Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26OÇAK 1991 HABERLER CUMHURİYET/3
SavaşgeceyiseverHABUR— Bir zamanların Ipek yo-
lu E-24 ıssız ve sakin. Habur gümrük
sahasında ışıklardan başka ne bir ses
ne bir insan. ABD'nin Irak'a karşı baş-
Iattığı saldınmn 9. gecesi bölge halkı-
mn akrabalanmn yaşadığı Irak'ın Za-
ho kcntinde ışıklar sönük. Hemen ya-
nıbaşındaki görkemli Zaho dağırun
koskoca silueti de belli belirsiz seçiliyor.
Saat gecenin 21.00'ini gösteriyor.
Cizre'deki polis engelini atlatıp gazete-
cilere yasak olan Silopi'ye doğm yola
koyuluyomz. Suriye sınuında yapılan
yeni bir düzenlemeyle yeriestirilen güç-
lü projcktörlerin hemen yanıbaşından
Silopi'ye gidiyoruz. SUopi'de sokaklar
ibpmboş. Askeri birliklere ekmek yapan
bir fınn hanl hanl çalışıyor. Birkaç sı-
cak ekmek alıp sınır boyuna inmeyi dü-
şûnüyoruz. Her gece 'bizim taraftan'
düzenlenen Amerikan hava saldınsma
karanhv Zaho Hagındflp açılacak uçak-
savar ateşine bir kez daha tanık olmak
istiyoruz. Fırmın başında bir asker, ba-
şında yttn şapkası, elinde eldiveni nö-
bet bekliyor. tstediğimiz iki ekmeği fı-
nnın askeriyeye çalıştığı gerekçesiyle
alamıyoruz.
Silopili şoförümüz bize en iyi görün-
tüyü sınır boyunda amcasının yaşadı-
ğı köyden alabüeceğimizi anlatarak bizi
H
N
V
Y
A
OT
E
E N
B
L
D
E
u
AR
A
R E
R
1
T
R
Türk tarafından gelen Amerikan uçaklan Zaho'ya
yöneliyor. Irak'ın Zaho Dağı'nda bir uçtan bir uca ışıkh
haberleşme var. Bir süre sonra uçaksavar ateşi başbyor.
Havada bir şerit gibi kırmızı mermiler uçuşuyor. Türk
tarafında sınır boyunda 'yüzlerce' askeri araç ve asker var.
Tan ağarırken bakıyoruz, kimsecikler yok.
oraya götürüyor. Alabildiğimiz birkaç
paket biskuvi ile yola koyuluyoruz.
Ana^oldan toprak yola girerken askeri
konvoylann sessiz bir şekilde sınır boy-
larına yerleştiklerini gözlüyoruz. Bul-
dozerlerle kazılan tarlalarda siperler
oluşturulmuş, yollar değişmiş. Bir an-
da şoförumuz her gun gittiğn yolunu şa-
şırıyor. Etraf alaca karanlık. Biraz iler-
leyince, karanlıkta belli olmayan yüz-
lerce siluete yaklaşukça tank, top ve as-
keri araçlann olduğunu görüyoruz. As-
kerler, karanlıgı bozan farlanmızdan
dolayı "yüzlerce" askeri aracın hareket
halinde olduğu tarlalarda bu sivil oto-
nun ne işi var der gibi bize bakıyorlar.
Şoförümüz onlan köyden olduğunu
belli edercesine selamhyor. Tarlalar,
çaylar tepeler aşarak "ÇSçekli" köyü-
ne ulaşıyonız. Zaho sessiz ve karanlık
heybetiyle tam karşımızda duruyor.
Türk tarafının ışıklı nöbetçi kulübele-
ri de. Köyden geriye dört hane kalmış.
Sadece erkekler ve kadınlar burada. Eş-
yalarla çocuklar başka yerlerdeki ya-
kınlarına gönderilmiş.
Tek odalı bir eve giriyoruz. Yerde dö-
şekler. Ortada eskı bir odun sobası gü-
rül günll yanarken 7 kişi gergin bekle-
yişini sohbet ederek geçiştiriyor. Gaze-
teci olduğumuzu söyleyince bir sevinç
bir neşe kaphyor odadakileri. Bizi kar-
şılayan ev sahibi hemen söze giriyor.
"Aşağı gitsek Saddam vurur, yukan
gitsek Özal" diyerek korkusunu dile ge-
tiriyor. tçeride oturanlardan biri "Ar-
kadaşlar saati geliyor, Amerika'nın Sesi
Radyosu'nu dlnleyetim" diye mınlda-
myor. Bir diğeri de "BBC'yi dinleme-
yi" öneriyor. Haberler başliyor. Lider-
lerin yorumlanna eleştirüer geliyor. Ko-
nu Kürtlere gelince herkes kulak kesi-
liyor. Bir konuk şöyle konuşuyor.
"Burada dağ tepe asker, tank. Tar-
labr kaakb. Ekinkr ezildL Bugüne ka-
dar bize bir Allah'ın kuln gelip savaş
olacak onlem alın ya da şu önkmleri
alın demedi. Biz sahipsiziz. Allah'tmn
başka kimsemiz yok."
Odadakilerden biri de, her gece Türk
tarafından gelen uçaklann bombardı-
man yaptığını ve Irak'ın da buna uçak-
savar ateşi ile cevap verdiğini anlatarak
şöyle diyor:
"Çocuklanmıza uçak geliyor deyin-
ce taemen >ere yatıyorlar. Biz iki ateş
arasında kaldık. Şaşkuüıktan ateş bas-
layınca hep biriikte dama çıkıp taraf-
lan seyrediyonız."
Üzerinde Arapça yazılann bulundu-
ğu duvar saati 24.00'u gösteriyor. Bel-
li ki Irak'tan gelmiş. Bir anda Türk ta-
rafından gelen uçaklar, Zaho'ya yöne-
liyorlar. Bizler de camlara ve dama...
Uçaklar oldukça yüksek uçuyorlar.
Irak'ın karanlık Zaho dağında önce
bir uçtan bir uca ışıkla kaberleşme gö-
rülüyor. Ve bir süre sonra uçaksavar
ateşi başkyor. Havada bir şerit gibi kır-
mızı yivli mermiler vızır vızır uçuyor.
Hedef sanki belirsiz. Bir süre sonra ateş
kesiliyor, ortalık yeniden karanlığa dö-
nüyor. Ardından Irak tarafındaki ışıklı
haberleşme görülüyor. Türk tarafında
da aynı şekilde karanlık bölgelerde ışık-
lı haberleşme yapdıyor, güçlü projek-
törler kısa arahklarla bir yanıp bir
sönüyor.
Bizler sert havadan donmuş vaziyette
odun sobasınm başına dönüyoruz. "tş-
te her gece böyle.Bazen sabaha kadar.
ama hep 24.00'ten sonra" diye anlatı-
lırken yeniden uçak sesleri duyuluyor.
Saldırı tekrar başliyor. Uçaksavar ate-
şi yoğunluk kazanıyor, kırmızı şeritle-
rin havadaki sayılan artıyor. Dağın ar-
kasına geçen uçaklann bombalan pat-
lıyor, ardından da ortalık aydınlanıyor,
köyluler artık alışmış bu olaya. Biz de
artık rahatça uyuyabilirdik. Gün ağa-
nrken geriye dönüşumüzde sınır bo-
yunca tarlalarda, tepelerde tek bir as-
keri araç görilnmüyor. Savaş geceyi
seviyor.
Kaçanlar
"1 •• • •
e donu
H A K K Â R İ
N O T L AR I
FARUKBİLDtRİCİ
TURANYILMAZ
HAKKÂRİ — Irak'tan
Türkiye'ye son günlerde sığınan
müJteciler yerli ve yabancı gaze-
tecilerle göruştürulduler. Türk-
iye'ye önceki gece sığmanlardan
27'sinin Uludere Kayadibi mez-
rasından Irak'a kaçan köyluler
olduğu öğrenildi. Irak'tan
Türkiye'ye önceki gün sığınan
Irak Cumhuriyet Muhafızları'-
ndan Astsubay Kadir Abbas,
Erbil kentinde Türkiye'ye yöne-
lik kimyasal başlıklı füzeler ol-
duğunu öne sürdü.
ABD'nin Irak'a hava saldın-
larırun başlamasından sonra
Türkiye'ye sığuıanlarla görüşme
öncesinde Hakkâri Valisi Şeha-
bettin Harput bir basın toplan-
tısı düzenledı. Harput, savaşın
başlangıcından bu yana Hakkâ-
ri'ye 18'ı asker olmak üzere top-
lam 34 mülteci geldigini ve 100
kadar sığınmacının da sınıra
yaklaşmakta olduğunu haber
aldıklannı söyledi. Harput, sı-
ğmanların önce 4. geçici kabul
bölgesinde toplandığmı, asker-
lerin aynca sorgulan yapıldık-
tan sonra iç bölgelerdeki kamp-
lara aktanldıklanm anlattı.
Körfez krizinin başlangıcın-
dan bu yana toplam 307 kişinin
geldigini belirten Harput, önce-
ki akşam Hakkâri'de gözaltına
alınan 7 kişinin durumlarına
ilişkin bir soruya, "Siyasi bir
konudan ihbar uzerine gözaltı-
na alındılar" demekle yetindi.
Harput, çok sayıda sığınmacı
beklediklerini, ama Türkiye'ye
gelmelerinin bölgedeki hava ko-
şulları nedeniyle geciktiğini
savundu.
100'ü aşkm yerli ve yabancı
gazeteci daha sonra araçlarla
Sümbül Dağı eteklerindeki
"Prefabrik Hakkâri Geçici
Mülteci Bannma MerkezT'ne
götürüldüler. Çok sayıda poli-
sin de eşlik ettiği bu kısa yolcu-
luk sırasında polis telsizlerinden
görüşme sırasında MtT men-
suplarının da bulunacağı
"anonsn" duyuldu.
Gazeteciler, bannma merke-
zinde önce yemek salonuna
alındılar ve yetkililerin topluca
Bir yıl önce Irak'a kaçan 27 kişi savaş nedeniyle Türkiye'ye döndti. Multeciler Şırnak'ın Şenoba bucağındaki askeri tesiderde banndınlıyor. (Fotoğraf: AA)
görüştürmesini beklemeden cam
kenanndaki masaların önüne
tek sıra halinde oturtulmuş mul-
tecilerin fotoğraflannı çekmeye
ve sorular yöneltmeye başladı-
lar. Mültecilerin içerisinde genç-
lerin yam sıra 4-5 çocuklu aile-
lerin de bulunduğu göruldü. Eşı
ve dört çocuğu ile biriikte gelen
Sadi Muhammed diğer sığmma-
cüar gibi Türkiye'ye geliş nede-
nini "Saddam'ın baskısından ve
savaştan kaçtıklan" bıçiminde
açıkladı. Muhammed, 5 gün S
gece karla kaplı dağlardan yü-
niyerek Şemdinh yakınlarmdan
Türkiye'ye girdiklerini ve gire-
bilmek için bir kaçakçılık şebe-
kesine para ödediklerini söyle-
di. Muhammed, "Bu şebekeye
herkes ailekrinin kalabahklıgı-
na göre 45-150 mil>on lira para
odüyor" dedi. Muhammed, sı-
nıra yaklaşan 50-100 bin kişi ol-
duğunu da öne sürdü. Muham-
med konuşurken yanmdaki eşi
Sdva'nın kucağındaki çocukla-
nn merakla etraflannda olup
biteni izledikleri ve sık sık bir-
birlerine sanlarak optukleri dik-
kati çekti.
Sığınmacılann giysilerinin ge-'
nellikle sonradan edinilmiş ol-
duğu gözlenirken sadece Dr.
Hikmet Kâzım-ı'nın son derece
temiz ve özenli giyindiği dikka-
ti çekti. Dr. Kâzım-ı, Irak asker-
lerinin Kuveyt'e gitmek isteme-
diklerini, yiyecek bulamadıkla-
nm anlattı. Dr. Kazım-ı, kendi-
sinin de Irak anınndaki şebeke-
ye 600 dolar ödedığini ve Ür-
dün'deki ailesinin yanına git-
mek istediğini kaydetti. Kâzım-
ı, "Saddam mületine karşı çok
gaddar. Herhalde sinirsel bo-
zukluğu var" dedi.
Türkiye'ye yakın kentlerden
olan Erbil'den gelen ve annesi-
nin Turk olduğunu söyleyen Bi-
jar Kerim Selim de kampta aş-
çılıkyapıyor. Selim, öğleyeme-
ği için tavuklu pilav, patates ve
salata hazırladıklarını, akşam
yemeğinde de ıspanak olduğu-
nu belirtti. Selim, Irak'ta yerle-
şim merkezlerinde çok iyi hazır-
lanrmş sığınaklar olduğunu be-
Urterek "Saddam giderse Irak'a
döneriz. Zaten bu savaşı Bush
kazanır" dedi.
İki asker
Türkiye'ye önceki gece sığın-
dıkları belirtilen Astsubay Ka-
dir Abbas ile Onbaşı Dirşad
Muhammed'in salona getirilme-
si sırasında tam bir karmaşa ya-
şandı. Iraklı iki sığınmacı asker,
kendileri için hazırlanan bölume
oturtulmadan önce foto muha-
birleri, televizyon ve kameralar-
la çevrildiler. Hakkâri Valiliği'-
nden bir iki çevirmen ile bir
mültecinin çevirmenlik yaptığı
görüşme sırasında gürültüden
'Yanhşlıkla' savaşa girmekA
N
Ç
Y
D A
O T L
E T
N A
A R 1
İ N
İĞENOĞLU
Genelde bilgi yetersizliği ve yapılan 'yanlışhklar' nedeniyle Adanalılar
korku dolu saatler, günler geçiriyorlar. Savaşın ikinci günü Adana'nın
üzerine 'yanlışlıkla' füze düşmüştü. 6. gün yine 'yanhşlıkla' bir
Patriot ateşlendi. Aynı gece 'saldırı var' anlamındaki kırmızı alarm da
'yanhşlıkla verilmişti. Belki 'yanhşhkla' savaşa da girilebilirdi.
ADANA — Çocuklann kocaman ka-
nnlı, armut sapı gibi ince boyunlu, san
benizü olduğu yıllardı. Anlatıldığına gö-
re 1950'ler. Adana, sıtmadan kavrulu-
yordu. Sivrisinekler kemikli, halk den-
li, yetkililer çaresizdi. Sonunda devrin
valisi buldu çözümü. Valinin planı ge-
reğince sivrisineklerin saldırıya geçtiği
bir gece yansı ilaçlanmaya karar verilir
Adana. Boylece bütün sinekler yok edi-
lecektir. Çözüm ilk anda çarpıcı geür.
Hazırhklara başlamr. Tanm Uaçları de-
polanmaya, uçaklar ayarlanmaya çalı-
şılır. Allah'tan o sırada bir yetkilinin ak-
lına gelir de Vali Bey'i, "Yazlan Ada-
nafalar damda ya da çardakta yatar. Siv-
risinekleri yok ederken Adanablâra da
bir şey olar da" diye uyanr.
Yetkili valiyi uyarmamış olsaydı, belki
bugün Adana'da yaşı otuz beşin üzerin-
de olanlann büyük bölümü yaşıyor ol-
mayacaktı.
Marshall yardımıyla biriikte tanmda
makineleşme ve tarla zararlılanna kar-
şı kimyasal mücadele devri başlamıştı.
Zamanla Çukurovalılar bu konuda öy-
lesine uzmanlaştuar ki tarlaya zirai ılaç
atan ucağın tekerleklerinde başak bula-
mayınca uçak şirketine hak etmedigi için
parasım ödememeye başladılar. Tarla
ilaçlanırken ilaca karşı rüzgâra sırtını
dönmeyi, sigara içmemeyi, bir şey yeme-
meyi öğrendüer. Çünkü bunlann tersi
yapıldığında tarumı 'anında öliim' olan
'akut zehirlenme'yle karşılasacaklarmı
biliyorlardı. Çukurovalılar, aynca zirai
ilacın sıcakta buharlaştığını, yağmurda
hiç işe yaramadığım, ruzgârda dağüıp et-
kisini yitirdiğini de bilirlerdi.
Ama bu Saddam'ın kimyasal bbmba-
suun ne menem şey olduğunu bilmiyor-
lardı. Uzun menzilli fuzelerle atılacak
kimyasal bomba hammaddesinin zirai
mücadele ilacı olduğundan haberleri
yoktu.
'BUsekr' diyor, Ziraat Mühendisi Gü-
veo Bunna, 'inan ki bu panik olmazdı.
Bunu bi>olojik silah gibi sandı Adana-
lı. Bir bomba duşecek, butun Adana bir
anda mezar... Aslında işin asiı hiç de öy-
le degil."
Burma, "Aslında Adanalılar kimya-
sal bombaya karşı bagışıklık kazandı"
diye espri yapıyor, sonra pek çok çift-
çinin, zirai ilaç satıcısımn, ziraat muhen-
disinin, zirai mücadele elemammn 'kalp
krizi' diye açıklanan ölümlerinin 'kro-
nik zirai ilaç zehirienmesi' olduğunu an-
latıyor. Yani, azar azar alınan zehirin
vücutta doyuma ulaştığı an gelen ölüm-
den söz ediyor:
Aslında, Adana'da panik savaştan
önce başlamıştı. Savaşın başladığı gece
de sağolsun CNN, TRT ve Magic Box
aracılığıyla görevini yapmıştı. Yoğun,
korku dolu, coşkulu anlatım ekran ara-
alığıyla savaşı, aslında Incirlik dolayı-
sıyla tedirgin olan Adanalılann evine ge-
tirerek paniğe yol açmıştı.
Bir F-15 uçağı savaşın ikinci günü
AIM 9 fuzesini Adana'nın üzerinde yan-
Uşlıkla düşürmüştü. Bir Patriot füzesi
savaşın altıncı günü yanhşlıkla ateşlen-
mişti. Aynı gece 'saldın var' anlamın-
daki 'kırmızı alarm' da yanhşlıkla veril-
mişti. Belki yanhşlıkla savaşa da girile-
bilirdi.
Genelde bilgi yetersizliği ve yapılan
'yanlışhklar' nedeniyle Adanahlar kor-
ku dolu saatler, günler geçiriyor, panik
içinde yaşıyorlar.
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi
Dekanı Prof. Dr. Tuncay Özgünen,
kımvasal silahlar konusundaki araştır-
malarıyla da tanıruyor. Özgunen, son
gelişmeler uzerine görüştüğûmüzde,
'kim>asal bombanın Adana'ya >apacağı
tahribatı' değerlendirirken, "Kimyasal
silahın temel etkisi psikolojiye vönelik-
tir. Öncelikle psikolojik savaş aracıdır.
Ya bir ulke savaşa girmesin ya da girsin
diye bu psikolojik silahtan yararlanılır.
Adanalılar, bu psikolojik havaya iki
yanlı sokulmuşlardır" diyor.
Özgunen'ın verdiğı bilgiye gore kim-
yasal bomba Adana'da etkilı olamaya-
cak. Bu kadar geniş bir arazide kimya-
sal bombanın etkili olabihnesi için en az
elli füzenin Adana'ya atılması gerekiyor.
'Aptal füze' olarak tanımlanan El Ab-
bas'ın çok pahalı olduğuna dikkat çeki-
lerek yoğun kimyasal başlıklı füze sal-
dınsı olanaksız göruluyor. Aynca kim-
yasal bombanın etki yapması için mete-
orolojik koşulların uygun olması, yağ-
mur ve rüzgâr olmaması gerekiyor. Bu-
nun dışında ise bilinenin aksine, ıslatıl-
mış bir mendili ağiz ve buruna tutarak
sığmağa girmek yerine, dama çıkmak
gerekiyor.
Her şey bir yana, yaşamlan gelişme-
ler üzerine Adanalılar, şimdi kendileri-
nin savaşın en kritik bölgesindeki en
stratejik noktasında olduğuna ınanıyor-
lar. 1950'lerdeki olayı anımsayan Ada-
nahlar, "Vali Bey'in iyi niyetinden kur-
tulduklanna şükrederken" Saddam'ın
gazabından da kurtulabilmek için en
azından tam anlamıyla bilgilendirilmek
istiyorlar
gazetecilerin goruşmeleri zor-
lukla gerçekleşti. Kadir Abbas,
Kuveyt'te askerlik yapuğım söy-
leyince bazı gazeteciler heyecan-
la "Kuveyt'te kadınlara tecavüz
vgrmı" diyebağırdılar. Birkaç
kez yinelenen bu soruya Abbas
kısaca "evet" yanıtım verdi.
25 yaşındaki Onbaşı Dirşad
Muhammed de Irak'ın Türkiye
sının yakınında askeri yığınak
olduğunu doğruladı, ancak "fü-
zeleri görmedigjni" kaydetti.
Muhammed, savaşın başlama-
sından önce Kuveyt'ten kaçtığı-
nı belirtirken "Irak ordusu zor
dunımda, yiyecekleri yok. Mil-
let korkuyor. ABD, Kaveyt'te-
ki füze rampalannı vurrnuş"
şeklinde konustu.
Gazetecilerin mültecilerle gö-
rüşmesi yaklaşık 2 saat kadar
sürdü.
Türkiye'den Irak'a,
Irak'tan Türkiye'ye
Uludere ilçesi Taşdelen köyü
Kayadibi mezrasından bir yıl
önce Irak'a kaçan 27 köylü
Türkiye'ye sığındı. Sınır bölge-
sinde uygulanan yiyecek kısın-
tısı ve bazı basküar nedeniyle
1989 yılının arahk ayı sonunda
sının geçerek Irak askeri kam-
yonlanyla taşınan ve Zaho'ya
yerleştirilen köyluler önceki ge-
ce gizlice yeniden Türkiye'ye gir-
diler. Köylülerin kacmalanna ve
geri dönmelerine öncülük eden
Gurgun Ulaş Zaho'yla Türkiye
sının arasındaki Hayırsız Dağ-
lan'nın bombalandığını, ancak
sivil yerleşim alanlanna bomba
düşmediğini söyledi. Ulaş, "Bir
yıl boyunca Zaho'da ameleMk
yaptık, ancak savaş başlayınca
Zaho boşaldı. Herkes bir yana
kaçtı. Biz de evimizi kiüeyip iki
gece dağlarda yürüyerek gün-
duzkri de saklanarak tekrar kö-
yumaze geri döndük" dedi.
Şenova Taktik Jandarma Sı-
nır Alay KomutanlığYnda yerli
ve yabancı gazetecilere gösteri-
len 27 köylüden 9'u erkek, 9'u
kadın, 9'u da çocuk. Geçen yıl
Taşdelen köyünden toplam 47
kişinin kaçtığı, geri dönmeyen
20'sinden haber alınamadığı be-
lirtildi.
DUNYADA BUGUN
ALİSİRMEN
Petrolün Dini İmanı...
Körfez savaşı uzadıkça ateşkes çabatan da artmakta. Bu
yönde girişimde bulunmaya çalışanların ön saflarında yer
alan ülkelerden biri de, Irak ile sekiz yıl savaşmış olan ve ya-
kın zamana kadar Saddam'ı en büyük şeytan olarak gören
iran yönetimi. İran Devlet Başkanı Haşimi Rafsancani Islam
ülkelerinin savaşın bitmesi için arabulucu olarak etkin rol oy-
namalarını istiyor.
Gerçekte, İran'ın Bağdat'ın zayiflamasını istediği bilinme-
yen bir olay değil. Ne var ki Tahran yönetimi, savaşın bir
Müslüman-Hıristiyan çatışması görünümüne bürünmüş ol-
masından tedirginlik duyuyor. Aynı tedirginliğin tüm Arap ül-
keleri yöneticılerıni rahatsız ettiğini de belirtmek gerek.
Sovyetler Biriiği'nin zayıflaması, Varşova Paktı'nın çökmesi
üzerine, yeryüzündeki büyük çelişkinin artık, Doğu-Batı çe-
kişmesi olmaktan çıktığı, Güney-Kuzey çelişkisinin ön pla-
na geçtiği görüşü doğrudur. Güney-Kuzey çelişkisıni, doğal
kaynaklara sahip azgelişmişler ile sanayileşmişler ile onla-
nn hâlâ patronu durumundaki Amerikan emperyalizminin çe-
kişmesi olarak da nıteleyebilıriz. Körfez'de çıkan savaşın ger-
çek nedeni de, ABD'nin doğal kaynak açısından yaşamsal
olan bu bölgede, başına buyruk davranışlara göz yumma-
ması, kendisinden başka bir gücün dünya ve bölge düzeni
konusunda söz sahibi olmasını kabul etmemesidir.
Ne var ki savaşın özünün bu olmasına karşın, göriJntusü
Müslüman-Hıristiyan çatışması biçımindedir. Hatta buna bir
de Hıristiyan Batı'nın korumasında olan siyonizmi eklemek
gerek.
Ancak kabul etmemiz gerekir ki görüntü aldatıcıdır. Böl-
gedeki çatışmada din etkeni belirteyici değildir. Nitekim Su-
udi Arabistan, Suriye ve Mısır, Irak'a karşı olan cephede yer-
lerini almışlardır. Hatta Mısır ve Suriye yönetimleri kamuoy-
lannın rahatstzlığına karşın, siyonizmin Saddam'a yanıt ver-
mesi halinde bile durumlarını değiştirmeyeceklerini açıkla-
mışlardır.
Bugün Ortadoğu'ya baktığımız zaman nasıl İslam dünya-
sının bölünmüş olduğunu görüyorsak, Batı'ya baktığımızda
da Hıristiyan dünyası içinde de çatlaklar gözlemleyebiliyo-
ruz. Nitekim, Almanya hiç de ABD yanında yer almıyor ve
almaya nıyetli de görünmüyor. Öyte kı Almanlar, savaşın Tür-
kiye topraklarına sıçraması halinde bıle kıllarını kıpırdatma-
yıp NATD içindeki yükümlülüklerinden dahi kaçma eğilimin-
dedirler.
Doğaldır, emperyalizmin de, petrolün de dini ımanı yoktur
ve 20. yüzyılı geride bırakıp 21. yüzyıla yönelirken yeryûzün-
de din, belirieyici etken olmaktan çıkmaktadır.
Aynı olayı ülkemizde de gözleyebiliriz.
Müslüman Irak halkının tepesine, Amerikan bombalannın
yağdırılması için üsleri seferber etme politikasının ateşli mt-
man Hacı Turgut Özal'dır.
Bir zamanlar, Irak ve Suudi petrollerinden büyük paralar
kazanmış olan Nakşıbendi hacı petro dolar milyarderi Kor-
kut Bey'in biraderınin Irak halkının tepesine bomba yağdır-
maya böylesine heveslı olması, Arap ve Müslüman dünyast-
nın bizimkilerle ticaret yapan "cıciler" ile bizimkilerin tekeri-
ne çomak sokan "kakalar" olarak algılanmasından kaynak-
lanıyor.
Türkiye'de şeriat dûzenini savunanlar, laikliğin çaktırma-
dan altını oymaya çabalayıp bu alanda epeyce yol almış olan-
lar, Sayın Nakşiler Müslümanların tepesine "gavur bomba-
lan"nın yağdırılması için seferber oluriarken Türkiye'de laik-
liği korumaya çalışanlar, bu girişımin karşısına dikilip banşı
savunmaktadıriar. Başka bir deyişle İslamı devlet düzeni ha-
line getirmek isteyenler, "Müslüman kardeşlerini Amerikan
bombalanna hedef etmek için kolları sıvamakta, Islamın dev-
let düzeni olmasına karşı çıkanlar, Müslüman Irak halkının
Türkıye'den kalkan uçaklaria vumlmasına karşı çıkmakta-
dırlar.
Bu gerçeğin tüm yurttaşlarımız tarafından açık seçik alg*-
lanması, laikliği rafa kaldırmak için yapay bir "inanari-
inanmayan" ayrımı yaratmaya kalkanların maskesini düşû-
recek ve dolayısıyla iç banşı sağlamakta büyük yol alınacakttr.
Unutmayalım, petrolün de, emperyalizmin de, onun güdü-
münde politika yapanlann da gerçekte dinleri imanlan yoktur.
Sağlıkta 'gitmem'
tartışması
Türk Tabipler Birliği güneydoğuya gönderilen
sağhk personelinin sorunlarını yerinde görmek
için bir heyetgönderdi. Ölçer, "rotasyon
devam ediyor, buna karşı çıkacağız" dedi.
Bölgeye gönderilen hamile personele kürtaj
tavsiyesine tepkiler de sürüyor.
Haber Merked — Sağhk
personelinin geçici görevle gu-
neydoğuya gönderilmesine iliş-
kin tartışmalar sürüyor. Türk
Tabipler Bırliği (TTB) Merkez
Konseyi Başkanı Selim Ölçer
başkanhğında bir heyet sorun-
lan yerinde görmek için Diyar-
bakır'a giderken, Sağhk Baka-
nı Halil Şıvgın dun çıkacağı gu-
neydoğu gezisini Bakanlar Ku-
rulu toplantısı nedeniyle ertele-
di. Şıvgın'm bugün bölgeye git-
mesi bekleniyor. Bu arada Sağ-
hk Bakanhğı Musteşan Ferhan
Ozmen'in güneydoğuya gönde-
rilen ve hamile olan sağhk per-
soneline kürtaj tavsiye ettiği
yolundaki iddialar tepkilere ne-
den oldu.
TTB Başkanı Dr. Selim Öl-
çer dün gazetemize yaptığı
açıklamada sağhk personelinin
güneydoğuya gönderilmesini
onaylamadıklarmı belirtti. Hü-
kumetin orada savaş hali olma-
dığını savunurken, "geçici
görevle" 4 bine yakm personeli
güneydoğuya göndermesini
eleştiren ölçer, "Edindigimiz
idenim, rotasyonun devam
edecegj yolunda. Buna karşı
çıkacağız" dedi. Guneydoğuya
gidenlerden dönenler olduğunu
ancak bunlann kesin sayısını
bilmediklerini belirten Ölçer,
Sağlık Bakanı Halil Şıvgm'la
önceki gun yaptıklan goruşme-
de sorunlarını dile getirdikleri-
ni, bakanın istifa ederek gitme-
yenlerle ilgili olarak 657 sayıh
devlet tnemurlan kanunu hü-
kümlerinin uygulanacağını söy-
lediğini belirtti. ölçer bu konu-
da şunları söyledi:
"İstifa edenlerin divanı har-
be verileceği gibi asılsız söylen-
tiler var. Savaş hali ya da sefer-
berlik olmadıgı için boyle bir
şey söz konustı olamaz. Butün
yapabilecekleri 657'yi uygula-
mak. tstifa edenleri en fazla
devlet memurluğuna almaz-
lar."
Başkan ölçer, bazı sağhk
personelinin "muvafakatlan-
nın zorla alındığını da
saptadıklannı" behrterek gü-
neydoğuya yapacaklan incele-
meler sonunda hazırlayacaklan
raponı da ilgili makamlara ile-
teceklerini söyledi.
ANKA'nın haberine göre
güneydoğuya gönderilen hami-
le sağhk personeline kürtaj tav-
siyesine tepkiler sürüyor. Ka-
dınlann bir bölümü bu tekh'fin
yasalara aykın olduğunu savu-
nurken, bir bölümü de sağkk
personelinin hastanelerde görev
yapacağı ve hiçbir tehlikenin
söz konusu olraadığını söyledi-
ler. "2 aydan daha fazla hamiie
olanlarla ilgili sınırlama" üze-
rine yoğunlaşan tartışmalann
başlamasına neden olan Müs-
teşar Prof. Dr. Ferhan özmen,
"Ben böyle bir söz söyieme-
dim. Hamile olanlar kürtaj
ohırlar demedim, sözlerim ym-
lıs anlasddı" dedi.
Kürtaja çeşitli kunıluşlann
ve sanatçılann tepkileri şöyle:
Gultekin Bakür (Türk Ka-
dınlar Birliği tstanbul ll Baş.):
Hiç kimsenin bir insanın elin-
den ne özgürce çocnk dogurma
ne de çocugun yaşama bakkı-
nı almaya hakkı yoktur. Kür-
taj otaıa insanlann keadi özgür
iradeleri ile beUrienir. Bu hak
genelgelerle düzenleneınez.
Turkân Aksu (Türk Anneler
Birliği Genel Başkanı): tstedi-
ğimiz çocuğu doğurup doğur-
mamak bizim yasal hakkımız-
dır. Gerçek olan şu ki vatan sa-
vunmasında görev alacak anne
her şeyiyle kendisini feda eder.
Eğer vatan savunmasında bize
gerek duyuluyorsa sırasında se-
kiz aylık çocuğu ile kağnı ile
cephane taşıyan kadmı unut-
mayalım.
Nur Sürer (Sanatcı): Bütün
anneler Türkiye'de ortak bi-
çimde bu insanlan mahkeme-
ye versinler, dava acsmlar. Ba-
şımıza neler gelecegini bilmiyo-
ruz.
Alev Alatlı (Sanatçı): Bu ül-
kede şöyle veya böyle bir sefer-
berlik varsa sağhk personeli gi-
der. Gitmem ne demek? Eğer
orada bir şey varsa gideceksin.
Çünkü sen Hipokrat yemini
eden birisin. Çok tiynetsiz bir
toplum olduk.