14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ N 25 EYLÜL 1990 NERMÎN ABADAN-UNA T Butto zamanındagüçlenen dini hareketler, Ziya-ÜlHak döneminde iyice etkiti olmaya başlamıştı Pakistan'da İslamlaştırma süreci P akistanlı kadınlara zorla kabul ettirilen davranış ve giyim kodu, geniş ölçüde 'gerçek İslami toplum' olarak kabul edilen Suudi Arabistan ve İran'dan esinlenmişti. Amaç, sadece giyimi yasal yollarla düzenlemek değil, ülkenin her tarafında, kadınların iffetlerini ve yasal konumlarım koruma konusunda erkekleri yetkili kılmaktı. 1970"de yapılan genel seçim- lcrde sağ ve sol kutuplaşması daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştı. Cemaat-ül Islam, Cemaat-ûl Ulema Islam (JUt) ve Cemaat-ül Ulema'yı Pakistan (JUP) isinüi üç muhalefet par- tisi seçimlere "Islam tefcMkededir" sloganı ile girmiş- ti. Onlann karşısında büyük toprak sahibi olduğu halde ilk defa Islam sosyalizmi etiketi ile ortaya çıkan Ali Butto'nun Pa- kistan'daki Halk Partisi (PPP) çıkmıştı. Butto herkese "roü, kapc ve nukam" (yiyecek, giye- cek ve mesken) vaat etmisti. Butto ateşli bir hatipti, karizma- sı yüz binlerce genci, aydını ve kadını etkilemişti. Seçimlerde partisi Batı Pakistan'da kazançlı çıkmıştı. Fakat Doğu Pakistan- da özerklik şampiyonluğu için savaşan Mudbiil Rahman ve ba- şıru çektiği Avam Partisi diren- mişti. Sonuçta bir yıl suren iç sa- vaş sonunda beklenen bölünme oldu. 1971'de Hindistan'ın yar- dımı ile Doğu Pakistan "BangfaMİeş" adı ile bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmıştı. Pakistan, iç savaşın yarattığı manevi eziklik ve artan ekono- mik yoksuiluklarla mücadele zorunda kalmıştı. Butto bu mü- cadele sırasında karşısına daha çok alt smıflan ve o tarihe ka- dar ihmal edilen kadınJan al- mıştı. 1973'te ülkenin tüm siya- si partileri tarafından kabul edi- len yeni anayasa ile ilk defa ola- rak kadın ve erkeklere eşit oy hakkı tanınmıştı. Ancak Butto, politikasını yoğun bir popülist çerçeveye sığdınp, savunduğu sosyalizm sloganlannı lslamcı söylemin çerçevesine oturtması- m başannıştı. Ülkenin adı yeni- den "Pxkistan İslam Cumhuri- yetf'ne dönüştürülmüştu. Dev- letin resmi dini de Islam olarak belirlenmişti. (Mad. 2) Butto yıllar geçtikçe gelenek- sel değerlere verdiği odünlerin kurbanı olmuştu. Daha 1975'te onu destekleyen aydınlar parti- sini terk etmişlerdi, Halk Parti- si feodal toprak sahiplerinin partisi haline dönüştü. Bu ara- da sağdaki lslamcı partilerin ar- tan baskılan onu giderek yeni ödünler vermeğe zorlamıştı. Resmi tatil günü olan pazardan cumaya geçilmiş, içki ve her tür- lü kumar yasak edilmiş, gece kulüpleri kapatılmış, tüm otel- lerin odalanna birer Kuranı Ke- rim konulmuştu. 1977 seçimlerine girerken But- to yığmlann desteğini kazan- mak ümidi ile un ve pamuk fab- rikalannı millileştirmişti; bu ön- lemle bu defa kendisini sonuna kadar destekleyen toprak sahip- lerini de küstürmüştü. Seçimlerde köktendinci Is- lamcılarla merkez ve sol siyasi kumluşları kapsayan dokuz si- yası partinin oluşturduğu "Pa- kistan Ulusal tttifak'ı (PNA) karşısma çıkmıştı. Butto'nun Halk Partisi seçimlerden ka- zançlı çıkınca, muhalefet hile vapıldığı gerekçesiyle sonuçlara itiraz etmişti. Bu arada özellik- le kentlerde güçlenen Ulusal tt- tifak mensuplan "Nizam-ül Mustafa", yani Peygamberi izle- yen ilk elli yüın kamu düzenine dönuşü talep etmeğe başlamış- lardı. Mart - Temmuz 1977 ay- lannda ülke biiyük siyasal çal- kantılara sahne olmuştu. Toprak sahipleri, tüccarlar, askeri/sivil bürokrasi, esnafın tümü Halk Partisi'ne karşı cephe almıştı. Bu çalkantılano sonunda Baş- bakan Butto yaptığı iddia edilen yolsuzluklar nedenı ile 5 Tem- muz 1977'de tutuklanmıştı. O sı- rada Genelkunnay Başkanı bu- lunan Ziya-ül Hak iktidar dar- besi yaparak sıkıyönetün ilan et- mişti. Ziya-ül Hak'ın yaptığı askeri darbe başlangıçta kamuoyuna "ulusal bir bunalımı çönne" ön- lemi olarak tanıtıldı. Seçimler 90 gun içinde tekrarlanacak, ordu kışlasına dönecekti. Bu arada Butto'nun mahkeme karan ile serbest bırakılması Halk Parti- si üyeleri tarafından büyük coş- kunlukla karşılandı. Ancak cun- ta üyeleri hemen secimlere gidil- mesine pek taraftar değillerdi. Butto dolayb olarak bir siyasi ci- Islamlaştırma sürecinin bir sonucu olarak, Pakistan'da devlet televizyonundaki din programlarının sayısı ve süresi arttırılmıştı. 'Al Huda' adlı programda konuşan Dr. Israr Ahmed şu görüşü savunmaktaydı: "Gerçek bir İslami devlette tüm çalışan kadınlar emfckliye sevk edilmeli ve zorunluluk olmadıkça evlerinden dışarıya çıkmamalıdır." Zülfikâr A liButto, politikasını yoğun bir popülist çerçeveye sığdırıp savunduğu sosyalizm sloganlannı îslamcı birsöylem çerçevesine oturtmuştu. Ülkenin adı yeniden 'Pakistan Islam Cumhuriyeti'ne dönüştürülmüştu. Butto yıllar geçtikçe geleneksel degerlere verdiği odünlerin kurbanı oldu. Ziya-ülHak iktidara geldikten kısa bir süre sonra tüm devlet dairelerinde ikindi namazının kılınmasını, kadın memurların 'chador' denilen kara çarşafa bürünmelerini zorunlu kılmıştı. Bu zorunluluk daha sonra tüm kadınlara sokağa çıkmaları halinde de uygulandı. İslami giyim kadınlara zorla kabul ettirilmeye çalışıldı. nayete kanştığı iddiası ile yeni- den tutuklanınca seçimler erte- lendi ve Butto ile partisine kar- şı bir "taesap verme/yargılama" süreci başlatıldı. Bu arada Ziya-Ül Hak ulusal bir siyasal bunalım yerine bir "Islam tehlikesinden" söz etme- ye başladı. Demokrasiye dön- meden ve ülkenin kaderini sivil politikacılarla siyasi partilere emanet etmeden önce Islamın üstünlüğünü sağlamak daha fazla önem kazanmıştı. Bu siya- sal değişikligi meşrulaştırmak amacıyTa Ziya-Ül Hak 1978'dS Pakistan MüslümanlarBirliği ve Cemaat-ül tslam partilerinden bazı üyelerini hükümetine al- mıştı. Birinci parti ideolojik ba- kımdan fazla bir önem taşıma- masına karşın Cemaat-ül Islam aşın sağcı bir kuruluştur. Par- ti geçmişte neyin tslam'la bağ- daşıp bağdasmayacağı konu- sunda sürekli zikzaklar çiz- mesine karşın tek bir konuda tu- tarlı kalmıştı. Bu konu kadının toplumsal statüsü idi. Partinin kurucusu Maududi- ye göre İslami bir toplumda ka- dmlarla ilgüi olarak iki temel il- kenin gözetilmesi zorunludur: 1) Gerçek anlamda İslami bir top- lumda cinslerin mutlak ayırum esastır, 2) tslam dini erkekleri kadınlara göre üstün saymakta- dır.(l) Bu nedenle Cemaat-ül Is- lam partisinin üye ve sempati- zanları kadınların imkân ölçü- sünde evlerinde tecrit edilmesi- ni, sokağa çıkmalan halinde te- peden tırnaga çarşafa bürünme- lerini ve her çeşit karar venne mekanızmaJannın dışında tutul- malanm talep etmektedirler. Bu düşünceye uygun olarak Cemaat-Ül tslam 1977'de ya- yımladığı Manifesto'sunda, —tıpkı bugün Ce2ayir'deki Ulu- sal Selamet Cephesi'nin (FİS) yaptığı gibi— a) Karma eğiti- me son verilmesini, b) "Kadın gereksinmelerine uygun" düşe- cek alanlarda kadınlara özgü yükseköğrenim kurumlannın kurulmasını ve c) tşyerlerinde kadın/erkek ayrımcılığına mut- lak olarak uyulmasına yer ver- mişti. Cemaat-ül tslam bu ara- da çok karümğı güçleştiren, ta- raflara boşanma hakkı tanıyan aile hukuku kararnamelerine karşı çıktığı gibi iktidara geldi- ğinde aile planlamasına son ve- receğini ve muzır yayınlarla por- nografiye karşı mücadele edece- ğini de ilan etmi$ti. Ziya-Ül Hak'ın Pakistan'da adım adım uygulamaya koyduğu "Islam- laştınna" programı işte geniş öl- çüde bu manifestodan esinlen- miştir. Ziya-Ül Hak iktidara geldik- ten kısa bir sure sonra tüm dev- let dairelerinde ikindi namayının kılınmasını, kadın memurların "chador" denilen kara çarşa- fa bürünmelerini zorunlu kal- mıştı. Bu zorunluluk sonra tüm kadınlara sokağa çıkmalan ha- linde uygulanmıştır. Pakistanlı kadınlara zorla ka- bul ettirilen davranış ve giyim kodu geniş ölçüde "gerçek İsla- mi toptom" olarak kabul edilen Suudi Arabistan ve tran'dan esinlenmişti. Bu arada amaç sa- dece giyimi yasal yollarla düzen- lemek değil, ülkenin her tarafın- da erkekleri kadınların iffetleri- ni ve yasal konumlarım koruma konusunda yetkili kılmaktı. Pa- kistanlı kadınların nasıl tslam- laştınlmak istendiği konusunda mayıs 1982'de toplanan tarih kongresi ilginç bir örnek oluş- turmuştur. Konferansı izleyen dinleyicüerden bir kısım genç kız ön sıraya otunnuşlardı. Ko- nuşmacı kızlara orada oturma- nın "gayri İslami" olduğunu bil- dirince oldukça sert yanıtlarla karşılaşmıştı. Bunun üzerine ko- nuşmacı kızlara yönelik olarak "Kitaplarda yazılı her şeyi oku- manız gerekli degildir, ön sıra- lan terk ediniz, ait oldugunuz yerlere geçiniz!" emrini verince, öğrenciler konferansı tümden terk etmişlerdi.(2) Benzer denetimler kamu yö- netiminde de cereyan ediyordu. Bir bakanlığın üst düzey kade- mesinde bulunan kadın memu- rferkek meslektaşı ziynet tak- mamasını ve imkân ölçusün- de "göriinmez" olmasını öğût- lemişti.(3) tslamlaştınna sürecinin diğer bir sonucu olarak hükumet, devlet televizyonundaki din programlanmn sayı ve süreleri- ni arttırdı. 1981 sonbahanndan itibaren tslam ldeolojisi Şûrası- nın uyelerinden Dr. Israr Ah- Devlet Planlama Teşkilatı Özel Ihtisas Komisyonu raporunda, kadının ailedeki geleneksel rolünün korunması isteniyor 'Kadınınçalışması,aiîeyibozdu'— 3 — Kadına yönelik devlet politi- kası, daha doğrusu siyasi iktidar yaklaşumnı sergileyen resmi ya- zılı belgelerden biri, nisan 1989 tarihli DPT özel thtisas Komis- yonu Raporu. Türk Aile Yapısı- nı konu alan rapordaresmidev- let görüşü olarak kadının aile- deki geleneksel rolünün korun- ması isteniyor. Bu yolda devlet politikası olarak ahnması gere- ken önlemler sıralanıyor. 'Mnsliiman-Türk insanı' mode- lini yaratma hedefleniyor. Geleneksel aile yapısında çö- zulmeyi bir tehlike olarak gören resmi görüşe göre kadımn çalış- ma yaşamına girmesi olumsuz başlıca rolu oynamış. Raporun il- gili bölümünde aynen şö>le de- niliyor: "Şehre alan w çarpık şefairieş- me sebebiyle geleneksel aile de- ğerleri çözülmeye başlamıştır. Gcçfan sıkıntmna care olarak, nüfnsun vaklaşık ^•50'siııi me>- dana getiren, tanuunen atıl bı- rakılması ekonomik bakımdan olduğu kadar insaolık haklan açısmdan da mahzurtu olan ka- dın, milli ve ekonomik zaruret- ler geregi calışma hayatına atıl- mış, ancak bunun aüe içerisin- de ortaya çıkaracagı ailevi- sosyal-psikolojik problemlerin çaresi önceden yeteri kadar dii- şüniilmeıniştir. Bu sebeple, aile "anne" otoritesi ve onun diizen- leyid fonkayonu degişime nğra- mıştır. 'Aile1 toplumuntemeUdir.Ai- lede başlayan çözülıııe, kısa za- manda topluma akseder. Son on ve Tüzyıilânla milli-içtunai bün- jtit ortaya çıkan rahatsızlıkJa- nn temdiode, Türk aile yapısm- JNisan 1989 tarihli raporda, kadınlarla ilgili devlet politikası olarak alınması gereken önlemler sıralânıyor ve 'Müslüman-Türk insanı' modelini yaratma hedefleniyor. Rapora göre kadının çalışma yaşamına girmesi, geleneksel aile yapısı için en büyük tehlikeyi oluşturuyor. daki bu gelişmelerin de bulun- duğunu söylemek >-anlış olmasa gerekir." Raporda ailenin geleneksel te- melleri ve çözülme sebepleri ise şöyle değerlendirihyor: "Baba 'ailenin reisi ve başıdır. Türk aile muessesesinde 'baba 1 va verilen rol, âdeta kutsal bir roldür. 'Ana' imajı da 'Müslüman-Turk geleneğinde* kutsal bir imajdır. Ailede bu ba- ba ve ana imajına panüeJ olarak çocuklar da aynı kutsal deger- lerin bir parçasıdır. Çocuk anne- babaya 'Tann' emanetidir. Ço- cuklann nzkını temin etmek, sıhhatlerini konımak, terbiyele- rini sağlamak, ana-baba için ge- leneksel dini bir borctur. Çocuk- lann ana-babaya bâkışlan, işte bu kutsal anlayışın bir parçası, bir boyutudur. Hızlı kültür degisimi. ailenin temel unsurlan olan kadın ve er- keğin rollerinde bazı degişimle- re sebep olmuştur. Anne-babanın birbirteriyle ve her ürîsüıin çocukbn ile olan ge- leneksel aile ilişkilerindeki degi- şikliklerin sebepleri arasında şüphesiz basuı ve görüntiüü neş- riyaon (özellikle günlük bastn ve televizyon) etldleri vardır. Bu ya- yınlar arasında "luks hayat" özendirilmekte, cazip tüketim malları 'tüketim fırtınası' deni- len şiddetli isteklere dönüşebü- mekle birtakım davranış sapma- lanna neden olmaitadır. Tele- vizyonda vayımlanan bazı ya- bancı dlzilerde nikâbsız ve çok erkekli >-aşamın biteviye sergil- lenmesi de getişme çagmdaki ne- siller üzerinde bugün için fark edilmeyen olumsuz izier bırak- makudır." Ve DPT raporunda ahnması gereken "faydalı tedbir ve teklifler" şöyle sayıhyor: "Özellikle televizyon yayınla- nnda miOi yayınahga ağvhk ve- rilmelidir. Musildde, edebiyatta, folklorda milli zevkimizi işleyen yerli programlar yapılması, ede- biyaü, irfanı, folkloru, sanaü, musikisi, hayranhklan,tepkive tntkulan ile 'Muslüman-Türk insanı' modeli dokunmaya calı- şdmalıdır." Yaru: Aile Araştınaa K v u ı ve Aile med, "Al Huda" adlı bir prog- ram başlatmıştı. Konuşmacı ge- rek ekranda gerekse basın mü- lakatlarında şu görüşü savunu- yordu: "Gerçek bir islami dev- lette tüm çalışan kadınlar emek- liye sevk edilmeli ve zoruBİnluk olmadıkça evlerinden çıkmama- lıdırlar!" Yine aynı doğrultuda erkeklerin sadece erkek, kadın- lann ise kadın doktorlan tara- fından tedavi edilmelerini talep etmiş, vaizlerinde mahalle deli- kanlılanrun bir çeşit "dini milis" olarak örgütlenmelerini ve so- kaklarda elde coplarla "kadın- hklannı sergileyenleri" eve dön- dürmelerini öğütlemişti. Ülkede kapatılmamış tum kadın örgüt- leri tarafından şiddetle protesto edilen bu konuşmalan yüzün- den Dr. Israr 1982'de üyesi bu- lunduğu Meclisi Şûra'dan isti- fa etmek ve TV'deki konuşma- lanm sona erdirmek zorunda kalmış, ancak yaymlanm sflr- dürmüştür.(4) Cemaat-ül tslam Partisi baş- tan itibaren kadınlara özgü bir üniversitenin kurulmasını talep etmişti. 1981/82'de bu konu ka- muoyunda yoğun tartışmalara yol açmış, öneri çesitli kadın dernekleri tarafından şiddetle reddedilmişti. Bu arada bürok- raside mevki sahibi bir kısım li- beral yöneticinin, ayn bir kadın üniversitesinin o tarihe kadar yuksekoğrenime devam edemeyen kadınlara yeni olanaklar sağla- yabileceği tezini savunduklan da görülmüştür. Ancak 1982'de toplanan üni- versitelerin ödenek komisyonu bu önlemle aslında neyi amaç- ladığını ortaya koyunca, bu öne- riye taraftar olanlar da fikir de- ğiştirdiler. Zira yapılan öneriye göre Karaşi, Lâhor ve Peşaver1 de üç ev ekonomisi koteji kum- lacaktı. tlk başta sadece ev eko- nomisi dalının seçümiş olması açıkça gösteriyor ki yapılmak is- tenen kadınları sadece eş, anne ve ev yöneticUiğine hazırlamak ve günümüz bilimsel deyişi ile onlan "evkadınlastırmak"tı! Bu arada diğer üniversiteler- de kadınlara karşı ayınmcılık yaygınlık kazanmıştı. örneğin King's Edvrard Tıp Fakültesi'n- de kadınlara sadece % 25 ora- nında yer aynlmıştı, kadınlar- dan istenilen not ortalamasında ise erkeklerden daha yüksek ol- ma koşulu konulmuştu.(S) So- nuçta Ziya-ül Hak döneminde kadınlara özgu üniversite projesi parasal kaynak yetersizliğinden uygulanamadı. Ziya Ül-Hakrejimininkarma eğitime cephe alması cinslerin ayınmcılık politikasımn sadece başlangıcını oluşturmuştu. Bu tartısma biter bitmez kadınlann spor yanşmalanna katılmaları da engellenmeye çalışıldı. 1981'de Japonya'da yapılması kararlaştınlan Birinci Asya Oyunlan yanşmasında Pakis- tanh kadın atletlere Japonya'ya geldikleri halde eşyalarmı topla- yıp ülkelerine dönme emri verü- misti. Kadın Eylem Fbrumu'nun şiddetle protestoları karşısında 1982'de Spor Bakanı politikası- m değiştirmıştir. Yarıa: fanüan Hakak re- (1) Khawar Mumtaz ve Fanda Shaheed, Women of PakiıUB, TWo Sleps formıd, O K Sttp back? Lahore, Vanguard Bo- oks, Sh. 16 (2) Khawar + Shebeed, op. cit., Sh. 81 (3) Khawar + Shabeed, op. cit., Sh. 80 (4) TU MusUm, 16/5/1982 (5) Khawar + Shaheed, op. cit., Sh. 88/S9 Canan Arın'a göre kadın sorunu erkek egemen düzeni öylesine korkuttu ki kadınlar aleyhine yasalarda olmayan uygulamalar geliştirildi KadınınkarşısınaailekurumuçıkartıhroldCanan A r u Herkes kadma sahip çıkma yanşma girdi. Ancak kadının kendine sahip çıkmasını engellemek için resmi 'vakıflar kuruldu. Aynı telaşla İslam dininde kadının ne kadar kutsal olduğu anlatılmaya başlandı. Oysa namaz kılarken kılanın önünden eşek, köpek veya kadın geçerse namaz bozulur. Avukat Canan Ann 1980'li yıllarda canlanan ka- dın hareketleri ve kadın hakları mücadelesi içinde bilinen bir isim. Pek çok çalışma ve örgütlenmenin içinde yer aldı. En son görevi Mor Çatı Kadın Sığı- nağı Vakıf Başkanlıgı. Canan Ann'a göre kadın sorunlannın tartışılmaya başlanması erkek egemen düzeni öylesine korkuttu ki kadınlar aleyhine yasalarda olmayan uygulama- lar gelişti. Kadın sorunu denir denmez bağımsız bi- rey olgusunu yok etmek üzere karşısma "aile" ku- rumu çıkartılır oldu. Canan Arın son yıllann bas- kılannı ve devlet denetimini şöyle özetliyor: 1980 yıhna kadar Türkiye'de kadınlann Avrupa kadınlanndan daha fazla haklara sahip olduklan, kadınlann bu haklan kullanmakta beceriksiz, gö- nülsüz olduklan yolundaki resmi söylemler buyük çogunluğu rahatsız etmiyordu. Her sorunun bu bir iki cümlecik içinde cevabı vardı ve böylece idare edip gidiyorduk. Ancak bu tarihten sonra başlayan kadın hareke- ti, var olan haklann içerikten yoksunluğu, onlan kullanma olanaklanmn yokluğu, birtakım haklann hiç olmadığı, anayasadaki yasalar önünde eşitlik il- kesinin özeKikle evli kadın aleyhine ne denli bozuk düzenlendiği, erkeğe gerek hukuk gerek uygulama alanmda kadma göre üstün olduğu duygusunun ve- rildiği, Ceza Kanunu'ndaki kadın bedeni üzerinde devletin, babanın, ağabeyin, erkek kardeşin, koca- mn doğrudan egemenliğine dayanan düzenlemeler ve maddelere dikkat çekmeye başladı. Ve geniş bir kadın kitlesinde yaygın kabul görüp yankı uyandır- dı. tşte o zamana kadar iktidann pek farkında olma- dığı bu erkek egemenliğini tehdit eden potansiyel, birdenbire göz korkutup butün dikkatleri üzerine topladı. Böylece kadm sorunlan bütün partilerin program- lannda yer almaya başladı. Herkes "kadın"a sahip çıkma yanşma girdi. Ancak kadımn kendi kendine sahip çıkmasını engellemek üzere resmi "vakıflar kuruldu. Aynı telaşla tslam dininde kadımn ne denli kutsal olduğu anlatılmaya başlandı. Oysa namaz kı- larken namazı kılanın önünden eşek, köpek veya ka- dın geçerse namaz bozulur. Nisa suresine göre ka- dm dövülebilir. Kadın kocasının kölesidir vs.. Kadın ya kutsaldır ya fahişedir. Ama kendi be- deninin sahibi normal sıradan bir insan olamaz. Kadın hareketinin yaygmlaşması, sonınlannın ko- nuşulmaya tartışılmaya başlanması, erkek egemen düzenin gözünü öylesine korkuttu ki kadınlann aley- hine yasalarda öngörütmeyen uygulamalar yaygın- laşmaya başladı. Evinde daha çok iş yapsın diye işin- den iki saat erken çıkmasmdan tutun kadın yargıç- lann orammn "%10'dan %5'e indirilmesi, her şeye rağmen yargıç olmayı başaranlara bağımsız mahke- meler veriknemesi, öğretmenler arasında kadın ora- mmn yalnızca %15 civannda olması, kadınlara yal- nızca cinsiyetleri nedeniyle kaymakamlık, valilik, Milli Eğitim Mudürlüğu gibi yetki ve unvan ve isle- rin verilmemesi yaygınlaşmaya başladı. Kadm sorunu denir denmez karşısına "«ile" ku- rumu çıkarühr oldu. Ve kadm bağımsız bir birey de- ğil ailenin bir parçası olarak ele alınmaya başlandı. Şimdi YÖK yasasında son yapılan değisiklikle üni- versiteye kot pantolon veya askılı elbise ile giden kız öğrencinin kıyafeti müzik kültürü arabeskten, ede- bi kültürü bulvar gazetelerinden öteye geçmeyen gö- revli tarafından "ahlak ve adaba aykın" bulunur- sa içeri giremeyecek ama bunu, yanında türban, çar- şaf ve belki Arap emirliklerindeki gibi yüzünde mas- ke ile gehnek olağan sayılacak. Bunlan görmek ger- çekten acı. Gelelim Kadın Statüsü ve Sorunlan BaşkanlığY- na. Öyle görünuyor ki önce kadınlann var olmayan sorunlan da yaratüıp sonra onlara çözümler arana- cak. Kadma Uişkin eğitim faaliyetlerinin nesinin denet- leneceğini anlamak doğrusu çok zor. 7. maddenin (e) fıkrasmda sözü edilen milli değer nedir? DPT IV. Beş Yıllık Kalkınma Raporunun Aile'ye ilişkin bö- lumünde sözu edilen "geleneksel" olduğu söylenen babanın ailenin reisi olduğu ve onun kutsal olduğu yolundaki görüş müdür milli olan? Herhalde öyle olmah ki TC Kadınlara Karşı Her Türlü Aynmcılı- ğın önlenmesi Sözleşmesi'ni imzalarken MK'daki evin reisinin koca ve kadınm çahşmasmın kocanın iznine bağlandığı, kadının ikâmet yerinin koca ta- rafından belirleneceği ve bu gibi maddeler için çe- kince koymuştur. Herhalde öyle olmalı ki Aile Arastınna Kurumu Kurulu, üyeleri arasına Diyanet îşleri Başkanhğı'n- dan birini sokmuştur. Uygulama büyük bir hızla kadını çarşafa sokup sanp sarmalayıp evin dört du- varı içine tıkmak için ne lazımsa onu yapmak yo- lunda büyük bir hızla ilerlemektedir. Bu arada AT ulkelerinin gözünü boyamak için de birtakım başkanlıklar -kadınlann gerçekten düşünul- düğünün izlenimini uyandıracak- kurulmaktadır. Eğer "Kadın Statüsü ve Sorunlan" ile ilgili sa- mimi bir kuruluş meydana getirilmek isteniyorsa o zaman bu konu ile yıllardır ilgilenen yazan çizen, in- celemelerde bulunmuş ve bulunan, gönüllü kuruluş- ları oluşturan kadınlara ve bu kuruluşlara fikir so- rulur, nelerin nasıl yapılması gerektiği tartışıhr ve o kadınlardan oluşacak bir komisyona böyle bir yasa hazırlattınhrdı. Şimdi yapılanın polis devleti dene- timini ve baskıyı daha fazla arttırmaya yönelik ça- lışmalar olduğu kamsındayım.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle