22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 AĞUSTOS 1990 DIŞ HABERLER CUMHURİYET/15 KÖRFEZ KRİZİ...KÖRFEZ KRİZİ... KÖRFEZ KRİZİ...KORFEZ KRİZİ... KÖI SUUDÎ ARABİSTAN ABD üslerindefaaliyet hızlanıyorSuudi Arabistan'a gelen Amerikah askerlerin ilk iniş tıoktası olan üsde son günlerde büyük bir hareket gözleniyor. Suudi ve Amerikan F-15'leri ile Suudi ve İngiliz Tornadolannın yanısıra savaş helikopterlerinden oluşturulan filolar da göze çarpıyor. Suudi Arabistan'a onbinlerce askerin yanı sıra onlara rnoral vermek ve inceleme amacıyla ABD Senatosu'ndan 8 kişilik bir Kongre ekibi geldi. SEMİH İDtZ SAVAŞA HAZIRIZ — Sundi Arabistan'daki ABD'li askerler, çöle yavaş yavaş altşülar. (Fotograf: Semih Idiz) DAHRAN — "Bush'a söyleyin, işi uzat- masın". Genç ABD'li asker, Kuveyt sını- rına yakın üsde Başkan'a mesajıru önceki gün bu sözlerle gönderiyordu. Hem de ül- kesinden ziyarete gelen senatörlerle. Suudi Arabistan'a hava yoluyla gelen Amerikalı askerlerin ilk iniş noktalan olan üssü üç gün içinde ikinci kez ziyaret ediyo- ruz. Ancak bu kez birlikte olduklarımız farklı. ABD Senatosu'nda Errneni tasarı- sını sunan Cumhuriyetçi Kansas Senatörü Bob Dole başkanlığındaki 8 kişilik Kongre heyeti de "inceleme ve moral verme" ama- cıyla üsde. Üsde iki gün öncesine oranla raeydana gelen fark hemen gözleniyor: Suudi ve Amerikan F-15'leri ile Suudi ve İngiliz Tor- nadolannın yanı sıra bu kez savaş helikop- terlerinden oluşan fîlolann da oluştunıldu- ğu göze çarpıyor. Vietnam'dan anımsanan dev "Chinook" helikopterlerinin yarunda küçük, fakat ölümcül "Huey" ve "Cobra" helikopterleri de yerlerini almış. Ancak bunların sayüarı gizli tutuluyor. Bu arada asker ve teçhizat getiren Galaxy tipi taşıma uçaklan ile "PANAM", "U«l- ted" ve American" gibi havayollanndan ki- ralanan Boeingler S'er, 10'ar dakikalık ara- laıla üsse sürekli inip kalkıyor. "Çöl Kal- kanı" operasyonunun lojıstiginden sorumlu Yunan asıllı Amerikalı General Wiüiaın Pa- gonis'in, önceki gün gazetecilere usse gün- de ortalama 50 büyük uçagın indiğini söy- lerken abartmadığı açıkça görüluyor. Suudi Arabistan Hava Kuvvetleri'nin ABD'ye hemen hemen tümüyle devrettiği bu üssün her yerinde yoğun faaliyet süril- yor. Taşıma uçaklannın yanı sıra dakika başına brr F-15 veya Tornado savaş uçağı, Cobra ve Huey helikopteri kalkıyor, gök- te geniş bir daire çızdikten sonra iniyor. Bu arada her tarafta çeşit ceşit bombalar ve as- keri teçhizat yığınlan dikkat çekiyor. Kendisini Tuğgeneral Rkhard Timmos diye tanıtan subaya bir ara yanaşıyoruz. Yumuşak yapıda bir adam çıkıyor karşımı- BOZER'İN CUMHURİYETE DEMECİ: Güvenlik Konseyi kararı bize yeni yükümlülük getirmiyor IRAK'taklkllltteslsler Ali Bozer, şu anda Türkiye'ye yönelik bir tehditten söz edilemeyeceğini, ancak bölgede herhangi bir askeri etkinliğe girilip girilmeyeceği konusunda kesin karar vermek için erken olduğunu söyledi. YASEMİN ÇONGAR ANKARA — Dışişleri Bakanı Ali Bozer, BM Güvenlik Konseyi'nin 665 sayılı kara- rının Türkiye'ye yeni bir yükümlülük ge- tinnediğini, ancak bölgede herhangi bir as- keri etkinliğe girilip girilmeyeceği konusun- da kesin karar vermek için erken olduğu- nu söyledi. Bozer, Körfez krizinde Türki- ye'nin yaptığı fedakârhğın herkes tarafın- dan takdir edildiğini belirterek, "Baü ca- miasımn krizde Türkiye'nin oynadıgı rol- den dersler çıkarması gerekir" dedi. Bozer, Ankara-Bağdat ilişkilerinin geleceğini Irak'mbelirleyeceğini vurgulayarak, "Biz Irak halkıaa düşmanca hisler bcslemiyonız. Tutumumuz prensip meselesidir" diye konuştu. Şam, Amman ve Kahire'yi kapsayan dört günlük gezisi önceki akşam sona eren Dışişleri Bakanı Bozer, Körfez krizinde ge- linen noktada Türkiye'nin yeri ve rolünü Cumhuriyet'e değerlendirdi. Bozer'le yap- tığımız söyleşi şöyle: — Sayın Bozer, BM Giivenlik Konseyi'- nin 665 sayüı karan Türkiye'ye yeni bir yü- kömlülük geüriyor mu? BOZER — 665 sayüı karar esas itibanyla Türkiye'ye yeni bir yük getirmiyor. Çün- kü Türkiye, esasen ambargoyu gerektiği gi- bi ve titizlikle uygulamıştır. Bir de bunun dışında 665 sayılı karar daha ziyade bölge- de bazı güçleri bulunan devletlere hitap et- mektedir. Türkiye sorumluluklarını idrak ederek ambargoyu uygularmş olduğu cihet- le bu karann Türkiye'ye direkt olarak ek bir yukümlülüğu yoktur. — Gelinen noktada, Türkiye'nin Kör- fez'de herhangi bir askeri girişimin içinde yer alması sizce gerekli rai? S. Arabistan'a asker gönderilmesi ya da ablukaya gemi ve- rilmesi diişüniıiüyor mu? Dış ulkelerin Türkiye'den böyle bir beklentisi var mı? BOZER — Dış ülkeler tarafından böyle bir konuya temas edilmedi. Zaten Türki- ye'nin yapmış olduğu fedakârlık herkesin takdiri içindedir. Bu safhada asker gönder- menin gerekip gerekmediği sorusuna cevap vermek güçtür. Olayların gelişmesine göre Türkiye isabetli kararlar alacaktır. Ancak şu anda, bugünkü şartlar muvacehesinde, nereye ve nasıl asker gönderileceğine iliş- kin bir talep vaki olmadan herhangi bİT hükme varmak için erkendir. Durum, olay- lann gelişmesine göre değerlendirilir. Bir ül- kenin talebi olabüir. BM çerçevesinde böyle bir zorunluluk gündeme gelebilir. Şu anda bu talebin nereden geleceğini kestirmek mümkün değildir. Ancak bu durumda, be- nim görüşüm öteden beri TBMM karanna başvurulmasının şart olduğu yolundadır. — Körfez kriziyle ilgili barış göriişmele- rinin yapılacağından. bu görüşmelere Tür- kiye'nin de katılması gerektiginden söz edi- liyordu. Sizce Türkiye böyle bir platfonn- da kaülımcı ya da taraf olabilir mi? BOZER — Böyle bir ihtimalden söz edil- mektedir. özellikle son gezimde benzeri fi- Cuellar-Aziz görüşmesinden sonuç beklenmiyor NEW YORK (Comburiyet) — Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Perez de Cuellar ile Irak Dışişleri Bakanı Tank Aziz'in ya- nn Amman'da yapacaği görüşmeden sonuç ahnması beklenmiyor. BM diplomatlan gö- rüşmeyi "diplomaük kanallann tümüyle tü- ketilmesine yönelik bir girişim" olarak ni- telendiriyorlar. Sekretarya görevuierine göre görüşme, "diplomatik ve siyasi önlemlerin sonuna dek kullanüması çabası" olacak. Pe- rez de Cuellar, görüşmede hedefin "şimdi- ye degin çıkan bütün BM kararlannın ha- yata geçirilmesi için anlaşmaya varmak olduğunu" söyledi. Cuellar, perşembe gü- nü başlayacak görüşmenin ne kadar süre- ceğinin belirlenmediğini, gelişmelere göre bir seyir izleneceğini" belirtti. Görüşmede, Güvenlik Konseyi kararları- KöNUK YAZAR nın hayata geçirilmesi yolunda anlaşmayı hedefleyen sekretarya görevlileri "en azın- dan banşçıl bir müzakere yolu açmayı" de- neyecek. Cuellar'ın misyonuna destek veren Batüı ulke diplomatlan, "sonuç aünmaması durumunda Irak kendini daha da zor bir pozisyona sokmuş olacak" yorumunu ya- pıyor. Ust düzeyde bir Türk diplomatına göre, "Görüşmenin sonuç vermemesi ya da ver- mesi uzun dönemde sorunu değiştirmeye- cek. Saddam Hüseyin ve Irak'ın kimyasal gücüûe bir çözün bulunması yolunda radi- kai adımlar atılması kaçınılmaz görünüyor. 1 ağustostan geçen pazara değin ABD böyle bir adımı atmaya şimdiki kadar hazır de- ğildi. Şimdiden sonra mevsim değışikliği, di- ğjejJtoşuUaj^dahaelverişli dunımagiriyor!' kirlere muhatap oldum. Ancak bunun ne ölçüde realist olduğu hususunda tereddüt- lerim vardır. Türkiye bugüne kadar aktif bir politika izlemiştir. Esasında komşumuz olan ülkderde meydana gelen bir krize karşı da ilgisiz kalmamız düşünülemez. Bu itibar- la Türkiye bu aktif, yapıcı ve barışcı poli- tikasım sürdürecektir. Türkiye'nin daha sonraki katkısı ve şekli, olayların gelişimi- ne göre somut biçimde ortaya çıkacaktır. — Körfez krizi Irak'ta bir yönetim de- ğişikliğine >ol açmadan sona ererse, Anka- ra - Bagdat ilişkilerinin sancılı bir dönem- den geçecegi değerlendirmelerine katılıyor musanuz? BOZER — Biz Irak halkına düşmanca hisler beslemiyoruz. Bizim tutumumuz bir prensip meselesidir. Prensip olarak Türki- ye tecavüzü ve ilhakı tasvip edemez. Tutu- mumuz da bu istikamettedir. Bu itibarla bu tutumun takdiri ve ilişkilerin ileride şekil- lenmesi Irak hükümetine aittir. Şu anda tehdit yok — Sizce şu anda, Körfez krizi ile baglan- tılı olarak, Türkiye birincisi askeri; ikinci- si etnik ya da dinsel temelde bütünlüge yö- nelik bir tehditle karşı karşıya mıdır? BOZER — Şu anda böyle bir tehditten söz edilemez. Ancak olayların gelişmesi çok değişik senaryolar ortaya çıkarabilir. O iti- barla, Türkiye'nin Batı camiasıyla birlikte hareket ederken olaylara karşı çok hassas ve dikkatli olması gerekir. — Körfez krizinde oynadıgı rolttn Tür- kiye'nin AT nezdinde önemini arttırdıgı ve Ankara-topluluk ilişkilerinin bu nedenle da- ha iyi bir çizgiye oturabüecegine inanıyor musunuz? BOZER — Körfez krizinin bu açıdan en önemli tarafı, Türkiye'nin jeopolitik duru- munun somut bir biçimde anlaşılmasına yardımcı olmasıdır. Biz öteden beri bu gö- rüşü muhataplarımıza aktardık. Türkiye'- nin bu bölgede Avrupa'nın sının olduğu- nu ifade ettik. Türkiye'nin banş ve istik- rar içinde bir ülke olmasının sağladığı olumlu katkılan dile getirdik. Sarurım bu olay, bu görüşlerimizin ne kadar yerinde ol- duğunu somut olarak teyid etmektedir. Baü Avnıpa ı-lkelerinin, genel deyimle Batı ca- miasımn bu krizden ve Türkiye'nin oyna- dıgı rolden dersler çıkararak Türkiye'nin önemini bir kez daha değerlendirmeleridir. Bu noktada görüşbirliği olursa Türkiye'nin toplulukla ilişkilerine de daha gerçekçi açı- dan yaklaşılacağı ve Türkiye'nin Avnıpa'- daki sulh ve istikrann devamında hatta Av- rupa'nın bütünleşmesinde ne kadar önem- li rol oynayabileceği daha iyi değerlendiril- miş olur. Bu krizle birlikte Batı'mn yakla- şamırun bu açıdan da değerlendirilmesi za- rureti açıkça ortaya çıkmıştır. Irak'U bukiOMi dotac ralineri. üfcanm tfikelimM taijiUyı gOmle 320.000 varil petrol Orettyor Ink'n ihrac*ı büyük öiçüde ham petrol üzBrine turakı. Buna kar^ıbk Kuvcyt'in JhracJtmm bftyük MUmûnû petrol ûrünlen oluşturuyor. Irak. baisttc fûzelenra y j y Irak'ın 36 Scud (uzun manai karadan kanya fûzeler) rampasmn bir Imnm Kuveyt'e yerteşOnüOmcten endışe adilyor. ıncak henOı bunu doCnıtıyacak bir bügt KİMYASAL SİUHLAH Saddam'ın en korkunç kimyasal sıiahlaıı bu tesısterde gekffiriU Tesıstef ABO'mn ba$lıca hedeflennm arasndt yer ahyor vebu tndenta yabancı rehinelenn buntva yerteşbnMıiısanıhvoı 0R0U Irak ın 1 000 000 asker ve 5 500 tanta vjr Muhafız hriıklernın $0 000 asken, tu$ka bir Mlgeye yerteşbnlmek ûztre Kuvtyt'ten çek*». ancak Kuvtyf» MM 160.000 I t * astort bukmyar. Petrol rafinenlen Kimyasal• Mmyasaı I sılah —;-— Asken ûsler Nükleer tesısler üslen Fta tesısten za. "Hazırhldar nasıl gidiyor?" diye soru- yonız. "82. Hava lodirme Tümeni olarak biz hazınz" yanıtım veriyor. "Ama balen •»ker geliyor" anımsatmamız üzerine, "Onlar 101. Hava tndirme ve 24. Mekani- M'lere ait. Bunlann helikopterleri ve tank- lan geimeye devam ediyor" diyor. Sonra öğreniyoruz ki, 82. Tümen, "kö- tü adam" Noriega'yı tutuklamak için Pa- nama'yı istila eden tümenden başkası de- ğjl. Şimdi ise "kötü adam Saddam'Mn pe- şinde. Yani bir tür "uluslararası polislik" görevini üstlenmiş bulunuyor. Hemen yammızdaki General Pagonis'e dönüyoruz. Lojistik açıdan Türkiye'den bir destek alıp almadıklarım soruyoruz. "Şim- dilik almıyonız. Ama cografi konnmu ne- denryle daha sonra olabilir" diye yamtlıyor. Bunlar "arka planda" cereyan ederken, önde Bob Dole ve diğer senatörler, birbir- leriyle boğuşan Amerikalı gazetecilerin ab- lukası altında, askerlerle sohbet ediyorlar. Bir mangayı denetleyen Senatör Dole'un yaruna yaklaşıyoruz, "Merhaba asker, ne- relisin?" türünden sorular yöneltiyor. Wisconsinli bir erle uzun uzun konuştuk- tan sonra Dole yanındaki zenci ere geçiyor. Elini sıkıyor. Tekrar birinci ere dönüyor ve konuşmaya devam ediyor. Bitirdikten sonra zenciye yönelik küçük bir tebessümden son- ra yanındaki beyaz ere geçiyor. Dole'un ha- reketi kasıtlı mı değil mi bilemiyoruz. Ama zenci erin yüzttndeki hayal kınklığı açıkça okunuyor. Dole bu sefer konuşmaya başladıgı be- yaz erin boynundaki metal künyeyi eline alıp bakıyor. "Benim zamanımdan beri hiç degişmeoüş" diyor. Hemen aklımıza, 2. Dünya Savaşı'nda kendisini tedavi eden Er- meni doktor ve Dole'un bundan dolayı Er- menilere karşı duyduğu "vefa borcu" ge- liyor. Dole'e Türk gazeteci olduğumuzu söyle- yince hissettiği huzursuzluğu gizlemeye ça- lışıyor. Aramızda şu küçük sohbet geçiyor: " — Yakın geçmiste, Türkiye'ye yapüan askeri yardımın kesilip Dogu Avrupa'ya kaydınlmasım savundunuz. Bu olanlardan sonra halen aynı fikirde misiniz? DOLE — Hayır, yanılıyorsunuz. Ben bir Ermeni tasansım savunuyordum. Soykınm- la ilgili bir tasarıydı. — An» naal olur? Bu konnda New York Tirnes'da bir yazmız bile çıkb. Türkiye, Mı- sır ve tsrail'e verilen yardımlann Dogu Av- rupa'ya kaydınlması gerektigini >azdınız. DOLE — Hayır. Sadece 'Dış yardımları tekrar gözden gecirelim' demiştim. 'Aske- ri yardımı keselim' demedim. Amerika'da bütçe açığı dediğimiz büyük bir sorunumuz var, biÛyorsunuz. — Tlrkiye bu krizde ABD'nin yanında yer aldı. tkili savunma işbirligimiz hakkın- da şimdi ne düşünüyorsunnz? DOLE — Bence ikili savunma işbirligi- miz çok iyi ve yapıcı olmuştur. Çok kuv- vetli bir isbiruğimiz var. Türkiye çok iyi bir muttefik. Bunu tekrar kanıtladı. — Yani işbirliginin surmesini istersiniz öyle mi? DOLE — Kesinlikle." Söz konusu işbirliğini bozmaya kendisi- ni adamış bir senatörden bu sözleri dinle- mek bize bir hayli ilginç geldi. Dole konu- yu uzatmak istemeyip yammızdan ayrıla- rak sorulanmıza fırsat vermiyor. Bu kez New York'tan Cumhuriyetçi Se- natör Alfonse D'Amato'nun yanına gidi- yoruz. D'Amato birkaç dakika önce Ame- rikalı gazetecilere, "Benim elimde olsaydı Saddam'ı hemen havaya uçururdum. Bu adam hayatta oldnkça dünya emin bir yer oimaz" demişti. Bize de Türkiye'nin çok büyük bir özveri örneği ile bu krizde gere- keni yaptığıru belirtiyor D'Amato, "Kongre bundan böyle Türkiye'yi kuvvetli bir mut- tefik olarak görecektir" diyor. BUSH, KONGRE'DE KONUŞTU 'İşgalinbedeli ağır olacak' ABD Başkanı Bush, Saddam Hüseyin'in krizi genişletmeye çalışması halinde bedeli daha ağır ödeyeceğini söyledi. ÜFUK GÜLDEMtR WASHINGTON — ABD Başkanı Geor- ge Bush, Irak lideri Saddam Hüseyin'in kri- zi genişletmeye çalışması halinde bedeli da- ha ağır ödeyeceğini söyledi. Bush, Saddam Hüseyin'in Irak televiz- yonundaki konuşmasından yaklaşık üç saat sonra TSİ 22.00 sıralarında Kongre üyele- riyle bir araya geldi. Bush, Kongre üyele- rine, yanında Genelkurmay Başkanı Colin Powell, ve CIA Başkam WUliam VVebster, Dışişleri Bakanı James Baker, Savunma Bakanı Dick Cheney olduğu halde Kuveyt krizi ile ilgili bir brifing verdi. Bu brifın- gin ilk 10 dakikası basına açık olarak ya- pıldı. Bush, burada yaptığı konuşmada, kriz başladığında Dışişleri Bakanı James Baker'in NATO üyelerinin desteğini sağla- mak üzere Ankara ve Brüksd'e gittiğini, bu misyonun "olağanüstü başarüı " olduğunu söyledi. Bush konuşmasında, Türkiye ve Suudi Arabistan'a, Irak petrol boru hattı vanalanm kapatmalanndan söz ettiği sırada "öacü rolleri icin bir kez daha teşekkür ediyornm" dedi. Bush'un şükran duygula- nnı Kongre üyelerinin önünde bir kez da- ha dile getirmesi dikkati çekti. Bush konuşmasımn son bölümünde, bu- güne kadar Irak'a yapılmış en sert uyan olarak kabul edilen şu cümleleri sarf etti: "Niyetimiz ne? Tüm diinya ile birlikte Irak'ı geri çekilmeye ikna etmek. Bu gayri nteşru işgalden hiçbir çıkar saglayamaz. Tu- tunmaya çabsırsa agır bedel öder. Eger krizi genişletmeye çahşırsa bedel daha da agır- laşır." Irak'ın kaybedeceği savaştan kazanç ummak yanlıştırBtLSAY KURUÇ 2 ağustostan önce dünya piyasaları dü- şük faizler ve yükselen borsalar ile canlılık içinde görünüyordu. Doğu-Batı arasında buzların erimesinden doğacak piyasa bir- leşmeleri, fon akımlan ve ölçek genişleme- leri dünya piyasalarındaki iyimserliği ayn- ca artürıyordu. 2 ağustostan sonra isler ter- sine döndü. Belirsizlik yayümaya başladı. Değişikhkten en çok etküenen ABD ve onunla aynı doğrultuda birleşen devletler, çareyi Saddam'ın bir an önce devrilmesin- de gördüler. Çabuk davranarak bunu bir ke- sin tavır haline getirdiler. Ama bu tutum Saddam'ın devrilmesini veya etkilenmesini sağlamadığı gibi dünya piyasalarındaki be- hrsizliklerin büyümesine de engel olamadı. 2 ağustostan başlayan gelişmeler için 'ateşi söndürerek' cözülecek kadar basit olmadı- ğını gösteriyor. Bugünkü tablo şöyle özellikler gösteriyor: 1- Arap dünyasında ve Ortadoğu'da dev- letlerin birbirlerinin iç işlerine kanşması da işgaller ve ilhaklar da istisna değildir. Ege- menlik ve sımrlara saygı konusunda ortak kabuller pek yerleşmiş sayılmaz. 2- Bölgede zenginlikle giiçsnzlük iç içe- dir. Bölgenin söz sahijleri zengin olsalar da güçsüzdürler. Mısır'ın 1970"lerin sonlann- da Arap dünyası liderliğinden çekilmesin- den doğan boşluk, ABD desteği ile Suudi Arabistan ve Kuveyt Şeyhliği gibi petrol zen- ginlerine dayanarak doldurulmaya gmşildi. S. Arabistan ve Kuveyt'in, Irak'a tran kar- şısında güçlenmesi ve savaşması için 60 mil- yar dolar yardım yapması bunun örneğidir. 3- Fakat ABD'nin destek verdiği bu re- jim, özünde zayıf kaldı ve bölgede bir kud- ret boşlngu oluştu. Irak şimdi bu boşluğu doldurmak üzere askeri/ideolojik güç mer- kezi olarak çıkış yapıyor. 4- Irak'ın çıkısı, ayrıca göçmekte olan OPEC'in patronluğunu ve petrolün söz sa- hipliğini üstlenmek üzere yapılan bir ham- le oluyon Hem petrolün üretimini ve fiya- tım kontrol etmek, hem de Arap liderliği- ne soyunmak. Hamle öyle bir zamanda ya- pılmıştır ki hem Irak'ın bu ikisini birden gerçekleştirebilmesi pek zor, hatta olanak- sızdır; hem de bu rolün Irak'tan zorla (sa- vaşla) geri alınabilmesi dünya ekonomisini çalkalayacak ölçüde maliyetlidir ve ekono- mik beh'rsizlikiere gebedir. 5- Bu ortamda, savaşsız bile olsa bir sa- vaş beklentisi vardır ve en azmdan petro- lün kontrolündeki belirsizlikle beslenmek- tedir. Irak şu anda günlük OPEC üretimi- nin yüzde 20'si olan 4.5 milyon varili elin- de tutuyor. Ayrıca S. Arabistan'ın büyük üretim alanına isterse imha edebilecek ka- dar yakın bulunuyor. Prof. Ergun Türkcan^ ın belirttiği gibi "Savaş olursa bu dinami- tin üzerinde" olacaktır. Dünyamn mal ve sermaye piyasaları bu belirsizlere kulak da- yamıştır. Bir çatışma, fiyatları değiştirecek- tir. Hızlı bir yükseliş herkesi bir şekilde et- kileyecektir. 6- Savaşın maliyeti az değildir. Bölgede- ki Amerikan kuvvetinin günlük maliyetinin 100 milyon dolar olduğu söyleniyor. Bu azalmaz, artabihr. Oysa 1990 ABD ekono- misi için iyi bir yıl olmamışür. Büyüme hı- zı yüzde l'de kalmıştır. Savaş bütçe açığıru büyütebüir ve enflasyona yol açabilir. ABD dünyaya enflasyon ihraç edebilir. 7- Savaşın finansman kaynağı belli değil- dir. ABD'nin başrolü oynayacağı bir sava- şa, örneğin R Almanya ciddi kaynak ayı- racak gibi görünmüyor. Kaynaklaruu D. Al- manya'ya bağlamış haldedir. Japonya, alt- yapı yatırımlanna yöneldiğini belirterek bi- raz çekimser görünüyor. ABD'nin doğrudan harekete geçirebileceği kaynakların ise 'silahsızlanma-perestroyka' senaryosu gereği SSCB'ye yönelmesi beklenmektedir. Bu ortamda ABD'nin öncülük ettiği stra- teji bugünkü statükonun kısa sürede değış- mesidir. Bunun iki aşama halinde duşünül- düğü gözleniyor. İlk aşamada Saddam'ın yönetimden ayrılması ve Irak'ın askeri gü- cünün zayıflaması istenmektedir. (Irak'ın gücü aynı kahrsa, Saddam veya bir başkası Ortadoğu'da Irak'ın söz sahibi olduğu bu- günkü tabloyu sürdürecektir.) tkinci aşama ise bölgede bir tür petrol NATO'sunun ku- rulmasıdır. Çünkü bugün bulunan Ameri- kan askeri orada uzun süre kalamaz. ABD1 nin desteklediği S. Arabistan, Kuveyt gibi şeyhlik veya arkaik krallık rejimlerinin ise kendilerini bile koruyamayacaklan ortaya çıkmıştır. (2 ağustosta, Saddam bir bakıma bu rejimlere 'günlerin sayılı' demiştir.) tlk aşama şu ana kadar ABD ve onun ha- rekete geçirdiği geniş bir yelpaze içinde ka- bul görmüştür. tkinci aşama henüz açık se- çik konuşulmamıştır. Fakat "OPEC'in ko- lu kanadı kınldığına göre "bundan sonra düşük fiyatlı (veya istikrarlı) bir petrol po- litikasının güvenlik rejimi ne olacak?" so- rusunun kapalı kapılar arkasında konuşul- duğunu tahmin etmek zor değildir. Kaldı ki Arap ülkelerinin çoğunda Amerikan aleyh- tarlığı gelişmektedir. Türkiye bu krizde, yüksek makamların yürüttüğü bir politika ile ABD ve S. Ara- bistan'ı çok yakından ve çok çabuk izleye- rek, onlarla uyumlu bir çizgi içine girdi. Şöyle bir düşüncenin egemen olduğu anla- şılıyor: (1) Başlangıcta bir miktar ekonomik kaybımız olur. (Ki bu 3 milyar dolar gibi hesaplanmıştır) ama Irak geriledikten son- ra kazanırız; (2) Irak diplomaside veya sa- vaş alanında yenilirse sivasal olarak da ka- zanınz. Şu noktalar dikkat çekicidir: 1- Bu çizgi Türkiye'ye şu ana kadar gele- ceğe dönük bir ekonomik kazanç veya ka- yıplann karşılanması güvencesi sağlama- mıştır. Oysa örneğin küçük Urdün, ABD ile pazarlık etmiş ve olası kayıplarını şimdiden Birleşmiş Milletler güvencesi altm almıştır. 2- Petrolün varili 20-25 dolar (ve öteki mal fiyatları da buna uygun düzeyde) iken verilen sözlerin, örneğin 50-60 dolarlık bir fiyat ortamında da aynen geçerli olanacagı sanmak hayal olur. O başka bir ortamdır. (60 dolarlık ortam, benzinin 10 bin TUye çıkması demek olur. Hele savaş veya ona es- değer bir yıkım olursa, ekonomik kaynak- lar bundan zarar gören ülkelere ve bölgele- re yönelecektir. Türkiye ise uğrayacağı eko- nomik zaran (ki bu 3 milyar doları çok aşa- bilir) kendi vatandaşından başkasına öde- temez. 3- Bir 'petrol NATO'su ortamına gelin- diği takdirde, Türkiye büyük olasılıkla o vakte kadar hiçbir ekonomik destek gönne- miş olacak, fakat böyle bir örgute kaülına destek görebUecegi soylenecektir. Türkiye'vi petrolün üreticisi değil bekçisi olmaya yö- neltecek öyle bir ortam, ülkeyi Arap dün- yasının kendine özgü sorunlanna çeker. 4- Genel olarak Batı'nın ve 1950'lerden bu yana da ABD'nin bir yandan bölgedeki arkaik rejimleri desteklerken, bir yandan da hep krizleri 'bir çılgın adam'a fatura eden gekneksel bir tavrı vardır. Bu 'çılgın adam' Nasır'dan Saddam'a kadar hep oradadır! Krizkrin nedenlerine böyle sığ bir yaklaşım- la inilemez, ama bu politikaya ortak olan bizim gibi komşu ülkeler, bu uyumlu çizgi içinde kraldan çok kralcı durumuna düşer- ler. Bugün de bunun belirtileri görüluyor. 5- Türkiye'nin, Irak'ın kaybedeceği bir sa- vaştan siyasal kazanç umması ise apayn ve yanhşlarla dolu bir düşuncedir. Bu, cum- huriyetin temeli olan Lozan'ın hiç tahmin etmeyecegimiz ve istemeyeceğimiz bir biçim- de tartışma malzemesi haline getirilmesine kadar varabilir. Sımrlanmızın güvencesinin kornşulanmızın güvencesine yakından bağh olduğundan daha doğru ve daha pratik bir ilke aramak gereksizdir. Bütün bunlar, ABD'nin öncülük ettiği stratejiye bağlı olarak akla gelen şeylerdir. Eğer sorun "Ya Saddam ya Bush" biçiminde değil, farklı yollar arayarak düşünülebilir- se, başka ortamlara, başka çözümlere veya başka krizlere gidilebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle