Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZI-ROPORTC 12 EYLÜL 1990
ALPAY KABACAL!ARAP ÇOLLERINDE TURKLER
YÜ1917. Bağdat'tansonraKudüsdedüşer. Almanlar nüfuz peşinde, Osmanlı can derdindedir.
Ortadoğu'dabozgunun Almancası
"Savunma umudu çok zayıftır. Ancak em-
rolunursa, kendira de içinde olraak üzere ko-
lordum şehitliği baştan sona kabul edebilir.
Bağdat bizim için mezar olsa da son nefere
kadar onu savunuruz. Düşman cesetlerimizin
iizerinden geçcr. Bu şan da bizim rahat uy-
kumuz olur."
Birlik komutanları toplantısında Bağdat'-
ın savunulması görüşülürken XVIII. Kolor-
du Kumandanı Kâzım Bey (Karabekir Paşa)
böyle diyordu.
Kolordunun van yoğu, beş altı bin yorgun
düştnüş askerdi. Ingiliz kuvvetleri ise beş altı
misli...
tngilizler, 19Nisan 1916'da sona eren Ku-
tOlammare Savaşı'nda uğradıklan agır yenil-
ginin intikamını alraaya çalışıyorlardı. Uzun
bir hazırlık döneminin ardından, 14 Aralık
I9I6'da, Irak'ta tek başına kalan XVIII. Ko-
lordu'ya yüklenmeye başlamışlar, ağır kayıp-
lar verdirmişlerdi.
Altıncı Ordu Kumandanı Halil Paşa (Kut),
tran'a gönderilen XIII. Kolordu'nun hızlage-
ri dönmesini istemişti. XIII. Kolordu yolday-
dı. Dicle üzerinde köprü kurup sağ kıyıya ge-
çecekti. Geçişi korumak üzere bir müfreze gö-
revlendirilmişti.
Bağdat kuşatma altındaydı. Savunmanın
olanağı yoktu artık...
Osmanlı birlikleri Dicle'nin sağ kıyısından
kuzeye çekildiler; Bağdat tngilizlere bırakıl-
dı...
Ateş ve Demir Yağmuru
Altında
Birlikler, 15 Mart 1917'de Gazze - Şeria -
Birüssebi hattına kadar çekildi. 26 mart sa-
bahı tngilizler Gazze'yi yandan kuşattı. Yeni
gelen kuvvetlerle desteklenen Gazze'deki bir-
likler, yirmi dört saat direndi...
Cemal Paşa, bu Birinci Gazze Savunmasfnı
anlatırken şöyle diyor:
"Bu kahramanlar. tngiliz fırkalarına kar-
şı Gazze'nin her kanş toprağıru adım adım sa-
vunarak ve her tepeyi iki uç defa kayıp ve ye-
niden alarak direndiler. O gtin ögleden son-
ra Cemame'den hareket eden tngilizlerin ge-
rtterine doğru Uerleyen 3. Piyade Fırkamız er-
lesi gün tngilizler üzerinde etkisini gosterir
göstermez, fngilizlerin btiyuk bir duzensizlikle
çekildiklerini görmeyi başardı. Tellüşşeria'dan
hareket eden 16. Fırka ile Binissebi'den ha-
reket etmiş olan süvari fırkası ise bu etkiyi şid-
detlendirmişti."
Osmanlı ordusu 10'u subay 286 şehit, 756
yaralı, 585 kayıp vermişti. tngilizlerin kayıp*
ları toplamı 4 bindi.
17 nisanda Gazze ikinci kez kuşatıldı. Mu-
harebeye sekiz tank ve donanmaya ait kuv-
vetleri de katan tngiliz kuvvetleri, 17, 18 ve
19 nisanda Gazze'ye ateş ve demir yağdırdı-
lar. Türk kuvvetlerinin sayısı kadar (yedi bin
dolayında) ölü ve yaralı vererek 19 nisanda
' eski siperlerine çekildiler.
Bir süre sonra Halil Paşa, Altıncı Ordu ka-
rargâhım Musul'a kurdu.
Haziran 1917'de Enver Paşa, Filistin cep-
hesini ziyaret etti. Ordu kumandanları Cemal,
tzzet, Halil ve Mustafa Kemal paşalan Ha-
lep'e çağırarak kararını açıkladı:
Bağdat'a taarnız edilecek ve kent geri alı-
nacaktır. İkinci Ordu Kumandanı Mustafa
Kemal'in komutasında bir Yedinci Ordu oluş-
turnlacak, bu orduyla Halil Paşa komutasın-
daki Altıncı Ordu "Yıldınm Grubu" adı al-
tındaki ordu gnıbunun buynıguna verilip
Bağdat iizerine gönderilecektir. Grup komu-
tanlığı için Almanya, General von FaUcenbe-
• in'ı vermiştir. Aynca sebükbar (hafif dona-
' nımlı) ve seçkin altı Alman taburu ile maki-
neli tüfek vb. birtikkrinden oluşan bir Alman
fırkasının, bazı Alman topçu bataryalannın
yardımı saglanmışlır.
Ok Yaydan Çıkmıştı Artık
• Ordu komutanlarından bazılan, iş işten
geçtikten sonra Bağdat'la uğraşmamn yanlış
olacağını söylerlerse de dinletemezler. Cemal
Paşa, Sadrazam Talat Paşa'ya telgraf çeker:
"Şiradi Bağdat'ı kurtaralım diye uğraşır-
ken, pek yakın bir gelecekte Kudüs veya Şam'ı
kurtarmakla meşgul olacagımızdan çok kor-
kuyorum!"
Talât Paşa cevap verir: Kabine, Bağdat'uı
geri alınması için ciddi girişimlerde bulunul-
masına karar vermiş; kendisi de Almanya'ya
gittiğinde bu seferi gerçekleştirmek üzere von
Falkenhein'm Osmanlı hükümeti hizmetine
verilmesi için ricada bulunmuştur. Artık bu
girişimin geri bırakılmasıru isteyecek durum-
da değildir.
Von Falkenhein İstanbul'a gelir; "Yıldınm
Grubu Kumandanı Muşir (Mareşal) von Fal-
kenhein Paşa" unvanıru alır. tstanbul'daki ge-
nel karargâhta bir toplantı düzenlenir: Enver
Paşa'nın başkanlığı altında Cemal Paşa ve
von Falkenhein ile kurmay başkanları, genel
karargâhın kurmay başkanı Bonsart Paşa bir
araya gelirler. Bu 'Harp meclisi'nde, Cemal
Osmanlı Kabinesi,
Bağdat'ın geri
alınması için'ciddi'
girişimlerde bulunmaya
karar vermiştir. Von
Falkenhein, Yıldırım
Grubu Kumandam Müşir
von Falkenhein Paşa
unvanım alarak bölgeye
gider. Ancak bu
'Yıldırım', sıfat olarak
kalacak. Falkenhein
Paşa 'Başarısız ve
bozguncu hatıranın
timsali'olarak n
sala Lcaktır
Enver Paşa ve Cemal Paşa. tkj tttihatçı liderin arası Bagdat seferiyle birlikte açılacak, sefere karşı çıkan Cemal Paşa devreden
çıkanlacak. Kudiis'ün düşmesinden sonra 1917 sonunda İstanbnl'a dönecektir.
Bağdat ve Kudüs nasıl düştü?"Bağdat'ın sükûtuna sebep olarak Kût-ül-Amare zaferinden
istifade edilmeyip boş yere bir tran macerasına girişilerek
kuvvetlerin dağılmış olmasından bahsedilir: Şehir tahliye edilmiş
olduğundan, tngiliz ordusu Bağdat'ı mukavemetsiz işgal
etmiştir. Bir milletin mukadderatı bir iki komitacının elinde
oyuncak olup kalırsa, Bağdat gibi tarihi bir şehrin işte böyle
kolayca elden gidivermesi pek tabüdir. (.„)
Yafa'nın tngilizlerce işgalinden sonra Kudüs'e taarruz edilmiş,
fakat 20. Türk Kolordusu 'nun şiddetli mukavemetinden dolayı
düşman ordusu şehre girememiş, fakat kuvvetlerimizin tahliye
mecburiyetinde kalmaları üzerine, tngilizler Kudüs'e girmişlerdir.
(...)
Güya Bağdat'ı Ingilizlerden istirdâd etmek üzere 'Yıldınm
[Ordular Grubu' ismiyle bir kuvvet teşkil edilmiş,
[kumandanlığına müşir riltbesiyle Alman generallerinden Von
Falkenhayn tayin olunmuştur. Bunu Almanlarm talebiyle Enver
Paşa yapmıştır! Jngilizlerin Filistin taarruzu üzerine Irak'a
sevkinden vazgeçilen bu Yıldınm grubu, biraz sonra Suriye ve
Filistin'e tahsis edilmişse de grup ve ordu kumandanları
arasındaki şahsi ihtilaflardan dolayı bu kuvvetten mühim bir
fayda görülememiştir. En şiddetli itirazda bulunan Cemal
Paşa'dır; çünkü bu suretle Suriye ve Flistin hâkimiyeti kendi
elinden alınıp Alman generaline verilmiş ve kendisi de 4.
Ordu'nun başında asayişm muhafazasma memur edilmiştir. Bu
' vaziyet adeta jandarma kumandanhğı gibi bir şeydir. tşte
bundan dolayı Cemal Paşa hatıratında Filistin cephesine gelen
Enver Paşa'ya 'Ya ben, ya Falkenhayn!' dediğinden bile
bahsetmektedir. (...)
(tzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi / Cilt 4, sayja 435-436-437)
fîsmail Hâmi Danişmend)
OSMANLI — Alman 'dostlugu', 1. Dünya Savaşı'nda olmasa bile dönemîn reklaracılık
sektöriınde oldukça işe yaradı. tşte Çanakkale'de Osmanlı ve Alman subaylan; sulanna
'hafif konyak katıyorlar. Arkada savaş... Bağdat'ın boşaltılması (Lmmüttabul Mnharebesi)
ilk karar ve önlemlerde ve yönetim noktasın-
Paşa, Bağdat seferinden vazgeçilmesi gerek- da bııgün gerçekleşen. o gün için bir duşün-
tığını anlatır. Enver Paşa, seferde ısrar eder. ceden ibaret olan facialahn gerçegini devle-
Falkenhem ise öncelikle tngilizlerin kanala ka- timizin ileri gelenlerine de kabul ettirmek ve
dar çekılmesmı sağlayacak muhaı ebelere gi- ona göre önlemler ahnmasını başarmak müm-
rışılrnesım, Fılistın'de Hafır'le deniz arasın- kün olamaymca Yedinci Ordu'yu ve ondan
da dolaşılarak Ingılizlerin gerilerine saldında sonra verilen îkinri Ordu'yu kabul etmeyip
İstanbul'a gelmiş olduğum..."
Filistin'deki Britanya Kuvvetleri Komutan-
lığı'na getirilen deneyimli General Allenby yö-
netimindeki tngilizlerin saldınları yeniden
başlamıştı. Gazze cephesi sürekli bombardı-
bulunulmasıru önerir. Cemal Paşa buna da
karşıdır.
Enver Paşa görüşünde ısrar ettigini bildi-
rir; toplantı sona erer...
Bu noktadan sonra Cemal Paşa .devreden
çıkarılacaktır: Almanya tmparatonn, Paşa'- m a n altındaydı. Von Falkenhein ise karargâ-
ya Batı cephesıni zjyaret etmesi için bir özel
çağrı gönderir.
Cemal Paşa, Kreuznach'taki Alnuu ı genel
karargâhına gittiğinde Enver Paşa'ıi an bir
hıyla Halep'te bulunuyordu.
Prusya Devleti Harbiye Nazırhğı'nda bu-
lunan, 1914-16'da Almanya Genelkurmay
Başkanlığı'nı yapan, Verdun savaşındaki ba-
-Igraf alır: Başkumandan Vekili, von l
c
alken- şansızhğından sonra gorevden alman von Fal-
*n la bİrkaÇ kere BÖnİStllktPn «înnrs nmin lanKoin n c m m i ı LrAmıılanlün lr*ln ^Cnn«ra*_heı " '" ^
>lI
^
a<
' ^
e r e
görüştukten sonra onun
gön. > ş ü n e k a t ü d l
6 " u
, Yıldınm Grubu'n ı ın tn-
gilizle>
r e
,
s a l d ı n c l a
bulunması için Falken 1 nein'ı
Filistin e
8önderdiğini bildiriyordur.
Cemal
p
.*** ^evap verir:
"Alman
a n n b a s ı n a b i r
Verdun felakeı t i ge-
tinniş olan ı
<ietteT
^ Falkenhein, bizim l> aşı-
mıza da bir FL
U s t i n
«»arruzu belası geüre c ek-
Ur."
Mustafa Keı.™': 'Kabul
Ettiremedim'
Von Falkenhein'la aı
a s l a c l l a n
Mustafa k '.e-
mal Paşa, çok geçmedeın o r d u
kumandan lı-
ğıtldan istifa ederek tstanb,'
11
'
3
döndü. AU Fı ı-
at Paşa'ya (Cebesoy) yazdı^ mektupta şöyl e
diyordu:
"Falkenhein Paşa ile Sina h.«eketine daiı
kenhein, Osmanlı komutanları için
deki başansız ve bozguncu hatıranm timsa-
li"dir. Onu Filistin'e gönderen, Alman genel
karargâhıdır. 5 milyon altınla gelmiştir cep-
heye. Onunla birlikte başka şeyler de gelir:
'Yıldınm'ın İçyüzü
"Adına 'Asya Grubu' dedikleri ve bizim bir
tümenimizden. hatta bir kolordumuzdan fazla
erzak ve eşyası taşınan, dört taburluk bir im-
ti>'azlı kuvvet, bir iki batarya gelir. Çoğu Al-
man üniforması ile dolaşan Alman Askeri
Islahat Heyeti'ne de baglı olmayan kalabahk
bir Askeri-Si\asi Mis>on da gondermişlerdir.
Falkenhein daha tstanbul'dan başlayarak, bir-
takım Türk paşalanna altın dagıtmaya da kal-
kacaktır. Bunların şahsa ait olduğunu,
makbuz istemediğini, kendi yaverleriyle bildi-
recektir. Mesela Mustafa Kemal, kendi şah-
sına gönderilen >edi kuçük sandık altının nasıl
ve ancak makbuzla alındıgını ve aynı anda na-
sıl ordu kasasına mal edildiğini, ama her şe-'
ye rağmen bunların ordusunda da
kullanılmayıp, Yedinci Ordu'da görevv bitin-
ce aynen Alman kumandanlığına iade olun-
duğunu, Almanların direnişine ragmen
makbuzun nasıl geri alındıgını, ayrıntılarıyla
anlatır." (Ş.S. Aydemir)
Öte yandan von Falkenhein, Osmanlı su-
baylarıyla sürekli çatışma içindedir. Onlara
güvenmez, hiçbirini önemsemez. Dolayısıyla
Türk subaylan da ona gmenmez. Huseyin
Hüsnü Emir (General Erkilet), 1921'de Harp
Tarihi Yayınları arasında çıkan Yıldınm ad-
lı kitabında şunları yazar:
"Falkenhein, birliklerimize güven verme-
mişti. Bunun en başlıca sebebi, karargâhını
sırf Alman olarak kurması olmuştu. Bu ka-
rargâh, ait kumandanlıklarla ve birliklerie sıkı
ve samimi ilişkiler kuramadı. Falkenhein'm
kurmay başkanı ile ikinci başkanını Alman-
lardan ataması, bem kendisine hem bize za-
rarlı oldu. Bunlann hiç olmazsa biri Türk ola-
caktı. (...)
Filistin'de zafer amacının yanında Falken-
hein'm bir de Arap siyaseli vardı. Filistin ve
Suriye'de, daha şimdiden bir Alman nüfusu
ve himayesi kurmak istiyordu. Gerek ben, ge-
rek arkadaşlanm Yıldınm karargâhında doğ-
rudan dognıya görevli adamlar degildik. Ben,
kurmay başkan yardımcısı, Yıldınm'da bir
müşavir durumunda bile degildim."
Jngilizler, Osmanlı ordusunun çekildiğı
Gazze - Brüssebi hattına 13 Kasım 1917'de
saldırdılar. Miralay (Albay) İsmet Bey (tnö-
nü) komutasındaki III. Kolordu, sekiz gün-
luk savunmanın ardından bir meydan savaşı
verdi ve bozguna uğradı. Bunun sorumlusu-
nun cephe komutanı von Kress olduğu anla-
şıldı; bir süre sonra Kress gorevden alındı.
Kudüs de Düştü...
9 aralıkta Kudüs düştu. Yıldırım Grubu
Kumandanhğı. aylardır şehri sa\oman Ali Fu-
at (Cebesoy) Paşa'ya bir tabur olsun "imdat
kuyveti" göndermemişti.
Üç dinin kutsal saydığı Kudus'ün savunma-
sında görev alan Fahrettin Bey (Orgeneral F.
Altay) şunları anlatıyor:
"Aralık ayının yedinci günii akşam üzeri
V-iddetli bir soğuk çıktı, insanı iliklerine ka-
d ar ıslatan kar gibi bir yağmur yağmaya baş-
ladı. Askerlerin çogu yazlık elbise içinde.
ayakkabı ve camaşırları perişan, kaputlan,
portatif çadırları eksik olarak acıklı halde si-
perh°rde düşmanı bekliyorlardı. Kolordu da-
ha önce bu eksikliklerin menzilce tamamla-
nacağ.'nı bildirdi, fakal hiçbir şey gelmedi. As-
kerimi.^in bu perişan hali icimi sızlattı ve 'Bir
şey bulıınamıyorsa ibadethanelerdeki halı ve
kilimlerın bir kısmının siperdeki askere örtü
olarak gönderilmesini' rica ettim, o da olma-
dı. tşte böyle her bakımdan zayıf bir durum-
dayken geceleri bastıran sis durumu daha da
kötii bir hat'e soktu. Türk askerleri butün bu
kötii ve dayanılması miimkün olmayan kah-
redici şartlara rağmen \atani odevlerini yap-
maktan, canla.nnı köylerinden yuzlerce kilo-
metre ötedeki bıı lopraklara vermekten ct'kin-
listin ve Suriye'yi böyle acı veren bir karga-
şalık içinde bırakmaktan doğan hüzün ve acı
etkisiy le trende iki saatten fazla hungür hün-
gur ağiayarak 12 Aralık 1917'de Şam'dan İs-
tanbul'a hareket ettim."
Tren Anadolu bozkırlannda ilerlemektedir.
Bomboş, bakımsız topraklar... İstasyonlarda
güçsüz, sağlıksız, yoksul insanlar...
Cemal Paşa Suriye'de yalnız savaşla uğraş-
mamış, binlerce altın harcayarak nice bayın-
dırhk eserleri, okullar, yollar, arkeolojik araş-
tırmalar yaptırmıştır...
Geride kalan bunca şeyi düşünerek yanın-
daki emir subayı Falih Rıfkı'ya (Atay) döner:
"— Keşke görevim buralarda olsaydı...
Eğer kalırsam, bütün emelim Anadolu'da ça-
lışmaktır."
Şam'da Alman Bayraklan
O sıralarda trenle Şam'a gitmekte olan Hü-
seyin Hüsnu Emir şunları anlatır:
"Kumandanımın bana hazırlattığı yük va-
gonu, benim için bir cennetti. Ama Alman
Ludlof aynı trende, bir salonlu vagonda se-
yahat ediyordu. Bizim ordu kumandanlanmı-
zın yetkisi, ancak bir yük vagonuna varabili-
yor, fakat bir Alman binbaşısınınki salonlu
vagonlara kadar erişiyordu. Yolda elimden
geldiği kadar dışanya bakmıyor ve önlemeye
çalıştıgım halde başaramadığım faciayı gör-
mek istemiyordum. Topraklanmızda, bütün
demiryolu memur ve çalışanları, istasyon ko-
mutanlıklarına kadar, hep Alman'dı. Bu hat
üzerinde, bizim henüz çalışan memurlanmız,
artık bir hiçti. Güçsüz, işsiz, ikinci derecede,
aşagsanan insanlardılar...
Şam'a geldik. Şam ne hale dönmüştfi? So-
kaklarda Türkten fazla Alman subaylan ve
erleri ardı. Bunlar ne yapıyorlardı? Kısa sü-
rede ortaya bir süni hikâyeler, söylentiler ya-
yılmıştı. Şam'da inzibat işlerine kanşan Al-
man polisi bile vardı. Devlet adına el konu-
lan birçok evlerin, otellerin üzerinde Alman
bayraklan Nallanıyordu. Şam kumandanlık
makamı da bu aradaydı. Orası da bir Alman
bayrağını laşıyordu. Şam'da Türk nafuzu ve
hükümet onuru artık kalmamıştı..."
Suriye'yi adım adım savunan ve sürekli geri
çekilen Osmanlı ordusu yorgun ve bitkindir;
sayıca ve cephane yonünden tngiliz saldırıla-
rına karşı koyamayacak durumdadır. Halil
Paşa (Kut), küçük bir karşılaştırma yapıyor:
meden olanca güçleriy le bütün gece ve bütün
gün savaşıp durdular.
...(Ertesi gün) Alayda ancak yüz ktşiyle
dört makineli tüfeğin kaldığı sırada diişma-
nın saldırısı tekrar başladı, iki taraf arasında
ateş şiddetlenmişti. Akşama doğru bir kilo-
metre kadar önümüzde bulunan piyadeleri-
mizin tek tük gerilemeye başladığını görünce
toplayabildiğim altmış kişi mevcutlu bir ta-
buru ileri sıtrdum.
Ben bunları yaparken düşman bütün cep-
hede süngü hucumuna kalktı, askerlerimiz ge-
ri çekilmeye başladılar. tleri sürıilen zayıf
mevcutlu taburla karargâhımdaki subay ve er-
lerin fedakârca ileri ablmalan çekilenlerin tek-
rar dönerek iiçüncü bir cephe tutmalannı sağ-
ladı. Düşman da artık ilerleyemez olmuştu.
(...)
Gece yansından sonra kolordudan bize Ku-
düs'ün doğusuna çekilme emri gelmiştir. (...)
Sabaha karşı tümeni Kudus'ün doğusunda
Zeytun Dağı'na çektim. Gündüz olunca da
düşman birliklerinin torenle Kudüs'e girdik-
lerini gördük."
'Hüngür Hüngür Ağiayarak
Aynldım'
Kudus'ün de elden gitmesi, Suriye'deki Os-
manlı subaylarında müthiş bir moral çökün-
tüsü yaratır. Cemal Paşa, "Artık bende de ta-
kat kalmamıştı" diyor:
"O zamana kadar tstanbul seyahatimin
gerçek amacını gizleyerek, tedbirieri tamam-
İamış olduğumdan, Falkenhein'lar ve benzer-
leri elinde -onsuza kadar kaybolacağına u da-
kik ııl • • -l;ı\iirak kesinlikle inandığıın Fi-
Deve İstasyonlan
"tngilizler Filistin ve Irak cephelerinde in-
şa ettikleri demiryollarından kamyon, kam-
yonet, zırhlı araçlar, cephane getirip yığıyor-
lar ve Hindistan'ın bitmez tükenmez kaynak-
lanndan yeni birlikleri cepheye getiriyorlar-
dı. Demiryollan bunlann erzaklannı da za-
manında yetiştiriyordu.
Biz cephane ve erzak nakliyatını deve ve
merkeplerie yapıyorduk. Bunun için de deve
istasyonlan kuruldu. Buralarda yapılan yük-
sekçe yerlerin önüne develer yanaştınlıyor \e
yük üzerlerine baglandıktan sonra ağır agır
savaş bölgelerine dognı yola koyuluyorlardı...
Her deve kolunun harekeli buralarda görevli
olanların 'arkadaşlarımızın cephanesi ve er-
zakı gidiyor' diye, gözlerinde ümit ışıklan ya-
kıyordu...
Deve ve merkeplerie getirilen cephane sa-
yılı olduğundan, kıyasıya ateşleraek mumkun
olmuyor, bu yuzden de moral çokuntuleri ara-
sında firar olayları birbirini takip edip gidi-
yordu. Sözun kısası bir zor durumdaydık
ki..."
Ölüleri Pişirip Sattılar
Zamanla kimi cephelerde açlık başladı. Er-
zak ulaştınlarmyorduburalara... Yüzbaşı Se-
lahattin anlatıyor:
"Halep, Konya gibi yerlerde büyük erzak
ambarlannda buğday stoku vardı. Ama bun-
lar bize ulaşamıyordu. Çünkü tren ancak Nu-
saybin'e kadar gelmişti. Nusaybin'den Mu-
sul'a 150 kilometre vardı. Bu yol yazın her
türlü taşımaya elverişliydi. Ancak kış gelince
sadece hayvan ve deve işliyordu. Deve Nusay-
bin'den Musul'a on sekiz günde geliyordu. On
sekiz gün de dönüş... Demek ki, 36 günlük
bir iş... Bir deve ancak kendi yiyeceğinin yir-
mi sekiz günlük miktannı taşıy abiliy ordu. De-
mek ki deve yararsızdı.
...Ordu aç kalmasın diye halkın elindeki er-
zakı paralı ve parasız alıyorduk.
Böylece açlık halkta yogunlaşıyordu.
Musul'da bir ekmek bir gümüş mecidiye-
ye (yani bir lira) ve sonraian üç liraya çıkmıştı.
Halk bu parayı bulup ekmek alamazdı. Aç-
lıktan ölüm olaylan başladı. Her gün sokak-
larda kadın, erkek, çocuk, ihtiyar bağıra ba-
ğıra ölüme gidiyor, bir çare bulunamıyordu.
Ölen çocuklann etini kasap dükkânlannda
koyun ve kuzu eti diye satan veya aşçı dük-
kânlannda pişirip halka yediren 10-12 kişi
idam edilmişti."
'Cûan, Cûan - Açız Açız!
Evet, Musul açhktan kıvranıyordu, açhk-
tan ölüyordu... Bir de "Suriye'nin incisi
Beyrut'abakalım. Emekli Orgeneral Ali Fu-
at Erden, kendine özgü üslubuyla anlatıyor:
"Ablukanın tesiriyle başgosteren açlık ve
kıtlıgın, fakirleri ve zayıflan ortadan kaldır-
makta olduğu Beyrut'ta, zenginler -eski ve ye-
ni zenginler- muhteşem köşklerinde, muz ve
portakal ağaçlannın büyüleyici manzaralan
karşısında ve güllerin. karanfillerin, yasemin-
lerin bayıltıcı kokulan içinde bir banş hayatı
yaşadılar. (...)
Beynıt'un rahatını ve sükûnetini bozmaya
cesaret eden şey, geceleri açhktan ölen insan-
lann iniltisiydi. Fakat bu iniltiler çok sürmez,
zavallılar ölüp susariardı ve sabaha karşı, şe-
hir henüz uyanmadan önce, dün gecenin ölü-
leri ve bu sabahın cenazeleri, belediye temiz-
lik memurlan tarafından toplanır, yük ara-
balarına doldurulup ortak bir hendege taşı-
nırdı. Öyle ki, güneş, Lübnan'ın çoğu zaman
karia örtülü dağlan iizerinden azametle ve ih-
tişamla yükselmeye başladığı vakit, sokak
çoktan temizlenmiş bulunurdu. (...)
Başkumandan vekili (Enver Paşa) geldigi
zaman, çok sıcak bir yaz gününün akşamı, be-
lediye bahçesinde, açıkça bir ziyafet verildi.
Bir saat yenildi içildi. Bu ziyafet sırasında aç
insanlann yanıp yakılmalan, cûan, cûan (açız,
açız)" sesleri duyulmadı ve bahçeyi çeviren
demir parmaklıklann üstünden, bir parça ek-
mek yalvaran, açhktan gerilmiş, büzülmüş,
tilreyen eller görülmedi.
Birinci Dünya Savaşı'nda Beyrut'ta sükfln
ve inzibat mukemmeldi."
Yemen