22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 29 AĞUSTOS 1990 YASEMİN ÇONGARAMERIKAN BELGELERINDETURKIYE Şam'dakiABD elçisi James S. Moose Jr. Ankara'daki büyükelçiliğeyazdığı mektupta Şam'daki Türk imajının olumsuz olduğunu söyler 'Suriyeli Türk'egüvenmiyor'— 2 — "ABD Oe Türkiye'ııin ortak bir yazgH w..." 1952 yılının 10 kasımında Cumhurbaşkanı Bayar, Başbakan Menderes ve Dışişleri Bakanı KöpriUo ile görüsen ABD'nin Ankara Büyü- kelçisı George McGhee bu "ortak yazgı" la- fını ettiğinde yadırganmadı. Aynı ittifakta yer- almanın, Truman Doktrini'nden beri alınan ekonomik yardıtnın ve bu yardırrun siyasi kar- şıhklannın "ortak yazgı" olduğu düşünülebi- lirdi. Oysa Büyükelçi McGhee, Türk yetkili- lerin, daha önce pek akıllarma getirmedikle- ri bir benzetmeden yola çıkmıştı. Yıllar sonra 199O'da yayımlayacağı, "ABD- Tiirkiye-NATO Ortadogu Baglantısı" kitabın- da şöyle anlatacaktı George McGhee: "Türkiye'nin Ortadogu'daki rolü ile ABDi nin Batı yanmküresindeki rolü arasında ben- zerlik vardır. Hem Türkiye bem de ABD ken- di bölgelerinin dogal liderleriydiler ve temel bir Avnıpa yönelimine sahiptiler. Ancak iki ülke de bölgelerinde, kendilerinden daha kii- çük, daba güçsüz, bağımsızhk ve prestijleri- ne düskün, yüksek düzeyde milliyetçi iilkeler arasında yaşıyordu. Sonuç olarak hem ABD- nin hem de Tiırkjye'nin, çevrelerindeki ülke- leri kendileriyle ilişkinin onemli bir oncelik ol- duğu ve bu iiişkilerin esitler arasındaki ilişki- ier olraası gerektiği konusunda ikna etmek için özel bir çaba harcaması gerekti. Latin Amerika ile Uişkilerinde pek çok zor- luk çeken ABD, sonunda 'iyi komşu' politi- kası ideyerek ve Amerika Devktleri Örgiihi'nü destekieverek esitlik teraelinde bir işbiriiği sag- lamayı başardı. Kanımca, Türkiye'nin Orta- doğu ülkeleriyle sonınlan ve bunlann çörii- mü için gerekli girişimler, ABD'nin Lalin Amerika deneyimiyle büyük benzeriikler ta- şıyordu." Ttirkiye'ye yüklenen işlev ABD'nin, Latin Amerika ülkeleriyle kurdu- ğu ilişkilerin Watergate'den Grenada çıkart- . masına, lrangate'den Panama'ya uzanan çiz- gisinden örnek alınarak ilerlendiğinde, Türki- ye'nin Ortadoğu'daki rolü için söylenebilecek çok şey olabilir. Türkiye'nin Ortadoğu'da ABD çıkarlarının "bekçüiğini" diğer ülkelerin iç iş- lerine ve toprak bütünlüklerine "müdahaleyi" de içeren yöntemlerle sürdürmesi önerilebilir mi? 1950'lerin başında Ortadoğu politikasını biçimlendiren Washington, Türkiye'ye hangi işlevi yüklemekteydi? Büyükelçi George McGhee'nin benzetmesi, "şu ya da bu biçimde" Turkiye'nin bölgede "li- der ülke" olmaya yönelmesi gerektigi anlamın- daydı. Bayar-Menderes yönetimi de ABD'ye bunu öneriyordu. Ancak Osmanlı tmparator- luğu'nun mirasıru paylaşan birçok bölge ül- kesinde, "Tıpkı Latin Amerika'daki gibi" mil- liyetçüik yüksek düzeydeydi. Üstelik Arap mil- liyetçiliği "anti-Türk" unsurlan da içinde ba- nndırıyordu. Ortadoğu başkentlerindeki ABD büyükel- çiliklerinin 1952 yüında yaptığı çalışma bu "anti-Türk" duyguları gözler önüne serdi. Meslektaşlan McGhee'nin mektubunu alan di- ğer büyükelçiler, görev yaptıkları ülkelerde Türkiye'ye nasıl bakıldığma ilişkin bir araş- tırma başlattılar. Söz konusu ülkelerin yöne- ticileri, politikacıları, yazarlan, akademisyen- leri, gençleri ile görüşüldu. Gazeteleri taran- dı. Sokaktaki adama gidildi. Büyükelçi Mc- Ghee, eylülde yazdığı mektupların ilk yanıt- lannı bir ay sonra almaya baslamıştı. Suriye: Türklere korku ve güvensizlik Ankara'ya ilk ulaşan yarut mektubu Şam damgalıydı. ABD Büyükelçisi James S. Mo- ose Jr.'un Suriye'den Türkiye'ye nasıl bakıldı- ğını araştırdığı günlerde, bu ülkede henüz "net" bir ulusal kimlik oluşmamıştı. ABD- nin üç Ortadoğu uzmanı R. D. McLaurin, Don Peretz ve Lewis W. Snider, tam otuz yıl sonra 1982'de yayımlayacakları "Ortadoğu Dış Politikası" kitabında, bu ülkeden söz ederken "1946'da Suriye, yalnızca bir isimden ibaretti" diyeceklerdi. Aynı yazarlara göre 1950'lere ka- dar bir Suriyelilik bilinci gelişmedi ve bu bi- lincin güç kazanması ancak 1958-60 yıllann- da Mısır ile Birleşık Arap Cumhuriyeti'nin ku- nılduğu dönemde gerçekleşti. 1963 yüında BAAS Partisi'nin işbaşına gelmesinden son- ra ise kendine özgü bir Suriye kimliğinin oluş- ması yönünde önemli gelişmeler kaydedilecek- ti. ABD'nin Şam Büyükelçisi James S. Moo- se Jrîun George McGhee'ye 7 Ekim 1952 ta- rihli mektubunda aktardığı görüşler ise Os- manlı tmparatorluğu egemenliği ile Fransız mandasının derin izlerini taşıyan altı yaşındaki bir genç devlette oluşturulmuştu. Bu görüş- lere temel oluşturan toplumsal yapımn en önemli özelliği, etnik ve dinsel çeşiüilikti. Ger- çi nüfusun yüzde 9O'ı Araplardan oluşuyor- du, ama kalan yüzde 10'luk bölümde Kürtler, Ermeniler, Türkler, Çerkezler, Asurlular ve Yahudilerin geniş yelpazesi söz konusuydu. Toplumun yüzde 85'lik bölümü Müslüman- dı. Sünnilerin oranı yüzde 70 iken, Aleviler, lsmailUer ve diğer Şii mezhepleri de etkindi. Hıristiyanlar, Rum Ortodoks, Suriye Orto- doks, Ermeni Ortodoks (Gregoryen), Maro- nit, Katolik olarak bölünüyorlardı. Dürziler, YezidUeT ve Yahudiler diğer dinsel grupları oluştunıyordu. Bu etnik-dinsel çeşitliliğini bu- gün de sürdüren Suriye'de, otuz sekiz yıl ön- ce Türklere ve Türkiye'ye nasıl bakıldığuu yan- sıtan mektup şöyle: Birinci cevap Sevgili George, 7 Ekim, 1952/Şam Türkiye'nin Ortadoğu'nun savunması ala- nında Arap ülkeleri karşısında nasıl bir rol oy- nayabileceğine ilişkin, 15 eylül tarihli ilginç ve bilgilendirici mektubun için çok teşekkür ede- rim. Türkiye'nin hedefleri ve politikası konu- sundaki açık görüşlerin, özellikle MEDO tar- tışmalannın hız kazanması durumunda, çok yararlı bir background bilgi oluşturacak. Bizim teleks ve telgraflarımızdan görmüş olacağın gibi bu büyükelçilik de bölgede oluş- turulacak herhangi bir etkin savunma örgü- tüne Araplann en baştan itıbaren katılması ge- rektiğine ve böyle bir örgütun öncelikli ama- cının siyasi olduğunu duşünüyor. Araplann, bizim görüşlerimizin içtenliği ve böyle bir Batı plaruna en baştan katılmalannın yararlan ko- nusunda ikna edilmesi yönündeki çabalar tes- vik edilmelidir. Ancak bu konuda bazı kuş- kulanmız da vardır: 1) Arap olmayan bir ül- kenin Batı politikalarının desteklenmesi açı- sından bölge liderliğini üstlenip üstlenemeye- Bir askerî leyetimiz Orta yu dolafaeak LoodHi. t (N«r«t) — $«mrltıı alarak bir h«h»r» för», p*k Mnıfian tfHMİİ tdvn ka< Cumhuriyet, 10 Kasım 1952 Ortadoğnya dair askeri projeler riirklyrnin rte «limki \l+ kuru acak mıllrtlrriirMM hir ıtnıp hı projcleri tctki-V hıiKiın htHırıMifın» gon k»rant*hı Kıhn» olnn»k iırrr ıiud* »«kwi proı^lpri trtkıl mı11etU^n»«ı hir »rupuı Cumhuriyet, 20 Kasım 1952 Ortadoğu bkşkentlerindeki ABD büyükelçilerinin 1952 yüında yaptığı çalışma, Arap dünyasındaki *anti- Türk duygulan göz önüne sermişti. Ankara Büyükelçisi McGhee'nin isteği üzerine gerçekleştirilen çalışmanın ilk sonucu Şam'dan geldi. Şam'daki elçi James S.Moose Jr., Suriye'nin Türkiye'yle ilişkilerini "dostça, ama yakın değil" şeklinde tanımlıyordu. Büyükelçi Moose Jr., Türkiye'nin Suriye'de etkili olabilmesi için bu ülkeye askeri ekipman sağlaması ya da Arap hedefleri konusunda politikasını değiştirmesi gerektiğini belirtiyordu. Bu seçeneklerden ilki gerçekleşebilirdi, ancak ikincisinin Batı'nın çıkarlanyla çatışacağı için gerçekleşmesi olanaksızdı. Ortadoğo müdafaa plânlan riithrii in t«\inl<Tİ >nkında jrapıinrak Lnndra. 1* I» »•• — (Vnıt#4 •rr<«): Bııcnn l>urnHa ötrrn.'.rfıjlı* ı.iotu mı.'l.tf.ı.ı p .ıi, r ,m« h'yrti Cumhuriyet, 17 Kasım 1952 Türkiye veArab âlemi KiprllİNİı karşılariı Mınr l*n IşVfri •tttrUstt: «Türk Dtş Bo.'uuunm «»ılcri kbicri (asİMİIc mflte»ıa*»ta •Mİ» Tttrkiye*nin Ortadoğu lideriigine soyundugu yüiarda, hem Suriye bem de MIMT a>keri şefler tara- fından yönetiliyordu. 1952 yılında çekilen fotograf, Suriye lideri Edip Şişikli (sağda) ve Mısır lideri Muhamrned Necip'i bir arada gosteriyor. Cumhuriyet, 16 Kasım 1952 Türk düşmanlıgı 1952 yüında Amerikan Büyükelçisi Joseph C.Green, Ankara'ya yazdığı mektupta 'Ürdünlülerin Türklere karşı duyduğu düşmanlık, Türk baskısının acı hatıralarmdan kaynaklanıyor ve İsraiPin Türkiye tarafındaatanınması ve bu ülkeyle ticaret yapması bu düşmanlıgı arttınyor' diyordu. Green'egöre Ürdünlüler, Türkiye'nin Arap- Müslüman ülkelere karşı Batı'nın yanında yer aldığı kanısındaydılar. Türkiye engeli Türkiye'ye yönelik korku, Ortadoğu'nun Türkiye, Kıbns ve İsrail'in dışında Arap olmayan tek ülkesi İran'da da mevcuttu. ABD'nin Tahran Büyükelçisi Loy W.Henderson, Ankara Büyükelçisi McGhee'ye yazdığı mektupta 'İranhlar Türk gücünü ve kendi zayıflıklarını biliyorlar. İran'daki Ulusal Cephe'nin birçok yöneticisi, Türkiye'yi Ortadoğu'da tarafsızhk programının yürütülmesinde bir engel olarak görüyor' diyordu. ABD Başkam Eisenhower, 1952'nin mart ayı başında Türkiye'yi ziyaret etmişti. Ortadoğu konusnnun kilit noktayı olnsturdugu göriişmelerc, ABD'nin Ankara Büyükelçisi McGhee de (en solda), Ike ve Bayar'la biriikte kaülmışü. ceği, 2) Özel olarak Türkiye'nin Suriye'nin ka- rarını etkileyebilmesi için gerekli olurhlu imajı yaratıp yaratmadığı. Türk korkusu Şam'dan görüldüğü kadarıyla Suriye'nin Türkiye ile ilişkileri en iyi "Dostça ama ya- kın degil" diye tanımlanabilir. Yakın zaman- da iki ülkeyi ayıran önemli bir sorun yoktur ve Albay Şisikli de dahil olmak üzere birçok Suriyeli, Müslüman bir ülke olarak Türkiye 1 nin "Batılılaşma" yönündeki hızlı ilerlemesi- ni takdir etmektedir. Ancak Türkiye'nin yeni gücü ve Batı'yla yakın ilişkilerinin getirdiği ba- n dezavantajlar da var. Bunlardan biri Türk- lerin Arap ülkeleriyle bağlarının zayıflaması- dır. Dahası, Suriye'nin Hatay'ın statüsü ko- nusundaki itirazlarına ek olarak Türklerin Arap milliyetçi hareketini bastırdıkları Birin- ci Dünya Savaşı'ndan miras kalan bir Türk korkusu ve Türklere genel bir güvensizlik de vardır. Bu sorunun ele alınmasındaki en önemli un- sur ise Suriye'nin dikkatinin kuzeye ya da do- ğuya değil güneye, tsrail'e doğru yönelmiş ol- masıdır. Suriye dış politikası da buna göre bi- çimlendirilmektedir. Suriyeliler, genel olarak Türkiye'nin Birleşmiş Milletler'in Filistin ile ilgili oylamasında Arapları desteklemediğine inanıyorlar ve bu nedenle Arap-Asya bloğunda Türkiye'nin yer iddia edemeyeceği goruşünde- ler. Türk imajı 'hoş' değil Suriyelilerin gözünde Türklerin hiç de hoş bir yeri yok. Bu yüzden Türkiye'nin Batı po- litikalan yönünde etkinliğini arttırmasının ya- rarı konusunda iyimser olmak için pek neden göremiyorum. Ustelik, Türkiye'nin Suriyeliler gözünde hoş bir imajı olsaydı bile gündeme gelen fakat henüz burada kabul görmeyen Batı önerilerinin, Turkiye tarafından desteklenerek daha popüler yapılabileceği görüşünde deği- lim. Türkiye'nin MEDO'ya ya da benzer bir ör- güte vereceği destek, Suriye'nin katıılım şan- sını arttırmayacaktır. Suriyeliler kuşkucu ve eleştirel olma eğilimindedirler ve bölgedeki herhangi bir savunma kuruluşuna temkinli yaklaşacaklardır. Türkiye'nin MEDO adına yapacağı girişimlere gösterilecek normal, ye- rel tepki, Türkiye'nin Batılı güçlerin uşağı ola- rak suçlanması yönündedir. Anlattıklarım cesaret kırıcı görünebilir. Amacım bu değil. Benim inancun, birçok ME- DO destekçisinden biri olarak Türkiye'nin de Suriye'nin Batı planlannı kabulü açısından olumlu ya da olumsuz rol oynayabileceğidir. Ancak bunu özel bir girişimci ya da aracı ko- , numunda yapamaz. Suriye'nin nasıl bir poli- tika izleyeceği konusunda, öneri yaparak ve örnek oluşturarak etkili olabilecek tek ülke- nin Mısır olduğu düşünülebilir. Askeri ekipman Öte yandan Suriye, eğer Türkiye'nin karşı- lığında sunabileceği yararlı bir şey olduğuna inanırsa Türkiye ile daha yakın ilişki kurma- sı için atılacak adımlardan etkilenebilir. Su- riye, sürekli biçimde temel gereksinimleri ola- rak adlandırdığı eksiklerini tamamlama uğra- şındadır. Dolayısıyla Türkiye'nin burada da- ha etkili hale gelmesi, Suriye'ye Türk askeri ekipmanı sağlanması (ya da Batı askeri ekip- manının sağlanmasma aracılık edilmesi) ya da Arap hedefleri konusundaki polıükaJannı de- ğiştirmesiyle mümkün olabilir. Bu yollardan ilki gerçekleştirilebilir, ancak ikincisinin ger- çekleşmesi, Batılı güçlerin politikasıyla sık sık çatışacağı için olanaksızdır. Bizim Suriye'deki çıkarlarımız açısından ya- pılacak en akıllıca şey Türkiye'nin mevcut po- litikalarmı sürdürmesi, ancak bunu yaparken resmi ziyaretlere, karşılıklı insan gücü değişi- mine ve Suriye'ye koşulsuz olarak modern ekipman gönderilmesine daha çok önem ver- mesidir. Fransızlar, îngilizler, biz ve birçok uluslararası kuruluş, Suriye'ye çeşitli teknik yardım sağlamaya hazır olduğumuzu daha ön- ce bildirdik. Bugüne kadar bu konuda hiçbir yükümlülük altına girmeyen Suriye'nin dav- raruşı, Türkiye'nin de böyle bir teklifte bulun- masının durumu sadece karmaşıklaştıracağı- nı göstermektedir. Yazdıklarımın Türkiye'nin bu bölgede Ba- tı'nın hedeflerine ulaşılması açısından oyna- yacağı rol konusunda çok cesaret kırıcı olma- dığını umuyorum. En iyi kişisel dileklerimle, Içtenlikle senin, James S. Moose Jr. FilistinlUerin ülkeleri var ya bir başka ül- keyi neden istiyorlar?" Ürdün'ün nüfusunun yüzde 70"ini Filistinlilerin oluşturduğunu, sür- gündeki Filistin parlamentosunda Ürdün yurt- taşlannm görev yaptığını bilen tsraillilerin sık sık söylediği bir söz bu. Şaka yönü mü ağır basıyor, ciddiyeti mi? lartışılabilecek bir ko- nu. Ancak Filistin konusunda Türkiye'nin iz- lediği politikalardan en çok etkilenen, Tür- kiye'ye karşı tavrını bu politikalara göre be- lirleyen Arap ülkesinin neden Ürdün olduğu- nu açıklayabilecek bir yönü de var. Ürdün 26 yülık lngüiz egemenliğinden son- ra 1946'da bagımsızlığını elde etti. Toprakla- rmın büyük bölümü çöllerle kaplı olan, pet- rol kaynaklarmdan yoksun bu küçük ülke, 1948 yüından itibaren topraklanndan sürülen Filistinlilerin de yurdu oldu. Aynı zamanda tsrail'le sının en uzun Arap devleti olan Ür- dün'ün bir özelliği de Irak'la olan yakın iliş- kileri. Ürdün Kralı Hüseyin'in Kuveyt'in işga- linden sonra izledigi "orta yol" politikası, Ür- dün toplumunun yapısından kaynaklanıyor. Aynı nedenle tran-Irak savaşı sırasında da Bağdat'ın yanında yer alan Ürdün, Humeyni taraftarlanna destek olan Suriye ile cıddi bir gerilim yasamayı göze almıştı. Hatta bu dö- nemde Irak'taki Kürt hareketlerinin Ürdün birliklerınce bastırıldığı da bilinmektedir. tşte tüm bu özellikleriyle Ortadoğu'da öz- gün bir konuma sahip olan Ürdün'de "Türki- ye'ye sempatiyle baküdığı" söylenemez. 1952 yüında Ürdun Krallığı henüz altı vaşındayken Amman'daki ABD Büyükelçisi Joseph C Gre- en'in yürüttiığü araştırmanın sonuçları da bu- nu gösteriyordu. Büyükelçi Green, Ankara- daki meslektaşı George MC Ghee'ye yazdığı 10 Ekim 1952 tarihli mektupta, bu sonuçlan dört ayrı maddede şöyle özetlemişti: 2. cevap "1. Türkiye hiç kuşkusuz MEDO'ya olum- lu bir katkı yapabilir, ama eğer MEDO'nun Araplar için çekici kıhnmas isteniyorsa Türk- lerin rolü fazla öne çıkarılmamalı. Bu koşul- lar altında, Türkiye'nin MEDO'ya kapsamlı bir katılıaunın Arap katılımıyla nasıl bütün- leşeceğini görmek zor. 2. Araplar, en azından Ürdün'dekiler, Türk- leri sevmiyor. Orta yaştakilerde Türk baskısı- nın acı hatıralan hâlâ canlı ve Ürdünlülerin Türklere duyduğu düşmanlık son yıllarda Türkiye'nin tsrail'i tanıması, bu ülkeyle tica- ret yapması, Türkiye'nin İsrail'in Birleşmiş Milletler'e başvurusunu desteklemesi ve Ür- Jünlülerin yakın zamandaki bir dizi sorunda Türkiye'nin Arap ve Müslüman ülkelere kar- şı Batı güçlerini desteklediği yolundaki inan- cı nedeniyle daha da arttı. Burada Türkiye, Batı'nın uydusu olarak görülüyor ve sık sık Batı güçleriyle biriikte aşağılanıyor. 3. Senin mektubunda belirttiğin gibi, Türk- lerin Suriye ve Lübnan nezdinde bir girişim yapması durumunda bu ülkelerin tepkisinin ne olacağını tahmin edecek kadar maceracı ol- mak istemiyorum, ancak şunu sorabilirim: Acaba Türkler Suriye ve Lübnan üzerinde et- kili olduklan kanısına vanrken ulusal duygu- lan yeterince göz önünde tutuyorlar mı? Ür- dün nezdinde yapılacak böyle bir girişimin ters tepeceği hemen hemen kesindir. 4. ABD'nin Ürdün'deki prestiji çok düşük ve Batılı güçlerle özellikle de ABD ile biriikte davrandıklan için Türklerin prestiji de düşü- yor. tsrail konusundaki Türk politikasında, Batıhlarla eşgüdüm halinde ya da ayrı olarak belirgin bir değişiklik yapılmadıkça, Türkiye 1 nin burada olumlu bir etkiye sahip olması dü- şünülemez. tran: Türkiye'nin Azerbaycan'ı işgal edeceği korkusu Türkiye'ye yönelik korku, Ortadoğu'nun Türkiye, Kıbrıs ve İsrail dışında Arap olma- yan tek ülkesi İran'da da mevcuttu. 1952 yı- lında ABD'nin Tahran Büyükelçisi Loy W. Henderson'un yaptığı araştırmalar bu korku- nun daha çok Türkiye'nin Azerbaycan üzerin- de bir tehdit olarak algılanmasından kaynak- landığuıı ortaya çıkarmıştı. Bu sonuç, özellikle tran tarihı düşünüldüğünde dikkat çekiciydi. Türkiye'nin doğu komşusu, Ortadoğu'nun bir- çok ülkesinin aksine, köklü bir devlet gelene- ğine sahipti. Sınırları cetvelle çizilmiş, ulus- devlet olma sürecini yaşamamış ülkelerle kı- yaslanamayacak özgünlükte bir kimliği ve Türklerle ilişki mirası vardı. Şahlık döneminde ABD'nin Ortadoğu'da- ki çıkarlarının en güçlü temsilcilerinden biri olan tran ile Türkiye yönetimi arasındaki iliş- kiler genellikle "dost ve kardeş" diye başla- yan çizgide sürdurüldü. ABD iki ülkenin iş- birliğine büyük önem veriyordu. Bu çerçeve- de Ankara-Tahran bağlannı teşvik ediyor, an- cak 1952 yılındaki araştırma sonuçlarını da gözden uzak tutmuyordu. Büyükelçi Hender- son'un Şah'ın son dönemlerinden çok farklı bir ortamda, Ulusal Cephe döneminde yazdığı 15 Ekim 1952 tarihli mektubunu alan Büyü- kelçi Mc Ghee şu satırları okumuştu: "Son aylarda devam eden karışıklıklar be- nim sadece İranlılardaki ksenofobi eğilimi ko- nusundaki görüşlerimin haklıhğını düşünme- me ve sonuç olarak Türkiye ve Türklerin po- püler olmadığını gormeme yaradı. lranlılar Türkiye'nin askeri gücünün ve NA- TO kapsamındaki savunma yükümlülükleri- nin farkındalar. Bu koşullarda Türk gücünü ve kendi zayıflıklarını daha çok hissediyorlar. ülkelerinin politik tarafısızlığı ile bağlı olarak Ulusal Cephe'nin birçok yöneticisi Türkiye'yi Ortadoğu'da tarafsızlık programının yürütül- mesinin önunde bir engel olarak görüyor. tran, Türkiye'nin Azerbaycan üzerindeki planlanndan korku duymaya devam ediyor. Iranlılar en azından Sovyetler Birliği ile bir ge^ nel savaş halinde Türkiye'nin artan askeri gü- cünün Azerbaycan'ın işgali anlamına gelece- ğini ve işgalin daha sonra kalıcılaşacağını dü- şünüyorlar. Türkiye ile Pakistan'ın tran'ın bö- lünmesi için Batı'yla anlaşma halinde olduğu yolundaki Sovyet propagandası da Iranlıların Azerbaycan'ı yitirme korkusunu arttınyor. Türkiye'nin tran'ın kabul etmeyeceği bir kap- samda bu ülkeye yapılan büyük ölçekli Ame- rikan yardımımn da etkisiyle oluşturduğu as- keri güç ve ekonomik ilerlemenin yarattığı çe- kingenlik, tran'ın Azerbaycan konusundaki abartılı korkularıyla birleşince, bu ülkenin Türkiye'den öğüt alması ya da sorunlu konu- larda Türk etkisini hoşgörmesi beklenemez" Yann: Arap başkentlerinden yanıt mektaplan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle