Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 KASIM 1991 HABERLER CUMHURİYET/3
HALUKŞAH1N
Avrupa'da AIDS Olunca...
AIDS hastalığı çıktığında onu "yüzyılın vebası" diye nite-
leyenler olmuştu. O zaman bunun sansasyonalist basına öz-
gü bir abartma olduğunu düşünmüştüm. Ancak gelışmeler
kehaneti doğrulayan yönde: AIDS kurukafalı damgasını bastı.
Ortaçağ'ın toplumsal gerçekliğini nasıl veba olgusunu anla-
madan kavrayamazsak içinde bulunduğumuz dönemi de
AIDS'siz anlayamayacağımız ortaya çıkıyor.
Batı ülkelerinde yaşayan dostlar bu korkunç hastalığın gün-
delık yaşamın karanlık koridorlarında bir hayalet gibi dolaş-
tığını söylüyorlar. Bir zamanların en gözde aşna fişne yerı "be-
kâr barlan"nın yerinde yeller esiyormuş. Tanımadığı biriyle
cumburlop yatağa atlamak her babayiğidin ya da anakuzu-
sunun göze alabileceği bir şey değilmiş. Sonunda AIDS kap-
mak var...
Frank Sinatra'nın ünlü "Strangers in the Night" şarkısını
bile değiştirip slogan yapmışlar; "Strangers in the Nıght,
AIDS in the Morning." Geceleyin yabancı sabahleyin AIDS'li.
Şöyle deniyor: Yeni bir insanla yattığınızda onun tüm cin-
sel tarihiyle birleşmiş oluyorsunuz. Onun tüm "eş"leri sizın
de eşinız oluyor. Eğer onlardan birisi kazara AIDS mikrobu
taşıyorsa vay hahnıze!
Bu nedenle insanlar kadın-erkek ilişkisine girme konusun-
da fevkalade müşkülpesent davranıyorlarmış. Bir arkadaş du-
rumu şoyle anlatıyor:
"Neredeyse herkesın otomobil bakım karnelerine benzer
bir belge taşımasını ısteyecekler. Birbirierine ilgj duyan çift-
ler karşıhklı karnelerı inceleyecek, damgaları gözden geçi-
recek, son AIDS testi-
Bir zamanların en gözde
aşna fişne yeri "bekâr
barları"nın yerinde yeller
esiyormuş. Tanımadığı
biriyle cumburlop yatağa
atlamak her babayiğidin ya
da anakuzusunun göze
alabileceği bir şey
değilmiş. Sonunda AIDS
kapmakvar...
nin tarihine bakacak-
lar. Ancak ondan son-
ra.. o da prezervatifle
olmak koşuluyla bel-
ki..."
Komik bir durum
bu. Ama trajik de...
•
"Nereden nereye!"
dememek elde mi?
Batı'da bundan 25
yıl kadar önce ilan
edilen cinsel özgürlük
çağının ömrü pek kısa
oldu.
Sonsuza dek süreceği sanılan bu dönemın temelınde iki
öğe bulunuyordu: Doğum kontrol hapı ve otomobil.
Doğum kontrol hapı kadınların en köklü korkuiarından bi-
rıne çare olmuş, otomobil ise hem devingenlik hem de mah-
remıyet sağlayarak yer sorununu önemli ölçüde çözmüştü.
Bu teknolojıler sayesinde toplumsal tabular yıkılıp gitti. Ge-
leneksel cinsel roller sorgulandı, sadakat kavramı irdelendi.
Kımilerine göre cinsel ılişki "özgur" erkek ile "özgür" kadı-
nın "özgür" iradeleriyle girişecekleri bireysel ve hatta sıra-
dan bir olaya dönüşmuştü
Batıda eşcinselliğin yaygınlaşması ve siyasal bir güç ola-
rak belirmesı de bu değişımin ürünüydü.
Derken 1980'lerın başında AIDS çıkageldı.
Doğrusu ya komplo teorilerinden hoşlananların hayal güç-
lerıni kamçılayacak nitelikte şüpheli bir mikroptu bu. Kurban-
larını, muhafazakâr toplumun lanetlediği katmanlar arasın-
dan, yani eşcinsellerle damardan iğne ile uyuşturucu alan-
lar arasından seçıyordu. ABD'detıunlann yarısından çoğu-
nun zenci olması işin cabasıydı.
Adeta tasfiye içın üretilmış bir silahtı AIDS.
Ama hastalık gettoların dışına taşınca iş değişti. Zıtcinsel
(heteroseksüel) ılışkiyle de yayıldığı anlaşılınca aldı bazı ke-
simleri kara bir düşünce. Toplumun yaratıcı katmanlarına da-
danınca panık başladı.
Ünlü Amerıkalı basketbolcu Magic Johnson'un AIDS ya-
pan HIV vırüsü taşıdığı anlaşılınca bu hastalığın önümüzde-
ki başkanlık seçım kampanyasında ön sıralarda yer alması
kesınleşti.
AiDS'e tutulanlarla ilgili şok haberler almaya devam ede-
ceğiz.
"Avrupa nezle olunca Türkiye zatürree olur" derierdi. Av
rupa AIDS oldu ve biz -şimdilik- seyrediyoruz. Hadi hayırlısı!
KlSA KISA
• Beşiktaş'ta salı akşamı öldürulen müteahhit Sadık
Taşkın'ın katil zaniısı olarak gözaltına alınan akrabası
Yakup Çakır, suçunu itiraf etti. Cinayet Masası'nda basın
mensuplanna gösterilen Yakup Çakır (65), Taşkm'ı, eşiyle
ilişki kurduğu gerekçesiyle öldürdüğünü söyledi.
• Cezaevinden yeni çıkan bir kişi, silahlı saldırı sonucu
yaralandı. Yenibosna Özdoğan Evleri'nde oturan Saim
Çakır (50), adlı eski hükümlüye, sabah evinden çıktığı
sırada kirnliği belirlenemeyen bir kişi tarafından
tabancayla ateş edildi. Göğsünden yaralanan Çakır, eşi
tarafından kaldırıldığı Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi'nde
ameliyata alındı. Polis yetkilileri, Çakır'ın şartlı
tahliyeden yararlanarak kısa süre önce cezaevinden
cıktığını söylediler.
• Finlandiya Buyükelçisi Risto Kaoppi dün tstanbul
Valisi Hayri Kozakçıoğlu'na nezaket ziyaretinde bulundu.
Ziyarerte, Finlandiya Buyükelçisi Kaoppi, Finlandiya ile
Türkiye arasındaki ilişkilerin çok yönlü gelişmesi için çaba
göstereceklerini söyledi. Kaoppi, her yıl yaklaşık 100 bin
Finlandiyalı turistin Turkiye'yi ziyaret ettiğini belirterek,
bu gelismenin iki Ulke arasındaki ilişkileri güçlendireceğini
kaydetti.
• Harbiye'de bir kişi, otomobil içinde ölü olarak
bulundu. Polis, vatandaşların ihban üzerine, Halaskârgazi
Caddesi'nde park etmiş 34 HRK 80 plakalı otomobilde,
Mehmet Murat Kayacan'ı (33) ölü olarak buldu.
• Fındıkzade'de, ayn yaşadığı eşi ve kayınpederini
bıçaklayarak öldüren, oğlu, kayınvalidesi ve
kayınbiraderini de yaralayan, elektronik yüksek mühendisi
Ismail Atan'ın, idam cezası istemiyle yargüanmasına
başlandı. Istanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki
duruşmada, sanığın 8 yaşındaki oğlu Suat Atan, "Annem
beni asansöre bindirirken, babamla karşılaştık. Elinde
bıçak olduğu için eve kacmaya çalıştık. Ama bize yetişti
ve bıçağı savurmaya başladı. Annemi sırtından bıçakladı.
Bana vurduklanndan bazılan çantama ve karnıma geldi.
Babamı cezalandmn" dedi. Duruşma, tanıkların
dinlenmesi için ileri bir tarihe bırakıldı.
VEFAT VE TEŞEKKÜR
19 Ekim 1991 günü aramızdan ebediyen ayrılan
Sevgili Eşim, Babamız
ALI TUNALIGIL ın
hastalığı süresince yüksek teşhis ve tedavileriyle
yıllarca ilgi ve yardımlarını esirgemeyen
SAYIN PROF. DR. DİNÇER UÇAK
beyefendiye, son anındo müdahaiede bulunan
Hızır Servis'ten Sayın Dr. Çağrı Kıryamon ve
Şişli Etfal Hastanesi'nden
Sayın Dr. Gündüz Güven'e, en zor
anlarımızda acımızı paylaşıp destek veren
.Aile dostlarımız.Sayın Gönül ve Kemal
İçoğlu, Sayın İncı ve Orhan Demirtaş,
Sayın Serap ve Yılmaz Ulusoy'a,
gösterdikleri yaktnlıktan dolayı
Sayın Prof. Dr. Hüsrev Hatemi ve
Sayın Op. Dr. İsmail Turanbek'e, son
yolculuğuna uğurlayan yardım kurumlarına
bağışta bulunan tüm akraba ve yakınlarımıza
teşekkürlerimizi bildiririz.
GÜLBEN, ESRA ve Dr.VERDA TUNALIGİL
Diyarbakır SHP MilletvekiliLeyla Zana, babasının kendisini 'erkekevlafyerine koyduğunu söylüyo
'Erkek gibi yetiştiırf
L
eyla Zana, eşi Mehdi Zana ile 14 yaşında nasıl
evlendirildiğini şöyle anlatıyor: "Babam çağırdı,
Mehdi'nin annesine çay götürdüm. Babam
'Kızım' dedi, 'seni veriyorum, ne diyorsun?'
Hemen çay tepsisini bıraktım, onu yumruklamaya
başladım. AnnemMehdi'ninannesine 'Kızım delidoludur,
sorumluluk alamaz' dedi. Ama babam kararını vermişti"
Z
analar'm yaşamında cezaevi kapılarının önemli bir
yeri var. Bunu Leyla Zana şöyle anlatıyor: "80'den
sonra cezaevi kapılarına gidip gelmeler başladı.
Bir sürü hakaretle karşılaşıyorsun. Cevap vermek
istiyorsun, ama onun dilini tam bilmiyorsun. Sürekli
itekleme, kakma, hakaret var, coplanma var, küfür var.
Bu haksızbğa karşı direnmek istiyorsun!'
— ı —REFİK DURBAŞ
DtYARBAKIR — Yazdan
kalma bir gün Diyarbakır'da.
Sabah, Istanbul'un serinliğinde
sırtıma geçirdiğim ceket şimdi
ağır geliyor. Güneş, tam arş-ı
âlânın merkezini mekân tutmuş.
Uçaktan iner inmez Leyla Za-
na'ya telefon ediyorum. Kendisi
çıkıyor telefona. Ancak saat
17.00'ye kadar bir toplanüsı
var. Bu, biraz da sevindiriyor
beni. 3-4 saat Diyarbakır sokak-
larında dolaşır, Leyla Zana için
"yerinde" sorular hazırlayabi-
lirim.
Adrese gerek yok, kime sor-
san Zanalar'ın evini biliyor. Sa-
at tam 17.00'de belediye loj-
manlanndaki evlerinin önünde-
yim. Asansöre binmek üzerey-
ken bir çocukla karşı karşıya ge-
liyorum. Üzerinde lacivert bir
eşofman, bakkala bir şeyler al-
maya inrniş. Asansörde Leyla
Zana'yı sonıyorum. "Anneın"
diyor. Zana'run oğlu Ronay bu.
Birlikte gidiyoruz.
Kapıyı Mehdi Zana açıyor.
Salona geçiyoruz. Birazdan
Leyla Zana geliyor. Oldukça
şık. Üzerinde vişne rengi bir el-
bise. Beline kalın bir kemer tak-
mış ayru renkte. Ayağmda kır-
nuzı terükler. önce limon ko-
lonyası sunuyor. Sonra çikola-
ta ikram ediyor. Hal hatır soru-
luyor karşıhkh. Mutfağa gidip
çaya bakıyor. Çayı da kendi
eliyle getiriyor. Arük konusma-
nın ucunu yakalamanın zama-
nı. Çaylar yudumlanırken sonı-
lan sıralıyomm. Bundan sonra
söz Leyla Zana'run artık.
"Küçük bir mezrada dünya-
ya geldik. 7-8 hanelik bir yer:
Bahçeköy. Babam ailenin tek
erkek evladı idi. Kendisinin de
erkek evladı yoktu. Biz beş kar-
deş bir ev içinde buyüdük. Ben
ikinciydim. Gerçekten erkek ço-
cuğun olmayışı ailede büyük bir
üzüntü yaratmıştı. Kızlar da bi-
raz insan sayılmadığı için hep
erkek bekleniliyor. Erkek de ol-
mayınca aile büyük bir üzüntü
geçiriyor. Babam da sürekli git-
tiği her yere beni yanında götü-
rüyor. Hani erkek evladım yok,
ama erkek gibi yetiştireyim gi-
bi bir zihniyete sahip. Böyle bir
ortamda büyüdüm."
— Ailen?
"Ailem orta halli bir aileydi.
Çocukluğum gerçekten çok ya-
ramazlıklarla dolu bir çocuk-
luktu. Çok hareketli bir bünye-
ye sahiptim. Ve insan sevgisiy-
le doluydum. Ailenin yapısm-
dan kaynaklanıyordu belki bi-
raz bu. Çok misafîrsever, insan-
sever bir aile".
— Annen mi daha çok etki-
liydi, babaa mı üzerinde?
"Babam çok daha etkiliydi.
KUrtlerde kızlar daha çok ana-
ya düşkün, benim tam tersi. Ba-
bamın daha fazla emeği var üs-
tümde.
14 yaşın içerisindeyken bir
gün Mehdi'nin (Zana) annesini
karşımızda gördük. Bizde akra-
balık bağı çok güçludür. Meh-
di'nin annesi daha oturuyordu,
babam beni çağırdı. Çay götur-
düm. Çay tepsisi elimde, 'Kızım'
dedi, 'seni veriyorum, ne diyor-
•-Tun'. Hemen çay tepsisini bırak-
tım, onu yumruklamaya başla-
dım".
— Daha önce gönnüş müy-
dnn Mehdi Zana'yı?
"Babamın teyzesinin oğlu
olur. Bir-iki gün evlerinde kal-
mıştım. Bir de akrabamız oldu-
ğundan dolayı 12 Mart'ta, 74 af-
fından sonra bir kere görmüş-
tüm. Daha sonra evinde 2-3 ge-
ce kalmıştım. Mehdi'ye 'abi' di-
ye hitap ediyorum o dönemler-
de. Içeriye girdiğini çok iyi ha-
tırlıyorum. Küçüktük. Ama a^
ilan edildiğinde bayram yap-
mışük".
— Aklından evlenmek
bir şey geçiyor muydu?
"Hayır hayır, bunu düşüne-
meyecek kadar küçüktüm. Ba-
bam teyzesini kıramadı, annem
biraz üzuldü, ağladı. Hatta dön-
dü Mehdi'nin annesine dedi ki,
'Kızım delidoludur, şimdi ver-
sem de gerçekten Mehdi'ye uy-
'Sınırların kalktığı dünyaya gidiyoruz'Leyla Zana dünyadaki hızlı değişimin farkında:
"Dünya gerçekten hızla bir değişime uğruyor. Artık kalıplar
yıkıhyor, duvarlar yıkılıyor. Çağa ayak uydurma olayı söz
konusu oluyor. Bugün bir yıl öncesine bakıyoruz. Küba lideri
Castro diyordu ki 'Kesinlikle ben bunu yapacağım'.
Bugün 'Çekilmeye hazırım' diyor. Değişimin karşısmda artık
kişilerin diretmesi değil, toplumların değişimi söz konusu oldu mu
artık kişiler pes edebiliyor. Gelişmeler çok güzel. Dileğimiz o ki
dünyada bütün sınırlar kalksın ve insanlık konuşturulsun. Dünya
da bu yöne gidiyor zaten." (Fotograf: OSMAN YILDIZ)
'Kız çocukları okutulmaz' diye düşünülen bir ortamda büyüyen Zana, dünyayı tanımak istiyordu:
Okumayı kendi kendime öğrendim"Babam başka köye
taşınınca okuma
olanağım da kalmadı.
Çok daha sonra artık o
okuma olayı başladı
bende. Biraz da fazla
meraktan, hece
heceleyerek, hatta
sonra kelimeleri
birleştirerek, cümleleri
kurarak gehşti."
Leyla Zana okul yülanm şöyle
anlatıyor:
"Okul şu şekilde oldu: Babam Devlet
Su tşleri'nde çalışıyordu Malabadi'de,
ÇataJcköprü'de. Bir yıla yakın okula
gittim. Harfleri tammaya başladım ve
okuldan ahndım. Biraz da feodal
bünyenin hâkimliğinden, işte kız
çocuklar okutulmaz diye. Bizim köyde
okul yok, başka bir köydeyiz geçici
olarak. Zaten babam tekrar evini öteki
köye taşıdığı için okuma olanağım da
kalmadı.
Çok daha sonra artık o okuma olayı
başladı bende. Biraz da fazla meraktan,
hece heceleyerek, hatta sonra kelimeleri
birleştirerek, cümleleri kurarak, bu
şekilde gelişti.
Biraz da çaba. Gelişmeye açık bir
insanım. Kendime güvenim var, ama
beğenmediğim çok taraflanm da var.
Hep kendi kendimle savaştım.
Beğenmediğim taraflanmı görebilen bir
insanım. Gerçekten bu çağda okur-yazar
olmayan bir insan, dünyada olup biten
hiçbir şeyin farkına varamaz. Olup
bitenleri merak ediyorsun insan olarak
ve bir çaba içerisine giriyorsun.
İsmail Beşikçi'yi çok seviyorum. Yalçın
Küçük'ü de. Şairlerden sadece Ahmed
Arif'i okudum. Çok okuyamadım, belki
de hiç fırsatım olmadı çok koşturduğum
için...
llk okuduğum kitap 'Partizanın Kızı'
idi. 1980'de. Ama inanın şu anda bir
tek kelimesini hatırlamıyorum. Çünkü o
dönemde Türkçe bilmiyordum ve kitap
Türkçe yazılmıştı. Harfleri tanıyordum
ama...
Kürt şairlerini de bilmiyorum. 'Mem u
Zin'i okumadım, ama hikâyesini
babaannem hep anlatırdı."
gun bir eş olamaz, çünkü so-
rumluluk isteyen bir evlilik ola-
yı yapamaz. Benim kızun bu so-
rumluluğu alacak yaşta, bilinç-
te değil! Ama babam kararını
vermişti. Verdi beni. 1975 mayı-
sında Diyarbakır'a geldik!'
— O zamanlar siyasetle aran
nasıldı? Bir gün mOletvekfii ota-
cagını düşüniiyor muydun?
"O zamanlar siyasetle ilgilen-
miyordum, daha çok Mehdi'nin
yaptıklannı anlamaya çalışıyor-
dum. Daha sonra, yani 80'den
sonra cezaevi kapısına gidip gel-
meler başladı. Bir sürü hakaretle
karşı karşıya kalıyorsun, cevap
vermek istiyorsun, ama onun di-
lini tam bilmiyorsun. Kendini
anlatamıyorsun. Diğer taraftan
zaten insan yerine konulmuyor-
sun. Sürekli itekleme, kakma,
hakaret var, coplanma, küfür
var.
Bu hakızlığa karşı direnmek
istiyorsun. Direnme isteğin seni
bilinçlenmeye itiyor. Bilinçsiz bir
direniş, onun da bir anlamı yok.
Bilinçlenince inanç köklü kılını-
yor. Bunlar peş peşe gelişti. To-
parlarsak koşuUann zorlamasıy-
la bir gelişme oldu.
1984'ten sonra biraz daha ak-
tifleştik. Cezaevleri gündemin
birinci maddesi. Çünkü orada
gerçekten insanlık dışı uygula-
malar var ve bunlara kulaklan-
mızı kapatmamız mümkün
değü.
"Cezaevleri tiniversite."
llk başta yakınlanmızla ileti-
şim kurmak, ilgilenmek için gi-
dip gelmeye başladık. Daha son-
ra bu, yakınhğımız olaymdan
çıktı, bir insanlık sonınu haline
geldi. Cezaevi kapılarına gidip
gelenlerle bir bütünleşme oldu.
Bu da bizi politikleşmeye görür-
dü. Açlık grevleri bizim için sü-
rekli bir eğitim alanına dönüş-
tü. Basını takip ediyoruz, dergi-
leri takip ediyoruz. Okuyan kft
sim kitap getiriyor. Yani cezaev--
leri bir üniversites cezaevi d*şın-
dakiler de öğrencileri konumu-
na geldi!'
— Kendine öraek aldığın bir
potttikaa, omegin bir kadın, oi-
du mu?
"Böyle bir politikacı olmadı.
Ben Benazir falan da değilim.
Politikaya atılmam zor koşullar-
dan, direnisten kaynaklanan bir
süreç. Yoksa bir kâdım kendime.
örnek alarak onun gibi olayım
değil. KoşuUann zorlamasıyla
bu noktaya geldik."
— Bir parti olmasaydı, örne-
gin HEP olmasaydı?
"HEP olmadan, 88-89 arası
yerel seçimler gündeme geldi.
Tekrar aynı teklif y'apüdı. Ben o
zaman da reddettim. Bu millet-
vekilüği olayım da kesinlikle hiç-
bir zaman düşünmedim. Bu, bi-
raz halkın dayatması oldu. Çün-
kü halkın içinden çıkmış, sorun-
lannı bilen, çeken bir insan ola-
rak hiçbir dönemde halktan
kopmadım. Zorlukları hep be-
raber göğüsledikr
"Yaşam hepimizi
ilgilendiriyor..."
— Meciiste senden başka ka-
dıplar da var. Neler so>lemek is-
tersin?
"Şimdi biz istiyoruz ki bir
kadın-erkek ayrımı yapılmadan
politika ile ilgilenilsin. Çünkü
yaşam hepimizi ilgilendiriyor.
Bir tek erkeğimizi ilgilendirmi-
yor, insan olarak Ugikndiriyor"
—Semra Özal._
"Çabası var, ben çabaya say-
gı duyuyorum. Bir insan gerçek-
ten bir çaba içine giriyorsa say-
gı duymak gerekir. O insan evin-
de de oturabilir, hiçbir şey de
yapmayabilir. Ama o sonımlu-
luğu hissedip bu adımı atıyorsa
saygı duymak gerekir. Sonuçta
bir şeyler yapma çabası var!'
SİRECEK
Siîrt'te PKK, kamyona ateş açtıPKK'mn kuruluş yıldönümü nedeniyle
Diyarbakır'm Bismil ve Mardin'in İdil
ilçelerinde yapılan kepenk kapatma eylemi sona
erdi. Adana'da PKK'lıların polis otosuna yaylım
ateşi açıp bir polisi öldürmelerinden sonra
güvenlik güçleri alarma geçti.
ADANA (Cumhuriyet Gimey
tlleri Biirosu) — Siirt'in Perva-
ri ilçesinde askeri malzeme ta-
şıyan kamyonlara PKK terörist-
lerince ateş acıldı, bir kamyon
şoförü yaralandı. PKK'h terö-
ristlerin devriye görevi yapan
polis otosuna yaylım ateşi aça-
rak bir polis memurunu şehit et-
tikleri ve üç p>olis memurunu da
yaraladıklan Adana'da güven-
lik güçleri alarma geçirildi. Bis-
mil ve ldil'deki kepenk kapama
eylemi sona erdi.
Adana'da saldın olayının ar-
dından başlatılan sıkı önlem ile
arama ve tarama yoğun biçim-
de sürdürülüyor. Ağırlık, polis
otosunun kurşunlandığı bölge-
de yoğunlaştırıldı. Çoğunlukla
Güneydoğu kökenli nüfusun
bulunduğu Dağlıoğlu, Bahçeli-
evler, Gülbahçe, Obalar ve Kıb-
ns caddeleri bölgesinden topla-
nan çok sayıda kişinin gözaltı-
na aundığı belirtiliyor.
Onceki akşam saatlerinde as-
keri birliklere malzeme taşıyan
kamyonlann dönüşünde Perva-
ri'ye bağlı Doğan köyü yakm-
lannda PKK teröristlerince ateş
acıldı. olayda kimliği öğrenile-
meyen bir şoför yaralandı.
PKK'mn kuruluş yıldönümü
nedeniyle Diyarbakır'm Bismil
ile Mardin'in İdil ilçelerinde ön-
ceki gün yapılan kepenk kapat-
ma eylemi sona erdi. Eylem ne-
deniyle önceki gün adeta duran
yaşam, dün isyerlerüıin açılması
ve kentiçi ile kentlerarası kara-
yolu ulaşımımn başlamasıyla
normale döndü. Her iki ilçede
alınan güvenlik önlemleri ise sü-
rüyor.
öte yandan geçen salı günü
Lice-Genç karayolunu kesen bir
grup PKK militanı tarafmdan
seyahat ettiği otobusten alına-
rak kaçınlan Kars Emniyet Mü-
dürlüğü'nde görevli polis me-
muru Sinan KızıPm cesedi bu-
lundu. Cesedi, Lice yakınların-
da dağlık kesimde bulunan Si-
nan Kınl için yapılan törende,
polislerin sağa sola gelişigüzel
ateş açtıklan öne sürüldü.
DYP Lice llçe Başkanı Ab-
dullah Elek ve HEP Lice llçe
Başkanı Hafız Uzun, dün yap-
ükları basın toplantısında, po-
lisin çevreye ateş açması olayı-
nı kınayarak "Devlrt güvenlik
güçleri, Lice'de açıkça lsrail
taktiğini uyguladılar. Bölgede
gerçekleştirilen devlet terörüne
bir an önce son verilmesini is-
tiyoruz" dediler.
Ote yandan Izmir'de ESHOT
Genel Müdürlüğü'nün Soğuk-
kuyu'daki atölyesine önceki ge-
ce kimliği bilinmeyen kişilerce
molotof kokteyli atıldı. Molo-
tof kokteylinin atıldığı yerde ye-
ni satın alınmış BMC otobüsler
bulunduğu, ancak amnda mü-
dahale edilmesi nedeniyle oto-
büslerin patlamadan hiçbir za-
rar görmedigi açıklandı.
Ktirtçe yaym
öte yandan Berlin muhabiri-
miz Dilek ZaptçıogltTnun bil-
dirdiğine göre Berlin'de Fransız
sermayesiyle kurulan özel rad-
yo istasyonu "Radyo Enerji"
her pazar akşamı bir saat Kürt-
çe yayına başladı. Yayım hazır-
layan dört kişilik ekip, aldığı te-
lif ücretini bir elemamn teknik
eğitimine harayor ve gönüllü
calışıyorlar. Kürtçe yaymı yöne-
ten Şerif Kaya, "Burada kazan-
dıgımız tecriibeieri ileride Kür-
distan'da kulianabUecegimize
inanıyonız" diyor.
Berlin'deki çok sayıda özel
radyo istasyonuna geçenlerde
bir yenisi eklendi. Fransız ser-
mayesiyle yayına başlayan "Ra-
dio NRJ" (Radyo Enerji) mü-
zik ağırlıklı bir programa sahip
ve haberlere, ropörtajlara da
yer ayuıyor. "Radyo Enerji "de
ilginç olan, haftada bir Kürtçe
yayınlara da stüdyolanm açma-
sı. Pazar akşamları san>
19.00-20.00 arası yayımlanan
Kürtçe programı dört kişilik bir
ekip hazırlıyor.