22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
:UMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 29 EKİM 1991 Cumlıııriyet Ne Zaman Kuruldu? Birulusun yazgısını belirleyen toplumsal ve tarihsel koşullar içinde, yok Dİma ya da yok edilme tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmış bir halk, bunun Dİr "alınyazısı"olmadığım kanıtlayarak bir devlet "enkazından" yeni bir 'devlet" yaratma başansını göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti. şte budur. Prof. Dr. AYDIN A YBA Y Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu- ıun 68. yıldönümünü kutluyoruz. Bu olay . aizlerce yıllık Türk tarihinin önemli bir dö- ıüm noktasıdır. Bir ulusun yazgısını belirle- ?en toplumsal ve tarihsel koşullar içinde, yok )lma ya da yok edilme tehlikesi ile karşı karşı- ?a bırakılmış bir halk, bunun bir "ahnyazısı"- olmadığını kanıtlayarak bir devlet "enkazın- dan" yeni bir "devlet" yaratma başansını gös- Bnniştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, işte budur. Birinci Dünya Savaşı'nın olumsuz sonuçla- nnın pençesinde çökmüş, çözülmüş bir halk ve bunun başında "artık hıçbir şeyi temsil etme- ven" ve yok olmayı kabullenmiş köhne bir devlet örgütü, kendilen için dışandan hazır- lanmış "ölüm reçetelerini"nin uygulanmasını beklerken içeriden yeni bir ses yükselmiştir. , Bu sesin getirdiği mesaj şudur: "Alınyazımız, kiz nasıl istersek, öyle olacaktır." Bu, Mustafa Kemal'in sesidir. Ve ulusun alınyazısı. onun bu mesajına göre yazılmıştır. Bir ulusun yazgısını belirleyen tarihsel ve toplumsal olaylar dizisi içinde bu tür mesajla- nn etkisi, bunun sahibinin kimliğine, inandın- alığına, güven yericiliğine, kısaca kişiüğine bağîıdır. Bu kişiliğın. olaylara yön verilebilen, onlan biçimlendirebilen üstün bir "istencin" (iradenin) sahibi olması gerekir. Böyle kişilere önder Gider) denir. Önder. toplumdaki devini- min çarkını çevirebilme ustalığını gösteren ki- şidir.Tarihteki toplumsal ılerleme ve dönüşüm örneklerinde hep böyle bir önder vardır. İşte Türkiye'de gözlemlenen de budur: Mus- tafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı sonrası yok olmayı bir yazgı olarak kabullenmemiş gö- züken umutsuz, çözülmüş, bezgin ve gelecek- siz bir topluma, içinde bulunduğu koşulların ve durumun bir yazgı olmadığını anlatabilen ve onu yönlendirebılen bir önderdir. Ulusu, " Ya istiklal ya ölüm" slogamyla kendine getir- miş, onu bir kurtuluş savaşını yapmaya ikna etmiş ve sonuçta bir başanya ulaştırmıştır. Bu sürecin "cumhuriyet" türünde yeni bir devleti ortaya çıkarması beklenmediİc (sürp- riz) bir olay değil. tam tersine tarihsel bir zo- runluluktur. "Müdafaa-yı Hukuk" hareke- tinin kısa bir süre sonra. somut bir ulusçuluk kavramına dönüşerek. "misak-ı milli"ve "kuv- vayı milliye" ıçeriğine kavuşmasının nedenı vardır: Sevr Antlaşması ile öngürülen hedef, sadece bir imparatorluğu tasfıye edip "tarih- ten silmek" değil. bu devletın özünü oluşturan Türk halkını da yok etmektir. Buna göre karşı karşıya kalınan "somut sorun" ideolojik fan- tezilerle oyalanmaya tahammülü olmayan "uhısal kurtuluş" sorunudur. Savaşımın hedefı de imparatorluğu kurtarmak değil, "ulusu kurtannak"tır. üpnkü kendi kendıni kurtara- cak ulus, artık, onu kumar masasında harcar gibi ortaya sürüp sonra da ortada bırakan devlete sığınacak değildir. Doğal olarak kendi devletini kuracaktır. 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılış konuş- masını yapan Başkan Şerif Bey. "Milletimizin dahili ve harici istiklal-i tam dahilinde mukad- deratım bizzat deruhte ve idare etmeye başla- dığını bütün cihana ilan ediyorum" derken bu gerçeğin altını çizmiştir. Bunun ardından, İs- tanbuFdaki kabineyi ve tasarruflannı "gayn meşru" sayan yasalar ve kararlar (24 Mayıs 1920, 7 Haziran 1920, 19 Ağustos 1920) ile "Hakimiyet Bilakay düşart milletindir. Türkiye devletiBMMtarafındanidareolunur"karan(7 Şubat 1921), "Osmanlı İmparatorluğu'nun inkiraz bulup TBMM hükümetının teşekkül ettiğine" ilişkin karar (30 Ekim 1922) ve niha- yet "TBMM'nin hukuk-u hakimivet ve hiiküm- ranisinin mümessil-i hakikisi olduğuna dair" Meclis kararlan hep bu gerçeğin yinelenmesi- dir. Kurtuluş Savaşf nın başlatılması ve bu tanh çizgisinin izlenmesiyle ortaya çıkan tablo şu- dur: Kurtuluş Savaşı ile başlayan sürecin 'Cumhuriyet' adı ile anılan yeni bir devlet bıçi- mi ile noktalanması, bir tarihsel zorunluluktu. Daha 1920 ağustosunda "Egemenlik kayıtsız koşulsuz ulusundur" diyerek Kurtuluş Sa- vaşı'na adım atanlann amacının "makam-ı mualla-yı hilafet ve saltanatı ve memalik-i mahrusa-i sahaneyi yed-i ecanipten tahlis" (kısaca, padışahı kurtarmak) olduğunu ciddi bir sav olarak ileri sürmek olanaksızdır. Ger- çek amaç, "ulusun bağımsızlığY'dır ve savaşı- mın önderinin açık sözleriyle "Llusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve karan kurta- racaktır." Bu tarihsel çizgiye uygun olarak 29 Ekim 1923 günü akşamı, Cumhuriyet ilanı karan- nın ardından yapılan seçimle Cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Kemal Paşa. Meclis kürsü- sünden yaptığı konuşmada bu gerçeği bir kez daha dile getiyordu: "Heyet-i celilenize teklif olunan kanun layi- hasının (Cumhuriyetin kurulması iie ilgili öneri) kabulü münasebetiyle yeni Türkiye doletinin zaten cihanca malum olan, malum olması gere- ken mahiyeti, beynelminel maruf unvanıyla ya- dedikü." Şu halde "29 Ekim 1991 günü"nü kutlarken şöyle demeliyiz: "Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu- nun değil. açıklandığı'nın (ilan edildiğinin) gü- nüdür." Hepimıze kutlu olsun! ARADA BİR Prof.Dr. METETAPAN Korumacılık ve Uygarlık .- Tüm kuramcılar ve kültür adamlannca pek çok kez belirtil- diği gibı korumacılık uygar olmanın en önemli öğelerinden bi- ridir. Bir toplum ne denli yaşadığı topraklarda kendisınden -* önceki uygarlıkların ürünlerini korur, onlara yeniden yaşama - koşullarını sağlarsa o toplum da o denli uygar olur. Eski top- lumların yarattığı ürünleri "Bunlareskimiştır, bunlar bugünkü kültürümüze yabancıdır" gıbi yanlış değerlendirilmelerle de- ğersiz kılmaya çalışan bir toplum, gerı kalmışlıktan hiçbir za- •, man kurtulamaz. Bu tür düşüncelerin altında bazen bağ- , nazlık', bazen kültursüzlük', bazen de maalesef son yıllarda . ülkemizdeegemenolan"köşeyihemendönme'felsefesiyat- " maktadır. özellikle "köşeyi hemendönme"felsefesınintemel , kaynağı olan bugünkü sahte ve yoz kapitalizm, özellikle ülke- . mizdeki, bırdizi kültür varlıklarının, kentsel ve doğal değerle- ı rinin bilinçlı ve bilinçsiz yok olmasına neden olmuştur. Her .' türlü kültür ve toplumsal değerlerin yok olduğu böyle bir or- " tamda korumacılıkta da her zaman doğru yaklaşımları, hatta ' iyi ve dürüst insanlardan da beklemek, kanımca biraz fazla hayalperestlik olacaktır. Ulkemiz, korumacılık yönünden bir dizi gelişmiş ve kapita- lizmi doğru uygulayan ülkelerden, örneğin Almanya'dan, Ital- , ya'dan, Avusturya'dan çok çok geridır. Kuşkusuz, örneğin .. ekonomik baskı gruplarının bir sonucu nedeniyle Köln Kated- , ralinin yakın çevresindeki yanlış uygulamalara karşın, bu ül- kelerde korumacılıkta bilimsel yaklaşımların genelde ege- men olduğu açıktır. Bu ülkelerde koruma bilinci salt kurum- ların başındaki yönetici veya bilim adamlarının tekelirtde ol- . mayıp yaygın ve örgün bir eğitim modeliyle, toplumun tüm ta- . bakalarına inebilmiştir. Maalesef bu durum bizım ülkemiz için geçerlı değildir. Okuma ve yazma oranı, büyük iç göç, çarpık .ekonomik modeller, eğitimdeki eksiklikJer, korumacılıktaki di- ğer ülkelerden gerı kalmışlığımızın en çarpıcı nedenleridir. ~ Özellikle büyük kentlere gelen kırsal alan kökenli yurttaş- lanmızın konut sorunlarını kaçak ve gecekondu modeliyle çözmelerinin yıllardır devlet politikası olarak benimsenmesı, bu kentlerimizin sağlıklı ve planlı gelişmesini hem engelle- miş, hem de bir dizi doğal güzellikleri barındıran kent bölge- leri yok olmuştur. Bu insanların kentleşme süreçlerini hız- landırmak için hiçbirönlemalınmamış, aksinebu kaçak yerle- şim alanlan sankı kentin bir parçası değılmiş gibi ihmal edile- rek bu insanların hızlı bir biçımde kentli olmaları engellen- miştir. Bu yarı kentli ınsanlarımızdan kentin korunacak kültü- rel varlıklarına duyarlı bakmalarını beklemek kanımca hatalı olur. Korumacılık, kültür ve uygarlık sorununun bir simgesi olduğundan toplumsal dinamiklerin bu konu üstündeki ağırlığını vurgulamak düşüncesiyle bu kentleşme olgusuna değindim. Bu gecekondulaşmayla, bu iç göçle korumacılığı (Arkaa 17. Sayfada) Bağ-Kur Çık Esnaflann, sanatkarların ve öteki bağımsız çalışanların tümüyle Sosyal Sigortalar Kurumu bünyesi içinde ele alınması en doğru ve yararh olanıdır. Aslında Bağ-Kur daha kurulmadan önce bu yola başvurmak gerekirdi. MEHMET KOYUNOĞLU Kamu Yönetimi Uzmanı 1971 yılında, 1479 sayılı yasa çıkanldı ve Bağ-Kur kurulmuş oldu. Adı "Esnaf, Sanatkar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu" olan bu ku- ruluşa neden "Bağ-Kur" denildi? Daha iyi bir başlık ve kısaltma yapılamaz mıydı? Hatta daha iyi bir inceleme ve araştırma yapılamaz mıydı? Onun da yapılmadığı, yasa çıkarılırken uzman gö- rüşlerine yer verilmediği. teknik hata- lanyla yasanın aceleye getınldiği belli oluyordu. Bu yüzden, sosyal güvenlik sistemle- rinde baz olarak alınması gerekli olan aktüaryal hesaplar ve dengeler, Bağ- Kur'da iyi hesaplanmadığından, daha ılk yıllarda bile, tehlike çanlannı sezmek mümkündü. Nitekım, Bağ-Kur'un kısa zamanda tıkanacağı ve çıkmaza gireceği- ni çok önceden yazanlar ve söyleyenler oldu. Bunlar o zaman karamsar ve kö- tümser olarak gösterildı. Bağ-Kur konusunda. ne yazık ki daha sonraki yıllarda getirilen ek yasal ve idan düzenlemeler ve değişiklıklerle de sosyal güvenliğin temel ilkelerine uyulmadığı görülmüş, böylece bugüne kadar gelin- miştir. Bağ-Kur çıkmazı, bugüi- sadece uz- manlann değil, artık siyasilerin de kabul etmekten başka çare bulamadığı bir ger- çek durumuna gelmiştır. İşte bunun için, son ANAP hükümeti, eylül ayında TBMM'ye Bağ-Kur'un yeniden yapılan- masını öngören bir yasa tasansı sevk ede- ceği taahhüdünü vermiştir. Nasıl bir ta- san olacak? İleriki günlerde belli olacak. Belki de erken seçim havası ile bırlikte şimdilik gündeme giremeyecektir. Ama seçim sonrası Bağ-Kur sorunu, günde- min ilk maddelerinde yer alacaktır. Yani yakın bir zamanda tasan tartışıl- maya açılacaktır. Umanz, tartışmalar bizi başka yanlışlıklara götürmez. Çünkü, sosyal güvenlik Türkiye'de yazık ki yanlış an- laşılmaktadır. Bu yanlış anlamada bü- yük pay, siyasal kadrolara aittir. Bu yanlış anlama, sizı bir anda Türkiye'yi sanki emeklilik cennetine kadar götürür. Etrafınızda 40 yaş dolayında bir sürü genç emekli görürsünüz Türkiye'de. Oysa, ABD. Almanya, Jngiltere, Fransa vb. süper ileri ülkelerde bile, 40 yaşında kimse emekli olamıyor da Türkiye'de genç ve sağlıklı insanlar emekli olabili- yorsa, bunun adı sanılır ki "çağ atlama"- dır. Gerçekte ise bunun adı gerı kalmış- lıktır, o gepegenç insanlan çok küçük aylıklarla bunalıma itmektir. Gerçi. bunun mazereti de hazırdır: Gençlere ve işsizlere kadro ve iş alanı bo- şaltmak. Bu da yanlışın yanlışıdır. Yatınm alanlan açmadan, hızlı nüfus artışını önlemeden geçici önlemlerle soru- na yaklaşmanın sonucu, çığ gibi büyüyen işsizler ordusundan başka bir şev değil. Bu ortamda, bir işyerine alınacak 10-15 kişi için binlerce başvuru olunca. seçme sınavını stadyumlarda yapmaktan öte çare bulamayan yöneticiler... Bunalımlı genç emekliler ve bunalımlı işsizler. Bu yöneticiler ne yapsın; ülke yöneti- mine egemen olanlar. 40 yaşlannda in- sanlan işsizliğe çözüm diye emekli ediyor ve buna karşın işsizler çığ gibi büyüyor- sa!.. Oysa emeklilik, yaşlanarak ya da ma- lul kalarak çalışamayacak olan güçsüzle- re insanca yaşamayı hedefleyen, aylık bağlamayı öngören bir sistemdir. İşte çağı atlayan ülkelerle geri kalmış ülkelen belirleyen bir ölçüt de bu gerçekte yat- maktadır. Bu gerçek içinde. Bağ-Kur emeklileri- nin ülkemızdekı emekliler şemsiyesınde en mağdur olduğu gerçeği yatar. Bu mağ- duriyet, sigorta primlerinin yeterli dü- zeyde olmamasından veya ödenmeme- sinden değil. 20 yıldan bu yana süregelen yanlış politikaların, yanlış uygula- malann ve isabetsiz hesaplamalann tabii bir sonucudur. Bağ-Kur için yapılacak en iyi şey, kanımızca bu kurumu lağvetmektir. Ku- ruluşu dahi bugüne değin süren yanlışlık- Iarla dolu olan uygulamaya son vermek en doğru olanıdır. Yanlışhklar üzerinde yapılacak düzeltmeler, bir noktadan son- ra yeniden yanlışlığa dönüşmeden köklü çözüm ahnmalıdır. Esnaflann, sanatkarlann ve öteki bağımsız çalışanlann tümüyle Sosyal Si- gortalar Kurumu bünyesi içinde ele alın- ması en doğru ve yararlı olanıdır. Aslın- da Bağ-Kur daha kurulmadan önce bu vola başvurmak gerekirdi. İlk bakışta, bir işçi sigortalan kurumunun içinde bağımsız çalışanların ne işi var diyenlere şaşmamak gerekir. Ama artık onun adı, ışçi sigortalan değil, sosyal sigortalardır. SSK'dır. öte yandan, Sosyal Sigortalar Kurumu bünyesinde zaten bağımsız çalışanlara yer verilmektedir. Bağımsız çalışanlann tipik bir örneği olan avukatlar, 506 sayılı yasanın 86. maddesindeki "Topluluk Sigortası" kurumuyla, "Sosyal Sigortalar" şemsi- yesi içindedirler. Sosyal Sigortalar Kurumu, 2 milyon, 3 milyon esnaf. küçük sanatkar ve diğer bağımsız çakşanlan da bünyesine alacak şekilde organizasyonunu geliştirmeye, yasal ve idari yapıya ve birikime müsait- tir. Birkaç maddelik bir yasa değişikligi ile bir geçiş sağlamak pekala mümkün- dür.Böylece sigorta haklan ve yükümlü- lükleri açısından Bağ-Kur emeklileri aleyhine olan eşitsizlikler ve adaletsizlik- ler. tüm bağımsız çalışanlar için avukat- lar düzeyine çıkartılmış olur. SATILIKDAİRE Acıbadem Basın Sitesi'nde 80 m 2 hidroforlu, kaloriferli, bahçe katı daire 120 milyona satıhktır. Tel: 325 68 81 Askeri kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. FlLtZ YENlÇETtN ; Istanbul Pasaport Şube Müdürlugu'nden aldığım [jasaportumu kaybettim, hukumsuzdur. LÜTFtYE KAYGÜN PENCERE Cumhuriyet Bayramımız... Cumhuriyeti kim kurdu? llkokul çocuğuna bu soruyu yöneltırsen, gözlerini kırpıştırıp yanıtını verir: - Atatürk!.. Evet 'kurtarıcı' ve 'kurucu' sanlarını tarihin kütüğüne yaz- mıştır Mustafa Kemal... Ne var ki bu, Türkiye'de okul çocuğuna ezberletilmiş 'resmi tarih' değildir; Mustafa Kemal, evrensel bir gerçektır; her dilin ansiklopedisinde cumhurıyetimızin kurucusudur. Os- manlı İmparatorluğu'nun batışı ve yeni Türkiye'nm temelleri- nin atılması, 20nci yuzyılın ilk yarısında yaşanan bir des- tandır; ama, efsane değildir; Ağrı, Erciyaş, Kızılırmak ve To- roslar kadar elle tutulur, gözle görülür zamansal coğrafya- mızdır. Içimizde o günlerı görenler vardır; sağdır, diridir, ayaktadır; en başta sevgili hocam Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Birinci Bü- yük Mıllet Meclısi'ndeki görevinde kurtuluş tarıhimızi ya- şamış; ömrünün paha biçilmez anılarına katmış bir tanık ola- rak aramızdadır. Kuvayı Millıyeciler daha ölmedıler; sınav günü gelip dar kapının eşiğıne bastığımızda yeni kuşakların Lozan'ı nasıl savunacaklarını bütün dünya bir kez daha gör- mek ıstıyorsa, Halep orada, arşın burada... Cumhuriyeti kim kurdu? Kim mı kurdu? Galata'da Ingılız subayının kamçısını suratına yiyen küçük memur cumhuriyeti kurdu... istanbul caddelennde işgalci su- baylara selam vermek zorunda kalmamak için yan sokaklara sapan subaylar kurdu... Antep'te Fransıza karşı ayaklanan hoca kurdu... Arabistan çöllerinde savaşa savaşa iliği kemıği erımiş köylü kurdu... Çoluğunu çocuğunu Istanbul'da bırakıp Ankara'ya kaçarak direnişe katılan gazetecı kurdu... Trablus'- ta, Yemen'de, Balkanlar'da yenilgiden yenilgiye uğrayarak varoluşunun son kalesınesığınan ınsan kurdu. Kıraçtoprakta inildeyen kağnısında top mermisı taşıyan kadınlarımız -bizim kadınlarımız- kurdu... Onlar kı toprakta karınca suda balık havada kuş kadar cokturlar "Korkak ! cesur I cahil I hâkim I ve çocukturlar", kimi za- man birbirlerıne düşerler, kimı zaman birbirlerini yerler, se- çim sandığında baklava dilimı gibı çapraz çapraz bölünürler, didişirler, dövüşürler, sövüşürler; ama bu cumhuriyeti kuran onlardır... Ya koruyacak olanlar? •Onlardır... Hava kurşun gibi ağır... Cumhuriyetin 68'inci yıldönümünde sanki cumhuriyetin te- melleri çatırdıyor. Lozan mı? Haydi canım sen de!.. Sevr çok daha iyiydi... Ata- türk mü? Elleri kırılaydı da cumhuriyeti kurmayaydı; altı yüzyıllık imparatorluğun köküne kibrit suyu ekti... Türkiye Cumhuriyeti devlet mı? Fırat'ın ötesine geçemez... Kemalizm mi? Ha ha, ho ho, artık özalizm var... Bağımsızlık mı? Kaldı mı kardeşim? Azerbaycan, Türkistan, özbekistan, hatta Le- tonya, Estonya, Litvanya için iyıdir de bize yaramaz. Hukuk devleti mi? Demokrasi mi? Boşverşimdi, borsaya bak, dövize bak, dış kredilere bak sen!.. Sosyal adalet mi? Hıh hıh, "Ben zenginleri severim, fakirden bize ne hayır gelir?" Kıbrıs mı? Bıktırdın birader, bu iş uzadıkça uzadı, ver kurtulL Şeref, hay- siyet ve insanlık mı? Sen paraya bak!... Şeref kaç para? Ülke bütünlüğü mü? Hay baştnda paralansın bütünlük!.. Güneydo- ğu'da ancak Memetler ölür, Yupi'ler değil... Hem "Büyük Pat- ron" ne derse o olur, şimdi insanın canını sıkmamn sırası mı? Fikir adamı cezaevinde tutuklu yatar, gazeteci yargılanır, ben keyfime bakarım, bilançoma bakarım! Modası geçmiş şeylerden söz açma bana!.. Bizim gazetemızin adı Cumhuriyet!.. Biz Türkiye Cumhuri- yeti'yle varolduk; "modası geçse" de cumhuriyetçiliği savu- nacağız; ama bu yalnız bize mi özgüdür? Hayır!.. Sınav saati geldiğınde Anadolu halkının varoluşunu nasıl savunacağını adımız gibi biliyoruz. Geleceğe güvenimiz bundan... Hiçbir halk, kendısinı vareden tarihsel kaynaklanna sırtını ceviremez. M-ELSANATLARI ^ HEDİYEÜK ESYA^ PRESTÜ ^ ESANTİ>ON#OtaJNCAK^HI-R Gerçek bir armağan cenneti... Sektörün en büyük ve en ünlü üreticileri... Milyonları hayran bırakan dünya markaları... Yaşam anlayışı ile zevk kalitesi ile süratle gelişen ülkemiz insanlan için... Severek, bilerek, seçerek yaşayanlar için... Doğanın en güzel armağanları sevgi ve saygıyı simgelemek için... Renklerin, çeşitlerin, zevklerin dans ettiği, klas'ın kanat gerdiği gerçek bir armağan cenneti... Üstelik, Türkiye'deki tek amaca uygun ve her türlü modern altyapıya sahip, dünya standartlarındaki tek özel fuar merkezinde. 11.ISTANBUL, Vf ARMAGAN FUARI 30 Ekim-3 Kosım Istanbul Hilton ExhibitionCenter Ziyaret Saatleri:12.00-20.00 iıiteıtek§W A&D
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle