ye-
re ilişkin bir vizyona, bir bakış açısına ihtiyaç ol-
duğu inancını getiriyor çalışma. Bu uzun vadeli
vizyona yönelik olarak da stratejilerin oluştunıl-
ması gerektiğini savunuyor. Hem vizyonun hem
stratejilerin toplumsaJ bir gdrüş birliğine dayan-
ması ve toplumun geniş bir kesimi tarafından be-
nimsenmesi gerektiği görüşünü getiriyor. Böyle bir
anlayış içerisinde daha esnek bir planlama yak-
laşımıyla kaikınmanın yönkndirilmesini öneriyor.
Bunu yaparken de dünyadaki ana yönelimlerin,
Türkiye'nin kalkınması için ne şekilde harekete ge-
çirilebileceğini irdelemeye çabşıyor. Dünyada baa
büyük yönelimler var. Türkiye bunlardan yarar-
ki yıllarda çabamız, her iki alanda serbestleşme-
yi el ele yürütmek olmalı.
Ülkenin geleceğine ilişkin
hedeflerin, stratejilerin
toplumun geniş kesimlerince
benimsenmesi açısından,
demokratik kurumların
gelişmesi ve demokrasinin
olgunlaşması, politik
liberalizasyonun ekonomik
liberalizasyonla el ele yürümesi
lazım.
lanarak kalkınma hızını acaba nasıl arttırabilir ve
çağdaş dünyayı yakalama hedefine daha hızlı nasıl
ulaşabilir? Başka bir şekilde tanımlarsak, çalış-
ma, ahştığımız planlama anlayışında olduğu gi-
bi, ülkenin tasarmf edebileceği kaynaklardan ha-
reket etmiyor, dıştan içe bir yaklaşım getiriyor.
"Dünyadaki olanaklardan Türkiye nasıl
faydalanabilir" diye bir bakış açıa getiriyor.
M B m S d v / ? bir bakış açısına temel teşkil ede-
cek bazı vazgeçilmez prensipler olması gerekiyor.
Burada sözü edilen kaikınmanın felsefesi, ilkele-
ri nedir?
Kaikınmanın üç tane vazgeçilmez etkeni oldu-
ğunu varsayıyor bu çalışma Birincisi: Kalkınmada
atıhm yapmak için her şeyden önce insan gücü-
nü eğitmek gerekiyor. Ikincisi: Enflasyonun yük-
sek olduğu dönemlerde kaikınmanın ihtiyaç duy-
duğu yatınmlar yapılamıyor. Bu nedenle enflas-
yonun gelişmiş ülkelerde gördüğümüz oranlara
yakın hızlara düşürülmesi çok büyük önem taşı-
yor. Üçüncüsü: Ekonomilerin serbest piyasa eko-
nomisinin ve rekabetin getirdiği dinamizme ihti-
yaa var gelişme için. Ancak bunun daha sağlıklı
ve hızlı olabilmesi için beürli bir stratejik yönlen-
dirmenin gerekli olduğunu düşünüyoruz. Başa-
nya giden yol biraz da odaklaşmadan ve uzman-
laşmadan geçiyor.
WKKtHBütün bunlar nasıl bir siyasal ve sosyal
atmosfer içinde gerçekleşecek? Bu raporun öner-
diği stratejilerin bazı zorunlu siyasal-sosyal sonuç-
lan var mı? Yadabu stratejilerin uygulanabilmesi
için gereken asgari bir zemin söz konusu mu?
Bu stratejilerin temelinde, ortak bir hedefe yö-
nelme ve bu hedefin toplum tarafından benim-
senmesi olduğuna göre bir vizyonun paylaşılma-
sı söz konusu. Bu vizyonun paylaşılması, en et-
kin biçimde, toplumda bir diyalog ortamının oluş-
masıyla mürnkün. Bu da demokrasinin işlerliğiyle
yakından ilgili bir konu. Dolayısıyla demokrasi-
nin olgunlaşması, demokratik kurumların geliş-
mesi, ülkenin geleceğine ilişkin hedeflerin, stra-
tejilerin toplumun geniş kesimlerince benimsen-
mesi açısından bizce çok önemli.
WHt^MPolitika sahnesinde kendi seslerihi du-
yuramayan toplum kesimleri var. Bu konuda kı-
sıtlamalar var.
Demokratik kurumların gelişmesi ve demok-
rasinin olgunlaşması, politik liberalizasyonun,
ekonomik liberalizasyonla el ele yürümesi lazım.
Bizim gösterdiğimiz gelişmede politik serbestleş-
me, ekonomik serbestlesmenin bir adım gerisin-
den geldi bugüne kadar. Sanıyorum önümüzde-
\Uzlaşmanın bu kadar üstünde duntyor-
sunuz. Raporla ilgili olarak TÜSİAD içi uzlaşma
ne durumda? Raporun hazırlanışına TÜSİAD
üyeterinin katılımı ne düzeyde oldu? TÜSÎAD
üyeleri bu raponı ne kadar benimsiyor. Büyuk
gruplar nereye kadar raporun arkasındalar?
Son şekli içinde raporun, aynntıda getirdiği ba-
zı yeni fıkirler olabüir; ama temel yaklaşımlan,
temel önerileri TÜSİAD üyeleri için bir sürpriz
değildir. Çünkü daha raponı hazırlarken bu uz-
laşma konusuna çok önem verdik. TÜSİAD üye-
leriyle çeşitli toplantılar yapıldı, bilgiler verildi,
prezantasyonlar gerçekleştirildi, rapor tartışıldı.
Aynı şekilde TÜSİAD dışında da özel kesimi tem-
sil eden diğer kuruluşların temsilcileriyle, univer-
sitenin ve bürokrasinin temsilcileriyle çok çeşitli
toplantılar yaptık, siyasi partilerin yetkilileriyle
toplantılar yaptık. Hem onların önerilerini aldık
hem de raporun genel doğrultusuyla ilgili görüş-
lerimizi önceden onlara aktardık.
IBEKMRapor bir kez hazırlandıktan sonra kendi
başına kimlik kazamr. örneğin siyasi parti tem-
silcileriyle hazırlık süreci içinde göruştünüz. Ama
hazırlandıktan sonra söz konusu liderlerden ge-
len destekler nitelikte sözlerle karşılaşmadık. Bu,
TÜSİAD üyeleri için de söz konusu olabilir. Der-
nek içindeki büyük gruplar bu raporu nereye ka-
dar destekliyor? Kısa vadeli çıkarlar söz konusu
olduğunda TÜSİAD içinde şu ya da bu grup bu
rapordan geri adım atabilir mi?
Bu zamana kadar aldığımız tepkilerden, rapo-
run özüne ilişkin önemli eleştirilerin TÜSİAD
üyelerinden gelmediğini görüyoruz. Gerek büyük
gruplardan gerekse TÜSİAD üyelerinden. Demin
de söylediğım gibi hazırtanma sürecinde rapor tar-
tışıldı. Bu tartışmalarda raporun savunduğu te-
mel fıkirlere itiraz gelmedi. Tabii biraz daha in-
celendikten sonra gelebilir, ama bu aşamadan
PAZAR
KONUĞU
B U L E N T
ECZACIBAŞI
1949'da tstanbul'da doğdu. IstanbulAlman
Lisesi'ni bitirdikten sonra Ingiltere'ye giderek
ytiksek öğreniminiLondra Üniversitesi Imperial
College'deyaptı 1974'teABD'deMassachusettes
Institute of Technology (MTT)'den yüksek kimya
mühendisi olarak mezun oldu. Aynıyılda iş
hayatına Eczacıbaşı Holdtng'de çalışarak başladı.
Eczacıbaşı Topluluğu kuruluşlannda çeşitli
yönetim görevlerinde bulundu. 1980'de tpek Kâğıt
A.Ş. GenelMüdürlüğü'ne, 1985'teEczaabaşı
Holding A.Ş. Genel Müdürlüğü'negetirildi Halen
Eczacıbaşı Holding A.Ş. Yönetim Kurulu, lcra
Kurulu üyeliğinde bulunuyor ve Eczacıbaşı'nın
Kâğıt Grubu Başkantığı'nı yapıyor. 1989'dan 1991
ocak tarihine kadar TÜSİAD Yönetim Kurulu
Başkan Yardımcılığı göreviyaptıktan sonra ocak
1991 tarihinden buyana TÜSİAD Yönetim Kurulu
Başkanltğı görevinisürdüren Bülent Eczacıbaşı evli
ve iki çocuk babası o/up tngilizce ve AImanca
bilmektedir.
yaklaşımlar. Sektörlerin içinde olanlar buralardan
çok daha ileriye gidebilirler. Raporun söylemek is-
tediği bir deşu var: ABD, ATve Japonya üçlüsü,bu
çabalann yoğunlaştırılması için hedefi tanunlıyor.
Türkiye'nin tanıtımı dediğimiz zaman, en güçlü, en
potansiyel sahibı pazarlar bunlar. Burada özellik-
le Asya-Pasifik'in çok fazla ilgi çekmediği kanısı var
bizde. Oysa gelişme potansiyeline bakılırsa 2000'li
yıllarda Kuze>- Amerika'ya eşit güçte bir pazar or-
tayaçıkıyor. Üstelik aym zamandateknoloji kayna-
ğı olan bir bölge. Dolayısıyla bu bölgeyleilişkilerin
geliştirilmesinde ban yararlara işaret ediyor rapor.
AT konusu bizce Türkiye'nin değişmez bir hede-
fidir. Raporda yer alan önerilerin bununla çelişki
içerisinde olmaması gerekir. Eğer bir hata yapma-
dıksa... Kısa vadede sorunlar olsada Türkiye, AT'yi
uzun vadeli bir hedef olarak muhafazaetmek ve at-
tığı her türlü adımı bu yöıjde atmak durumundadır.
ABD ile bütünleşme konusuna rapor değinmi-
yor. Çeşitlinedenlerden... ABD ileserbest pazar an-
laşması önerisiaynntılı incelemeye muhtaç. Böyle
bir anlaşma ne ölçüde gerçekçidir, ben tam değer-
lendiremiyonım. Bunun dışmda, örneğin ABD'nin
Sovyetler'e yönelik girişimlerinde Amerikan firma-
lanyla işbirliğine yönelik baa duşünceler var rapor-
da. Bunda Türkiye'nin rolü ne olabilir? Genellikle
bu 'megatrend'lerin bize getirilebileceği hem ola-
naklardan hem de sorunlardan bahsediyor rapor.
Raporda geçmiş dönemlere ilişkin de-
ğerlendirmeler yapıhrken gelir dağılımı konusu
üzerinde de durulmuş. "Gelir dağılımında den-
gesizliğin devam ettiği görülmüştür. Bununla bir-
likte, iç talepteki durgunluk, teşvikler ve TL 'nin
değerindeki düşüş, ihracatın gelişmesini
sağlamıştır" deniliyor. Bu iki gelişme arasında ku-
rulan bağlantı dikkat çekiyor.
Raporda şöyle deniyor: Ücrct artış oranları enf-
lasyona yetişememiştir. Reel ücretler zaman için-
de düşme eğiHmine girmiştir. Ücretlerden yapılan
yasal kesintilerin payı artmıstır. Sonuç olarak har-
canabilir gelirdeki artış, düşük oranlarda oîmuş-
tur. Harcanabilir geürdeki düşük artış, yurtiçi ta-
lebi kısıtlamıştır. Gelir dağthmındaki dengesizli-
ğin de devam ettiği görülmüştür. Bununla birlik-
te iç talepteki durgunluk, teşvikler ve TL'nin de-
ğerindeki düşüş, ihracatın gelişmesini sağlamış-
tır.
Burada, "bununla birlikte" derken olumsuz ge-
lişmelerden olumlu bir gelişmeye geçişi ayırmak
istenmiş. Daha önceki olumsuz faktörler, yani iç
talepteki durgunluk, teşvikler ve hızlı devalüas-
yon, ihracatın gelişmesini sağlamıştı. Gelir dağı-
hmı ile bir bağlantı kurulmuyor burada. Gelir da-
ğıhmının bozulmasına yeterince işaret etmediği- •
miz zaman zaman belirtiliyor. Biz elimizdeki ve-
riierden hareket etmek zorundayız. Bu da bu uç
dizi. Onları kovduğumuz zaman bu şekilde ifade
edebiliyoruz. Belki gelir dağılımı gerçekten bozul-
du, ama sokaktaki lüks arabalar arttı diyemeye-
TÜStAD Başkanı Bülent Eczacıbaşı, arkadaşımız Cengiz Turhan'a toplumun 'uzlaşma' noktasından çok çok uzakta olduğunu söyledi.
sonra TÜSİAD üyelerinden gelecek eleştirilerin
aynntıdaki önerilere ilişkin olacağını düşünüyo-
nım. Bunun da son derece doğal olduğunu ka-
bul etmek lazım. Çünkü raporda çok sayıda öneri
var. Bu önerilerin pek çoğu belki de hiç işe "yara-
mayacak, bir tartışma konusu olması için ortaya
atılmış görüşler. Bunlann eleştirihnesi ve bazıla-
nmn geçersiz bulunması son derece doğal. Temel
görüşlere bir eleştiri gelmediğine göre TUStAD'ın
bu görüşleri savunmaya hazırlıkh olduğunu dü-
şünmek lazım. Siyasi partilerden de bu doğrulta-
da eleştiriler şimdiye kadar almadık.
Bir eleştiri, toplumsaJ uzlaşmanın demokrasi-
lerde mümkün olmadığı yönündeydi. Bu eleştiri,
Sayın Demirel'den geldi. Bunda tabii haklıhk payı
görüyoruz. Daha doğrusu şöyle düşünülebilir: De-
mokrasi, bir çokseslilik rejimidir. Siyasi partile-
Önce demokrasinin temel
yapısında bir uzlaşmaya
ihtiyacımız var. Demokrasi
herkesin kendine göre
tammlayabileceği bir rejim
değil. Cumhuriyetin
temellerinde yatan ilkeler
konusunda da bir uzlaşmaya
ihtiyacımız var.
rin farkh görüşleri olmalıdır ve bu partiler icra-
atlanm bu farkh görüşler yönünde ortaya koya-
caklardır. Bu nedenle her konuda toplumsal uz-
laşma beklemek doğru değfldir. Buna katılmamak
mümkün değil. Ama asgari müşterekler dediği-
miz bazı temel konular vardır ki toplumun bir gö-
rüş birliğine ulaşması gerekir. Aksi takdirde, top-
lumun ve rejimin köklerini sarsan tartışmalar, top-
lumun enerjisinin boşa harcanmasına neden olur.
İToplumsal uzlaşma için gerekli bu asgari
noktalar neler?
Demokrasiden beklentilerimiz, demokratik ku-
rumJar, demokrasinin temel yapısı burada sanı-
yorum bir başlangıç noktası olmak durumunda.
Bir kere burada bir uzlaşmaya ihtiyacımız var gi-
bi geliyor. Demokrasi, herkesin kendine göre ta-
mmlayabileceği bir rejim değil. Dolayısıyla de-
mokrasinin gereklerini toplumun her kesiminin
içine sindirmesi gerekiyor. Bence başlanıç nokta-
larmdan biri bu. Cumhuriyetin temellerinde ya-
tan ilkeler konusunda da bir uzlaşmaya ihtiyacı-
mız var. Her ne kadar şaşırtıcı ise de bu ilkelerin
bir toplumsal uzlaşma konusu olduğunu bekle-
mek çok asın bir beklenti olmamalı artık diye dü-
şünüyorum. Tabii bunlar bazı kavramlann tabu
yapılması anlamında değil. Hemen beürteyim, bir
konuda toplumsal uzlasmadan söz etmek, o ko-
nuyu tabu haline getirmek demek değil. Demok-
raside her şey tartışılabilir, ama toplumun temel-
leriyle ilgili bazı konularda uzlaşma beklemek sa-
nıyorum yine de geçerli olur. Daha ileri gidersek,
serbest piyasa ekonomisi bir toplumsal uzlaşma
konusu olmalıdır. Neredeyse bütün dünyanın bir
konsensüse gittiği bu konuda daha fazla tartışıl-
mamahdu- ve ülkenin ekonomisinin yönlendiril-
mesinde serbest piyasa ekonomisinin esaslarma
göre hareket edilmelidir.
^KttKMSerbest piyasa ekonomisi sözü buradabi-
raz tammlanmaya muhtaçgaliba...
Gayet tabii... Örneğin TÜStAD, stratejik yönlen-
dirmeyle bir serbest piyasa ekonomisi öneriyor. Di-
ğer bir siyasi partinin görüşü farkh olabilir, bir sos-
yal demokrat partinin görüşü farkh olabilir. Ama
bu kavram sanıyorum kalkınmada geçerli bir for-
mül olarak çok geniş bir kesim tarafından kabul edi-
lirse, kalkınma çabaları daha etkin olur.
^••^•ifr'/ae rapor içinde dolaşarak konuşmaya
devam edelim isterseniz. ABD, ATülkeleri ve Ja-
ponya gibisanayileşmiş ülkelerle ilişkileri bütünleş-
tirenprogramlarüzerindeyoğunlaşmaktan sözedi-
yorsunuz. DoğuAvrupa, A kdenizveOrtadoğu kal-
kınma girişimlerineetkin bir katılımdan söz ediyor-
sunuz. SovyetlerBirliği'negenişbirbölüm ayırmış-
sımz.Aşağıyukarıdışarıdabırakılmışbirşeyyok.
Burada öncelikler çok açık değil. Uç birörnek ver-
mekgerekirse, AT iletam üyelikve ABD ile serbest
ticaret anlaşması bir aradayürütülecek politikalar
olabifir mi?
Biz çeşitli sektörlere göre ana yönelimleri değer-
lendirdik raporda. Bir Asya-Pasifik'in yükselişi,
ABD-SSCB ilişkilerinin yumuşaması vs gibi konu-
ların bizim lokomotif sektörlerimize sağlayacağı
olanaklar var. Hizmet sektörümüzün bu yönelim-
lerden nasıl yararlanacağına dair bazı öneriler var.
Bunlar tabii raporun getirmek istediği bazı genel
\Evet bunu diyemezsiniz, ama bazı üni-
versite öğretim uyelerinin yaptığı çalışmalan kul-
lanabilirdiniz. Siz DPTnin ve DİE'nin mevcut ra-
kamlarının dışına çıkmamışsımz.
Ama karşılaştınlabilir bir baz olması lazım.
Geçmisle karşüaştınlabilir olması gerekiyor. Baş-
ka rakamlar pek bulamadık doğrusu. Türkiye'de
veri elde etmek son derece zor. Bir bütçe açığı ko-
nusunda on değişik rakam buluyorsunuz. Bun-
lann hepsi değişik bir bazda ifade edilmiş oluyor.
En ufak bir dikkatsizlik çalışmanın tüm güveni-
lirliğini götürüyor. Veri sağlama, bizim çok önemli
bir vaktimizi, enerjimizi alıp götürdü.
AT konusu bizce Türkiye'nin
değişmez bir hedefidir. Türkiye
attığı her türlü adımı bu yönde
atmak durumundadır. ABD ile
bütünleşme konusuna rapor
değinmiyor... Çeşitli
nedenlerden. ABD ile serbest
pazar anlaşması ayrmtıh
incelemeye muhtaç.
\Hemen hersektör için Türkiye'nin sahip
olduğu göreliavantaj olarak işgücünden söz edili-
yor raporda. Ikinci bölümde şoyle bir ifade var.
"Türkiye'de işgücü maliyetinin gorelidüşüklüğü en
azsermaye yoğun, enfazla emekyoğun sermaye-
leri avantajlı bir konuma getiriyor." Bu, sürmesi
gereken bir eğilim midir?
Türkiye'de milli gelir aruşına paralel olarak de-
ğiştirilmesi gereken bir eğilimdir. Yani Türkiye zen-
ginleştikçe, Türkiye'nin göreli avantajı işgücü ol-
maktan çıkmalıdır. Onun yerine daha çok yaratıl-
mış avantajlara Türkiye yönelmelidir. Yani, ürün ge-
liştirmeye, teknolojiyedayanan, pazarlamadayeni-
liklere dayanan avantajlara yönelmeli ve sanayüni
o şekilde yönlendirmelidir. Bunun avantaj olmak-
tan çıkması, Türkiye'nin milli gelir başına 2 bin do-
ların altında kaldığı sürece, toplusözleşmelerle iş-
çi ücretini bu rakamın bilmem kaç misline çıkar-
makla olmaz. Ancak Türkiye'nin zenginleşmesiy-
le olacaktır vehaliyle bu avantaj olmaktan çıkacak-
tır. O zaman Türkiye, daha yaratılmış avantajlara
dayanan sanayilere yönelecektir.
WBKKMTürkiye, hızlı kalkınma için bir yandan
ucuz işgücündenyararlanacak, biryandan daçağ-
daş teknolojileriyakalamayaçalışacak. Bunlar, iş-
sizliğiarttırmadan birbiriyle nasıl bağdaştınlacak?
Teknolojinin benimsenmesi acaba işgücü fazla-
sı yaratacak mıdır? Eğer niteü'kli işgücü yaratmakta
başanh olursak bu sorunun doğmaması gerekir. tn-
san gücune yatınm yapılırsa bu nitelikü işgücünü is-
tihdama kavuşturmak nispeten kolay oluyor. Bura-
da, ülkeyi niteliksiz işgücü deposu haline getirme-
meye çaüşmak önem kazanıyor.
^•HHfi/z/'/n konumumuzdaki ülkeleriçin nite-
likli işgücü birpiramidin üst kesimlerıni oluşturur.
Zatenyüksek bir işsizlik oranı söz konusu. Bu du-
rumda, açığaçıkan işgucünün niteliklihalegetiril-
mesiyeterli olmayacaktır.
Kuşkusuz, yeni istihdam alanlarının açılması da
gerekli olacak. Hem yeni devreye giren insan gucü-
nü nitelikli duruma getirmek hem verimlilik artış-
larından açığa çıkan insan gücünü nitelikli duruma
getirmek tabii çok çok buyük bir yük. Bunlann hep-
sinin bir anda cereyan etmesini beklemek mümkün
değil. Yeni iş alanlarının açılması gerekecek.
^•••S/z/'/ı sunduğunuz modelde, bir tür "koç
başı" yaratma çabası var. Bu, çok geniş bir top-
lum kesiminin, çok dar bir kesime destek verme-
si olarak da yorumlanabilir. Bunun için toplumu
neredeyse baştan aşağı yeniden biçimlendirmek
isüyorsunuz- Örneğin şöyle bir ifade var rapor-
da: "Gelecekteki işgucünün becerilerinin, disip-
lininin ve çalışma ahlakının erken dönemlerde bu
ortama uygun bir biçim almasım sağlayan okul
öncesi eğitime ayrı bir önem verilmelidir." Bu bi-
raz aşınya kaçmak olmuyor mu?
Burada söylenmek istenen şu: Okul öncesi eği-
tim Türkiye'de sıfır düzeyinde. Hiç değer vermi-
yoruz, ya da olanak bulamıyoruz. Oysa kişilerin
şekillendirilmesinde okul öncesi yıllann çok çok
önemli olduğu bir gerçek. Modern dünyanın ge-
rektirdiği bazı becerileri bu dönemlerde çocukla-
ra kazandırmanın yollannı arayahm diyoruz.
Okul öncesinde çocuklara verilecek bazı şeyler ol-
duğunda mutabıksak bir fıkir aynhğımız yok de-
mektir. Şu veya bu olabilir. Burada çalışma di-
siplini denmiş, bence en genel anlamda söylen-
miş bir şey. Çahşmaya sağlıklı bir yaklaşımın ço-
cuklara verilmesi. Belki bir ekip çalışması ruhu-
nun aşılanması gibi şeyler. Yoksa belirli bazı kav-
ramları çocuklara okuldan önce asılayalım diye
bir düşünce yok.
MKMKMYerleşik bazı imajlar ile sizin raporunuz
arasında zihınde çok kolay bağ kurulabüiyor. Ja-
pon modeli, Güney Kore modeli gibi... Raporda
eğitimden söz edildiği zaman bu ülkelerdeki eği-
timle de ister istemez bağ kurulabiliyor.
Japonya, Güney Kore bu raporda çeşitli örnek-
lerde karşımıza çıkıyor. Çünkü başanh örnekler.
Ama önemli olan, bu ömeklerin başanh tarafla-,
nnı almak. Komple bir reçete olarak uygulana-
bılirliği olmadığı kesin. Acaba bu örnekler ne ka-
dar parçalanabilir, hangi unsurlan bize adapte
edilebilir. Her gelişme çizgisi için bir itiraz nok-
Türkiye zenginleştikçe,
Türkiye'nin göreli avantajı
işgücü olmaktan çıkmalıdır.
Teknolojinin benimsenmesi
acaba işgücü fazlası yaratacak
mıdır? Eğer niteh'kli işgücü
yaratmakta başarılı olursak bu
sorunun doğmaması gerekir.
Yeni istihdam alanları da gerekli
olacak.
tası bulmak mümkün. Japonya kendine özgüdür
diyoruz. Kore'nin politik modelini beğenmiyoruz.
Amerika çok zengin ülke diyoruz. Avrupa için,
onlar başkalanm sömürdü diyoruz. Sömürgeci-
lik bitti, totaliter rejimlerin şansı yok, Türkiye, Ja-
ponlar gibi yetişmiş bir toplum değil, o halde
Türkiye için ümit yoktur sonucuna gelmeyelim di-
yoruz. Bunlann hepsinden bazı olumlu faktörle-
ri bir sentez olarak ortaya koyabiliriz gibi geh'yor.
Çalışmanın bundan sonraki takvimi ne-
dir? Uluslararası düzeyde tanıtım çalışmalan var
mı?
Rapor üzerine yaptığımız iç ve dış toplantılar
bize cahşmanın geri kalanı için ışık tutacaJc. Eylül-
ekimde üç ve dörduncü bölümleri yayımlarız sa-
nıyorum. Onlann tanıtmasına ilişkin çahşmala-
ra başlanz ardından. Raporun Ingilizcesini hazır-
lıyoruz. Dünya Bankası, OECD gibi yabancı ku-
ruluşlardan çok büyük ilgi var rapora. Baa ya-
bancı devletlerin temsilciliklerinden ilgi var. Hatta
haarlanışını dahi çok yakından takip ettiler ba-
zılan.
• ^ • • • S v rapor global bir zemin üzerine otu-
ruyor. Bazı yabancı kuruluşların, rapordaki öne-
rileri benimseyerek raporun hedeflerine ulaşma-
sına ivme kazandırıcı girişimlerde bulunmalarını
bekliyor musunuz?
Hayır. Doğrusu bu kadar somut beklentilerim
yok. Ama eğer raporun temel yaklaşımı ile ilgili
bir mutabakat ortaya çıkarsa, böyle bir fikir bir-
liği içerisinde uygulamanm daha kolay olacağını
düşünüyorum. Ama onlann girişimleriyle uygu-
Iamaya ne kadar yaklaşılabilir bunu pek bilemi-
yorum. Önerilerin Ankara'da benimsenmesi
önemli...
• • • • O zaman, uzlaşma derken daha çokyö-
netenler arasında bir uzlasmadan mı söz ediyor-
sunuz?
Hayır, toplumun çok farkh kesimleri arasında
bir uzlaşmayı kastediyoruz. Burada bir toplum-
sal hedefin benimsenmesini esas aldığımız için
böyle bir uzlaşmaya ihtiyaç var. Eğer bu hedef
topluma indirilemezse, yönetenler arasındaki bir
uzlaşma pek yeterli olmayacak gibi geliyor. Ama
tabii yönetenler arasındaki bir uzlaşma da birin-
ci adım olarak son derece önemli ve maalesef ek-
sik. Uzlaşma bir yana, yönetenler arasında diya-
log yok. Bırakın toplumun çok farkh kesimleri-
ni, diyelim, özel kesimle kamu kesimi arasında di-
yalog yok. Bu kadar temel mekanizmalar eksik-
ken anladığımız biçimde uzlasmadan çok çok
uzak olduğumuz bence kesin.