12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/8 31 ARALIK 1991 Farklı kuşaklanlan üç heykeltmaş, heykel sanatuvn Türkiye'deki sorunkmnı tartıştı Heykelde resmiyet ve temsiliyet OTURDULAR KONUŞTULAR AYIN SANAT SÖYLEŞlSt KATILANIAB: HÜSEYÎN GEZER, MERİÇ HIZAL, HANDAN BÖRÜTEÇENE YONETEN: BERAL MADRA Kültür Servisi — 2000'li yülara doğru gidilirken, hızla değişen dünyamızda koca bir yizyılı yeniden gözden geçirme eğilimleri güç kazanıyor. Bu kez Aym Sanat Söyleşisi'nde Türkiye'deki heykel sanatuu büyüteç altına aldık. Kimilerine göre bu topraklarda heykel geleneği çok eski dönemlere uzamyor. Bazıları, ülkemizde heykel gelişiminin yüzyılın başmdan bu yana yaşandığı kanısında. Kimine göre Türk toplumunun yaşamında 1920'lere kadar heykel diye bir konu yok. 1992'nin ilk Oturdular Konuştular'mda, sanat tarihçisi ve eleştirmen Benü Madra, değişik kuyaklardan üç heykeltıraşımızı bir araya getirdL Prof. Hûseyin Gezer, Doç. Aferiç Hızal ve Handan Börüteçene, geçmişten gunümüze Türkiye'de heykelin konumunu ve sonınlarım tartıştılar. Ülkemizdeki heykel sanatının, heykelde çağdaş gelişmelerin neresinde olduğunu sorguladılar. Yeni bir hükümetin yeni Kültür Bakanhğı'nm kurulmuş olmasını göz önüne alarak, devletin heykel konusunda bugüne kadarki tutumunu sergilediler, isteklerıni ortaya döktüler. 9O'lı yıllarda bir "yüzyılı gözden geçirme" süreci yaşa- yacağunız anlaşıhyor. Bugün "Türkiye'de Heykel'' konu- sunda yapacağımız söyleşi de bu "gözden geçirme"lerden bi- risi olacak; bu bakımaan konu- yu belki de şimdiye değtn yapıl- madıği kadar açık sözlülükle ele almamızda yarar var. Yüz- yılın başmdan bu yana ülke- mizde heykel gelişimi yaşandı; heykel temsiliyetle başladı. Modern sanat akımlannı geri- den de olsa izledi, 70 li yılların sonundan bu yana yıne Batı'- daki gelışime koşut olarak da- ha açılımlı bir alana girdi. Bu belirli gelişim yanında. resmi kültürpolitikası temsili heykel- de ısrar ediyor ve 1991 yıİında, sanki başka türlü heykelyapan yokmuş gibi, "Türk Büyükleri ve Kumandanlan Heykelleri" yarışması açıyor. Heykelin 20. yy sanalı kapsammda geçirdiği gelişımle, resmi kültür poliıi- kası içindekiyeri çelışki oluştu- ruyor. Bu bağlamda sorula- rım şunlar. Ülkemizdeki hey- kelin 20. yy sanalı içindeki yeri nedir? Devlel sanatçıyı neden temsili heykel üretme- ye zorluyor't Bugün "Heykel"- in düşünsel altvapısı oluştu GEZcR Heykelin durumu- nu gözlem alanımızı sınır- landırmayın ulaşmak istediği- mız çağdaş dünya ile yan yana getirerek irdelemek du- rumundayız. Türk toplumu- nun yaşamında "beykel" diye bir konu yoktur. Birkaç sanatçının atölyelerinde izo- le bir çevrede yapüklan çalış- rnalar ya da bazı köşklerin yüksek duvarlarla çevrili bahçelenne dışardan getirtip koyduklan heykelleri örnek göstererek 1920'den önce başlamışlı, demek yanlış olur. Bize heykel sanatı Baü'dan gelmiştir, bir saksıda getiri- lcn çiçek gibi. Bu sosyo kül- türel iklimde serada koru- nur, beslenir, üretilir gibi başlamıştır işe. Toplumun yaşantı ortamı dışında. Oysa bugün, gelışmışlik düzeyıne ulaşma- ya çalıştığımız Batı dünyasında bu sanat dab, Paleolitık Çağ'dan gunümüze uzanan bınlerce yıllık tarihi süreçte, yaşanarak sevgiyle bakılıp, toplumsal gelişmeyle iç içe evreler geçirmiş, felsefenin, matemati- ğın konusu olmuş, bilimsel temel ilkeleri saptanmış bir uğraş alanıdır. Rasyonel Batt'nın en ağırlıkh katmanlanndan birisi- dir. Bizde 19. yy'da yaşanan ise, o serüveni uzaktan izleme, aktarmava çalışmadır. Bir toplumun dünya görüşü, kültürü, yüz- yıllardır içinde çok katmanh sentezlerle oluşmuştur. Bunun içindeki değişim ve ge- lişim uzun süreçlerdir. Batı insanının bin- lerce yıllık tarihi mirası niteliğindeki bir sanat dalının. buna tümüyle yabancı, da- hası bunu yadsımış bir toplum tarafından hemen benimsenip anlaşıhp. sevilip, yaşa- nır hale gelmesi herhalde öyle kısa sürede ve kendiliğinden gerçekleşecek bir olay de- ğildir. Nitekim bu sanatın yaklaşık 50 yıl saklı kaldığı mekânlardan çıkarak devle- tin ilgi alanına gerçek anlamda girmesi ancak cumhuriyetin kuruluşuyla mümkün olmuştur. Yani toplumun düşünce siste- mini rasyonalize etmek isteyen bir devlet politikasmın içinde yer alarak çıkabilmiş- tirgün ışığına. Ama onun bu yeni ortama uyum sağlama- sı, yanı halk larafından sevilip anlaşılması, daha uzun zaman alacak. Devletin bilinçli, içtenlikli desteğine gereksinim duyacaktır. Cumhuriyetin Atatûrk döneminde yaşadı- ğımız 15 yıllık döneminde yaşanan, budur. Bu dönemde, devletin gözünde 'eğitinT ıle birlikte ayrıcalıkh bir yer tutan sanat, gi- derek devlet politikası konusu olma avan- tajını yitırerek ilgili devlet dairesindeki bürokratlann yetİulerine, takdirlerine bı- rakıldı. Bu alanda yaşanan tüm olumsuz- luklann altında, tüm uygulama ve değer- lendirmeleri belirleyen bu tavır ve ölçütler yatıyor. Konu devlet katında başlangıçta- ki yerini koruyabilseydi, herhalde bu sanat ve tüm sanatlar istenen duruma gelmiş olacak tı. IIIZAL Bugün heykelde bir düşünsel alt- yapı oluşturmuş olan Türk sanatçısı da diğer meslektaşlan ile benzer medyalann, toplumsal, teknolojik etkileşinlerin, ben- zer istemlerin ve yanıtlann içinde. Bu ne- denle son on beş yılda yeni kavramlann sanatsal üretime yaradığını görüyoruz. Ancak bunlar 20. yy. son çeyreği göz önü- ne alınırsa, bugün sanat merkezi saydığı- mız ülkelerin sanatçılannm yapnlan ile aym platformda değerlendinlecek sayı ve süreklilikte değil. Bunun nedenlerine inmek için arz-talep dengesinin, kültürel ve ekonomik tabanın yanında devletin sanat politikasmın da ır- delenmcsi gerekir. Yaşamı süresince kendi ülkesinde ve uluslararası düzeyde paylaşıl- mış sanatçılann çoğunlukla kalıcı ve tutar- lı bir sanat politikasından güç aldığını görüyoruz. BUHUTEÇENE Çok geniş bir zaman diliminin abartılı bir özetini yapacağım. Üzerinde yaşadığımız bu topraklarda kim ne derse desın köklü bir heykel geleneği var, örneğin klasik heykel. Batı'da Ro- dın'e kadar kullanılan heykel bu toprak- larda doğdu. Ülkemizin seramık tarihini İÖ 10.000'den başlatıp, böyle bir gelenek- ten söz ediyorsak heykeli neden dışlaya- um? Heykel geleneği, bu topraklarda ilk darbeyi Roma tmparatorluğu tek tannh dini, Hıristiyanlığı kabul ettiğinde yaşadı. Bizans'ta yeniden canlanan heykel, ikinci darbeyi de Osmanlı Imparatorhığu döne- minde yine tek tannlı dinden, İslamiyet - ten yedi. Yaratmak öyle bır şeydır ki bir insanın içinde yaratmaya dair bir güç var- sa. ellerini bağlasanız, ayaklanyla yaratır, yapar. ışte Osmanlı döneminde şu çok sözü edi- len "Heykel İslamda mezar taşlanyla, mimariyle bir dil buldu" tezı ya da düşünce- si buna dayanıyor. Osmanlı bu dönemi yaşarken Batı'da yapılan heykel İS'den önce yapılan heykelin dilini kullandı. Dik- kat! Batı'da henüz soyutlama yok. Batı'da heykel değişme>e başladığında. Osmanh tmparatorluğu toplumsal siyasal değışim- lere uğramaya başhyor. Derken, merhaba cumhuriyet! Ve yeni Türkıye. Yeni Türkiye'ye heykel yeniden tiz dersiniz, ama ınsan beynınde ancak ev- rimle oluyor bu. tşte bu nedenlerle de dev- letin taleplerine onun istediği yolda üretim yapılarak cevap veriliyor. Ezcümle temsili heykele devam, değışım yok! Sanat eğitimi de, devletin okullannda, onun eğıtim programında devam ediyor. Dünyada değişen sanatı. çok genelinde az önce saydığım nedenlerden Türkiye'de ya- şamadık ama 68 hareketleri bir kıpırdan- ma başlattı. Bu kıpırdanma, DGSA'nın Yeni Eğihmler sergilerini başlatması ve 1977'deki 2000'e Doğru Sanatlar Sempoz- yumu'nu yapmasına neden oldu. Ama aynı anda aynı kurum sanat eğitimini ve- rirken ne Duchamp'dan ne Beuys'dan söz etmiyordu. Çağı izleyen bir eğıtim vermi- yordu. Kendi bünyesinde eğitimini verme- diği bir düşüncenin sergılendıği bir yer olan Yeni Eğilimler kalıcı olmadı. öbür taraftan büyük değişim 80'Ierin başında resmi kurumlann dışında oldu. Son on yıl- da sanat ortamı büyük bir ivme kazandı. Yalnız heykelde değil. tüm sa- nat dallarındaki üç soruna de- ğindiniz. Türkiye'nin 20. yy. sanat gelişmeleri için başlan- ve balesi var, devletin halk danslan var, devletin plastik sanatlar alanında nesi var? - Devletin diğer sanat dallanna yaptığı ödenekle plastik sanatlara yaptığı ödenek karşılaştınlırsa rakamlann söyledikleri karşısmda başka söze gerek dahi kalmaya- caktır. - Yurtdışındaki önemli sergi, fuar ve bie- nallere artık sagır kalınılmasın. - Kültür Bakanhğı özel tiyatroyu ve sine- mayı destekliyor. Bir sanatçı ya da bir ga- leri neden devletten ödenek almasın. - Demokratik bir toplumun temel taşlan bağımsız örgütlenmiş kurumlardır. Çağ- daş sanat enstitüsü niteliğinde bağımsız kurumlar oluşturulsun ve bunlarla orga- nik bağlar kunılsun. - Ve lütfen ve lütfen, Kültür Bakanhğı'- nın örgütlenmesi içinde çağdaş sanat uz- manlanna yer verüsin. Uluslararası ortamda heykel (ya da resim, üç boyutlu yapıt- lar) alanında elde edemediği- miz olanaklar, ülkemizde baş- ka alanlarda örneğin iş dünya- sında, elde edüiyor. Türkiye'- den dışarıya üç, beş çağdaş SANATTA 21. YÜZYILA DOĞRU — 1991 yılının ilk Oturdular Konuştular'ını Beral Madra (en sağda) yönelti. Gttnümnz Tttrkiyesi'nde heykel sanaünın somnlanıun tarüşıldıgı oturuma (soldan safa) Doçent Meriç Hızal, Profcsör Hüseyin Gezer ve Handan Bönitecene katddılar. (Fotojraf: tBRAHİM GÜNEL) geliyor. Şüphesiz şartlar da güç. Yönetım değişmiş. Ya ınsan ya onun düşüncesı? Heykel bu topraklarda yeniden onca yüz- yıl sonra yapılmaya başladığında bırakuğı yerden devam ediyor. Temsili heykelle! Yi- ne dikkat! Batı'da da aynı yıllarda yaygın heykel dili aynı. Batı, yüzyılın başında yaşadığı sosyo-eko- nomik olaylara. sarsılmalara. savaşlara, parçalanmalara. bütünlenmelere dair bü- yük değişimler yaşıyor. Tüm bu durumlar yeni felsefeler üretiyor ya da yeni felsefeler bu durumlan üretiyor. Yaşam biçimleri, insan ilişkileri, üretim biçimleri değişirken sanatın da dili, hedefleri. felsefesi, malze- mesi vb. her şeyi değişmeye başhyor. Deği- şimin temeli, 'düşünce'. Batılı sanatçı işle- rinin temeline düşünceyi oturtuyor. Onca bin yıllık estetik artık farklıdır. Dikkat! Aynı zaman diliminde ise bu top- raklarda genç Türkiye Cumhuriyeti var ve temsili heykelle bıraktığı yerden işe koyul- muş. Bu arada, heykelin eğitimini veren MERİÇ HIZAL Uluslararası sanat ortamı ile ilişkiye girememe- mizin nedenlerini kendimizde aramahyız. Gençler, sanat eğitimi veren kurumlara, ilk ve orta eğitimdeki eksikliklerlegeliyor. okullar da var, yabancı hocalar da, öğren- ciler de. Batı'ya devlet bursuyla yollanan öğrenciler de. Batı ise Türkiye'nin coğraf- ya olarak burnunun dibinde. Ama yeni Türkiye Cumhuriyeti'nde kâğıt üzerinde birçok şey değiştiği halde, düşünce alanın- da insandaki değişim ne ölçüde? Devletçi- lik devam etmekte. tek partı. tek adam, dünyaya kapalılık sürüp gitmekte. Bir de üstüne üstlük koskoca bir dil soru- nu var. Batı yüzyılın başında sanatın dilini ve felsefesini değiştirirken yaşadıklanna dair birdeğişimi getirdi. Türkiye, sanatına bu değişimi oturtamadı. Dikkat! Kopuk- luklar başlıyor. Devlet istiyor, sanatçı ya- pıyor. Heykel, dilini ve alanını devletin istediği yolda yaşama geçırmeye devam ediyor, sanat alanınt zenginleştirecek or- tamlardan da yoksun. Galeri. koleksıyo- ner, sanat elestirmeni, yayın yok. Batı'yla ya da daha genişiyle dünyayla ilişki yok. Tek tük örnekler bu gerçeği değiştırmez. Demokrası, değişim. çağı kavrama insan- ların kafasında varsa o ülkede demokrasi olur, devrimi yapar. biz şımdi cumhuriye- gıçta düşünsel, siyasal, külıü- rel, toplumsal açıdan haztrlıklı olmaması, kültür politikalart- nın sanat gelişmelerine koşut olmaması ve eğitimin hâlâ ye- terli olmaması... Yeni hükü- metle yeni bir anlayıs kurulu- yor umuduyla önerilergetirebi- lir miyiz? GtZfcH 1970'lerin başından beri birçok açıkoturum, kongre vb. düzenlendi. Dev- letin tutarlı, akılcı. sürekli bir kültür-sanat politikası saptanması istendi. Konu irde- lendi, bazı değerli kararlar alındı. Ama hepsi dosyalarda kaldı. Ama, hakbsınız. Hepimiz umutluyuz. Nihayet, gerçekten özgür, çok sesli, düşünce ve ifade yasağı- nın bulunmadığı bir devreye giriyoruz gi- bi. Bunlar en başta sanatçı için gerekli koşullar. Bence, şımdi heykel ve elbette tüm sanatlar için isteyeceğimiz şey, devle- tin sanatı desteklemesi, ama bu desteği yönlendirici biçim ve amaçla kullanma- HÛSEYİN GEZER Devlet, heykeli desteklemeli. Amabu desteği, yönlendirici amaçla kullanmalı. Sanatçıyı özendirici önlemler getirmeli. Çalışma koşullarını iyileştirmeli. ması, sanatçıyı üretmeye özendirici önlem- ler getirmesi, çalışma koşullannı iyileştiri- ci olanaklar yaratması. Gerisini sanatçıla- ra bırakması. HIZAL Bu konuda devlet ve hükümeti ayn düşünmek istiyorum. Yani devletin hükümetlerle değişmeyen kalıa bir kültür politikası olmalıdır. Söz konusu sanat olunca uygulamalar kişisel beğenilere bı- rakılamaz. Eğer uluslararası düzeyde yü- zümüzü güldürecek sonuçlar bekleniyor- sa, sanatçıyı destekleme girişimlerini yansız ve etkin kadrolar yürütmelidir. BÖRÜTEÇENE Ashnda tam yeni bir hükümet kurulmuşken böyle bir konuş- mayı yapıyor olmamız bir şans. Ben yeni kültür bakanının şu noktalan gündeme al- masını isterim: - Bunca yıldır hükümetlerin plastik sa- natlara uyguladıkları üvey evlat muamele- sinden vazgeçilmelidir. - Devletin tiyatrosu var. devletin opera sanatçı neden çıkaramıyoruz? örneğin geçtiğimiz mevsimde bütün dünyada sözü edilen Metropolis sergisine (Berlin, Martin Gropius Bauj Istanbul gibi bir metropolisten neden bir sanatçı katılamadı? Yoksa bu sergiye katüabilecek sanatçı mı yok? BORUTCyENE Kuşkusuz bizım de Metropolis'e katılabüecek sanatçılanmız var. Var da onlan oraya götürecek organi- zasyon nerede. Metropolis gibi uluslarara- sı sergilere çağnlar gelir, ama bürokrasi- den geçene kadar başvuru tanhi de geçmiş olur. Demek ki bu sistemın değışmesi gere- kir. Bugünün Türkiyesi'nin kültürel kimli- ğine ait dış tanıtım bu tür uluslararası büyük sergilerle olur. Bu tür sergilere ka- tılmak için, yalnız Kültür Bakanhğı'nın değil Dışişleri Bakanhğı'nın, özel sektörün ve yerel yönetimlerin de çaba göstermesi gerekir. HANDAN BÖRÜTEÇENE Bizde suret yapmak yasak olduğu için pekazı dışında geçmişteki önemfi kişiliklerin 'cemalini' bilmiyorıız. İş böyleyken onlann temsili heykelini nasü yapabiliriz? GEZcR tş dünyası ile ilkeler açıstndan farklılıklar var. Bu, alanlann kendilerine özgü yapılanndan kaynaklanıyor. Ekono- minin hayati düzeyde çağa ulaşmada kesin zorunlugu var. Çünkü toplumsal her so- run ondan güç alır. Buna karşm, bu alanda da istenilen düzeye ulaşıldığı söylenemez. Bunun en önemli gösterge ve dayanakla- nndan biri olan sanayide de hâlâ dışardan aldığımız şeyleri kullanmak ya da onlan taklit etmek aşamasındayız. lş dünyamı- zın başarısı da yine ekonominin sürükleyi- cj, besleyici gücüyle ilgili. Sanayi ve ticaret, grafık sanaüan ve reklamcılığı işlevsel ve işe yarar hale getirdi. Bu elbette o dallar için sevindirici bir şey. Heykel. pratik an- lamda işlevsel değil kendi amacına dönük- tür. HIZAL Uluslararası sanat ortamı ile iliş- kıye giremememizin nedenlerini kendimiz- de aramahyız. Çocuklanmızın doğduğu andan itibaren girdikleri bir 'ortamsızlık' var. Gençler ilk ve orta eğitimdeki eksikhklerle sanat eğUımı veren kurumla- ra geliyor; sanat tarihi. resim dersi görme- miş oluyor ve bir açık hava müzesi gibi olan ülkemizde kendi kültürünü tanımj- yor. Bu gençlen dört yıl gibi kısa bir sürede eğıtip. çağdaş sanatçı olma platformuna çıkarmak zorundayız. Bu çok kısa bir sü- re. örneğin Hindistan'da bu süre sekiz yıl! İnsanın beğenisınin oluşması için sanatsal ortamı soluması gerekir. Sanat eğitimi ve- ren kurumlarda gunümüze kadar yaşan- mış Izm'lerin hepsi öğreülıyor. ama bun- lar yaşanmıyor, sanat paylaşılmıyor. Bunun için sadece slayt, fılm, medya yeter- h değil. Modern sanat müzelerinden, kullandığı- mız eşyaya, yaşadığımız sokaktan, gırdiğı- miz binaya değin her yerde sanat yaşamı- mıza girmeli. Tabii bunun için de yalnız devlet tarafından değil özel sektör tarafın- dan da desteklenmesi gerekiyor. Ama özel sektör Avrupa saraylannın ve soylulannın yaptığı gibi, sipanşler vererek sanatı yön- lendırirlerse ve bir 'salon sanao' yaratılır- sa, bu doğru değildir. Amaç, sanatçıyı desteklemekse, önemli olan yaşamak ve sanat giderleri için ekonomik destekten öte. sanatçının yaratıcı özelliklerini diledi- ği gibi kullanabileceği, sa- natsal sorunlannın önyargı- sız ve açık görüşlülükle de- ğerlendireceği, kendisine şu ya da bu üslubun empoze edilmeyeceği ortamlar sağla- maktır. Burada yine temsiliyet duru- muna dönerek Lenin heykeli- nın kaldırüdığı aylarda, bizde Kültür Bakanhğı'nın temsili- yet isteyen yargışma açması- m hatırlatacağun. Bu büyük çelişkiye ne diyorsunuz? GEZER Gelişmiş ülkelerin kenılenne bakın, her taraf bu tür heykellerle dolu. Biz bu dönemi hızlandırmış ola- rak geçiyoruz. Bunlar ola- cak, ama meydanlara halkın zevkini ve görsel eğitimini rencide edecek türde yozlaş- mış, kitschleşmiş şeylerin konulmasına karşıyım. Mey- danlara dikilen temsili hey- keller üstünden sanatsal denetimi kaldırdılar ve bi- reysel ya da özel kurulmuş jürilerde nerdeyse amatörle- nn yaptıklan, sanatla alaka- sı olmayan şeylen seçtiler. Acemice ve gelişigüzel yapıl- mış heykellerinmeydanlara dikilmesi, hey- kel sanatına haksızlık oluşturur. HIZAL Sanatta 21. yy. hesabı yapılırken uluslararası çağdaş sanat platformunda yer almayı düşünurken bakanhğın jüncel ya da yerel bir nedene dayanmadan böyle bir yanşma açması şaşırtıadır. Bakanhk- lar ve yerel yönetimler sanat yapıtlanna sahip olmak istiyorlarsa sanatsal açıdan herhangi bir kısıtlama getirmeden bu ya- nşmaları düzenlemelidir. Kendi anlayışı içinde tutarlı temsili yapıtlar kabul görebi- lirler. İster fıgüratif, ister kavramsal, önemli olan kalıcı ve belirli sanat kriterle- rinin korunmasıdır. BÖRÜTEÇENE Hüseyin Bey, Avrupa kentlerine dikilen sözünü ettiğiiıiz o hey- kellerin bir özelliği vardır; bunlar o kişilere bakılarak yapılmıştır, gerçek bir portredir, fotoğraf gibi. Oysa bizde suret yapmak ya- sak olduğu için geçmişteki önemli kişilik- lerin çok çok azı dışında, hiçbirinin 'cema- lini' bilmiyorıız. İş böyleyken onlann temsili heykellerini nasıl yapabiliyoruz. Bu kişilerin hayali bır portreyle anlatılmalan son derece gülünç geliyor bana. Bakm şöy- le şeyler oluyor, isim vermeyeyim, şu an Istanbulda duran bir Osmanh devlet bü- yüğü heykelinin sakallan ve kavuğu var. Oysa söyleniyor ki bu kişi hem köseymiş, hem de ömründe kavuk takmamış. Bu ye- terince gülünç değil mi? 6EZER Bunlar hiç önemli değil! önemli olan benzerlik değil sanat değeri içeren, görsel eğitimde olumlu katkı sağlayacak düzeyde eserler olmasıdır. BÖRÜTEÇENE Bence önemli. Bu, in- sanlan aldatmaktır. Sanat insanlan aldat- mak için değildir. Örneğin bir Fuzuli hey- keli ya da bir Miraar Sinan heykelini gören bir çocuğun görduğü ne gerçek Fuzuli, ne de gerçek Sinan'dır. O çocuğa bu kişilere dair hiçbir şey vermez. Eğer biz yaşadığı- mız zaman di'iminde geçmişteki önemli kışileri heykel ıle anlatmak istiyorsak bu- nun temsili olması şart değildir. Bu kişile- rin düşünceleri, kişılikleri, ruhlan ve yap- tıkları işler temel alınarak bizim çağımızın sanatının diliyle anlatılmahdır, yoksa gele- ceğe kendi çağımıza ait ne bırakacağız ki! Konuşmamızı bitirmeden önce eklemek istedikleriniz var mı? GEZER Atatürkün "Sanat bir toplumun hayat damarıdır" sözü bıze özgüdür ve ge- lecekte çok daha bilinçli olarak kavrana- caktır. 1968'de Brüksel'de bizim de katıl- dığımız Avrupa Konseyi Eğitim Sempoz- yumu'nda bu sözden yola çıkan bir öneriyi verdim. Bu doğrultuda alınan kararlan Eğitim Bakanlığı'na getirdim. En küçük bir etki yapmadı. Eğıtim programlannda, >aratıcılığın ilkokuldan başlaması. kültür ve sanat derslerine ağırlık verilmesini içe- ren bu program uygulansaydı, yetişen ku- şaklara çok yönlü ve geniş boyutlu katkı- lar getirirdı. gelişme sürecini hızlandınrdı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle