Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ
N
25 EYLÜL 1990
NERMÎN ABADAN-UNA T
Butto zamanındagüçlenen dini hareketler, Ziya-ÜlHak döneminde iyice etkiti olmaya başlamıştı
Pakistan'da İslamlaştırma süreci
P
akistanlı kadınlara zorla kabul ettirilen
davranış ve giyim kodu, geniş ölçüde
'gerçek İslami toplum' olarak kabul
edilen Suudi Arabistan ve İran'dan
esinlenmişti. Amaç, sadece giyimi yasal
yollarla düzenlemek değil, ülkenin her
tarafında, kadınların iffetlerini ve yasal
konumlarım koruma konusunda erkekleri
yetkili kılmaktı.
1970"de yapılan genel seçim-
lcrde sağ ve sol kutuplaşması
daha belirgin bir şekilde ortaya
çıkmıştı. Cemaat-ül Islam,
Cemaat-ûl Ulema Islam (JUt)
ve Cemaat-ül Ulema'yı Pakistan
(JUP) isinüi üç muhalefet par-
tisi seçimlere "Islam
tefcMkededir" sloganı ile girmiş-
ti. Onlann karşısında büyük
toprak sahibi olduğu halde ilk
defa Islam sosyalizmi etiketi ile
ortaya çıkan Ali Butto'nun Pa-
kistan'daki Halk Partisi (PPP)
çıkmıştı. Butto herkese "roü,
kapc ve nukam" (yiyecek, giye-
cek ve mesken) vaat etmisti.
Butto ateşli bir hatipti, karizma-
sı yüz binlerce genci, aydını ve
kadını etkilemişti. Seçimlerde
partisi Batı Pakistan'da kazançlı
çıkmıştı. Fakat Doğu Pakistan-
da özerklik şampiyonluğu için
savaşan Mudbiil Rahman ve ba-
şıru çektiği Avam Partisi diren-
mişti. Sonuçta bir yıl suren iç sa-
vaş sonunda beklenen bölünme
oldu. 1971'de Hindistan'ın yar-
dımı ile Doğu Pakistan
"BangfaMİeş" adı ile bağımsız bir
devlet olarak ortaya çıkmıştı.
Pakistan, iç savaşın yarattığı
manevi eziklik ve artan ekono-
mik yoksuiluklarla mücadele
zorunda kalmıştı. Butto bu mü-
cadele sırasında karşısına daha
çok alt smıflan ve o tarihe ka-
dar ihmal edilen kadınJan al-
mıştı. 1973'te ülkenin tüm siya-
si partileri tarafından kabul edi-
len yeni anayasa ile ilk defa ola-
rak kadın ve erkeklere eşit oy
hakkı tanınmıştı. Ancak Butto,
politikasını yoğun bir popülist
çerçeveye sığdınp, savunduğu
sosyalizm sloganlannı lslamcı
söylemin çerçevesine oturtması-
m başannıştı. Ülkenin adı yeni-
den "Pxkistan İslam Cumhuri-
yetf'ne dönüştürülmüştu. Dev-
letin resmi dini de Islam olarak
belirlenmişti. (Mad. 2)
Butto yıllar geçtikçe gelenek-
sel değerlere verdiği odünlerin
kurbanı olmuştu. Daha 1975'te
onu destekleyen aydınlar parti-
sini terk etmişlerdi, Halk Parti-
si feodal toprak sahiplerinin
partisi haline dönüştü. Bu ara-
da sağdaki lslamcı partilerin ar-
tan baskılan onu giderek yeni
ödünler vermeğe zorlamıştı.
Resmi tatil günü olan pazardan
cumaya geçilmiş, içki ve her tür-
lü kumar yasak edilmiş, gece
kulüpleri kapatılmış, tüm otel-
lerin odalanna birer Kuranı Ke-
rim konulmuştu.
1977 seçimlerine girerken But-
to yığmlann desteğini kazan-
mak ümidi ile un ve pamuk fab-
rikalannı millileştirmişti; bu ön-
lemle bu defa kendisini sonuna
kadar destekleyen toprak sahip-
lerini de küstürmüştü.
Seçimlerde köktendinci Is-
lamcılarla merkez ve sol siyasi
kumluşları kapsayan dokuz si-
yası partinin oluşturduğu "Pa-
kistan Ulusal tttifak'ı (PNA)
karşısma çıkmıştı. Butto'nun
Halk Partisi seçimlerden ka-
zançlı çıkınca, muhalefet hile
vapıldığı gerekçesiyle sonuçlara
itiraz etmişti. Bu arada özellik-
le kentlerde güçlenen Ulusal tt-
tifak mensuplan "Nizam-ül
Mustafa", yani Peygamberi izle-
yen ilk elli yüın kamu düzenine
dönuşü talep etmeğe başlamış-
lardı. Mart - Temmuz 1977 ay-
lannda ülke biiyük siyasal çal-
kantılara sahne olmuştu. Toprak
sahipleri, tüccarlar, askeri/sivil
bürokrasi, esnafın tümü Halk
Partisi'ne karşı cephe almıştı.
Bu çalkantılano sonunda Baş-
bakan Butto yaptığı iddia edilen
yolsuzluklar nedenı ile 5 Tem-
muz 1977'de tutuklanmıştı. O sı-
rada Genelkunnay Başkanı bu-
lunan Ziya-ül Hak iktidar dar-
besi yaparak sıkıyönetün ilan et-
mişti.
Ziya-ül Hak'ın yaptığı askeri
darbe başlangıçta kamuoyuna
"ulusal bir bunalımı çönne" ön-
lemi olarak tanıtıldı. Seçimler 90
gun içinde tekrarlanacak, ordu
kışlasına dönecekti. Bu arada
Butto'nun mahkeme karan ile
serbest bırakılması Halk Parti-
si üyeleri tarafından büyük coş-
kunlukla karşılandı. Ancak cun-
ta üyeleri hemen secimlere gidil-
mesine pek taraftar değillerdi.
Butto dolayb olarak bir siyasi ci-
Islamlaştırma sürecinin bir sonucu olarak,
Pakistan'da devlet televizyonundaki din
programlarının sayısı ve süresi
arttırılmıştı. 'Al Huda' adlı programda
konuşan Dr. Israr Ahmed şu görüşü
savunmaktaydı: "Gerçek bir İslami devlette
tüm çalışan kadınlar emfckliye sevk edilmeli
ve zorunluluk olmadıkça evlerinden dışarıya
çıkmamalıdır."
Zülfikâr A liButto, politikasını
yoğun bir popülist çerçeveye
sığdırıp savunduğu sosyalizm
sloganlannı îslamcı birsöylem
çerçevesine oturtmuştu. Ülkenin adı
yeniden 'Pakistan Islam
Cumhuriyeti'ne dönüştürülmüştu.
Butto yıllar geçtikçe geleneksel
degerlere verdiği odünlerin kurbanı
oldu.
Ziya-ülHak iktidara geldikten kısa
bir süre sonra tüm devlet
dairelerinde ikindi namazının
kılınmasını, kadın memurların
'chador' denilen kara çarşafa
bürünmelerini zorunlu kılmıştı. Bu
zorunluluk daha sonra tüm kadınlara
sokağa çıkmaları halinde de
uygulandı. İslami giyim kadınlara
zorla kabul ettirilmeye çalışıldı.
nayete kanştığı iddiası ile yeni-
den tutuklanınca seçimler erte-
lendi ve Butto ile partisine kar-
şı bir "taesap verme/yargılama"
süreci başlatıldı.
Bu arada Ziya-Ül Hak ulusal
bir siyasal bunalım yerine bir
"Islam tehlikesinden" söz etme-
ye başladı. Demokrasiye dön-
meden ve ülkenin kaderini sivil
politikacılarla siyasi partilere
emanet etmeden önce Islamın
üstünlüğünü sağlamak daha
fazla önem kazanmıştı. Bu siya-
sal değişikligi meşrulaştırmak
amacıyTa Ziya-Ül Hak 1978'dS
Pakistan MüslümanlarBirliği ve
Cemaat-ül tslam partilerinden
bazı üyelerini hükümetine al-
mıştı. Birinci parti ideolojik ba-
kımdan fazla bir önem taşıma-
masına karşın Cemaat-ül Islam
aşın sağcı bir kuruluştur. Par-
ti geçmişte neyin tslam'la bağ-
daşıp bağdasmayacağı konu-
sunda sürekli zikzaklar çiz-
mesine karşın tek bir konuda tu-
tarlı kalmıştı. Bu konu kadının
toplumsal statüsü idi.
Partinin kurucusu Maududi-
ye göre İslami bir toplumda ka-
dmlarla ilgüi olarak iki temel il-
kenin gözetilmesi zorunludur: 1)
Gerçek anlamda İslami bir top-
lumda cinslerin mutlak ayırum
esastır, 2) tslam dini erkekleri
kadınlara göre üstün saymakta-
dır.(l) Bu nedenle Cemaat-ül Is-
lam partisinin üye ve sempati-
zanları kadınların imkân ölçü-
sünde evlerinde tecrit edilmesi-
ni, sokağa çıkmalan halinde te-
peden tırnaga çarşafa bürünme-
lerini ve her çeşit karar venne
mekanızmaJannın dışında tutul-
malanm talep etmektedirler.
Bu düşünceye uygun olarak
Cemaat-Ül tslam 1977'de ya-
yımladığı Manifesto'sunda,
—tıpkı bugün Ce2ayir'deki Ulu-
sal Selamet Cephesi'nin (FİS)
yaptığı gibi— a) Karma eğiti-
me son verilmesini, b) "Kadın
gereksinmelerine uygun" düşe-
cek alanlarda kadınlara özgü
yükseköğrenim kurumlannın
kurulmasını ve c) tşyerlerinde
kadın/erkek ayrımcılığına mut-
lak olarak uyulmasına yer ver-
mişti. Cemaat-ül tslam bu ara-
da çok karümğı güçleştiren, ta-
raflara boşanma hakkı tanıyan
aile hukuku kararnamelerine
karşı çıktığı gibi iktidara geldi-
ğinde aile planlamasına son ve-
receğini ve muzır yayınlarla por-
nografiye karşı mücadele edece-
ğini de ilan etmi$ti. Ziya-Ül
Hak'ın Pakistan'da adım adım
uygulamaya koyduğu "Islam-
laştınna" programı işte geniş öl-
çüde bu manifestodan esinlen-
miştir.
Ziya-Ül Hak iktidara geldik-
ten kısa bir sure sonra tüm dev-
let dairelerinde ikindi namayının
kılınmasını, kadın memurların
"chador" denilen kara çarşa-
fa bürünmelerini zorunlu kal-
mıştı. Bu zorunluluk sonra tüm
kadınlara sokağa çıkmalan ha-
linde uygulanmıştır.
Pakistanlı kadınlara zorla ka-
bul ettirilen davranış ve giyim
kodu geniş ölçüde "gerçek İsla-
mi toptom" olarak kabul edilen
Suudi Arabistan ve tran'dan
esinlenmişti. Bu arada amaç sa-
dece giyimi yasal yollarla düzen-
lemek değil, ülkenin her tarafın-
da erkekleri kadınların iffetleri-
ni ve yasal konumlarım koruma
konusunda yetkili kılmaktı. Pa-
kistanlı kadınların nasıl tslam-
laştınlmak istendiği konusunda
mayıs 1982'de toplanan tarih
kongresi ilginç bir örnek oluş-
turmuştur. Konferansı izleyen
dinleyicüerden bir kısım genç
kız ön sıraya otunnuşlardı. Ko-
nuşmacı kızlara orada oturma-
nın "gayri İslami" olduğunu bil-
dirince oldukça sert yanıtlarla
karşılaşmıştı. Bunun üzerine ko-
nuşmacı kızlara yönelik olarak
"Kitaplarda yazılı her şeyi oku-
manız gerekli degildir, ön sıra-
lan terk ediniz, ait oldugunuz
yerlere geçiniz!" emrini verince,
öğrenciler konferansı tümden
terk etmişlerdi.(2)
Benzer denetimler kamu yö-
netiminde de cereyan ediyordu.
Bir bakanlığın üst düzey kade-
mesinde bulunan kadın memu-
rferkek meslektaşı ziynet tak-
mamasını ve imkân ölçusün-
de "göriinmez" olmasını öğût-
lemişti.(3)
tslamlaştınna sürecinin diğer
bir sonucu olarak hükumet,
devlet televizyonundaki din
programlanmn sayı ve süreleri-
ni arttırdı. 1981 sonbahanndan
itibaren tslam ldeolojisi Şûrası-
nın uyelerinden Dr. Israr Ah-
Devlet Planlama Teşkilatı Özel Ihtisas Komisyonu raporunda, kadının ailedeki geleneksel rolünün korunması isteniyor
'Kadınınçalışması,aiîeyibozdu'— 3 —
Kadına yönelik devlet politi-
kası, daha doğrusu siyasi iktidar
yaklaşumnı sergileyen resmi ya-
zılı belgelerden biri, nisan 1989
tarihli DPT özel thtisas Komis-
yonu Raporu. Türk Aile Yapısı-
nı konu alan rapordaresmidev-
let görüşü olarak kadının aile-
deki geleneksel rolünün korun-
ması isteniyor. Bu yolda devlet
politikası olarak ahnması gere-
ken önlemler sıralanıyor.
'Mnsliiman-Türk insanı' mode-
lini yaratma hedefleniyor.
Geleneksel aile yapısında çö-
zulmeyi bir tehlike olarak gören
resmi görüşe göre kadımn çalış-
ma yaşamına girmesi olumsuz
başlıca rolu oynamış. Raporun il-
gili bölümünde aynen şö>le de-
niliyor:
"Şehre alan w çarpık şefairieş-
me sebebiyle geleneksel aile de-
ğerleri çözülmeye başlamıştır.
Gcçfan sıkıntmna care olarak,
nüfnsun vaklaşık ^•50'siııi me>-
dana getiren, tanuunen atıl bı-
rakılması ekonomik bakımdan
olduğu kadar insaolık haklan
açısmdan da mahzurtu olan ka-
dın, milli ve ekonomik zaruret-
ler geregi calışma hayatına atıl-
mış, ancak bunun aüe içerisin-
de ortaya çıkaracagı ailevi-
sosyal-psikolojik problemlerin
çaresi önceden yeteri kadar dii-
şüniilmeıniştir. Bu sebeple, aile
"anne" otoritesi ve onun diizen-
leyid fonkayonu degişime nğra-
mıştır.
'Aile1
toplumuntemeUdir.Ai-
lede başlayan çözülıııe, kısa za-
manda topluma akseder. Son on
ve Tüzyıilânla milli-içtunai bün-
jtit ortaya çıkan rahatsızlıkJa-
nn temdiode, Türk aile yapısm-
JNisan 1989 tarihli raporda, kadınlarla ilgili devlet
politikası olarak alınması gereken önlemler sıralânıyor ve
'Müslüman-Türk insanı' modelini yaratma hedefleniyor.
Rapora göre kadının çalışma yaşamına girmesi,
geleneksel aile yapısı için en büyük tehlikeyi oluşturuyor.
daki bu gelişmelerin de bulun-
duğunu söylemek >-anlış olmasa
gerekir."
Raporda ailenin geleneksel te-
melleri ve çözülme sebepleri ise
şöyle değerlendirihyor:
"Baba 'ailenin reisi ve başıdır.
Türk aile muessesesinde 'baba
1
va verilen rol, âdeta kutsal bir
roldür. 'Ana' imajı da
'Müslüman-Turk geleneğinde*
kutsal bir imajdır. Ailede bu ba-
ba ve ana imajına panüeJ olarak
çocuklar da aynı kutsal deger-
lerin bir parçasıdır. Çocuk anne-
babaya 'Tann' emanetidir. Ço-
cuklann nzkını temin etmek,
sıhhatlerini konımak, terbiyele-
rini sağlamak, ana-baba için ge-
leneksel dini bir borctur. Çocuk-
lann ana-babaya bâkışlan, işte
bu kutsal anlayışın bir parçası,
bir boyutudur.
Hızlı kültür degisimi. ailenin
temel unsurlan olan kadın ve er-
keğin rollerinde bazı degişimle-
re sebep olmuştur.
Anne-babanın birbirteriyle ve
her ürîsüıin çocukbn ile olan ge-
leneksel aile ilişkilerindeki degi-
şikliklerin sebepleri arasında
şüphesiz basuı ve görüntiüü neş-
riyaon (özellikle günlük bastn ve
televizyon) etldleri vardır. Bu ya-
yınlar arasında "luks hayat"
özendirilmekte, cazip tüketim
malları 'tüketim fırtınası' deni-
len şiddetli isteklere dönüşebü-
mekle birtakım davranış sapma-
lanna neden olmaitadır. Tele-
vizyonda vayımlanan bazı ya-
bancı dlzilerde nikâbsız ve çok
erkekli >-aşamın biteviye sergil-
lenmesi de getişme çagmdaki ne-
siller üzerinde bugün için fark
edilmeyen olumsuz izier bırak-
makudır."
Ve DPT raporunda ahnması
gereken "faydalı tedbir ve
teklifler" şöyle sayıhyor:
"Özellikle televizyon yayınla-
nnda miOi yayınahga ağvhk ve-
rilmelidir. Musildde, edebiyatta,
folklorda milli zevkimizi işleyen
yerli programlar yapılması, ede-
biyaü, irfanı, folkloru, sanaü,
musikisi, hayranhklan,tepkive
tntkulan ile 'Muslüman-Türk
insanı' modeli dokunmaya calı-
şdmalıdır."
Yaru: Aile Araştınaa
K v u ı ve Aile
med, "Al Huda" adlı bir prog-
ram başlatmıştı. Konuşmacı ge-
rek ekranda gerekse basın mü-
lakatlarında şu görüşü savunu-
yordu: "Gerçek bir islami dev-
lette tüm çalışan kadınlar emek-
liye sevk edilmeli ve zoruBİnluk
olmadıkça evlerinden çıkmama-
lıdırlar!" Yine aynı doğrultuda
erkeklerin sadece erkek, kadın-
lann ise kadın doktorlan tara-
fından tedavi edilmelerini talep
etmiş, vaizlerinde mahalle deli-
kanlılanrun bir çeşit "dini milis"
olarak örgütlenmelerini ve so-
kaklarda elde coplarla "kadın-
hklannı sergileyenleri" eve dön-
dürmelerini öğütlemişti. Ülkede
kapatılmamış tum kadın örgüt-
leri tarafından şiddetle protesto
edilen bu konuşmalan yüzün-
den Dr. Israr 1982'de üyesi bu-
lunduğu Meclisi Şûra'dan isti-
fa etmek ve TV'deki konuşma-
lanm sona erdirmek zorunda
kalmış, ancak yaymlanm sflr-
dürmüştür.(4)
Cemaat-ül tslam Partisi baş-
tan itibaren kadınlara özgü bir
üniversitenin kurulmasını talep
etmişti. 1981/82'de bu konu ka-
muoyunda yoğun tartışmalara
yol açmış, öneri çesitli kadın
dernekleri tarafından şiddetle
reddedilmişti. Bu arada bürok-
raside mevki sahibi bir kısım li-
beral yöneticinin, ayn bir kadın
üniversitesinin o tarihe kadar
yuksekoğrenime devam edemeyen
kadınlara yeni olanaklar sağla-
yabileceği tezini savunduklan da
görülmüştür.
Ancak 1982'de toplanan üni-
versitelerin ödenek komisyonu
bu önlemle aslında neyi amaç-
ladığını ortaya koyunca, bu öne-
riye taraftar olanlar da fikir de-
ğiştirdiler. Zira yapılan öneriye
göre Karaşi, Lâhor ve Peşaver1
de üç ev ekonomisi koteji kum-
lacaktı. tlk başta sadece ev eko-
nomisi dalının seçümiş olması
açıkça gösteriyor ki yapılmak is-
tenen kadınları sadece eş, anne
ve ev yöneticUiğine hazırlamak
ve günümüz bilimsel deyişi ile
onlan "evkadınlastırmak"tı!
Bu arada diğer üniversiteler-
de kadınlara karşı ayınmcılık
yaygınlık kazanmıştı. örneğin
King's Edvrard Tıp Fakültesi'n-
de kadınlara sadece % 25 ora-
nında yer aynlmıştı, kadınlar-
dan istenilen not ortalamasında
ise erkeklerden daha yüksek ol-
ma koşulu konulmuştu.(S) So-
nuçta Ziya-ül Hak döneminde
kadınlara özgu üniversite projesi
parasal kaynak yetersizliğinden
uygulanamadı.
Ziya Ül-Hakrejimininkarma
eğitime cephe alması cinslerin
ayınmcılık politikasımn sadece
başlangıcını oluşturmuştu. Bu
tartısma biter bitmez kadınlann
spor yanşmalanna katılmaları
da engellenmeye çalışıldı.
1981'de Japonya'da yapılması
kararlaştınlan Birinci Asya
Oyunlan yanşmasında Pakis-
tanh kadın atletlere Japonya'ya
geldikleri halde eşyalarmı topla-
yıp ülkelerine dönme emri verü-
misti. Kadın Eylem Fbrumu'nun
şiddetle protestoları karşısında
1982'de Spor Bakanı politikası-
m değiştirmıştir.
Yarıa:
fanüan
Hakak re-
(1) Khawar Mumtaz ve Fanda Shaheed,
Women of PakiıUB, TWo Sleps formıd,
O K Sttp back? Lahore, Vanguard Bo-
oks, Sh. 16
(2) Khawar + Shebeed, op. cit., Sh. 81
(3) Khawar + Shabeed, op. cit., Sh. 80
(4) TU MusUm, 16/5/1982
(5) Khawar + Shaheed, op. cit., Sh.
88/S9
Canan Arın'a göre kadın sorunu erkek egemen düzeni öylesine korkuttu ki kadınlar aleyhine yasalarda olmayan uygulamalar geliştirildi
KadınınkarşısınaailekurumuçıkartıhroldCanan A r u Herkes kadma sahip çıkma yanşma girdi. Ancak kadının kendine sahip
çıkmasını engellemek için resmi 'vakıflar kuruldu. Aynı telaşla İslam dininde kadının ne
kadar kutsal olduğu anlatılmaya başlandı. Oysa namaz kılarken kılanın önünden eşek,
köpek veya kadın geçerse namaz bozulur.
Avukat Canan Ann 1980'li yıllarda canlanan ka-
dın hareketleri ve kadın hakları mücadelesi içinde
bilinen bir isim. Pek çok çalışma ve örgütlenmenin
içinde yer aldı. En son görevi Mor Çatı Kadın Sığı-
nağı Vakıf Başkanlıgı.
Canan Ann'a göre kadın sorunlannın tartışılmaya
başlanması erkek egemen düzeni öylesine korkuttu
ki kadınlar aleyhine yasalarda olmayan uygulama-
lar gelişti. Kadın sorunu denir denmez bağımsız bi-
rey olgusunu yok etmek üzere karşısma "aile" ku-
rumu çıkartılır oldu. Canan Arın son yıllann bas-
kılannı ve devlet denetimini şöyle özetliyor:
1980 yıhna kadar Türkiye'de kadınlann Avrupa
kadınlanndan daha fazla haklara sahip olduklan,
kadınlann bu haklan kullanmakta beceriksiz, gö-
nülsüz olduklan yolundaki resmi söylemler buyük
çogunluğu rahatsız etmiyordu. Her sorunun bu bir
iki cümlecik içinde cevabı vardı ve böylece idare edip
gidiyorduk.
Ancak bu tarihten sonra başlayan kadın hareke-
ti, var olan haklann içerikten yoksunluğu, onlan
kullanma olanaklanmn yokluğu, birtakım haklann
hiç olmadığı, anayasadaki yasalar önünde eşitlik il-
kesinin özeKikle evli kadın aleyhine ne denli bozuk
düzenlendiği, erkeğe gerek hukuk gerek uygulama
alanmda kadma göre üstün olduğu duygusunun ve-
rildiği, Ceza Kanunu'ndaki kadın bedeni üzerinde
devletin, babanın, ağabeyin, erkek kardeşin, koca-
mn doğrudan egemenliğine dayanan düzenlemeler
ve maddelere dikkat çekmeye başladı. Ve geniş bir
kadın kitlesinde yaygın kabul görüp yankı uyandır-
dı.
tşte o zamana kadar iktidann pek farkında olma-
dığı bu erkek egemenliğini tehdit eden potansiyel,
birdenbire göz korkutup butün dikkatleri üzerine
topladı.
Böylece kadm sorunlan bütün partilerin program-
lannda yer almaya başladı. Herkes "kadın"a sahip
çıkma yanşma girdi. Ancak kadımn kendi kendine
sahip çıkmasını engellemek üzere resmi "vakıflar
kuruldu. Aynı telaşla tslam dininde kadımn ne denli
kutsal olduğu anlatılmaya başlandı. Oysa namaz kı-
larken namazı kılanın önünden eşek, köpek veya ka-
dın geçerse namaz bozulur. Nisa suresine göre ka-
dm dövülebilir. Kadın kocasının kölesidir vs..
Kadın ya kutsaldır ya fahişedir. Ama kendi be-
deninin sahibi normal sıradan bir insan olamaz.
Kadın hareketinin yaygmlaşması, sonınlannın ko-
nuşulmaya tartışılmaya başlanması, erkek egemen
düzenin gözünü öylesine korkuttu ki kadınlann aley-
hine yasalarda öngörütmeyen uygulamalar yaygın-
laşmaya başladı. Evinde daha çok iş yapsın diye işin-
den iki saat erken çıkmasmdan tutun kadın yargıç-
lann orammn "%10'dan %5'e indirilmesi, her şeye
rağmen yargıç olmayı başaranlara bağımsız mahke-
meler veriknemesi, öğretmenler arasında kadın ora-
mmn yalnızca %15 civannda olması, kadınlara yal-
nızca cinsiyetleri nedeniyle kaymakamlık, valilik,
Milli Eğitim Mudürlüğu gibi yetki ve unvan ve isle-
rin verilmemesi yaygınlaşmaya başladı.
Kadm sorunu denir denmez karşısına "«ile" ku-
rumu çıkarühr oldu. Ve kadm bağımsız bir birey de-
ğil ailenin bir parçası olarak ele alınmaya başlandı.
Şimdi YÖK yasasında son yapılan değisiklikle üni-
versiteye kot pantolon veya askılı elbise ile giden kız
öğrencinin kıyafeti müzik kültürü arabeskten, ede-
bi kültürü bulvar gazetelerinden öteye geçmeyen gö-
revli tarafından "ahlak ve adaba aykın" bulunur-
sa içeri giremeyecek ama bunu, yanında türban, çar-
şaf ve belki Arap emirliklerindeki gibi yüzünde mas-
ke ile gehnek olağan sayılacak. Bunlan görmek ger-
çekten acı.
Gelelim Kadın Statüsü ve Sorunlan BaşkanlığY-
na. Öyle görünuyor ki önce kadınlann var olmayan
sorunlan da yaratüıp sonra onlara çözümler arana-
cak.
Kadma Uişkin eğitim faaliyetlerinin nesinin denet-
leneceğini anlamak doğrusu çok zor. 7. maddenin
(e) fıkrasmda sözü edilen milli değer nedir? DPT IV.
Beş Yıllık Kalkınma Raporunun Aile'ye ilişkin bö-
lumünde sözu edilen "geleneksel" olduğu söylenen
babanın ailenin reisi olduğu ve onun kutsal olduğu
yolundaki görüş müdür milli olan? Herhalde öyle
olmah ki TC Kadınlara Karşı Her Türlü Aynmcılı-
ğın önlenmesi Sözleşmesi'ni imzalarken MK'daki
evin reisinin koca ve kadınm çahşmasmın kocanın
iznine bağlandığı, kadının ikâmet yerinin koca ta-
rafından belirleneceği ve bu gibi maddeler için çe-
kince koymuştur.
Herhalde öyle olmalı ki Aile Arastınna Kurumu
Kurulu, üyeleri arasına Diyanet îşleri Başkanhğı'n-
dan birini sokmuştur. Uygulama büyük bir hızla
kadını çarşafa sokup sanp sarmalayıp evin dört du-
varı içine tıkmak için ne lazımsa onu yapmak yo-
lunda büyük bir hızla ilerlemektedir.
Bu arada AT ulkelerinin gözünü boyamak için de
birtakım başkanlıklar -kadınlann gerçekten düşünul-
düğünün izlenimini uyandıracak- kurulmaktadır.
Eğer "Kadın Statüsü ve Sorunlan" ile ilgili sa-
mimi bir kuruluş meydana getirilmek isteniyorsa o
zaman bu konu ile yıllardır ilgilenen yazan çizen, in-
celemelerde bulunmuş ve bulunan, gönüllü kuruluş-
ları oluşturan kadınlara ve bu kuruluşlara fikir so-
rulur, nelerin nasıl yapılması gerektiği tartışıhr ve
o kadınlardan oluşacak bir komisyona böyle bir yasa
hazırlattınhrdı. Şimdi yapılanın polis devleti dene-
timini ve baskıyı daha fazla arttırmaya yönelik ça-
lışmalar olduğu kamsındayım.