13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURIYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 13 ARALIK 1991 ?! BELKÎ MURAT BELGE Rakım Efendi ile Felâtun BeyTürkıye yakın tarihinın en dramatik olayı herhalde Batılı- laşma olayıdır. Sahıden mi bu kadar dramatıktı, yoksa bizler mi olayı abarttık? Bence ışin ıçınde epey bır abartma var Çünkü zaten Türkiye -ya da olayın başladığı sırada, Osman- lı toplumu- Batı'dan o kadar da uzak değildi Ama öyle ya da böyle, bu olay bu toplumda cıddi bir bölunme yarattı. Belkı de en kolay gözle görünür, elle tutulur büyük tarihi olay ol- duğu ıçın bütün aydınlar, başka her şeyden önce bu sorunu düşunduler ya da sorunlannı bu eksen üstünden düşündü- ler; bu eksene göre tavır aldılar. Sonuçta olay büyüdü Ateş olmayan yerden duman çıkmaz dendiğı gibi belkı de abart- ma, gerçeklıkten büsbütün kopuk olamaz. Ûzellikle Tanzımat'tan bu yana, Batılılaşma ile bııiıkte kül- türümüzde "alaturka tıp" ile "alafranga tıp" türedi. Türk ro- man geleneğinin öncüleri hep bu ayrımla ılgılendiler. Ahmet Mithat Efendı'nın Rakım Efendi ile Felâtun Beyi bu tıp romarv ların klasiğidır. Ama yalnız roman değıl, her alanda işlendı bu ayrım. Daha şu kadarcık zaman önce, TV'de "Kaynanalar" gibi bir dizi, gene bu temel ayrıma yaslandığı için o kadar populer olabildi Bu ayrım, bugün hâlâ geçerlı mi'' Bır anlamda, evet. Ama bır anlamda da hayır Gecen bütün bu zaman içınde "alaturka" ve "alafran- ^ ^ — ^ — — ^ — ~ ga", başiangıçtakı sat- Geçen bütün bu zaman içinde tık^ak' •k Sr£!îı A .- "a'8 *111 *3 " v e "alafranga". b. ikrkarş^oiuşturm9 ^ başlangıçtaki saflıklannı yor bu ikı hayat tarzı. kaybettiler. Artık "ak" ve B.rb.rlerinden fazla- "kara" gibi İkİ karşit 8 2 , ıçi^îgTkum; oluşturmuyor bu İkİ hayat olarak duruyorlar t a m . şımdi ıçlennde daha - ^ - ^ — ^ ^ — ^ ^ ^ ^ — açık ve daha koyu lekeler olan ıkı grı küme. Bu ayrımın sonuçları politikada da görüldü ve yaşandı. Poli- tika, uluslararası ve ulusal boyutlarıyla gerçeklığı çok somut bır bıçımde yansıtması ya da temsıl etmesı gereken bır alan olduğu ıçın burada, romanda veya sözgelışı karıkatürde gör- düğümüz "saf" alaturka ya da alafranga tıplerı değıl, o de- ğindiğım grı karışımın çeşıtlı örneklerını gordük. Amasonuç olarak ayrım burada da geçerlıydı Hattâ, denebılir ki CHP son analizde Batılı ve alafrangaydı ve bu nedenle -bütün ıç- sel alaturkalıklarına rağmen- populer bir partı olamadı. Bu- na karşılık, tek-partı CHP'ye karşı kurulmuş DFAP-DYP (buna kısmen ANAP da katılabilır) her zaman daha alaturka görün- dü ve populer oldu, ama özellikle üst kadrolarda Batı ile bü- tünleşmekten hıç geri durmadı. Bu uzun Batıh/Doğulu gırızgâhından sonra, nihayet, kafa- mı kurcalayan asıl konuya gelıyorunr Alaturka politıkacı içın bir örnek vermek gerekırse, Süleyman Demirel'den daha uy- gunu bulunabılir mı? Şivesıyle. namazıyla, gelenekselliğıy- le alaturkadır Demırel, hele halkın önüne çıktığında. Ama aynı zamanda cın gıbı Batılı'dır. Öte yandan, Erdal Inönü'den da- ha alafranga politıkacı bulmak da zordur; aılesı, eğitimı, mes- leğı, bulunduğu mekânlar ve yaptığı ışlerte. Ama o da bir ya- nıyla, belki gereğınden fazla Türk-devlet geleneğine bağlı- lıgıyla. Şimdıkı koalısyon, bu çok eskı dualıteyı, ıkiliğı, yan yana getırdı. Bu yan yana getirmede, tarihın verdığı bir karar ol- duğunu duşünuyorum. Öyle sanıyorum kı Türkıye artık bu ayrımı aşmanın eşiğıne geldi. Bızım tarihimiz bu iş ıçin bu aktötieri uygun bulmuş gibi görünüyor. Ben kendı hesabıma, bileşimın kendısinı gerekli göruyorum. Onun ıçın aktörierın seçimini tartışmıyor ve onlara başarı diliyorum. 13 Aralık 1980 ErtUI EREN, hıçbir hukuk kuralına u>ulmadan yapılan ve 47 gün suren çok kısa bır "vargılama" sonucu ve henuz 17 yaşında idam edıldı Aslında kararın, "çoktandır ıdam olmuyor, ' bazı kışılerın ıdam edılmesı gerek" dıyen bu anlayış tarafından çok önceden verilmış olduğu açıktı Bugun, anık 4 7 gun de beklenmıyor, geceyanlan evlerde, gupe- gunduz sokaklarda ınfazlar yapılıyor Bugun, mahkemeye gerek du- yulmuyor, ınsanlar "kayboluyor", "penceredenathyor", "çukura duşup oluyorlar".. Imran AYDIN, Velı GELEŞ, Birtan ALTUN- BAŞ, Murtaza KAY A, AJı Rıza AĞDOĞAN, Hüseyın TORAMAN, Yusuf ERtŞTI, Hasanpaşa, Tuzla. Cıhangır, 12 Temmuz.... Insan haklan savunuculanmn susmayacağını, hukuk dışı uygulama- lara karşı sessız kalınmayacağım belırterek halkımızı duyarlı olma- ya çağırı>oruz İSTVNBI L BMIOSI 4V l KATL\RINDAtS \>. Sjeref Turgul. 4>. Fatma \tanur. Av. (,u>en Fe>zio£lu. \\. Mrlin kozan. U. tbrahim fnrr. \>. Belkı» \hi. A>. Elif Akla«. \». 4li Çag- lar. Av. ( evri>e 4tdın, A\. Kamıl Tekin Sürek. \r. Semih Mntlu, Av. Ibrahim Erçtin. \\. \\nurTunceL 4v. Fatma Yürel, 4v. HavdarÇe- Irbı. \\. Cafer \et)i\. Av. Songbl Selımoglu, Av. Httha Enürk. Av. Hus^vın Akkava. \y. Hülya Şahın. 4v. Ercan Kanar, Av. Osman Er- Ein. Av. \ivazl I™. Av. F. Frrda Çetin. Av. M. Ali Kırdök. Av. Mih- riban Kırdok. \v. Fatma Yavuz. Av. Recep Memin. Av. Ay*rl Tuğluk, \v. h ılız Ozran. \v. Levent Tuzel, \v. Arif Yalçın. Av. Hülva \ ural, Av. >evin kanat^er. \>. \azıle Tazepiıl. Av hren Keskin. Av. Enver Akan. Av. Nazmive \kan. \\. Savaş Ongu, 4v. Bedirav Erdosı. Av. Nurav Bulut. \\. Ydksel Ho*. Av. Ozran Kılıç. Av. Ali Rıza Ditdar, Av. l lutan Gun. \v. Zerrin Sarı. Av. Felhıve Pekşen. Av. Fuat Erdo- ğan. \v. tmmıhan Yıldmm. Av. 4hmet Dttzgbn Yük*el. ÎLAN MALİYE VE GÜMRÜK BAKANLIĞI GÜMRÜKLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ STAJYER GÜMRÜK KONTROLÖRLÜĞÜ GİRİŞSINAVI Stajyer Gûmrük Kontrolorluğu gınş sınavının yaalı kısmı 28-29-30 Ocak 1992 tanhlennde Ankara \e fstanbul'da yapılacaktır 1 Gınş sınavına katılabılmek ıçın ıstekulerde, a) Devlet Memurlan Yasası'nın 48"ncı maddesmdekı nıteliklen haız olmak. b) Sınavın başlayacağı tanhte otuz yaşını doldurmamış olmak. c) Sıyasal Bılgıler. Hukuk, Iktısat, fşletme, ODTÜ Idan Bılıralerve tktısadı ve Tıcan Bılımler Fakultelen ile bu fakultelere eşıtlığı YÖK tarafından kabul olunan yerlı ve yabancı fakulte ve yüksek okullardan bınnı bıtırmış bulunmak, d) Gümruk kontrolörlüğunun gerektırdığı karakter ve nıtelıklen haız olmak (Bu husus yazılı sınavı sonrası vapılacak soruşturmalarla tespıt edılır). Şartlan aranmaktadır 2 Yazılı sınavı başan ile kazananlar ve haklarında yapılacak soruş- turmalar sonucu olumlu bulunanlar Ankara'da sozJü sınava tabı tutulacaklardır 3 Sınava gırmek ıstev enlenn 17 Ocak 1992 gunu mesaı saatı bıtımı- ne kadar Mahye ve Gümruk Bakanlığı Gumruk Kontrolörlen Bınm Başkanlığı (Ulus Ankara) adresine başvunnalan ve dılekçelerınde hangı şehırde sınava gıreceklerı hususu ile bırlıkte aşağıda kayıtlı bel- gelerı de eklemelen gerekmektedır Posta v olu ile yapılacak başvunılarda. postadakı geakmeler dıkka- tealınmavacaktır a) Nufus cuzdanı aslı ve>a noterden ona\U orneğı, b) Kendı el vazısı ile ozgecmış bıldınmı, c) Askerlık göre\ ını > aptığını veya sınav tarıhınde ertelenmış bulun- duğunu gösterır resmı belge, d) Yüksek öğrenım bıtırme belgesı, dıploması veya noterden onaylı orneğı, e) Sağlık durumunun, yurdun her yanında oturmaya ve yolculuk yapmaya elvenşlı olduğuna daır tam teşekküllü resmı hastaneden alı- nacak sağlık kurulu raporu. (Bu rapor, yazılı \ e sozlü sınav kazanıldık- tan sonra da venlebılır ) f) Doğruluk belgesı, (Cumhunyet SavcılığTndan) g) Altı adet (4 5X6) boyutlannda, vesıkalık fotoğraf. h) Yazılı sınava nerede gırmek ıstedıklennı (Ankara veya tstanbul) behrtır dılekçe 4 Gınş sınavı konulanyla, gümruk kontrolörlüğü hakkında geruş bilgı almak ısteyenler. Gümruk Kontrolörler Bınm Başkanlığı'naşah- sen veya mektupla başvurabıleceklen gıbı, tslanbul ve lzmır'dekı Gumrük Kontrolorlen Grup Merkezlennden de aynı bılgılerı alabılır- ler llan olunur Basın 45844 Akadenıik Unv anlarda Kargaşaya Soıı VerHmelidir Doç. Dr. MEHMET I. ARMAN Akdeniz Ünv. Tıp Fak. Yüksek öğretim sisteminin yeniden duzen- lenmesinin gundeme geldıği bugünlerde, YÖK'ün en çok tartışılan uygulamalarından biri olan "Akademik Unvanlar" konusu da önyargılar ya da kişisel hesaplarla değil, bi- lim hayatına yarar sağlayacak yönde yeniden düzenlenmelidir. YÖK'ün bu alanda ortaya koyduğu sistem bir yönden dejenere edilirken diğer yandan da tıkanmıştu. Başlangıçta iyi niyetle yapıldığı düşünulen bu duzenlemelerin, içerik ve tek- nik açıdan niçin böyle bir noktaya geldiği ir- delenmeli, ardından tepkisel olmamaya çalı- şılarak ve nostaljiye kapılmadan, uzun vade- li, kalıcılığı olan, gereğinde bir geçiş donemi- ni de kapsayan, öncelikli olarak uluslararası standartlara paralel, ancak yine de ülkemız koşullannı da gözardı etmeyen bir rejim oluş- turulmahdır. Tabela üniversitelerinin kadrolan Öğretim uyeleri, universitenin en önemli te- mellerinden biridir. Dığer unsurlardan farklı olarak (öğrenci, donanım, bina vb.) en kahcı ve universitenin geleceği uzerinde en etkili un- suru oluştururlar. Bu nedenle, seçimlerinde, guncel gereksinımlerden çok, uzun vadeli po- litikalar etkili olmahdır. Açığı kapatmak, is- tatistikleri düzeltmek vb. guncel çabalarla, kaygılarla doldurulacak öğretim üyesi kadro- ları, universitenin bazen nesıller sürebilecek süre için geleceğinı ipoteğe almak la sonuçla- nır. Oysa yasalar, öğretim görevlisi vb. kad- rosal olanaklarla kısa sureli, geçici ve guncel gereksinimleri karşılamayı amaçlamıştır. Son on yılın uygulamalan, ne yazık ki tam ters yönde olmuştur. Sadece tabelası asılarak oluş- fjnılan universiter kuruluşlar, istatistiksel açı- dan kadrolaşmış gösterilrAek istendiğınden, öğ- retim uyesi seçımınde kalıtenin feda edildiği bir sisteme yol açılmıştır. Açılan bu kapı, sonuçta üniversitelere de pek yaramamıştır. özellikle tıp alanında, uzmanlık tezlerinin doktora çaJışmaları ile eşdeğer kabul edilmele- n, sonuçta her uzman hekimin doçentlik sına- vına başvurabilmesının yolunu açmıştır. özel- likle lstanbul piyasası, unıversitede değil tek bir gun ders vermek, çalışmamış doçentlerle dolmuş- tur. Tamamen tecimsel amaçb bu kolay docent- likten sonra şımdi de yine aynı sistemle yaşam- lan boyunca tek bir saat universite hocalığı yap- mayan kişilere profesör unvanı verme uygula- ması başlatılmıştır (1986 yılındaki yönetmelik de- ğişikliğı ile). Bu kolaylıklar, eleman açlıgı olan üniversite- lerin, bu durumda daha da aleyhine olmuştur. Çunku tek bir gun universitede çalışmadan uni- versite hocası unvanı alanlar, universite içinde rekabet unsuru olmadıklanndan tepki yaratmaz- ken, universite içınden bu unvanlara talıp olan- lar ise ıç rekabet koşullarında daha çok zorla- narak, birçok defa da yanşı bırakmak durumun- da kalmışlardır. Bu olgunun bir başka traji-komik tarafı da universite içınden bu unvanlara talip olanların bilimsel çalışmalannın yetersiz bulunmasına kar- şın, dışarıdan başvuranlarda bu sorunlarla da- ha az karşılaşılmasıdır. Biraz ironi ile söylersek, YÖK Turkiye'de universite dışı bilım ortamının canlanmasına buyuk katkıda bulunmuştur. Olan olmuştur. Artık amaç, bılımsel- akademik unvanlann dış dunyadaki itibarı da- ha da zedelenmeden bu gıdışe bır dur demektır. Bunun için de kanımızca önce şu prensipte an- laşmaya vanlmalıdır: Kriter nedir? "Bilimsel unvanlann verilmesinde tek bır krı- ter olmalıdır. O da bilimselliktir." Tum duzen- lemeler, bu prensip çerçevesinde yapıldığı za- man, kazanan Turk bilimsel yaşamı olacaktır. On yıllık deneyim ışığında, mevcut uygulama- mn iyi yönleri korunabilir. Ayrıca bir geçiş do- nemi de oluşturulabilir. Ancak, mutlaka YÖK oncesine dönmemn de bir anlamı yoktur. O do- nem de yine tepkisel nedenlerle YÖK'u getirme- miş miydi? Yardımcı doçentlik Yardımcı doçentlik kurumu, genç bılım Jda- mına bilimsel özerklik sağlaması açısından ya- rarlan olan bır "geçiş donerni" olması koşuluyla kanımızca korunmalıdır. Hatta, her öğretim uye- sı için zorunlu bir dönem olarak kabul edilme- lidir. Belki çıkacak birkaç sansasyonel 'harika çocuk' olayı ıçin doçentliğe hazırlık suresının kaldınlmış olması, uygulamada sadece istısmar edilmiştir. Almanya'da bizdeki doçentlik sına- vına tekabul eden "habilitasyon" yaş onalaması 39 iken, Turkiye, 'harika çocuklar ulkesı' ola- rak, bu yaşın gittikçe 30'a daha yaklaştığı bir ko- numa gelmektedır. Hangi bih'msel ortamın bu- nu sağladığı sorulabılır. Çözum, burada zorun- lu 4-5 yıl universite çalışmasının getınlmesıdır. Zira akademik unvan, akademik çalışma yapan ya da yapacak kişilere verilmelidir. Bu yapılmaz- sa universitenin özendiricilıği ortadan kalkar. Profesörlüğün koşullan Doçentlik konusunda bu kadar kolaylıklar ge- tiren YÖK Yasası, profesöriuk için ıse akademik koşullan tamamen unutturan, ikinci plana ıten bir uygulama içine gırmiş, kadro koşulunu ge- tırmiştir. Mantıklı olan zamansal sımrlama -beş yıl universitede çalışma- sonradan, "beş yıl ko- nusu ile ilgili alanda çalışma" şekline çevrilerek, ev hanımlığı dışındaki her faaliyetin profesör- iuk içın gereklı koşul halıne gelmesinı sağlamış- tır. Ancak, bilimsel açıdan tum koşullan yerine getirseniz de mutlaka bir kadroya atanma zorun- luğu, sonuçta profesör atamalannın universite yasalan ile değil, af yasalan ile olması durumu- nu ortaya çıkarmıştır. Aym bilim dalında ken- dinden bır yıl önce bir meslektaşı profesör olan bir doçent, bu durumda, o kadronun boşalma- sı için, örneğin 40 yaşında ise 26 yıl beklemek zorunda kalacaktır. Bu da tabıı ki artık bilim- sel açıdan hiçbir beklentisı olmayan öğretim üye- sini emekli psikolojisine sokacaktır. Bu neden- le, Turkiye'de her zaman var olmuş olan bu sı- kıntıyı, bilimsel açıdan sıkı, katı kriterler geti- rerek, ancak kadro vb. gıbı bıhmseüikle hiçbir ılişkısi olmayan, çoğu zaman da istısmar edilen bir faktöre, parametreye bağlamadan çözmek gerekir. Koşullar ve yaptırımlar Tum unvanlann dağıtımında bilimselliğin ve bunun yanı sıra bir sure universitede çalışmış olmanın- daha sonraçahşma, yanı unvanı aldık- tan sonra bir sure universitede çalışma koşulu YÖK Yasası'nda clmasına rağmen yaptınmı ol- madığından işleyemedi- tek kriter olduğu düzen- lemede, en önemli tartışma konusu, bilimselli- ğin kriterlerinın ne olacağıdır. Işte bu noktada evrensel bilimsel kriterler ele alınmalı, ancak olabıldığınce katı ve ağır olma- sı gerekecek bu koşullar için öğretim uyelerinin hazırlık ve adaptasyonunu sağlayacak bir geçiş dönemi olmalıdır Boyle bir geçiş dönemi, yeni koşullara hazır- lıksız yakalananlann tepkılerini yumusatabilir ve bu suretle de yeni tepkilerle birlikte oluştuml- mak ıstenen duzenin daha başından dejenere ol- masını engeller. Bu koşulların neler olabileceği, bır başka tartışma konusu olabilir PARÎSTEN SELÇUK DEMİREL ": .r ., i » l - • ERDİM OZTOKAT Berke Vardar^ı Düşünmek Yaşamını "haritada bir ız" bırakmaya adamış, ölümün hıç yakışmadığı ınsanlar vardır Ölumlennı büyuk bir haksızlık ola- rak gorüp, kabullenmek istemezsiniz Yaşama ve çalışma coşkularını özlersınız 8 Arahk 1989'da yıtırdiğimız Prof. Dr. Berke Vardar ışte bu ınsanlardandı İ.Ü. Edebıyat Fakültesı'nde oğrencisı ve daha sonra, onun deyımıyle, "genç bır uğraşdaşı" olduğum Berke Vardar yap- tığı ışe büyuk saygı duyan bır bılım adamı, bır öğretim uye- sıydı. Araştırmacı yönu süreklı olarak yaptığı derslere yan- sırdı llgılendiği alanın gelışımıni çok yakından ızler ve her yıl derslerine yeni bölümler eklerdi Uzmanlık dalı olan Fran- sız dıli ve yazınına, özellikle de sözlükbılıme ılışkın yetkın ın- celeme örneklerı verdı, bu alanın kuramsal gelişımıne katkı- da buiundu Fransız dılbılımcı A. Martınet'nın çevresinde olu- şan ışlevsel dılbılım okulu ıcınde saygın bır yerı vardı. 5-10 Temmuz 1990 tarıhinde İspanya'da yapılan XV//. Uluslarara- sı Işlevsel Dılbilım Kollokyumu'nüa "Berke Vardar"a Saygı Otu- rumu"na ve 9-10 Mayıs 1991 tarıhınde İstanbul'da anısına dü- zenlenen "Dıl ve Dünya" konulu toplantıya katılan başta A. Martinet, tum yerlı ve yabancı bılım adamları Berke Vardar- ın dılbılıme degerlı katkılarını vurguladı. Ceşitlı dergılerde yaz- dığı yazılar ve ıkı önemli kuramcıdan yaptığı çevırilerle (F.de Saussure ve A. Martinet) dılbılımin Turkiye'de tanınmasına ve yaygınlaşmasına büyük ölçüde katkıda buiundu. Hıç kuşkusuz, Berke Vardar'ın üstün niteliklerınden bıri de bılgısmı paylaşmaktan kaçmmayan, bencıllikten uzakkişilik yapısıydı. Çevresındekılen yureklendıren. çalışmaya iten de bu özelliğıydı. Çalışma kavramına ılışkin olarak kendine öz- gu deyimleri vardı. "Dortsaatçalıstım", dedığınızde "Kemikli mı, kemıksız mı" dıye sorar, şaşırdığınızı gorünce de "Masa başında geçırdiğın su- r e ö n e m l i " d ı y e a ç ı k l a - _ , . . . . _ . _ ma yapardı. Yüksek iı Berke Vardahn ustun ba an ş!ay yana 1£$Z niteliklerinden biri de kan ve gözyaşından bilgisini paylaşmaktan kaç.nmayan,bencillikten UZak kİŞİIİk yapiSiydl.rektığını anlatmaya ca lışır ve "merkezkaç güçler"den, çalışmayı engelleyecek etkenlerden elden geldığınce uzak durmayı önenrdı Dınlence kavramı bıle çok farklıydr Biraz da abar- tarak, "Dinlenceden donenlerın hepsi yorgun Dönüşte bura- da dinlenıyortar" dıyerek hepımize takılırdı. Eşı Engin hanım, kızı Denız ve Osman Senemoğlu'yla bırlıkte bınbir güçlükle kandırıp, ılk ve son kez, o da yalnızca bır haftalığına gotüre- bildiğımiz Bodrum'da bıle çantasından Dılbılım dergısı ıçin yollanan yazıları cıkarmış ve eşı Engın hanımın, "Hıç olmaz- sa burada rahat bırak zavallı cocuklan" dıye uyarmasına da kulak asmadan, "Ben çalısarak dinleniyorum" dıyerek çalış- maya ve bızlerı çahştırmaya koyulmuştu bile. Öte yandan, do- lu dolu yaşamayı ve gerektığınde eğlenmesını de çok iyi bı- lirdı. Galatasaray Lisesı'nöe geçırdıği yıllardaki hayiazlıkları- nı, sonradan nasıl durulduğunu da buyük bır hazla anlatır- dı. Ortak çalışmanın erdemine ve gereğine ınanırdı ve yapı- lan çalışmalarda herkesten cok onun emeğı vardı Kurucu- su olduğu Dilbılim dergısı içın çok emek verdi. Çok sayıda yerli ve yabancı araştırmacının katkısını sağlayarak, bu der- ginın gelışmesını, dilbılim, göstergebilim ve yabancı dıl öğ- retımi alanlarında saygın bır konuma gelmesinı sağladı. Dılbılımin kapsadığı değışik türden kuramların temel kav- ramlarını yetkın bır bıçımde aktarabılecek bır Türkçe "dılbı- limsel söylem" oluşturmak ıçin buyük çaba harcadı. Türk- çe'nın bılim yapmak ıçın yetersiz olduğunu ılerı sürenleri eleş- tırir, yabancı dilın yeterlı olamayacağını savunurdu. Atatürk ilke ve devrimlerıne bağlı ve Türkçe'ye gönül vermış bir ay- dın olarak Turk Dıl Kurumu'nun bır üyesı olmaktan büyük bır kıvanç duyardı. İçine bir türlü sındıremedığı, onu en çok öf- kelendıren 1983 yılında Turk Dıl Kurumu'nun 12 Eylül yöne- tımı tarafından kapatılması olmuştu. TDK tarafından 1982'de yayımlanan bir yapıtını armağan ederken şöyle yazmıştı: "TDK'nın son günlerınden bır anı" Anılar ve ozlemın hıç tükenmiyor, tukenmeyecek de hocam. y Doc. Dr. ERDİM OZTOKAT lstanbul Ünıversıtesi Edebıyat Fakültesı öğretim üyesidir. İLAN ANTALYA ASLİYE 4. HUKUK MAHKEMESİ Esas No 1991/5 Karar No: 1991/924 Kınar Arsuyak Kuçu vs. vekili tarafından nufus müdurlüğü aley- hine açılan ısım tashıhı davasının yapılan duruşması sonunda: 1 — Fatsa ılçesı, Dumlupınar Mah Cilt No- 001-03, sayfa no: 86'da nufusa kayıtlı Mardıros kızı, Noemi'den olma, 1946 d.lu Kınar Arsu- yak Kuçu'nun adının Pınaı, soyadının Kuçuk olarak, 2 — tstanbul ilı, Sanyer ilçesı, Yenıköy Mah. cılt: 013, sayfa: 70, kutuk 52O'de kayıtlı bulunan Karabet oğlu, Kınar'dan olma 1966 d.lu Vrej Çobanyan'ın adının Volkan, soyadının Çobanoğlu olarak, yine aynı hanede kayıtlı Karabet kızı, Kınar"dan olma, 1974 d.lu AIıs Ço- banyan'ın soyadının Çobanoğlu olarak duzeltılıp tescılıne karar ve- rilmış olup ılanen duyurulur. 28.11 1991 Basın: 50818 Dıe VVıssenschaft schlagt Alarm Was geschıeht mıt mır. mıt Dır, mıt uns? Gıbt es Hoffnung'? Informatıon Unıverselles Leben e V 9/12 Postfach 5643 8700 VVuıvburj: Vv'est-German\
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle