Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 30 TEMMUZ 1990
MOSKOVA NOTLARI ARSLAIS R4ŞER KAFAOĞLl
ARBAT SOKAGI — Moskova'daki Arbat Sokagı'nda gıinün her saatinde serbestçe nutuk atanlara rastlayabilirsiniz. Burada çar savunu-
cnlanndan hızlı Ligaçev yanlılanna kadar herkes gonışlcrini serbestçe açıklayabilir.
Arbat Sokağı'nda
Hyde Park havası— 2 —
Otdden çıktığımızda 400-500 kişilik bir ka-
tabahk hern bağırıyor ve hem de ellerindeki
pankartlan sallıyorlardı. Pankartlarda "Yelt-
sin"in adını okudum (o kıt Rusçam ile) ama
gerisini sökemedim. Rehberim Aleksey'e sor-
dum. Yazıları okuyup şöyle çevirdi:
— Yeltsin Amerika'ya Başkan oisun...
— Yeltsin Amerika'ya (Hani bizde de ko-
münistler Moskova'ya derlerdi ya).
— Yetofe! Ne kadar doJar aldın?
— Yeltsia ik olraaı'.
Evet Moskova'ya gelişimizin UçUncü gu-
nfiydü ve o gıin hem Sovyetler Birliği'nin Me-
buslar Sovyetinden sonraki en yüksek ve yet-
küi organı Yuksek .Sovyet toplanryordu, hem
de Sovyetler Birliği'ni oluşturan 15 cumhuri-
yetin en büyüğü olan ve nüfusun yansından
fazlasını barındıran Rusya Federatif Cum-
huriyeti'nin yasama organı olan meclis... (Bu
sonuncu meclis tek dereceli ve çok panili bir
kampanya ile seçilen ılk yasama meclisiydi.)
Aynca biı yanda II. Dunya Savaşı'nın sona
erişinin45'inci yıldöntimü kutlanıyor, Mos-
kova Belediye Meclisi (Halkoyuyla seçilen ilk
Belediye Meclisi) önemli kararlar alıyordu.
Yani ne derler hani, "dokaz ayın çarşambası
bir aray» gelmişti" ve biz boylesine bir dö-
nemde gelmiştık Moskova'ya...
Sokaklar, meydanlar, hatta otel lobileri si-
yaset kokuyordu. Siyaset ve özgflrlük... Son-
suz bir konuşma ve gösteri özgürluğu... Met-
rolarda elinden gazete düşmeyen Moskova-
lüaı, sabahlara kadar TV başında meclisleri
izliyordu.
lüks Arbat ya da Gorbi lokantalannda bile
yemek için yer bulrnak, yemek yernek büyük
bir dert. Bunun kanıtının biri, Arbat'taki
Gürcü börekçi... Onun önunde de kuyruk ek-
sik değil...
Kızıi Meydan, Arbat ve Puskin Meydam...
Buralarda izin alıp verilmeye pek bakılma-
dan hep toplantüar var. Ama dinleyen az,
ama dinleyen çok. Buna kimse bakmıyor.
Laf atma, sataşma da yok. Tarüşma, konu-
şanın sözunü kesme, ağız dalaşı yok. tlk kez
Kizıl Meydan'da Yeltsin'e karşıt gösteriyi
görmOştük, ama ertesi gün Yellsindlerin gös-
terisi ötekini çok gölgede bıraktı. Pankart-
lar da şöyleydi:
— Yeltsin degil Rusya'nın, SSCB'nin tek
umuda'...
— Ya Yeltsin başımızda ya da felaket pe-
şimizdc...
— Yeitsin'in yolundayız.
Evet bu ölçüde gosteri özgurluğune, Av-
rupa ve Amerika'da da görülmeyen bu ser-
bestliğe şaşırdım. Kimi bunu iktidar karga-
şasına, iktidar boşluğuna veriyor. Ama ne-
den sadece bu olsa kargaşa da birlikte olur
denebilir. Burada gösteri hakkı kullanmada
bir kargaşa yok... Sovyet polisi adeta sokak-
lardan çekilmiş. Eski 1977'deki Sovyet poli-
si nerde, şimdikilerin insancıl davranışlan'
nerde? Aslında burada Sovyet halkının bu
kadar baskı döneminde 70 yıl yaşadıktan
sonra siyasal haklannı boylesine disiplinli ve
anlamlı kullanüışı hayrarüık uyandınyor. Ko-
lay bir şey değil yeni değismelere hemen
uyum sağlamak.
Moskova'nın ünlü Arbat Sokağı'nda bir bakıyorsunuz
çağdaş (!) gençlik sakalıylabir adam, çevresinde
toplananlara Yeltsin ve Gorbaçov'un neden değersiz,
ama Ligaçev'in neden büyük bir insan olduğunu
anlatıyor. Ötede 1917 modeli sakallı bir rahip eskisi,
Rusya'nın ancak çar ve Ortodoks kilisesiyle biriiğe
kavuşacağını bağıra çağıra anlatıyor... Laf atma,
sataşma yok Puşkin Meydanı'nda.
McDonald önündeki uzun kuyruğun bir nedeni de,
sabahtan akşama yemek veren başka bir yer olmayışı.
Ben güvenliyim. Biri gitse, örneğin böyle hizmet veren
bir İnegöl köftecisi açsa orada da kuyruk olabilir.
Bunun kanıtının biri Arbat'taki Gürcü börekçi...
Onun önünde de kuyruk eksik değil.
Otelimiz "Otel Rusya" Moskova'nın gö-
beğinde, Kızü Meydan'daydı. Odadan bakın-
ca Kremlin'in kulesini, tvan Kilisesi'ni gö-
rüyordum. Ve otelden her çıkışımızda gös-
tericileri göriiyorduk. Sadece otelde değil...
Arbat Caddesi'nde, bir bakıyorsunuz şöyle
çağdaş (!) gençlik sakalıyla bir adam çevre-
sinde toplananlara Yeltsin ve Gorbaçov'un
neden değersiz, ama Ligaçev'in neden büyük
bir insan olduğunu anlatıyor. Rusya'yı na-
sü refaha kavuşturacağını acıkhyor.
ötede 1917 modeli sakallı bir rahip eski-
si, Rusya'nın ancak çar ve Ortodoks kilise-
siyle biriiğe kavuşacağını bağıra çağıra an-
latıyor... Onun gibi konuşanlara bakılırsa,
çar ve Ortodoks kilisesi sadece Rusya'nın de-
ğil Doğu Avrupa'nın da birleşmesini sağla-
yacaktır... Ama sokaklara daha çok Yeltsin
ve Travkin taraftarları egemen. Arbat ilginç
bir yer.. Londra'daki Hyde Park'a bu
"nutukçular" nedeniyle benziyor. Ama da-
ha çok her türlü cadde ve sokak gösterileri-
nin yapıldığı, hippi ressamlann tablolarıru
sergUediği, normal alışveriş mağazalanmn da
yer aldığı, Moskova'nın enteUerinin sık sık
uğradığı bir sokak.
Diğer bir gosteri yeri de Puşkin Alanı..
Puşkin Ruslann en çok sevdikleri yazar..
Herşeyin en iyisini ona layık görür Ruslar..
En büyük alana da onun adını vermişler
Alanı çevreleyen duvarlar afışlerle dolu..
Afîşier cidden gözabcı ve alaycı... Bunlar gün
geçtikçe yoğunlaşıyor... Yeltsin, Ligaçev ve
hele halkın ekonomiden sorumlu tuttuğu
Ryzkov, hatta Gorbacov ile alay edilen ofis-
ler. Sonra da yer yer toplanmış (çoğu genç)
göstericiler...
Puşkin, hem görkemli ve hem de canaya-
kın bir meydan... Canayakınlığı onu kuşa-
tan devasa binalarla bozulmuş değil... Önün-
de günün her saatinde uzun kuyrukların ek-
sik olmadığı ünlü hamburger satış yeri.
McDonald da bu meydanın bir kenarında
tezgâhını kurmuş. Bu uzun kuyruğun bir ne-
deni de McDonald gibi sabahtan akşama her
saatte yemek veren başka bir işyeri olmayı-
şı. Ben güvenliyim, biri gitse örneğin böyle
hizmet veren bir İnegöl köftecisi açsa, ora-
da da kuyruk olabilir. Çünkü Moskova'da
Meydanlar, hatta basın, meclisin işleyişi
hoş da demokrasinin tamamen geldiği de dü-
şünülmemeli... Hele Komunist Parti'nin Giz-
li Polis ve Kızıl Ordu'daki siyasal örgütleri,
devlet partisi konumu böyle kalınca... Yelt-
sin ve arkadaşları da hep bu noktadan bas-
tınyorlar. Komunist Parti'nin bir devlet par-
tisi durumundan çıkmastnı istıyorlar. Ama
bu hiç küçümsenemeyecek bir sakınca dışın-
da Sovyetler Birliği'nde özgürlükler konu-
sunda epeyce ileri gidildiği kesin.
Yeltsin
Boris Yeltsin, bugün Sovyetler Birliği'nin
en büyük cumhuriyeti Rusya Federal Cum-
huriyeti'nin tek dereceli seçknle seçilen Cum-
huriyet Parlamentosu'nun sectiği curahur-
başkanı... Olayın önce tarihsel bir önemi var.
Federal cumhuriyet tarihinde ilk kez, tek bir
partinin adaylarına oy verilmesi zorunlulu-
ğu olmayan bir seçirale seçildi bu parlamen-
to. Ve Yeltsin en yüksek makamların (Gor-
baçov'un) seçilmesini istemediği bir siyaset
adamı idi bu seçimlerde. Sovyetler Birliği'-
nin en kalabalık ve aydını bol Moskova'nın
bir seçim bölgesi. Yeltsin bu seçim bölgesin-
den en çok oyu alarak seçilen bir cumhuri-
yet meclisi uyesi...
Rusya Federal Curnhuriyeti deyip geçme-
yelira. Yüzölçümü 16 milyon km!
.. Yani bü-
tün Avrupa kıtasırun 1.5 katı... Batısında Po-
lonya, doğusunda ise Japonya, Kore ve Be-
ring boğazının ötesinde Birleşik Amerika
Devletleri var. Neredeyse uzerinde günun her
saatınde değilse bile 18 saatinde guneşin bu-
lunduğu bir kara parçası. Smırları içinde
11.200 cins hayvan yaşıyor. 22 dil konuşu-
luyor. 12.200 kolektif çiftlik, 12.000 devlet
çiftliği ile tarımsal üretimin Sovyetler Birli-
ği'nde yarısı bu cumhurîyette üretiliyor. Bu
sırurlar içinde ayrıca 100 araştırma enstitü-
sü, on bin büyük sanayi tesisi var. Doğalga-
zın beşte dördü, petrolün beşte üç rezervleri
bu cumhuriyette.
Böyle bir cumhuriyette, 145 milyon insa-
nın yani Sovyetler Birliği nufusunun yansın-
dan fazlasının yaşadığı Rus Federal Cumhu-
riyeti'nde, ilk kez cumhurbaşkanı seçildi biz
Moskova'dayken... O zamana kadar böyle
bir makam yoktu. Bu nedenle 15 Mayıs 1990
Salı günü, Rusya Parlamentosu toplandığın-
da (bizim Moskova'ya vanşımızdan üç gün
önce) gözler Moskova'ya çevrilmişti. Önce
temel bazı yasalar görüşülecek, sonra da
cumhuriyetin başkanmın secimine geçilecek-
ti. Adaylığını ilk olarak Boris Yeltsin -
beklendiği gibi- Uan etti. Onu iki önemsiz
aday ile tutuculann adayı sayılan Polazkov
ve Vlasov izledi. Vlasov'un parlak bir siya-
sal geçmişi vardı, meclis toplandığında da
Rusya Cumhuriyeti'nin Başbakanı olup ken-
disini Gorbacov destekliyordu.
Seçim Vlasov ve Yeltsin arasmda geçecek
denirken Vlasov çekildi. "Vlasov çekilince
Yeltsin galiba garantiledi" diyenler, yanıldık-
lannı cabuk anladılaı. Polazkov çetin bir çe-
vizdi. (1) İki turda Polazkov 470-480, Yelt-
sin onu geçerek 497-507 oy aldı. Ama seçil-
mek için 1061 üyeli meclisten 531 oy almak
gerekiyordu. Üçüncü turda da sonuç alama-
yınca adaylara yeniden şans tanımak üzere
ara verildi.
Bu arada Polazkov çekilip Gorbaçov'un
gözdesi Vlasov yeniden aday oldu. (2) Ama
o sıra Uan olunan ve halkın çok kızdığı eko-
nomik programa bir tepki olarak Yeltsin
30-40 tutucunun kendine kayan oylanyla (3)
535 oyla seçilmeyi basardı.
Yeltsin, bağırasız listeden bir aday olarak
seçildi, ama Sovyetler Birliği Komunist Par-
tisi üyesiydi. Son 28. SSCB KomUnist Parti
Kongresi'nde, devlet başkanlığı makamının
tarafsız olması gerekçesine uyarak partiden
çekildiğini bildirdi. Yeltsin taraftarları onun
arkasmdan partiden çekıldiler: Parti liderli-
ğine aday Şostokovsky, Moskova Belediye
Başkanı Popov, Leningrad Belediye Başka-
nı Sobchak, Moskova milletvekili Lysenko
gibi önenüi kişiler partiyi terk ettiler.
Ancak Yeitsin'in yeni kunılacak Demok-
ratik Platform Partisi'nin başkanlığına geç-
meyi düşünmemesi, partiyi başsız bıraktı.
Ama Yeltsin bu istifayla bir kuş daha vuru-
yordu, cumhurbaşkanı partili olamazdı... Bu
nedenle Gorbacov da Komunist Parti'den ay-
nlmalıydı.
Pıyasa ekonomisi
Yeitsin'in ödünsüz ve sınırsız bir radikal
reformcu olduğunu sanmıyoruz. Aslında is-
tediği, merkezi hukumetin elinde bulunan
yetkilerin cumhuriyetlere devri. Komunist
Partisi'nin ordu (Silahlı Kuvvetler) ve gizli
polisten çekilmesi, kamudan aldığı malları-
m bırakması. Gorbaçov'un genel seçimlerin
geçilerek yeni meclis ile birlikte halkın seçe-
ceği çok ad^.yh bir secimle kendini halkoyu-
na sunması.
Ama özel piyasa ekonomisi ve hele eko-
nornik planlamadan piyasa ekonomisine geç-
me yolunda fıkirleri pek açık değil. "Hatta
birşey demiyor" denebilir. Aslında Rusya'-
da aydınlar arasmda bir akım var: Her cum-
huriyet kendini daha iyi yönetir. Ama bu yö-
netmede ileri sürülen reçeteler Otarşi (ken-
dine yeterlilik) ve plancı ekonomi, temeli
oluşturuyor. Rusya Cumhuriyeti'nin diğer
cumhuriyetlerince sömürüldüğü kamsı var.
Rusya Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını öne-
rip karar aldırırken Yeltsin bu duygulardan
yararlandı.
Ama Yeitsin'in Rusya Cumhuriyeti'nin si-
yasetine tam egemen olduğu söylenemez. Ör-
neğin başbakanlık seçiminde meclis onun
başbakanın derlet başkanının ataması one-
risini kabul etmedi. Ve kendisinden daha çok
Basbakan Rijkov'a daha yakın birini başba-
kan seçti. Bu nedenle Yeltsin kendine başka
yandaşlar aramaya başladı. Bir önceki yazı-
da belirttiğimiz gibi özerk cumhuriyetler ve
özerk bölgelere "gerçek özerklik" verecek
adımları başlatacak.
Yeitsin'in kitabını Londra'da gordum.
Çok pahalı idi. Nasıl olsa Sovyetler Birliği'-
nde bulunur, daha ucuza alınm diye alma-
dım. Ama telif haklarını sattığı yayınevi
SSCB'ye göndermemis, alamadım. Başka şe-
hirde ele geçirdim. Yeltsin olsun, Gorbacov
olsun kitaplarından milyonlarca dolar para
kazandılar. Ama bu paraları her ikisi de sağ-
lık ve eğitim kurumlarına bağışladılar.
1) Polazkov, nasıl çetin bir çeviz otduğunu
Rusya Cumhuriyeti Komunist Partisi Kong-
resi'nde de gosterdı. Açık farkla Genel Sek-
reter ve bu nitelığıyle de SSCB Komunist
Partisi polıtbüro uyesi oldu.
2) Yuri Vlasov, halterde ıkı kezolimpiyat şam-
pıyonu olmuş, çok sevılen bir sıyasetçıdir.
3) Rijkov'un fıyat zamlannın ilanından bir gün
sonra Yeltsin, Vlasov'un koruyucuları Rıj-
kovcularla Gorbacov'a duyıian tepkiden de
yaraıianıp başkan seçildi.
Yarın: Sovyetler'de
piyasa korkusu
< FMTGULLIVER LEÎNINGRAD'DA
Lenîngrad Neva'nın
kollarında yatar— 2 —
Leningrad Gan'ndan otele gitmek üzere
otobüse binerken Giancario de Carto ile gör-
düğümüz ilk yapüar ve caddelerle ilgili izle-
nimlerimizi değerlendiriyoruz. De Carlo
önemli bir mimar, bir şehiriçi. Üstelik ünlü
ttalyan romancısı Elio Vittorini'nin uzun yü-
lar komşusu olmuş yakın bir arkadaşı. Ali
Han ödülu'nün jürisinde üye olduğu için
Türkiye'yi de yakmdan tanıyor.
Otele gidinceye kadar gördüğümüz düzenli
caddeler, binalar burarun gerçek bir Avrupa
kenti olduğunu kanıtbyor. Üstelik birçok ül-
kedeki çılgın araba sevdası yüzünden trafı-
ğin tıkanması burada söz konusu bile değil.
Leningrad Oteli'ndeki odalanmıza yerleştik-
ten sonra öğle yemeğine kadar üç saat boş
vaktimiz var. De Carlo üe hemen Leningrad'ı
keşfe çıkıyoruz. İlk dikkatimizı çeken Neva
Nehri kıyısındaki otelimizin karşı nhtımına
bağlı Aurora Kruvazörü ve Deniz Müzesi.
Kısa bir sure sonra Ekim Devrimi'yle ilgi-
li bütün bu canlı anıtlann yaşanan dramatik
değişmeler yüzünden özellikle dış ülkelerden
gelen solcular için bir hüzûn kaynağı olaca-
ğını anlayacağiz. Tarihin insanlara oynadığı
garip oyunların yol açtığı bir hüzün.
Yüzlerce ada ve kurutulmuş bir bataklık üzerinde
kurulmuş Leningrad, Neva'nın kolları ve kanallar
üzerindeki köprülerle birbirine bağlanmış yeni
adalardan oluşan bir kent. Nehir ve kanallar boyunca
uzanan nhtımlarda çoğu 18. yüzyıl İtalyan
mimarlarının eserleri olan görkemîi yapılar var.
Gulliver grubunun tartıştığı konulardan biri, Avrupa
kentlerindeki yozlaşmaydı. Avrupa'nın son yıllarda
geçirdiği önemli değişimler, ulusal devletler
arasındaki smırları belli ölçülerde ortadan
kaldınrken, daha özgür ve daha uygar bir Avrupa
yaratmada kentlere de büyük sorumluluklar düşüyordu.
Leniograd'da İtalyan mimari
Leningrad, yüzlerce ada ve kurutulmuş bir
bataklık üzerinde kurulmuş, Neva'nın kolları
ve kanallar üzerindeki sayısız köprülerle bir-
birine bağlanmış yeni adalardan oluşan bir
kent. Nehir ve kanallar boyunca uzanan nh-
tımlarda da çoğu 18. yüzyıl ttalyan mimar-
larının eseri olan görkemli yapılar var. De
Carlo bu mimarların ftalya'ıun en parlak sa-
natçılan olmamakla birlikte, Leningrad'a ge-
ne de Venedik'i andıran bir çekicilik kazan-
dırdıklan karusında. Sıkı bir yurüyüşle Nevs-
ki Bulvan'na doğru ilerliyoruz. Geçtiğimiz
caddelerdeki dükkânlar, özellikle kitapçılar
olumlu bir izlenim bırakıyordu üzerimizde,
En azından, bir tüketîm toplumunun arsız-
Uğının olmayışı romantik bir yamlgıya düşü-
rüyor bizi.
Voinova Caddesi'ndeki Yazarlar Birliği'nde
öğle yemeği için öbür arkadaşlarla buluşu-
yoruz. Çarlık dönemindeki zengin soylular-
dan birinin evi olmalı. Yemek ve kahve sa-
lonlan, üst katta toplantı odalan, sahneli bir
tiyatro ve konser salonu olan küçük bir sa-
ray nerdeyse. Alt kattaki girişte heybetli bir
heykelle karşılasıyoruz. "Mayakovski!" diye
bağmyorum kendimi tutamayarak. Yanımız-
BEYAZ GECELERDE
Zaman gıtgide daralıyor-
yola çıkmadan postalamak istıyorum
sana bu kartu
.Leningrad, biliyorsun, bir yazarlar kenti
Petersburg adıyla kurulduğu günlerden ben.
Neva'ya açılan kanallarında gezdirirlerken
Puşkin'in evini gösleriyorlar (rvtinçle,
Dostoyevski'nin okudutu muhendis mektebini.
Bir zamanlar Gogol'ün yunidiiğü köpnilerin
alundan geçiyoruz başlarımızı eğerek,
sonra kalabalığına karışıyoruz Nevski Caddesi'nin,
Her yerden altın kubbeler görünûyor.,
altın kuleler, Kışlık Saray,
gezilmesi yıllarca sürecek mtizeler.
Ve sağda, ağaçlı bir avlu içinde,
geçen yıl Anna Ahmatova'nın halka açılan evi.
"Anna Ahmatova. ûnlu Rus ve Sovyet Şairi!"
Coğrafya bas döndurüyor Lenıngrad'da,
Tarih de öyle.
CEVAT ÇAPAN
Leningrad antHc limamsda bir anıt
nıflann kalele-i, imparatorluklann ve bürok-
rasüerin guç kaynağı olarak insanüstü bir ni-
telik kazamrken, Avrupa kentleri, içinde ya-
şayaa yurttaşlann yönetime katüdıklan, so-
runiannı açıkça görüşup bunlara özgürce çö-
zümler kararlastırdıkları toplumlar oluştur-
muşlardı. Bu site devletlerinin temeli polis de-
dığimız kentlerdi.
Politika da kentte yaşayanlann kendileri-
1917°de Bolşe\ik a)aklanmasımn hedefi Kışlık Sara> şiradi Ermüaj Muzesi.
da beliren bir Rus, 'TEvet" diyor, "Devrimin
kurbaalanndan biri!" De Carlo da dayana-
mıyor: "Biz onu devrimin kahramanlanndan
biri olarak tanımıştık" dıyor acı bir gulum-
semeyle.
Yemekten sonra otobusle ve isini çok iyi bi-
len bir rehberin eşliğinde Leningrad'ı gezdik.
Üç saat içinde ve bir otobüs camından ne gö-
rülebilirse gördük: Büyük Petro'nun yaptır-
dığı saraylar, müzeler, yüksekokullar, amtlar,
Katerina'mn yaptırdığı saraylar, saraylar, sa-
raylar, daha sonraki çarlann vaptırdıkiarı ka-
tedraller, kiliseler, saraylar, okullar, hastane-
ler. Ve belli bir plana göre açümış bulvarlar,
geniş caddeler, parklar, köpriıler. Hepsi hız-
la geçiyordu gözlerimizin önunden. Daha
doğrusu biz onların önlerinden geçiyorduk
bütün bu güzellikleri özumleyecek vakti bu-
lamadan. Bir turist olarak daha ne yapa'oı-
lirdik ki yeniden buraya dönmek istemekten
başka?
Gece, Kirov Balesi turnede olduğu için Si-
birya'dan gelen sıradan bir topluluktan "Ku-
ğu Golü" balesi. Ancak bir turist kafîlesinin
bir akşamının boş geçmemesi için düzenlen-
miş bir program. Ama bizim Leningrad'da
bulunma nedenimiz turizm değil de önemli
kultür sorunlarını tartışmak olduğuna göre
bu durumdan yakınmak da gerekmiyordu.
"GalHver" gnıbunun Leningrad toplantı-
ları ikiye aynhyordu: Gündüzleri grup üye-
leri kentii aralarında toplanarak "Avrupa'nın
Yeniden Yapılaıuşında Kentlerin Rolü"nu tar-
tışacak, akşam yemeğınden sonra da halka
açık toplantılarda Leningradh yazar ve aydın-
larla kentin tarihi ve bugünkü sorunlarıyla
ilgili görüş alışverişinde bulunulacaktı.
Kapalı toplantılann ele alacağı sorunlar da-
ha önce grup üyelerine gönderilen yazılarda
genel çizgilenyk belirlenmişti. Taş devrinden
bu yana insanlar büyük, zengin, guzel kent-
ler kurmuslardı. Bunlardan bircoSu sovlu sı-
nin oluşturduklan bu toplu düzenin yöneti-
mine katılmaları anlamına geliyordu. Orta-
çağ da bir anlamda, bu kent devletlerinin or-
tadan kalkmasıyla başlamış, 11. yüzyüdan
sonra da yeni bir kent türünün belirmesiyle
sona ermişti. Özellikle Italya'da ve Hollan-
da'da gelişen bu kentler, kı&a bir süre içinde
yoğun bir siyasal ve düşünsel etkinliğin mer-
kezleri haline gelmiş; feodal prensler, kilise
ve yeni kurulan krallıklar gibi kurulu düze-
nin iktidarına karşı çıkmaya başlamışlardı.
Almanların dediği gibi, kent havası özgür-
leştirici bir havaydı. Bu yuzden, mutlakiyet-
çi krallıklara karşı bir güç dengesi sağlarra-
ya çalışan kentler sı>-asal ve toplumsal bağ-
lamda büyiık bir önem kazanıyoTİardı. 18.
yüzyıldan başlayarak düşünurlerin "srnl lop-
lum"la "devlet" arasında bir ayrım yapma-
lan da rastlantı değildi. Çünkü sivil toplum,
temelde, bir kent toplumuydu. 1789'dan sonra
çeşitli arahklarla 1960'h yıllara kadar deği-
şik dönemlerde bu toplum anlayışımn siya-
sal bir yaratıcılıkla gündeme gelmesi de bu
özelliğjrıden kaynaklaruyordu.
Kentler yozlaşırken
Günümüzde ise kentlerin durumu genellik-
le Batı toplumlannın içinde bulunduklan cid^
di bir toplumsa) - tarihsel bunalımla paralel-
likler gösteriyordu. Kentlerin yapılan ve iş-
levleri yozlaşıyor; ınsansızlaşma ve yabancı-
laşma yaygınlaşıyordu. Şehir merkezleri, iş-
hanları, bankalar, yönetim bürolarırun yo-
ğunlaşmasıyla nüfusun bir bölümünün kent
dışındaki başkalanna kapalı zengin mahal-
lelerine, daha bu>-uk bir bölümünün de top-
lumsal hizmetlerden yoksuıı gecekondu böl-
gelerine kaçmasına yol açıyordu.
Böylece kentlerin toplumsal dokusu bozu-
luyor, daha çok bürokrasinin, kitle iletişim
araçlarının ve tüketim çlıgınhğının yönlendir-
diği bir nitelik kazanıyordu. Amerika Birle-
şik Devletleri'nde ortaya çıkan bu eğilim gi-
derek bütün dünyaya yayıhyor, üniversiteleri
kent dışındaki kampuslara iterek düşünsel ha-
yatla toplumsal hayat arasındaki kopukluğu
daha da arttırıyordu.
Bu durumda ne yapılabilirdi? Kentlerin
yozlaşması karşısında bazı romantik sanat-
çılar 1960'h yıllarda kurtuluşu kurduklan kü-
çük "komiin
r
'lere sığınmakta bulmuşlardı.
Ama bu, geıçeklerden kaçıştan başka bir şey
değildi. tnsanhğın yeniden gcrçeklere daya-
nan uygarca bir yasama düzeni kurabilmele-
ri için kentlerin siyasal bir biçim ve güç ola-
rak yeniden canlandırılması gerekiyordu.
Böyle bir canlanma süreci de toplumsal, ta-
rihsel, siyasal ve kültürel alanlardaki yaratı-
cılıkla başlatılabilirdi.
Kentlerin sorumluluğu
Genel durumu böyle özetleyen Castoria-
dis'e toplantıdaki öbür konuşmacılar da ka-
tüıyordu. Çözum konusunda ise herkesin üze-
rinde anlaştığı nokta, Avrupa'yı Avrupa ya-
pan kentlerin özelliklerinin neler olduklan-
nın yeniden gözden geçirilmesi olabüirdi. Av-
rupa'nın son yıllarda geçirdiği önemli deği-
şimler ulusal devletler arasındaki sınırlan
(rnaddi ve manevi duvarlan) belli bir ölçüde
ortadan kaldınrken, daha özgür ve daha uy-
gar bir Avrupa yaratmada kentlere de büyük
sorumluluklar düşüyordu.
Böyle bir yeniden yapılanmada yerel yöne-
timlerin önemi kuşkusuz artacaktı. Yerel yö-
netimler son on beş, yirmi yıl içinde yalnız
kendi bölgelerinde değil, ülkelerarası işbirli-
ği girişimleriyle de daha genış ölçekte basa-
nlı işler yapmışlardı. Bu ilişkiler, özellikle
Türkiye için çok önemliydi. Çünkü Marma-
ra ve Boğazlar Belediyeler Birliği'nin öncü-
lüğünde başlatılan ülkeler arası işbirliği ta-
sanlan, bu kurumlarda çalışan arkadaşları-
mızın birçok uluslararası yerel yönetim ku-
rumlannda etkin görevler aknalanm sağla-
mış, Türk yerel yöneticilerine Avrupa'da say-
gınlık kazandırmıştı.
Paris, Viyana, Londra, Berlin, bu arada Is-
tanbul gibi büyük kentlerin tarihleri gözden
geçirilmeliydi, çünkü bu kentler değişik din-
lerden, ırklardan ve kültürlerden insanlann
barış içinde bir arada yaşamalanna olanak
sağlamış, dışardan gelenleri o kentin uygar
bir hemşerisi yapmayı başarmıştı. Bu kent-
ler bugün aynı özelfikleri koruyamıyorlarsa,
bunlann nedenleri araştırılmalıydı.
HoUandalı toplumbilimci Abram de Sw»-
an'a göre kentleri yozlaştıran güçlerin başın-
da çokuhıslu şirketler geliyordu. Büyük ser-
maye bu kimliğiyle kentlerin merkezlerinde
bir kasırga gibi esiyor ve oralann toplumsal
dokusunu bozarak işhanlanna, bankalara ve
bürolara öncelik kazandınyordu. Bu kasır-
ga evcilleştirilebilir miydi?
Yeni merkezler
Giancario de Carlo'ya göre kentleri yeni-
den canlandırmak belki kent merkezlerini es-
ki durumlanna getirmekten çok, nüfusun ya-
yıldığı çevrelerde yeni merkezler, toplumsal
hayatın gelişip zenginleşebileceği mekânlar
yaratmakla mümkun olabilirdi. Kentin tarih-
sel merkezleri bir çeşit koruraacüık anlayışı
ile bir ölçüde daha da bozulmaktan kurtan-
labilirdi. Ama korumacıhğın bir çeşit müze-
leştirme tehlikesini de birlikte getirdiği göz
ardı edilmemeliydi. Bu görüşü paylaşan Ed-
gar Morin de kentlerin azman iş merkezleri
ve gökdelenlerle kaldıramayacaklan bir yü-
kün altına girdikleri kanısındaydı.
Edgar Morin, ayrıca değişik ülkelerdeki
kentler arasında "ikiz keatler" ya da "k«r-
deş kentler" bağlarının kurulmasınm da
olumlu bir etkileşim yaratacağını, bunun da
yerel yönetimlerin önemini ortaya koyduğu-
nu belirtti. Yerel yönetimler önemliydi, çün-
kü Fransa'da bile cumhurbaşkanının sınırsız
yetkilerine karşı tek denge öğesi belediye bas-
kanlanydı.
Kentlerin geçmişteki uygarlaştırma işlevi
başka konuşmacılar tarafından da sık sık vur-
gulandı. Novi Sad'lı romancı Akksandr Tİ8-
ma, ilk gördüğü büyük kentin gençüğinde bir
süre kaldığı Budapeşte olduğunu söyledi.
Kendisi daha sonra yazdıklannda Budapeş-
te'den hiç söz etmemiş. Ama Budapeşte ona
dünyaya nasıl bakılacağını öğretmiş.
Yarın: Anna Ahmatova
Müzesinde anılar