26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 EYLÜL 1990**** Ttim hava sahalarına radar ANKARA (AA) — Ulaştır- ma Bakanı Cengiz Tuneer, 1992 yılına kadar tüm hava sahaları- nın radarla kaplanacağını bildir- di. Bakan Tuneer, "Savunma ve Havacılık Dergisi"nde yer aian söyleşisinde, sivil havacüıkta Türkiye'nin konumu hakkında bügi verdi. Tuneer, sivil hava- cılık hizmetlerinde daha iyi uçuş şartlannın sağlanması amacıyla, bütün hava sahalarının radarla kaplarunasının planlandığını be- lirterek bu projenin ilk aşama- sında da Adnan Menderes Ha- va Limanı yaklaşma kontrol ve saha kontrol radarlarının hiz- mete verildiğini kaydetti. CUMHURİYET/19 Navratilova'yla Evert'in maç keyfî luğu elinden kaçıran Martina Navratilov-a (sagda) ile bir süredir tenis hocalığını sürdüren Chris Evert önceki gün Endonezya'nın başkenti Cakarta'da bir gösteri maçı yaptılar. Kortlann Ame- rikalı iki ünlü kadını daha sonra seyircilere geleneksel Endonezya maskeleri ile bir de gösteri yaptılar. (Fotograf: AP) Kardiyoloji ve kalp cerrahisi ANTALYA (AA) — Akde- niz Kardiyoloji ve Kalp Cerra- hisi "Birliği'nin (MACC) 4. top- lantısı, Antalya Dedeman Ote- li'nde yann başlıyor. Hacettepe Üniversitesi Rektö- rü Prof. Dr. Yiiksel Bozer ve tıp fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. AJi Oto düzenledik- leri basın toplantısında Antal- ya'da yapılacak olan toplantının kardiyoloji ve kalp cerrahisi ko- nusunda bugüne kadar Türki- ye'de yapılmış en kapsamlı top- lantı olacağını belirttiler. Bozer ve Oto, "Toplantıda aynca, kalp nakli. kardiyoloji- de balon ve lazer uygulaması, doguştan kalp hastahklannın ameliyatla tedavisnde yenilikler gibi konulann da" ele alınaca- ğını bildirdiler. New York'ta diin düzenlenen Atletler eğlenıyor ozelbirkoşuya ^{x ^ ^^^ den atletler katıldı. Alman otomotiv firması Mercedes'in düzen- lediği koşu öncesinde bir grup atlet New York'u gezip hem heyecanlarını giderdiler hem de istedikleri gibi eglenmek fırsa- tı bulduiar. (Fotoğraf: AP) Tüptay denemesi PARİS (UBA) — Fransa'da- ki Tarım Araştırmaları Ulusal Enstitüsü (INRA) adına araşür- malar yapan bir grup, ilk kez at türünden tüpte döllenme sağla- dı ve böylece tüpte bebekten sonra tüpte tay elde edildi. INRA araştırma grubu tarafın- dan verilen bilgiye göre Tanm Araştırmalan Ulusal Enstitüsü- nün Nouzilly'deki istasyonunda geüştirilen bu teknik aşağı yuka- n tüp bebeklerde uygulanan tek- niği andırıyor, günlük ekogra- fiyle izlenen ve öndöllenme aşa- masında bulunan kısrak, önsa- ğaltımdan sonra lokal anasteziy- le uyutulup bir ovosit alınıyor. Bu ovosit, önce dana dölütüne dayanan bir serum ortamına yerlestiriliyor, sonra da kuluçka dönemine sokuluyor. HABERLERIN DEVAMI SHP'de Glasnost mtı? (Baştarafı 1. Sayfada) yaptığı SHP'de glasnost çağnsı da aynı çer- çevede değertendirilebilir. Bugüne dek Bay- kal'a en çok yöneltilen eleştiri, onun hizipçi ve dar grupçu olmasıyla ilgiliydi. Baykal gias- nost çağrısıyla, belki de bu eleştirilerin parti tabanındaki etkisini, bir yerde haklılığını, do- laylı biçimde de olsa kabullenmiş oluyor. Nedir glasnost? Rusça'da açıklık anlamına geliyor. AnaB- ritannica'nın glasnost maddesinde şu satır- lar var: "Gorbaçov'un başlattığı ve öncülük ettiği politikalar bûtünü. Bu polıtikalann amacı, Sov- yet toplumunda demokrasinin ve başta dü- şûnce özgürlüğü olmak üzere özgürlüklerin geliştirilmesi, yönetimde saydamltğın sağlan- ması ve özgür tartışma ve eleştiri ortamının yaratılması olarak belirienmiştir. (...) Geçmi- şin açıkça elestirisi, muhaliflere ve toplantı- larına hosgörülû davranılması vb." Sayın Baykal SHP'de glasnost derken, acaba bu satırlarda anlamını bulan, geçmi- şe dönük bir özeleştiriyi de dile mi getiriyor? Dünkü telefon söyleşimizde çağrısını an- latırken, "Şimdi geçmişe bir çizgi çektik" de- di Baykal: "Yeni bir anlayışla yola çıkalım. Kendi özeieştirimiziyapalım. İsmail Cem 'te di- yaloğumuz budur. SHP'de gtasnost başlat- ma girisimidir bu." İsmail Cem de Erzurum'dan aradı. Tele- fon söyleşimizde, Baykal'la aynı yaklaşım içinde olduğunu gördük; şöyle diyordu: "Bush'la Gorbaçov'un bir araya gelebildik- leri bir dönemde, biz neden gelemeyelim. Geçmişin kavgalannı biryana bırakalım. Biz kendi farklılıklanmızın içinde bir arada olabil- meliyiz. Fransız sosyaJistleri de öyle yapmı- yohar mı? Geçmişe bir çizgi çekmek istiyor Baykal; ben de bunu yaptyorum. Parti kendi farldıiıklan içinda bir bütündür. Kendi aramız- da üç kişi doğru dürüst bir araya gelemiyo- ruz." Pek iyi, pek güzel! ilk bakışta bu görüşlere katılmamak elde değil. Sağduyu sahibi herkes destekler bu görüşleri. Ama bir de inandırıcılık konusu vardır. Olağanüstü bir kurultay öncesi dile geti- rilmiş olan bu makul görüşlerin uygulanma şansı ya da güvencesi nedir sorusu, ister is- temez akla gelir. Bunun bir kurultay taktiği olup olmadığı kaçınılmaz olarak sorgulanır. Çünkü yakın geçmiş, bu görüşlere taban ta- bana zıt birçok örnekle doludur. Nitekim, Baykal'ın çizgisı ıi bu açıdan en çok eleştirmiş olanların baş.,ıda Sayın İsmail Cem'in kendisi gelir. Dünkü telefon görüş- memizde bu eleştirilerindeki haklılık payını yine vurguladı, ancak şunu ekledi: "Geçmi- şe çizgi çekmek istiyor Baykal..." Olabilir. Ama SHP'deki son iki yılın uygulamaları göz önüne alındığında, bu sözün inandırıcı- lığı azalıyor. Merkez yönetimine tümüyle egemen Baykal çizgisi, bu süre içinde uzlaş- ma yerine daha çok hesapiaşma yolunu yeğ- lemiştir. Sayın inönü'nün olağanüstü kurultay fik- rine, "ya ben ya o!" noktasına gelmesinde de bu çizgi belirleyici olmuştur. İsmail Cem, "Bush'la Gorbaçov bir araya gelebiliyor, biz neden gelemeyelim" diye ya- kınıyor. Haklı, Ama inönü artı Baykal formülü bu açıdan yerinde bir uzlaşma örneği değil miydi? Baykal'a ilişkin geçmiş eleştirileri göz önünde tutulduğu zaman, herhalde bu for- mülü bozanın Erdal İnönü olduğunu öne sü- remez İsmail Cem de... Farklılıklar içinde bir araya gelebilmek... Çok sesli bir uyumu gerçekleştirebilmek... Keşke... Yazık ki SHP bugün çok uzak bu nokta- ya. Cimbom iyi yolda (Baştarafı 18. Sayfada) öte yandan takırru taşıyan Uğur'un olmamasına karşın ça- lışkan Muhammed ve yıldız Rotariu'nun taşıdığı, Metin ve Ismail'in sağlı sollu ortalarla beslediği G.Saray oyun boyun- ca Sanyer'i bunalttı ve her şeye karşın, ligin başından bu ya- na karşılaştığı ekiplerin en güçlüsünü rahat bir oyunla, hakh bir skorla yendi. Galatasaray'ın dün eksikleri yok muydu? Vardı. Her şeyden önce, iki gol atmasına karşın M.Yücedağ sü- rekli aksadı. Güçsüzlüğü, formsuzluğu her hereketi ile belli oluyordu. Öte yandan savunmada Sercan zaman zaman ilk topla teh- likeli sekilde kolay buluşma olanağına kavuştu. Aksayanlara bir de ilk yan boyunca hemen hemen hiçbir şey yapmayan Tanju'yu ekleyecektik. Ama ayru Tanju, Ha- san'ın önüne kestiği güzel bir topu seyrettiği için, ikinci dev- renin hemen başında direkte patlayan çok güzel bir kafa şutu çıkardıktan sonra sahalarımızda çok ender görülen öylesine güzel bir rövöşata golü attı ve dördüncü golde Mustafa Yü- cedağ'a öyle güzel bir pas çıkardı ki, artık söyleyecek söz kal- madı. Bu nefıs gol aynı zamanda Cimbom'un Tanju'yu kazanmasının habercisi olsun. Aynı temenniyi, dün kusursuz oynayan ve yediği golde hiç günahı olmayan Hayrettin için de yinelemeİc isterim. özetle, eski tekmeciliği sürdüren, ama dünkü oyunuyla fut- bol olarak geçen yıldan daha güçsüz görünen Sanyer karşı- sında beş gol atan ve bir o kadar da net pozisyon yakalayan Cimbom iyi yolda. Gtizele doğru (Baştarafı 18. Sayfada) çaba gösterdiler. Öyle ki bütün Sarıyerli oyuncular, dün sa- hada âdeta uyur gezer gibiydiler. ÖzellikJe orta alan oyun- culan Fikret, Feridun, Mecnun ve Cengiz âdeta ağır çekim bir film gibi oynadılar. Markaj özellikleri hiç olmayan bu oyuncular, bir de girdikleri her ikili mücadelede uzun süre yerlerde yatıp kalınca ayaklarına aldıkları topları da özellik- Ierinin dışında rakiplerine âdeta teslim edince sahada âdeta yok oldular ve farklı sonucu otamatikman davet ettiler. Sa- nyerlilere oynadıkları maçın lig maçı olduğunu jubile veya antrenman maçı oynamadıklannı hatırlatmak isterim. Bu dü- şünce ve dolayısıyla da eylemlerinden sıyrılamazlarsa iyi fut- bolcu, iyi takım olma özelliklerini de yitirecekleri gibi maç kazanmakta da sanınm çok zorluk çekerler. Rotariu (Baştarafı 18. Sayfada) oyuncusu. Ne kadar iyi futbol oynarsa oynasın, tek başına bir takımın kaderini değiştirmesi çok zordur. Bu yüzden de belki oynadığı futbol göze batmayabilir. Rotariu'nun arabesk futbolumuzun ender de olsa yetiştirdiği bir Oğuz gibi futbol estetiği olmayabilir. Ama bu futbolcunun futbolunda form açısından, geldiği günden beri bir süreklilik var. Oynadığı oyun, bizim futbolcularınki gibi minimum-maksimum gra- fikler çizmiyor. Çağdaş bir futbol kafası da var. Bu oyuncu, defans oynamasına karşın, ofans karakterine de sahip. Her iki ayağıyla da topa vurabiliyor, ama sol ayağı daha kontrol- lü. Rakiplerinden topu kaptıktan sonra, topu saklayabiltne- si, ikili mücadelelerde topa egemen olması çok iyi. Denizli G.Saray'ın (Baftarafi 18. Sayfada) miydi? Bundan sonra gollerime devam etmek istiyorum" şek- linde konuştu. 5-1 'lik galibiyetten sonra oldukça mutlu olduğu gözlenen Teknik Direktor Mustafa Denizli "Sevircimizle butıinleştik" derken şöyle devam etti: "tnşallah çıkışımız devam eder. Ha- vanın sıcaklığına ragmen 90 dakika ustün olan taraf bizdik. Öte yandan 1 milyon lira olan galibiyet primi Yurdeşen Ka- rahasan'ın 1 milyon lira eklemesiyle 2 milyon liraya yükseldi. Antika ticaretinde merkez<Baştarafı Arka Sayfada) si'ne olmak üzere emniyete Is- tanbul'dan, Ankara'dan Merzi- fonlu'nun masum olduğu, ifti- ra edildiği ve serbest bırakılma- smı isteyen torpil telefonları ya- ğıyordu. Oysa o sırada sorgulamasın- da "Beni fazla sıktştırmayın, be- ni suçlayan kişilerin ifadelerin- deki bölümleri temizleyin, kar- şıhğında size beş milyon lira" di- yordu. O anda sorgulamayı ya- pan genç başkomiserin maaşı olsa olsa 30-35 bin lira olmalıy- dı. Emniyet müdürünün onayı ile rüşvet önerisi kabul edilmiş gibi bir tutum takınıldı ve bu arada ekipler araçlara özel din- leme gereçleri yerleştirdiler. Merzifonlu Mustafa Marma- ris'teki bir bankadan 2.5 milyon lira nakit aldıktan sonra geri ka- lan 2.5 milyon için de 46 adet 600 gram altın bilezik tarttı. Rüşvet verme işinin tam gerçek- leşmekte olduğunun parolasını dinleme aracından alan ve dışa- rıda öteki araçta bekleyen polis- ler içeri girip kendisine suç üs- tu yapmışlardı. Sıcak bir yaz günü Marma- ris'teki se>ahat acentasında gö- rüştüğüm Merzifonlu hakkında bazı görgü tanıklannın anlatım- larına dayalı olan ve adının ka- rıştı|ı bazı olaylar özetle şöyle: — tzmirli bir aracıyla 50 bin liraya anlaşıp, parayı aldıgı hal- de, başkasının 250 bin liralık önerisi üzerine Merzifonlu ilk müşterisine degil heykeli ver- mek, aldıgı parayı da geri öde- medi. — Adı Elmalı definesine de karışan ve hemen hemen her ta- şın altından kalkan Marsel Beh- moran adlı bir kişiye Sütlüyen köyünden gelen bir eseri 198O'de 450 bin liraya sattı. — 1980de Antalya - Fethiye arasında dağ köyü Margas'tan 15 cm yiiksekliğinde hafif sakal- lı, çıplak Apollon olduğu sötle- nen bir erkek bronz hevkelini 1-2 milyon liraya alıp, dognıysa 80 milyon liraya sattı. Bazı mahkeme kayıtlarından yararlanarak Merzifonlu'nun karıştığı öne süriilen bazı olay- lan şöyle özetlejebiliriz: — Afrodisyas yakırunda Ya- nık Köy'de bulunan üç ayn de- finenin Fuat Aydıner'e pazarlan- dığını söylemiş, 49 adet Roma gümüş sikkelerini satın alan ki- şiyi daha sonra açıklayacağımı- zı belinmiştim. Bu kişi Musta- fa Merzifonlu'ndan başkası de- ğildi. — Şnbat 1988'de sahte sikke yapan bir grup Milaslı halıcı ve antikacı Ahmet Dönmez aracı- lığı ile İngiltere'ye 700 sikke pa- zariıyorlar. Sikkelerin foyası Londra'da ortaya çıkınca, şebe- ke de birbirine giriyor. Ancak ne var ki kiil vutmaz Merzifonlu dahi bu sikkelerden beş tanesi- ne 200 bin lira kaptırmıştır. Gazipaşa ve Alanya ilçesinde 400'ü aşkın sikke bulunmuştu. Antalya poüsi 13 saıukh bir dos- ya açmıştı. Firarda olan iki sa- nıktan biri yine Mustafa Merzi- fonlu idi. Sanıklardan ve eski eser sabıkahlarından Hüseyin Şahin'in ifadesi özetle şöyle: "Bir adet sakallı heykel ile bir adet kuş neykelini, haç şekKnde- ki bir kolyeji ve bir gümüş sik- keyi Marmaris ilçesinden gelen Mustafa Merzifonlu isimli şah- sa 13 milyon liraya sattım." Müzayedelerde de tokmak "Saaa... Saatttt... Sattım" diye iniyor. Acaba bu sakallı heykel, kuş heykel ve ötekiler nasıldı? Hangi müzayedenin tokmağı ile satılacaktı? Karun Hazinesi ve Elmalı De- finesi olaylanndan dolayı çok iyi büiyonım. Bu eserlerin Türki- ye'den kaçınldıklannı anlamak için öncelikle fotoğrafa, çizime ya da belirgin tarife gereksinün var. Türk hükümetinin New York, Zürih ve Münih'teki ya- bancı avukatlan, Türk polis ya da mahkeme kayıtlarındaki eser tariflerinden çok şikâyetçi. Acaba bundan sonraki olay- lar için tçişleri ve Kültür Bakan- lıkları ortaklaşa standart bir form hazarlayıp, bunlan tüm jandarma karakollarına, emni- yete ve müzeler ile kültür mü- dürlüklerine sanık ve tanıklann ifadelerine başvurulduğu sıra- da doldurtmak üzere dağıta- mazlar mı? Marsyas olayındaki gibi elde bir fotoğraf yoksa, sa- nık ve tanıklara ilkel de olsa eserlerin mutlaka bir çizimi yap- tınlmalıdır. Böyle bir olay gerek Türkiye içinde ve gerek dışındaki mah- kemelerin çalışmalanna büytik kolayhk sağlayacaktır. ömeğin, "... bronz, İS cm, erkek, sırtın- da post var, elinde so.oa rutuyor, sag ayağı kırık... Ya da 300 gü- müş sikke... Büyüklükleri şöy- le... Önünde adam, arkasında gül var..." gıbilerden. Böylece, günün birinde Lond- ra'daki bir müzayedenin katalo- ğu karıştırüırken, belü olmaz, "satüm" tokmağı inmeden 50 bin sterlin değer biçilen, bronz, 15 cm, erkek, sırtında post, elin- de sopalı nefis bir Herkül hey- kelciği ya da Madison Cadde- si'nde 1.5 milyon dolarhk bir Anadolu heykeli tanıdık çıkabi- lir. Yann: Münihli Artemis Konuklarmıza Avrupa9 ikramedın Gcnel Dağıtını ve Pazarlama: Pazarlama ve Ticaret A.Ş. pj$makc,ı Çayırı Cad 5 Eyup-İstanbul Tel : ( l ) > w ""25 (5hat) Teleks: 23158 etgı tr Faks .(1)576 23 88 JflCOBS"damağınıza güvenin" GOZLEM ÜGURMUMCU (Baftarafi 1. Sayfada) İşçisiz sosyal demokrasi olur mu hiç? Olmaz. Türk sosyal demokrasisinin ana sorunlarından biri budur. SMP'de ön seçim için başvuran adayların kaçta kaçı işçi kökenliydi anımsıyor musunuz? Yüzde biri! O da sınıf değiştirip, birkaç kat ve araba sahibi sendika- cıları "işçi kökenli" sayarsan yüzde bir. Gerçek "işçi köken- li"y'\ ara bulabilirsen... "Tabana dayandığını" ileri süren Ecevıt'in DSP'sınde du- rum farklı mıydı? Hayır: DSP'de işçi kökenli aday sayısı 18'di; DSP'nin iş- çi kenti Zonguldak'takı tek işçi kökenli adayı da hiç seçil- meyecek sıraya konulmuştu! Batı'daki sosyal demokrat partilerin kökleri sendikalarda- dır; sendikalann da işçi sınıfındadır. Sosyal demokrasideki bir başka sorun da üniversite öğ- retim üyelerinin siyasal partilere girmelerinin yasaklanma- sı; kadın ve gençlik kollarının kaldırılmasıdır. Bu yolla sosyal demokrat partilerin gençlik ile ilişkileri de kesildi. Üniversite ve gençlikle bağları koparılmış, işçilerle ve sendikalaria ilişki kurmalan yasaklanmış sosyal demokrat partilerin bir kısır döngüye düşmeleri kaçınılmazdır. Bu kısır döngünün nedenleri arasına "naylon delege" ol- gusunu da katabilirsiniz. Türkiye'de sağlıklı bir seçmen kü- tüğü hiç tutulmadı. Ömeğin 1977 seçimlerinde seçim kü- tüklerinde 21 milyon 207 bin kayıtlı seçmen görünüyorken bu sayı 1982'deki halk oylamalarmda 20 milyon 690 bine düştü. Bir ülkede genel olarak nüfus, özel olarak da genç nüfus artarken seçmen sayısının düşmesi olanaksızdır. Bu olgu, 1977 seçimlerinde "sahte oylar"\n kullanıldığını kanıt- lamaya yetmektedir. Seçmen kütüklerindeki bu "sahtecilik" dışında aynca ön- ce CHP'de sonra da SHP'de "naylon delege" yazımlan ile ön seçimler etkilenmiş; birçok aday "sahte oylar" ile ön se- çimleri kazanmıştır. CHP içinde "naylon delege sabıkası" olanlar, SHP'nin ön- cü kadrolannda da yer almışlardır? Sosyal demokrasinin bugünkü bunalımında bu yapısal nedenlerin ve etnik kökenleri ön seçim sandıklarında pa- zarlayan "delege ağalığı" ve "naylon delege" olgusunun da ayrı ayrı payları vardır SHP içindeki "dar kadroculuk" olarak adlandırılan hizip- çiliğin. bu hizipçiliğe karşı oluşan ideolojik nedenlerden yok- sun duygusal tepkilerın ve ilke tanımayan bireyciliğin teme- linde büyük ölçüde bu yapısal nedenler yatıyor. SHP'yi bu bunalıma sürükleyen nedenler önce buralar- da aranmalıdır. Sosyal demokratlar, 12 Eylül'den sonra siyasetle o güne kadar hiçbir ügisi olmayan İnönü'yü lider seçtirerek İsmet İnönü'nün mezar taşına sığındılar. Erdal İnönü, siyasette kalıp kalmamak konusundaki ka- rarsız ve ikircikli tutumunu unutturarak kısa sürede parti- de bir "güven ve denge unsuru" olmayı başardı. Bu güven verıci kişilik, İnönü'nün gerek genel seçim öncesinde ge- ceyarısı yasasına "boykot karan" ile karşı çıkmayışı, Özal- ın cumhurbaşkanlığı adaylığına karşı bütün SHP'liler ile bir- likte "milletvekilliğinden istifa" yoluna başvurmaması ve hele Özal'ın cumhurbaşkanlığında "el sıkma-sıkmama" konusun- da takındığı çelişkili tavırları ile gölgelendi. Bir parti başarısız ise bu "başansızlık" başta genel baş- kan ve genel sekreter olmak üzere partinın tüm yöneticile- ri için başanstzlıktır. Son olaylar, yalnızca SHP için değil şim- dilik üçe ayrılmış bulunan sosyal demokratlar için de ba- şarısızlıktır. Bu olumsuz koşullarda ne yapmalı? Görev "Anadolu aydınlan"r\a düşüyor. Anadolu aydınlan siyasal yaşamdaki bu ipoteklerı bir ke- nara itip bu kişisel çatışmaları, soldaki bu "aile kavgalart 'nı aşarlarsa bu kısır döngüyü de aşmış ve Batılı anlamda sosyal demokrasinin yapısal temellerine de ışık tutmuş olurlar. Bu Anadolu aydınlan, bugün SHP'de, DSP'de, HEP'de, demokratik kuruluşlarla sendikalardadır. Şimdi kulak veril- mesi gereken ses, sosyal demokrasiyi bu çıkmazlara sü- rükleyenlerin bilinen sesleri değil bu Anadolu aydınlarının sesleri olmalıdır... Saray Sanyer'i (Baştarafı 18. Sayfada) yan San-Kırmızıİılar, Metin 'in "usta paslan" ile sonuca gitti- ler. Orta alanda Muhammet ve Rotariu, gol adamlanru "sürek- li zoriayarak" farklı skorun doğmasında önemli rol oynadı- laı^ Maçın golleri Karşılaşmanın 25. dakikasın- da Metin, soldan sürdüğu top- la sağbek Mehmet'i geçti. Ceza alanı içine girdi. Bitiş çizgisi üzerine geldi. Topu yerden Mustafa Yücedağ'a çıkardı. Yücedag, ayağınm ucuyla do- kundu. Top ağlara gitti (1-0). İlk yarının bitiş düdüğü bek- leniyordu. Rotariu, kornerden uzun bir orta yaptı. Hasan,- Esat'ın yanından havalandı. Vurdu kafa>ı, kaleci Miiller'in uzanışı boşunaydı. (2-0). 61. dakikada "siiper gol" geldi. Metin'in ortaladığı topu Tanju rövaşata ile ağlara gön- derdi. (3-0). Maçın bitimine 4 dakika ka- la, çok güzel paslar izlendi. Pre- kazi, uzun bir top attı. İyi takip eden Tanju, üstüne çıkan Mül- ler'i yanıltarak topu yana yu- varladı. Yetişen Mustafa'ya vurmak kalmıştı. (4-0). 87. dakikada Sanyer serbest atış kazandı. Bu atışı cezaalanı dışmdan Cengiz kullandı. İki di- reğin birleştiği yerden dönen to- pa Hamdi dokundu (4-1). Karşılaşmanın skonınu belir- Ieyen golü atan yine Tanju ol- du. 90. dakikaya girildiğinde Mustafa Yücedag, Tekin'i ça- lımlayıp arka direk önünde du- ran Tanju'yu gördü. Kale boş- tu. Tanju plase yaptı. (5-1). Bakırköy'ün işi zor (Baştarafı 18. Sayfada) tediği gibi oyun yaptı. Bu alanda Novak çok yalnız kalıyor. Kon- disyon olarak da yeterli olmayan Bakırköyspor, tempolu oyu- na ayak uyduramıyor. Görunüşte şöhretli isimlerden kurulan Ba- kırköyspor, dünkü oyunuyla "eski futbolcular mezarhğı"n] an- dırıyordu. Hakem Yavuz Karaozan çok formsuz göründü. Futbolcula- rın tribunlerden bile rahatça duyulabilen protestoları karşısm- da suskun kaldı. Gozünün önünde rakibine, daha sonra da ısı- nan yedek oyuncuya saldırmaya kalkan Mustafa'ya san kart bile göstermedi. Bursaspor'un açık penaltısını ise ceza alanı dışan- sına çıkartarak büyük hata yaptı ve sonrasında ise oyun inisi- yatifini yitirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle