Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 20 MART 1991
Bu Hanedan
Yönetiminden...
Türkiye'de iktidara gelecek yeni bir yönetim, bu "hanedan
yönetlmi"nden, tüm yaptıklarının hesabını da kesinlikle sormahdır.
Hesap sormayacak olurlarsa halkın beklentilerine tümüyle ters
düşmüş olurlar. Dilerim bu yönetim gider, bu kâbus da biter...
NEVZAT BÖLÜGİRAY Emekli Korgeneral
Bugünlerde kamuoyunun büyük bölümü-
nün kafasıru bu tur sorulann kurcaladığı göz-
lemleniyor. Kimi gazetelerde ve dergilerde de
bu amaçla çeşitli senaryolar üretiliyor. Gerçek-
ten de bugün ülkenin temel sorunu ne enflas-
yon ne Körfez ne de kalkınma vb. sorunlar-
dır. Çünkü tüm sorunların lemelini, hanedan
yönetimi sorunu oluşturmaktadır.
Hanedan yönetiminden kurtulmak için za-
man zaman, bir halk hareketini ya da askeri
müdahaleyi öngörenler de bulunmaktadır. Bu
konu tartışılmaktadır... Ben de bu konudaki
kişisel düşüncelerimi açıklamak ve kurtuluş
seçeneklerini irdelemek istiyorum.
TBMM kararları ile kurtulmak
Burada alınacak kararlarla Cumhurbaşka-
nı'nın anayasal çerçeve içine çekilmesi, Yüce
Divan'a verilerek, hastalığı ileri surulerek ya
da istifaya zorlanarak görevden uzaklaştırıl-
ması önerilmektedir. Ancak adları Özal tara-
fından saptanıp buralara getirilen, kişisel gö-
rüş ve hareket serbestliğinden yoksun olan
ANAP milletvekilleri kendi iradelerini Özal'ın
iradesine ipotek ettiklerinden, bu tur çözum
yolları ile bu yönetimden kurtulmak olanak-
sız görülmektedir.
Demokratik toplumsal eylemlerle halkın
tepkisini göstermesi ve yönetimi iktidardan
uzaklaştırması; ülkemizde demokratik kül-
tür ve bilincin, bu konuda, yeterli bir düzeye
erişmemesi ve 12 Eylül öncesi korkusu gjbi ne-
denlerle kendiliğinden oluşamadığından ola-
naksız görülüyor. Ülkemizdeki toplumsal ey-
lemlerde "liderlik" çok önemli bir etkendir.
Halk yığınlarını harekete geçirecek lider ku-
ruluşlar ise sendikalar, öğrenci dernekleri baş-
ta olmak üzere, demokratik kuruluşlar ve mu-
halefettir. Muhalefet dışında, bu örgütlerin
kolu kanadı 12 Eylül yönetimince öylesine kı-
nlmış, polis ve yasa baskılan ile bunlar öyle-
sine sindirilmiştir ki fazla bir etkinlikleri
umulmamaktadır. Muhalefet partileri ise 27
Mayıs'ta olduğu gibi toplumu, toplumun çe-
şitli katmanlarını toplumsal eylemler için yön-
lendirerek bugünkü "yönetim anarşisi"ne son
verebilirler. Halk bunun için dünden hareke-
te hazırdır. Ancak bunu özellikle 1989 Cum-
hurbaşkanı seçiminden itibaren göstermeleri
gerekirken "pasif" kalmayı yeğlemişlerdir.
Çünkü halk hareketine oncülük yapmaları du-
rumunda; yönetim tarafından "12 Eylül ön-
cesi"ni hortlatmakla suçlanacaklarından ya da
askeri mudahaleye neden olabileceklerinden
korkmaktadırlar. Özetle muhalefet "12 Eylül
oncesi" kompleksini üzerlerinden bir türlü
atamamaktadır.
• 12 Eylül yönetimi döneminde öylesine
yanlışlıklar yapıldı ki askerlerin ağzı iyice yan-
dı ve yeniden bir müdahale düşünmeleri ol-
dukça zordur.
• Çağımızda dikta rejimleri arka arkaya yı-
kılıp demokratik rejimlere geçilirken, halk yı-
ğınlannın banş ve özgürlük istekleri yoğun-
laşırken askeri bir yonetime ve kapalı bir top-
lum yapısına dönülmesi duşünülemez.
• TSK, uzun yıllar sıkıyönetimde ve askeri
yönetimde kullanılarak disiplin, eğitim ve do-
nanım bakımından çok yıpranmıştır. Ancak
kendi yaralarını sarıp toparlanmaktadır. Ye-
niden aynı duruma düşülmesi, bu sıkmtılan
daha da arttınr.
• 12 Eylül yönetiminin, yaptığı tüm yanlış-
lıkların yanı sıra bir de ülkeyi ANAP gibi ber-
bat bir yonetime teslim etmesi, muhalefetin,
basının, aydın kesimin ve halkın çoğunluğu-
nun güven yitirmesine ve askeri müdahalele-
re karşı olmasına neden olmuştur. Bunların
desteği olmadan askeri bir müdahalenın ba-
şarıya ulaşması çok kuşkuludur.
• Askeri müdahalelerde ABD'nin desteği-
nin varhğı yadsınamaz. Bugünkü yönetimden
daha iyi "işbirlikçi" bir yönetim bulamayacak
olan ABD'nin, hele bugünkü çıkarları orta-
mında, bir askeri mudahaleye destek vermesi
beklenemez. Batı Avrupa zaten bu tür hare-
ketlerin karşısındadır. İçte ve dışta destekten
yoksun bir askeri müdahalenin başarı şansı
çok kısıtlı olur. Ancak 27 Mayıs, 12 Eylül gi-
bi ortamlardaki mudahalelere tepkiler en alt
düzeyde olmaktadır.
• İçte ve dışta destek bulma şansı olmayan
ya da çok az olan bir mudahalede komutan-
İar arasında ve ordu genelinde de gerekli bir-
liğin sağlanacağı kuşkuludur.
• Gerçekte ise anayasaya, yasalara, yargıya,
hukuka, Atatürk ve onun devrim ve ilkeleri-
ne, TBMM'ye, tum demokratik kurum ve ku-
rallara, halka, temel hak ve özgürlüklere vb.
içtenlikle bağlı olan ve bunlara saygı gösteren
bir yönetimin egemen olduğu bir ülkede as-
keri darbelerden söz edilemez. Sanırım ülke-
mizde bu konudaki tartışmalar, yöne'timin var
olan çarpık tutumundan ileri gelse gerek...
Seçimle kurtulmak
Ülke ve rejim, daha da kötü bir duruma sü-
rüklenmeden yapılacak bir "erken genel
seçim" bu "keyfı yönetim"den kurtulmamn en
akılcı yoludur. Çünkü bugünkü yönetimin,
yukanda sayılan ilkelere ters düşen tutum ve
davranışlarının toplum katmanlarında yarat-
tığı büyük "birikim"in beklenmeyen sosyal
patlamalara ve müdahalelere neden olabilece-
ğinden korkulur. Demokratik, yasalara uygun,
eşit ve hakça bir seçimle bu yönetimden kur-
tulma olasılığı ise halkımızın ulaştığı demok-
rasi bilinci ile doğru orantılıdır.
Sonuç
Ancak ANAP Istanbul Kongresi'nde örneği
görüldüğu gibi, her türlü baskının yapıldığı,
rezaletin döndüğü, Cumhurbaşkanı'ndan dü-
men neferine kadar devletin yanlı-yansız tüm
organlarının karıştığı ve her türlü demokra-
tik kuralların çiğnendiği bir seçim yapılarak
illa da hanedan saltanatının sürdürülmesine
kalkışılırsa yukarıda belirtilen istenmeyen ola-
sılıklar gündeme gelebilir. Böyle bir antide-
mokratik seçimde olabilecek her türlü eylem
de haklılık kazanır. Böyle yollarla iktidarda
kalmaya çalışacak hiçbir yonetime de ülke
içinde hiçbir yerden destek beklenemez.
Türkiye'de iktidara gelecek yeni bir yönetim,
bu "hanedan yonetimi"nden tüm yaptıkları-
nın hesabını da kesinlikle sormahdır. Hesap
sormayacak olurlarsa halkın beklentilerine tü-
müyle ters duşmuş olurlar.
Dilerim
biter...
bu yönetim gider, bu kâbus da
ARADABffi
MEHMET BAŞARAN
UmutGerçek Demokraside
Edirne-Kırklareli Tabib Odası'nın çağrısı cemreler düşür-
dü içime. Körfez savaşının, üstümüze abanan ağır sorunla-
rın sızlattığı topraktan kardelenler uç veriyordu sankı. Doğa
güzeli, tarih güzelı Edirne, değişık esintilerle sardı yüreğimi;
Niyazi Akıncıoğlu'nun dizelerindeki muştuyu yaşadım: "müj-
deler olsun efendim / Edirne'desin"
Sayın Ayla Akbal'dan, Şükran Kurdakul'dan ve benden bı-
rer konuşma isteniyordu. Tıp Haftası'nın etkinlıklerinde insana
sevgi, insana saygı egemendi. Dilediğimiz konuyu seçebi-
lirdik.
Düşündüm kaldım... Bana göre bir eğitim kentiydi Edirne.
İmparatorluğun dünyadaki bilimsel, teknolojık gelışmelere
ayak uyduramayışının, yıkılışının acıstnı "göçler", "bozgun-
lar"la etinde kemığinde duymuş bir kent, ulusal bilincin, uya-
nışın tarihsel zorunluluklardan fışkırdığı yer... Ve bu biiinç,
Edirne Öğretmen Okulu'nda mayalanıp gehşmişti. Cumhu-
riyet Dönemi ulusal eğitimine yön verenlerin çoğu bu okul-
dan gelmişti. Suyu Arayan Adam'da Şevket Süreyya Ayde-
mir, Köyün Gücü'ndeTonguç'un omuzdaşı FeritOğuz Bayır,
Pramidin Tabanı'nı yazan Hürrem Arman, Neden Köy Ensti-
$leri>de Şerif Tekben coşkuyla Edirne Oğretmen Okulu ça-
lişmalarını anlatıyorlardı. Mustafa Kemal, Çanakkale yengi-
slrtoen sonra birliklerıyle Edirne'den geçerken öğretmen oku-
lunda bir toplantı yapmış. Müdür Abdurrahman Nafiz'ın an-
lattığına göre çok sonra, Sakarya Savaşı yıllarında yapacağı
toplantının çekirdeği olmuştu bu. Cafer Tayyar Paşa'nın I.
Dünya Savaşı sonunda düzenlediği Trakya direnişinin karar-
gâhı da öğretmen okuluydu.
Cumhuriyet döneminde ulusal, laık, çağdaş eğitim atılımını
gerçekleştiren köy enstitülerinden biri Edirne Karaağaç'ta ise
başlamıştı. Ama şimdi yüz elli yıllık öğretmen yetiştirme de-
neyimimızin, birikimimizin kaldınlıp atıldığı, öğretmen yetiş-
tiren kaynakların kurutulduğu dönemdeydik... Ne öğretmen
okulları kalmıştı. ne köy enstitüleri... 1946'da başlayan karş
devrim, Cumhuriyet dönemi kazanımlarını kemirip duruyor-
du. Hele eğitim alanındaki yozlaşma, geleceğimizi karartıcı
boyuttaydı. Öğretim Birliği Yasası'na karşın Kuran Kursları,
imam hatip liselerı alıp yürümüştü. Hatta imam hatip lisele-
rinin sayısı klasik liselerin sayısını aşmıştı. Hem de asıl amaç-
ları "imam" yetiştırmek olduğu halde... Oysa hilafetin kaldı-
rıldığı gün (5 Mart 1924) kabul edilen ikinci bir yasayla din-
sel nitelikli kulluk eğitimine de son veriliyordu. Gerekçesin-
de şöyle deniyordu Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) yasa-
sının:a
"Bir millet efradı ancak bir terbiye görebilir. İki türlü terbı-
ye iki türlü insan yetiştirır. Bu ise vahdet-i his ve fikir ve tesa-
nüt gayelerıni külliyyen muhıldir." Demokratik eğitim, yurt-
taşlık eğitimi ancak laik okulla verilebilir; düşünce eğitimi
ulusal birlik laik okulla gerçekleşebılirdi. Medreseler, imarr
hatip okulları bunun için kapatılmış, ilk ve ortaokul izlence-
lerindeki zorunlu din dersleri bunun için kakjınlmış, yeni abe-
ce bunun için kabul edilmış, dil devrimi bunun için yapılmış-
tı. Evet, fikri hür, vıcdanı hür, irfanı hür kuşaklar yetiştirmektı
cumhuriyet eğitiminin amacı; düşünen, arayan, zincirlerin
kıran insanlar... Bilim de, sanat da, ekin de özgür düşünce
ortamında gelışebilırdi çünkü
1928'de anayasadan "Türk devietinin dini İslamdır" tüm-
cesi çıkarılırken devletin bir dünya kurumu olduğu, dini ola-
mayacağı ilkesinden kalkarak dinin politikacıların sömürüsün-
den kurtarılması, yüceltilmesi amaçlanmıştı. Ne var Ki DP dö-
nemi, MC dönemi derken, nerdeyse ikili öğretime gelindi.
1982 Anayasasıyla tüm okullarda din dersinin zorunlu hale
getirilmesi, darbecilerin Öğretim Birliği Yasası'na darbeleri
oldu; eğitim, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür kuşaklar yetiştir-
mekten uzaklaştırıldı. Okullar, 12 Eylül modeli yönetimin ka-
rikatür modellerıne dönüştü.
Ama unutma diyordum kendime, 14 Mart 1827'de yola çı-
kan tıbbıyeliler en zor koşullarda, baskı dönemlerinde aydın-
lanma savaşımızın yiğit öncüleriydiler. Bilimsel eğitimin, akılcı
eğitimin ocağı tıp fakülteleridir... Tıp Bayramı, özünde laik eği-
timin de bayramıdır. Konumu bulmuştum: "Öğretim Birliği Ya-
sası ve laik eğitim" üstüne konuşacaktım Edirne'de.
Genç doktor Serdar'ın, doktor adayı Metin'in değişerek sür-
dükleri arabayla Edime'ye vardık. Dr. Cemil Yurdakul'la ar-
kadaşlarının sıcak ilgileri, yüreklerimizi kamaştırdı. Köşe dö-
nücü politikaların izlendiğı, değerlerin yozlaştırılmaya çalışıl-
dığı dönemde bilimin onurunu koruyan, özverili, dirençlı, pı-
rıl pırıl aydınlarla karşılaşmak mutluluktu doğrusu. Kısıtlı ola-
naklar içinde, Tıp Haftası etkinliklerine bir ekin, sanat şöleni
boyutu kazandırmak için çırpınılıyordu.
Sn. Ayla Akbal "Eğitimde Kadının Rolü", Şükran Kurda-
kul "Demokrasi ve Eğitim" konularında konuşacaklardı. Ama
emniyet müdürlüğünce kimlik örneklerı, ikametgâh belgele-
ri isteniyordu konuşmacıların. Düşünce ve vicdan özgürlü-
ğü demokrasinin temeliydi, ama bizimki bir başka demok-
rasiydi, çokça 12 Eylül kokan bir demokrasi! Sonunda kim-
liklerimizin noterlikçe onaylanmış örnekleriyle engel aşıldı.
Karamsarlığa gerek yoktu. Oda Başkanı Sayın Doç. Dr. Os-
man İnci'nin özlü bir konuşmayla vurguladığı gibi laiklik il-
kesi, olmazsa olmazıydı demokrasinin. Bilimimizi, sanatımı-
zı, ekinimizi geliştirmenin, bilgi toplumu olmanın, insan hak-
larını gerçekleştirmenin temelinde akılcı eğitim vardı.
Ne diyordu Trakya Üni. Tıp Fak. Öğr. Uyesi Doç. Dr. Ah-
met Saltık o güzelim yazısında: "Politikanın bilimin önüne
koşulduğu bir talihsiz sürece dur diyebilmenin yolu, örgüt-
lenerek demokrasi kavgası vermekten geçmektedir" (Cum-
huriyet, 14 MartJ991)
• Düzeltme: Ûnceki gün bu sütunda Yüksek Öğretim VB Medenı
Cosaret başlıkh yazısını yayımladığımız Prof Dr Hüsey:n Hatemi Istanbul
Hukuk Fakültesı öğretim iryesidır. Duzeltır, özürdılerız.
Megalomaııi, Narsisizm ve Savaş
Devlet yönetiminde söz sahibi olan kişiler böyle aşırı
tutkulara kapılıp kendilerini en üstün, en değerli gördükçe,
gerçekleri söyleyenleri yanlarından uzaklaştırırlar.
Çevrelerindeki küçük bir sahte hayranlar, yani dalkavuklar
grubuna tutunurlar.
bir anlatımıdır. Normal gelişimde, çocuk-
luktan başlayarak kendini üstün görme ve
özsevinin yanı sıra zamanla kendini gerçekçi
değerlendirme ve başkalarını sevebilme ye-
tisi de gelişir. Kimilerinde kendini sevme ve
üstün görme eğilimi büyüyerek bir tutkuya
dönüşebilir. Böyle tutkulan olan kişiler çev-
relerinde hayran toplamak, güçlü olmak
için çırpmırlar ve yeteneklerine göre başa-
l b i i d k ilp
deniyle Irak liderinin nıh hastası olduğu ile- nb da olabilirler. Fakat bireyin doymak bil-
ri sürülüyor. Oysa ki ruh hastalan genellikle mez özsevisi, ağır kıskançlık ve kin gibi duy-
ki d
Dr. M. (JKHAN UZILJKK
Körfez savaşı ile birlikte, sa\aş sanayiinin
korkunç etkilerini gördük. Dünyadaki eko- y y asaa genellikle
nomik ve politik dengeleri daha iyi tanıdık. zeki, duyarlı, acı çeken ve kendilerine özgü gularla da beslenince, kişide tümgüçlii (orn-
Liderlerin davranış ve tutumlarının, ülke- düşünceleri, davranışları nedeniyle toplum nipotent), üstün olma tutkulan yerleşebilir.
lerin yönetim biçimlerinin yaşamsal önemi- tarafından dışlanan kişilerdir. Herhangi bir Devlet yönetiminde söz sahibi olan kişiler
ni kavradık. Bunun yanı sıra insan değer- toplumdaki cinayetierin, suçlann pek azı böyle aşın tutkulara kapılıp kendilerini en
ruh hastaları tarafından işlenir. Tarihte de- üstün, en değerli gördükçe, gerçekleri söy-
hası ile tanınmış büyük liderlerin ve siya- leyenleri yanlanndan uzaklaştınrlar. Çevre-
set adamlarının insarilık dışı, gaddarca dav- lerindeki küçük bir sahte hayranlar, yani
ranışlarda bulunabildikleri görülmüştür ve dalkavuklar grubuna tutunurlar. Dalkavuk-
bunların çoğu ruh hastası olarak bilinmez. lar, yöneticinin özseviani ve üstünlük gerek-
Politikacı, tutkuları ve iktidar hırsı ile top- sinimini besleyen kişiler olur. Artık gerçek
lumu ve ülkesi için başanlı olursa, ustün bir üstünlük ve basarı, anlamını yiürir. Ustün
lider sayılabilir. Fakat hırsına ve büyüklük
v
e başardı görünme amaç olur.
tutkusuna yenik düşerek yanlış hesaplarla Eski çağlardan beri krallar, padişahlar
ülkesini, ulusunu felakete de sürükleyebilir. kendilerini eleştiren, yanlışlannı gösteren ki-
însanların akılsızlıklıklannın hepsine ruh Şİ'en yanlarında bulundururlardı. Bunlar-
hastahğı tanısı konamaz. Ruh hastalığıııın dan krahn soytansı gerçeicleri komikük ve
da kendine göre bir saygınlığı vanhr. delilik taklidi içinde anlatırdı. Gerçekler ve
akıl yolu, öylesine bir maskaralık ve delilik
lerinin yozlaştınlmasına, gerçeklerin deği
şik biçimlerde, değişik amaçlarla saptırıla-
bilmesine tanık olduk. Kaçınılmaz bir kit-
le iletişim ağırun içinde dünyaca etkilendik.
Büyük küçuk herkesin gözü önünde, insa-
nın, doğanın, kentlerin nasıl yıkılabildiği,
yok edilebildiği bütün korkunçluğuyla ser-
gilendi.
Körfez savaşı bir de liderlerdeki ruh sağ-
hgı sorusunu gündeme getirdi. Gün geçmedi
ki ülkesini felakete sürukleyen Irak lideri-
nin ruhsal bozukluğu üzerinde bir yorum
yapıimasın ya da bir yaza yayımlanmasın.
Bunlann çoğu, psikiyatri ve ruh sağlığı ile Saddam'a yaklŞtinlan...
ilgisi olmayan kişiler ve politikacılar tara-
fından Irak liderini aşağılamak, kötülemek
için yapıldı. Sanki kişileri kötülemek için
başka terimler, sözcükler yokmuş gibi. Kü-
çük bir kısmı da kimi psikolog ya da ruh
hekiminin dünya olaylarına dayanarak yap-
tıkları çözümlemeler. Aslında, belki TV'de-
ki görüntülerine ve konuşmalanna bakarak
liderlerin psikopatolojik durumları ve so-
runları üzerinde yorumlar >*apılabilir. Fakat
bu yorumları gerçek bir hastalık tanısı ola-
rak sunmak ve yaymak hem tıp ahlakına
ters düşer hem de bilimsel yanılgılara neden
olabilir.
Kuskusuz, eski çağlardan beri krallar, sul-
tanlar, liderler arasında ruh hastası olarak
tanınanlar da vardır. Bunlann kimileri belki
gerçekten ruh hastası idi. Kimileri de ileri
görüşlülukleri, ataklıklan ya da acımasız-
lıkları nedeniyle "deli" olarak tanınmıştı.
Bugün de >TÜnız benim diyen ve ülkesini fe-
lakete götüren, acımasız bir kişi olması ne-
Irak liderine yakıştırılan tanılardan biri
paranoyadır. Bu rahatsızlıkta aşırı büyük-
luk duygusu (megalomani) ve kuşkuculuk
iki temel belirtidir. Kendini olduğundan bü-
yük gören ve göstermek isteyen insanların
hepsi psikiyatrik açıdan paranoyak tanısı
alamaz. Çevresine "şu dağları ben yarat-
tım!" dercesine tepeden bakan ve hava atan
insanların hepsine paranoyak tanısı konsay-
dı, her gun karşılaştığımız birçok kişinin bu
tanıdan kurtulmaları guç olurdu. Üstelik
sahte büyüklük gösterisi ile çevresini alda-
tabilen, çıkarlar sağlayabilen kişiler toplu-
mun değişik kesimlerinde istemediğiniz ka-
dar çoktur. Bunlar, ruh hekimliğinde olsa
olsa kişilik >-a da karakter bozukluğu tanı-
sı alabilirler.
rolü içinde söylenirdi ki kimin akıllı, kimin
deli olduğu birbirine karışırdı. Kendini en
üstün gören, en acımasız kralların bile do-
layh yoldan yapılan eleştirilere ve yol gös-
termelere hoşgörü ile bakmalan, kulak ver-
meleri beklenirdi. Ünlü yönetmen Kurosa-
vva'nın, bugünlerde Türkiye'de gösterime gi-
ren "Ran' adlı başyapıtında, kralların, tut-
kuların, akhn ve deliliğin öyküsü olağanus-
tü bir görüntü ile anlatılıyor.
Çağımızda da liderlerin kişilik yapıları,
ruhsal dengeleri ile ilgili tartışmalar sürüp
gidiyor. Liderlerin yanlannda dalkavuklar
bol, ama so>tanlann çağı artık geçmiş. Şim-
di uzaktan "manyak, paranoyak" olarak ni-
telenen Saddam'ın büyük yanılgısı belki de
gerçekleri söyleyebilen kişileri yanından
uzaklaştırmasıydı. Körfez savaşı ile bir kez
daha gördük ki çağdaş yönetimlerde, kimi
l
PENCERE
Eğitim mi? 0 da Ne?..
Soru:
— Zorunlu eğitimin 5 yıl ile sınırlandığı 10 ülkeden birinin
adını söyleyebilir misiniz?
Yanıt:
—Türkiye!...
Soru:
— Türkiye'de ortaöğretımde öğretmen başına düşen öğrenci
sayısını biliyor musunuz?
— 22.7...
— Ya öteki ülkelerde?
— Suriye'de 15.2; Hindistan'da 21.8; Bulgaristan'da 14.2;
Yunanistan'da 16.1; Portekiz'de 11B; İngiltere'de 13.7; Japon-
ya'da 17.4; Amerika'da 13.9...
— Peki, Türkiye'de ortaöğretim çağındaki çocuklardan or-
taöğretime gidenlerin oranı ne?
— Yüzde 46...
— Demek ki ortaöğretim çağındaki çocuklanmızdan yüz-
de 54'ü okul yüzü görmüyor.
— Evet...
— Öteki ülkelerde durum nedir?
— Amerika'da ortaöğretim çağındaki çocukların yüzde 98i
okula gidiyor. Bu oran Suriye'de yüzde 57, Japonya'da yüz-
de 95, Türkiye'de durum acıklı...
— Ülkemizde zorunlu eğitimin 5 yıl olduğunu biliyoruz; öteki
ülkelerde durum ne?
— Bugün dünyadaki 162 ülkede zorunlu eğitim süresi Tür-
kiye den daha uzun...
— Peki, Bulgaristan'da ortaöğretim durumu nasıl? Yunanis-
tan'da ne oluyor? Hindistan ne yapıyor?
— Ortaöğretim çağındaki nüfusun yüzde 41'i Hindistan^
da okula gidiyor; bu oran Bulgaristan'da.yüzde 75, Yunanis-
tan'da yüzde 95, Portekiz'de yüzde 59...
— Suriye'den ve Yunanistan'dan geriyiz...
— Evet...
•
Önceki gün Cumhuriyet'in arka sayfasında yukardaki bil-
giler verildi; kaynak sağlam: 1990 UNESCO Yıllığı. Arkada-
şımız Figen Atalay'ın haber özeti çarpıcı.
'Millı eğitim' bir ülkenin kalkınma sürecinde omurgayı oluş-
turur. Omurgasız bir toplum nasıl ayağa kalkar, nasıl yürür,
geleceğine nasıl guvenebılir?
Bizden çok ilerde ve kalkınmış ülkeler, Amerika, İngiltere,
Japonya eğitime bizden çok daha önem verip oransal ola-
rak daha çok yatırım yaparken biz işi Allah'a emanet ediyo-
ruz; sonra da 'çağ atladık' diyoruz.
Birleşmiş Milletler'e üye 162 ülkede zorunlu öğretim süre-
si Türkiye'den uzun, beş yıllık öğretim ancak 10 ülkede kal-
mış, bunlardan biri de ülkemiz ve biz 21'inci yüzyıla girer-
ken sürekli palavra atıyoruz. Ülkede parlamentarizmi yozlaş-
tırdığımız, Meclis'i devre dışı bıraktığımız, basınımızı da lo-
taryaya bağladığımız için hiçbir sorunumuzu kamuoyu önün-
de 'ciddi' ve 'gerçekçi' biçimde tartışma olanağımız yok. Te-
levizyon güdümlü politikayla Latin Amerika'nın 'sabun köpüğü'
fıs-fıs dizilerine bağlanmıştır; halkı uyutmak için yayın yapı-
yor; ekran lunapark aynaları gibi gerçeği çarpıtıyor.
Ancak dünyanın en geri 10 ülkesindeki gibi nüfusunun bü-
yük çoğunluğu 5 yıllık zorunlu eğitimle yetinen bir toplumun
uluslararası yarışta ve uygarlık alanında ileriye değil, geriye
doğru kayması doğal değil mıdir?
•
Türk atasözü:
"Delinin biri çıkar, kuyuya bir taş atar, kırk akıllı taşı çıkar-
mak için çabalar."
Ülkemizin güncel durumu bu!.. İç politikamızda Vedim-
pedi' üzerine gün geçiriliyor; deli kuyuya bir taş atıyor, kırk
akıllı taşı çıkarmak için çalışırken deli ikinci taşı atıyor; üçün-
cü, dördüncü, beşinci taşlar da elindedir...
Bu arada, eğitim mi?
Boş ver canım!.. Kim takar eğitimi, öğretimi!.. Öğretme-
nin canı cehennefne!...
Türk insanına 5 yıllık zorunlu öğretim bile çokturf yurttaş
okuyup da ne yapacak? Ticaret yapsın.
Para kazansın...
Köşeyi dönsün...
Kendini büyük görme (megalomani) ve liderlerin normal ya da anormal tutku ve
özsevi (narsisizm) temelde her bireyde de-
ğişik derecelerde görulür. "Kendini befen-
meyen çatlarmış" halk deyimi bunun güzel
eylemlerine karşı en büyük güvence, ancak
ve ancak demokratik bir toplum ve yöne-
tim yapısı içinde bulunabilir.
DAYANIŞMA
Sevgili arkadaşımız Aslı Reman'ın ailesini bir
kazada kaybetmiş olmanın üzüntüsü içindeyiz
Aslı'nın derin acısını paylaşır. bu güç günlerinde
hcp birlikte yanında olduğumuzu içtenlikle
belirtiriz.
Pierre Loti Lisesi'nden
l c î e
B, le ? e
A, l c t e
G ve l e f e
S öğrencileri
HI-FICOMPACT DISC PLAYERUZAKTAN KUMANDALI
MÜZIK SETİ
• Çok fonksıyonlu uzaktan
kumanda • 30 program hattzalı
dijıtal radyo • Otomatik dönuşlu
pikap • Çıft kasetçaiar ve bir
dek auto-reverse • Bas ve tız
sas ayarian • 2x10 bant grafîk
ekolayzer • Surround Sound
ve Dynamıc Bass 8oost ile
doygun ve akustık ses • 2x6C
watt gerçek guçlu ve 3 yollu
bas reflekslı hoparidrter
• Ccmpact Dısc Player
F241
F291
EMLF5 B91-1991 Vü»
UZAKTAN KUMANDALI
MÜZIK SETİ
• Çok fonksıyonlu uzaktan
kumanda • 20 program hafızalı
dıiıtal radyo • Otamatık donöşlü
pıkap • Çıft kasetçalar ve bır
dek auto-reverse • Bas ve tız
ses ayartarı • Surrourel Sound
ve Dynamıc Bass Boost ile
doygun ve akjstık ses • 2x50
watt gerçek gûçlû ve 3 yollu,
bas roflOKSli boparlöner
• Compact Dısc Playef
UZAKTAN KUMANDALI
MÜZİK SETİ
• Çok fonksıyonlu uzaktan
Mjmanda • 30 program hafızalı
dıııtal radyo • Ötomatık dönüşlu
pikap • Her kisi de auto-
reverse çift kasetçalar • 8as ve
tz ses ayartan »2x10 bant
grafik ekolayzer • Mıkrofon ile
ses miksaji ımkanı • Surround
Sound ve Dynamıc Bass Boost
ile doygun va akustık ses
• 2x130 «vatt gerçsk gudu ve 3
yollu bas refleksfi hoparforter
• Compact Dısc Player
• Çok fonksıyonlu uzaktan kumanda • Philıos'e
ozgü •BtstreaiT ile 256 defa oversamplıng
• 30 parçaya kaflar çıtl prograiTlarra • Otomatk
çalma otomaük durma. otomatk FTSye oeçme
otomatik çeşıtlı çalma, müzığı yavaş>ata
r
ak
Daşlatma ve bıtırne gıbı özeTıklen programJama
• Çıt! Irîroscan •Çrfi Kişisel Parça Seçımı-Favonte
Track Selectıor ı FTS>- ile ıstenen dısc ve parça
numaralanm suröktı hafızada tutma • Dısc tekran,
orogran rek^arı, bolûm tekran • IşJemleri görebılnie
• Dısc ve parça ısımtennı gostergeye yazanlme ve
hafızaya alıp datmı göretitme • Dıj'tal kayıt ve tam
za-nanlaTia ıçn CD Syn ve Edıt • Dijital çıkış
• Stereo kifla-^-k gınsı ve ses ayan
COMPACT DISC
PLAYER STEREO
RADYO KASETÇALAR
• Dıgıtal radyo (FM.MVV LW)
• Programlanabılif compact
dısc player • Introscan • Çıft
kaset dek, brr dek auto-reverse
• Normal ve fıızlı kaset
kopyalama • 3 bant ekolayzer
• DBB ile daha lazlâ bas ses
• 2 yollu 4 hopariör sıstemı
• 50 vratt ses çıkış gücu • Lıkıt
krıstal gostergeler
COMPACT
DIGITAL AUOIO
PHILIPS