Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURIYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 13 ARALIK 1991
?! BELKÎ
MURAT BELGE
Rakım Efendi ile
Felâtun BeyTürkıye yakın tarihinın en dramatik olayı herhalde Batılı-
laşma olayıdır. Sahıden mi bu kadar dramatıktı, yoksa bizler
mi olayı abarttık? Bence ışin ıçınde epey bır abartma var
Çünkü zaten Türkiye -ya da olayın başladığı sırada, Osman-
lı toplumu- Batı'dan o kadar da uzak değildi Ama öyle ya
da böyle, bu olay bu toplumda cıddi bir bölunme yarattı. Belkı
de en kolay gözle görünür, elle tutulur büyük tarihi olay ol-
duğu ıçın bütün aydınlar, başka her şeyden önce bu sorunu
düşunduler ya da sorunlannı bu eksen üstünden düşündü-
ler; bu eksene göre tavır aldılar. Sonuçta olay büyüdü Ateş
olmayan yerden duman çıkmaz dendiğı gibi belkı de abart-
ma, gerçeklıkten büsbütün kopuk olamaz.
Ûzellikle Tanzımat'tan bu yana, Batılılaşma ile bııiıkte kül-
türümüzde "alaturka tıp" ile "alafranga tıp" türedi. Türk ro-
man geleneğinin öncüleri hep bu ayrımla ılgılendiler. Ahmet
Mithat Efendı'nın Rakım Efendi ile Felâtun Beyi bu tıp romarv
ların klasiğidır. Ama yalnız roman değıl, her alanda işlendı
bu ayrım. Daha şu kadarcık zaman önce, TV'de "Kaynanalar"
gibi bir dizi, gene bu temel ayrıma yaslandığı için o kadar
populer olabildi
Bu ayrım, bugün hâlâ geçerlı mi'' Bır anlamda, evet. Ama
bır anlamda da hayır Gecen bütün bu zaman içınde
"alaturka" ve "alafran- ^ ^ — ^ — — ^ — ~
ga", başiangıçtakı sat- Geçen bütün bu zaman içinde
tık^ak' •k
Sr£!îı A
.- "a'8
*111
*3
" v e
"alafranga".
b. ikrkarş^oiuşturm9
^ başlangıçtaki saflıklannı
yor bu ikı hayat tarzı. kaybettiler. Artık "ak" ve
B.rb.rlerinden fazla- "kara" gibi İkİ karşit
8 2 , ıçi^îgTkum; oluşturmuyor bu İkİ hayat
olarak duruyorlar t a m .
şımdi ıçlennde daha - ^ - ^ — ^ ^ — ^ ^ ^ ^ —
açık ve daha koyu lekeler olan ıkı grı küme.
Bu ayrımın sonuçları politikada da görüldü ve yaşandı. Poli-
tika, uluslararası ve ulusal boyutlarıyla gerçeklığı çok somut
bır bıçımde yansıtması ya da temsıl etmesı gereken bır alan
olduğu ıçın burada, romanda veya sözgelışı karıkatürde gör-
düğümüz "saf" alaturka ya da alafranga tıplerı değıl, o de-
ğindiğım grı karışımın çeşıtlı örneklerını gordük. Amasonuç
olarak ayrım burada da geçerlıydı Hattâ, denebılir ki CHP
son analizde Batılı ve alafrangaydı ve bu nedenle -bütün ıç-
sel alaturkalıklarına rağmen- populer bir partı olamadı. Bu-
na karşılık, tek-partı CHP'ye karşı kurulmuş DFAP-DYP (buna
kısmen ANAP da katılabilır) her zaman daha alaturka görün-
dü ve populer oldu, ama özellikle üst kadrolarda Batı ile bü-
tünleşmekten hıç geri durmadı.
Bu uzun Batıh/Doğulu gırızgâhından sonra, nihayet, kafa-
mı kurcalayan asıl konuya gelıyorunr Alaturka politıkacı içın
bir örnek vermek gerekırse, Süleyman Demirel'den daha uy-
gunu bulunabılir mı? Şivesıyle. namazıyla, gelenekselliğıy-
le alaturkadır Demırel, hele halkın önüne çıktığında. Ama aynı
zamanda cın gıbı Batılı'dır. Öte yandan, Erdal Inönü'den da-
ha alafranga politıkacı bulmak da zordur; aılesı, eğitimı, mes-
leğı, bulunduğu mekânlar ve yaptığı ışlerte. Ama o da bir ya-
nıyla, belki gereğınden fazla Türk-devlet geleneğine bağlı-
lıgıyla.
Şimdıkı koalısyon, bu çok eskı dualıteyı, ıkiliğı, yan yana
getırdı. Bu yan yana getirmede, tarihın verdığı bir karar ol-
duğunu duşünuyorum. Öyle sanıyorum kı Türkıye artık bu
ayrımı aşmanın eşiğıne geldi. Bızım tarihimiz bu iş ıçin bu
aktötieri uygun bulmuş gibi görünüyor. Ben kendı hesabıma,
bileşimın kendısinı gerekli göruyorum. Onun ıçın aktörierın
seçimini tartışmıyor ve onlara başarı diliyorum.
13 Aralık 1980 ErtUI EREN, hıçbir hukuk kuralına
u>ulmadan yapılan ve 47 gün suren çok kısa bır
"vargılama" sonucu ve henuz 17 yaşında idam
edıldı Aslında kararın, "çoktandır ıdam olmuyor,
' bazı kışılerın ıdam edılmesı gerek" dıyen
bu anlayış tarafından çok önceden verilmış
olduğu açıktı
Bugun, anık 4
7
gun de beklenmıyor, geceyanlan evlerde, gupe-
gunduz sokaklarda ınfazlar yapılıyor Bugun, mahkemeye gerek du-
yulmuyor, ınsanlar "kayboluyor", "penceredenathyor", "çukura
duşup oluyorlar".. Imran AYDIN, Velı GELEŞ, Birtan ALTUN-
BAŞ, Murtaza KAY A, AJı Rıza AĞDOĞAN, Hüseyın TORAMAN,
Yusuf ERtŞTI, Hasanpaşa, Tuzla. Cıhangır, 12 Temmuz....
Insan haklan savunuculanmn susmayacağını, hukuk dışı uygulama-
lara karşı sessız kalınmayacağım belırterek halkımızı duyarlı olma-
ya çağırı>oruz
İSTVNBI L BMIOSI 4V l KATL\RINDAtS
\>. Sjeref Turgul. 4>. Fatma \tanur. Av. (,u>en Fe>zio£lu. \\. Mrlin
kozan. U. tbrahim fnrr. \>. Belkı» \hi. A>. Elif Akla«. \». 4li Çag-
lar. Av. ( evri>e 4tdın, A\. Kamıl Tekin Sürek. \r. Semih Mntlu, Av.
Ibrahim Erçtin. \\. \\nurTunceL 4v. Fatma Yürel, 4v. HavdarÇe-
Irbı. \\. Cafer \et)i\. Av. Songbl Selımoglu, Av. Httha Enürk. Av.
Hus^vın Akkava. \y. Hülya Şahın. 4v. Ercan Kanar, Av. Osman Er-
Ein. Av. \ivazl I™. Av. F. Frrda Çetin. Av. M. Ali Kırdök. Av. Mih-
riban Kırdok. \v. Fatma Yavuz. Av. Recep Memin. Av. Ay*rl Tuğluk,
\v. h ılız Ozran. \v. Levent Tuzel, \v. Arif Yalçın. Av. Hülva \ ural,
Av. >evin kanat^er. \>. \azıle Tazepiıl. Av hren Keskin. Av. Enver
Akan. Av. Nazmive \kan. \\. Savaş Ongu, 4v. Bedirav Erdosı. Av.
Nurav Bulut. \\. Ydksel Ho*. Av. Ozran Kılıç. Av. Ali Rıza Ditdar,
Av. l lutan Gun. \v. Zerrin Sarı. Av. Felhıve Pekşen. Av. Fuat Erdo-
ğan. \v. tmmıhan Yıldmm. Av. 4hmet Dttzgbn Yük*el.
ÎLAN
MALİYE VE GÜMRÜK BAKANLIĞI
GÜMRÜKLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
STAJYER GÜMRÜK KONTROLÖRLÜĞÜ
GİRİŞSINAVI
Stajyer Gûmrük Kontrolorluğu gınş sınavının yaalı kısmı 28-29-30
Ocak 1992 tanhlennde Ankara \e fstanbul'da yapılacaktır
1 Gınş sınavına katılabılmek ıçın ıstekulerde,
a) Devlet Memurlan Yasası'nın 48"ncı maddesmdekı nıteliklen haız
olmak.
b) Sınavın başlayacağı tanhte otuz yaşını doldurmamış olmak.
c) Sıyasal Bılgıler. Hukuk, Iktısat, fşletme, ODTÜ Idan Bılıralerve
tktısadı ve Tıcan Bılımler Fakultelen ile bu fakultelere eşıtlığı YÖK
tarafından kabul olunan yerlı ve yabancı fakulte ve yüksek okullardan
bınnı bıtırmış bulunmak,
d) Gümruk kontrolörlüğunun gerektırdığı karakter ve nıtelıklen
haız olmak (Bu husus yazılı sınavı sonrası vapılacak soruşturmalarla
tespıt edılır).
Şartlan aranmaktadır
2 Yazılı sınavı başan ile kazananlar ve haklarında yapılacak soruş-
turmalar sonucu olumlu bulunanlar Ankara'da sozJü sınava tabı
tutulacaklardır
3 Sınava gırmek ıstev enlenn 17 Ocak 1992 gunu mesaı saatı bıtımı-
ne kadar Mahye ve Gümruk Bakanlığı Gumruk Kontrolörlen Bınm
Başkanlığı (Ulus Ankara) adresine başvunnalan ve dılekçelerınde
hangı şehırde sınava gıreceklerı hususu ile bırlıkte aşağıda kayıtlı bel-
gelerı de eklemelen gerekmektedır
Posta v olu ile yapılacak başvunılarda. postadakı geakmeler dıkka-
tealınmavacaktır
a) Nufus cuzdanı aslı ve>a noterden ona\U orneğı,
b) Kendı el vazısı ile ozgecmış bıldınmı,
c) Askerlık göre\ ını > aptığını veya sınav tarıhınde ertelenmış bulun-
duğunu gösterır resmı belge,
d) Yüksek öğrenım bıtırme belgesı, dıploması veya noterden onaylı
orneğı,
e) Sağlık durumunun, yurdun her yanında oturmaya ve yolculuk
yapmaya elvenşlı olduğuna daır tam teşekküllü resmı hastaneden alı-
nacak sağlık kurulu raporu. (Bu rapor, yazılı \ e sozlü sınav kazanıldık-
tan sonra da venlebılır )
f) Doğruluk belgesı, (Cumhunyet SavcılığTndan)
g) Altı adet (4 5X6) boyutlannda, vesıkalık fotoğraf.
h) Yazılı sınava nerede gırmek ıstedıklennı (Ankara veya tstanbul)
behrtır dılekçe
4 Gınş sınavı konulanyla, gümruk kontrolörlüğü hakkında geruş
bilgı almak ısteyenler. Gümruk Kontrolörler Bınm Başkanlığı'naşah-
sen veya mektupla başvurabıleceklen gıbı, tslanbul ve lzmır'dekı
Gumrük Kontrolorlen Grup Merkezlennden de aynı bılgılerı alabılır-
ler
llan olunur
Basın 45844
Akadenıik Unv anlarda
Kargaşaya Soıı VerHmelidir
Doç. Dr. MEHMET I. ARMAN Akdeniz Ünv. Tıp Fak.
Yüksek öğretim sisteminin yeniden duzen-
lenmesinin gundeme geldıği bugünlerde,
YÖK'ün en çok tartışılan uygulamalarından
biri olan "Akademik Unvanlar" konusu da
önyargılar ya da kişisel hesaplarla değil, bi-
lim hayatına yarar sağlayacak yönde yeniden
düzenlenmelidir.
YÖK'ün bu alanda ortaya koyduğu sistem
bir yönden dejenere edilirken diğer yandan da
tıkanmıştu. Başlangıçta iyi niyetle yapıldığı
düşünulen bu duzenlemelerin, içerik ve tek-
nik açıdan niçin böyle bir noktaya geldiği ir-
delenmeli, ardından tepkisel olmamaya çalı-
şılarak ve nostaljiye kapılmadan, uzun vade-
li, kalıcılığı olan, gereğinde bir geçiş donemi-
ni de kapsayan, öncelikli olarak uluslararası
standartlara paralel, ancak yine de ülkemız
koşullannı da gözardı etmeyen bir rejim oluş-
turulmahdır.
Tabela üniversitelerinin kadrolan
Öğretim uyeleri, universitenin en önemli te-
mellerinden biridir. Dığer unsurlardan farklı
olarak (öğrenci, donanım, bina vb.) en kahcı
ve universitenin geleceği uzerinde en etkili un-
suru oluştururlar. Bu nedenle, seçimlerinde,
guncel gereksinımlerden çok, uzun vadeli po-
litikalar etkili olmahdır. Açığı kapatmak, is-
tatistikleri düzeltmek vb. guncel çabalarla,
kaygılarla doldurulacak öğretim üyesi kadro-
ları, universitenin bazen nesıller sürebilecek
süre için geleceğinı ipoteğe almak la sonuçla-
nır. Oysa yasalar, öğretim görevlisi vb. kad-
rosal olanaklarla kısa sureli, geçici ve guncel
gereksinimleri karşılamayı amaçlamıştır.
Son on yılın uygulamalan, ne yazık ki tam ters
yönde olmuştur. Sadece tabelası asılarak oluş-
fjnılan universiter kuruluşlar, istatistiksel açı-
dan kadrolaşmış gösterilrAek istendiğınden, öğ-
retim uyesi seçımınde kalıtenin feda edildiği bir
sisteme yol açılmıştır.
Açılan bu kapı, sonuçta üniversitelere de pek
yaramamıştır.
özellikle tıp alanında, uzmanlık tezlerinin
doktora çaJışmaları ile eşdeğer kabul edilmele-
n, sonuçta her uzman hekimin doçentlik sına-
vına başvurabilmesının yolunu açmıştır. özel-
likle lstanbul piyasası, unıversitede değil tek bir
gun ders vermek, çalışmamış doçentlerle dolmuş-
tur. Tamamen tecimsel amaçb bu kolay docent-
likten sonra şımdi de yine aynı sistemle yaşam-
lan boyunca tek bir saat universite hocalığı yap-
mayan kişilere profesör unvanı verme uygula-
ması başlatılmıştır (1986 yılındaki yönetmelik de-
ğişikliğı ile).
Bu kolaylıklar, eleman açlıgı olan üniversite-
lerin, bu durumda daha da aleyhine olmuştur.
Çunku tek bir gun universitede çalışmadan uni-
versite hocası unvanı alanlar, universite içinde
rekabet unsuru olmadıklanndan tepki yaratmaz-
ken, universite içınden bu unvanlara talıp olan-
lar ise ıç rekabet koşullarında daha çok zorla-
narak, birçok defa da yanşı bırakmak durumun-
da kalmışlardır.
Bu olgunun bir başka traji-komik tarafı da
universite içınden bu unvanlara talip olanların
bilimsel çalışmalannın yetersiz bulunmasına kar-
şın, dışarıdan başvuranlarda bu sorunlarla da-
ha az karşılaşılmasıdır. Biraz ironi ile söylersek,
YÖK Turkiye'de universite dışı bilım ortamının
canlanmasına buyuk katkıda bulunmuştur.
Olan olmuştur. Artık amaç, bılımsel-
akademik unvanlann dış dunyadaki itibarı da-
ha da zedelenmeden bu gıdışe bır dur demektır.
Bunun için de kanımızca önce şu prensipte an-
laşmaya vanlmalıdır:
Kriter nedir?
"Bilimsel unvanlann verilmesinde tek bır krı-
ter olmalıdır. O da bilimselliktir." Tum duzen-
lemeler, bu prensip çerçevesinde yapıldığı za-
man, kazanan Turk bilimsel yaşamı olacaktır.
On yıllık deneyim ışığında, mevcut uygulama-
mn iyi yönleri korunabilir. Ayrıca bir geçiş do-
nemi de oluşturulabilir. Ancak, mutlaka YÖK
oncesine dönmemn de bir anlamı yoktur. O do-
nem de yine tepkisel nedenlerle YÖK'u getirme-
miş miydi?
Yardımcı doçentlik
Yardımcı doçentlik kurumu, genç bılım Jda-
mına bilimsel özerklik sağlaması açısından ya-
rarlan olan bır "geçiş donerni" olması koşuluyla
kanımızca korunmalıdır. Hatta, her öğretim uye-
sı için zorunlu bir dönem olarak kabul edilme-
lidir.
Belki çıkacak birkaç sansasyonel 'harika
çocuk' olayı ıçin doçentliğe hazırlık suresının
kaldınlmış olması, uygulamada sadece istısmar
edilmiştir. Almanya'da bizdeki doçentlik sına-
vına tekabul eden "habilitasyon" yaş onalaması
39 iken, Turkiye, 'harika çocuklar ulkesı' ola-
rak, bu yaşın gittikçe 30'a daha yaklaştığı bir ko-
numa gelmektedır. Hangi bih'msel ortamın bu-
nu sağladığı sorulabılır. Çözum, burada zorun-
lu 4-5 yıl universite çalışmasının getınlmesıdır.
Zira akademik unvan, akademik çalışma yapan
ya da yapacak kişilere verilmelidir. Bu yapılmaz-
sa universitenin özendiricilıği ortadan kalkar.
Profesörlüğün koşullan
Doçentlik konusunda bu kadar kolaylıklar ge-
tiren YÖK Yasası, profesöriuk için ıse akademik
koşullan tamamen unutturan, ikinci plana ıten
bir uygulama içine gırmiş, kadro koşulunu ge-
tırmiştir. Mantıklı olan zamansal sımrlama -beş
yıl universitede çalışma- sonradan, "beş yıl ko-
nusu ile ilgili alanda çalışma" şekline çevrilerek,
ev hanımlığı dışındaki her faaliyetin profesör-
iuk içın gereklı koşul halıne gelmesinı sağlamış-
tır. Ancak, bilimsel açıdan tum koşullan yerine
getirseniz de mutlaka bir kadroya atanma zorun-
luğu, sonuçta profesör atamalannın universite
yasalan ile değil, af yasalan ile olması durumu-
nu ortaya çıkarmıştır. Aym bilim dalında ken-
dinden bır yıl önce bir meslektaşı profesör olan
bir doçent, bu durumda, o kadronun boşalma-
sı için, örneğin 40 yaşında ise 26 yıl beklemek
zorunda kalacaktır. Bu da tabıı ki artık bilim-
sel açıdan hiçbir beklentisı olmayan öğretim üye-
sini emekli psikolojisine sokacaktır. Bu neden-
le, Turkiye'de her zaman var olmuş olan bu sı-
kıntıyı, bilimsel açıdan sıkı, katı kriterler geti-
rerek, ancak kadro vb. gıbı bıhmseüikle hiçbir
ılişkısi olmayan, çoğu zaman da istısmar edilen
bir faktöre, parametreye bağlamadan çözmek
gerekir.
Koşullar ve yaptırımlar
Tum unvanlann dağıtımında bilimselliğin ve
bunun yanı sıra bir sure universitede çalışmış
olmanın- daha sonraçahşma, yanı unvanı aldık-
tan sonra bir sure universitede çalışma koşulu
YÖK Yasası'nda clmasına rağmen yaptınmı ol-
madığından işleyemedi- tek kriter olduğu düzen-
lemede, en önemli tartışma konusu, bilimselli-
ğin kriterlerinın ne olacağıdır.
Işte bu noktada evrensel bilimsel kriterler ele
alınmalı, ancak olabıldığınce katı ve ağır olma-
sı gerekecek bu koşullar için öğretim uyelerinin
hazırlık ve adaptasyonunu sağlayacak bir geçiş
dönemi olmalıdır
Boyle bir geçiş dönemi, yeni koşullara hazır-
lıksız yakalananlann tepkılerini yumusatabilir ve
bu suretle de yeni tepkilerle birlikte oluştuml-
mak ıstenen duzenin daha başından dejenere ol-
masını engeller. Bu koşulların neler olabileceği,
bır başka tartışma konusu olabilir
PARÎSTEN SELÇUK DEMİREL
": .r
., i » l - •
ERDİM OZTOKAT
Berke Vardar^ı Düşünmek
Yaşamını "haritada bir ız" bırakmaya adamış, ölümün hıç
yakışmadığı ınsanlar vardır Ölumlennı büyuk bir haksızlık ola-
rak gorüp, kabullenmek istemezsiniz Yaşama ve çalışma
coşkularını özlersınız 8 Arahk 1989'da yıtırdiğimız Prof. Dr.
Berke Vardar ışte bu ınsanlardandı
İ.Ü. Edebıyat Fakültesı'nde oğrencisı ve daha sonra, onun
deyımıyle, "genç bır uğraşdaşı" olduğum Berke Vardar yap-
tığı ışe büyuk saygı duyan bır bılım adamı, bır öğretim uye-
sıydı. Araştırmacı yönu süreklı olarak yaptığı derslere yan-
sırdı llgılendiği alanın gelışımıni çok yakından ızler ve her
yıl derslerine yeni bölümler eklerdi Uzmanlık dalı olan Fran-
sız dıli ve yazınına, özellikle de sözlükbılıme ılışkın yetkın ın-
celeme örneklerı verdı, bu alanın kuramsal gelişımıne katkı-
da buiundu Fransız dılbılımcı A. Martınet'nın çevresinde olu-
şan ışlevsel dılbılım okulu ıcınde saygın bır yerı vardı. 5-10
Temmuz 1990 tarıhinde İspanya'da yapılan XV//. Uluslarara-
sı Işlevsel Dılbilım Kollokyumu'nüa "Berke Vardar"a Saygı Otu-
rumu"na ve 9-10 Mayıs 1991 tarıhınde İstanbul'da anısına dü-
zenlenen "Dıl ve Dünya" konulu toplantıya katılan başta A.
Martinet, tum yerlı ve yabancı bılım adamları Berke Vardar-
ın dılbılıme degerlı katkılarını vurguladı. Ceşitlı dergılerde yaz-
dığı yazılar ve ıkı önemli kuramcıdan yaptığı çevırilerle (F.de
Saussure ve A. Martinet) dılbılımin Turkiye'de tanınmasına
ve yaygınlaşmasına büyük ölçüde katkıda buiundu.
Hıç kuşkusuz, Berke Vardar'ın üstün niteliklerınden bıri de
bılgısmı paylaşmaktan kaçmmayan, bencıllikten uzakkişilik
yapısıydı. Çevresındekılen yureklendıren. çalışmaya iten de
bu özelliğıydı. Çalışma kavramına ılışkin olarak kendine öz-
gu deyimleri vardı. "Dortsaatçalıstım", dedığınızde "Kemikli
mı, kemıksız mı" dıye sorar, şaşırdığınızı gorünce de "Masa
başında geçırdiğın su-
r e ö n e m l i " d ı y e a ç ı k l a - _ , . . . . _ . _
ma yapardı. Yüksek iı Berke Vardahn ustun
ba
an
ş!ay
yana
1£$Z niteliklerinden biri de
kan ve gözyaşından bilgisini paylaşmaktan
kaç.nmayan,bencillikten
UZak kİŞİIİk yapiSiydl.rektığını anlatmaya ca
lışır ve "merkezkaç
güçler"den, çalışmayı
engelleyecek etkenlerden elden geldığınce uzak durmayı
önenrdı Dınlence kavramı bıle çok farklıydr Biraz da abar-
tarak, "Dinlenceden donenlerın hepsi yorgun Dönüşte bura-
da dinlenıyortar" dıyerek hepımize takılırdı. Eşı Engin hanım,
kızı Denız ve Osman Senemoğlu'yla bırlıkte bınbir güçlükle
kandırıp, ılk ve son kez, o da yalnızca bır haftalığına gotüre-
bildiğımiz Bodrum'da bıle çantasından Dılbılım dergısı ıçin
yollanan yazıları cıkarmış ve eşı Engın hanımın, "Hıç olmaz-
sa burada rahat bırak zavallı cocuklan" dıye uyarmasına da
kulak asmadan, "Ben çalısarak dinleniyorum" dıyerek çalış-
maya ve bızlerı çahştırmaya koyulmuştu bile. Öte yandan, do-
lu dolu yaşamayı ve gerektığınde eğlenmesını de çok iyi bı-
lirdı. Galatasaray Lisesı'nöe geçırdıği yıllardaki hayiazlıkları-
nı, sonradan nasıl durulduğunu da buyük bır hazla anlatır-
dı.
Ortak çalışmanın erdemine ve gereğine ınanırdı ve yapı-
lan çalışmalarda herkesten cok onun emeğı vardı Kurucu-
su olduğu Dilbılim dergısı içın çok emek verdi. Çok sayıda
yerli ve yabancı araştırmacının katkısını sağlayarak, bu der-
ginın gelışmesını, dilbılim, göstergebilim ve yabancı dıl öğ-
retımi alanlarında saygın bır konuma gelmesinı sağladı.
Dılbılımin kapsadığı değışik türden kuramların temel kav-
ramlarını yetkın bır bıçımde aktarabılecek bır Türkçe "dılbı-
limsel söylem" oluşturmak ıçin buyük çaba harcadı. Türk-
çe'nın bılim yapmak ıçın yetersiz olduğunu ılerı sürenleri eleş-
tırir, yabancı dilın yeterlı olamayacağını savunurdu. Atatürk
ilke ve devrimlerıne bağlı ve Türkçe'ye gönül vermış bir ay-
dın olarak Turk Dıl Kurumu'nun bır üyesı olmaktan büyük bır
kıvanç duyardı. İçine bir türlü sındıremedığı, onu en çok öf-
kelendıren 1983 yılında Turk Dıl Kurumu'nun 12 Eylül yöne-
tımı tarafından kapatılması olmuştu. TDK tarafından 1982'de
yayımlanan bir yapıtını armağan ederken şöyle yazmıştı:
"TDK'nın son günlerınden bır anı"
Anılar ve ozlemın hıç tükenmiyor, tukenmeyecek de hocam.
y Doc. Dr. ERDİM OZTOKAT
lstanbul Ünıversıtesi Edebıyat Fakültesı öğretim üyesidir.
İLAN
ANTALYA ASLİYE 4. HUKUK
MAHKEMESİ
Esas No 1991/5
Karar No: 1991/924
Kınar Arsuyak Kuçu vs. vekili tarafından nufus müdurlüğü aley-
hine açılan ısım tashıhı davasının yapılan duruşması sonunda:
1 — Fatsa ılçesı, Dumlupınar Mah Cilt No- 001-03, sayfa no: 86'da
nufusa kayıtlı Mardıros kızı, Noemi'den olma, 1946 d.lu Kınar Arsu-
yak Kuçu'nun adının Pınaı, soyadının Kuçuk olarak,
2 — tstanbul ilı, Sanyer ilçesı, Yenıköy Mah. cılt: 013, sayfa: 70,
kutuk 52O'de kayıtlı bulunan Karabet oğlu, Kınar'dan olma 1966 d.lu
Vrej Çobanyan'ın adının Volkan, soyadının Çobanoğlu olarak, yine
aynı hanede kayıtlı Karabet kızı, Kınar"dan olma, 1974 d.lu AIıs Ço-
banyan'ın soyadının Çobanoğlu olarak duzeltılıp tescılıne karar ve-
rilmış olup ılanen duyurulur. 28.11 1991
Basın: 50818
Dıe VVıssenschaft schlagt Alarm
Was geschıeht mıt mır. mıt Dır, mıt uns?
Gıbt es Hoffnung'?
Informatıon Unıverselles Leben e V 9/12
Postfach 5643
8700 VVuıvburj:
Vv'est-German\