14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 KASIM 1991 KÜLTÜR-SANAT CUMHURİYET/9 TAZMİNAT DAVASI Sarkis'in kişilik hakJarı • Kultıir Senisi — Sanatçı Sarkis'in vekillerı avukat Deniz Ketenci ve avukat Dr. Çetın Özek, eleştirmen ve sanat tarihçisi Sezer Tansuğ ve Sanat Çevresi dergisi sahibi ve sorumlu Mudürü Hamit Kınaytürk hakkında "manevi tazminat" istemiyle dava açılması için İstanbul Asliye Hukuk Hâkimliği'ne başvurdular. Ketenci ve özeic, dava başvurusunda, Sezer Tansuğ'un Sanat Çevresi'nin 154, 155, 156 ve 157. sayılarında yayımlanan yazılanyla Sarkis'in kişilik haklanna saldırıda bulunduğunu belirttiler. Dava dilekçesindef-"Gerçeklerle bağdaşmayan ve dayanağı bulunmayan suçlamalan içeren yazılar, müvekkilimizin kişilik haklanna saldırgan nitelik taşıdığı için Medem Kanun'un 24., Borçlar Kanunu'nun 41. ve 49. maddelerine göre 'haksız fiil' oluşmuş ve Basın Kanunu'nun 16. ve 17. maddelerine göre davalılartn 'tazminat sorumluluğu' doğmuştur" denildi. SERGİ Maltepe'nin cahşkan ressaım • Knltür Servisi — Maltepeli ressamlardan Ali Koçak, beşinci kişisel sergisinı 24 kasım - 24 aralık tarihleri arasmda Maltepe Sanat Galerisi'nde açıyor. Koçak bu son sergisinde, resimlerine yeni bir boyut ve farklı bir renk anlayışı getiriyor. Koçak'm sergisinde eski kapılar, hurdacılardan alınan eski sandıklar üzerine resim yapılmış. Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu'ndan eğitimini tamamlayamadan ayrılan Ali Koçak, "Yaşamın getırdıği zorluklan yıllar sonra resme dönüş yaparak" aştığını anlatıyor. Maltepe'nin en çalışkan ressamlarmdan biri olarak tanınan Ali Koçak'ın amacı, Van Gogh-gibi yılda iki yüz resntin üzerine çıkabilmek. Inönü Cad. No: 68 Kartal'daki Maltepe Sanat Galerisi'nde Ali Koçak'ın resim sergisinin açılışı 23 kasım cumartesi günü saat 17.00*de gerçekleştirilecek. TOREN AJtaıva fahri doktorluk • Kultur Servisi — Cumhurıyet dönemi milzik yaşamımıza yorumcu ve eğitimcı olarak büyük katkılarda bulunan şan sanatçısı ve hocası Saadet tkesus Altan'a muzik eğitimindeki 50. yılı nedeniyle dün Mimar Sinan Üniversitesi'nde düzenlenen bir törenle fahri doktorluk unvanı verildi. Törene katılan ve Saadet tkesus Altan'a muzik eğitimindeki katkılarından öturü fahri doktorluk unvanını veren MSÜ Rektöru Prof. Dr. Gunduz Gökçe, "Çoksesli müziğin yayılmasında rol oynayan Altan, opera-lied çevirileri ile tarihe geçecektir" dedi. KONSER Hal Singer İstanbuTda • Költür S«rvisi — Pozitif ve Fransız Kultur Derneği'nin ortaklaşa düzenledikleri etkinlikte Hal Singer Quaıret, dun akşam İTÜ Maçka Maden Fakultesi G Anfisi'nde bir konser verdi. Kansas City'de müzık yaşamına başlayan Hal Singer, daha sonra New York'ta 52. Cadde'deki Be-Bop akımına katıldı. Kendisi Duke Ellington, Billy Holliday, Coleman Hawkins, Dexter Gordon, Kenny Clarke ve daha pek çok devle çaldı. 6O'lı yıllarda Paris'e yerleşen tenor saksofoncu Singer'a davulda Eddie Allen, piyanoda Bernard Maury, basta Eric Vınceno eşlik ettiler. (Fotoğraf: İBRAHİM GÜNEL) SİNEMA Altııı Portakal'ın ardından • ANTALYA (AA) — Antalya Altın Portakal Film Festivali Yürütme Kurulu Başkan Vekili Hüseyin Şanh, 11-17 kasım tarihleri arasında düzenlenen sinema etkinliğinin, bir hafta içinde 50 bin kişiye film izleme olanağı verdiğini belirterek "Böylece, Türk sinemasının halkla bütünleşmesinde önemli bir katkı sağladık" dedi. Düzenlediği basın toplantısında, bu yılki festivalin 103 milyon lira kârla kapandığım belirten Şanh, "Altın Portakal, Türkiye'nin en eski festivali olmasmın yam sıra sanat çevrelerinin en fazla önem verdikleri bir sanat etkinliği haline gelmiştir" diye konuştu. Kurulan film markette yabancı sinemacılara 16 Türk filminin satıldığını, 33 fılmle ilgili bağlantının da yapıldığını bildiren Şanh, şunlan söyledi: "Festivale çağırdığımız 50 sinema öğrençisi de Altın Portakal belgeseli dıyebileceğimiz kısa metrajh bir film hazırladılar. Gelecek yılki Altın Portakal'ın kapsamını genişletmeyi hedefleyen yürütme kurulumuz, sinema alanmda ileri bir ülkeyi özel olarak davet etmeyi planlıyor" Groucho Marx, Charîie Chaplin, Ingrid Bergman, John Viayne, Simone Signoret, James Cagney, Rita Hayıvorth, Bette Dcruis, Greta Garbo, Ava Garâner, Ayhan Işık, Cahide Sonku, Marilyn Monroe, Clint Eashvood, Şener Şen, Zülfü Lrvandi, Orson Welles, Glenn Close Tüm bu isimleri, dolayısıyia SİNEMA'yı sevenlere SINEMA/AIILLÂ DORSAY Fransızyönetmen Claude Chabml'dan Henry Miller'ın Paris serüvenleri Miller'ın erotik günlüğüCliehy'de Sessiz. Günler (Quiet Days in Clichy) / Yönetmen: Claude Chabrol / Oyuncular: Andrew McCarthy, Nigel Havers, Barbara de Rossi, Mario Adorf, Stephanie Cotta, Stephane Audran / Bir Fransız-Alman-ltalyan ortak-yapımı (Dünya, Kadıköy) Henry Miller'ın sinemada şansı olduğu pek söylenemez. Tüm uslupçu yazarlar gibi... Onun romanlanm ilgınç kılan, yaşanmışhktır. CinseUik üzerine, cinsel deneyimler ve yaşamın onlar aracıhğıyla kavranmasına yönelik bir yaşanmışlık... Cinsel- lik, tek başına bir amaç değildir Miller'da: Bu onun bir "erotik romanlar" yazarı olmasını ön- ler, onu, kısaca yazar yapar. Bu aynı zamanda, Nevv York'ta, "zombilerie dolu bu kentte", tam 5 yıl boyunca "aptalca bir Iş" olan sigortacılık yapmış, te- melde püriten bir Amerikalımn, 193O*lann Paris'i gibi tumüyle farkh, "liberten" bir çevrede, cinselliğini keşfetmesini ve bunu dünyaya haykırmak istemesini simgeler. Miller, birçok genç adam gibi cinselliği keşfeder, onu ilk kez doya doya yaşar ve bu yaşantılann odak noktasını oluşturduğu bir yapıt ortaya koyar. Boylesine bir yapı'ttan yola çı- karak iyi, ilginç bir füm yapmak 1930'LARIN PARİS't — "Clichy'de Sessiz Gunler", Paris'i, erotik kabareleri, zampara ve fahi- seleri, sokak çalkantılan. sabotaj ve yiirüyüşleri, bir Parislinin, Fransız yönetmen Claude Chab- rol'un bakış açısıyla yansıtıyor. kolay değildir. Çünku bir kez "giınlük" tarzı yapıtlardan yo- la çıkıp film yapmak zordur. 1yi bir Proust uyarlaması duşünu- lebilir mi? MÛler'ı uyarlamak bu yüzden zordur. Üstelik cinsellik boyutu bir avantaj değil, nerdey- se bir handikaptır. Miller'ın cin- selliği, erotik (veya pornografik) bir film yapmaya uygun değildir. Geriye büyük bir içtenlikle an- latılmış, kışkırtıcı olmayan, kış- kırtıcılığı ancak sonradan yakış- tınlmış bir yapıt, bir anılar, göz- lemler, sözcuklere dökülmuş du- yular ve duyumsamalar toplamı kalır. Bunun da sinema için iyi bir malzeme oluşturduğu kolay kolay söylenemez. Geçen yıl izlediğimiz Pbilip Kaufman'un yönettiği "Henry ve June", bu zorluklan bir ölçu- de aşabilmiş bir filmdi. Miller- in yapıtında bunca yıl sonra bi- le yürekli ve geleneksel ahlaka baş kaldıran öğelerin altını çizi- yor, şen bir "Bbertinaj"ı bir ya- şamı kavrama, bir felsefe uğra- şına dönüştürebiliyor, aynca da, "şık" ve cilalı da olsa belli bir erotizme ulaşabiliyordu. Miller'ın Paris serüvenlerini anlatmada bu kez görevi yükle- nen bir Fransız yonetmeni, bir Paris'li... Usta Claude Chabrol.. Onun hiç olmazsa 1930'lann Parıs'ini daha iyi kavraması ve Miller'ı onca şaşırtan "baskent cinselligi"ni daha iyi görselleş- tirilmesi beklenmez miydi? Ancak Chabrol bu işin altın- dan pek kalkamamış. Gerçi 1930'lann Paris'i, erotik kabare- leri, zampara ve fahişeleri, Av- rupa'nın gerginleşen politik or- tamının getirdiği sokak çalkan- tılan, sabotaj ve yurüyüşleriyle, Kaufman'ın filmindeki oldukça stilize, Amerikan gözüyle görul- müş Paris'e kıyasla daha canlı, daha inandırıcı. Ama işte o kadar... Chabrol, bu pahah ortak-yapımda, kimi koşullara teslim olmuş ve bilinen kişisel sinemasmı konuşturama- mış gibi. Filmde, ne gerçek an- lamda bir erotizm, ne bir geri- lim, ne özel bir sinemasal tat var. Kaufman'ın filmindekine (ve gerçektekine) kıyasla aşın genç ve yakışıklı bir Henry Mil- ler (ortak-yapımın cilvelerinden olmalı), hepsi birer kuklaya dö- nuşmuş kartondan kisilikler ara- sında ("neşeli Paris"in yosmala- n, sanatçılan ve patronlannı simgeleyen figürler) dolanıp du- ruyor, yaşamına olmayan (en azından filmde olmayan) bir an- lam anyor. Bu anlamı elbette Miller'ın yapıtından çıkarmak mümkun... Ama bu filmden değil. Filmin bizce tek ilginç yanı, Miller ve kafadan Alfred'in iki- sinin birden gönlünu çalan ço- cuk yaştaki bir genç kızın, Co- lette*in öyküsü. Bu rolde sine- manın "Lolita"dan beri gördu- ğu en çekici çocuk-kadmı can- landıran genç ve yetenekli oyun- cusunun da yardımıyla, yapıtın da zaten özünü oluşturan "üç- lü ilişki", bu bihnçsiz "Jules ve Jim öykiisu", bu oldukça donuk fılme belli bir yaşarlılık getiri- yor. Bu da, bu iddialı Chabrol filmı için yeterli olmayan bir başarı... Richardson, özgür sinema akımının başını çeken adamdı Richardson: Öfkenin sinemacısı 'Özgür Sinema' akımının baş temsilcilerinden Tony Richardson, kendine özgü "genç" bakışı hep koruyarak dinamik, serbest ve yeni temalarla donatılmış filmler yaptı. Tony Richardson, sinemanın unlu akımlanndan sayılan İngi- liz "Free Cinema" (Özgür Sine- ma) eyleminin başını çeken adamdı. 1928 doğumlu sanatçı, Lindsay Anderson ve Karel Re- isz'la birlikte "Sequence" adlı bir sinema dergisi çıkarmaya başlamış, bu dergi, tıpkı aynı yıl- larda Fransa'dakı Caniers de Ci- nema gibi, yenilikçi bir akımın düşünsel temelini atmıştı. 1955'lerde birkaç kısafilmger- çekleştiren Richardson 1958'lerde Londra'daki Royal Court Theatre'ın baş yöneticısi olmuş ve orada, Free Cinema 1 nın bir anlamda tiyatrodaki yan- sımasını getiren yazar John Os- borne'ld işbırliğine gitmiştı. Os- borne'un "Öfke-Look Back in Anger" ve "Sahte Tebessüm-The Entertainer" adlı oyunlarını sahneleyerek büyük başan kaza- nan Richardson, sonra "Öfke" nin filmiyle sınemaya başladı. "Öfke" gerçekten de ofkeli bir filmdi: Sınıfsallığı donmuş kalmış bir toplumu yansıtan akademik, "tngiliz kalitesi"nin güvencesine sığınmış bir sinema yerine, genç ve doyumsuz kah- ramanlann gerçek yaşamdan alınma sorunlarını perdeye U-.$ı- yan, anlatımıyla da genç ve mo- dern bir sinema denemesi. Ric- hardson, Anderson ve Reisz'la birlikte uzun yıllardır tngiliz si- nemasında görulen ilk yenilikçi akım olan Ozgur Sinema'yı sür- durdu. Geçenlerde Starl'de ÖFKE'Lİ FİLM — Tony Richardsonın "Öfke" adlı filmi gerçekten de ofkeli bir filmdi. Genç ve modern bir sinema denemesi olan film, 1950li yılların genç Richard Burton, Claire Bloom ve Mar> Ure'unu bir araya getiriyordu. "Show man" adıyla oynayan "The Enterfainer"de Laurence Olivier'in oyunuyla, yaşlanan bir sahne oyuncusunun dramı- nı ustalıkla yaşattı. Arada ABD'ye atlayıp gitti ve VVilliam Faulkner uyarlaması "Lekeli Günler-The Sanctuary" adlı bir film yönetti. Ama asıl başan, onu tngiltere'de bekliyor- du. Burada ust uste "Bir Par- mak Bal", "Uzun Mesafe Koşu- cusunnn Yalnızlığı", "Tom Jones" gibi sahne oyunu veya klasik roman kokenli uyarlama- larıyla, değişik turlerde, ama hep o "genç" bakısı koruyabi- len, dinamik, serbest, yeni tema- larla donatılmış filmler yaptı. özellikle Albert Finney'in oyu- nuna dayalı tarihsel fantezı "Tom Jones" onun adını tum dünyaya duyuran bir film oldu. Richardson, sonralan aynı başarıyı yakalayamadı. ABD'de çektiği "The Loven One" veya Fransa'da çektiği "Mademoisel- le", yığınlara ulaşamadı. Ulkesi- ne gelerek yaptıği ve bir bolumü ülkemizde çekilen "Hafif Süvari Alayının Hücumu", tarihsel fil- me ilginç bir bakış ve tipık İn- gılız değerlerin acımasız bir eleş- tirisıvdi. Sonralan ise "Karanlık Diinya-Laughter in the Dark", bir "Hamlet" uyarlaması, "Ned KeUy". "A Delicate Balence". "Joseph Andrews" gibi filmleri kimi zaman unlu oyunculara sı- ğınan, ama oldukça donuk ve ruhsuz filmler oldu. Yeniden ABD'ye geçerek yaptıği "Sınır" ve "Hotel New Hampshire" gi- bi filmlerde, yeniden "biraz öfke" duymaya ve duyumsatma- ya çalışan Richardson, bunu da pek başaramadı. Ama o hep, 1950 sonlannın gerçekten öfke- li ve de yetenekli genç lngiliz sı- nemacı ve tiyatrocu takımıyla birlikte anılacak. îki yeni film bugün gösterime giriyor Zenciler ve ruh doktorlan ATILLA DORSAY Varlık Yayınlan Bugün gösterime giren filmlerden Frank Oz'un "Peki, Ya Bob?" filmi ruh doktorlarını ince bir alaya alıyor. Yönetmenligini Mario Van Pebbles'in yapöğı 'Şehirii Sokaklar'- da başrollerde VVesley Snipes, Ice T, Chris Rock yer alıyor. Yö- netmen Van Peoples de oyuncular arasında. Kultur Servisi — Bugun baş- layan filmlerden biri olan "Pe- ki, Ya Bob?-What About Bob?", sorunlu bir genç adam- la, onun tedavi olmak için baş- vurduğu bir ruh doktorunun ilişkiknni anlatıyor. En azından adam kadar sorunlu olan aile- sinden kaçmak için tatile çıkan doktor, orada da kendisi olma- dan yapamaz hale gelen genç adamın ve ailesinin baskınına uğruyor. Amerikalıların onsuz yapa- madığı "ruh doktorlarT'nı ve psikanalizi inceden inceye alaya alan filmi Frank Oz yonetmiş. Frank Oz, artık yaşamayan Jim Henson'Ia birlikte "The Dark Crystal", "The Great Muppet Caper" gibi filmlerle işe başla- mış, ardından "Kiiçiik Korku Dukkânı" ve "Kirli, Çıiriık \e Adi" fılmlerini yönetmişti. Ak- tör olarak da tanınan Oz'un fil- mınde, günümuzun sevilen 2 oyuncusu başrolleri paylaşıyor: Billy Murray ve Richard Drey- fuss. Sinemada en çok "Hava- let Avcılan" serisiyle tanınan Murray, daha önce Oz'la "Kıi- çük Korku Dükkânf'nda da birlikte çahşrruştı. Filmin diğer Vc LfXdı ıı ujUıl^uou ivic- hard Dreyfuss'u ise en çok "El- veda Sevgilim", "Bu Kimin Hayatı?", "Jawes", "Daime", "Yaşamın Kıyısından Kartpos- lallar" gibi filmlerle tanıyoruz. Haftamn ikinci yeni filmi, bir Wamer Bros yapımı olan "Ze- hirii Sokaklar-Nevv Jack City." ABD'deki zenci ve uyuşturucu sorunlarma değinen film, "mü- ziğiyle, giyinişiyle, kültiirü ve politikasıyla, suçu ve suça kar- şı koyanlanyla şehir haydutla- nnı lanımlayan bir ad" olan "New Jack City" adını taşıyor. Bu ad altında, Amerika'yı ka- sıp kavuran ve sanki "zenci ol- nıanın kaderi" olan uyuşturucu tutkunluğuna değinen filmde, Mario Van Pebbles'in yönetimi altında VVesley Snipes, Ice-T, Chris Rock ve "bizzat" Van Peebles rol almışlar. Ünlu rap- çı Ice-T'nın baş rollerden bırin- de olmasından da anlaşılacağı gibi. film aynı zamanda bir "rap müziği" şoleni. New Jack City, I YVanna Sex You Up, I'm Dreaming, The Redhead One gibi unlü ve listelere girmiş rap parçalar muziğin tutkunlan ıçın çekici yapıyor. Antalya'dan geriye kalan 28. Antalya Altın Portakal Film Şenliği'nde bu yıl ilk kez gerçekleştirilen Film-Market olumlu karşılandı. 28. Antalya Şenliği, sinema- mıza sanki taze bir kan aşıla- dı. Kitle iletışim araçlan (TRT ve basın) olaya beklenenin öte- sinde ilgi gösterdiler, kazanan filmler ve sanatçılar sevinçle- rini tüm ulusa duyurdular. Bu arada kazanamayanların ya- kınmalan da kulaklanmıza gelmedı değil. Doğaldır, her ödul sistemi, her yanşma, so- nuçlanyla tartışmaya açıktır. Şimdi, Antalya'nın uyandırdı- ğı ilgiden yararlanarak, dere- ce alan filmlerin hemen göste- rime girmesini beklerken, de- rece alamayan filmlerin de yi- ne seyirci öniıne gelebileceği- ni ve Antalya'mn sonuçlan üzerine eleştirmenlerle birlik- te gerçek "hakem" olan seyir- cinin de kendi yargısım verme fırsatı bulacağını umalım. Ama Antalya yine kimi ek- sıkliklerini sürdürmektedir. Şenliğe katılıp tstanbul'a gelen kimi yabancı ve dost gazeteci- lerle konuşuyorum. Organi- zasyondan, ağırlanmadan çok memnun olduklarını, Film- Market olayını ise çok olum- lu bulduklarını belirtiyorlar. Ama filmlerin gösterildiği An- talya sinemalarının halini ise alabildiğine eleştiriyorlar. Bu sinemalara anlaşılan hiçbir bi- çımde gerçek anlamda çeki- düzen verilmemiş, karanlık projeksiyonlann ve yetersiz ses düzenlerinin elden geçirilmesi düşunülmemiş. Yabancı gaze- teci şöyle diyor: "Film-Market iyi bir olay, ancak film alıcı- lanna >onelik. Eleştirmenler ve "cinephfle" dediğimiz sine- ma meraklılan ise burada vi- deo ekranlannda değil, sine- malann buyuk perdesinde film seyretmek isterter. Eğer Antal- ya çağdaş goslerim koşullan- na kavuşturulama>acaksa. o zaman festivale yalnızca film tüccarlan çağnlsın, gazeteciler ve eleştirmenler değil." Bu arada, bu yılki jüri de şenlik sonrasında, organizas- yona yönelik önerilerini bir ra- por halinde basına açıkladı. Hepsi de olumlu ve bu şenliğe katılan herkesin, hepimizin yıllar yıh soyleyip yazdığı şey- ler. 30. yılına yaklaşan bu fes- tivalin sorumluları, soruna yalnızca Antalya'mn ve yerel yönetımin tanıtımı, reklamı açısından bakıyorlar. Bu, bir- yerde doğaldır; onlann, sine- marun özgul ve karmaşık so- runlannı, şimdi uluslararası olmasına güişilmiş bir festiva- lin inceliklerini, gereksinmele- rini bihnelerine olanak yoktur. Ama işte, bu rapor, onlara ve- rilmiş yeni bir fırsattır. Oku- sunlar, üzerinde düşunsünler ve artık lutfen uygulamaya g^;inlcr. Şimdi artık hükümet de onlann partisinden... Dev- letin yardımını da umabilirler. Ve artık Antalya'yı bir kasa- ba şenliğınden kurtarıp ciddi ve uluslararası duzeyde bir fes- tival yapmak için gerekli işle- ri, şimdiden, hemen bugunden başlayarak gerçekleştirsinler lutfen... \knıı 9 müze ticretsiz • ANKARA (ANKA) — Avrupa ülkelerinde Avnıpa Konseyi'nin öncülüğünde her yıl kutlanan Avrupa Miras Günü dolayısıyia yann Türlciye'de dokuz müzeye parasız gidilebilecek. Europa Nostra Federasyonu üyesi Bizim Ülke Derneği'nin girişimi ve TBMM başkanlığı, Anakent Belediye Başkanlığı, Müzeler Genel Müdürlüğü, Mimar Sinan Üniversitesi Rektörlüğü ve Koç Vakfı'mn katküan ile 23 kasımda parasız gezilecek müzeler şöyle: Yıldız Sarayı, Şale Köşkü, İstanbul Arkeoloji Müzesi, Topkapı Sarayı, Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Resim ve Heykel Müzesi, Sadberk Hanım Müzesi, İstanbul Şehir Müzesi, Binbirdirek Sarnıcı ve Şerefiye Sarnıcı. Günler • Kültür Servisi — Yazüı Günler dergisi 1. ydını doldurdu. Bu ay 11-12. sayısını çıkaran dergide bir rönesans filozofu: VVilliam Shakespeare üzerine Afşar Timuçin'in bir incelemesi, Yaşar Azaz'm Ernest Fisher'dan çevirisi "Francisco Goya ve Sanatı-3" adlı yazısı, Nezih Ural'ın edebiyat ve ahlak ilişkisini sorgulayan "Edebiyat Ahlaksızlıktır" adlı yazısı, Mehmet Serdar'ın "Toplumcu mu, Bireyci mi?", Mehmet Sert'in "Romanlar", Behçet ÇeUk'in "Umut Çabası", Altay öktem'in Yorgo Seferis üzerine "Denizdeki Ardıç Kuşu" başlıklı yazılan okunabilir. ZulıaJ Olcayla birlikte • Knltür Servisi — "Beyoğlu ve Sinema Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu, sinema oyuncusu- tiyatrocu ve müzisyen "Zuhal Olcay". En son, yönetmenligini ömer Kavur'un yaptıği "Gizli Yüz" isımli filmdeki rolüyle dikkatleri üzerinde toplayan Zuhal Oicay, yann saat 17.00'de sinema yazarı Ali Hakan'ın ve sinemaseverlerin sorulannı yanıtlayacak. Arkeometri Merkezi • ANKARA (AA) — Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü'ne bağlı Arkeometri Araştınna Merkezi kuruldu. Resmi Gazete'nin dünku sayısında yayımlanan karara göre merkez, arkeoloji ile doğa bilimlerini birleştiren alanlarda temel ve uygulamalı araştırmalar yapacak. UGUN • Taxi Blues Pavel Loungine'nin yönettiği Taxi Blues saat 17.00 ve 19.00'da Fransız Kültür Merkezi'nde. (144 44 95) • Bir Uzay Masalı tki bölümlük pop-opera Bir Uzay Masalı saat 18.30'da AKM büyük salonda. (151 56 00) • Kltaphkta söyleşi Cengiz Özakıncı ve Başar Başanr'ın Fotoğrafın Yanlış Anlaşılan Özgürlüğü konulu söyleşisi saat 16.00'da Atatürk Kitaphğı'nda (149 09 45) • Hal Singer Ouartet Taxim Nightpark, caz serisinde bu gece saat 22.00 ve 23.00*te Hal Singer Quartet'i konuk ediyor. bugün bilsak 22 KASIM CLMA : 19.00 "Boğa/içıiKİc Çcvrc Fclakcıı" llham ARTUZ Corsel Sanal Atüiyeleri Mclımci GL1ERVLZ - jöneiımıiKİc (Pcr. -Cumj) LalinceÇalışmalar lAralık'tanliibarcıı HerS:ılı-PcrşcmbcIt n(V2LK) BİLSAK FINDIKU Cafe-liar-Restaurant Re/ervas)on: 152 3868-152 0130 Cafe-Fo\er-I!ar(Gırı>) African Cafı-liar(5 Kal) Pari\ bilsak, sırasclvılt-r cad , soğ.ıncı sok. 7 cıhnnj^ır 14 3 28 79-99 Können Sie sich vorstellen, 0 das Friedensreich in Deutschland entsteht? Info. UniverseUes Leben e.V. 10/4 87 VVürzburg, Postf. 5643.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle