25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/14 PAZAR YAZILARI 23 EYLÜL 1990 Bomcfdan Çizme'nin babalarıİtalya'da mafya sorunu küçük bir iç savaş boyutuna ulaştı. Birer birer ölen mafya kurbanları ve güneydeki yaşamın tüm kesimleri, devletin babalar tarafından rehin alındığını gösteriyor. NtLGÜN CERRAHOĞLU ROMA — Andreas Esposito o sabah gene şafak vakti kalk- tı. Dokuz kardeşinden 11 yaşın- daki Umberto ve 10 yaşındaki Giuseppe'yi de dürterek uyan- dırdı. Uç kardeş, altı aydır yap- tıkları gibi gün sökmeden çalış- tıkları halin yolunu tuttular. Gttnde 10 ile 20 bin lira arasın- da değişen bir yevmiye kazanan kardeşler, ay sonunu zor getıren babalarına meyve kaslarını bo- Stuttgart'tan Turizm ekmeği hep taze AHMET ARPAD STUTTGART — "Güniimü- zün özelliklerinden biri seyahat- ler. tnsanlann CD çok konuştu- ğu konulardan. Ekiraden yıl so- nuna kadar: 'Yazın tatilinizi ne- rede geçirdiniz' diyorlar. Yılba- şından nisana kadar ise: 'Yaz tatilinizi nerede geçireceksiniz' diye soruyoriar birbirterine. Bir- çok insan için yılın oo bir ayı, tatil sayılan on ikinci aya hazır- lık oluyor. Oolar bu on ikinci a> için yaşıyor... ' Ünlü Alman yazarı Theodor Fontane bundan 100 yıl once tu- rizmden böyle söz etmişti. Onun yazdıkları günumüzde yine ge- çerli. Avrupa'nın en çok seya- hat eden toplumu sayılan Al- manlar için yıllık izin çok kut- sal. Gerçekten de Fontane'nin 100 yıl once dediği gibi 11 ay sü- resince 12. ay için çalışıp duru- yor Alman insanı. Tatile giden cevresinden kaçıyor, gunlük ya- şamın stresinden kaçıyor, gürül- tüden ve kalabalıktan kaçıyor. Fakat gittiği tatil yöresinde kalabalığın içine giriyor. El deg- memiş bir doga anyor. Onun gi- bi on binler de aynı şeyi aradığı için doğayı bozuyor. Rahatı ve dinlenmeyi anyor. On binler gi- bi sevgili otomobili ile gidip gel- diği için rahat edemiyor, dinle- nemiyor. Gittiği deniz kıyısında binlerce insanın arasında sardal- yalar gibi yatıyor. İlk geldiği gün yirmi beşinci sıradaki şez- longuna uzanıyor. Her geçen gün yavaş yavaş denize biraz da- ha yaklaşıyor. Kumsahn en önünde bir şezlongda güneşlen- meye hak kazandığında kendi- ni mutlu tatilcilerden biri sayı- yor. Bronzlaşmış bir tene çok önem veriyor. Ozon ve tehlike- li güneş ışınlarını pek umursa- mıyor. Akdeniz'in kumsalların- da haftalarıru geçirirken çevre- sinde vatandaşlarını görmekten çok hoşlanıyor. Tatil yaptığı ül- kenin insanları ile ilişkiye pek gjrmiyor. Sosis ya da şnitsel yi- yip, Bavyera'dan ithal birasını içiyor, Bild gazetesini elinden düşürmüyor. Çalışan insan için tatil gerçek- ten gunlük yaşama sırt çevirmek demek. Bunu gerçekleşiirmek isteyen Alman özellikle yurtdı- şı gezilerine harcama yapmak- tan kaçınmıyor. Ülkede irili- ufaklı sayısız acente büyük 'tu- rizm ekmeği'nden bir parça ko- parma savaşı veriyor. Parçanın büyüğünü koparanlar da tabii büyük acenteler oluyor. şaltarak yardım ediyorlardı. Ni- tekim Esposito kardeşler o sa- bah da saat 4.30'da bir "capu- ccino" molası verdiklerinde 3 kamyon meyve kasası boşalt- mışlardı. Her şey filmlerdeki gibi oldu. Andrea arkasında haydutlann 'herkes oldugu yerde kalsın'- çığhğını duyduğunda daha kahvesini yarılamamıştı. Yor- gunluk ve sabah mahmurluğu- nun verdiği dalgınlıkla refleksle- rine uydu ve başını şöyle bir ar- kaya çevirdi. O kritik dalgmlık anı, mafya katillerinin yüzünü görmesine yetmişti. Bundan böyle tehlikeli bir tanık olan Andrea Esposito artık yaşaya- mazdı. Acımasız katiller kur- şunlannı asıl hedefleri olan bar sahibi 24 yaşındaki Antonio Franzese'nin üstüne boşalttık- tan sonra Anderea'yi kıstırdılar. Birden bire kurşun yağmuru al- tında kalan küçük Andrea ön- ce korkudan kendisini bann ar- ka tarafına attı. Ama arkasın- dan koşan "mafyozi"Ierden biri hemen kendisine yetişmişti. Na- polili mafya katilleri, önce, o sı- rada tesadüfen kahve servisi ya- pan Sergio Esposito'yu öldür- düler. Arkadan 12 yaşındaki ço- cuğun işini bitirdiler. Mafya ka- tillerinden biri bir köşede bozul- muş, korkudan tir tir titreyen Andrea'nın yanı başına dek so- ğulc kanlılıkla gitıi ve tabanca- yı küçük oğlanın şakağına da- yayarak 2 kez ateş etti. Katille- rin çehresini hatırlamayan gör- gü şahitleri, Andrea Esposito'- nun son ana dek yalvardığını söylediler. Andrea Esposito'nun öldü- rüldüğu gün mafyanın bir gun- lük can kaybı bilançosu 10 ki- şiyi buluyordu. Aynı gün Sicil- ya'da Palermo'da 2 kişi, Cata- nia'da 1 kişi; çizmenin ucunda- ki Calabria'da 3 kişi öldürül- müstü. Ta kuzeydeki Milano'da bile, aynı gün yoldan geçen iki kişi iki mafya çetesi arasında çı- kan çatışmada can verdiler. Bu rakamlardan da anlasıla- bileceği gibi italya'da artık maf- ya sorunu küçük bir savaş bo- yutuna ulaştı. Yalruz böyle bi- rer birer ölen mafya kurbanlan değil, guney ltalya'daki toplum yaşamının tüm kesitleri buralar- da devletin babalar tarafından rehin alındığını gösteriyor. • İtalya'da artık üç ayn Italya bir arada yaşamaya çahşıyor. Bizim "Avrupa" dendiğinde anladığımız verimli, zengin. Re- fah İtaJyası kuzeyde bulunuyor. Buna " 1 . Italya" diyorlar. Papalığın bürokrat, yoz, sö- mürgeci mantığını devralan 2. Italya ise siyasi dünyanın bann- dığı Roma'dan oluşuyor. Avrupa'dan çok 'Üçfinca Düoya'ya ait olan güneydeki 3. ttalya ise fıkarahğın ve mafya- nın pençesinde yaşıyor ve diğer iki Italya tarafından yokmuş farz ediliyor. ömeğin mafyanın en yoğun oldugu Castellamma- re adlı bir Napoli yöresinden ge- len -ki sırf burada mafya kur- banlannın sayısı 25'i buluyor- tçişleri Bakanı Antonin Gavt İtalya'da herhangi bir olağanüs- tü durum yokmuş gibi davranı- yor. Hıristiyan Demokratlar'ın güçlü adamlanndan biri olan Gava, hakkında mafya ile yo- ğun ilişkileri oldugu yolunda or- taya atılan iddialara rağmen, Roma'da politika yapmaya de- vam ediyor ve partinin genel sekreterliğine soyunmaya hazır- lanıyor. Londrcfdan Henri Cartier Bresson'un objektifinden New York-Downtown yıl: 1941. New Ifork'tan Kendi kendineJean Baudrillard New York'u anlatırken şöyle diyor: 'Burada kendi kendine konuşan, kendi kendine yemek yiyen, şarkı söyleyen, kendi kendine diişünen insanlann sayısı akla durgunluk verecek kadar çok, ama yine de bir arada sayılmıyorlar. ŞEBNEM ATÎYAS NEW YORK — Körfez krizinin donığa ulaş- tığı şu dönemde, bütün dergi ve gazetelerin ka- pakları, manşciJeri son gelişmelerle dolup taşar- ken geçen haftanın 'Time' Dergisi içi çurümüş bir elmanın suslediği kapağını "çoküş" manşe- tiyle New York'a ayırdı. Derginin spotu daha da dehşet vericiydi: "Kanlı öldürme olaylanndaki artış biiyük elma- yı çekirdeğinden sarsıjor. Dehşete kapılmış New York'lular şimdi Gotham'ın ha/inelerinin bütün bu savaşım ve riske değip değmejeceğini sorgu- luyor." Dokuz yıla yakın zamandır bu kentin "çok tehlikeli" sayılan kınruzı akrm bolgelerine ya- kın yerlerde yaşayıp, başına hiçbir şey gelmeyen biri bile olsanız, bu tur yazılar yine de tehlike- nin soluğunu ensenizde hissettirecek bir parano- yaya neden olur. Ve insan merak eder: Hangi New York'tur gerçek olan? Sefaletin doruğa ulaştığı, adalet ya da asayişin içeri giremediği Harlem, Bronx'mu? Gupe giındüz en kalabalık caddele- rinde eli silahlı haydutlann cirit attığı, ırkçı çe- teler ya da uyuşturucu müptelalarının alikıran başkesen dolaştığı, evsizlerin soğuktan donduğu acımasızlığın, vurdumduymazhğın hat safhaya ulaştığı bu gotik şehir mi? Yoksa, Broadway'in, Soho'nun, VVall Street- in ışıl ışıl aydınlattığı, operalann, müzelerin, mü- zayedelerin, sanat galerilerinin, mucevherlerin simgelediği, dünyanın büyük fınans merkezi mi? "Burada sirenler daha yogun, gece gündüz, arabalar daha hızlı, reklamlar daha arsız. Bura- sı bo\dan boya orospuluk. Ve a>nı zamanda elek- trik. Ve oyun- butun oyunlar- daha yoğun. Dün- yanın merkezine jnklaştıkça hep bovledir. Ama insanlar gulümsüyor. Evet gerçekten, insanlar hem de giderek daha çok gulümsüyor, başkala- rına degil tabii, hep kendi kendilerine gülümsü- yorlar... Burada, sokaklartla kendi kendine ko- nuşan, kendi kendine >i>en, kendi kendine şarkı söyleyen, kendi kendine düşunen insanlann sa- yısı akla durgunluk verecek kadar çok, ama yi- ne de bir arada sayılmı.vorlar. Tam tersine. Bir- birlerinden eksiliyorlar. Ve birbirlerine benzer- likleri ise belirsiz. Niçin insanlar New York'ta ya- şar? Aralannda hiçbir ilişki yok. Hep birlikte bir kalabalık oluşturmaya neden olan içsel bir elek- triklenme dışında yekpare bir butün olmanın si- hirli heyecam ve yapay bir merkeziyetin çekim gü- cü. İşte burayı kendi kendine çekici bir evren ha- line getiren şey, öyle bir evren ki terketmek için hiçbir neden yok. Hep bir arada kalabalık oluş- turmanın saf sevinci dışında burada bulunmak için de bir neden yok", Jean Baudrillard New York'u Amerika kitabında bo> le anlatıyor. Türkler en öndeLondra'daki Türkleri yoğun olarak nümayişlerde görmek olası. Yerel vergiye ya da savaşa karşı gösterilerde, insan hakları yürüyüşlerinde, mümtaz memleketimizin acılı evlatlan en kalabalık ve en önde. RAGIP DURAN LONDRA — Uçak îngütere semalarına girer girmez bembe- yaz ve kapkalın bulutlar. Yine ve hâlâ arabalan ve otobüsleri, 'şoförlerin yanında oturan adamlar' kullanıyor. Enflasyon yüzde 10.5 ounuş. Her şey es- kisine oranla çok pahalı. Elek- tronik aietler filan bizim Mah- mutpaşa'da daha ucuz vallahi. Zaten Londra biraz lstanbul ol- muş gibi. Mesela bahçeleri hor- tumla sulamak, arabalan hor- tumla yıkamak yasak. Hyde Park artık yemyeşil değil. San. Benzerliği abartmamak gerek yine de. Thatcher da belki biraz Özal'a benziyordur, o kadar. Sinema tarihi müzesi MO- Mt'de Türkiye'nin adı bir tek Yılmaz Güney'le arulıyor. Av- rupa'nın en büyük plak-kaset dükkânı Tower Records'da ise Türkiye'yi Ahmet Kaya temsil ediyor. Londra'daki Türkleri yoğun olarak nümayişlerde gör- mek olası. Yerel vergiye ya da savaşa karşı gösterilerde, insan haklan için duzenlenen yürüyüş ve toplantılarda, mumtaz mem- leketimizin aalı evlatlan en ka- labalık ve en önde. Garip çiftler var burada. Vel- vet Underground'un gitaristi Lou Reed Çekoslovakya Devlet Başkanı Vaclav HaveFle teşriki mesai yapıyor. Kürt müzısyen Şivan'ın ise yakında Peter Gab- rid'le stüdyoya gireceği söyleni- yor. Ama geçen salı ölumünün 20. yılında anılan Jimmy Hend- rix pek revaçta. EHşleriyle gitar caJan bu "elektrik çingeoe"nin plak ve kitaplan raflan ve vit- rinleri çiçekliyor. Aslında biraz rötarh bir post- modernizm merakı dikkat çeki- yor kitapçı vitrinlerinde. Roiand Barthes ile Jean BaudriUard'ı galiba ancak çevirmişler lngiüz- ce'ye, onlar da pek bir moda. Charies Dickens ise en renkli mefta. Pop yıldızlan gibi her yerde posterleri var 'Dickens Uncle'm. ölumünün 100. yıldö- nümünde hakkında bir düzine kitap çıkü. Publarda genç yaşh herkes Hendrix'le Dickens'ı ko- nuşuyor. Oturmuyorlar. Hep ayaktalar. Ayakta muhabbet daha geniş açılı oluyor herhal- de. Bir gece sabaha karşı arka- daşlann evinde lstanbul sohbet- leri yaparken karanbktan ağla- maklı. Konuşmasında Türk filmlerinin aakh tonlaması. — Ne ohır beni de alın araruza... . — Sıkıhrsınız hep Türkçe ko- nuşuluyor. — CMsun bir kenara otumr â- zi dinierim... Hiçbir şey yap- mam... tçki de içmem. — Ama belki istemez arka- daslar. Yalnızlık yoktur, derler bir de. Adamın kendisiydi yalnız- hk. Benim eski taıuşlanm, TV spikerleri, politikacılar, bakan- lar yaşlanmışlar gönneyeli. On- lar Jimmy Hendrix gibi ölmek istemiyorlar. Ama Charles Dic- kens'in kahramanlan gibi de ya- şamıyorlar. Bulutlar mahvediyor lngiliz- leri bulutlar... Atinaılan Kazayakarşı ceza1 eylülden öncesine oranla üç kat arttırılan trafik cezalarına karşın başkent Atina yollannda 'kasksız' motosiklet kullananların sayısı oldukça fazla. Ama motosikletli polisler bile sıcaklardan dolayı kask takamıyorlar. STELYO BERBERAKİS ATtNA — Yunanistan'da ar- tık motosiklet sürmek için kask; otomobil kullanmak için emni- yet kemeri takmak gerekiyor. Aksi halde yolun her tarafında biten trafik polisleri, üç katına çıkartılan para cezaları kesiyor. 1 eylül tarihinden bu yana yü- rürlüğe giren yeni trafik "yasa- lan"na göre kırmızı trafık ışığın- da geçmek, uygunsuz yere park etmek gibi "s«îç"lann bedeli ağır para cezası ile ödeniyor. Bu gi- bi durumlarda şoförler, 8-12 bin drahmi (yani 135 bin - 200 bin lira); kasksız motosiklet ya da emniyet kemersiz oto kullanan- lar ise yakalandıklannda 150 bin lira kadar para cezası veriyor. Yunanistan'da motosiklet sü- rücülerine kask, oto sürücüleri- ne ise emniyet kemeri taktırmak için yıllardır savaşım veren tra- fik yetkilileri, bu amaçlanna hiç- bir zaman "butünüyle" ula- şamamışlardı. Şimdı de öyle. 1 eylülden itibaren yurürlüğe giren "zornnlu kask ve emniyet kemeri" yasasına yüzde yüz uyan yok. 1 eylülden öncesine oranla üç katı arttınlan trafik cezalanna karşın, başkent Atina yollann- da "kasksız" motosiklet kulla- nanların sayısı oldukça fazla. Ama trafik polisi tarafından "çevrildiklerinde" ceza ödemi- yorlar. Çünkü kendilerine ol- dukça pahalıya mal olan kask- larını, kafalan yerine koliarına geçiriyorlar. Dolayısıyla trafik polisi "Nerede kardeşim kaskın" diye sorduğunda, sürü- cü "tşte burada" deyip koluna geçirdiği kaskı uzatıp gösteriyor. Polis "Peki ama bunu kafana geçirmen lazım değil mi" uyan- sına karşı ise "tamam" deyip he- men kafasına geciriyor. Ve ceza- dan kurtuluyor. Motosiklet sü- rücüleri buna gerekçe olarak ge- nel olarak "havanın sıcaklığıtu" gösteriyor. Bu gerekçeyi bazen motosikletli trafik polisleri bile kullanıyor. Kasksız motosiklet kullanan bir trafik polisine "Ni- çin kaskını kullanmıyorsun. di- ferlerine kotu ornek oluyorsun" sorusunu yonelten bir vatandaş "Vallahi hava çok sıcak, dayanamıyorum" yanıtını ala- biliyor. rak uyuşturucu madde kullandı- ğını gösterrnişti. Yine geçen haf- ta içinde bir polis, bu kez bir tra- vestinin bıçaklı saldınsına uğra- mıştı. Yine kimlik kontrolü için devriye yapan polis, kimliğini sorduğu kadın giysili homosek- süelin saldınsına uğradığında can havliyle tabancasına sanl- mış ve otosuyla kaçmaya çalışan travestiye ateş açarak İcolundan yaralamıştı. Polis, bu gelişmeler karşısuı- da tutumunu değiştirmeye baş- ladı. Yolda "şüphe üzerine" çe- virdikleri otoları didik diki ara- yan polis, "her ihtimale karşı" Söz "polis"ten acılmışken Yu- da ellerindeki otomatik silahla- nn namlusunu şoförlerin burnu- na dayamaktan kaçınmıyor ar- tık. nanistan standartlanna "aykın düşen bazı faaliyetleri de anım- «amamak elde değil. Yunan po- lisi, son zamanlarda oldukça "sert önlemler" almaya başladk Buna neden ise son zamanlar- da polise karşı yapılan saldınlar. Bir keresinde "kimlik" soran iki polise durup dunırken ateş açan bir şoför, ikisini de öldürmüş, iki gün sonra da gidip teslim ol- muştu. Katil genç, mazeret ola- Bu "şüpheler" ise "17 Ka- sım Terör Örgütü"nün "sökülmesinde" toplanıyor. Bu nedenle hiç kimsenin gözünün yaşına bakmadan evlere baskın- lar düzenleyen polis, hükümetin ve adaletin "himayesi" altında bulunuyor. Kopenhag'dan Hayaalanı dediğinKopenhag Havaalanı'nda önünüze ilk çıkan kontuarda bagajınızı verebilir, biniş kartımzı alabilirsiniz. Kuyruk yok, silahlı görevli yok, tesisin fonksiyonlannı aksatacak hiçbir önleme yer yok. İDRtS AKYÜZ Çocııklara *hazırlık ENGLISHFASTHKtiDİYEKÖY IKAOKOY IMKRKOY İAMÜUU IİZMİR İ26-29 EKin KAPADOKYA PAMUKKALE (ÜRGÜP-GÖREME-IHLARA) Geası PERISSIA TeleforJu. kalorferiı. müzık yayınlı iuks odalar Yüzme havuzu. tenıs kortu. EFES KOÇAKOTEL Traverten manzaralı lüks odalar. dogal kaynak sulu yüzme havuzu 395.000 385.000 Profesyonel rehber eşliğinde özel otobüslerle gidış dönüş, tam pansıyon konaklama. rtur Barbaros Butvarı No: 33 Beşıktaş-İSTANBUL TEL: 159 20 32 (7 Hat) — 336 16 60 KOPENHAG — Ne belinde silahı ile dolasan bir polis ne de ağzında sigara, yolcularla tartı- şan bir görevli gördük. Kulaklan tırmalayan uçak gürültüsü, "Londra, Münih ya da Paris yol- cusu kalmasın" diye bağıranlar da yok... Yolcu musunuz değil misiniz sorulan yanında, "Ya- sak, giremezsiniz; burada bek- leme, dışan çık!" uyanlanyla da karşılaşmadık. Unlu masalcı Andersen'in Ul- kesi Danimarka'nın başkenti Kopenhag... Vikinglerin torunlannm (Is- veç, Norveç ve Danimarka) bir araya gelerek kurduklan SAS1 ın (Skandinavya Havayolları) konuğu olarak bu kentte Uç gün geçirdik. Amaç, 1980*Ii yıllann uluslararası çerçevede "hizmet ve servis" bakımından en iyi ha- valimanı seçilen Kopenhag'ı ye- rinde gözlemlemekti. Gezinin bir diğer özelliğini de, SAS'ın Türkiye'deki havaalanlarında aynı hizmetleri vermeye çalışan şirketi USAŞ'ın "neler vapacağuıı" örneklemek oluştu- ruyordu. Günde 400 uçağın gelip gitti- ği bir havaalanı... Gunlük yolcu trafiği 40 bin civannda. Termi- nallerin yıllık yolcu kapasitesi ise 15 milyon. Üç tane iniş- kalkış pisti, aynı anda 41 uçağın yanaşabileceği yolcu köprüsü var. Bütün bu teknik özellikle- rin yanında yolcuya verilen hiz- met ve saygı gerçekten dikkat çe- kiciydi. Bir uçak yolcusu, hava- alanlannda, sehirde bulamadı- ğı herhangi bir gereksinimıni ra- hathkla giderebilir. Adım başı bir alışveriş merkezi. tçki, siga- ra, parfüm, balık, ıstakozdan TV'ye; müzik setinden otomo- bile kadar her şey satılıyor. Lo- kantalar, barlar kafeteryalar... Yiyecek ve içecek hizmetleri yol- cunun ayağına kadar götürül- müş. USAŞ'ın Türkiye'deki Da- nimarkaiı Genel Müdürü Tom Hertel'in dediği gibi, "Yokmnun cebindeki parayı alabilmek için değişik taktik hizmetler" verili- yor. Bu arada yıllık enflasyonun yuzde 2.1'de kalması nedeniyle fıyatlarda yüzde 5O*lere varan indırimler de yapılmış. Bagaj ve bilet işlemlerinde de önemli bir farklılık gözlemledik. Hangi havayolu şirketinin yolcu- su olursanız olun, neredeyse önünüze ilk çıkan kontuarda bagajınızı verebilir, biniş kartı- mzı alabilirsiniz. Kuyruk yok, beklemek yok. Güvenlik kont- rolünün nasıl sağlandığını ilk bakışta anlama olanağı bula- mazsınız. Terminallere girişte bavullann açılıp saçıldığı polis ve gümrük denetimlerine tanık olamazsınız. Silahlı bir görevli- ye de rastlayamazsınız. Sadece, el bagaj larınız için "X-Ray" ışınu kontrol aygıtları var. Üst arama- sı sırasında görevlilerin eli üze- rinize değmez. Eğer tesadüfen ceketinize dokunurlarsa "Affedersiniz" sözü hazır. Söz- lü beyana büyük önem veriyor- lar. "Deklare edeceğiniz bir şey var mı?" diye sorar, eğer yoksa güleryüzle "bayrun geçin" dave- ti ardından gelir. Uçak kalkış sa- atinden 15 dakika önce havaa- lanına gelseniz bile rahatça uca- bilirsiniz. Saatler öncesi havaa- lanına gelmeniz gerekmez. Kısa- cası Kopenhag'daki havaalanın- da "tesisin fonksiyonlannı aksatacak" hiçbir önleme yer yok. Günumüzde, güvenlik açı- sından dünya ülkelerinin büyük önem verdikleri havaalanlannı duşünursek, Kopenhag'da bunu somut bir biçimde göremeyebi- lirsiniz. Ancak kimbilir; belki de fark edilmeyen göz ya da gözler sizin üzerinizdedir...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle