18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 KASIM 1991 DİZİ-RÖPORIAJ CUMHURÎYET/15 Silahlaı*sivilleriıı eıııriııeMilli GüvenlikKuruhL. Asker-sivü koalisyommu içeren bir organ demokratik sistemle bağdaşır mı? siviL orariiE ve• •• ASKERIGUÇ HtKMET ÖZDEMİR Savunma Bakanlığı yeniden dflzenlenirken düşünülmesi ge- reken en önemli konu, mali im- kflnlar, teknik güç kapasitesi ve personel sayıa bakımından ka- mu harcamalanrun çok büyük bir kesimini tüketen bu dev or- ganizasyonun nasıl daha iyi yö- netüebfleceğidir. Bazı makamla- ra sivi] kişilerin oturtulması her- halde sorunu çözmez. Hatıa ki- mi durumda kanşıklık bile ya- ratacaktır. Esasen sivil otorite- nin üstünlüğü, kilit noktaJarda yalnızca sivil bürokratların bu- hınması demek degildir. Doğal olarak askeri bürokıasi savunma ve askerlik alanında te- mel strateji ve politikaların ha- zırlanmasında kendUerinden en çok faydalanılması gereken ke- simdir. Bu ise, onlann bütıin ka- "MİB Givenlik Kurnla; dev- letin mffli gavenlik siyMetlnin tayini,tespHive uyguluunası Ue Ugili karariann ahnraası ve ge- rekM koonJaasyoıiM »gbnnıa- a konsudaid görüslerini Ba- kankr Knndn'u bildtair. Kunı- tan, devfctin varhğı ve hafımm. b ölkenin bttrüalMgii ve bö- rfm toptamu hnzHr ve g korunması hara- s u d a «İMiniMiııı zonınlu gör- dügi tedbiricre sh kararlar Ba- kankr Knnüa'Bca öoceükle dflt- katesbıur." Demokratik sistemle bağdaş- ması düşünülemeyecek bu çar- pıklık elbette dUzeltilmek duru- mundadır. Anayasada ifadesini bulan Milli Güvenlik Kurulu tü- rü bir organın bileşimi, görev ve yetkileri itibanyla yıirütme ala- nında yer alması kesinlikle mümkün değildir. Heie öyle, /. yüzyıla koşan Türkiyemizin pek çok sorunu olduğu kuşku götürmez bir gerçek. Bunlann bir bölümü karmaşık ve çözümleri o ölçüde güç. Ancak bazıları var ki kolayca çözümlene- bilir nitelikte. 1960 darbesinden bu yana yaklaşık 31 yıl- dır sivil otorite-silahlı kuvvetler ilişkisinde yaşanan ola- ğanüstülük herkesin bildiği birsorun olarak buncayü- dır orta yerde duruyor. Günümüzde hiçbir demokratik ülke yoktur ki Ge- nelkurmay Başkam, Savunma Bakam'mn önünde dur- sun. Söz konusu ülkelerde asker, seçimle gelen otorite- nin, yani bakanın önüne geçmez. geçemez. Türkiye açı- sından dikkati çeken nokta, bu çarpıklığın ısrarla sür- dürülebilir olması, sivil otoritenin df içi»* mesi. Sorunun basit protokol değişiklıği olmadığı açık. Bütün askeri yapının yeniden örgütlenmesi, ince aynn- tıların bile gözden geçirilerek, sivil otoritenin üstünlü- ğü kuralına uyup-uymadıklarına bakılması gerekiyor. 1776 Virginia lnsan Hakları Beyannamesi'nde "her halükârda askeri kuvvet, kesin surette sivil idareye tabi olacaktır" şeklinde ifade edilen uluslararası kabul gör- müş kuralı bizim de uygulamamız için daha ne bekle- diğimizi herkes gibi ben de merak ediyorum. TÜSES Vakfı için hazıriadığım projenin konuyla il- gili bölümünü, Cumhuriyet aracılığıyla kamuoyunun ve yeni hükümetin bilgisine sunuyorum. H.ö. | JTİLnayasanın 117. maddesi 'milli güvenliğin sağlanmasından TBMM'ye karşı Bakanlar Kurulu sorumludur' derken 118. madde Milli Güvenlik Kurulu'nu aynı alanda görevli sayıyor. Oysa Milli Güvenlik Kurulu askerlerin ve sivillerin bir arada yer aldığı bir organdır. Demokratik sistemle bağdaşmayan bu çarpıklık elbette düzeltilmelidir. silahlı kuvvetleri geniş halk ke- simleri karşısında siyasetin baş aktörtt yapmıştır. Bunun tehli- kesi ise artık yeterince anlaşilmış olmalı... Öneriler Sivil çözümün ilk adımı, sa- vunma ve iç güvenlik islerini bir- birinden ayırmaktan; Savunma ve lçişleri bakanlıklanna yetki ve sorumluluk vermekten geçi- yor. Zabıta ve asayişin sağlan- masında ordudan yararlanma yerine, lçişleri BakanlığYna bağ- lı polis ve jandarma örgütünün her anlamda yenUenerek guçlen- dirilmesi ve iç güvenlik acısın- dan normalleştirilmesı gerekli. Elbette lçişleri BakanlığYnın sağlıklı bir yapıya kavuşturul- masuıdan sonradır ki, sıkıyöne- tim bir yönetim tarzı olmaktan çıkacaktır. Ikinci adım, kuvvet komutan- hklannı ve Genelkurmay'ı Sa- vunma Bakanlığı çatısı altında toplamaktır. Söz konusu olan, devlet protokolunde bakan Ue genelkurmay başkanının yer de- ğiştirmesi değildir. Bu yalnızca basit bir şekü degişiklik olurdu. thtiyaç duyulan, emir ve komu- ta işleri dahil, orduyla ilgüi bü- tün bürokrasirün Savunma Ba- kanlığı'na bağlanmasıdır. rarlanmanın yolu açilabilir. Savunma bakanı, bakan yar- dımcısı (veya) müsteşarlar, ge- nelkurmay ve kara, deniz, hava kurmay başkanlan Ue öteki si- vi] ve askeri teknisyenlerden ku- rulu bir topluluk... Savunma bakanı komite baş- kanhğını yapacakür. Bakan ola- rak savunma politikasımn for- mülasyonundan ve bakanlığin yönetiminden başbakan ve par- Iamentoya karşı sorumludur. Savunma bakanına genelkur- may başkam dahil silahlı kuv- vetler yüksek kademesinde gö- rev alacak bütün çalışma arka- daşlanm seçme hakkı tanınma- hdır. AT 1961 ve 1982 sistemlerinde ge- nelkurmay başkam, Bakanlar Kurulu tarafından atanmakta- dır. General ve amiral aıanma- ları Ue kuvvet komutanlan ve genelkurmay ikinci başkam ata- masında ise genelkurmay başka- mna çok özel bir yetki verildiği söylenebUir. Her ne kadar miUi savunma bakanı Ue genelkur- may başkanımn işbirliği içinde olması gerektiği 1324 sayılı ka- nunda vurgulanmışsa da yine aynı kanunda genelkurmay baş- kanına özel kanunlar Ue verilen BU TABLO DEĞİŞECEK Mİ? -Prolokolde 'seçilmiş' Milli Savunma Bakanı, 'atanmış' Genelkurmay Başkam'nın arkasında. Sivillerin üstünlüğünü sağlayacak ikinci adım, kuvvet komutanlıklarını ve Genelkurmay'ı Savunma Bakanlığı çatısı altında toplamaktır. Şözkonusu olan, devlet protokolunde bakan ile Genelkurmay Başkam'nın yer değiştirmesi değildir. Orduyla ilgili bütün bürokrasi Savunma Bakanlığı'na bağlanmahdır. demelerde görüşlerini serbestçe ifade etmeleriyle mümkündür. Fakat, son tahlilde karar verme yetkisi sivü otoriteye ait olmak zorundadır. Parlamenter sistem açısından konuya bakıldıgında açık olan sey, milli güvenliğin sağianması ve silahlı kuvvetlerin yurt savun- ması için hazıruklanndan yurilt- menin sorumluluğudur. Dolayı- sıyla söz konusu görevin yerine getirilmesi bakanlar kurulu dı- şında herhangi bir organa bıra- lniflrtiflT 1982 Anayasası 'Milli Savnn- •a' başbğı altında 117. madde- "de, nrilli güvenliğin sağianması ve silahlı kuvvetlerin yurt savun- ması için hazırlanmasında Türkiye Büyük Millet Meclisi^ ne karşı, Bakanlar Kurulu so- rumludur, derken; 118. madde- de, cumhurbaşkanı, başbakan, genelkurmay başkam, milli sa- vunma, içişleri, dışişleri bakan- lan, kara, deniz ve hava kuvvet- leri komutanlan ve jandarma genel komutanından oluşan Milli Güvenlik Kurulu'nu aym alanda görevli saymaktadır. Anayasadaki şekliyle ifade edersek; cumhurbaşkanı, başbakan, ge- nelkurmay başkam, bir-iki ba- kan ve kuvvet komutanlanndan oluşan bir yüksek organ, sivil yönetimle de bağdaşamaz. Oy- sa amaç, askeri bürokrasiyi yal- nızca savunma ve güvenlik po- litikasımn oluşumuna etkin bir şekUde katmanın yolunu bul- maktır. Başka şey olamaz. Kaldı ki uygulamamn ve tah- min edUenin aksine askeri bü- rokrasi dahil herkes, silahlı kuv- vetlerin görev alanı dışında baş- ka bir misyon yüklenmesine ıç- tenlikle karşı duracaktır. Savunma ve güvenlik politi- kasıyla, para, eğitim, sağîık ve- ya dış ticaret politikaları arasın- da Bakanlar Kunüu'nun sorum- luluğu açısından degişen bir şey yoktur. MiUi politika bir bütün olup yürütme orgamnca kolek- tif şekilde tespit edilerek kanun- lar çerçevesinde uygulamr. Askeri bürokrasi Demokratik rejimde askeri bürokrasinin savunma ve güven- lik politikasımn hazırlık süreci- ne katümasımn biricik yolu Sa- vunma Bakanüğı'yla olmakta- dır. Savunma sistemini bütü- nüyle kucaklayan bakanlık, as- keri bürokrasinin orgütü, bakan ise sözcüsüdür. Bu nedenledir ki askerin, Savunma Bakanlığı ör- gütü dışmda temsili için sivU otoritenin de katılımıyla oluşan başka bir kurul yaratmak gerek- sizdir. 1961'de, Türk anayasa gelene- ğinde bulunmadığı halde, kamu sistemine monte edilen Milli Güvenhk Kurulu deneyiminden çıkan en önemli sonuç, komu- tanların bu yoldan siyaset yap- maya âdeta teşvik edilmeleridir, denUebUir. öte yandan şimdiki konu- muyla MiUi Güvenlik Kurulu tü- rü bir örgutlenmeye gitmek, si- vU otoriteye açıkça güvensizlik anlamına geleceği gibi, savunma ve güvenlik alamyla doğrudan Uişkili olmayan asayiş hizmetle- rine askerlerin de kanşmasma Tfmîn hazırlar. Emmyet işlerinden iç güven- lik istihbaraüna, kaçakçılık ve pasaport şubesinin görevlerine kadar geniş bir alan 'milli gnveolik' kavramı kapsamına alınmıştır. Fakat silahlı kuvvet- lerin görev alamndan taşması, askerleri halk kesimleriyle kar- şı karşıya bırakmaktadır. Yurt savunması için eğitim gören si- lahlı kuvvetlerin yardımıyla; iş- verene karşı grev yaparak hak arayan işcinin, taban fiyatını ye- tersiz bularak protesto yürüyü- şü yapan çiftçinin, ülke çapın- da insan haklan ihlallerine karşı çıkan öğrencinin yol açtığı dal- larmı sarmak ve yıpranmasım asgaride tutmak için geri çekil- miştir, şekhnde bir değerlendir- me yanlış olmayacaktır. Türkiye'de rejim, İkinci Dün- ya Savaşı sonrasmdan ^(yierin başına kadar ağır çekim bir film gibi, garnizon devlet uygulama- sından soğuk savaşm ürünü mil- çözümün ilk adımı, savunma ve iç güvenlik islerini birbirinden ayırmaktan, Savunma ve lçişleri bakanlıklanna yetki ve sorumluluk vermekten geçiyor. Zabıta ve asayişin sağlanmasında ordudan yararlanma yerine İçişleri Bakanlığı'na bağlı polis ve jandarma örgütünün her anlamda yenilenerek güçlendirilmesi ve iç güvenlik açısından normalleştirilmesi gerekli. galanmalara bir devlet poütikası şeklinde baraj diye sıkıyönetim- ler ve askeri rejimler konulursa (bugüne kadar yasanmıştır); bundan ordu kurumu zarar gö- recektir. 1960, 1971 ve 1980 askeri re- jimlerinden sonra kışlasına dö- nen ordu, biraz da kendi yara- li güvenlik devletine doğru ge- lişmesini sürdürürken ordunun zabıta gücü olarak üstlendiği asayişi sağlama görevinde esas- Iı bir değisiklik gözlemlenmek- tedir. Cumhuriyetin kuruluş yılla- nnda Doğu ve Güneydoğu Ana- dolu'da aynlmacı Kürt aşiretle- rin ayaklanmalanna karşı söz- konusu bölgelerde görev yapan ordu, 1960'lardan itibarcn işçi smıfmın büyük bir nüfus yo- ğunluğuna ulaştığı Istanbul, Ko- caeli, Zonguldak, Izmir, Bursa, Ankara, Adana, Içel gibi metro- pol kentlerde de asayiş görevi üstlenmiştir. Bu metropollerin hemen hep- sinde yüksek öğrenım kurumla- nmn bulunması, işçi ve memur kesimine göre siyasi muhalefe- te daha yatkın olan üniversite- lerin nüfusun potansiyel tehlike taşıyan kesimi olarak gözetim- de tutulmasına yol açmıştır. Ni- tekim, rejimin, askeri yönetim dışında kalan evresinde (1946 sonrası) sıkıyönetimin olağan bir yönetim biçimi şeklinde göz- ükmesi dikkat çekicidir. Örne- ğin 1961 Anayasası döneminde (1964-70 arasındaki beş yıl dışm- da) lstanbul, Ankara başta ol- mak üzere işçi ve memur kesi- min çoğunlukta bulunduğu metropoller Ue Diyarbakır-Siirt illeri sıkıyönetim altındaydı. Milli Güvenlik Kurulu örne- ğinde olduğu gibi sosyolojtk acı- dan rejimin sivil-asker koalisyo- nu bir organ eliyle yönetilmesi, Demokratik bir rejimde, sivil otoritenin askeri güç karşısmda- ki üstünlüğü artık tartışma ko- nusu olmaitan çıkartılmalıdır. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı- ndan sonra uygulamaya koydu- ğu 1949 modehyle kendı müte- vazı deneyimini de hatırlayarak Savunma Bakanüğı'nı yeniden inşa etmek zorundadır. Savunma komitesi jıasıl olusabilir? Silahlı kuvvetlerin (şimdilik) üç ana kuvvet olarak örgütlen- mesi, lojistik ve destek hizmetiy- le doğrudan askeri amaçlı en- düstrinin ve nihayet bakanlık bürokrasisinin yönetimi, bir ki- şinin tek başına altından kalka- mayacağı büyüklükte bir iş hac- mi yaratmışür. Bakanlıklann mevcut örgütlenme şemalan, müstesar, müstesar yardımcıla- n ve genel müdürlükler şeklin- de bir yapı Ue Savunma Bakan- uğı'nm yönetimi güçtür. ingUte- re'de olduğu gibi bir savunma komitesi yardımıyla savunma alanmdaki işlerin koordinasyon ve yönetiminde askeri bürokra- sinin enerjisinden daha fazla ya- görev ve yetkSerin saklı tutuldu- ğuna işaret edümesi dikkat çe- kicidir. Buna en güzel örnek, 926 sayUı Türk Silahlı Kuvvet- leri Personel Kanunu'dur. Bu kanuna göre general ve amiral- lerin atanmaları, kuvvet komu- tanlannın lüzum göstermesı ve genelkurmay başkanının teklifı ve milli savunma bakanının in- hası üzerine başbakamn irozala- yacagi ve cumhurbaşkamnca onaylanacak kararaame ile ya- pılmaktadır. Yine aym kanuna göre, kuv- vet komutanlan ve genelkurmay ikinci başkam general ve amiral- lerin atamalannda genelkurmay başkanının teklifi, müü savun- ma bakanının inhası ve başba- kamn imzalayacaği, cumhurbaş- kamnca onaylanan kararname gerekmektedir. tki durumda da kanun koyucu, seçme hakkmı genelkurmay başkamna vermiş- tir. Uygulamada askeri gücün teklifiyle inha edilen general ve amiralleri bakan uygun bulmaz- sa ne olacaktır? Yann: Genelkurmay YakışıklıMontand,PiafıçüdırttıKötü bir Italyan aksanıyla Amerikan şarkıları söylüyordu, ama Kaldırım Serçesi cevheri fark etmişti EdithH Edith Piaf yapan adam "Raymond Asso"dan sonra büyük şarkıanın hayatında ona, "dişlerini firfalamasuu" öğreten "ügisiz güzel" Pttul Meurisse'e rastlıyona, Bu "Profesörler" dönemidir. Sonra "Genelev" diye adlandırüan savaş dönemi gelmektedir. Bu dönemde Edith'in en ünlü şarkılanm besteleyen Henri Conzet yer almaktadır. Smone Berteaut (Momon) şimdi 1944'ü izleyen dönemi anlatmaktadır. Edith ününün zırvesindedir. Aynca Loulou Barrier gibi ciddi bir emprezaryoya da sahiptir. Edith bu dönemde şarkıct yaratacaktır. Fabrikadan ilk çıkan "rüyâlar kadar yakıpkb" Yves Montand'dır. — 1 — DerUyen: HÜSEYİN BAŞ Looloo Barricr, Edith'e: "Artık bitti. Sahnede kimse sana "Amerikan" sırası empoze edemeyecek. Şimdi "Amerikan Yıldızı" sen seçeceksin. Moulin-Rouge (1) angajmanı için Yves Montand'ı teklif ediyorlar" dedi. "Yok. Onu istemem. Roger Dann'ı alma- lıyun. Yakmdan tamdığım biridirT' Roger o sırada Paris'te değUdi. Taşra'da turnedeydi. Getirtmek imkânsızdı. Kurtu- luştan az önce temmuz aymdaydık. "Pekâlâ, dedi Edith. Dinletin bana şu Yves Montand'ınızı bakalım." Edith Moulin-Rouge'da, salonun en ar- ka koltuklanndan birine oturmuş beldiyor- du. Bir sflre sonra sahnede uzun boylu, es- mer bir genç görundü. Itahyan tipindeydi. Gözümü Edith'ten ayırmıyordum. Şar- kmm sonunu dinlemeden çekip gidecegin- den emindim. Üçuncü şarkıdan sonra Yves, sahnenin önüne gelerek, nefes nefese: "Devam edeyim mi, yoksa böylece yeter nıi" dedi "Yeter", diye haykırdı Edith. "Bekle, ge- liyorum.." Adanun Edith'in gelerek kendisini, bir güzel haşlayacağından kuşkusu yoktu. Edith'se Yves'in, kendisi tarafindan dinlen- nesine müthiş içerlediğini pekâla biliyor- du. Edith onun için bir "hüzün satıası", Fırtınalı MONTANDPİAF S TJ1\T / S 9 Kasım 1991 Cumartesigünü yaşama veda ^ J% - J - L ~ KJk 3 eden YvesMontand'ı sahnedıinyasmakazandı- nm vekeşfedi& eğitip, ortayaçıkamn başka bir dev isimdv Edith Piaf 1 Dünya Savaşı dönemininofırtınalıyıllan YvesMontand ileEdUh Piafın beraberliği, müzikdünyasınm bu Ucidev ıninfırtınalı aşkına sahne oluyordu. Edith Piafin anısı ötiimünden buyanayıllargeçmesinekarşm mil- yonlarca insanın yureğinde yaşamını hâlâ sürdürmektedir. Pıafadı tıpkı unutulmaz şarkılarıgibi bugun bıleyıirekleriheye- canlandırmakta, hersınıftan insanı ardma takıp duygulann derin- liğıne çekıp götürmektedir. Piaf, bu niteliğiyle sadece çağdaş Fransa'nın değü, bütün dünyanm duygu tarihine adınıyazmış güç- \ lü birsanatçı, şarkının ölumsüz biranıtıdv. Aşkkunnu yaşamını dünyanm yüzune haykıran bu küçücük ka- dının, sokağın en karanlığından Eyfel'in zjrvesinin aydınhğına na- sıl çıktığı, dün olduğu gibi bugun de herkesişaşırtmaktadır. Otuzyüsüren bu harikulâdeserüveni, büyüksanatçaun kızkar- deşi Simone Berteaut bir Zola romanınayaraşır biçimde acımasız. fakat büyük bir içtenlik ve duyaıiıkla anlattı Piafm öyküsü "Papttlori"lürü biredebiyatın ürünu değildir. Bu öykü roman denilen sanat dalının en büyük isimlennden biri, yani bizzat "hayaTtarafındanyaalmıstır. 500sayfayayakmbueşsizyapti gerçekten de büyuk ve müthiş bir hayat çığlıdır. Simone Berteaut "Piaf'adlıkitabının önsözünde şöyle diyor. 'SevgiliEdith, bukıtabı yalansızdolansızsana sadık kalarak, se- nin içinyazdım Oradasenigulerkenya daağlarkenbulmak müm- kün. O günden bu yana elinden tutup beni de yanına almanı bekliyorum, fakat tannm, ne uzun bir turnedir bu bitmeyenJ Piafm Paul Meurisse'den Yves Montand'a, Marcel Cerdan'dan ChariesAznavour'a, Eddy Constantin'e Theo Sarapo'ya uzanan aşk- lannı büyük bir içtenlikleyansıtan bu gerçekhayat romanuun en U- gi çekici bölümlerinden bavtanm okurlannuza sunuyoruz. "pespaye bir sokak şarkıcısı" idi.. Edith'in söyleyecekleri uzun değUdi: "Şarkı söylemek istiyorsan, bir saat son- ra bana gel. Alsina otelindeyim" Yves, kan ter içindeydi. Ama bunlan du- yunca, öfkeden bembeyaz kesilmişti. Ama yine de verilen saatte Alsina oteline gitmek- ten kendisini alamamıstı. Edith, dobra konuşmayı seçmişti: "önce iyi taraflanndan başlayalım. Nasıl olsa fazla zaman almayacak. Yakışıkhsm, ilginç bir suratın var. Sesin iyi, sıcak, ka- dınlan ağlatan cinsten. Üstelik elini kolu- nu da iyi kullamyorsun. Akıllı ve zeki gö- rünüyorsun. Gerisi kocaman bir sıfu-. Elbiselerin ancak bir sirkte giyUebüir. Tam bir palyaco. MarsUya aksanın umut kına derecede kötü." "Herkes öyle düşünmüyor. Başanmı Amerikan şarkılanna borçluyum." "Dört yUdu- bir şey görmeyen Marsilya- da belki. Paris için de aynı şey. tşgalcUere nanik yapmak hoşuna gidiyor halkın. Al- kışladıklan sen değUsin. Amerikan şarkı- lan... Amerikalı... Onlar gelince halin ni- ce olacak? Modası geçmiş bir şarkıcı..." "Teşekkür ederîm, Madam Fıaf. Anla- dım. Beni istemiyorsunuz. Sizin tipiniz değilim." "tşte bunda yanılıyorsun. Sen benim ti- pimsin. Aynca hayatım kazanmana engel olmak niyetinde de değilim. Topu topu ön dört gün birlikte olacagız. Çabuk geçer. Edith Piaf Yves Montand meraklanma.." Yves, nefes alamayacak derecede bunal- mıştı. Boğulur gibiydi. Çıkıp gitmek üze- reyken Edith kolundan yakalamışü bir hamlede: "Bekle. Henüz bitirmedim. Senin gerçek bir şantör olduğundan hiç kuşkum yok. Seni çalıştırmaya hazınm. Beni dinler, itaat eder ve güvenirsen, en yüksek yerlere çıka- bilirsin!' Şaşkına dönmüstüm. Her şey on beş da- kika içinde olup bitmişti. Bu on beş daki- ka içinde Edith'in o zamana kadar tanuna- dığım yanlanm keşfetmiştim. Yatağımn üstüne oturmuş, gözlerini ka- pıya dikmişti. Bir anda çok şeyi birden dü- şundüğü beUiydi. "Tipim değilmiş... Şu erkekler ne buda- la şeyler... Rüyâlara girecek derecede yakı- şıklı bu budala..." "Ders vermeni kabul edeceğini sanıyor musun?" "Evet..!' Ertesi gün, provada, Yves ceketini çıkar- mışü. Şarkısını üzerinde sadece gömlek ol- duğu halde söylüyordu. "Momon, görüyor musun? Haklı değU miyim?" Sonra sıra Edith'indi: "Daha önce hiç dinlemiş miydin beni?" "Hayır, Madam Piaf!' "Peki o halde bir 'hüzün satıası' oldu- ğumu nereden bUiyorsun? Bana sadece Edith diyebilirsin. Şimdi otur ve şarkımı dinle. Sonra ne olduğum hakkındaki ka- ran kendin verf' Yves, oturup, sonuna kadar dinledi Edith'i. Sonra sessizce kayboldu ortalıktan. Oysa Edith beküyordu yanına geünesini. Ama bu gecikmedi. "Ben geldim Edith. Eğer teklifın hâlâ ge- çerli ise kabul ediyorum" "Bir kadına boyun eğmek seni kahredi- yor değü mi?" "Hayır.. Sizi dinledim. Her şeyi anladım şimdi. Benim bUmediğim her şeyi sız bili- yorsunuz!' Şerefe içtik hemen. Kutladık olayı. Ve işe giriştik. "önce elbise meselesi vaıf "Evet... ama.:' dem kısıtlanmış bir durum var. Sen de en az şey giyerek çıkacaksm sahneye.. Evet sa- dece gömlek ve pantolonla.. öylece görü- neceksin sahnede. Gömlek beyaz olmaya- cak. Bu ikiye böler seni görünttt olarak. Pantolonla aynı renkte bir gömlek gerek- li. Uzun ve incesin.. Bundan yararlanmak şart." Edith, dersini önceden, çok iyi hazırla- mış profesörlere benziyordu. "Marsilya aksanı insam güldürüyor. Ti- yatro aktörleri gibi yapacaksın. Dişlerinin arasına bir kalem yerleştirecek ve öylece konuşup şarkı söyleyeceksin. Sana 'tfsu bol olan keUmelerden bir de liste yaptım. Bun- lan bana birkaç kez tekrarlayacaksm ez- bere.:' "Ağzımda bir kalemlc. Ne manzara... Komik olmaz mı bu?" "Insamn kamburu olması komik sayıl- maz. Sen dediğimi yap. Kanşma gerisine:' Ağzmda kalem, konuşup şarkı söylemek hiç de göründüğu kadar kolay bir şey de- ğüdi. Günler boyu Yves öfkeden bas'yor- du küfürü.. Edith ise zevkten dört köşe, alayındaydı işin.. Sınlsıklam âşıktı Sadece on dört günde, Yves, repertuva- nndaki o kötü şarkılarla dahi, olağanüs- tü ilerlemeler kaydetmişti. Şu farkla ki ar- ük, derslerirri bizde alıyordu. Evin yeni pat- ronu oydu. Edith sınlsıklam âşıktı Yves'e. Kendi kendime bir kez daha: "Şu Edith âşıklarmı seçmesini iyi biliyor. Zevk sahibi doğrusu" diyordum. Yves bugün bile yakışıklıdu. Ne var ki 22 yaşında görmeliydiniz siz onu. Odaya girdiğinde sanki güneş de birlikte girerdi.. Aşk calışmasım engellemiyordu. Tam tersine hırsla kamçılıyordu onu. Edith her şeyi görüyor, onu rayına oturtmak için hiç- bir şeyi ihmal etmiyordu. Yves'in çabucak başanya ulaşacağından kuşkusu yoktu. "Momon dikkatini dağıüyorsun Yves 1 in. tş bitince size bir saat izin.. Gidip do- laşırsınız biraz.. Ama şimdi rahat dur!' (lh Moutın Rouge: Pıgalle'in en ünlü gece kulüpterin- den biri. (Kırmaj Değirmen) "Paran yok öyle mi? Olsun. Ne yapalım sen de smnkinie söyiemezsin şarkım. Ma- Yann: Şahane hayyan Montand
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle