22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 30 TEMMUZ 1990 "Gazi'' ve "Ötekiler" Kurtuluş Savaşımının gerek içinde gerek sonrasında oluşan "hesaplaşma dramatik öyküsü", yalnız Gazi ile Karabekir'in değil "ötekiler"in de öyküsüdür. Prof. BAHRİ SAVCI Bir süre önce Cumhuriyet'te ilginç bir yazı dizisi yayımlandı: Araştırmacı-yazar Uğur Mumcu, Ulu- sal Kurtuluş'un yararlı savaşçılarından, dürüstlük ve içtenlik sahibi Karabekir'i anlattı. Karabekir Paşa, iyi niyet-özveri simgesi olarak tii- rü artık tükenmeye yüz tutmuş olan son Mohikan- lardan birisidir. Kariyerinde yalnız hir orduyu ayak- ta tutmayı, ülkeye dış prestij sağlamayı aşmıştır. Ye- .ni bir Türkiye yaratmanın cefalarım, tehlikelerini cesaretle yüklenmiştir. Bu ağır yükü, üstün bir güçle taşımıştır. Yeni Türkiye'yi, sıcak gönülcüğünün öz- lemleri doğrultusunda yaratmada, saf imgesinin sü- tun boyutlanyla, bütün olanaklaııyla çaba goster- miştir. Devrim-dışı diişüş Mustafa KemaJ için, Saray'ın kararlanyla bir "hiç"e döndüğü günlerde, hiç kimsenin yapamaya- cağı özveride bulunmuştur. Mustafa Kemal, dev bir karizma haline geldiği zaman da devrimi, daha doğ- rusu kendisınin "tekâmülcülük ülküstf'nü O'na kar- şı da savunmuştur. O, Mustafa Keraal sıcagı ile dolu gönülcüğündeki içtenlikle... Fakat kendısindeki "imgesel güç"ün, Mustafa Ke- mal ölçüleri karşısında "mütevazı" kalması yürün- den, aynı durumdaki kimi arkadaşlanyla birlikte hüsranlara uğramıştır, hem gönlünden hem guru- rundan yaralanarak devrım dışı düşmüştür. Bu konuda geçenlerde tlhan Selçuk'un da bir ir- delemesi çıktı. tlhan Selçuk, Uğur Mumcu'nun Ka- rabekir üzerindeki yazı dizisi dolayısıyla "PENCE- RE"sinden devrim olgusuna bakıyor. Devrimlerin, hesaplaşma evreleri olduğunu belirtiyor. Türk dev- riminde de böyle bir evrenin doğduğunu vurguluyor. Uğur Mumcu, Gazi ile bu iyi niyet simgesi Ka- rabekir çelişmesinin dramatik öyküsünü, bilimsel bir nesnellik ve yansızlık içinde verirken tlhan Sel- çuk da bu olgudaki "gerçek"in altını çizerek belirtti: Daha yazı dizisi bitmeden türlü çevTelere bu "ger- çek"i bir kez daha vurgulama işlevini yerine getirdi. İyi de etti. İlhan'ın sevdiği üzre söyleyeum-. Gaıi Mustafa Ke- mal Atatürk'ün, kimi aydınlar, kimi "gayri münev- verler"ce hırpalandığı bir dönemde, "gerçek"in ne- rede olduğunu belirten vurgulamalara gerek vardır. Ben de konuya şunu eklemeyi yararlı görüyorum: Kurtuluş Savaşımının gerek içinde gerek sonrasın- da oluşan "hesaplaşma dramatik öyküsü", yalnız Gazi ile Karabekir'in değil "ötekiler"in de öy- küsüdür. Ve bundaki "gerçek"de İlhan'ın belirttiği üzre şu radadır: Mustafa Kemal, hem Ulusal Kurtuluş'un ilk evresinde hem de onu izleyen devinimleT- devrimler evresinde, "ne yapacağını, nasıl yapaca- ğını, nereye doğru yurüyeceğini iyi biliyordu". Ne var ki (heyhat ki!..) "ötekiler" o kadar iyi bil- miyordu; hüsranlar-kırılmalar-korkular (Türkiye^ nin Mustafa Kemal'in elinde içine düşeceği tehli- kelerden korkmalar), bu "ne yapılacağı, nasıl ya- pılacagı, nereye doğru gidileceği" üzerinde Gazi- ninkinin düzeyinde bir algıya vanlamamasından do- ğuyordu. Şimdi Mustafa Kemal'in herkesten iyi bildiği bu tarihsel gerçeği birazcık açalım: Nc mi yapılacaku? Âl-i Osman'ın çok yönlü otokrasisinden arınmış, Halife-i Ruy-i Zemin'in uhreviliklerinden, bu müt- hiş güçten kurtulunmuş, bağımsız bir yeni devlet kurulacaktı: tçinde, din özgüılüğünün de boyut ka- zanacağı; bütün bireylerin ve toplumun, bütün maddi-moral-entelektüel-ve de siyasal bağımsızlık- larının gerçekleşeceği bir "cumhuriyet demokrasisi" devleti kurulacaktı... Fakat, gel gör ki Genç Osmanlılann -Genç Türklerin- Ittihat ve Terakki gelişmeciliği gelene- ğinin Kurtuluş Savaşırnı evresindeki ilericilerinden kimilerinin "kariha"ları bu zenginliği bütün içeri- ği ile algılayamıyordu. Hesaplaşma, işte buradan çıkar idi... Nasıl mı yapılacaktı? Çok açık. tçinde her özgürlüğün yeşereceği bu cumhuriyet demokrasisi, "Kuvay-ı Milliyeyi âmil irade-i milliyeyi hftkim" kılarak kurulacaktı: adım adım örgütlenerek, aülım atılım geliştirilerek... Fakat gene de gel gör ki birçok "kariha", ulusal egemenliğin, saltanatı da, hilafeti de özünde reddet- tiğini anlayamıyordu. Hesaplaşma bu anlayamayıştan çıkar idi... Nereye doğru mu yürünecekti? Bir çağdaş toplum olmaya doğru yürünecekti. Greko-Latin, rönesans ve reformasyon, aydınlık ça- ğının onları kendileyin yaşamamış olanlara bile ge- tirdiği zengin kalıtla oluşan bir çağdaş topluma doğ- ru... "Ratio"nun egemenliği altında, bilimselliğin yöntemleriyle kurulmuş bir uygarlığa doğru... Böylece kimi Osmanlı aydınlarından beri oluş- maya başlamış olan yenileşme sürecimiz, özdeksel- tinsel-entelektüel-sosyal-siyasal, yani her yönden bi- limsel usa dayalı verileri getirecek bir ivme kaza- nacaktı. Gazi, boyutlu karihası ile bu ivmenin nıhu- bilinci-dinamiği olmuştu. Böylece anlatılan nitelik- lere yönelmiş bir yeni devletin "banisi" de olmuştu. "Ötekiler" eğer esirgeselerdi her şeyin tehlikeye gireceği düşünülmek gereken o özverilerine karşın şu kısır özlemler içinde kalmışlardı: Ayaklanmaları bastınp yurdu ve ulusu işgalden kurtarmak; saltanatı ve hilafeti de korumak; hiç ol- mazsa hilafeti sürdürerek âlem-i tslamın desteğini sağlamak; genelde Müslüraan-Osmanlı gelenekle- ri içinde bir "içtimai terakki" savı gütmek; ancak "tekâmüT yöntemleriyle yetinmek; böylece bir "yer- li uygarlık"la yetinmek; bir diktatörlüğe düşmemek için "uzman aydınların meclisince" ileri sürülecek teknik kaliteleri uygulayacak bir siyasal iktidarı iş- letme yapılan kurmak... Bu özlemler, siyasal, fakat aynı zamanda özdeksel-tinsel-kültürel, yani her yönden bağımsız- lığın yürüyebilmesi için Gazi'nin: i- Türkiye'nin, Batılı anlammda "asri bir heyet-i içtimaiye" olma zorunluluğunu gören görüşüne sığmazdı; ii- Buraya, ancak Batılı bir bilimsel zihniyet ve uhrevilikçilik değerlerinden arınnuş bir "ratio" ile vanlacağı gerçeğini kavrama algısına ters düşerdi; iii- Böyle bir toplumsal yapısallık içinde temel- de Tannsal nitelikli olan "bireysel-kişisel bir ege- menlik felsefesi"sinin ve uygulamanın bulunmadı- ğını, bulunamayacağını kanıtlayan mantıgı ile uyu- şamazdı; iv- Türk tarihinin "saltanatın hâkimiyet-i şahsi- yesi", "hilafetin de Tanrısal gücünün" dışında olan bir "Kuvay-ı Milliye", bir "irade-i milüye" getiren bir "zorunlu buyruk" (imperati), bir "muayyeniyet" içinde olduğunu gören yorumu ile uyumlaşamazdı. Sonuç _ _ Gazi, işte böyle bir olgu idi; böyle bir gerçek idi. Hesaplaşma, bu gerçek ile "ötekiler"in dar gerçe- ğinin karşılaşmasmdan doğardı. Gazi'nin sırf dal- kavukça yapılmış-pohpohlamalarla bir diktacı ola- cağından korkmak, bizzat Gazi olgusuna Gazi ger- çeğine sığmazdı. Çelişki-hesaplaşma-antma; bu Ga- zi gerçeğine sığmayan kaygılarla Gazi'yi durdurma saflığından çıkardı. tşte Atatürk'ün ve kahramanca cabalan, yoğun özverileriyle yeni devletin oluşumunda başat rol oy- namış olan, ama "kariha" uyuşumu açısından on- dan kopup "ötekiler"i oluşturmuş olanların tanı- lanmasıru bu bağlamda aramalıyız. Uğur Mumcu'nun yazar sorumluluğu, ahlakı, ta- rihi öykülemecilikte uyguladığı nesnel gözlemcili- ği ile tlhan Selçuk'un aynı nitelikteki o kısacık de- ğinisi bu bağlamı bulmamızı kolaylaştırmıştır. EVET/HAYIR OKTAYAKBAL Özal'ın Sonu!Özal bakın ne demiş: "On yıl süreyle maceraya girmemeliyiz" Ne demek istemiş diye düşünmemek olanaksız! On yıl sürey- le maceraya girmeyeceğiz, yani herhangi bir çatışmadan, bir sa- •aştan kaçınacağız. Her baskıya boyun eğeceğiz. Üstümüze ge- lenlere bile katlanacağız. Öyle mi? Bir on yıl geçsin, o zaman kendimizi bütün gücümüzle dosta düşmana göstereceğiz. Sa- vaşmak gerekirse ancak o zaman savaşırız! Özal daha önce de l Hele bir yetmiş seksen milyon olalım" de- memiş miydi. Türkiye altmış milyonun eşiğinde. Az mı bu güç, bu nüfus yoğunluğu? Niye ille on yıl daha bekleyeceğız? Yapı- lacak bir şey varsa şimdi yapmamalı mı? Hem kime karşı söy- lenmiş bir söz bu? Hangi dosta ya da düşmana? Hangi komşu ülkeye? On yıl niye beklesin o düşman? Güçsüzlüğünü açıkla- yan Türkiye'nin başına daha önceden niye corap örmeye gı- rişmesin? Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşurvJan bu yana başbakanlı- ğa, cumhurbaşkanlığa bu derece sorumsuzca konuşmalar ya- pan bir kişi gelmemiştir Özal'ın her sözû, her çıkışı, her davra- nışı yanlış! 'Ben siyasetten geldım" diyor. Oyieyse ANAP liderli- ğini de bırakmayacak. Kaldıracak iki eüni havaya, ANAP selamı verecek. Tıpkı Bayar'ın, DP işaretli bastonla gezmelere çıkması gibi!.. Herkes bir yerlerden gelir. Politikacı olarak doğan kimse yok- tur. Kimi askerlikten; kimi hukuk, iktisat ya da basın alanından ya da daha başka alanlardan gelir politika dünyasına... Oemirel 1960 sonrasında mühendislikten geldi, parti başkanı oldu. Ecö- vit gazeteciydi. İnönü fizik profesorü, Türkeş asker, Erbakan Tek- nik Üniversite öğretim üyesi. Demek her liderin politika öncesi başka bir yaşam alanı var Özal'ın da öyle... Özal politika dünyasına kendi çabasıyta, kendi atılımının gü- cüyle girmiş de değil ki! 12 Eylul olmasaydı, 12 Eylülcüler bü- tün partileri kapatmasaydı, liderleri yasak listesine almasaydı Özal acaba başbakan, parti genel başkanı, cumhurbaşkam ola- bilir miydi? Özal'ı ortaya çıkaran, ona destek olan, ona yolları açan, onu rakipsiz bıçimde 'tek' başına ortaya rten askerler ol- madı mı?Evrsn ve arkadaşları değil mi Özal'ın politikada başa- rısını sağlayanlar? Yatıp kalkıp 12 Eylülcülere dua etsin! Unut- mayalım ki Bay Turgut Özal 1977 seçiminde MSP izmir adayı idi ve bu ilde seçimi yitirmişti. Demek ki politikaya kendi çaba- sıyla girememiş, ancak cunta desteğiyle 'lıder' olabilmiş!.. Politikacılık deneyimı, anlayışı, zekası, kavrayışı bu yüzden ek- sik. Aklına ne gelirse söylüyorsa işte bu yüzden! Kendini ve ai- lesini, daha sonra da çevresini tıpkı bir hanedan gibi oluştur- duysa politikadaki deneyimsizliğinden... 'Meğer ben neymişim?' diyor kendi kendine. Aynalara bakıp küçük büyük dağları yarat- tığı kanısında... 'Ümüğünü sıkarız', 'Hele yetmiş milyon olalım', "On yıl daha maceraya girmeyelim' gibi yersiz sözler, Özal'ın ger- çek bir politika adamı olmayışından kaynaklanıyor. Oysa kendini politikadan gelmiş biri sayıyor, bu yüzden Çan- kaya'da ANAP liderliğini, başbakanhğı sürdürmeye kalkışıyor. Ya- salara göre cumhurbaşkanları sorumsuzdur, yansızdır Partile- rin üstündedir. Oysa Özal öyle biri değil. Olmuyor, olmak iste- miyor. ANAP selamı vermesi, partisinin her işine karışması, ken- disine rakip gördüğü kimselerın şu ya da bu yoldan karalanma- sına ses çıkarmaması, 'tek adam' olmak heveslerinin bir sonucu .. Hasan Celal Güzel güçlü bir kişi. Mesut Yılmaz da öyle... ANAP'ta bu gibi güçlü sayılan polıtikacıların lider seçilme ola- nağı var. Ne yapmalı da yollarını kesmeli? Birine Hande olayı yaratılır, öbürüne eşinin ve kendisınin plajda resimleri broşür ha- linde dağıtılır! ANAP'ın tutucu kanadının gözünde bu iki politi- kacı küçük düşürülmek istenir. Tek, Bay Özal hem Çankaya'da hem partide hem de hükümet yönetiminde padişah etkinliğiyle egemenliğıni yıllar yılı surdürebilsin diye!.. Ben böyle hırslı politika heveslilerinin sonlarını hep merakla beklerim. Az çok da tahmin ederim. Bay Özal'ın da ite kaka çı- karıldığı doruktan aşağı düşmesini bekliyorum. Uzun sürmez. Sorumsuz, hoşgörüsüz, tek adam' olmaya özenen kimselerin başlarına neler geldiğini biliyoruz; bunu önceden görmek o ka- dar zor değil... AKSARAY İCRA MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN tLANEN TEBLİGAT Dosya numarası: 1989/2336 esas Alacaklı: Etibank Genel Müdürlüğü vekili avukat Mesut Aydın, Ak- saray Borçlular: 1- Musa Yılmaz Bekiroğtu Konakönü Mahallesi, önal Apartmanı 17/3 Aksaray 2- Resul Kaya Bakiroglu aynı adreste. Borç miktarı: 3.351.004 TL ve masrafları ücreti vekâlet ve yasal fai- zi Alacaklı Etibank Genel Müdürlüğü'ne aslından 3.351.004 TL ve icra masraflan ile yasal faizi ve vekâlet ücretini ödemeye borçlu ol- duğunuzdan hakkınızda yapılan icra takibinde: Tarafımza çıkarılan ödeme emrine dair tebligat bila tebliğ dönmüş olup yapılan zabıta tahkikatında da adresiniz belli olrnadığından teb- ligatlar bila tebliğ dönmüş olup 7201 sayılı addi tebligat kanunun 28 ve 29. maddeleri gereğince işbu ödeme emrinin gazetede ilanen tebli- ğine karar verilmiştir. İşbu ödeme emrinin tebliğ tarihinden itibaren borcu ve takip mas- raflanm 25 gün içinde ödemeniz, borcun tamamma veya bir kısmı- na veya alacaklının takibat icrası hakkında bir itirazınız varsa, senet altındaki imza size ait değilse, >ine bu 25 giln içinde ayrıca ve açıkça bildirmeniz, aksi halde icra takibinde bu senedin sizden sadır olmuş* sayılacagı, imzayı reddettiğiniz takdirde merci önünde yapılacak du- ruşmada hazır bulunmamz, buna uymazsaruz vaki itirazınızın mu- vakkaten kaldınlacağı, senet veya borca itirazınızı yazılı veya sözlü olarak icra dairesine 25 gün içinde bildirmeniz, bildirmediğiniz tak- dirde aynı müddet içinde 74. madde gereğince mal beyanında bulun- mamz, aksi halde hapisle tazyik olunacağınız, hiç mal beyanında bu- lunmaz veya hakikate aykın beyanda bulunursanız hapisle cezalan- dırılacağınız, borç ödenmez veya itiraz edilmezse cebri icraya devam edileceği, takibe itiraz ettiğiniz takdirde itiraz ile birlikte tebliğ gi- derlerinizi ödemeniz, aksi halde itiraz etmemiş sayılacağınız, işbu ila- nen tebligat ödeme emri, tebliğ yerine kaim olmak üzere ilanen teb- liğ olunur. 27.6.1990 Basın: 47J41 İTniversitelerimizde Ara^tırma Dıırumu Bugün üniversitelerde çalışma yapan yapmayan aymdır. Bu arada gelecek için büyük yatırım olarak YÖK tarafından belirtilen yabancı ülkelere doktora için gönderilen 875 kişi için ise hiçbir sınav ve seçme yapılmamış ve hatta yabancı dil zonınluluğu da aranmamıştır. Prof. Dr. KASIM CEMAL GÜVEN ht. Üniversitesi Türkiye'de bilimsel çalışmalar Atatürk'ün 1933 yüında yaptığı Üniversite Reformu ile baş- lamıştır. Buna ait yayınların sayısal dıırumu- nun değerlendirilmesi İnönü (1973-1981), Onat (1982rl989)veGüven (1986-1989) tarafından yapılmıştır. Bu yayınların bazılannda Chemical Abs- tracts, başka bir kısmında ise Science Citation Index (SCI) esas alınmıştır. Burada tartışılan konu SCI üzerindedir. Elimizde bilimsel alanda yayınların değerlendirilmesinde SCl'ye ait 2 kaynak vardır. BunlardanbiriSCI'nin"Cor- porate lndex"idir. Bu yabancı dergilerden en önde gelenlerini, yani en çok sitasyonu olanla- nnı ve bu arada Tiirkiye'den yalnız 1 dergiyi alır. Yabancı dergilerin hepsini almaması, top- lam sayı üzerinde bir eksiklik doğurmakta ise de bu durum öteki bütün ülkeler için aymdır. Bilimsel yayınları değerlendirmede ikinci kay- nak iseSCI'nin Citation Index bölümüdür. Bu sitasyonlarda yayının nerede yapıldığına bakıl- maz, yeter ki yayın, Abşpracts'.lara gecsin vçya- bancı araştırıcı dabunu SCİ'nin aldıgı bir det^ gıde kendi yayıranda belirtsin. Kuşkasuz sitas- yon olayı bir yayının değerini ölçmede en bas^ ta gelen ölçütlerden (kriterlerden) biridir. *^*' Biz burada bütün dünya ülkelerinin yayınla- nnı listehalinde veren SCİ'nin Corporate In- dex'ini esas aldık ve burada adı geçen Türk araştıncılarvn 1970-1989 arası yayınlarım liste- ledik. Burada önce araştırıcıları tek tek yıllara göre düzenledik ve bağlı oldukları üniversite- leri ayn bir listede topladık; bunlann yıllara gö- re iniş veçıkışlanna ait grafikleri çizdik. Bu şe- kilde elimizde bütün araştırıcıların ad olarak yayın sayıları sıralaması vardır. Biz bu yazıda yalnız elimizdeki bulgulardan bir kısmını vere- ceğiz. Aşağıdaki listede göriilen 1970-1989 yıl- ları arası SCI'de Türkiye kısmındakayıtlı top- lam yayın sayısı 5653'tür. Bu listede üniversi- te ya da kuruluşların yayın sayısı gösterilmiş- tir. Buna göre üniversiteler yayın sıralamasın- da HÜ, tÜ, ÜÜ ve TÜBtTAK'ta 1988'egöre 1989 yılında bir düşme görülmüştür. Bu ge- nelde yeni kurulan öbür üniversiteler için ay- mdır. Bu arada yayın sayısımn, bazılannda 1988'in aynı olduğu ya da az bir yukselme gös- terdiği saptanmıştır. , Yayında sıralama Bu kuruluşlara ait yayınların araştırıcılara göre dağılımında tek bir araştırıcının HÜ'de 182, tÜ'de91, ODTÜ'de 22, tTÜ'de 25, TÜ- BtTAK'ta 18 yayın yaptığı gözlenmiştir. Baş- ka bir söyleyişle bu kuruluşlarda araştırma sa- yısının önemli bir bölümünü 1 kişi yapmış- tır. Bu itîbarla yayınların artrhasında YÖK'- ün kendine bir pay çıkarması yanlıştır. Yayı- nı yapanlar eskiden ne ise buna yine devam etmişlerdir. YÖK'ün başının TV'de 1974-1988 arası 15 yıl için 6425 bilimsel yayın yapıldığı- nı ve 1989'da yayın sayısımn 1084 olduğu ifa- desi neye dayanmaktadır anlaşılamamıştır. Bi- zim saptamamız ise, bu sayı 20 yılda toplam 5653 olup, 1988 yılında 674 ve 1989'da ise 1084 değil 612'dir. Önemli sorun herhalde araştırmanın artma- sıdır. Bu ise bir geleneğe dayanır. Araşıırma- nın artmasında, yaratıcı beyin, doğaya hük- metme, yukselme hırsı etken olabilir. Ayrıca ödenek, yer, kitap, bilimsel dergilerin devamlı gelmesi de büyük rol oynar. YÖK ise dergile- ri kendisinde toplamıştır. Bugün üniversite- lerde çalışma yapan yapmayan aymdır. Bu arada gelecek için büyük yatırım olarak YÖK tarafından belirtilen yabancı ülkelere dokto- ra için gönderilen 875 kişi için ise hiçbir sı- nav ve seçme yapılmamış ve hatta yabancı dil zorunluluğu da aranmamıştır. Bu gidenlerden birinin bütçeye yükü yılda 25-30 milyon TL'dir. Bunlara 5-7 yıl için bu para her yıl ödenecektir. Bunlann yerine araştırmayı öğ- renmiş, ytlksek lisans ve doktora yapmış ele- manlar 2-3 yıl için gönderilse idi, iki katı da- ha fazla araştırıcının dış ülkede çalışma, bil- gi ve görgüsünü arttırma olanağı sağlanacaktı. Aynca bunlann >Tirda dönmelerinde daha kı- sa sürede ülkeye büyük yenilikler getireceği açıktı. Bütün bunlar demokratik olmayan ve tek elden yönetilen YÖK idaresinin sonuçla- rıdır. 8 yıldır yüksek lisans ve doktora yapan- lara ne unvan vereceğini dahi saptayamayan Türkiye'ye ne sağlamıştır? BugUn gerçek şu- dur ki üniversiteler dertlidir. Sonuç Hacettepe Üniversitesi'nin en çok yayın ya- par durumda olmasının nedeni, bu üniversi- tede Türkiye'de en çok yayını olan kişinin bu- lunmasıdır. Ayrıca yabancı dergide yayımlan- madığı halde SCİ'nin Türkiye'den aldığı tek derginin burada yayımlanması da bunda rol oynamaktadır. Başka bir durum 1989'da yayınlarda bir düşme görülmesidir. Bunun izahı profesörlük için aranan dış yayın yapma zorunluluğunun meydana getirdiğj zorlamanın 1989'da yapı- lan kütlesel profesörlüğe yllkseltilme işleminde aranmaması gösterilebilir. Bugün mevcut durumlara öğretim üyeleri üzerinde YÖK'ün meydana getirdiği umursa- mazlık, yılgıhlik' eklenitse, kuruüar toplaya- rak, nurlu ofuklar beyanatlan vererek Tür- kiye bir yere varamaz. Liste- 1970-1989 yılları arası SCI Corporat lndex tarama sonuçlan, üniversitelere göre ya- >ın sayısı (Parantez içindekiler bu kuruluşta en çok yayını olan bir araştırıcının yaptığı ya- yın sayısıdır): Hacettepe 1104 (182), Orta Doğu 1045 (22), lstanbul 970 (91), tstanbul Teknik 505 (25), Ankara 502 (23), Ege 343 (22), Çukurova 219 (10), TÜBİTAK 132 (18), Atatürk 100 (29), Diğerleri 85 (5), Boğaziçi 79 (16), Gazi 74 (5), Erciyes 60 (6), Dicle 53 (16), Marmara 40 (9), Karadeniz Teknik 50 (6), Bilkent 38 (5), Nük- leer 35 (5), 9 Eylül 34 (7), 19 Mayıs 32 (8), Uludağ 32 (5), Anadolu 23 (5), Gülhane 20 (3), Cumhuriyet 20 (5), Selçuk 24 (1), Yıldız 13 (3), Akdeniz 11 (4), Fırat 8 (2), tnönü 6 (2), Mimar Sinan 5 (3). T.C. İSTANBUL ASLİYE 4'ÜNCÜ CEZA MAHKEMESİ Esas No Karar No Hâkim : 1989/44 1990/584 Niyazi AYDIN 18536 Yz. lşl. Müd.: Hüsnü AYDIN Kaçakcılığa teşebbüs suçundan sanıklar Aydın Yıldız, Hüseyin oğ- lu Sultan'dan olma 1939 Elazığ Merkez, Harmantepe. Hane 32, Cilt 87/01, Sayfa 59*da nüfusa kayıth olup. KocaTagıp Paşa Cad., No 8'de mukim. AVDIN YILDI2. ile Hüseyin oğlu Sultan'dan olma 1944 D.lu Elazığ Merkez Harmamepe Mah. Hane 32, Cilt 087/01, Sayfa 59'da nüfusa kayıtlı Kocaragıp Paşa Cad. No. 8'de mukim. CAFER Y I p DIZ haklannda yapılan duruşmada verilen karar gereğince İstanbul'- da münteşir bir gazetede ilanına karar verilmekle. GEREĞt DÜŞÜNÜLDÜ: Yukanda açık kimlikleri yazılı sanıklar hakkında tstanbul 4'üncü Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2/5/1990 ta- rih ve 1989/44 esas, 1990/584 karar sayılı ilamı ile 213 sa>ilı Vergi Usul Kanunu'nun 2365 sayılı yasa ile değişik 360/1 maddesine göre birer ay hapis ve bir ay süre ile ticaret, sanaı ve meslek icrasından mahru- ıniyetine. Samklara verilen birer ay hapis cezasının suç tarihine göre 647 sa>i- lı yasanın 4/1. maddesine göre beher günü 300 liradan paraya çevrile- rek her iki sanığm birer ay hapis eezalannın 9000'er lira ağır para cezasına çevrilmesine. Sanık Aydın Yıldız'a verilen ağır para cezasının ertelenmesine, ih- racat yapılmasma (TCK'nm 94) maddesine göre ihtarat yapıldı. Samk Cafer Yıldız'ın daha önce mahkûmiyeti bulunduğundan bu sanığın ağır para cezasının teciline mahal olmadığma dair kararın Is- tanbul'da münteşir bulunan yüz bin tirajın üzerinde bir gazetede ila- nına, bu ilana dair bir adet gazete ile masrafının mahkememize gönderilmesi için ilan karandır. 1/6/1990 Basm: 29051 İLAN İZMİR ÜÇÜNCÜ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ BAŞKANLIĞFNDAN Esas: 1990/65 Davacı Halk Sigorta T.A.Ş. vekilleri tarafından davalı Yusuf Akın- cılar aleyhine ikame edilen alacak davasının yapılan > r argılaması sıra- sında, Davaa vekili 17.1.1990 tarihli dava dilekçesinde özetle, Davalının müvekkili şirkete sigortalı olan 35 NU 248 plakalı aracı 21.5.1989 gecesi çalıp alkollü ve ehliyelsiz olarak park halinde kam- yona çarparak ağır maddi hasara uğrattığını, yapılan ekspertiz sonu- cuna göre sigortalı araçta tespit edilen hasar ve zarann 9.6.1989 tari- hi itibarıyla 2.950.575 TL. olduğu, bu alacağın yasanm 1299 ve atıfla bulunduğu hükümler uyarınca tediye günü olan 9.6.1989 muaccel bir alacak olup bu tarihten itibaren alacağın reeskont faiz oranında taz- minat faiziyle ödenmesi gerektiğini bildirerek davayı açmak zorunda kaldıklarını, davalı Yusuf Akıncılar'ın adresi meçhul olduğu anlaşıl- makla, davalı aleyhine ikame edilen işbu davanın özeti yazılı davaya karşı cevap vermesi ve duruşma sırasında hazır bulunması veya ken- disini bir vekil ile lemsil ettirmesi, duruşmanın atılı olduğu 12.10.1990 günü saat 10'da bizzat hazır bulunması gelmediği takdirde yokluğunda hüküm verileceğine karar verilmiştir. Dava arzuhali ile birlikte duruşma gününü bildirir davetiye tebliği makamına kaim olmak üzere ilan olunur. Basın: 30221 KARAR T.C. MERSİN 3. SULH CEZA MAHKEMESİ Esas No: 1990 110 Karar No: 1990/722 C.Savcı No: 1989 8149-3188 Hâkim: Tarcan Ural 20149 Kâtip: lslim Demirsoy Davacı: K.H. Sanık: Şükru Ekici. Ahmet ve Emine oğlu 1968 d.lu Mersin Çapar Köyü H: 019'da no kayıtlı, Arpaçsakarlar K.de oturur, bekâr, okur- yazar. sabıkasız. kasap, TC, Islam. Suç: Gıda Maddeleri Tüzüğü'ne aykırıhk Suç tarihi: 29.11.1989 Yukanda açık kimliği yazılı sanık hakkında mahkememizde yapı- lıp ve biürilen açık yargılama sonunda verilen karar; Gereği düşünüldü: Sanığm suç tarihinde işletmekte olduğu kasap dükkânında sağUğa aykın olarak sucuk imal edip bulundurduğu, kendi kaçamaklı savunması elde edilen sucuklar hakkında verilen 4.12.1989 tarihli laboratuvar raponı zabıt mümzüsü tanıklann beyanlan ve tüm dosya içeriğinden sabit olmakla; Sanığın hareketine uyan TCK.nın 396. maddesi gereğince 3 ay ha- pis 20.000 lira ağır para cezası ile cezalandınlmasına, 3 ay hapis cezasının 647 sayılı yasanın 4. maddesi gereğince gün- lük 5000 liradan hesaplanarak 450.000 lira ağır para cezasına çevril- mesine, Aynı neviden ağır para eezalannın içtima ettirilerek sanığa netice- len 470.000 lira ağır para cezası ile mahkûmiyetine. Sanık sabıkasız olduğundan sanık hakkında verilen bu cezanın 647 sayılı kanunun 6. maddesi gereğince teciline, TCK'nın 94. maddesi gereğince ihtarat yapılmasma (ihtarat yapıldı) TCK.nın 402. maddesi gereğince suç yerinin köy içinde bulunma- sı ve önemi göz önüne alınarak kasap dükkânının kapatılmasına tak- diren yer görülmediğine. Ancak sanığın sucuk yapma (et) açısından meslek ve sanatından 3 ay süre ile tatiline. Aynı maddenin 2. bendi gereğince kesinleşen hüküm özetinin Ankara-lstanbul ve Izmir'de yayımlanan tirajı 100.000'in üzerinde olan bir gazetede yayımına. masrafın sanıktan alınmasına. Yayımın C.Savcıhğı kanalıyla yapılmasma. Mahkeme masrafı olan 1000 liranın sanıktan tahsiline. Sanığın yüzüne karşı Yargnay yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 20.6.1990 Basın: 30353 T.C. KARTAL 2. SULH CEZA MAHKEMESİ Esas No: 1988-2770 Karar No: 1989/2657 Hâkim: M.Şemsettin Kutluca 17105 Kâtip: Gönül Reyhan Kuyumcu Kartal ilçesi. Şifa Mah. Okul sok. No: 115'te mukim olan, Ahmet ve Nezaket oğlu, 1954 D.lu, sanık YÜKSEL DEMlR'in fınnından alı- nan ekmeklerden alınan numunede etiket bulunmadığmdan dolayı eylemine uyan, TCK!nın 398. maddesi uyannca 3 ay hapis ve 5.000 lira ağır para cezası ile tecziyesine, 647 S.K!nın 4'üncü maddesi uya- rınca 27.000 lira ağır para cezasına çevrilmesine, içtima ettirilerek. sa- nığın 32.000 lira ağır para cezası ile tecziyesine, TCKÎnın 402/1 mad- desi uyannca 3 ay cürme vasıta kılınan meslek ve sanatının tatiline, 7 gün iş yerinin kapatılmasına, TCK'nın 402/2. maddesi uyannca ka- rarın gazetede ilan ettirilmesine karar verilmiştir. 10.7.1990 DEMOKRATİK SÇLCULARA TABANDAN BİR ÇAĞRI D.S.P. Genel Merkezi kuruluştan bu yana, üyele- rini hiçe sayarak tek seçicilik yöntemiyle örgütlenme- ye çalışmıştır. Tabana her türlü anti-demokratik davranışı layık gören bu anlayış, örgütü de bir memurlar topluluğu- na dönüştürmüştür. Demokratik Sol düşüncenin dışındaki söz konusu uygulamalardan Sayın Bülent Ecevit'in haberi olma- dığı yolundaki inancımız, 11 Haziran 1990 günü Gü- neş gazetesine verdiği demeçte, yapılan her şeyden bizzat kendisinin sorumlu olduğunu söylemesiyle or- tadan kalkmıştır. Bu aşamadan sonra D.S.P.'de kalarak Demokra- tik Sol mücadele yapılacağını söylemek ve tepki gös- termemek, Demokratik Sola gönül veren insanların yanıltılmasına göz yummak olacaktır. Bu nedenle; partisini takım tutar gibi tutmayan, po- litikada liderini şeyh, kendisini mürit gibi görmeyen ve Demokratik Sol düşünceye makam koltuğundan fazla saygısı olan gerçek çile çiçeklerinin önündeki tek yol; C.H.P.'nin kapatılması ile dağıtılmak istenen Sosyal Demokratların Demokratik Sol İlkeler doğrul- tusunda biriiğini sağlamaktır. Bu nedenle biz ilk adımı atarak D.S.P. rozetlerimi- ziçıkarıyoruz ve tüm Demokratik Sotcuları D.S.P.'yi kaçınılmaz alınyazısıyla baş başa bırakmaya, istifa- ya çağırıyoruz. PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALAN, ESİRGENDİKÇE. TÜKENEN DEMOKRASİNİN TEMSİLCİLERİ İSTANBULLU D.S.P.'LİLER Şükrü ER - Deniz TÜFEKÇİ - Batur İLTER Ditek ÖZKAZANÇ - Celal GÜNGÖR Mehmet OBUROĞLU • Güniz MUTLU Şeref ÖZDEMİR - Mehmet KARADAĞ Talip ERTÜRK - Ekrem AVCI • Samet KOYUNCU GÜZEL SANATLARA HAZIRUKKURSLARI Çarşamba-Perşembe/12.3O-16.3O Resim ve Heykel Müzeleri Derneği 159 47 39 BAYRAMALİ TATOĞLU lsyanda hazır öfke gibi O hiç eksilmeyen gülüşün var ya Dokuz kurşunla yere düştüğûnde Yine yüzündeydi Unutulur gibi değil ÜNUTMAD1K... 1952-1980 Şenol MORGÜL. Mehmel YAZia. Sıtlu ÇELÜC. Sefa AKTEPE, Hacı BAŞAR. Tuncer PİYADE, Cengiı BEŞtKÇl. Emin ŞtR, lbrahim ÇEIİK, Şenav ÇELİK Ü'J" F A K S I M I L E Servis Güvencemizle Bilar Bilgi Araçlan Ticaret A.Ş. jsttnbul Tel:9(l) 175 38 00(4 Hal) Ankara Tel :9(4| 117 85 60(4 Hal) TEŞEKKÜR 19.07.1990 günü Alanya'da vefat eden demokrat öğretmen HÜŞEYİN GÖLLÜ için başsağlığı dileyen, acımızı paylaşan dostlanmıza içten teşekkür ederiz. GÖLLÜ AtLESt OZEL BORA SURUCÜ KURSU LÜTFEN, bana uzak- pahalı demeyin. DERSANEMİZİ ve pistlerimizi görün. KARARIN1ZI ona göre vcrin. 343 67 82 Ktzyataiı: 361 81 63 Tanfcya: 162 08 18 İLAN İSKENDERUN 2'NÇİ ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİN'DEN ESAS NO: 1988/6 * DAVALI: İBRAHİM KORHAN, Mardin ili, Kızıltepe Uçesi, Gün- Ittce köyünden. Ktzıllepe DAVA: Tazminat Davacı Ektrans Nakliyat AŞ vekili Av. Şemsettin Keser tarafın- dan davalılar İbrahim Korhan, Hüdaverdi Develi ve Latif öncü aley- hine açılan tazminat davasının mahkememizde yapılan açık dunış- ması nedeniyle; Davalı lbrahim Korhan adına duruşma gününü bildirir mahkeme- mizce çıkanlan meşruhath davetiye, adresinde bulunamadığından ba- hisle bilâ tebliğ iade edilmiş ve zabıtaca yapılan tahkikata da tanın- madığı hususu bildirildiğinden, adına ilanen davetiye tebliğine karar verilmiştir. Duruşma günü olan 21.9.1990 günü saat 9'da duruşmaya gelme- niz veya sizi temsilen bir vekil göndermeniz, gelmediginız veya bir vekil göndermediğiniz takdirde HUMK'nun 509. ve 510. maddesi ge- reğince davanm gıyabuuzda kalacağı ve karar verileceği ilan olunur. 30.3.1990 Basın: 47458 T.C. RİZE SULH CEZA MAHKEMESİ 1989/55 Esas 1989/491 Karar Karar Tarihi: 21.11.1989 Hâkim: Salih Deniz Erensoy 182% Y.lşleri Müd. Saniye Kırmızıaltın 623 Rize MerkezKaplıca Mah., Nüf., Kay., Emir Osman oğ. Zakire'- den olma 1936 D.'lu Rize Merkez Kaplıca Mahallesi'nde oturur ve Karçay'da kontrol kalite müdürü olarak görev yapan Aynur Çolak hakkında gıda maddeleri tüzüğüne muhalefet suçundan açılan ka- mu davasının yapılan yargılaması sonunda sanığın çay imalatçısı ol- duğu ve üreüp paketlediği çayın Ankara'da satış yerinden alınan numunesi üzerinde yapılan incelemede Refik Saydam Enstitüsü'nce verilen raporda gıda maddeleri tüzüğünün 562, 565 ve 566. madde- lerine aykırı imal edildiği anlaşıldığından sanığuı fıil ve eylemine uyan TCK'nın 398. maddesi gereğince üç ay hapis ve 5.000 TL. ağır para cezası ile tecziyesine, suçun mahiyeti ve sanığın durumu göz önüne ahnarak hapis cezasının 647 Sk., 2788 Sk değişik 4/1. md. gereğince beher günü 300 TL'den olmak üzere para cezasına çevrilerek sanığın neticeten otuz iki bin lira ağır para cezası ile tecziyesine; TCK'nın 402. maddesi gereğince sanığın cürme vasıta kıldığı mes- lek ve sanatının üç ay müddetle tatiline; TCK'nın 402. maddesi gereğince imalat iş yerinin yedi gün müd- detle kapatılmasına, karar özetinin kapatma süresi kadar kapalılan iş yerinin göze carpan bir yerine asılması ve gazetelerde ilan işlemi- nin yerine getirilmesi için Rize C. Başsavcıhğı'na, tevdiine; Mahkememizin >ııkanda tarih ve sayısı yazılı 19.4.1990 tarihinde kesinleşmiş karan ile hüküm giymiştir. özet olarak tasdık olunur. 11.5.990
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle