22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 14 KASIM 1991 Prof. Dr. ILKAY SUNAR Boğaziçi Üniversitesi Nasıl Bir Devlet Nasıl Bir Toplum Türkiye'de son yıllarda siyasal ve düşünsel gündemi oluş- turan ilginç ve önemli konulardan bir tanesi 'devletçi1 - 'sivil toplumcu' tartışması. Tartşma, temelde, geniş boyutlu bir arayıştan kaynaklanıyor. Türkiye nasıl bir devlet-toplum an- layışını benimsemelidir: Netür bir devlet netür bir toplum; ne kadar devlet, ne kadar toplum; nasıl bir devlet-toplum ilişkisi; ekonominin, dinin, etnik özelliklerin yeri nerededir: Devletin mi toplumun mu kapsamında olmalıdır? Bu soruların karşılıklannı verebilmemiz sivil toplum mode- lini temellendiren mantığı veya sorunu açıklığa kavuştur- mamıza bağlıdır. Ben bu yazının sınırlı çerçevesi içinde yalnız birinci soruyu, 'ne tûr devlet, ne tür toplum' sorusunu doğru- dan ele alacağım. Sivil toplum projesini yönlendiren temel sorun "farklılıklar üzerine kurulu toplumsal düzen" arayışıdır. Sivil (civil) söz- cüğünün, kent (cite, city) sözcüğü ile olan akrabalığı bir rast- lantı değildir. Cite sözcüğünün citoyen (vatandaş) veciviliza- tion (uygarlık) sözcükleriyle olan yakınhğı da yine rastlantı değildir. Aynı Arapça'da medine (kent) sözcüğünden medeni- yet (uygarlık) sözcüğü türetilmesi gibi civilization da siteden türemiştir. Bir başka deyişle, medine medeniyetin beşiğidir; medeni yaşam kentte doğmuş, kentte gelişmiştir. O halde si- vil toplum medsni bir yaşam biçimini, medeni bir ortaklığı temsil eder. Başbakan Süleyman Demirel'e Açık Mektup Sayın Demirel...Gencelli, Çakmaklı, Kozbeyli köylüleri, Aliaga, Foça, Bakırçay ve Egeliler sizden açıklama bekliyorlar. Aliağa Termik Santralı Projesi'nin iptalini, Yatağan'da ölüm saçan santralın durduruldugunu, Batılılann "dünyanın en büyük ve güzel akvaryumu" dedikleri Gökova kıyılannda yükselen "utanç bacası"nın ortadan kaldınlacağını ağzınızdan duymak istiyorlar. KEMAL ANADOL EskiSHPMilletvekili . Farklılıklara dayalı dirlik ve Kentlı yaşamın temel ... . . . . . . özeiiiği kenttopiumunun, duzen nasılmumkun dışanya açık ticari mer- olmuştur? Farklılıklar nasıl kezler olmalar. nedeniy- gQvence a # / n a almmiŞ, le, farklı nıtelıklere, farklı . , . . ,. r inançiara ve çıkariara, ortakbıryaşamın altyapısı farklı kökenlere sahip nasil OİUŞtUmlmUŞtUr? Işte, 3£SSK5£(53Î S/V// toplumarayışmmtemel tes) ortak olarak, yurttaş SOrUHSall, temel SOrUPU (citoyen, citizen) olarak budur. medeni (civilized) bir bi- ^ ^ _ _ _ ^ ^ ^ _ ^ ^ _ — _ _ _ _ _ çimde, dirlik ve barış içinde yaşayabilmeleridir. Sivil toplum farkhlık üzerine kurulu çoğulcu bir yapıya sahiptir, kır toplumu benzerlik üzerine kurulu türdeş, 'communautaire' (cemaatçi) bir yapıya sahiptir. Farklılıklara dayalı dirlik ve düzen nasıl mümkün olmuştur? Farklılıklar nasıl güvence altına alınmış, ortak bir yaşamın alt- yapısı nasıl oluşturulmuştur? Işte, sivil toplum arayışının te- mel sorunsalı, temel sorunu budur. Batı'da çoğulcu sivil toplumun temel güvencesı bağımsız, evrensel, tarafsız, pozitif hukuk sistemi olmuştur. Hiçbir zümrenin, kesimin özelliklerini taşımayan, hiçbir kişi veya gruba taraf olmayan, herkesı eşit olarak kapsayan, evrensel nitelik taşıyan bağımsız yargı, sivil toplumun çoğulcu yapısını, farklılıkları güvence altına alan ve düzenleyen bir iş- levyüklenmiştir. Evrensel hukuk sisteminin, bağımsız yargımn uygularv ması, sivil toplum tarafından devlete devredilmiş, böylece hu- kuk devleti kurulmuştur. Devletin meşruiyeti kendinden men- kul değildir, sivil toplumun onayına dayalı toplumsal sözleş- meden kaynaklanır. Başka bir deyişle, hukuk devleti ve sivil toplum, bir bütünün ayrılmaz, fakat birbirlerinden farklı iki parçasıdır. Sivil toplum olmadan hukuk devleti, hukuk devleti olmadan sivil toplum olmaz. Sivil toplum, sivil hak ve özgür- lükleri güvence altna almak için hukuk devletini yaratır, hu- kuk devleti ise sivil toplumun kargaşa ve kavgadan uzak kal- masını, barış içinde yaşamasını sağlar. K A D I K O Y Sayın Demirel, 20 Ekim 1991 seçimlerinden birinci parti olarak çıkan DYP'nin Genel Başkanı olarak hükümeti kurma çalışmalanna başladınız. Güç koşullar içinde kuracağımz hükümete ve Başbakan olarak size başanlar diliyorum. Hükümet programı hazırlanırken seçim kampanyası sırasında halka verdiğinız sözle- rin, önceliğini vurguladığınız sorunlann ağır- lık taşıması doğaldır. Seçmenler de böyle bir beklenti içindedirler. Son seçimlerin bir özelliği de bir TV prog- ramında söylediğiniz gibi partiler arasında ideolojik farklıhklar azahrken önem verilen ortak noktalann çoğalması olmuştur. Bunla- nn başında çevre sorunlan gelmektedir. Se- çimlerde tüm partiler yurttaşlann bu konu- daki duyarlılığmı farkederek siyasal yelpaze- deki konumlan ne olursa olsun çevre sorun- lanna eğilınek, değinmek ve çözümler öner- mek zorunda kalmışlardır. DYP de böyle dav- ranmış, seçmene bu yolda güvenceler vermiş- tir. Sayın Demirel, Kuracağınız hükümetin çevre konusunda içtenliğıni kanıtlayacak bir olanak hazırdır ve somut biçimde önünüzde durmaktadır: Alia- ğa Termik Santralı... Aynı zamanda bir teknik eleman olarak iyi bildiğinizi sandığım bu ko- nuvu bazı yinelemeler pahasına size anlatmak istıyonım. 18 Ekim 1989 tarih ve 89/14633 sayılı Ba- kanlar Kurulu karanyla tzmır Aliağa'da ku- rulacak serbest bölge içinde "yap-işlet-devret" modeline göre 100 megavat (2x500) gücünde bir termik santral yapımına karar verildi. Ek kararnameyle bu santralın tasarım, fınans- man, yapım, yönetim ve ışletmesı bir anonim şirkete verildî. Şirketin %70'i Japon fırma- lannın oluşturduğu bir konsorsiyuma aitti ye isim isim sayıhyordu. %30 yerli sermayenin kime ait olduğu ise nedense belli değildi! 18 milyar yen sermayeden oluşan şirkete karar- name ile birtakım ayncalıklar tanınıyordu. Aynca yasalara aykın olarak serbest bölgenin kamulaştırma bedeli Japon şirketi yerine Enerji Bakanlığı tarafından karşılanıyordu. Kararnamenin yayımından önce basında ve kamuoyunda başlayan tepkiler bundan sonra yoğunlaştı ve haklı itirazlara dönüstü: * Sayın özal'ın Başbakan sıfatıyia imzaladı- ğı belki de son kararname olan bu resmi belge çok aceleye getirilmişti, yasalara aykın ve ka- mu zaranna birçok maddeyi kapsıyordu. *Aliaga, mevcut sanayi kuruluşlan ile esa- sen kirlı bir bölgeydi. Bu yörede başta insan sağlığı olmak üzere, çevre ve doğa kirliliğinin giderilmesi amacıyla ıslah çahşmalan yapıl- ması gerekirken, termik santral gibi doğa ve insan üzerinde tahnbatı bilinen bir tesis kur- manın anlamı yoktu. tak çalışması ile ANAP iktidan döneminde hazırlanan "Türkiye Üretim Tüketim Incele- mesi (1988-1992)" çahşmasında ve ilgili dö- nem yatınm programlannda yer almayan it- hal kömür yakıtlı bu santralın yapım karan hangi plan ve programa göre venlmişti? Bu santralın yapımında etkin rol oynaması gereken Enerji Bakanlığj'na bağlı MTA, TEK, TKİ gibi kuruluşlara. burada çalışan bürokratlara ve özellikle teknik elemanlara hiçbir şey sorulmazken, kimliği, niteliği. biri- kimi ve yeterliliği belirsiz yabancılar söz ve ka- rar sahibi otmuşlardı. * Termik santralın kurulduğu bölgede en az 120 bin nüfus yaşıyordu. Bunun 45 bini kırsal kesimdeydi. Santraldan Bakırçay havzası ve özellikle Menemen Ova'smın zarar görmesi kaçımlmazdı. Buralarda dünya çapında ünlü ve hepsi ihraç malı çekirdeksiz üzûm, pamuk, zeytin, zeytinyağı, tütün. meyve, sebze ve çel- tik üretiliyordu. * Bu y öre yurdumuzun ender turistik bölge- * Aliağa ve çevresinde santralın çalışması için gerekli linyit kömürü yoktu. Böyle bir re- zerv de bilinmiyordu. Santral ise kararnameye göre ithal kömürle çalışacaktı. Bu durumda deniz kıyısında turistik bir bölgede, en verimli tanm alanının üstüne santral yapılması için Sayın özal'ın ve ANAP iktidannın gösterdiği lerinden biriydi. Santralın kurulacağı Gencel- ısrann anlamı neydi? li'den başlayan orman ve kumsalla birçok ko- Izmir-Aliağa girişinde 380 bin vatlık trafo yun birbirini izlediği Yenifoça ve Foça kıyı- lan, kuzeyde ise Yeni Şakran, Çandarlı ve Di- kili sahilleri çok eskiye dayanan tarihsel ve tu- ristik değer taşıyordu. Bölge dış turizme açıktı. Foça'da Fransız tatil köyü vardı. Kıyı- bulunmaktaydı. Yöre Soma, Yatağan, Tunç- bilek, Seyitömer santrallanndan beslenmek- teydi. Aliağa rafınerisi ve PETKÎM kendi elektrik gereksinimlerini kendıleri karşılıyor- lardı. Hatta PETKİM, kendi ürettiği elektri- ğin fazlasını TEK'e satmakıaydı. Enerji Bakanlığı ve bağlı kuruluşlannın or- lar binlerce yazlık ev doluydu. Halen yenı yapılar için 5 bin ruhsat venlmişti. Bu bölge Turizm Bakanlığı'nca hazırlanan kısa adı PARİS'TEN SELÇUK DEMİREL GAÇ olan Güney ve Batı Anadolu Çevre Pro- jesi kapsamındaydı. * Çandarlı ve Nemrut körfezleri, Yunanis- tan'la aramızdaki uluslararası sular bahkçılık merkeziydi. Burada Ege'nin en değerli deniz ürünleri elde ediliyordu. Santralın soğutma suyu denizden alınacak, sıcak %'e atık sular de- nize bırakılacak, deniz ısısının yüksebnesine, denizdeki canlılann yok olmasına yol açıla- caktı. Yunanistan, altında Türkiye'nin de im- zası bulunan Akdeniz'in Korunması (Barcelo- na) Anlaşması'na dayanarak ve haklı olarak itirazlarda bulunabilir, yeni bir sorun yarata- bilirdi. • ANAP iktidannın çıkardığı 2872 sayılı Çevre Yasası 10. maddesinde bu tür yatınm- lar için "Çevre Etki Değerlendinne Raponı (ÇED)" hazırlanmasını emretmekteydi. Ama iktidar. kendi yaptığı yasalan çiğne- mekten çekinrnivordu. Sayın Demirel, ANAP'ın santralı kurmakta direnmesi ka- muoyunda haklı bir tepki yarattı. Bakırçay Belediyeler Birliği, meslek odalan, sendikalar, yeşiller, İslamcılar, liberaller, demokratlar, sosyal demokratlar, sosyalistler ortak hareket ettiler. Santrala karşı ideolojik tartışmalann üstünde "sivil bir mutabakat" oluştu. Halkın sesine kulak vererek, o günkü İzmir milletve- killerinden biri olarak Danıştay'da dava açtım. Santral yapımını öngören kararname- nin iptalini ıstedim. Daha sonra belediyeler, muhtarlıklar, özel kişiler de dava açtılar. Da- nıştay "yürûtraeyi durdurma" karan verdi. Karara rağmen Enerji Bakanı, devlet televiz- yonuna çıkıp hukuku çiğnemekten çekinmedi. Cumhurbaşkanı Özal daha da ileri giderek santral yapımını geciktirenlerin "vatan haini" olduğunusöyledi. Davayı kaybedeceğini kestıren idare karar- nameyi iptal etti. Basın ve kamuoyu bayram yaptı. Ama sevinç kısa sürdü. Anlaşıldı ki da- vayı kaybedeceğini anlayan davalı Başba- kanlık, "hile-i şeriyye" yoluna başvurmak- tadır. Bu yöntemle aynı yere bir serbest bölşe kurarak santral yapımını bu yollaagerçekleştı- recektir. Bu kez yeni kararnamenin iptali için dava açtım. Benimle birlikte Aliağa Belediye Başkanı'nın davası şu anda Danıştay'da görü- lüyor. Sayın Demirel.. Seçimden önce İzmir'deki bir toplantıda ya- pılacak termik santrala karşı çıktığınızı gaze- telerde okudum. Demokrasinin cilvesine bakın ki ANAP hükümetinin çevre ile görevli Devlet Bakanı iken yörenin kirlenmeyeceğini belirten ve santrala "kefil" olan Sayın Işın Çe- lebi, 20 Ekim seçimlerinde bu bölgeden aday gösterilince, seçmenlere, tekrar iktidara gel- diklerinde yapımı durduracaklan yolunda söz vermek zonında kaldı! Gencelli, Çakmaklı. Kozbeyli köylüleri, Aliağa, Foça. Bakırçay ve Egeliler sizden açık- lama bekliyorlar. Aliağa Termik Santralı Pro- jesi'nin iptalini. Yatağan'da ölüm saçan sant- ralın durduruldugunu, Batılılann "dünyanuı en büyük ve güzel akvaryumu" dedikleri Göko- va kıyılannda yükselen "utanç bacası"nın or- tadan kaldınlacağını agzınızdan duymak isti- yorlar. Kuracağımz hukümetin programında bugüne dek yapılan doğa tahribatının önlen- mesi ve sorumlulanndan hesap sorulması, bundan sonra çevrenin ve insanın korunması yolunda açık, net güvenceler bekliyorlar. Ben de aynı beklentiler içinde bir yurttaş olarak size ve hükümetinize başanlar diliyor, saygılar sunuyorum. SURKUR SÜRÜCÜ KURSU HaftaSonu: 16Kas«n Haftalçi: 18Kasım (Sabah-Akşam) 92 Model Araçlarla KADIKÖY (SöğüHûçeşme Carmı yanı) Tel: 34918 24^336 02 06 - 336 02 79 F O K : 3 4 9 18 25 İLAN ASLÎYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN YOZGAT Davacı Bağ-Kur Genel Mttdürlüğü tarafından dava- Iılar Zahide Kuran, Tuğba Kuran, Ümmügülsüm Ku- ran, Abdurrahman Köseoğ- lu aleyhine açılan alacak da- vasının yapılan açık yargıla- ması sırasında verilen ara ka- ran gereğince, Davalılardan Abdurrah- man Köseoğlu adına tebligat yapıldığı halde iade edildiği, yaptınlan zabıta tahkikatı ile adresi tespit edilemedigi, bu nedenle adresi saptanamayan Abdurrahman Köseoğlu adı- na dava dilekçesinin adı ge- cene Basın llan Kurumu ara- cılığı ile ilanen tebliğine ka- rar verilmiştir. Yukanda adı geçen dava- lının duruşmanın bırakıldığı 28.11.1991 günü saat 11,00'de duruşma salonunda hazır bulunması veya kendi- sini bir vekille temsil ettirecek avukat göndermediği takdir- de HUMK'nın 213 ve 377. maddeleri gereğince yargıla- manın yokluğunda devam edeceği gibi karar da verile- ceği dava dilekçesi yerine ka- im olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 50342 Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. 21. Yüzyıl Bankacılarına Çağrı... VakıfBank Müfettiş Yardımcılığı Giriş Sınavı Sınav, yazılı ve sözlü olmak üzere iki bölümdür. Yazılı sınav 7-8 Arahk 1991 günlerinde Ankara ve Istanbul'da yapılacaktır Yazılı sınavı kazananlar Ankara'da sözlü sınava davet edileceklerdir. Sınava katılmak isteyenlerln; En az 4 yıllık öğretım süresi olan ve Hukuk, iktisat, Işletme, Ticaret, Maliye, Siyasal Bilimler veya İdare konularında öğrenım veren fakülte veya yüksek okullardan veya yetkili makamlarca bunlara eşdeğerliliği tesbit edilmiş olan yabancı öğretim kurumlarından mezun olmaları, Erkek başvurucuların fiili askerlik görevlerini yapmış bulunmaları, 1.1.1991 tarihinde 30 yaşını doldurmamış olmaları, Daha önce Bankamız Müfettiş Yardımcılığı sınavına bir defadan fazla katılmamış bulunmaları, gerekmektedir. Sınavın ana konularında başarılı olmak şartıyla, yabancı dil bilmek tercih nedeni olarak değerlendirilecektir. Sınav konulannı ve gerekli sair şart ve bilgllerl Içeren broşür: Ankara'da Teftış Kurulu Başkanlığı ndan istanbui. Izmır. Adana. Bursa. Malatya Samsun ve Antalya'da Bölge Teşkılailanmtzdan. Kaysen, Erziirum, Eskıçehır, Gaziantep ve Diyarbakır Şubelenmizden temın edıiebıiır Sınav İçin başvuru: Sınava katılmak isteyenlenn" Türkiye Vakıdar Bankası T A O (Teflış Kurulu Başkanlığı) Ataturk Bulvarı 207 Kavaklıdere ' ANKARA" adresme en g«ç 27 Kasım 1991 Çarşarrba gunü saat 17.00 ye kadar ısianen belgelerle birlikte şahsen veya mektupla başvurmaları gerekmektedîr VUofBânkT ü r k i y e V a k ı f l a r B a n k a s ı _21.YüzyılBankacıhğı Perş.-Cuma-C.tesi ÖNDER FOCAN Gitar SOREN ERİKSEN Saksaton İLKİN DENİZ Bas CENGİZ BAYSAN Davul Muallım Nacl Cad 71/3 Ortakdy Tel: 160 Si 99 DOGAKT CANKCJ AmblanceBAR GENEL KURUL DUYURUSU Türkiye Devrimci işçi Sendikaları Konfederasyonu Olağanüstü Genel Kurulu, aşağıdakı gündemle 30 Kasım 1991 cumartesi gü- nü saat 10.00'da, Ahmet Kutsi Tecer Caddesi No: 12 K: 7 Merter- Bakırköy'de toplanacaktır. Tüzüğün 11. maddesi uyarınca ûyelere ve ilgililere duyurulur. DİSK GÜNDEM YÜRÜTME KURULU 1- Vbklama, 2- Gsnel Başkan Abdullah Baştürk'ün açış tonuşmaa, 3- Genel Kurul Başkanlık Kurulu'nun seçimi. 4- 2821 sayılı yasaya göre hazırianmış olan anatüzük taslağının gönjşülme- si. 5- Kapan^. HEP AEATÜRK'ÜN \ANE\DA Salih Bozok-Cema) S.Bozok 8.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-lstanbui • FAŞİZM CEPHESINDE BUNALIM! BEŞ MİLYON SEÇMEN ÖLDÜRÜLDÜ 3 8 . S A Y I B A Y I L E R D E Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. tSMET AYKUT İLDAŞ Nüfus cüzdanımı kaybettim, hükümsüzdür. HA YDAR CEYLAN ALIDUNDAR <•(»•*>Siyaseten Gasp... Buyurgana ya da onun düzenine karşı olanların öldürüle- rek ortadan kaldınlmasına tarihte, siyaseten katl; bu yolla or- tadan kaldınlanlann mal varlıklarına el konulmasına da si- yaseten gasp denilmiştir. Siyaseten gasp, Osmanlı devlet düzeninde, siyaseten katl uygulamasıyla atbaşı gitmiştir. Kuruluşundan batışına değin, siyaseten katl yoluyla seksene yakın vezir, başvezir başı uçu- ran Osmanlı düzeninde, sayısız siyaseten gasp olayı vardır. Bilindiği gibi Osmanlı hazinesi üretime değil, bac gelirleri- ne bağlıdır O yüzden, haksız edinim anlamındaki gasp, Os- manlı düzeninde kolay yer bulmuş, kolay yerleşmiştir. Birkaç çarpıcı örnek vermek gerekirse, ömeğin başvezir Hadım Ha- san Paşa ile Hazineci Ali Ağa'nın başına gelenleri göstere- biliriz. Paraya sıkışan Padişah III. Mehmet, Yemişçi Hasan Paşa'dan bin altın borç ister. O da hazinenin tamtakır oldu- ğunu, bir kuruş gelmediğini söyleyince, hemen çağırtıp baş- vezirin ve hazine ağasınm başını vurdurtur. Yemişçi'ye de, başı vurulanların mallarına el konulmasını, giysilerinin de sa- tılarak parasının kendisine getirilmesini buyurur. Başı vurul- madığı halde siyaseten gasp'a çarptınlanlardan biri de Melek Ahmet Paşa'dır. Aynı . _ _ . . . . .. . . zamanda padişahm 12 Eylul askerselyonetımı, damadı olan Melek devletin kuruCUSU maîyîsSdSdü Atatürk'ündokunulmaz zeni vermek, hazineyi kalltma dokunmuş; yağmalanmaktan kur- siyaseten katl'Cİ ve \\ devlet adamıdır. Ka- Osmanlıdan bııe ııerı nsı Kaya suitan öiün- giderek yazılı bir belgeyi ce, padişah, buyruk verip görevlileri pa-g şanın üstüne salar. Gidenler, Melek Ahmet Paşa'nın bütün varlığına el koyariar, paşanın üstündekilere, hizmetlilerin giy- silerine değin, soyup soğana çevirirler. Paşa: Bre nadanlar, ben sağım, kızım sağ. Evde bir avuç yiyecek bırakmadınız, giysilerimize dek soydunuz, şimdi biz ne yapacağız!.. diye ağlamaklı olursa da aldırmazlar. Hanedan, savaş alanlarında yenildikçe içe döndü, kendi: toplumunu, kendi yakınlarını boğazladı, soydu. Bu yazıyı ha- zırlarken, Ulusal Bağımsızlık Savaşı günlerine baktım. O ölüm kalım günlerinde ülkesini ve ulusunu bırakıp kaçan kefen so- yucularının ve Ulusal Bağımsızlık Savaşı sırasındaki hainlik- lerinden dolayı yurtdışına çıkarılan yüz elliliklerden hiçbiri- nin mal varlığına el konulmamış. Osmanlının tamtakır ettiği devlet hazinesine bakmayı aklının ucundan geçirmeyen ulu- sal bağımsızlıkçı kadro, çarpışan ordularının aç karnını do- yurmak, çıplak bedenini giyindirmek için, nal çivisinden ka- tır yularına, çorap, eldiven ve çarığa, tarhanadan bulgur ve börülceye değin, her yurttaşın katılım gücüne göre bir ulu- sal katılım vergisi (Tekâlif-i Milliye) çıkarmak zorunda kalmıştır. Cumhuriyet yönetimine ilk siyaseten gasp lekesi, 1950'den sonra, halkevlerinin kapatılmasına değgin yasayla vurulmuş- tur. Peşinden Ulus gazetesinin, CHP'nin varlıklarına devlet- çe el konulması, bu lekeyi daha da genişletmiştir. Birbiri ar- dına gelen askersel karışımlar ve bunun sonunda, kimi si- yasal, kimi kişisel mal varlıklarına el atmalar sonucu, siya- seten gasp denen bu utanç verici Osmanlı hastalığı, ulusal < devlete sülük gibi yapışmıştır. Bu ilkel hastalığa yakalanmak- tan kurtulamayan 12 Eylül askersel yönetimi, devletin kuru- cusu Atatürk'ün dokunulmaz kalrtına dokunmuş; siyaseten katl'ci ve siyaseten gasp'çı Osmanlıdan bile ileri giderek, yaalı. bir belgeyi yok saymıştır. Dil Derneği'nin Ankara'fla, 100. Yıl Salonu'nda düzenledi- ği bir toplantıda, DYP Başkan Yardımcısı Sayın Mehmet Dül- ger'e, yazılı olarak, "Günün birinde 12 Eylül yönetimi ve et- kileri ortadan kalkar, partiniz de siyasal güce kavuşursa, bu siyaseten gasp yasalarını kaldırır, Dil ve Tarih Kurumlan'nı asıl statülerine kavuşturabilir misiniz?" diye sormuştum. Sa- yın Dülgerde, "Biz, hukukun peşindeyiz. Dil ve Tarih Kurum- lan'na yapılan işlemi hukuksuzluk olarak değertendiriyoruz" ' diye yanrtlamıştı sorumu.Umalım ki sıra, Türkiye Cumhuri- yeti'nin hukuk yaşamında birer kara leke gibi duran siyase- ten gasp bulutlarının dağıtılmasına gelmiş olsun.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle