24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 OCAK 1991 MUZIK KULTÜR-SANAT CUMHURİYET/7 'Bayan Fado' Türkiye'ye geliyor • Kültur Servisi — Portekiz asıllı sanatçı Amalia Rodrigues, Türk Kalp Vakfı'nın 15. kuruluş yıldönümü için tstanbul'da bir resital sunacak. Müzik dünyasının "yaşayan efsanesi", "Fado'nun kraliçesi" olarak nitelendirilen Rodrigues'in Türkiye'de vereceği konser, sanatçının 'ellinci sanat yıh' kutlamalan çerçevesinde çeşitli ülkelerde verdiği konserlerin son halkasını oluşturuyor. 14 ocak pazartesi günü tstanbul'da, Atatürk Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilecek konser konusunda The Marmara Oteli'nde düzenlenen bir basın toplantısında bilgi veren Türk Kalp Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Yıldırımakın, "Türkiye'nin çok sıkıntıh bugünlerinde böyle olağanüstü bir sanatçının konseri tansiyonu düşürecektir" dedi. Daha önce Fransa'da Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand ve Portekiz Cumhurbaşkanı Mario Soares'in himayesinde düzenlenen bir "AIOS Galası"nda konser veren Rodrigues'in Türk Kalp Vakfı'nca düzenlenen konserden ücret almayacağı belirtildi. 14 ocak günü saat 21.00'de gerçekleştirilecek konser iki bölumden oluşacak. SEMPOZYUM 'Eski Eser Kaçakçılığı'na çözüm • Kiiltür Servisi — "Eski Eser Kaçakçıhğının önlenmesinde Koleksiyonculuk, Müzayedeler ve Yasalar" konulu sempozyum 10-11-12 ocak günleri Yıdız Üniversitesi Oditoryumu'nda düzenlenecek. Yıldız Üniversitesi, Türkiye Vakıflar Bankası ve Antik Dekor dergisinin işbirliği ile gerçekleştirilen sempozyumda eski •eser kaçakçıhğının önlenmesinde koleksiyonculann ve muzayedelerin yasal, kültürel ve toplumsal boyutlan tartışılacak. Kültür Bakanhğı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve T.C. Vakıflar Genel Müdürlüğü yetkilileri ile kültür ve bilim adamları, koleksiyoncular, antika ve müzayede kuruluşları birer bildiri sunacak. Sempozyum bildirileri daha sonra bir kitap şeklinde yayımlanacak. Yıldız Üniversitesi Oditoryumu'nda 10 ocak perşembe günü saat 10.00'da başlayacak sempozyum üç gün devam edecek. SİNEMA 'Goodfellas' 1990'ın en iyisi • NEW YORK (AA) — Türkiye'de "Sıkı Dostlar" adıyla gösterilen Martin Scorcese'in yönettiği bir mafya üyesinin yaşamının anlatıldığı "Goodfellas" adh film, ABD film eleştirmenleri topluluğu tarafından 1990'ın en iyi filmi seçilirken Martin Scorcese de en iyi yönetmen ödülüne layık görüldü. ABD'de çeşitli yayın organlarından 40 film eleştirmeninın yaptığı değerlendirme sonucunda, "Reversal of Fortune" filminde canlandırdığı karakter için en iyi erkek oyuncu ödülü Jeremy Irons'a verilirken Anjelica Huston da "The Grifters" adh filmdeki başarısından dolayı en iyi kadın oyuncu ödülüne layık görüldü. Açıklamada, "The Grifters" filmindeki rolü için Annette Bening'in en iyi yardımcı kadın oyuncu, "Longtime Companion" adlı filmdeki rolüyle de Bruce Davison'un en iyi yardımcı erkek oyuncu seçildikleri belirtildi. En iyi yabancı film ödülünu Aki Kaurismaki'nin yönettiği "Ariel" adlı filmin aldığı, Charles Burnett'in ise "To Sleep With Anger" adlı film senaryosu çalışması için en iyi senaryo ödülüne layık göruldüğü belirtildi. Eleştirmenler, en iyi sinematografi ödülünü "Where The Heart Is" adlı fikni ile Peter Suschitzky'ye verirken en iyi belgesel ödülüne de "Berkeley in 60's" adlı film layık göruldü. Mekin'e 'emek' ödülü • ANKARA (AA) — Ankara Film Festivali tarafından her yıl dağıtılan emek ödulü ve TRT ödüllerini kazananlar belli oldu. Seçici kurul, Türk sinemasına uzun yıllardan bu yana yaptığı katkılardan dolayı, bu yılki emek ödülünün sanatçı Ahmet Mekin'e verilmesini kararlaştırdı. Ödül geçen yıl yönetmen Metin Erksan'a verilmişti. Festival Yürütme Kurulu tarafından dağıtılan TRT ödüllerınin de sahipleri belirlendi. Sinemasal anlatımmdaki ustünluğü nedeniyle "Baharın Bittiği Yer" adlı yapım dolayısıyla yönetmen Ziya Öztan ve "Genç Sinemacılar" adlı programın yapımcısı Lutfü Özatalay ödüle değer bulundular. DERGİ İnsancıl'da 'aşk' olgusu • Kültür Servisi — Aylık kültür-sanat dergisi İnsancıl'ın 3. "~Mt"M* m a ı / i | i sayısı çıktı. İnsancıl'ın I f M S / l A f O L bu sayısı, ağırlıkh olarak " " * * " " " ^^"»••" aşk konusuna ayrıldı. Ayten Mutlu "Sevmek İnsan Olmaktır", Melisa Gürpınar "Yüreğime Giden Ok İşareti", .Şükran Kozalı "Aşka Bir Mektuptur", Afşar Timuçin "Aşkın Diyalektiği" adlı yazılarıyla aşk olgusunu çeşitli açılardan inceliyorlar. Ayrıca Arslan Kaynardağ'ın "Matbaamız ve Edebiyatımız", Yusuf Çotuksöken'in, "Ilkokul mu İlk Okul mu", Yakup Şahan'ın "Yiğitçe Bir Insancılhk" îsmail D. Hasan'ın "Hepimizden Biraz", Izzet Kılıçlı'nın "Aşk Bulteni", Betül Çotuksöken'in "Tarihselcilik Sorunu", Fatma Kethudaoğlu'nun "Orhan Veli'den Anılar" Cengiz Gündoğdu'nun "Bırak Kalbine Gireyim" adh yazıları ve Nilgün Kozal'ın öyküsu, Ali Ersin Günçe, Nuh Ömer Çetinay, Zerrin Taşpınar Şahin, Ahmet Kerem Çebi, M. Mahsun Doğan, Feriha Altıok ve Asım Gönen'in şürleri İnsancıl'ın 3. sayısında yer alıyor. MUZİK FİLİZ ALİ Dördüncü kardeşler, İDSO'dan sonra Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'yla Piyano başında iki kardeşIstanbul Devlet Senfoni Orkestrası 'nın geçen hafta sonu verdiği Gençlik Kon- serleri'nin solistleri arasmda Ufuk ve Bahar Dördüncü kardeşler de vardı. IŞ61 ve 1965 doğumlu iki kardeş, Saint-Saens'ın ünlü "Hayvanlar Karnavah"nı çal- dılar. Ufuk ve Bahar Dördüncü Piyano tkilisi, bugün de Ankara'da Cumhur- başkanlığı Senfoni Orkestrası eşiiğinde bir konser verecek. Bugünkü konser- lerinde Bartok, Debussy, Stravinski ve Ravel'in yapıtlarını yorumlayacak olan Dördüncü kardeşler Onümüzdeki aylarda Amerika, Italya, Fransa, tngiltere ve Japonya'da da konserler verecekler. Gelecekyaz Ulus/ararası istanbulFes- tivali'nde de dinleme olanağını bulacağımız Ufuk ve Bahar Dördüncü 'nün son konserleriyk ilgili olarak FUiz AU'nin yorumunu ve arkadaşınuz Ahu Antmen 'in sanatçılarla yaptığı bir söyleşiyi sunuyoruz. AHU ANTMEN Bir anne, ilk çocuğu doğduğunda onun "zarif bir lûz olarak yetişmesini istiyor. "Atatürk Uketerini yaşayan ve ya- şatmak isteyen bir kadının nasıi olması gerektigini" düşünüyor hep ve karar ve- riyor: Sanattan uzak düşünülemez bu kadın. Önce bale dersleri almaya başlı- yor kızı, daha sonra piyano. Birkaç yıl sonra doğan ikinci kızı da piyanoya baş- lıyor kısa bir süre sonra. BugUn bu iki kardeş Türkiye'yi yurtdlşında temsil eden iki ünlü piyanist: Ufuk ve B*bar Dör- düncü. 1991 konser sezonunu Türkiye'de, İs- tanbul Devlet Senfoni OTkestrası"yla bir- likte açan piyano ikilisi, Ankara Devlet Konservatuvan'nda piyano eğitimi gör- dükten sonra Cenevre Konservatuvan- nın yüksek bölümune girmişler. Cenev- re'de Prof. H. Daryner'in virtüozluk sı- nıfını birincilikle bitiren sanatçılar, a>- nı zamanda kapasite diplomalan da ala- rak ayru okulda öğretim görevlisi olarak çalışmaya başlamışlar, hâlâ da bu göre- vi sürdüniyorlar. Avrupa'run önemli sanat merkezlerin- de konserler ve resitaller de veren Ufuk ve Bahar Dördüncü kardeşler, sürmek- te olan Almanya turnelerini bölerek Türkiye'de bulunuyorlar. Bugün Anka- ra'da Cumhurbaşkanhğı Senfoni Orkest- rası'yla birlikte Stravinsky, Bartok, De- bussy ve Ravel'in yapıtlarını seslendire- cek olan sanatçılar, onümüzdeki aylar- da Amerika, îtalya, Fransa, tngiltere ve Japonya'da bir dizi konser gerçekleştire- cekler. İki kardeş evde sürekli Mozart ve özel- likle Brahms dinleyerek büyümüşler. Bu belki de bugün muziğin bu kadar içinde olmalarına bir neden olarak gösterilebi- lir. Dördüncü kardeşler, aileden gelen bu müzik kültürünü yadsıyamayacaklannı, ancak bir tek bu etkiyle müzik yapıla- mayacağına inanıyorlar. "Çalışmadan hiçfoir yere gdinemeyecegi" düşüncesin- deler... Ufuk Dördüncü, "Bizim beş dakika boş vaktimiz yok aslında" diyor ve Ce- nevre'de neredeyse her an birlikte geçen yaşamlanndan bir kesit veriyor: "Cenev- re Konservatuvan'nda öğretim görevlisi olarak çalıştığımız için o günlerdeki ça- lışma randımanımız biraz duşuyor. Ama mutlaka her akşam ve hafta sonları ög- leden sonralan Baharla birtikte çalışıyo- roz. Tabii ayrı olarak da çalışmayı sür- düriiyoruz. Bu arada başka muzik grup- lanyia ortak çalışmalanmız da var. Bi- zim için gün saat 08.00'de başlıyor, gece 23.00, hatta daha geç saatlere kadar sü- rüyor. Bazen hiç durmadan..." Ufuk ve Bahar Dordüncü'yü birbirin- den ayn düşünmek olanaksız gibi. Piya- no başında birlikte olduklan kadar "mü- zik dışında" da bir aradalar, ama zaten müzik dışı bir yaşam söz konusu değil onlar için. Birbirlerine çok benziyorlar. önce elleri... Saç biçimlerinden, konuş- malanna, mimiklerine ve hatta seçtikleri gözlük biçimine kadar! İki sanatçı piya- no başında bir ikili oluşturma düşünce- sinin kardeş olmalarından ileri geldiği- ni söylüyorlar. Küçük yaşlarda surekli birlikte çahşmış olmalannın etkisi de tar- tışılamaz kuşkusuz .Bazen biri, bazen di- ğeri söz alarak anlatıyorlar: "Piyanoya ilk başladığımız yıllarda da birlikte calıyorduk. Bu bir çeşit zorun- luluktu, çünkü evde tek piyano vardı. FİLİZ ALİ AYRI DÜŞÜNMEK OLAN AKSIZ - Lfuk (sagda) ve Bahar Dorduncü'yn birbi- rinden ayn düşünmek olanaksız. Birbirlerine de çok benziyorlar. Önce elleri... Saç biçiminden, konuşmalanndan mimiklerine, hatta gödüklerine kadar. Dört el çalışmalanmız sırasında hep de- nemeler yapardık. Daha sonra ikili pi- yanoya gecerek bu birlikteliğimizi sur- dürmeye karar verdik. Herkesin bildiği gibi dünyada çok fazla tek çalan piya- nist var. Zaten ikili çalışmalanmız sonu- cu guzel eleşüriler aldık. Bundan sonra da yalnız çaiışmayı düşunmüyoruz. İki- li piyano bir tarz. Biz de bunu çok iyi vapmak istiyoraz." Dördüncü kardeşlerin belki çocukluk eseri çok az. Schubert de dört el için epeyce yazmış. Ravelden sonra ise ikili piyano için yazılmış eserler çogalıyor ve sonra 20. yüzyıl eserieri başlıyor. Biz da- ha çok Fransız bestecilerini tercih ediyo- ruz, zaten kendi çagımtza yakın eserler seslendirmekte yarar var sanıyorum." İki kardeş birbirlerine ne kadar çok benzeseler de ve konuşurlarken bile "tek bir kişi" izlenimine kapılsa da insan, za- man.zaman aynhğa düştükleri oluyor. İki kardeş evde sürekli Mozart ve Brahms dinleyerek büyümüşler. Zaten belki de ççcukluktan kalma bir alışkanlıkla Brahms'a karşı bir "zayıflık"ları var. yıllanndan kalma bir anı belki de bir alışkanlık olarak Brahms'a karşı bir "zayıflıklan" var. Aslında ikisi de mü- zisyenler arasında aynm yapmaktan hoş- lanmıyor. Özellikle de çalarken. Ufuk Dördüncü bu arada ikili piyano reper- tuannın kısıtlı oluşuna dikkati çekiyor: "Mozart devrinde ikili piyano için faz- la eser yazılmamış. Mozart'ın bir sona- tı, bir de konçertosu var örnegin. Brahms'ta dört el çok, ama ikili piyano Konserler öncesi ne çalacaklarına karar vermeleri aşamasında örneğin. Bahar Dördüncü şöyle diyor bu konuda: "Ne kadar kardeş olsanız da birbiri- nize saygınız olmab. Eger saygı varsa o za- man fikir ayrılıgına düşseniz de güzel bir sonuca varabili\orsunuz. Zaten saygınız yoksa karşınızdakine kendi fikrinizi empoze edebilmek için pek de hoş olma- yan yollara başvuruyorsunuz. Ama biz çok güzel anlaşıyoruz..." 1991 yüının ilk haftası yoğun ve ilginç konserlerle doluydu tstanbul'da. Cuma- cumartesi haftahk olağan senfonik kon- serlerde genç kuşağın yeni yetenekleriy- le tanıştık. Arabeskleşme, yozlaşma, popülizm adına düzeysizlik ve zevksizlik derken bi- rileri bir de bakıyorsunuz kendi köşele- rinde mırıl mırıl çahşmışlar, ortaya in- san emeği ve yeteneğüiin ulaşabileceği en güzel en değerli ürün olan müzik flrü- nünü çıkannışlar. Aralık ayuıın son haftasında \S9ffı ge- ride bırakırken Clhat Aşkuı gibi her ba- kımdan özel ve üstün yetenekli bir gen- cin konserleri ile geleceğimize umutla bakma mutluluğuna ermiştik. Şimdi de 1991'i yine genç yeteneklerimizin yeni umutlan ile açmaktayız. 4 ve 5 ocak IDSO konserlerini Yusuf Güler Aksöz yönetti. Program, Arcan- gelo Corelli'nin Ettore Pinelli tarafından Yaylı Çalgılar Orkestrası'na uyarlanan Üç Saray Dansı, Sarabande, Gigue ve Badinerie ile başladı. Bu mücevher gibi zarif ve pınltılı dansların yorumu da o denli zarif ve pınltıhydı. Kutlanm... Daha sonra Mendelssohn'un op. 64 Mi Minör Keman Konçeıtosu'nu yorum- layan Ersun Kocaoğlu, Cihat Aşkın gi- bi 22 yaşında bir gençti. 1968 yıhnda Iz- mir'de doğan Ersun, önce İzmir Konser- vatuvan'nda Nazar Alapınar ile keman çalışmış, sonra Bilkent Universitesi Mü- zik ve Sahne Sanatlan Fakültesi'nin sı- navını kazanarak Leda Cenaz ile çalış- malarıru devam ettirmişti. 1989'da oku- lu yüksek şeref derecesiyle bitiren Ersun, aynca 1989 yıhnda Mimar Sinan Üniver- sitesi Devlet Konservatuvan'nda 9 yıldır duzenlenmekte olan Ulusal Müzik Yanş- ması'nın keman dalında birincilik ve en iyi Türk eseri yorumcusu ödüllerini ka- zanmıştı. Yüksek lisans çalışmalanm yine Bil- kent Üniversitesi'nde Suna Kan'İa surdü- ren Ersua Kocaoğlu, Mendelssohn'un konçertosunun ilk bölümünde sanınm $ahne heyecanının etkisiyle orkestra ile beraber düşme açısından sallantılar ge- •çirdi ve birtakım pasajlan kendine göre değişik notalar ilavesiyle yorumladı, ama ikinci (andante) bölümünde heyecamm yenerek sahneye alıştı, konsantrasyonu- nu bozmadan asıl niteliklerini sergileye- bildi. Son bölumde ise artık iyice rahat- ladığı gözlenen sanatçı ajilitesini, kolay- hğını, kemana kumaşıru artık çekinme- den gözler önüne seriyordu. Yıhn ilk gençlik konserlerinin öteki so- listleri ise Ufuk ve Bahar Dördüncü kar- deşlerdi. 1961 ve 65 doğumlu Dördüncü kardeşler, ailenin müziğe eğilimi ve des- teğiyle küçuk yaşta piyano dersleri alma- ya başlamışlar. Ankara Devlet Konser- vatuvan'ndan sonra Cenevre Konserva- tuvarı Yüksek Bölümü'nü de bitirip ha- yata atılan genç Dördüncü kardeşler, Ca- mille Saint-Saens'ın ünlü "Hayvanlar Karnavahinı çaldılar hafta sonu konser- lerinde. Kardeş olmanın ve uzun yıllar birlik- te çalmanın alışkanlığı ile râhat iletişim kurabilen Ufuk ve Bahar, Saint-Saens'ın bu nüktedan ve muzipliklerle dolu ese- rini -Engin Titiz'in kontrbasla, Reyent Bölükbaşı'nın da çello ile yaptıklan gü- zel soloları da hesaba katarsak- doğru ve keyifli bir yorumla aktardılar dinle- yiciye. Michael Ponti ve Idil Biret'in ileride dünyada bir bomba gibipatlamaları olası Coşkımım doruklaruıda iki btiyticti Biret-Ponti ikilisi, konser dinleyicisini de şaşkına çevirdi. Her an patlamaya hazır birer yanardağa benzeyen bu iki piyanistin bir araya gelmesi, çoğu dinleyicinin huzurlu dünyasını karman çorman etmeye yetti. FİLİZ ALİ 1991'in ilk haftasında birbir- lerine pek çok bakımdan benze- yen, bazı bakımlardan tamam- layan, öte yandan birbirlerinin olağanüstü yetenek ve nitelikle- rine hayran olan iki büyücü pi- yanist İstanbul'da bir araya gel- di: Michael Ponti ve İdil Biret... Her ikisi de baslı başına birer fe- nomen olan bu iki artist, ilerde dünya sahnelerinde bir bomba etkisi ile patlaması olası bera- berliklerinin ilk provalarım îs- tanbul'da Cemal Reşit Rey Kon- ser Salonu'nda yaptılar. Michael Ponti, tdil'in yeni eser öğrenmesindeki hızma ve olağanüstü belleğine, İdil de Michael'in akıl almaz parlakhk ve hızda seyreden tekniğine hay- ran... Dünyaya pek az gelen cinsten olağanüstü yetenekli bu iki üstün insan, 4 Ocak 1991 Cu- ma akşamı Saint-Saens'ın "Be- ethoven'ın Bir Teması Üzerine 2 Piyano İçin Çeşitlemeler"i, Rah- maninov'un op. 17, No. 2 Suiti, Anton Arneski'nin Silüetleri ve Johannes Brahms'ın "Haydn'ın Bir Teması Üzerine Çeşitleme- ler"inden oluşan bir düo-piyano konseri verdiler. Biret-Ponti ikilisi konser din- LNUTULMAZ ANLAR V AŞATTILAR — Michael Ponti ve İdil Biret, Cemal Reşit Re> Konser Salonu'nda verdikleri konscrde dinleyicilere unutulmaz anlar yaşattılar. Ponti ertesi gün verdiği resitalde hızı ölçülemeyen bir uçak gibiydi. (Fotoğraf: Aramis Kalay) leyicisini de şaşkına çevirdi. Her an patlamaya hazır birer yanar- dağa benzeyen, insanüstu ener- ji ve elektrik yüklü bu iki piya- nistin bir araya gelmesi, konser boyunca gitgide yükselen tansi- yon ile çoğu dinleyicinin sakin, huzurlu dünyasını karman çor- man etmeye yetti de arttı bile. Güher ve Süber Pekinel'in birbirinden ayırt edilemeyecek kadar eş sonoritelerine, yüzde yuz beraberliklerine, İsviçre sa- ati kadar hassas zamanlamala- rına ahşkm olan dinleyiciler için Biret-Ponti beraberliği şok etkisi yaptı doğal olarak... Çünkü bu- rada bambaşka değerler, renk- ler ve kişilikler söz konusuydu... Burada ömur boyu birlikte ça- lıp, çahşıp yaşayan ikizlerle de- ğil, iki gün önce ilk kez bir ara- ya gelen ve yek diğerini seslerin, ritm ve armoninin, müziğin ya- pısının, dokusunun, renginin dünyasında tanımaya çalışan iki apayn kişilik ile karşı karşıyay- dık. Ashna bakarsanız ilk kez bir şampiyonluk maçında yüz yüze gelen iki sporcuya benzi- yördu sanatçılar. Birbirlerini yokluyorlar, birbirlerine anında doğru yanıtı verebilmek için dik- kat ve konsantrasyonun sınınna kadar gidip geliyorlar, coşkunun doruğuna birlikte ulaşıyorlar... Böyle bir deneyime tanık olmak bile insana unutulmaz anlar ya- şatmaya yetiyordu. Michael Ponti, dünyada eşi az bulunan piyanistlerden. Onu belki eskilerden Godowski ile karşılaştırabiliriz. Ponti'nin pi- yanistliğini "virtüozite" sözcü- ğü ile tammlamaya kalkışmak bence yetersiz. O, virtüozluğun da üstüne çıkmış biri Yorum anlayaşını, uçuş pistinde gitgide hız alarak suzülen ve bir kez ha- valandıktan sonra hızının dere- cesi olçulemeyen bir uçağa ben- zetmek olası. 5 Ocak 1990 Cumartesi akşa- mı Cemal Reşit Rey Konser Sa- lonu'nda verdiği resitalin prog- ramı kâğıt üzerinde gayet sade görunüyor. Beethoven'ın op. 106 ünlü Hammerklavier Sonatı ile Liszt'in 12 Transandantal Etü- du. Kâğıt üzerinde zararsız gö- rünen bu program, bir piyanis- tin seçebileceği en zor resital programı kuşkusuz. Beethoven'ın Hammerklavier Sonatı'nı zaten resital programı- na almak cesaretini gösteren ba- bayiğit piyanistlerin sayısı ikiyi üçu geçmez dünyada. Bestecinin yaşadığı çağın çok ötelerini çağ- nştıran, yüzyıhmız için bile zor çözumlenebilecek yenilikler içe- ren bu anıtsal yapıt, hem biçim hem yapı hem de piyanist sorun- ları açısından Beethoven'ın en enigmatik eserlerinden biridir. Konserin ikinci bölümünü tü- müyle Liszt'in "12 Etndes d'Eİecution Transcendante"ına ayırmıştı Ponti. Çoğu piyanistin resital programına sadece bir, hadi bilemediniz iki etude koy- du mu kendini kahramanlar ka- tına çıkardığı, piyano edebiyatı- nın bu en çetin eserlerinden bi- rinin tümünü çalan Ponti'ye bu tür konserlerinden sonra "Kim- bilir bu eseri çalarken kaç kilo kaybetmişsinizdir" diyenler olu- yormuş. Gerçekten de dışardan bakıldığında piyanistin harcadı- ğı enerjinin, kalori ve protein kaybına neden olacak düzeyde olduğu izlenimi edinilse de sa- natçı bu enerjinin tümünün be- yinsel enerji olduğunu ve ne ya- zık ki bu program ları çalarak hiç kilo veremediğini vurgulu- yor. Enerjinin bedenseli ya da be- yinseli olsun, Ponti gibi bir pi- yanisti şahsen sahnede dinleme olanağına kavuşmuş olmak bi- le piyanist olsun olmasın tüm müzisyen ve müzikseverlere bambaşka pencereler açmıştır eminım. 'Rölyefli tablolar' • Kültür Servisi— İstanbullu ressam Aysel Güleç'in "Rölyefli Eski Türk Evleri ve Kabartma insan figürleri" sergisi Üsküdar Belediyesi Sanat Galerisi'nde açıldı. Tarihi resim ve gravürlerden aldığı örnekleri tamamıyla ahşap malzeme ve yağlıboya kullanarak sanatseverlere sunan Gülec, yok olmaya yuz tutan eski İstanbul'u yeni kuşaklara ulaştırmayı amaçlıyor. Sergi 15 ocak tarihine kadar açık kalacak. 'Mozart ve Dostlan' • Kültür Servisi— Avusturya'nın tanınmış klasik müzik topluluklarından Conçidium Musicum Beşlisi, 11 ocak cuma güntt saat 18.30'da Avusturya Kültür Ofisi'nde bir konser verecek. "Mozart ve Dostlan" başlığı altında sunulacak olan konserde sanatçılar Mozart, Haydn, Albrechtsberger, Michael Haydn ve Sussmayr'ın eserlerini yonımlayacaklar. Paul Angerer (keman), Christoph Angerer (keman, viyola, Viola d'amore), Karl M. Waltl (viyola), Michael Brüssing (çello) ve Walter Bachkönig'den oluşan topluluk, 1982 yıhnda halen topluluğun yoneticisi Paul Angerer ile oğlu Christoph Angerer tarafından özellikle 17 ve 18. yüzyıl müziğini o dönemlerin özgun çalgılanyla yorumlamak amacıyla kuruldu. Ozan-Der'de seçim • ANKARA (AA) — Halk Ozanlan Kültür Derneği (Ozan-Der) Genel Başkanlığı'na Murtaza Yalçın seçildi. Dernek genel merkezinden verilen bilgiye göre yapılan olağanüstü genel kurulda başkan yardımalığına Çoban Hüseyin Çemrek, genel sekreterliğe de Suleyman Özkan getirildi. Seçimler sonunda, derneğin yönetim kurulu Ali Kocaoğlu, Cemal Yıldırım, Murat Aluş, Mirati Gazeloğlu, Türkay Uludağ ve Gürbüz özçelik'ten oluştu. 'Git Gel Dolapf:; • İSTANBUL (AA) — ' Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Tiyatro Odası, Harold Pinter'ın tek perdelik "Git Gel Dolap" adlı oyununu sergileyecek. Sınıfta oluşturulacak sahnede, 10-11 ocak günleri saat 12.30'da oynanacak oyun, tiyatroseverlere ücretsiz olarak sunulacak. Yönetmenliğini okul öğrencilerinden Ahmet Suha Çalkıvık'ın yaptığı iki kişilik oyunda, oyuncu olarak Ahmet Suha Çalkıvık ve Erkavın Yıldınm yer ahyorlar. 1989 ekim ayında kurulan ve Bilkent Üniversitesi May Days '90 şenliğinde turneye katılan tiyatro odası, ileriki tarihlerde Melih Cevdet Anday, Fernando Arnabal ve Jean Tradieu'nun da çeşitli oyunlannı saimeleyecek. BUGÜN • Çocuklarta söyleşi Atatürk Kitaplığı Çocuk Kütüphanesi bölümünde Mustafa Eremektar saat 14.00'te çocuklarla bir araya gelecek. Toplantı salonunda saat 16.00'da düzenlenecek Bakma Günü'nün konuğu ise Tan Oral. Günü Atilla Birkiye yönetiyor. • Aziz Nesin söyleşisi Aziz Nesin'in "Despotluk Karşısında Gülmece Yazını" konulu söyleşisi Türk Harb-iş Salonu'nda izlenebilir. bugün bilsak 9 OCAK ÇARŞAMBA : 19.00 Istanbul Kcnı ve Yaşam: " lsianbul Ara Döncm Mimarisi": KorhanGÜMÜŞ 19.00 Anii Psikiyatriden MclaPsikiyaıriye: SaffcıMuralTURA Cafe-Foyer-Bar(Giriş) 12.00-00.30 Rock Cafe-Bar(5.Kat) 1100-18.00 HeavyMeul 18.00-24.00 Rock 2l.30ErkinKoray bilsak, sırasclvilcr cad., soğancı sok. 7 cihangir 143 28 79-99
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle