Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/14 PAZAR YAZILARI 23 EYLÜL 1990
Bomcfdan
Çizme'nin
babalarıİtalya'da mafya sorunu küçük bir iç savaş
boyutuna ulaştı. Birer birer ölen mafya
kurbanları ve güneydeki yaşamın tüm
kesimleri, devletin babalar tarafından rehin
alındığını gösteriyor.
NtLGÜN CERRAHOĞLU
ROMA — Andreas Esposito
o sabah gene şafak vakti kalk-
tı. Dokuz kardeşinden 11 yaşın-
daki Umberto ve 10 yaşındaki
Giuseppe'yi de dürterek uyan-
dırdı. Uç kardeş, altı aydır yap-
tıkları gibi gün sökmeden çalış-
tıkları halin yolunu tuttular.
Gttnde 10 ile 20 bin lira arasın-
da değişen bir yevmiye kazanan
kardeşler, ay sonunu zor getıren
babalarına meyve kaslarını bo-
Stuttgart'tan
Turizm
ekmeği
hep taze
AHMET ARPAD
STUTTGART — "Güniimü-
zün özelliklerinden biri seyahat-
ler. tnsanlann CD çok konuştu-
ğu konulardan. Ekiraden yıl so-
nuna kadar: 'Yazın tatilinizi ne-
rede geçirdiniz' diyorlar. Yılba-
şından nisana kadar ise: 'Yaz
tatilinizi nerede geçireceksiniz'
diye soruyoriar birbirterine. Bir-
çok insan için yılın oo bir ayı,
tatil sayılan on ikinci aya hazır-
lık oluyor. Oolar bu on ikinci a>
için yaşıyor... '
Ünlü Alman yazarı Theodor
Fontane bundan 100 yıl once tu-
rizmden böyle söz etmişti. Onun
yazdıkları günumüzde yine ge-
çerli. Avrupa'nın en çok seya-
hat eden toplumu sayılan Al-
manlar için yıllık izin çok kut-
sal. Gerçekten de Fontane'nin
100 yıl once dediği gibi 11 ay sü-
resince 12. ay için çalışıp duru-
yor Alman insanı. Tatile giden
cevresinden kaçıyor, gunlük ya-
şamın stresinden kaçıyor, gürül-
tüden ve kalabalıktan kaçıyor.
Fakat gittiği tatil yöresinde
kalabalığın içine giriyor. El deg-
memiş bir doga anyor. Onun gi-
bi on binler de aynı şeyi aradığı
için doğayı bozuyor. Rahatı ve
dinlenmeyi anyor. On binler gi-
bi sevgili otomobili ile gidip gel-
diği için rahat edemiyor, dinle-
nemiyor. Gittiği deniz kıyısında
binlerce insanın arasında sardal-
yalar gibi yatıyor. İlk geldiği
gün yirmi beşinci sıradaki şez-
longuna uzanıyor. Her geçen
gün yavaş yavaş denize biraz da-
ha yaklaşıyor. Kumsahn en
önünde bir şezlongda güneşlen-
meye hak kazandığında kendi-
ni mutlu tatilcilerden biri sayı-
yor. Bronzlaşmış bir tene çok
önem veriyor. Ozon ve tehlike-
li güneş ışınlarını pek umursa-
mıyor. Akdeniz'in kumsalların-
da haftalarıru geçirirken çevre-
sinde vatandaşlarını görmekten
çok hoşlanıyor. Tatil yaptığı ül-
kenin insanları ile ilişkiye pek
gjrmiyor. Sosis ya da şnitsel yi-
yip, Bavyera'dan ithal birasını
içiyor, Bild gazetesini elinden
düşürmüyor.
Çalışan insan için tatil gerçek-
ten gunlük yaşama sırt çevirmek
demek. Bunu gerçekleşiirmek
isteyen Alman özellikle yurtdı-
şı gezilerine harcama yapmak-
tan kaçınmıyor. Ülkede irili-
ufaklı sayısız acente büyük 'tu-
rizm ekmeği'nden bir parça ko-
parma savaşı veriyor. Parçanın
büyüğünü koparanlar da tabii
büyük acenteler oluyor.
şaltarak yardım ediyorlardı. Ni-
tekim Esposito kardeşler o sa-
bah da saat 4.30'da bir "capu-
ccino" molası verdiklerinde 3
kamyon meyve kasası boşalt-
mışlardı.
Her şey filmlerdeki gibi oldu.
Andrea arkasında haydutlann
'herkes oldugu yerde kalsın'-
çığhğını duyduğunda daha
kahvesini yarılamamıştı. Yor-
gunluk ve sabah mahmurluğu-
nun verdiği dalgınlıkla refleksle-
rine uydu ve başını şöyle bir ar-
kaya çevirdi. O kritik dalgmlık
anı, mafya katillerinin yüzünü
görmesine yetmişti. Bundan
böyle tehlikeli bir tanık olan
Andrea Esposito artık yaşaya-
mazdı. Acımasız katiller kur-
şunlannı asıl hedefleri olan bar
sahibi 24 yaşındaki Antonio
Franzese'nin üstüne boşalttık-
tan sonra Anderea'yi kıstırdılar.
Birden bire kurşun yağmuru al-
tında kalan küçük Andrea ön-
ce korkudan kendisini bann ar-
ka tarafına attı. Ama arkasın-
dan koşan "mafyozi"Ierden biri
hemen kendisine yetişmişti. Na-
polili mafya katilleri, önce, o sı-
rada tesadüfen kahve servisi ya-
pan Sergio Esposito'yu öldür-
düler. Arkadan 12 yaşındaki ço-
cuğun işini bitirdiler. Mafya ka-
tillerinden biri bir köşede bozul-
muş, korkudan tir tir titreyen
Andrea'nın yanı başına dek so-
ğulc kanlılıkla gitıi ve tabanca-
yı küçük oğlanın şakağına da-
yayarak 2 kez ateş etti. Katille-
rin çehresini hatırlamayan gör-
gü şahitleri, Andrea Esposito'-
nun son ana dek yalvardığını
söylediler.
Andrea Esposito'nun öldü-
rüldüğu gün mafyanın bir gun-
lük can kaybı bilançosu 10 ki-
şiyi buluyordu. Aynı gün Sicil-
ya'da Palermo'da 2 kişi, Cata-
nia'da 1 kişi; çizmenin ucunda-
ki Calabria'da 3 kişi öldürül-
müstü. Ta kuzeydeki Milano'da
bile, aynı gün yoldan geçen iki
kişi iki mafya çetesi arasında çı-
kan çatışmada can verdiler.
Bu rakamlardan da anlasıla-
bileceği gibi italya'da artık maf-
ya sorunu küçük bir savaş bo-
yutuna ulaştı. Yalruz böyle bi-
rer birer ölen mafya kurbanlan
değil, guney ltalya'daki toplum
yaşamının tüm kesitleri buralar-
da devletin babalar tarafından
rehin alındığını gösteriyor. •
İtalya'da artık üç ayn Italya
bir arada yaşamaya çahşıyor.
Bizim "Avrupa" dendiğinde
anladığımız verimli, zengin. Re-
fah İtaJyası kuzeyde bulunuyor.
Buna " 1 . Italya" diyorlar.
Papalığın bürokrat, yoz, sö-
mürgeci mantığını devralan 2.
Italya ise siyasi dünyanın bann-
dığı Roma'dan oluşuyor.
Avrupa'dan çok 'Üçfinca
Düoya'ya ait olan güneydeki 3.
ttalya ise fıkarahğın ve mafya-
nın pençesinde yaşıyor ve diğer
iki Italya tarafından yokmuş
farz ediliyor. ömeğin mafyanın
en yoğun oldugu Castellamma-
re adlı bir Napoli yöresinden ge-
len -ki sırf burada mafya kur-
banlannın sayısı 25'i buluyor-
tçişleri Bakanı Antonin Gavt
İtalya'da herhangi bir olağanüs-
tü durum yokmuş gibi davranı-
yor. Hıristiyan Demokratlar'ın
güçlü adamlanndan biri olan
Gava, hakkında mafya ile yo-
ğun ilişkileri oldugu yolunda or-
taya atılan iddialara rağmen,
Roma'da politika yapmaya de-
vam ediyor ve partinin genel
sekreterliğine soyunmaya hazır-
lanıyor.
Londrcfdan
Henri Cartier Bresson'un objektifinden New York-Downtown yıl: 1941.
New Ifork'tan
Kendi kendineJean Baudrillard New York'u
anlatırken şöyle diyor: 'Burada
kendi kendine konuşan, kendi
kendine yemek yiyen, şarkı
söyleyen, kendi kendine diişünen
insanlann sayısı akla durgunluk
verecek kadar çok, ama yine de
bir arada sayılmıyorlar.
ŞEBNEM ATÎYAS
NEW YORK — Körfez krizinin donığa ulaş-
tığı şu dönemde, bütün dergi ve gazetelerin ka-
pakları, manşciJeri son gelişmelerle dolup taşar-
ken geçen haftanın 'Time' Dergisi içi çurümüş
bir elmanın suslediği kapağını "çoküş" manşe-
tiyle New York'a ayırdı. Derginin spotu daha da
dehşet vericiydi:
"Kanlı öldürme olaylanndaki artış biiyük elma-
yı çekirdeğinden sarsıjor. Dehşete kapılmış New
York'lular şimdi Gotham'ın ha/inelerinin bütün
bu savaşım ve riske değip değmejeceğini sorgu-
luyor."
Dokuz yıla yakın zamandır bu kentin "çok
tehlikeli" sayılan kınruzı akrm bolgelerine ya-
kın yerlerde yaşayıp, başına hiçbir şey gelmeyen
biri bile olsanız, bu tur yazılar yine de tehlike-
nin soluğunu ensenizde hissettirecek bir parano-
yaya neden olur. Ve insan merak eder: Hangi New
York'tur gerçek olan? Sefaletin doruğa ulaştığı,
adalet ya da asayişin içeri giremediği Harlem,
Bronx'mu? Gupe giındüz en kalabalık caddele-
rinde eli silahlı haydutlann cirit attığı, ırkçı çe-
teler ya da uyuşturucu müptelalarının alikıran
başkesen dolaştığı, evsizlerin soğuktan donduğu
acımasızlığın, vurdumduymazhğın hat safhaya
ulaştığı bu gotik şehir mi?
Yoksa, Broadway'in, Soho'nun, VVall Street-
in ışıl ışıl aydınlattığı, operalann, müzelerin, mü-
zayedelerin, sanat galerilerinin, mucevherlerin
simgelediği, dünyanın büyük fınans merkezi mi?
"Burada sirenler daha yogun, gece gündüz,
arabalar daha hızlı, reklamlar daha arsız. Bura-
sı bo\dan boya orospuluk. Ve a>nı zamanda elek-
trik. Ve oyun- butun oyunlar- daha yoğun. Dün-
yanın merkezine jnklaştıkça hep bovledir. Ama
insanlar gulümsüyor. Evet gerçekten, insanlar
hem de giderek daha çok gulümsüyor, başkala-
rına degil tabii, hep kendi kendilerine gülümsü-
yorlar... Burada, sokaklartla kendi kendine ko-
nuşan, kendi kendine >i>en, kendi kendine şarkı
söyleyen, kendi kendine düşunen insanlann sa-
yısı akla durgunluk verecek kadar çok, ama yi-
ne de bir arada sayılmı.vorlar. Tam tersine. Bir-
birlerinden eksiliyorlar. Ve birbirlerine benzer-
likleri ise belirsiz. Niçin insanlar New York'ta ya-
şar? Aralannda hiçbir ilişki yok. Hep birlikte bir
kalabalık oluşturmaya neden olan içsel bir elek-
triklenme dışında yekpare bir butün olmanın si-
hirli heyecam ve yapay bir merkeziyetin çekim gü-
cü. İşte burayı kendi kendine çekici bir evren ha-
line getiren şey, öyle bir evren ki terketmek için
hiçbir neden yok. Hep bir arada kalabalık oluş-
turmanın saf sevinci dışında burada bulunmak
için de bir neden yok", Jean Baudrillard New
York'u Amerika kitabında bo> le anlatıyor.
Türkler en öndeLondra'daki Türkleri yoğun olarak
nümayişlerde görmek olası. Yerel vergiye ya
da savaşa karşı gösterilerde, insan hakları
yürüyüşlerinde, mümtaz memleketimizin acılı
evlatlan en kalabalık ve en önde.
RAGIP DURAN
LONDRA — Uçak îngütere
semalarına girer girmez bembe-
yaz ve kapkalın bulutlar. Yine
ve hâlâ arabalan ve otobüsleri,
'şoförlerin yanında oturan
adamlar' kullanıyor. Enflasyon
yüzde 10.5 ounuş. Her şey es-
kisine oranla çok pahalı. Elek-
tronik aietler filan bizim Mah-
mutpaşa'da daha ucuz vallahi.
Zaten Londra biraz lstanbul ol-
muş gibi. Mesela bahçeleri hor-
tumla sulamak, arabalan hor-
tumla yıkamak yasak. Hyde
Park artık yemyeşil değil. San.
Benzerliği abartmamak gerek
yine de. Thatcher da belki biraz
Özal'a benziyordur, o kadar.
Sinema tarihi müzesi MO-
Mt'de Türkiye'nin adı bir tek
Yılmaz Güney'le arulıyor. Av-
rupa'nın en büyük plak-kaset
dükkânı Tower Records'da ise
Türkiye'yi Ahmet Kaya temsil
ediyor. Londra'daki Türkleri
yoğun olarak nümayişlerde gör-
mek olası. Yerel vergiye ya da
savaşa karşı gösterilerde, insan
haklan için duzenlenen yürüyüş
ve toplantılarda, mumtaz mem-
leketimizin aalı evlatlan en ka-
labalık ve en önde.
Garip çiftler var burada. Vel-
vet Underground'un gitaristi
Lou Reed Çekoslovakya Devlet
Başkanı Vaclav HaveFle teşriki
mesai yapıyor. Kürt müzısyen
Şivan'ın ise yakında Peter Gab-
rid'le stüdyoya gireceği söyleni-
yor. Ama geçen salı ölumünün
20. yılında anılan Jimmy Hend-
rix pek revaçta. EHşleriyle gitar
caJan bu "elektrik çingeoe"nin
plak ve kitaplan raflan ve vit-
rinleri çiçekliyor.
Aslında biraz rötarh bir post-
modernizm merakı dikkat çeki-
yor kitapçı vitrinlerinde. Roiand
Barthes ile Jean BaudriUard'ı
galiba ancak çevirmişler lngiüz-
ce'ye, onlar da pek bir moda.
Charies Dickens ise en renkli
mefta. Pop yıldızlan gibi her
yerde posterleri var 'Dickens
Uncle'm. ölumünün 100. yıldö-
nümünde hakkında bir düzine
kitap çıkü. Publarda genç yaşh
herkes Hendrix'le Dickens'ı ko-
nuşuyor. Oturmuyorlar. Hep
ayaktalar. Ayakta muhabbet
daha geniş açılı oluyor herhal-
de. Bir gece sabaha karşı arka-
daşlann evinde lstanbul sohbet-
leri yaparken karanbktan ağla-
maklı. Konuşmasında Türk
filmlerinin aakh tonlaması.
— Ne ohır beni de alın
araruza... .
— Sıkıhrsınız hep Türkçe ko-
nuşuluyor.
— CMsun bir kenara otumr â-
zi dinierim... Hiçbir şey yap-
mam... tçki de içmem.
— Ama belki istemez arka-
daslar.
Yalnızlık yoktur, derler bir
de. Adamın kendisiydi yalnız-
hk. Benim eski taıuşlanm, TV
spikerleri, politikacılar, bakan-
lar yaşlanmışlar gönneyeli. On-
lar Jimmy Hendrix gibi ölmek
istemiyorlar. Ama Charles Dic-
kens'in kahramanlan gibi de ya-
şamıyorlar.
Bulutlar mahvediyor lngiliz-
leri bulutlar...
Atinaılan
Kazayakarşı ceza1 eylülden öncesine oranla üç kat arttırılan
trafik cezalarına karşın başkent Atina
yollannda 'kasksız' motosiklet kullananların
sayısı oldukça fazla. Ama motosikletli polisler
bile sıcaklardan dolayı kask takamıyorlar.
STELYO BERBERAKİS
ATtNA — Yunanistan'da ar-
tık motosiklet sürmek için kask;
otomobil kullanmak için emni-
yet kemeri takmak gerekiyor.
Aksi halde yolun her tarafında
biten trafik polisleri, üç katına
çıkartılan para cezaları kesiyor.
1 eylül tarihinden bu yana yü-
rürlüğe giren yeni trafik "yasa-
lan"na göre kırmızı trafık ışığın-
da geçmek, uygunsuz yere park
etmek gibi "s«îç"lann bedeli ağır
para cezası ile ödeniyor. Bu gi-
bi durumlarda şoförler, 8-12 bin
drahmi (yani 135 bin - 200 bin
lira); kasksız motosiklet ya da
emniyet kemersiz oto kullanan-
lar ise yakalandıklannda 150 bin
lira kadar para cezası veriyor.
Yunanistan'da motosiklet sü-
rücülerine kask, oto sürücüleri-
ne ise emniyet kemeri taktırmak
için yıllardır savaşım veren tra-
fik yetkilileri, bu amaçlanna
hiç- bir zaman "butünüyle" ula-
şamamışlardı. Şimdı de öyle. 1
eylülden itibaren yurürlüğe giren
"zornnlu kask ve emniyet
kemeri" yasasına yüzde yüz
uyan yok.
1 eylülden öncesine oranla üç
katı arttınlan trafik cezalanna
karşın, başkent Atina yollann-
da "kasksız" motosiklet kulla-
nanların sayısı oldukça fazla.
Ama trafik polisi tarafından
"çevrildiklerinde" ceza ödemi-
yorlar. Çünkü kendilerine ol-
dukça pahalıya mal olan kask-
larını, kafalan yerine koliarına
geçiriyorlar. Dolayısıyla trafik
polisi "Nerede kardeşim
kaskın" diye sorduğunda, sürü-
cü "tşte burada" deyip koluna
geçirdiği kaskı uzatıp gösteriyor.
Polis "Peki ama bunu kafana
geçirmen lazım değil mi" uyan-
sına karşı ise "tamam" deyip he-
men kafasına geciriyor. Ve ceza-
dan kurtuluyor. Motosiklet sü-
rücüleri buna gerekçe olarak ge-
nel olarak "havanın sıcaklığıtu"
gösteriyor. Bu gerekçeyi bazen
motosikletli trafik polisleri bile
kullanıyor. Kasksız motosiklet
kullanan bir trafik polisine "Ni-
çin kaskını kullanmıyorsun. di-
ferlerine kotu ornek oluyorsun"
sorusunu yonelten bir vatandaş
"Vallahi hava çok sıcak,
dayanamıyorum" yanıtını ala-
biliyor.
rak uyuşturucu madde kullandı-
ğını gösterrnişti. Yine geçen haf-
ta içinde bir polis, bu kez bir tra-
vestinin bıçaklı saldınsına uğra-
mıştı. Yine kimlik kontrolü için
devriye yapan polis, kimliğini
sorduğu kadın giysili homosek-
süelin saldınsına uğradığında
can havliyle tabancasına sanl-
mış ve otosuyla kaçmaya çalışan
travestiye ateş açarak İcolundan
yaralamıştı.
Polis, bu gelişmeler karşısuı-
da tutumunu değiştirmeye baş-
ladı. Yolda "şüphe üzerine" çe-
virdikleri otoları didik diki ara-
yan polis, "her ihtimale karşı"
Söz "polis"ten acılmışken Yu- da ellerindeki otomatik silahla-
nn namlusunu şoförlerin burnu-
na dayamaktan kaçınmıyor ar-
tık.
nanistan standartlanna "aykın
düşen bazı faaliyetleri de anım-
«amamak elde değil. Yunan po-
lisi, son zamanlarda oldukça
"sert önlemler" almaya başladk
Buna neden ise son zamanlar-
da polise karşı yapılan saldınlar.
Bir keresinde "kimlik" soran iki
polise durup dunırken ateş açan
bir şoför, ikisini de öldürmüş,
iki gün sonra da gidip teslim ol-
muştu. Katil genç, mazeret ola-
Bu "şüpheler" ise "17 Ka-
sım Terör Örgütü"nün
"sökülmesinde" toplanıyor. Bu
nedenle hiç kimsenin gözünün
yaşına bakmadan evlere baskın-
lar düzenleyen polis, hükümetin
ve adaletin "himayesi" altında
bulunuyor.
Kopenhag'dan
Hayaalanı
dediğinKopenhag Havaalanı'nda önünüze ilk çıkan
kontuarda bagajınızı verebilir, biniş kartımzı
alabilirsiniz. Kuyruk yok, silahlı görevli yok,
tesisin fonksiyonlannı aksatacak hiçbir
önleme yer yok.
İDRtS AKYÜZ
Çocııklara
*hazırlık
ENGLISHFASTHKtiDİYEKÖY IKAOKOY IMKRKOY İAMÜUU IİZMİR
İ26-29 EKin
KAPADOKYA PAMUKKALE
(ÜRGÜP-GÖREME-IHLARA)
Geası
PERISSIA
TeleforJu. kalorferiı. müzık yayınlı iuks
odalar Yüzme havuzu. tenıs kortu.
EFES
KOÇAKOTEL
Traverten manzaralı lüks odalar.
dogal kaynak sulu yüzme havuzu
395.000 385.000
Profesyonel rehber eşliğinde özel otobüslerle gidış dönüş, tam
pansıyon konaklama.
rtur
Barbaros Butvarı No: 33 Beşıktaş-İSTANBUL
TEL: 159 20 32 (7 Hat) — 336 16 60
KOPENHAG — Ne belinde
silahı ile dolasan bir polis ne de
ağzında sigara, yolcularla tartı-
şan bir görevli gördük. Kulaklan
tırmalayan uçak gürültüsü,
"Londra, Münih ya da Paris yol-
cusu kalmasın" diye bağıranlar
da yok... Yolcu musunuz değil
misiniz sorulan yanında, "Ya-
sak, giremezsiniz; burada bek-
leme, dışan çık!" uyanlanyla da
karşılaşmadık.
Unlu masalcı Andersen'in Ul-
kesi Danimarka'nın başkenti
Kopenhag...
Vikinglerin torunlannm (Is-
veç, Norveç ve Danimarka) bir
araya gelerek kurduklan SAS1
ın (Skandinavya Havayolları)
konuğu olarak bu kentte Uç gün
geçirdik. Amaç, 1980*Ii yıllann
uluslararası çerçevede "hizmet
ve servis" bakımından en iyi ha-
valimanı seçilen Kopenhag'ı ye-
rinde gözlemlemekti. Gezinin
bir diğer özelliğini de, SAS'ın
Türkiye'deki havaalanlarında
aynı hizmetleri vermeye çalışan
şirketi USAŞ'ın "neler
vapacağuıı" örneklemek oluştu-
ruyordu.
Günde 400 uçağın gelip gitti-
ği bir havaalanı... Gunlük yolcu
trafiği 40 bin civannda. Termi-
nallerin yıllık yolcu kapasitesi
ise 15 milyon. Üç tane iniş-
kalkış pisti, aynı anda 41 uçağın
yanaşabileceği yolcu köprüsü
var. Bütün bu teknik özellikle-
rin yanında yolcuya verilen hiz-
met ve saygı gerçekten dikkat çe-
kiciydi. Bir uçak yolcusu, hava-
alanlannda, sehirde bulamadı-
ğı herhangi bir gereksinimıni ra-
hathkla giderebilir. Adım başı
bir alışveriş merkezi. tçki, siga-
ra, parfüm, balık, ıstakozdan
TV'ye; müzik setinden otomo-
bile kadar her şey satılıyor. Lo-
kantalar, barlar kafeteryalar...
Yiyecek ve içecek hizmetleri yol-
cunun ayağına kadar götürül-
müş. USAŞ'ın Türkiye'deki Da-
nimarkaiı Genel Müdürü Tom
Hertel'in dediği gibi, "Yokmnun
cebindeki parayı alabilmek için
değişik taktik hizmetler" verili-
yor. Bu arada yıllık enflasyonun
yuzde 2.1'de kalması nedeniyle
fıyatlarda yüzde 5O*lere varan
indırimler de yapılmış.
Bagaj ve bilet işlemlerinde de
önemli bir farklılık gözlemledik.
Hangi havayolu şirketinin yolcu-
su olursanız olun, neredeyse
önünüze ilk çıkan kontuarda
bagajınızı verebilir, biniş kartı-
mzı alabilirsiniz. Kuyruk yok,
beklemek yok. Güvenlik kont-
rolünün nasıl sağlandığını ilk
bakışta anlama olanağı bula-
mazsınız. Terminallere girişte
bavullann açılıp saçıldığı polis
ve gümrük denetimlerine tanık
olamazsınız. Silahlı bir görevli-
ye de rastlayamazsınız. Sadece, el
bagaj larınız için "X-Ray" ışınu
kontrol aygıtları var. Üst arama-
sı sırasında görevlilerin eli üze-
rinize değmez. Eğer tesadüfen
ceketinize dokunurlarsa
"Affedersiniz" sözü hazır. Söz-
lü beyana büyük önem veriyor-
lar. "Deklare edeceğiniz bir şey
var mı?" diye sorar, eğer yoksa
güleryüzle "bayrun geçin" dave-
ti ardından gelir. Uçak kalkış sa-
atinden 15 dakika önce havaa-
lanına gelseniz bile rahatça uca-
bilirsiniz. Saatler öncesi havaa-
lanına gelmeniz gerekmez. Kısa-
cası Kopenhag'daki havaalanın-
da "tesisin fonksiyonlannı
aksatacak" hiçbir önleme yer
yok. Günumüzde, güvenlik açı-
sından dünya ülkelerinin büyük
önem verdikleri havaalanlannı
duşünursek, Kopenhag'da bunu
somut bir biçimde göremeyebi-
lirsiniz. Ancak kimbilir; belki de
fark edilmeyen göz ya da gözler
sizin üzerinizdedir...