Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/8 31 ARALIK 1991
Farklı kuşaklanlan üç heykeltmaş, heykel sanatuvn Türkiye'deki sorunkmnı tartıştı
Heykelde resmiyet ve temsiliyet
OTURDULAR
KONUŞTULAR
AYIN SANAT SÖYLEŞlSt
KATILANIAB: HÜSEYÎN GEZER, MERİÇ HIZAL, HANDAN BÖRÜTEÇENE YONETEN: BERAL MADRA
Kültür Servisi — 2000'li yülara doğru gidilirken, hızla değişen dünyamızda koca bir
yizyılı yeniden gözden geçirme eğilimleri güç kazanıyor. Bu kez Aym Sanat
Söyleşisi'nde Türkiye'deki heykel sanatuu büyüteç altına aldık. Kimilerine göre bu
topraklarda heykel geleneği çok eski dönemlere uzamyor. Bazıları, ülkemizde heykel
gelişiminin yüzyılın başmdan bu yana yaşandığı kanısında. Kimine göre Türk
toplumunun yaşamında 1920'lere kadar heykel diye bir konu yok. 1992'nin ilk
Oturdular Konuştular'mda, sanat tarihçisi ve eleştirmen Benü Madra, değişik
kuyaklardan üç heykeltıraşımızı bir araya getirdL Prof. Hûseyin Gezer, Doç. Aferiç
Hızal ve Handan Börüteçene, geçmişten gunümüze Türkiye'de heykelin konumunu ve
sonınlarım tartıştılar. Ülkemizdeki heykel sanatının, heykelde çağdaş gelişmelerin
neresinde olduğunu sorguladılar.
Yeni bir hükümetin yeni Kültür Bakanhğı'nm
kurulmuş olmasını göz önüne alarak, devletin heykel konusunda bugüne kadarki
tutumunu sergilediler, isteklerıni ortaya döktüler.
9O'lı yıllarda bir "yüzyılı
gözden geçirme" süreci yaşa-
yacağunız anlaşıhyor. Bugün
"Türkiye'de Heykel'' konu-
sunda yapacağımız söyleşi de
bu "gözden geçirme"lerden bi-
risi olacak; bu bakımaan konu-
yu belki de şimdiye değtn yapıl-
madıği kadar açık sözlülükle
ele almamızda yarar var. Yüz-
yılın başmdan bu yana ülke-
mizde heykel gelişimi yaşandı;
heykel temsiliyetle başladı.
Modern sanat akımlannı geri-
den de olsa izledi, 70 li yılların
sonundan bu yana yıne Batı'-
daki gelışime koşut olarak da-
ha açılımlı bir alana girdi. Bu
belirli gelişim yanında. resmi
kültürpolitikası temsili heykel-
de ısrar ediyor ve 1991 yıİında,
sanki başka türlü heykelyapan
yokmuş gibi, "Türk Büyükleri
ve Kumandanlan Heykelleri"
yarışması açıyor. Heykelin 20.
yy sanalı kapsammda geçirdiği
gelişımle, resmi kültür poliıi-
kası içindekiyeri çelışki oluştu-
ruyor. Bu bağlamda sorula-
rım şunlar. Ülkemizdeki hey-
kelin 20. yy sanalı içindeki
yeri nedir? Devlel sanatçıyı
neden temsili heykel üretme-
ye zorluyor't Bugün "Heykel"-
in düşünsel altvapısı oluştu
GEZcR Heykelin durumu-
nu gözlem alanımızı sınır-
landırmayın ulaşmak istediği-
mız çağdaş dünya ile yan
yana getirerek irdelemek du-
rumundayız. Türk toplumu-
nun yaşamında "beykel"
diye bir konu yoktur. Birkaç
sanatçının atölyelerinde izo-
le bir çevrede yapüklan çalış-
rnalar ya da bazı köşklerin
yüksek duvarlarla çevrili
bahçelenne dışardan getirtip
koyduklan heykelleri örnek
göstererek 1920'den önce
başlamışlı, demek yanlış
olur.
Bize heykel sanatı Baü'dan
gelmiştir, bir saksıda getiri-
lcn çiçek gibi. Bu sosyo kül-
türel iklimde serada koru-
nur, beslenir, üretilir gibi
başlamıştır işe. Toplumun
yaşantı ortamı dışında.
Oysa bugün, gelışmışlik düzeyıne ulaşma-
ya çalıştığımız Batı dünyasında bu sanat
dab, Paleolitık Çağ'dan gunümüze uzanan
bınlerce yıllık tarihi süreçte, yaşanarak
sevgiyle bakılıp, toplumsal gelişmeyle iç
içe evreler geçirmiş, felsefenin, matemati-
ğın konusu olmuş, bilimsel temel ilkeleri
saptanmış bir uğraş alanıdır. Rasyonel
Batt'nın en ağırlıkh katmanlanndan birisi-
dir. Bizde 19. yy'da yaşanan ise, o serüveni
uzaktan izleme, aktarmava çalışmadır.
Bir toplumun dünya görüşü, kültürü, yüz-
yıllardır içinde çok katmanh sentezlerle
oluşmuştur. Bunun içindeki değişim ve ge-
lişim uzun süreçlerdir. Batı insanının bin-
lerce yıllık tarihi mirası niteliğindeki bir
sanat dalının. buna tümüyle yabancı, da-
hası bunu yadsımış bir toplum tarafından
hemen benimsenip anlaşıhp. sevilip, yaşa-
nır hale gelmesi herhalde öyle kısa sürede
ve kendiliğinden gerçekleşecek bir olay de-
ğildir. Nitekim bu sanatın yaklaşık 50 yıl
saklı kaldığı mekânlardan çıkarak devle-
tin ilgi alanına gerçek anlamda girmesi
ancak cumhuriyetin kuruluşuyla mümkün
olmuştur. Yani toplumun düşünce siste-
mini rasyonalize etmek isteyen bir devlet
politikasmın içinde yer alarak çıkabilmiş-
tirgün ışığına.
Ama onun bu yeni ortama uyum sağlama-
sı, yanı halk larafından sevilip anlaşılması,
daha uzun zaman alacak. Devletin bilinçli,
içtenlikli desteğine gereksinim duyacaktır.
Cumhuriyetin Atatûrk döneminde yaşadı-
ğımız 15 yıllık döneminde yaşanan, budur.
Bu dönemde, devletin gözünde 'eğitinT ıle
birlikte ayrıcalıkh bir yer tutan sanat, gi-
derek devlet politikası konusu olma avan-
tajını yitırerek ilgili devlet dairesindeki
bürokratlann yetİulerine, takdirlerine bı-
rakıldı. Bu alanda yaşanan tüm olumsuz-
luklann altında, tüm uygulama ve değer-
lendirmeleri belirleyen bu tavır ve ölçütler
yatıyor. Konu devlet katında başlangıçta-
ki yerini koruyabilseydi, herhalde bu sanat
ve tüm sanatlar istenen duruma gelmiş
olacak tı.
IIIZAL Bugün heykelde bir düşünsel alt-
yapı oluşturmuş olan Türk sanatçısı da
diğer meslektaşlan ile benzer medyalann,
toplumsal, teknolojik etkileşinlerin, ben-
zer istemlerin ve yanıtlann içinde. Bu ne-
denle son on beş yılda yeni kavramlann
sanatsal üretime yaradığını görüyoruz.
Ancak bunlar 20. yy. son çeyreği göz önü-
ne alınırsa, bugün sanat merkezi saydığı-
mız ülkelerin sanatçılannm yapnlan ile
aym platformda değerlendinlecek sayı ve
süreklilikte değil.
Bunun nedenlerine inmek için arz-talep
dengesinin, kültürel ve ekonomik tabanın
yanında devletin sanat politikasmın da ır-
delenmcsi gerekir. Yaşamı süresince kendi
ülkesinde ve uluslararası düzeyde paylaşıl-
mış sanatçılann çoğunlukla kalıcı ve tutar-
lı bir sanat politikasından güç aldığını
görüyoruz.
BUHUTEÇENE Çok geniş bir zaman
diliminin abartılı bir özetini yapacağım.
Üzerinde yaşadığımız bu topraklarda kim
ne derse desın köklü bir heykel geleneği
var, örneğin klasik heykel. Batı'da Ro-
dın'e kadar kullanılan heykel bu toprak-
larda doğdu. Ülkemizin seramık tarihini
İÖ 10.000'den başlatıp, böyle bir gelenek-
ten söz ediyorsak heykeli neden dışlaya-
um? Heykel geleneği, bu topraklarda ilk
darbeyi Roma tmparatorluğu tek tannh
dini, Hıristiyanlığı kabul ettiğinde yaşadı.
Bizans'ta yeniden canlanan heykel, ikinci
darbeyi de Osmanlı Imparatorhığu döne-
minde yine tek tannlı dinden, İslamiyet -
ten yedi. Yaratmak öyle bır şeydır ki bir
insanın içinde yaratmaya dair bir güç var-
sa. ellerini bağlasanız, ayaklanyla yaratır,
yapar.
ışte Osmanlı döneminde şu çok sözü edi-
len "Heykel İslamda mezar taşlanyla,
mimariyle bir dil buldu" tezı ya da düşünce-
si buna dayanıyor. Osmanlı bu dönemi
yaşarken Batı'da yapılan heykel İS'den
önce yapılan heykelin dilini kullandı. Dik-
kat! Batı'da henüz soyutlama yok. Batı'da
heykel değişme>e başladığında. Osmanh
tmparatorluğu toplumsal siyasal değışim-
lere uğramaya başhyor.
Derken, merhaba cumhuriyet! Ve yeni
Türkıye. Yeni Türkiye'ye heykel yeniden
tiz dersiniz, ama ınsan beynınde ancak ev-
rimle oluyor bu. tşte bu nedenlerle de dev-
letin taleplerine onun istediği yolda üretim
yapılarak cevap veriliyor. Ezcümle temsili
heykele devam, değışım yok!
Sanat eğitimi de, devletin okullannda,
onun eğıtim programında devam ediyor.
Dünyada değişen sanatı. çok genelinde az
önce saydığım nedenlerden Türkiye'de ya-
şamadık ama 68 hareketleri bir kıpırdan-
ma başlattı. Bu kıpırdanma, DGSA'nın
Yeni Eğihmler sergilerini başlatması ve
1977'deki 2000'e Doğru Sanatlar Sempoz-
yumu'nu yapmasına neden oldu. Ama
aynı anda aynı kurum sanat eğitimini ve-
rirken ne Duchamp'dan ne Beuys'dan söz
etmiyordu. Çağı izleyen bir eğıtim vermi-
yordu. Kendi bünyesinde eğitimini verme-
diği bir düşüncenin sergılendıği bir yer
olan Yeni Eğilimler kalıcı olmadı. öbür
taraftan büyük değişim 80'Ierin başında
resmi kurumlann dışında oldu. Son on yıl-
da sanat ortamı büyük bir ivme kazandı.
Yalnız heykelde değil. tüm sa-
nat dallarındaki üç soruna de-
ğindiniz. Türkiye'nin 20. yy.
sanat gelişmeleri için başlan-
ve balesi var, devletin halk danslan var,
devletin plastik sanatlar alanında nesi var?
- Devletin diğer sanat dallanna yaptığı
ödenekle plastik sanatlara yaptığı ödenek
karşılaştınlırsa rakamlann söyledikleri
karşısmda başka söze gerek dahi kalmaya-
caktır.
- Yurtdışındaki önemli sergi, fuar ve bie-
nallere artık sagır kalınılmasın.
- Kültür Bakanhğı özel tiyatroyu ve sine-
mayı destekliyor. Bir sanatçı ya da bir ga-
leri neden devletten ödenek almasın.
- Demokratik bir toplumun temel taşlan
bağımsız örgütlenmiş kurumlardır. Çağ-
daş sanat enstitüsü niteliğinde bağımsız
kurumlar oluşturulsun ve bunlarla orga-
nik bağlar kunılsun.
- Ve lütfen ve lütfen, Kültür Bakanhğı'-
nın örgütlenmesi içinde çağdaş sanat uz-
manlanna yer verüsin.
Uluslararası ortamda heykel
(ya da resim, üç boyutlu yapıt-
lar) alanında elde edemediği-
miz olanaklar, ülkemizde baş-
ka alanlarda örneğin iş dünya-
sında, elde edüiyor. Türkiye'-
den dışarıya üç, beş çağdaş
SANATTA 21. YÜZYILA DOĞRU — 1991 yılının ilk Oturdular Konuştular'ını Beral Madra
(en sağda) yönelti. Gttnümnz Tttrkiyesi'nde heykel sanaünın somnlanıun tarüşıldıgı oturuma
(soldan safa) Doçent Meriç Hızal, Profcsör Hüseyin Gezer ve Handan Bönitecene katddılar.
(Fotojraf: tBRAHİM GÜNEL)
geliyor. Şüphesiz şartlar da güç. Yönetım
değişmiş. Ya ınsan ya onun düşüncesı?
Heykel bu topraklarda yeniden onca yüz-
yıl sonra yapılmaya başladığında bırakuğı
yerden devam ediyor. Temsili heykelle! Yi-
ne dikkat!
Batı'da da aynı yıllarda yaygın heykel dili
aynı.
Batı, yüzyılın başında yaşadığı sosyo-eko-
nomik olaylara. sarsılmalara. savaşlara,
parçalanmalara. bütünlenmelere dair bü-
yük değişimler yaşıyor. Tüm bu durumlar
yeni felsefeler üretiyor ya da yeni felsefeler
bu durumlan üretiyor. Yaşam biçimleri,
insan ilişkileri, üretim biçimleri değişirken
sanatın da dili, hedefleri. felsefesi, malze-
mesi vb. her şeyi değişmeye başhyor. Deği-
şimin temeli, 'düşünce'. Batılı sanatçı işle-
rinin temeline düşünceyi oturtuyor. Onca
bin yıllık estetik artık farklıdır.
Dikkat! Aynı zaman diliminde ise bu top-
raklarda genç Türkiye Cumhuriyeti var ve
temsili heykelle bıraktığı yerden işe koyul-
muş. Bu arada, heykelin eğitimini veren
MERİÇ HIZAL
Uluslararası
sanat ortamı
ile ilişkiye
girememe-
mizin
nedenlerini
kendimizde
aramahyız.
Gençler,
sanat eğitimi
veren
kurumlara, ilk ve orta
eğitimdeki eksikliklerlegeliyor.
okullar da var, yabancı hocalar da, öğren-
ciler de. Batı'ya devlet bursuyla yollanan
öğrenciler de. Batı ise Türkiye'nin coğraf-
ya olarak burnunun dibinde. Ama yeni
Türkiye Cumhuriyeti'nde kâğıt üzerinde
birçok şey değiştiği halde, düşünce alanın-
da insandaki değişim ne ölçüde? Devletçi-
lik devam etmekte. tek partı. tek adam,
dünyaya kapalılık sürüp gitmekte.
Bir de üstüne üstlük koskoca bir dil soru-
nu var. Batı yüzyılın başında sanatın dilini
ve felsefesini değiştirirken yaşadıklanna
dair birdeğişimi getirdi. Türkiye, sanatına
bu değişimi oturtamadı. Dikkat! Kopuk-
luklar başlıyor. Devlet istiyor, sanatçı ya-
pıyor. Heykel, dilini ve alanını devletin
istediği yolda yaşama geçırmeye devam
ediyor, sanat alanınt zenginleştirecek or-
tamlardan da yoksun. Galeri. koleksıyo-
ner, sanat elestirmeni, yayın yok. Batı'yla
ya da daha genişiyle dünyayla ilişki yok.
Tek tük örnekler bu gerçeği değiştırmez.
Demokrası, değişim. çağı kavrama insan-
ların kafasında varsa o ülkede demokrasi
olur, devrimi yapar. biz şımdi cumhuriye-
gıçta düşünsel, siyasal, külıü-
rel, toplumsal açıdan haztrlıklı
olmaması, kültür politikalart-
nın sanat gelişmelerine koşut
olmaması ve eğitimin hâlâ ye-
terli olmaması... Yeni hükü-
metle yeni bir anlayıs kurulu-
yor umuduyla önerilergetirebi-
lir miyiz?
GtZfcH 1970'lerin başından beri birçok
açıkoturum, kongre vb. düzenlendi. Dev-
letin tutarlı, akılcı. sürekli bir kültür-sanat
politikası saptanması istendi. Konu irde-
lendi, bazı değerli kararlar alındı. Ama
hepsi dosyalarda kaldı. Ama, hakbsınız.
Hepimiz umutluyuz. Nihayet, gerçekten
özgür, çok sesli, düşünce ve ifade yasağı-
nın bulunmadığı bir devreye giriyoruz gi-
bi. Bunlar en başta sanatçı için gerekli
koşullar. Bence, şımdi heykel ve elbette
tüm sanatlar için isteyeceğimiz şey, devle-
tin sanatı desteklemesi, ama bu desteği
yönlendirici biçim ve amaçla kullanma-
HÛSEYİN GEZER
Devlet,
heykeli
desteklemeli.
Amabu
desteği,
yönlendirici
amaçla
kullanmalı.
Sanatçıyı
özendirici
önlemler
getirmeli. Çalışma koşullarını
iyileştirmeli.
ması, sanatçıyı üretmeye özendirici önlem-
ler getirmesi, çalışma koşullannı iyileştiri-
ci olanaklar yaratması. Gerisini sanatçıla-
ra bırakması.
HIZAL Bu konuda devlet ve hükümeti
ayn düşünmek istiyorum. Yani devletin
hükümetlerle değişmeyen kalıa bir kültür
politikası olmalıdır. Söz konusu sanat
olunca uygulamalar kişisel beğenilere bı-
rakılamaz. Eğer uluslararası düzeyde yü-
zümüzü güldürecek sonuçlar bekleniyor-
sa, sanatçıyı destekleme girişimlerini
yansız ve etkin kadrolar yürütmelidir.
BÖRÜTEÇENE Ashnda tam yeni bir
hükümet kurulmuşken böyle bir konuş-
mayı yapıyor olmamız bir şans. Ben yeni
kültür bakanının şu noktalan gündeme al-
masını isterim:
- Bunca yıldır hükümetlerin plastik sa-
natlara uyguladıkları üvey evlat muamele-
sinden vazgeçilmelidir.
- Devletin tiyatrosu var. devletin opera
sanatçı neden çıkaramıyoruz?
örneğin geçtiğimiz mevsimde
bütün dünyada sözü edilen
Metropolis sergisine (Berlin,
Martin Gropius Bauj Istanbul
gibi bir metropolisten neden bir
sanatçı katılamadı? Yoksa bu
sergiye katüabilecek sanatçı mı yok?
BORUTCyENE Kuşkusuz bizım de
Metropolis'e katılabüecek sanatçılanmız
var. Var da onlan oraya götürecek organi-
zasyon nerede. Metropolis gibi uluslarara-
sı sergilere çağnlar gelir, ama bürokrasi-
den geçene kadar başvuru tanhi de geçmiş
olur. Demek ki bu sistemın değışmesi gere-
kir. Bugünün Türkiyesi'nin kültürel kimli-
ğine ait dış tanıtım bu tür uluslararası
büyük sergilerle olur. Bu tür sergilere ka-
tılmak için, yalnız Kültür Bakanhğı'nın
değil Dışişleri Bakanhğı'nın, özel sektörün
ve yerel yönetimlerin de çaba göstermesi
gerekir.
HANDAN BÖRÜTEÇENE
Bizde suret
yapmak
yasak
olduğu için
pekazı
dışında
geçmişteki
önemfi
kişiliklerin
'cemalini'
bilmiyorıız.
İş böyleyken onlann temsili
heykelini nasü yapabiliriz?
GEZcR tş dünyası ile ilkeler açıstndan
farklılıklar var. Bu, alanlann kendilerine
özgü yapılanndan kaynaklanıyor. Ekono-
minin hayati düzeyde çağa ulaşmada kesin
zorunlugu var. Çünkü toplumsal her so-
run ondan güç alır. Buna karşm, bu alanda
da istenilen düzeye ulaşıldığı söylenemez.
Bunun en önemli gösterge ve dayanakla-
nndan biri olan sanayide de hâlâ dışardan
aldığımız şeyleri kullanmak ya da onlan
taklit etmek aşamasındayız. lş dünyamı-
zın başarısı da yine ekonominin sürükleyi-
cj, besleyici gücüyle ilgili. Sanayi ve ticaret,
grafık sanaüan ve reklamcılığı işlevsel ve
işe yarar hale getirdi. Bu elbette o dallar
için sevindirici bir şey. Heykel. pratik an-
lamda işlevsel değil kendi amacına dönük-
tür.
HIZAL Uluslararası sanat ortamı ile iliş-
kıye giremememizin nedenlerini kendimiz-
de aramahyız. Çocuklanmızın doğduğu
andan itibaren girdikleri bir 'ortamsızlık'
var. Gençler ilk ve orta eğitimdeki
eksikhklerle sanat eğUımı veren kurumla-
ra geliyor; sanat tarihi. resim dersi görme-
miş oluyor ve bir açık hava müzesi gibi
olan ülkemizde kendi kültürünü tanımj-
yor. Bu gençlen dört yıl gibi kısa bir sürede
eğıtip. çağdaş sanatçı olma platformuna
çıkarmak zorundayız. Bu çok kısa bir sü-
re. örneğin Hindistan'da bu süre sekiz yıl!
İnsanın beğenisınin oluşması için sanatsal
ortamı soluması gerekir. Sanat eğitimi ve-
ren kurumlarda gunümüze kadar yaşan-
mış Izm'lerin hepsi öğreülıyor. ama bun-
lar yaşanmıyor, sanat paylaşılmıyor.
Bunun için sadece slayt, fılm, medya yeter-
h değil.
Modern sanat müzelerinden, kullandığı-
mız eşyaya, yaşadığımız sokaktan, gırdiğı-
miz binaya değin her yerde sanat yaşamı-
mıza girmeli. Tabii bunun için de yalnız
devlet tarafından değil özel sektör tarafın-
dan da desteklenmesi gerekiyor. Ama özel
sektör Avrupa saraylannın ve soylulannın
yaptığı gibi, sipanşler vererek sanatı yön-
lendırirlerse ve bir 'salon sanao' yaratılır-
sa, bu doğru değildir. Amaç, sanatçıyı
desteklemekse, önemli olan yaşamak ve
sanat giderleri için ekonomik destekten
öte. sanatçının yaratıcı özelliklerini diledi-
ği gibi kullanabileceği, sa-
natsal sorunlannın önyargı-
sız ve açık görüşlülükle de-
ğerlendireceği, kendisine şu
ya da bu üslubun empoze
edilmeyeceği ortamlar sağla-
maktır.
Burada yine temsiliyet duru-
muna dönerek Lenin heykeli-
nın kaldırüdığı aylarda, bizde
Kültür Bakanhğı'nın temsili-
yet isteyen yargışma açması-
m hatırlatacağun. Bu büyük
çelişkiye ne diyorsunuz?
GEZER Gelişmiş ülkelerin
kenılenne bakın, her taraf
bu tür heykellerle dolu. Biz
bu dönemi hızlandırmış ola-
rak geçiyoruz. Bunlar ola-
cak, ama meydanlara halkın
zevkini ve görsel eğitimini
rencide edecek türde yozlaş-
mış, kitschleşmiş şeylerin
konulmasına karşıyım. Mey-
danlara dikilen temsili hey-
keller üstünden sanatsal
denetimi kaldırdılar ve bi-
reysel ya da özel kurulmuş
jürilerde nerdeyse amatörle-
nn yaptıklan, sanatla alaka-
sı olmayan şeylen seçtiler.
Acemice ve gelişigüzel yapıl-
mış heykellerinmeydanlara dikilmesi, hey-
kel sanatına haksızlık oluşturur.
HIZAL Sanatta 21. yy. hesabı yapılırken
uluslararası çağdaş sanat platformunda
yer almayı düşünurken bakanhğın jüncel
ya da yerel bir nedene dayanmadan böyle
bir yanşma açması şaşırtıadır. Bakanhk-
lar ve yerel yönetimler sanat yapıtlanna
sahip olmak istiyorlarsa sanatsal açıdan
herhangi bir kısıtlama getirmeden bu ya-
nşmaları düzenlemelidir. Kendi anlayışı
içinde tutarlı temsili yapıtlar kabul görebi-
lirler. İster fıgüratif, ister kavramsal,
önemli olan kalıcı ve belirli sanat kriterle-
rinin korunmasıdır.
BÖRÜTEÇENE Hüseyin Bey, Avrupa
kentlerine dikilen sözünü ettiğiiıiz o hey-
kellerin bir özelliği vardır; bunlar o kişilere
bakılarak yapılmıştır, gerçek bir portredir,
fotoğraf gibi. Oysa bizde suret yapmak ya-
sak olduğu için geçmişteki önemli kişilik-
lerin çok çok azı dışında, hiçbirinin 'cema-
lini' bilmiyorıız. İş böyleyken onlann
temsili heykellerini nasıl yapabiliyoruz. Bu
kişilerin hayali bır portreyle anlatılmalan
son derece gülünç geliyor bana. Bakm şöy-
le şeyler oluyor, isim vermeyeyim, şu an
Istanbulda duran bir Osmanh devlet bü-
yüğü heykelinin sakallan ve kavuğu var.
Oysa söyleniyor ki bu kişi hem köseymiş,
hem de ömründe kavuk takmamış. Bu ye-
terince gülünç değil mi?
6EZER Bunlar hiç önemli değil! önemli
olan benzerlik değil sanat değeri içeren,
görsel eğitimde olumlu katkı sağlayacak
düzeyde eserler olmasıdır.
BÖRÜTEÇENE Bence önemli. Bu, in-
sanlan aldatmaktır. Sanat insanlan aldat-
mak için değildir. Örneğin bir Fuzuli hey-
keli ya da bir Miraar Sinan heykelini gören
bir çocuğun görduğü ne gerçek Fuzuli, ne
de gerçek Sinan'dır. O çocuğa bu kişilere
dair hiçbir şey vermez. Eğer biz yaşadığı-
mız zaman di'iminde geçmişteki önemli
kışileri heykel ıle anlatmak istiyorsak bu-
nun temsili olması şart değildir. Bu kişile-
rin düşünceleri, kişılikleri, ruhlan ve yap-
tıkları işler temel alınarak bizim çağımızın
sanatının diliyle anlatılmahdır, yoksa gele-
ceğe kendi çağımıza ait ne bırakacağız ki!
Konuşmamızı bitirmeden önce
eklemek istedikleriniz var mı?
GEZER Atatürkün "Sanat bir toplumun
hayat damarıdır" sözü bıze özgüdür ve ge-
lecekte çok daha bilinçli olarak kavrana-
caktır. 1968'de Brüksel'de bizim de katıl-
dığımız Avrupa Konseyi Eğitim Sempoz-
yumu'nda bu sözden yola çıkan bir öneriyi
verdim. Bu doğrultuda alınan kararlan
Eğitim Bakanlığı'na getirdim. En küçük
bir etki yapmadı. Eğıtim programlannda,
>aratıcılığın ilkokuldan başlaması. kültür
ve sanat derslerine ağırlık verilmesini içe-
ren bu program uygulansaydı, yetişen ku-
şaklara çok yönlü ve geniş boyutlu katkı-
lar getirirdı. gelişme sürecini hızlandınrdı.