Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14AĞUSTOS 7990**** HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/17
KÖRFEZ KRÎZt...KÖRFEZ KRÎZt... KÖRFEZ KRÎZÎ...KÖRFEZ KRÎZÎ... RÖI
Ambargodan Ablukaya.
(Baştarafı 1. Sayfada)
gücümüz var."
ABD Dışişleri Bakanı'nın yasai dayanak
olarak nitelediği noktayı. Suudi Arabistan'-
daki Kuveyt Emirinin önceki gece ABD'ye
yaptığı çağrı oluşturuyor
Başkan Bush da pazar gecesi yaptığı açık-
lamada, "Gemileri durdurma karanmızın, BM
Güvenlik Konseyi karanyla uyum içinde oldu-
ğuna inanıyoruz. Önemli olan, Irak'tan pet-
rol çıkışını önlemektir" dedi.
Burada dikkati çeken nokta, Başkan Bush
ve yardımcılarının uygulamaya sokulan ye-
ni yaptırımı abluka olarak tanımlamaktan
özenle kaçınmalarıdır.
Bunun nedeni açık: Abluka, düşman bir ül-
keye uygulanan askerı nitelikli bir önlemdir.
Amerikan iç mevzuatma göre, savaşın bir
aşaması, i!k adımı sayılan "abluka"n\r\ bu
özelliğinden btürü Kongre'den geçmesi ge-
rekjyör.
Öyle anlaşılıyor ki adını koymaksızın ab-
luka uygtılamak, bugün için Amerikan yöne-
timinin işine daha çok geliyor.
Nitekim, 1961'deki Küba krizi sırasında
da abluka yerine karantina sözcüğünü yeğ-
lemişti Kennedy yönetimı.
Körfez krizindeki bu yeni tırmanış karşısın-
da Fransa, Batı kampmda belki de ilk çat-
lak diye nitelenebilecek, ılginç bir tutum al-
dı. Fransız Hükümet Sözcüsü dün yaptığı
açıklamada, ülkesınin ABD tarafından Irak
petrolü taşıyan gemilere el konulması kara-
rına katılmayacağını bildırdi. Sözcü. BM Gü-
venlik Konseyi'nın ekonomik ambargo kara-
rının, ABD'nin bu yeni önlemını kapsamadı-
ğını belırtti
Gelinen noktaya ikı açıdan dıkkat edilme-
si gerektiği söylenebılir.
Birıncisi, krizin hızla derinleşmekte oluşu-
dur. VVashington, ekonomik ambargoyu da
geride bırakan bir adım atmış ve askerı ni-
telikli bir yaptırımı, yani "abluka'yt adını koy-
maksızın yürürlüğe sokmuştur.
Ufak bir kıvılcımın petrol denizıni tutuştu-
racağı noktaya doğru hızla yol alınıyor.
Bu durum, bir kez daha Turkiyenin ne
denli uyanık olması gereken günlerin yaşan-
dığını göstermektedir.
Bir an bile gözden kaçırılmaması şart olan
ikincı noktaysa, kraldan çok kralcı bir çızgi-
den uzak durmaktır. Bu açıdan, Fransa'nın
davranışı anlamlı bir örnek sayıiabilir.
Savaş rüzgârlarının her geçen gün daha
şiddetlendiği bir dönemde Türkıye, nerede
durması gerektiğini iyi bilmek durumunda-
dır; çünkü zemin olağanüstü kaygandır.
Örneğin bu bakımdan önceki gün ANAP
iktidarının hükümete "savaş yetkisi" verilme-
sini öngören girişiminin, muhalefetin ağır
basmasıyla "saldırı" koşuluna bağlanarak
"izin"e dönüştürülmesi, olumlu bir gelişme-
nin altını çizmiştir.
Arap dünyası
Habur'da lokantacılar, seyyar satıcılar, bakkallar,
manavlar kara kara düşünüyor:
'Ya sınır tümüyle
kapatıhrsa?'
VEDAT YENERER
CİZRE — Türkiye'nin Habur
sınır kapısında giriş çıkış trafîği
bütün hızıyla devam ediyor. Dün
de yaklaşık 450 kişilik Kuveyt'te
v'alışan Türk işçi grubu Irak tara-
fında iki gun bekletildikten son-
ra Türk tarafına geçiş yaptılar.
Habur sınır kapısı dün Mardin
Valisi'nin emriyle gazetecilere ka-
patıldı. Polis zoruyla gazeteciler,
giriş kapısının dışarısma göturül-
düler. Geçiraini bu kapı sayesin-
de sağlayan binlerce insan, merak-
lı bir bekleyiş içinde. Irak'tan son
bir hafta içinde Türkiye'ye geçiş
yapan araçların sayısı 6 bine ulaş-
tı. Irak Televizyonu devamlı ola-
rak yayınlan keserek halka yiye-
cek stoku yapmamaları yolunda
çağrılarda bulunuyor.
Silopi, Cizre ve Nusaybin'den
başlayarak İskenderun'a kadar gi-
den hat üzerinde geçimlerini sa|-
layan lokantacılar, seyyar satıcılar,
bakkallar, manavlar kara kara dü-
şünüyorlar. "Ya sınır tümüyle ka-
patılırsa", "Daha ne kadar kapalı
olacak, bir ay mı, bir sene mi?"
diye birbirlerine soruyorlar. "Kapı
kapatıiırsa bütün bu insanlar is
bulmak için başka yeriere göçmek
zornnda kalacaklar" diyor Silopi
esnaflarından Kâmil Ökten.
Irak'ta yayımlanan TV prog-
ramlarını, bölgede televizyonu
olan herkes yakından takip ediyor.
En büyük kızgınlıldan Saddam'a.
Televizyonda yaptığı konuşmala-
rında Saddam'ın insanları stok
yapmarnaya sürekli olarak çağır-
dığı dikkati çekti. Programlar kı-
sa aralıklarla kesilerek Saddam'-
ın resminin altında, "Halkımız her
tnrlii düşmanlığı ve iktisadi am-
bargoyu yenecek güçtedir", "Bas-
ra'dan Zaho'ya kadar, büyük
Irak.'
1
Ya da "Dallar kökte top-
lanıyor" yazılı anonslara yer veri-
yorlar. Irak'ın resmi gazetesi Ka-
disiye, Batı basınmdan kaynak
göstererek, "Suudi Arabistan'ın
Amerika ve IngUtere'ye kendilerini
konıma ucreti olarak 2 milyar d o
lar ödetne yapacağını" ileri sürdü.
GEÇİŞ SURÜYOR — Kuveyt'te çalışan 450 kişilik Türk işçi gru-
bu, Irak tarafından iki giin bekletildikten sonra Türk tarafına geçiş
yaptı. (Fotoğraf: Reuter)
Önceki gün Irak sınırına yerleşti-
rilen uçaksavann dün askerler ta-
rafından başka bir yere götürül-
düğü gözlendi. Son bir hafta için-
de, Türkiye'ye Habur sınır kapı-
sından yaklaşık 6 bin araç giriş
,yaptı. Irak'a geçen araçların sayı-
sı ise yaklaşık bin 200 olarak bil-
dirildi. Edinilen bilgilere göre
Irak'a geçiş yapan yolcu sayısı 438
iken, Irak'tan Türkiye'ye geçiş ya-
panların sayısının da 626 olduğu
açıklandı. Bu sayının 139'unu ya-
bancı uyruklular oluşturuyor.
(Baftarafı 1. Sayfada) işgajj
ile kendisini bir anda kriz diplo-
masisinin merkezinde bulan Mü-
barek, Kahire Zirvesi'ne kadar
başarıyla götürdüğü yarışı, Sad-
dam'ın 'cibat' ve 'İsrail işgal al-
tında tuttuğu topraklardan
çekil^in' cağrılanndakı "zaman-
laması\la' geriden takip etmeye
başladı. Irak'ın, Suudi Arabistan'a
'Çokuluslu Arap GucıT gonderil-
mesi kararına gosterdıği 'Kahire
Zır\esi aslında 9-9 berabere bitti"
şeklindeki tepki de son gelişmeler
çerçe\esinde doğrulanmaya baş-
ladı.
ŞahinlerMn giicü
Kahire'deki Arap Zirvesi'nin
sonuç bildirgesi üzerine yapılan
oylama, Arap dünyasının 'parça-
lanma'nın eşiğinde olduğunu
açıkça ortaya koyması bakımın-
dan da ılginç ozellıkler taşıyordu.
Mısır lideri Mübarek'in tüm ça-
balanna karşın Libya ve FKÖ, ço-
kuluslu Arap gücüne karşı çıka-
rak, Irak'ı desteklemeyi seçmişler-
di. Cezayir ve Yemen'in 'çe-
kimser' oyları da Arap dünya-
sında 'Irak'a destek' olarak de-
ğerlendirilmişti. Karara 'rezerv'
koyarak evet diyen Ürdün, Mo-
ritanya ve Sudan'ın da çokuluslu
Arap gücüne pek 'istekli' görün-
memeleri, Kahire Zirvesi'nden
'Irak'a 8 oy çıktı' gorüşlerini kuv-
vetlendirmişti. Irak'ın 9. oyunun
da karara evet demesine karşın
Cibuti'den geldiği kaydedilmişti.
Mısır Devlet Başkanı Hüsnü
Mübarek, "12 oyla Suudi Arabis-
tan'a olası bir Irak saldınsına kar-
şı bu ülkeyi korumak üzere çoku-
luslu Arap gücü gönderilecektir"
şeklinde açıklama yapmasına kar-
şın zirvenin üzerinden geçen 4 gün
süresince, Mısır dışında karara
evet diyen 12 ülke hâlâ sessizliği-
ni sürdürüyor. Kahire'deki siya-
si gözlemciler, bunda özellikle
Saddam'ın tam zirvenin sonuç-
lanmasma yakın yaptığı çağnnın
büyük etkisi olduğunu belirtiyor-
lar. Saddam'ın 'cihat çağrısı'nın
Arap ülkeleri üzerindeki etkileri
Kahire'deki 'kriz diplomasisi'ne
yakm kaynaklarca şöyle değerlen-
diriliyor.
1- Yıllardır Arap dünyası içinde
Libya lideri Muammer El Kadda-
fı, FKÖ lideri Yaser Arafat ve Irak
lideri Saddam Hüseyin'in şahısla-
rında güç bulan Şahinler grubu,
Saddam'ın 'kutsal topraklar ya-
bancılann elinde. Tüm Müslü-
manlar cihada' çağrısıyla, Arap
Dünyası'nın geniş halk kitlelerini
harekete geçirmeyi başardı. Ür-
dün, Cezayir, Kahire Zirvesi'ne
katılmayan Tunus, Sudan, FKÖ,
Libya, Yemen, Saddam'ın çağnsı-
na açık destek verdiler. lslam dün-
yasının fakir ülkelerinden Cibuti
bile kutsal dopraklardan ABD as-
kerlerinin çekilmesini istedi. Batı
Şeria ve Gazze'de radikal Filistinli
gruplar Saddam yanlısı gösterile-
re başladılar. Ürdün'de Saddam'-
ın cihat çağrısına destek yürüyüş-
leri yapılmaya başlandı. Irak'a dış
müdahaleden yana olduğunu
açıklayan lran'ın desteklediği Şii
Hizbullah Örgütü bile Saddam'a
destek vermeye başladı. Cezayir-
de, lslamcı Selamet Cephesi, Mı-
sır'da Müslüman Kardeşler, cihad
çağrısını benimsediler.
2- Saddam, iyi bir zamanla-
mayla, hem topraklanndaki radi-
kal İslami grupların güçlenmesin-
den korkan Ürdün, Cezayir, Mı-
sır gibi ülkelerdeki fakir ve radi-
kal tslami harekeüere eğilimü ge-
niş halk kitlelerini harekete geçir-
meyi başararak bu ülkelerin
hareket kabiliyetini smırladı hem
de Körfez krizini tslam-Hristiyan
çatışması biçiminde göstermeyi
sağladı. Bu durum, gün geçtikçe,
Saddam'ın Arap dünyası içinde-
ki kredisini arttırdı, hatta onun
için 'Yeni Abdül Nasır' benzetme-
leri yapılmaya başlandı.
Arap dünyası içindeki 'sertlik
yanhlan' böylece kaybettikleri pu-
anları yeniden loplamaya başla-
yarak güç gösterisine giriştiler.
Ilımlılar
ABD'ye yakınlıkları ile tanınan
Mısır \e Suudi Arabistan'ın ba-
şını çektiği 'ılımlılar grubu' Sad-
dam'ın uyguladığı taktikleri bo-
şa çıkaracak hiçbir eyleme henüz
girişmediler. Mısır'ın ABD'ye ya-
kınlaşarak Arap dünyası içinde li-
derliğe soyunması, son gelişmeler-
le 'iyice imkânsız' görülüyor.
Topraklanna ABD askerlerinin
yerleşmesine ses çıkarmayan Su-
udi Arabistan da Basra Körfezi
ülkeleri üzerindeki kontrolünü gi-
derek yitirme yolunda ilerliyor.
'Şahinler'le yanşta ılımlılar (özel-
likle Mısır ve Suudi Arabistan),
grubunun bütunleşmesi ve güçlen-
mesi için de şu kozlara sahip gö-
rünüyorlar.
1- ABD yardımı - Mısır ve Su-
udi Arabistan; Irak, Libya ve
FKÖ dışında kalan ve 'Sahinler'
grubuna sempati toplayan ülkele-
ri, ABD'den gelebilecek yardım
teklifi ile kendi saflarına çekip
Irak'a karşı güç oluşturmayı dü-
şünüyorlar.
2- Irak'ın saldırganlıgı - Ilımlı-
lar, hemen hemen her aşamada,
Saddam Hüseyin'in diğer Körfez
ülkelerine de saldırabileceğini
gündemde tutarak şimdiye kadar
Bahreyn, BAE, Katar gibi ülke-
leri saflannda tutmayı başardılar.
Ancak özellikle Mısır'da, petrol
zengini Körfez ülkelerine karşı
oluşan ve tabandan gelen muha-
lefet, Mısır'ın bu ülkelerle daha
ne kadar işbirliği yapabileceği so-
rusunu gündeme getiriyor.
Kahire Zirvesi'nde Mısır ve Su-
udi Arabistan'la birlikte çokulus-
lu Arap gücüne evet diyen Lüb-
nan da iç sorunları nedeniyle, kri-
zin uzağında kalmaya özen gös-
teriyor. tç savaşın verdiği yılgın-
hk, Lübnan'ın ılımlılar içindeki
durumunu, enikonu 'pamuk ipü-
ği' ile bağlanmış bir duruma ge-
tiriyor. Yine karara evet diyerek
Kahire'deki diplomatlarca asker
gönderme hazırlıklanna başladık-
ları bildirilen Suriye ve Fas, şim-
diye kadar bu konuda resmi bir
açıklama yapmadılar. Bu ülkele-
rin Suudi Arabistan'a asker gön-
dermesi durumunda bile gelişme-
ler 21 Arap ulkesinden 17'sinin
çokuluslu Arap gücunun dışında
kalacağını gösteriyor.
Tarafsızlar
Arap dünyasının iki kutbu ara-'
sında kalan bu ülkelerin büyük
çoğunluğu buyuk ekonomik so-
runlar nedeniyle krizin dışında
kalmayı yeğliyorlar. Ancak Sad-
dam'ın 'cihat' ve 'İsrail işgal al-
tındaki topraklardan çekilsin'
çağnlarının heyacanını da duyu-
yorlar. Bu ulkelerde ortaya çıkan
bir durum da, 'fakir edebiyatı'.
Cezayir, Cibuti, Ürdün, Yemen,
Moritanya, Sudan ve FKÖ, duy-
gusal olarak Saddam Huseyin'in
Kuveyt'i işgal etmesine fazla ses
çıkarmıyorlar. Zengin Körfez ül-
kelerine karşı 'asağılık kompleksi'
içindeki bu ülkeler, bu duygula-
nnı net olmasa bile 'Şahinler'e
yaklaşarak yenmeyi yeğliyorlar.
Arap dünyasının zıt iki kutbu
ve aradaki tarafsızların durumu
şimdilik bu. Ancak Saddam'ın
başını çektiği 'Şahinler", Körfez
krizinden daha çok yararlanma-
nın yollarını anyorlar. Irak lide-
rinin, önceki gün yaptığı "İsrail,
Suriye işgal ettikleri topraklardan
çekilsin' çağnsı da kutuplar ara-
sındaki dengeyi Şahinler lehine
bozmuş görünüyor. Suriye, İsra-
il, Mısır dışında hemen hemen
tüm Ortadoğu ülkeleri ve Arap
dünyası, bu çağnyı destekler yön-
de açıklamalar yaptılar.
Kahire'de artık 21 Arap ülke-
sinin oluşturduğu 'Arap Birliği'-
nin kâğıt üzerinde kaldığı, Irak'-
ın Kuveyt'i işgali ile ortaya çıkan
gerüimin 'Şahinler'e yaradığı, an-
cak Araplann 'birik' hayallerinin
tam anlamıyla suya duştüğü ve
Arap ülkeleri arasında geçmişten
bu yana var olan derin görüş ay-
nhklarının artık kapatılamayaca-
ğı konuşuluyor.
Incirlik'te hareket
ERGUN AKSOY
ULLDERE/ÇLKURCA —
Irak, Şırnak'm Uludere ve Hakkâ-
ri'nin Çukurca ilçeleri arasmdaki
birliklerini takviye ederek asker
sayısıru arttınrken, iki günden beri
sakin olan Adana'daki tncirlik
Üssü'nde dün yoğun bir hava tra-
fiği yaşandı.
Irak'ın Kuveyt'i işgal ve ilhak et-
mesinden sonra, yaklaşık 300 ki-
lometrelik sınır kesimini oluşturan
Uludere-Çukurca ilçeleri arasın-
daki bölümde, Türkiye ve Irak ye-
ni düzenlemelere gitti. Irak'ın
özellikle son günlerde Türk sını-
nna yeni birlikler kaydırarak mev-
zilendirdiği bildirildi. 19-20 sınır
taşlan arasındakı Irak'a en yakın
yerleşim birimimiz olan Yemişli
köylüleri, Iraklı askerlerin sınır
çizgisini oluşturan Koru deresine
kadar indiklerini ve sürekli Türk
tarafını gözlediklerini öne sürdü-
ler. Köy muhtarı Mehmet Cengiz
de Permergelerin Türkiye'ye sız-
masından sonra Bağdat yönetimi-
nin sınır kesimindeki köyleri bo-
şaltarak asker yığdığını, Kuveyt-
in işgalinden sonra da asker sayı-
sını arttırdığıru savundu. Cengiz,
"Irak'ın sınıra sürekli asker yıg-
ması huzunımuzu kaçırdı" dedi.
Öte yandan, Türkiye'nin sınır
bölgesindeki karakolları takviye
ettiği, sınır karakolları komutan-
lıklanna başta Ankara olmak üze-
re, diğer kentlerden getirilen yeni
subayların atandığı bildiriliyor.
Aynca karakollarda sık sık alarm
verilerek askerlerin olası bir sal-
dırıya karşı hazır bekletildigi kay-
dedildi. Yetkililer, yeni düzenleme-
nin Irak olayıyla bir ilgisinin bu-
lunmadığıru, tümüyle PKK'ya yö-
nelik olduğunu açıkladılar.
Sakin bir hafta sonu geçiren
Adana Incirlik Üssü'nde dün yi-
ne yoğun bir hava trafıği yaşan-
dı. Hangarlara çekilen dokuz
F-lll, bakımları yapıldıktan son-
ra dörderli gruplar halinde eğitim
uçuşuna çıkarıldılar. Güney tlleri
Büromuzun haberine göre, uçak-
ların üs üzerinde pike dalışları
yapması dikkat çekti.
Bu arada, Körfez krizinden son-
ra tncirlik Üssü'ne ilk kez Türk
Hava Kuvvetleri'ne bağlı bir heli-
kopter iniş yaptı. Dün saat 10.00
civarında inen helikopterin geliş
nedeni konusunda bilgi edinileme-
di.
Ayrıca, NATO'nun îskende-
run'da bulunan akaryakıt dolum
tesislerinden ikmal yaptıktan son-
ra Basra'ya hareket edeceği bildi-
ren 6. Filo tankerinin limana ya-
naşmayacağı bildirildi.
Harb-iş Sendikası ile bazı ba-
ğımsız milletvekillerinin ABD iş-
yerlerinde ertelenen grev ve gün-
cel dış politika konulannda, yann
saat 11.00'de lncirlik Üssü girişin-
de bir basın toplantısı yapacakları
bildirildi.
Ikinci Ordu'ya bağlı Malatya'-
daki Erhaç Hava Üssü'nde de dün
büyük bir hareketlilik yaşandı.
Havaalanırun çevresine çok sayı-
da uçaksavar yerleştirildiği ve ra-
dar yönünün Irak'a çevrildiği bil-
dirildi. Dün üsten havalanan
F-16'lar tekrar tekrar iniş ve kal-
kış yaptı.
GOZLEM
UGUR MUMCU
(Baştarafı 1. Sayfada)
1957 yılında ortaya atılan bu doktrinden önce Amerika'nın
bir ülkeye askeri yardım yapması ya da asker göndermesi
o ülkenin "Batı ittifakı"na girme koşuluna bağlıydı. Buna
"Truman Doktnni" denirdı.
"Eisenhower Doktrini" 1957 yılında Ortadoğu ülkelerin-
deki gelişmeler üzerine ortaya atılmıştı. Doktrin, Amerikan
askeri yardımı için yeni bir koşul getirmişti. Bu koşul, "ulus-
lararası komünizme direnme" koşuluydu. "Eisenhcwer Dok-
trini"n\r\ amacı, Ortadoğu'daki Arap rejimlerinin kendi pet-
rollerine sahip çıkmalarını ve Sovyet etkisine kapılmalarını
engellemekti. Bu doktrin. bölgede Amerikan çıkarlarıyla çe-
lişen her gelişme ve oluşumu, Amerika ve Batı ülkelerine
karşı "dolaylı saldırı" sayardı. Bölge ülkelerine askeri yardı-
mın gerekçesi, "uluslararası komünizm" ve "uluslararası ko-
münizme karşı direnme" gibi değerlendirmelerdi.
NATO'nun görev alanının sınırlarını genişleten "out of
area" teorisinin ipuçları, işte bu "Eisenhower Doktrini" ve
bu doktrinin öngördüğü "dolaylı saldırı" varsayımındadır.
NATO içindeki "outof area" tartışması, Afganistan'ın Sov-
yetler Birliği'nce işgalinden sonra ortaya atılmış ve Ameri-
ka'nın Körfez'deki çıkarlarının korunması için de bugüne ka-
dar savunulmuştu. NATO'nun görev alanı, Türkiye'nin sı-
nırlarında bitmeyip Körfez ülkelerini de kapsarsa, o zaman
NATO'nun görev alanı, iyice belirsizleşir. Bu belirsizlik, Türki-
ye'yi de bölgedeki her türlu askeri serüvenin içine itebilir.
Türkiye'den beklenen "Körfez'deki petrol bekçiliği" midir?
Evet, öyledir.
Anımsayalım, Türkiye'nin NATO'ya girişi 1951 yılında Men-
deres hükümetinin Batı'ya verdiği "petrol bekçiliği" güven-
celerinden sonra gerçekleşmiştir. Menderes hükümetinin
o günlerde Amerika ve ingiltere'ye verdiği güvence, devrin
Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü tarafından şöyle dile getiril-
mişti:
—Ortadoğu savunmasının gerek stratejik, gerek ekono-
mik bakımlardan Avrupa'nın korunması için zorunlu olduğuna
inanıyoruz. Bu nedenle Türkiye, Atlantik Paktı'na katılınca,
Ortadoğu'da bize düşen rolü etkin biçimde yerine getirmek
ve gerekli önlemleri birlikte almak için ilgililerle derhal mü-
zakereye girmeye hazır olacaktır.
Bugün Türkiye'nin dönüp dolaşıp geldiği nokta 1951 yı-
lında Menderes hükümetinin NATO'ya girerken bulunduğu
noktadır. Menderes hükümetinin NATO'ya verdiği güvence-
ler —anlaşılıyor ki— bugün ışleyecektir.
TBMM'nin Akbulut hükümetine verdiği, "yabancı ülkele-
re asker gönderme" ve "yabancı askerieri Türkiye'ye çağırmaT
yetkisinin anlamı budur.
NATO ülkelerindeki NATO birliklerinin emir ve komutası
savaş halinde NATO Başkomutanlığı'nageçer. NATO ülke-
lerinde NATO amaçları için kullanılacak askeri birlikler "air-
market for assignment" olarak bilinir. Akbulut hükümeti,
Irak'tan Türkiye'ye yönelecek bir saidırı karşısında silahlı
kuvvetlerı NATO başkornutanlığının emrine verebilecektir.
Olası bir saldırı karşısında NATO'nun "allien mobile force"
olarak bilinen "müttefik çevik kuwet"\ önceden belirlenen
bölgelerde caydırıcı görevler yapar. Bu çevik kuvvetler, Av-
rupa'daki karargâh ve birliklerinden hareket ederek, caydı-
rıcı önlem olarak daha önceden kullanılacakları bölgelere
yerleştirilirler.
Türkiye'de de önceden belirlenmiş böyle bölgeler vardır.
Bu bölgelerden biri Türkiye'nin Sovyetler Bırliği sınınna en
yakın bölgedir. Bir başka bölge de hiç kuşkusuz bu "Kör-
fez bekçiliği" için kullanılacak Güneydoğu bölgesidır.
NATO Başkomutanlığı Avrupa'daki bu kara, hava, deniz
birliklerinden oluşan çevik kuvveti Türkiye'ye göndermiş de-
ğildir.
NATO, "reinforced alarm" adı verilen "takviyeli alarrrf'a da
karar vermiş değildir.
NATO'nun kendisi bölgede böyle kararlar almamış ve Av-
rupa'daki kuvvetlerini caydırıcılık amacıyla Türkiye'ye kay-
dırmamış ve "takviyeli alarm"a da karar vermemişken hü-
kümetin, Irak'a karşı savaş ilanı hazırlıklanna girdiğini gös-
terir yetkiler alması, "NATO'dan fazla NATO'culuk" anlamı-
na gelmiyor mu?
Sudan'da 200 bin kişi yürüdü
Saddam'a destek
Dış Haberler Servisi — Irak'ın
Ku\eyt'i işgalıyle tüm dunyanın
tepkisini üstüne çeken De\let Baş-
kanı Saddam Huseyin. bazı Arap-
lar tarafından desteklenivor. Su-
dan'ın başkenti Hartum'da. Ür-
dun'de \e İsrail i>gali altındaki
Batı Şeria'da dün Saddam lehine
genış gosteriler duzenlendı. Filis-
tin Halk Kurtuluş Cephesi lideri
George Habbaş da Saddam'ın
Kuveyt'tekı Irak ışgalinin sona er-
mesi için gönderdıği planı destek-
lediğinı açıkladı.
Sudan'ın başkemi Hanurr.'da.
öğrencı \e ışçilerden oluşan 200
bin ki>i, Irak De\leı Başkanı Sad-
dam Hüseyin'i destekleyen bir
gösteri yaptılar.
Gostericiler, ABD abkerlerınin
CÜNEYT ARCAYÜREK yaz.yor
Dönüm NoktasıANKARA— Geleneksel dış
politikamızın nereden gelirse
gelsin ancak saldırı durumunda
savaşmayt öngören ana kuralını
temelinden değiştirerek saldır-
gan öğelere bağlamayı hedef
alan Akbulut imzalı Başbakanlık
tezkeresinin Meclis'in gizli oturu-
munda özde tümüyle tersyüz
edilmesi birkaç açıdan genelde
rahatlık yarattı.
Ne var ki içeriği birkaç açıdan
önemli tartışmalar sürüyor.
ANAP grubunun sağduyulu çev-
releri, Türkiye'yi savaşın eşiğine
getirecek ya da savaşa itecek is-
temin yeniden savunu koşuluna
bağlanmasındaki çabalardan
kendi hesaplarma pay çıkarıyor-
lar. Muhatefet ise Inönü ile De-
mirel'in gizli oturumda çok açık
yargılar getiren konuşmalarından
sonra ANAP grubunda gerçeğe
doğru bir 'ayılmanın' sezildiğini
belirtiyor.
SHP ve DYP çevreleri, yetki
kavramı yerine, Başbakanlık tez-
keresine 'izin' deyiminin konul-
masını anayasaya aykırı buluyor-
lar. Örneğin İnönü, "savaşa ka-
rar verme yetkisinin" her ne olur-
sa olsun, TBMM'den alınıp hü-
kümete verilemeyeceğint önko-
şul olarak savunuyor.
Demirel de hemen aynı kanı-
da. Fakat DYP lideri muhalefetin
çabalarıyla hükümetin —daha
doğrusu TÖ girişiminin—
'delindiğini' vurguluyor. Kuşku
yok, SHP Meclisten son çıkan
metnin Anayasa Mahkemesi'ne
gitmesinde yarar görüyor. Ancak
sonuçta bir 'tezkere' kabul edıl-
miş. Ne yasa ne de bir kararna-
me. Anayasa Mahkemesi'nin gö-
revleri arasında tezkerenin ana-
yasaya aykınlığını araştırmanın
bulunup bulunmadığı noktasın-
da SHP duraksıyor.
Yüksek mahkeme anayasayı
yorumlayacak tek kurum. Ta'ri-
hinde belki de bir başvurudan
sonra mahkeme ülkenin yazgı-
sıyla doğrudan ilgili bir
"tezkerenin" anayasa hukukuna
uygunluğunu araştırabilir. SHP
bu yolun açık olduğunu görürse,
yüksek mahkemeye yapacağı
başvuru ile çok önemli bir konu-
ya açıklık getirebilecek. İnönü,
şimdi Anayasa Mahkemesi'nin
yollarını arıyor.
Bir önceki kilometre
Önceki gece gerçekten çok
önemli siyasal hareketler yaşan-
dı. TÖ'nün kamuoyunu yanıltma
politikasından başarının doruğu-
na tırmandığını sindirme çabala-
rından sonra "zaman ve zemini
elverişli" bularak tabansız iktida-
rın Türkiye'nin yazgısını tek ada-
ma teslim etme girişimi birden
sahneye girdi.
Bir yandan ulusal birlikten söz
ederek muhalefetin Çankaya zır-
vesine katılmayışı eleştıriliyor, öte
yandan yaşamsal ve ulusal ka-
nuda Başbakan, Meclis'e başvu-
rudan önce muhalefet lıderleri-
nin-görüşünü almayı aklına bile
getirmiyordu. Atı alıp Üsküdar'ı
gectiği hesabıyla sâvaş açma-
dan asker göndermeye, üslerı di-
lediğinde ABD'ye teslim etmeye
kadar uzanacak çok önemli bir
yol ayrımında artık ulusal bırliği
anımsamanın zamanı değildi,
öyle düşünüyordu.
Anayasanın 92. maddesi gere-
ğince sahip olduğu "ani bir sal-
dırıda derhal harekete geçme
yetkisini" Genelkurmay Başka-
nı'na verdiğini övünerek yayan
TÖ, aynı zamanda "savaş hali ila-
nıyla asker gönderme, bulundur-
ma yetkisini" Meclis'in Bakanlar
Kurulu'na devretmesini istiyordu.
İstemin anayasaya aykırılığı bir
yana, böylesi büyük yetkileri Ba-
kanlar Kurulu'na vermek, TÖ'nün
eline sonucu neler getireceği bi-
partisinden sonra Akbulut elinde
tezkere, Bakanlar Kurulu'na gir-
diğinde yetki isteminin bu denli
aşırıya kaçacağı varsayılmıyordu.
İçerik Meclis'te tersine çevrildik-
ten sonra Akbulut'a yakın bir ba-
kan bize, tır mazeretmiş gibi
"Tezkerenir yazımı aceleye gel-
di" diyordu. Oysa tezkerenin "ya-
zıldığı yer" ile ilgili belirtiler or-
tadaydı, sonradan Akbulut'un ce-
binden çıkmıştı.
Bakanlar Kurulu'nda savaş ila-
nına yetki isteyen Akbulut'a kimi
bakanlar karşı çıktı. Dışişleri Ba-
kanı Ali Bozer, Devlet Bakanı
Vehbi Dinçerier, Adalet Bakanı
Oltan Sungurlu ve Milli Savunma
te birde kışkırtıcılığı kaçınılmaz
yetkiler devrinin başımıza bin-
bir serüven çıkaracağı kaygısı.
dikkate alınmadı. Akbulut da
parti grubunda "vaziyete
hâkim" devlet adamı rolünde,
yetkinin zorunlu olduğunu sert
bir dille anlattı.
Oysa kabinede Dinçerler'in
söylediği gibi zaman kötü seçil-
mişti. 1 eylülde zaten Meclis ça-
lışmaya başlıyordu. Yetki devrine
gerek yoktu. Duyarlı günlerde
böyle önlemler almak gereksiz-
di. Üstelik, Cumhurbaşkanı'nın
saldırıya savaş yetkisi vardı.
Meclis'teki açıkoturum, Türki-
ye siyasal tarihinde çok önemli
Yetki izne dönüşse bile anayasaya ayktrılık yine söz koftusuydu. Kesin sonuç
şuydu: Türkiye geleneksel dış politikasından vazgeçmeyecekti. Savaş
serüvenierine hangi taraftan olursa olsun girmeyecekti. BM karar verse de
Türkiye'nin savaş dışt kalmasındaki yaşamsai gerek, haikın yüzde 80'ini temsil
eden muhalefetçe vurgutanmtştı.
linmeyen olanakları teslim etmek
demekti. Nitekim muhalefet
—kuşkusuz gizli oturumda da
söylemiş olmalı— açık görüşme-
lerde bu noktaya değiniyordu.
Hatta, kulise yansıdığına göre iki
lider TÖ'nün dışımızdaki odakla-
ra "bilinmeyen vaatleri"ni ger-
çekleştırmek için yetki tezkeresi-
ni gönderdiğinden kuşkulandığı-
nı açıkça söylüyordu.
Tabii üzerinde düşünülmesi
gerekli daha başka önemli öğe-
ler vardı. örneğin, Türk ordusu
savunu düzenine göre hazıriıklıy-
dı Ya bugünkü durumu? Konut-
ta TÖ ile dondurmalı geceyarısı
Bakanı Safa Giray... Bakanlar
hukuksal yanıyla istemi onayla-
mıyor, örneğin Milli Savunma Ba-
kanı, "konunun 'yııkarıda' konu-
şulduğunu ve orada 'gerek' gö-
rülmediğinln ifade edildiğini"
söylüyordu.
Fakat Akbulut'a yan tutanlar,
bizzat Başbakan, yetkinin "cay-
dırıcı bir faktör" olduğunu öne
sürüyorlardı. Teknoloji öylesine
ilerlemişti ki ani saldırı karşısın-
da beş altı saatlik gecikmeler
çok olumsuz sonuçlar verebilir-
di. Anayasanın Köşk'e, saldırı
durumunda derhal savaş yetkisi
veren hükmüne karşın hüküme-
bir gündü. İki muhalefet açıkça
BM'nin ekonomik kararları dışın-
da, özellikle bir savaşa katılımı
kesin dille reddettiler Savaş yap-
tırımına BM karar verse dahi,
Türkiye'nin buna katılmamasın-
da direneceklerini bildirdiler. Bu
vurgulama ulusun yüzde 80'inin
sesi ve isteğiydi. Bu arada İnö-
nü'nün ANAP grubunu haikın
"TÖ'nün diktatörlük hevesini ger-
çekleştirmek için seçmediğini"
soylemesi, Demirel'in TÖ'nün
anayasadaki görevlerini "tadat
eden" ayrıntılarıyla ortaya koyan
acıklamaları, iktidarı henüz uyku-
dan uyandırmamıştı.
Ne olduysa gizli oturumda ol-
du. inönü ile Demirel'in yetkinin
anayasaya aykırılığından başla-
yarak "gizli kimi vaatlerin" karşı-
ianması kuşkusunu dile getirme-
lerinden sonra çalkantı başladı.
Anayasa çiğneniyor, Türkiye sa-
vaşın içine itiliyordu. ANAP mil-
letvekilleri nefes almak için kuli-
se çıktıklannda yüzleri gülmüyor-
du. İşin ucunda ülkenin yazgısı,
bir o kadar yüce divanda hesap
vermek de vardı.
Başta ANAP Genel Başkan
Yardımcısı Ortıan Demirtaş, yet-
ki istemini değiştiren saldırı ye-
rine savunu izni getiren bir öner-
ge hazırlıyordu. Akbulut bir yan-
dan kimi bakanlarca slkıştırılıyor,
öte yanıyla grubun önemli bölü-
münün yetkiye oy vermeyeceği
beliriyordu. Meclis Kanun ve Ka-
rarlar Dairesi Başkanı Orhan
Dülgerler de devreye sokuldu.
Demirtaş yerine tezkereyi son bi-
çime sokan önergeyi Akbulut'un
vermesi daha uygun görüldü.
Hareket gruba mal edileceği-
ne, Akbulut'tan gelmesi daha
"politik" olacaktı. Tezkerenin tü-
müyle değiştirildiğini Meclis Baş-
kanı açıkladığında, iktidann be-
lirli bölümüyle muhalefet, sonu-
cu kendi açılarından değerlendi-
riyordu.
Yetki izne dönüşse bile anaya-
saya aykınlık yine söz konusuy-
du. Kesin sonuç şuydu: Türkiye
geleneksel dış politikasından
vazgeçmeyecekti. Savaş serü-
venlerine hangi taraftan olursa
olsun girmeyecekti. BM karar
verse de Türkiye'nin savaş dışı
kalmasındaki yaşamsal gerek,
haikın yüzde 80'ini temsil eden
muhalefetçe altı çizilerek vurgu-
tanmış, bu aşamada kabul gör-
müştü.
İkinci önemli sonuç ise TÖ:
nün bütün dışlama heves ve ça-
balarına karşın varlığıyla
TBMM'nin ne kadar önemli. vaz-
geçilmez değerde bir kurum ol-
duğu bir kez daha, artık yadsıma
olasılığını ortadan kaldıracak bi-
çimde kanıtlanmıştı.
Üçüncü sonuç, hükümetin
düştüğü durumdu. Cumhurbaş-
kanı'na Meclis'in tatilde olduğu
zaman olası bir saldırıya karşı
hemen harekete geçme yetkisi
veren anayasaya karşın, hükü-
met —Demirel'in ifadesiyle— ar-
tık fazla ise yaramaz "izinler" al-
mıştı. Akbulut'un tezkeresi hiçbir
anlam taşımtyordu.
Daha başka gerçekler: Telefon
diplomasisiyle saga sola koşu-
şan, bu eylemlerini içeride kişi-
sel propagandaya yatıran, Türki-
ye'de tek adam olduğunu, Mec-
iis'ten büyük yetkilerle donandı-
ğını dışa kanıtlamak isteyen TÖ,
iki darbe birden yiyordu. Lider-
lerin Çankaya'ya çıkmaması,
Meclis'in aldığı son kararlar, dı-
şarıda "kişilıği üzerinde" önem-
li etkiler yapacaktı.
TBMM, tek adama —muhale-
fetin üstün çabalarıyla— karşı
çıkmıştı.
Kısacası, Türkiye, önceki gün
tarihsel önemde dönüm noktası
yaşadı.
derhal Arap topraklarını terk et-
mesini isteyerek, "Askeri tehdit-
leriniz kimseyi yıldırmaz" şeklin-
de sloganlar attılar.
Öte yandan dun Ürdün ve işgal
altındaki Batı Şeria'da Saddam
Hüseyin'i destekleme gösterileri
yapıldı. Ürdün'de yapılan göste-
rı\e yaklaşık 20 bin kişinin katıl-
dığı bildirildi.
Habbaş'tan destek
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi
(PFLP) lideri George Habbaş,
Irak'ın Kuveyt'teki Irak ışgalinin
sona ermesi için one surduğü pla-
nın "Dengeli, kapsamlı olduğu-
nu. gerginligi azaltacağını ve sa-
vaşa engel olacağını, a>rıca Orta-
doğu'da barışı gerçekleştirecegi-
ni" so>ledi.
PFLP Arap Birliği'ni de öneri-
>e karşı ciddi ve sorumlu bir yak-
laşım göstermeye \e olumlu bir
cevap vermeye çağırarak, öneri-
nin tüm Arap ülkelerıninortak bir
anlayışa varacaklan bir temel sağ-
ladığını kaydettı.
ECEVİT
Erbakan
neden
konuşmuyor?
İç Politika Servisi — DSP Ge-
nel Başkanı Bülent Ecevit, RP
Genel Başkanı Necrnettin Erba-
kan'ın Ortadoğu'daki son geliş-
meler konusunda konuşmaması-
na dikkat çekti ve "Neden konuş-
madı? Nedenini çok merak
ediyorum" dedi.
Istanbul'a dün akşam ge'erek
Bayrampaşa'da seçim turu atan
DSP Genel Başkanı Bülent Ece-
vit partililerin yolu kesmesi üze-
rine "programında olmamakla
birlikte konuşma yapacağını" be-
linerek dış politika ve Ortadoğu'-
daki son gelişmeler konulannda
gorüşlerini açıkladı.
Ecevit. Refah Partisi Genel
Başkanı Necmettin Erbakan'ı tec-
rübeli ve konuşmayı seven bir li-
der olarak tarumladı. RP yöneti-
cileri ile Erbakan'a seslendiğini
söyleycn Ecevit, "S«yın Erbakan
yanıtlarsa çok sevinirim. Son Or-
tadoğu'daki gelişmeler konuson-
da hiç konuşmadı. Neden konuş-
madı? Nedenini çok merak
ediyorum" dedi. Erbakan ve
RP'li yöneticilerin Irak-Kuveyt
gelişmeleri konusunda kimi, han-
gi tarafı desteklediğini, hangi ta-
rafları haklı ya da haksız buldu-
ğunu da merak ettiğini söyledi.