23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9 OCAK 1991 Ortadoğu Degişir nıi? Anlaşıldı ki Körfez'de yapay bir petro-dolar âlemi kurulmuş. Bölgede pek çok dengesizükler ve gerginlikler yaratılmıştır. Burada, sağlam bir politik ve askeri destek bulunamıyor. Ortadoğu'da, yanhş hesaplarla çürümeye bırakılan çok çetin bir anlaşmazlık; duyguları, iradeleri, tutumları saptırıyor. HÂMtT BATU Emekli Büyükelçi Avrupa'da her jey değişti bir iki yıl içinde. Ge- çen yıhn Ukbaharında kendi kendimize soruyor- duk: Güney Akdeniz ve Ortadoğu bölgesinde de önemli değişiklikler olacak mı? Doğu Avrupa- yı altüst eden özgürlük fırtınasının esintileri coğ- rafyanın ve tarihin, bugün önemli çıkarlann Av- rupa'ya bağladığı Ortadoğu'nun çok farklı ikli- mini de biraz etkileyecek mi? Avrupa'daki geliş- melerin geleceğimizi ilgilendiren sonuçlan araş- tırılırken Güney'deki olası yansımalan üzerinde genellikle pek durulmuyordu. Sonra Körfez bu- nalımı patlak verdi. Savaş olasılığı ortaya çıktı. Ortadoğu'nun geleceği konusunda tahminler yü- rütmek büsbütün zorlaştı. Sovyetler Birliği'nin süper devlet rekabetinden vazgeçerek Ortadoğu'dan elini çekmesi, Ameri- ka'ya ve Batı Avrupa ülkelerine burada daha bü- yük hareket serbestliği kazandırmıştı. Rakipsiz kalan Batılılann bu bölgedeki sonınlarının ha- finediği düşünülebilirdi. Oysa şimdi Körfez bu- nahmının Ortadoğu'da Batı'yı, ağır sorunlarla ve sorumluluklarla karşı karşıya bıraktığını göz- lüyoruz. Karşılıklı 'husumet' Bunahm, Batı ile Ortadoğu arasındaki ilişki- lerin hiç de iyi olmadığı bir zamanda patlak verdi. Son on-on beş yıllık dönemde, Batı ile tslam âlemini birbirinden uzaklaştıran bir karşılıklı tau- sutnet havast esiyor. Sanki dünyanın bu iki önem- li bölgesi arasında din savaşları çağının kavga- ları tekrar yaşanacak. Bu zıtlaşma havası niçin, nasıl yaratıldı? Bu dönemde tanık olduğumuz bazı gelişmelere bakarsak çok sakıncalı bu du- rumun nedenleri hakkında fikir edinebiliriz. 1973'te enerji bunalımı ortaya çıktı. Petrol fi- yatlanrun üretici ülkelerce ilk önce üç katına ve kısa sürede on katına kadar yükseltilmesi, zaten bir durgunluk dönemine girmekte olan Batı eko- nomilerinde sarsıntı yarattı. Batı'nın gelişmiş ül- keleri, aleyhlerinde kullanılan bu petrol silahını zararsız hale getirmek, hatta bunu kendi çıkar- larını karşılayan bir getişmeye dönûştürmek be- cerisini gösterdiler. Büyük zenginliklere kavuşan, ancak kazandıkları muazzam paralan çok yararu biçimde kullanmasını bilmeyen petrolcü ülkeler yöneticilerine, her türlü pahab eşya ve çok pa- halı silahlar satmaya başladılar. Ayrıca petrol zengini ülkeler, ellerinde kalan petro-dolar faz- lalıklarını da Batı ekonomilerinin sağladığı ya- rarlı yaürımlara bağlamak yolunu tuttular. Bu paralar da Batı'ya geri dönüyordu. Bu dönemde yaşanan başka bir gelişme, pet- rol ve gaz dışındaki hammadde fiyatlaruun hız- la düşmesi olayıdır. Gelişme halindeki ülkelerin kazancı bu mallardan oluşuyor. Yoksul ülkele- rin ihraç maddeleri fiyatlanndaki bu düşmeleri durdurmak ve daha dengeli bir "dünya ekono- mik düzeni" kurmak için başlatılan "Kuzey- Güney diyaloğundan sonuç çıkmadı. Yoksul ül- keler büsbütün gerilediler. Batı'nın algılayışlan Aynı dönemde Batı Avrupa ülkeleri, kendile- rine özgü nedenlerden dolayı dışanya kapanmak gereksinmesini duydular. Dünya ekonomisinde yavaşlama oldu. Güneyden gelen iş emeğine ar- tık fazla gereksinim kalmıyordu. "Geleneksel" tipte toplumlanndan koparak Kuzey'e göç eden Güneylüerin bu ülkelere yerleşmesi çok ciddi top- lumsal sorunlar yaratmaya başladı. Oysa Güney'- den gelen göç baskısı sürüyordu. Kuzey ülkele- ri, Güney Akdeniz'in ve Ortadoğu'nun az geliş- miş ülkelerindeki nüfus patlamasının çok ağır yükünü taşıyamayacaklarmı anladılar. Batı Av- rupa, bunun giderek büyüyen baskısına karşı ko- ruma önlemlerine başvurdu. Son yülarda aynca, Batı'nın Ortadoğu ile il- gili, oldukça katı değerlendinnelerine yeni bir öğe eklendi: tslami köktendincilik olaylarına dayan- dınlan yorumlar... Batı bu- olaylan "lslami uyanış" deyişiyle adlandırdı. Ortadoğu'nun her köşesinde köktencilik akımlannın güçlenmesi, bölgenin çağdaş uygarlıkla bütünleşemeyeceği- ni kesinlikle kanıtlayan bir olaydı bazı uzman- ların öne sürdükleri analize göre! 'lslami uyanış' göriişüne, ilişkileri de etkileyen politik bir kav- ram niteliği verildi. Yukanda anımsatüğımız olayların, esasen ağır tarihsel ve toplumsal sosyal koşullann yükünü taşıyan Ortadoğu toplumlarının ilerleme ve çağ- daşlaşma çabalannı kolaylaştıran gelişmeler oluş- turmadığıru kabul etmek gerekir! Bu bölge ulus- lannı sonsuza değin geriliğe mahkûm eden gö- rüşlere ve bunlara dayandınlan tutumlara gelin- ce: Bunlar gerçekten doğru ve isabetli tanüara mı dayanıyor? Duygusal bir mantığın hükümle- ri sezilıniyor mu bu teorilerde? Kanımızca sorun- ların biraz daha derinine gidilmesi zamanı geldi. Çok iyi anımsıyonır. "lslami uyanış", "Isla- miyetin alevlenmesi" gibi ifadelerin ve bunlara bağlanan yorumların Batı kamuoyunda geçerlik kazanması, daha çok Şah'm düşmesi ve Yran'da Humeyni rejiminin kurulması ile başladı. Şah'ın devrilmesinin Batı'da büyük infial ya- rattığını da anımsayalım: Çok yararh bir alışve- rişe son veriliyor, cazip bir pazar kapanıyordu. tran olaylan konusundaki yorumlar şöyle ol- du: "Şah, ilerici bir devlet adamı idi. Atatürk- ün Türkiye'de yaptıklarını kendi ülkesinde uy- gulamak istedi. Ama bağnaz kitlelerin mukave- metiyle karşılaştı. Iran'da Islamiyet, çağdaş uy- garhğa karşı ayaklandı. lslami ülkeler değişikli- ğe, ilerlemeye kapalıdırlar. Çağdaş dünya ile uyum sağlamalan mümkün olmayacaktır...". Çağdaş ve demokratik bir devlet temellerini kuran, özgürlük ve ilerleme ilkelerini derinliği- ne ulusuna aşılamak isteyen Atatürk ile Şah ara- sında yapılan karşılaştırma yüzeysel bir görüş olarak dikkatimizi çekmiyor mu?! Petro-dolar döneminde inamlmaz ölçülerde zenginleşen Iran'm çağdaşlaşması köklü reformlarla değil, daha çok göz kamaştıncı bir lüksün, görülme- miş bir israfın ülkeye girmesi şeklinde olmadı rru? Evet, tran'da küçük bir zümre giyim kuşam ve yaşam ahşkarüıklan bakımından Avrupalılaşmış- tı. Çocuklannı Batı üniversitelerinde okutuyor- lardı. Halkın çoğunluğu ise yeni zenginlikJerden küçük bir pay alsalar bile yüksek sınıfın yaşayış tarzını anlayamıyorlardı ve çok yadırgıyorlardı. Onlar, Batı eğitimi görmemişlerdi; yaşamları 'geleneksel' toplum düzenine dayalı idi. Sanki varlıkları, inançları inkâr ediliyordu: Kimlikle- rini, benliklerini kanıtlamak içgüdüsü ile hare- ket ettiler. İran'daki patlamanın bu kültür şokun- dan, bir uygarlık bunalımmdan kaynaklandığı- nın anlaşılması gerekiyor. Gerçekten Iran'ı, en et- kin ve en bilimsel usullerle destabilize etmek ni- yeti olsaydı, çok yoksul ve geri kalmış bu ülkeye bol miktarda petro-dolar zerkedilmesinden da- ha etkili bir yöntem bulunamazdı! Sosyologla- nn, tran olaylannı bu açıdan incelemeleri aydın- latıcı olmaz mı? Ortadoğu ülkelerinin geleneksel kültür yapı- sına bakmadan hoyratça uygulanan politikalar sorunlan büsbütün çıkmazlara götürmüyor mu? Iran örneğinde bunu açıkça görüyoruz. Ortadoğu'nun öteki ülkeleri de lran trajedisin- de gözlediğimiz bunalımı, çeşitli şekilleriyle ya- şadılar ve yaşıyorlar. Henüz ortaçağ düzenini ko- ruyan bu toplumlar, XX. yüzyıl uygarlığı karşı- sında kendilerini hazırlıksız buldular. Yoksullu- ğun, eğitimsizliğin ve kötü yönetimin bir kördü- ğümde bağlandığı geri kalmış ülkeler halkının, çağdaş düşün ve davranış alışkanhklanm bir hamlede benimsemeleri nasıl beklenebilir? On- lann çağdaş uygarlığı benimsemeleri için üç dört kuşağın sağlam esaslara dayanan bir eğitim sıs- teminden geçmesi gerekiyor. Ama bugün, Ortadoğu'da toplumları geriye götürmek isteyen akımların yanında, başka ge- lişmelere de tanık oluyoruz. Bu bölgenin her ül- kesinden binlerce, on binlerce öğrenci, Batı üni- versitelerinde eğitim görmek olanaklannı elde edebiliyor. Özellikle Suudi Arabistan gibi gerici fakat çok zengin ülkelerin çocuklan, erkek ve kız, Amerika'da, îngiltere'de okuyorlar. Kızlar, ülke- lerine döndüklerinde, Avrupa'dan getirdikleri çok pahalı giysileri üzerine yüzlerini de kapayan 'ça- duri'yi geçiriyorlar. Bu daha ne kadar sürer? Körfez'de olasıhklar Körfez bunalımmın olası etkilerine de de- ğinelim. Başkan Bush, Irak'ın Kuveyt'e saldırısı karşı- sında dünya kamuoyunu etıafına toplamayı bil- di. Güvenlik Konseyi'nden çıkartabildiği karar- lar gerçekten büyük başarı sayılmalıdır. Dünya uluslan, zorbalıkla Birleşmiş Milletler üyesi bir ülkenin haritadan silinmesini, kendi varhklarını tehdit eden bir hareket olarak gördüler ve Ame- rikan Başkanı'ru desteklediler. Ancak ilk günlerin heyecam gectikten sonra görüldü ki Kuveyt, öteki ülkelere benzeyen bir ulus ve bir devlet değil. Mali varhğımn önemli kısmı (100 milyar dolar olabilir) dışanda. Ülke- lerinde artık azınlık olan yerli Kuveytliler, sanki köklerini dışarıya taşımışlar. Ve daha iyi anla- şıldı ki Körfez'de yapay bir petro-dolar âlemi ku- rulmuş. Bölgede pek çok dengesizlikler ve ger- ginlikler yaratılmıştır. Burada, sağlam bir poli- tik ve askeri destek bulunamıyor. Ortadoğu'da, yanhş hesaplarla çürümeye bırakılan çok çetin bir anlaşmazlık; duygulan, iradeleri, tutumları saptırıyor. Şu satırların yazıldığı sırada (5 ocak), Körfez bunalımının nasıl sonuçlanacağını kimse bilmi- yor. En iyi olasılığı düşünelim: Saddam Hüse- yin devriliyor, yerini alan ılımh bir iktidar, Irak kuvvetlerini Kuveyt'ten geri çekiyor... Bu muci- ze gerçeklesse bile Saddam'ın zorbalığı, arkasın-' da derin izler bırakacaktır. Bunalım, bugüne ka- dar siyasal edebiyatla örtülen koTkunç realitele- ri su üstüne çıkarmıştır. Bunları artık görmez- likten gelmek mümkün olmayacak. Bu bunahm bir sonuca bağlandıktan sonra ne yapılacaktır? İlk aşamada, eski tutumlar çerçe- vesinde Körfez'deki enerji kaynaklarımn güven- liğini, burada sürekli olarak bulundurulacak as- keri kuvvetle sağlamak çareleri aranacaktır bü- yük olasılıkla. Ama bu politikanın güçlükleri or- tada. Sonuçta Batı ülkeleri, Ortadoğu'da daha sağlam bir siyasal dayanak bulmak zorunlulu- ğunu duyacaklardır herhalde. O takdirde daha yapıcı bir diyalog, daha güvenli bir işbirliği ku- rabilmek için artdüşünceli yorumlardan, sakın- calı önyargılardan vazgeçecekler. Yapay bir Hıristiyanhk-lslamiyet çatışmasına son verecek- ler, bölgedeki gerginliklerin hafıfletilmesine yar- dımcı olacaklar. Eski reçetelerin geçersiz kala- cağı anlaşüırsa Batı, Ortadoğu politikalannı göz- den geçirmek ve değiştirmek yolunu tutacaktır. Bu olasılığı da göz önünde bulundurmak ge- rekiyor. EVET/HAYIR OKTtf AKBAL BıçakKemiğe Dayamnca... 'Bu, bir isyandır.' Çalışma Bakanı Bayan imren Aykut'un Zonguldak maden işçilerinin direnişi, Ankara'ya doğru yürüyüşleri konusunda- ki yorumu bu: 'Bu bir isyanoV.' K • • Patlama noktasına gelmiş sinirler, pek çok tizücü sonuç- lar doğuracak konuşmalar, suçlamalar... Ekmek derdine, ge- çim sıkıntısına, çoluk çocuğunun yartn ne olacağı kuşkusu- na düşmüş maden işçisi bir de bu tür sözlerle karşılaşırsa sonuç çok daha kötü olmaz mı? Emekçiler 'artık yeter 1 diye bağırmazlar mı, demokratik bir düzende yaşadıklannı düşü- nerek kendi haklarını kendi elleriyie atmaya kalkışmazlar mı? İktidar başındakiler ağızlarından çıkan sözün nereye gide- cegini, ne gibi etkiler yaratacağını bilmek zorundadırlar. Çan- kaya'ya Türk halkının yüzde 21 'inin oyuna dayanarak çıkan Turgut Bey adlı yurttaş, kendini emeğin, emekçinin düşma- nı göstermeye kalkışır, Zonguldak'taki maden ocaklannın ka- patılmasının yararlarını açık açık bildırirse sendika başkanı için 'Nuh diyor peygamber demiyor' gibi sözler kullanırsa bu toplumda barış nasıl kurulabilir? Sanırım, Başbakan Akbulut başta olmak üzere iktidar par- tisinin pek çok milletvekili, hatta bakanı Çankaya konuğu ile aynı görüş çizgisinde değiller. Daha dogrusu öyle görünü- yorlar. Başbakan, Çankaya'nın efendisi izin verse sendikay- la anlaşacak belki de... Bir uzlaşma arayışı içinde... Ama Çan- kaya'ya yerleşmiş yüzde yirmi ikilik kişi, hangi amaçla, han- gi görüşle bilmiyorum, neredeyse özellikle ister gibi anlaş- mazlığın sürüp gitmesini!.. Bu arada Bayan Aykut -herhalde Çankaya'dan elde ettiği yüreklilikle- veriştiriyor: "Bu iş hak arama eyleminden çıkmıştır. Bu artık bir isyan- dır. Dünyanın hiçbir yerinde bir devlet isyana boyun eğmez." Bu kadarla da yetinmiyor sayın bayan, Ankara'ya yürüyü- şün, direnişin altında Saddam'ın parmağını anyor! Türkiye bir savaş eşiğinde imiş, böyle bir başkaldırış ancak Saddam^ ın işine yararmış! Bir bakanın, hem de çalışma bakanının bu denli yanlış, ters ve işçi düşmanı düşünceler belırtmesi hü- zün verici bir durumdur. 'İsyan' böyle mi olur? Kadın erkek, çoluk çocuk, genç yaşlı Zonguldak'tan Mengen'e kadar bu soğukta yarı aç yarı tok kilometrelerce yol yürümüşler. Elle- rinde bir sopa bile yok. Hiçbir şey yapmadan yalnızca tür- küter, sarkılar söyleyerek. Olsa olsa "Çankaya'nın şişmanı iş- çilerin düşmanı", "Bir kara iki kara üç kara geliyoruz Ankara" diye sloganlar atarak... E-5 karayoluna çıkarken binlerce polislerle, askerlerle, el- lerinde son rnodern silahlar, tanklar, bilmem nelerle yolları kesilmiş. Bütün bir gece ayazın altında beklemişler. içlerin- den bazılan gözaltına alınmış. Yorgun, umutsuz, sıkıntth, gü- vensiz bir halk. Ucu bucağı görülmeyen bir insan zinciri. An- kara'ya gelecekler, Çankaya'ya gidecekler, orada akla, sağ- duyuya seslenecekler. 'Hakkımızı verin' diyecekler. Oysa Çan- kaya, düşman saldırısı karşısında imiş gibi koruma önlemle- ri almış... Her türlü olanak sağlanmış, emekçiler Ankara'ya sokulmayacak, Bay Özal'ın huzuru bozulmayacak, günde beş kez, beş TV istasyonunda görünüp meydan okuyacak, gü- rültüye papuç bırakmam diyecek!.. Bay Ozal'ı tanıdık, tanıyoruz. Onun işverenler sendikası- nın başkanlığını yaptığını da biliyoruz. Yedi yılda ülkemizi, hal- kımızı nasıl bir yoksulluk batağına çektiğini birlikte yaşıyo- ruz. Yüzde 22'lik bir oyla ülkede tam anlamıyia bir egemerv- lik kurmaya çalıştığını biliyoruz. TRT onun elindedir, Star 1 oğlunun elindedir. Maden işçilerinden esirgenen para Bay özal'ın cümbür cemaat çıktığı dış gezilere, özel uçaklara, da- ha kimbilir hangi keyifli ışlere harcanmaktadır. Bunları da bil- meyen yok! Cumhurbaşkanı olarak anayasa çizgisinde olmadığı da or- tadadır. Yetkileri yok, ama buyruklan var. Bir hükümet var, ama yetkileri Çankaya'daki kişi tarafından elinden alınmış... Cumhurbaşkanlığı'na para yetiştirilemiyor. Sık sık Cumhur- başkanlığı bütcesi güçlendiriliyor. Birsaltanat ki önceki baş- kanların hiçbirinde yok... Bay Özal bağrı açık giysilerle meydan okuyor. Her dediği bir yasa! Gkjiş bu. Sonra da kalkıp 'Bu bir isyandır' 'işin içinde Saddam'ın parmağı var' diyen çalışma bakanını ayıplıyoruz. En önde Çankaya konuğu Bay Özal durup dururken! Galeri . Atelye 146 97 38 • 132 64 26 Sanat Severlere duyuru Sahtecilıkle mücadele etmek için antikacrlar ve eski eserleri sevenler derpegtnce kurulan Resımle ilgılı eksperüi" . . , .*»<, . kurulunda adıma yer venldıginı j.. basından ögrenmıs bulunuyorum. Daha öncc sayın dernek yöneticıleriDin bu konudakı teklıflenne karşı tablo restoratörü ve eksperi olarak bagımsız çalışmayı ilke edindıgımı belirtmıştim. Bu nedenle söz konusu kunılla ilgımın bulunmadığını sanat severlere du>"ururum. Fethi KAYAALP DERLfrOJ SANFA SANAT BALERİSİ KARADANA SELÎM Dünya resim sanatı tarihinde ilk defa. Gece de görünebilen resimlerin. öncüsü kabul edilen sanatçı. 19.30'da 10 dakika resimlerin geeede görünebilen yilzünü diğer gözlere sunacaktır. 9 Ocak - 5 Şubat DERİ SHOW IHLAMUR Ihlamurdere Cad Yeşılçimen Sok. No: 91 Beşiktaş/İST. 159 72 55 RAFET SERGİSİ 11 Ocak 1991- 28 Ocak 1991 RAMKOSANAT MERKEZİ Atiye Sok. Yuva Apt. 8/ 2 _Teşvikiye 136 15 38 _ İTALYAN ÜSEÜLER DERNEĞİ SUNAR ÇAĞDAŞ TÜRK RESİM SERGİSİ M Rt IMM C'tHAT OZK.f MhN R\M1Z \> DlN tBRAHİM RM ABAS I ROI O/DI-N >\D*1s HtZ\ 'ıl!> DtVRİM l RBll \V\\ M^MtOOOtl I C I MA OC\kl I lRR\HİM(.tîTÇUJK*.ll NL<Hl T Kl TH G M I S I ^ ^ A •s'v A.Z MbHMlT PIStN ML"STAr A \Sl_ll R WI HMl 1 O/-1 R ifcfUM Jk \HR^V1AN B\M' MI RA11 l 1 RCıİN İNAN 1991 tTAlYAN KÜLTÜR MEPKftZl Meşruiıye-1 Oad No 161 Teoefcaşı - lanak * IUII MuaM » CAN ŞAHİNGİRAY Suluboya Resim Sergısı 7 Ocak - 21 Ocak N>p*Hy* C»d. 44/2 EtMt 165 19 35 - 1«J 32 91 AÜ KOÇAK Resim Sergisi 7 Ocak-31 Ocak 91 m1 « i O A L E B I S I Vapur ltk«l«l Sok. No.S OrtakSy 159 19 11 UUKER ÜNGaleri ±at. 33/1 MaçkaC. 33/B 131 €763 ARKEONSANAT GALERISİ SÜRDOJ ÇAĞDAŞ ÖZGÜNBASN SERAMİK. HEYKEL YAĞUBOYATA8LOIAR SAT1Ş NCRKEZİ ISKEU: tAD. It ORT«OY 1> L 1M K X GORBON RAZİYE KUBAT RESİM SERGİSİ 8 Ocak - 3 Şubat 1991 HOBİ ^alerisi MUHSİN KUT Resirn Sergisi 26 Arahk-12 Ocak Vrilkona^ı Cad. Pncj 85 HtnnUj. 14S 72 81 AEDPA ^mTekstilbank Sanat Galerisi TARIK CARIM Resim Sergisi 9Ocak-28Ocak Hutrtv GtreOt Cad. 126 am 136 12 79 LlTOGRAFÎ GRAVÜR SERİGRAFÎ Şan Sineması Arkası Yedikuyular Çıkmazı 6/7 Elmadağ 132 59 59 Vakko Sanat Gaterileri Sunar: Vakko/ Beyoğlu FRANCO ADAMİ Vakko/ izmlr HAYATİ MİSMAN Heykel Sergisi Özgün Baskı Sergisi 4 Ocak-31 Ocak 1991 8Ocak-31 Ocak 1991 Vakko/ Ankara TAYFUN ERDOĞMUŞ Resim Sergisi 8 Ocak-31 Ocak 1991 SANAT VE KÜLTÜR GEZİLERM PARISF R A N S A 2-10 ŞUBAT1991 8 " g e c e - 9 g ü n U ç a k l a g i d i ş - d ö n ü ş H a v a a l a n ı - o t e l t r a n s f e r l e r i K a h v a l t ı + K o n a k l a m a + O t e l • • • istasyon sanat evı Maçka ("ad. 41/6 Tcvikitr 140 56 50-I.W (,6 17 Ficmvfcmli cad. M\ F.rcnköv Sanat kö^kü 385 41 M I b r a h i m Resim Seıgisi 7-28Oakmi.U 00-1800 (Paargünlendışmdai A 1 p t e k i n Jvtodem Sanat Galerisi »is^NT*s! ValikDnağı Caddesi No. 117/2 Nişantaşı-İstanbul Tfel: 130 39 80 A(H SİRGI SALOHO ISTANtUL 20 «DtliK 1991- I I OCAK 1991 8 SANATÇI 8 İŞ: B K01EKS1YON KURUIUŞIARININ KATKILARIYm GERCEKLEŞMIŞTIR Canan Beykal Selım Birsel Cengiz Çekil Osman Dınç flyşe Erkmen Serhat Kiraz Füsun Onur Ismail Saray Evde çahşacak yatılı yardımcı kadın. Tcl: 369 60 20 KONKORDATO KOMİSERLİĞİNDEN Izmir 2. lcra Tetkik Mercii Hâkimliği'nin 1990, 859, Esas-1990/873 kararı ile Izmir Şehit Fethibey Cad 42/2 adresinde konfeksiyon tica- reti yapan Cihan Pamuk'a mahkeraece komiser olarak atanmış ol- makla adı geçen Tırınadan alacaklı olaniarın ilanın neşri tarihinden itibaren 20 gün içinde komi&erliğimize dilekçe ile müracaat ederek alacaklı olduklan miktarı deftere kaydettirmeleri, dilekçelerine ev- raklannın fotokopilerini eklemeleri ve kayıt esnasında asıllarını da göstermelerine, müddeti içinde kayıt yaptırmış alacaklılarla, borçlu- nun odeme teklif ve projesini müzakere etmek üzere 11 Şubat 1991 Pazartesi günU saat 14.00'te 2. merci duruşma salonunda yapılacak alacaklılar loplantısında hazır bulunmaları veya yetki belgesi ile ken- dilerini temsil ettirmeleri, muddeti içinde kayıt yaptırmayan alacak- lı, bilançoda borçluca gösterilmiş olmadıkça toplantıya alınmayacaklan, isteyen alacaklının toplantı günunden evvelki 10 gün içinde dosyayı tetkik edebilecekleri ilan olunur. Alanyalı Işhanı Kat 2 No: 208 Konak/lzmir. Pazartesi-Çarşamba günleri saat 13/16 arası. Konkordato Komiseri Av. ERDOĞAN KESER PENCERE ABECE İnönü ile Akbulut arasında Başbakanlık'ta yapılan görüş- meyi gazetede okurken şu satırların altını çizdim: Akbulut — "Yani şimdi kimse kalkıp da diyebilir mi ki 'Ben kanunlara falan bağlı değilim'." İnönü — "Diyen var Türkiye'de..." Akbulut — "Dememelidir efendim..." İnönü — "Ama c zaman bunu gidip söy/eye/ım o insana be- raber. Sayın Başbakan, 'Hukuk devleti var" diyorsunuz, yap- mayın bunu lütfen. Ama en baştaki insan bunu dinlemiyorf' (Cumhuhyet, 8 Ocak 1991) * Gezegenimizde kralların ve sultanların yeryüzünde tannsal' iktidar gücünü ellerinde bulundurdukları çağlar ya- şanmıştır. O zamanlar 'yasa devleti' yoktu. 'Hukuk', buyurga- nın paşa gönlünde, günlük keyfınde ve iki dudağı arasındaydı. Padişah öfkelenip de "vurun kellesini" dedi mi, sadrazamın bile canına kıyılırdı. Yasa devleti nasıl oluştu? Buyurganı bir kanuna bağlamak, 'keyfi yönetinft aşabilmek için gerekliydi. Hukuk devleti, devlet yöneticilerinin yetki ve sorumluluklannı yazılı yasalara bağlayan düzenle eşanlam- lıdır; ama, kanun devleti gerçekleştikten sonra 'insan hakla- n ve temel özgün'ûkler'e dayalı demokrasıye ulaşabilmek için de çok çaba harcanmıştır. Konuyu içinde yaşadığımız olaylardan iki örnekle somut- laştırmak olanağı var. 3 Ocak 1991 günü Türkiye'de işçiler genel grey yaptıiar. Genel grev Batı ülkelerinde haktır, bizde yasaktır. İşçiler yü- rürlükteki kanunu çiğnediler; ama, evrensel 'insan Hakları ve Temel Özgürlükler Bildirgesi'ne göre davrandılar. Bir ülke- de demokrasi oimayabilir; demokrasi hukukunu sağlamak için eylemler durmaz, duramaz; bu, insan doğasının gere- ğidir; tarih böyle yazılıyor. Zonguldak emekçilerinin Ankara'ya doğru yüruyüşü - Türkiye'deki antidemokratik yasalara bakılırsa- kanun dışı di- ye nitelenebılir. Demokrasinin geçerli olduğu Batı'da işçi yü- rüyüşü doğal ve yasakjır. Zonguldak emekçisi de "İnsan Hak- ları ve Temel Özgürlükler Sözleşmesi"nöen doğan yetkilerini kullandı. Türkiye'nin de imzaladığı bu sözleşmeyi Meclis onaylamış, belge 'iç yasa' niteliği kazanmıştır. Ne var ki üikemizde yurttaşlar evrensel insan haklarını kul- landıkça 12 Eylül hukukunun düzenine ters düşüyortar ve ce- zalandınyorlar. * Sorumsuz Cumhurbaşkanı özal, 12 Eylül'ün Türk siyasal yaşamına kattığı bir kişi. 12 Eylül hukukunun anayasasını da dinlemiyor, kanunları çiğniyor. 12 Eylül hukuku demokrasiyle bağdaşmıyor, kanunlar ço- ğu yerde insan hakları ve temel özgürlüklerle çelişiyor An- cak bugünkü yonetim 12 Eylül hukukuna saygı gösterseydi, Akbulut diyebilirdi ki: — Kanun devleti varl.. _ Hukuk devleti bir yana Türkiye'de "kanun devleti" bile yok. Üstelik Özal yasaları insan hakları ve temel özgürlüklerle bir- likte çiğniyor. Başbakan Akbulut, inönü ile konuşurken ne söylüyor: — Yani şimdi kimse kalkıp da diyebilir mi ki 'Ben kanunla- ra filan bağlı değilim!..' " Akbulut, bu gerçeği Çankaya'daki haftalık konuşmasında Özal a anımsatırsa, kar kış demeden yollara dökülen işçiye söyleyebilecek sözü olur. Cumhurbaşkanıyla birlikte Başbakan'ın hukuk devletini çiğ- nedikleri bir ülkede işçi demokratik haklarını kullanıyorsa, çağdaş insanın görevi emekçinin yanında olmaktır. 1954-1985 ANMA Kangal tünel inşaatından dönerken elim bir trafik kazasında yitirdiğimiz, Sevgili oilumuz JEOLOJt MÜHENDtSt ARMAN tBRAHİM OŞKAN'ı . 6. yılında sonsuz özlem ve rahmetle 1 anıyoruz. ANTNESt, BABASI HÜSEYİN EVEN (1962-2 Ocak 1991) Kaygılanmızın kışmda. Yaşamın sert rüzgânna bırakıp. Gittin bizi sensiz koyup. Artık daha da yalnızız. Yapayalnız... HAŞMET-SABRİ-REFtK DUYURU Türkiye Görmezleri Eğitim ve Himaye Derneği'nce "Cumhu- riyet döneminden günümüze değin Türk hukuk mevzuatı ve yö- netimınde özürlülere ilişkin yapılmış düzenleme ve uygulamalar, bu uygulamaların olumlu ve olumsuz yönlerinin Avrupa huku- ku ile karşılaştırılması konulu, bırinciye 10 milyon ödüllü bir ya- rışma düzenlenmiş olup eserde konuya ilişkin kanun, tüzük ve yönetmelik maddelerinin bir araya toplanması veya bu madde- lere atrfta bulunulması ile yanşmacının kendi yorumu aranacaktır Seçici jürı: Ahmet COŞAR: Yargıtay eski başkanlanndan. Burhan APAYDIN: Istanbul Televizyonu kurucu- lanndan, Gazi Unıversitesi eski öğretim üyesi ve Ankara Barosu avukatlanndan. Turgut KAZAN: Istanbul Barosu Başkanı. Yekta Güngör ÖZDEN: Anayasa Mahkemesi Başkanvekili. Yanşmaya kaölacaklann 500 daktilo sayfasını geçmeyecek ça- lışmalarını bir asıl. altı kopya olmak üzere en geç 31.5.1991 tari- hine kadar Dernek Genel Merkezi olan Kırtasiyeci Sok. No: 32/3 Kadıköy/istanbul adresine teslim etmeleri gerekmektedir. Posta ile yapılacak gönderilere ilişkin zaiyat veya gecikmeden derneğimiz sorumlu değildir. Tel: 337 26 73 / 345 67 03 KINAMA |ı Siyasal iktidarın özelde Zonguldak maden işçilerine, genelde tüm emekçilere karşı davranışını kınıyor, Kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz. SHP BAKIRKÖY İLÇE ÖRGÜTÜ AOINA IBRAHİM YENER
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle