Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 21 TEMMUZ 1990
AT9 Kıbns Somınu
ve Tiirkiye..» ,____
Yunanistan ve Kıbns Rum yönetiminin kısa ve uzun vadeli hesaplannda
gerçekçi olmalannda kendileri açısmdan da yarar vardır. Gerek Kıbns
sorunu, gerek öbür Türk-Yunan uyuşmazlıklan, Türkiye'nin AT'na
katılmasından sonra aynı topluluğa üye olmanın vereceği karşılıklı
güven içinde daha kolay çözülebilir.
Prof.Dr. HİKMET SAMİTÜRK
Dublin'de yapılan AT (Avrupa Topluluğu)
donık toplantısı sonunda yayımlanan sonuç
bildinsinde Kıbns sorununun AT-Türkiye iliş-
kilerini olumsuz yönde etkilediğınin betirtilme-
si, arkasından Kıbns Rum yönetiminin AT'na
tam üyelik için başvurması, gerek Kıbns soru-
nu, gerek AT-Türkiye ve Türkiye Yunanistan
ilişkilen bakımından son derece önemli olaylar-
dır. O nedenle söz konusu ili|kiler yumağında
âdeta bir kördüğüm durumuna gelen Kıbns so-
rununu AT bağlanusı içinde incelemek, yerin-
deolacaktır.
Üişkiler
Sırasıyla 1962 ve 1963'te AET (Avrupa Eko-
nomik Topluluğu) ile birer ortaklık anlaşması
imzalayan Yunanistan ve Türkiye'den sonra
1972'de Kıbns Cumhuriyeti hükûmeti sıfatıyla
Kıbns Rum yönetimi de AET ile Ada'nın tü-
mü için bir ortaklık anlaşması imzalamıştır.
Her ûç ortaklık anlaşmasında -farklı takvimler-
le de olsa- son aşamada toplulukla öbür taraf
arasında bir gümrük btrliği kurulması öngörül-
müştür.
Bu arada Yunanistan, henüz gümrük bırliği
için ortaklık anlaşması ile belırlenen süre dol-
madan 1975'te ATna tam üyelik başvurusun-
da bulunmuş; bu ısteğın oldukça kısa bir za-
manda kabulü ile 1976'da başlatılan üyelik
görüşmeleri, 1979'da tamamlanmışür. Türki-
ye'de, henüz gümrük birlıgı öncesindeki geçiş
dönemi sona enneden 1987'de tam üyelik için
başvurmuş; ancak bu istek, -AT Komisyo-
nu'nun 1989 sonlannda açıklanan ve AT Kon-
seyi'nce de onaylanan görüşüne göre- özetle
halen bütün çabalannı tek pazan gerçekleştir-
me yolunda yoğunlaştıran topluluğun 1993'ten
önce yeni üyeterin katılmasına yönelik görüş-
melere girmesinin -istisnai durumlar dışında-
doğnı olmayacağı, zaten üyeliğe seçilebilirliği
şûphe götürmeyen Türkiye'nin de henüz eko-
nomik ve siyasal bakımdan buna hazır olmadı-
gı gerekçeleriyle kabul edilmemiştir. AT karşı-
sında Rum yönetimınce temsil edilen Kıbns
ise, gümrük birliği yolunda bazı aşaraalardan
geçmiş bulunmaktadır.
Kıbns sorunu karşısında
ATnun degisen tutumu
öbür devletler ve uluslararası kuruluşlar gibi
ATnun da Ada'daki Türk toplumuna karşı
haksız ve adaietsiz bir uygulamayı sürdürerek
Rum yönetimini Kıbns Cumhuriyeti'nin meş-
ru temsilcisi kabul etmesi bir yana bırakılırsa;
ATnun Kıbns sorunu ve o bağlamda AT-
Türkiye ve Türkiye- Yunanistan ilişkilen hak-
kındaki tutumu, Yunanistan'ın topluluğa üye-
üginden önce ve sonra olmak üzere iki dönem-
de incelenebilir:
1- tlk dönemde AT, - aşağıdaki örneklerden
de anlaşılacağı üzere- gerek Kıbns sorununa,
gerek Türkiye ve Yunanistan arasındaki öbür
uyuşmazlıklara banşçı yollardan çözüm bulun-
masını istemekle birlikte; taraflardan birinin
görüşünü benimseyen bir tutum içine girmeme-
ye özen göstermiştir.
a) ATnun altı kurucu üyesi Belçika, Federal
Almanya, Fransa, ltalya, Lüksemburg ve Hol-
landa ile 1972'de topluluğa katılan Danimar-
ka, Irlanda ve tngiltere'den oluşan "Dokuzlar",
Kıbns'ta temmuz- ağustos 1974 olaylanndan
sonra çeşitli vesilelerle yayımladıklan bildinler-
de bir yandan "' Kıbns'ın bağımsızlığına ve top-
rak bütünlüğüne verdiklen önemi1
" belirtmış-
ler; öbür yandan "Kıbns'taki iki toplum
arasında görüşmeler yoluyla kalıcı ve âdil bir
çözüm biçimi bulunmasını istediklerini" açıkla-
mışlardır(l).
b) AT Komisyonu da, Yunanistan'ın tam
üyelik başvunısuna ilişkin 29 Ocak 1976 tarihli
görüşünde Türk- Yunan uyuşmazlıklan konu-
sunda genel olarak şu ilkeyi benimsemiştir:
" Avrupa Topluluğu, Yunanistan ve Türkiye
arasındaki uyuşmazlıklarda taraf değildir ve ol-
mamalıdır.
Bu nedenle komisyon, Avrupa Toplulu-
ğu'nun Yunanistan ve Türkiye'yi kendiİerini
ayıran uyuşmazlıklara âdil ve kalıcı çözümler
bulmalan için teşvik etmesi gerektiği kanısın-
dadır" (2).
Görüldüğü gibi, ilk dönemde AT, Türk- Yu-
nan uyuşmazlıklan karşısında (arafsız bir tu-
tum ve dengeli bir yaklaşım içindedir. Ancak
bu durum, AT ile ilişkilen açısından her iki ül-
ke arasında var olan dengeden kaynaklanmak-
taydı. Nitekim AT Komisyonu'nun 29.1.1976
tarihli görüşünde aşağıdaki satırlarla bu nokta-
ya da değinılmiş, hatta ileride dengenin Tûrki-
ye aleyhine bozulabileceğine işaret edilmiştir:
" Şimdiye değin topluluğun Yunanistan ve
Türkiye ile ilişkilerindeki denge. ifadesini her
iki ülkenin -farklı takvimlerle de olsa- son he-
def olarak tam üyelik olanağma sahip ortaklık
statülerindeki özdeşlikte bulmaktaydı.
Gelecekte topluluktaki Yunan üyeliği ise, bu
dengeye kaçınılmaz bir biçimde yeni bir unsur
getirecektir" (3).
2- Gerçekten Türkiye ve Yunanistan arasın-
daki denge, Yunanistan'ın ATna üyeliğinden
sonra bozulmuş ve bu durum, zamanla
ATnun Kıbns sorunu ve genel olarak Türk-
Yunan uyuşmazlıklan karşısındaki rutuma da
yansımıştır. Tutum değişikliği, AT Komisyo-
nu'nun Türkiye'nin tam üyelik başvunısuna
ilişkin 18.12.1989 tarihli görüşünde başvunı-
nun kabulüne engel olarak gösterilen siyasal
gerekçeler arasında yer alan aşağıdaki satırlar-
da açüc ifadesini bulmuştur:
" Tnrkiye'nin topluluğa katümaa sorununun
siyasal verikri, Türkiye ve toptıünk üyesi bir
devlet arasuıdaki nyuşmazlık ile Avrupa Konse-
yi'nin geçenlerde derin kaygdannı belirttiği Kıb-
ns'taki dunımım yarattığı olııııısuz etkilere de-
ğinilraedikçe eksik kalacakür. Birleşmiş
Milletler'İD kooaya ilişkin kararlanna uygun
olarak Kıbns'ın birtik, bağunsızhk, egemenlik
ve toprak bütûnlögâ gündemdedir" (4).
Benzeri düşünceler zon zamanlarda ATnun
öbür organlannın karar ve bildirileri ile bazı
yetkililerinin demeçlerinde oldukça sık dile ge-
tirilmektedir. Dublin doruk toplantısı sonuç
bildirisi de aynı doğrultudadır..
AT'nan buguEEu tutumu
ve gerçekler
Bütün bu açıklamalarda dikkati çeken nokta
artık -eskiden yapıldığı gibi- ılgıli taraflann
hepsine aralanndaki uyuşmazlıklara çözüm
aramalan çağnsında bulunulmayıp, sorunlann
çözümünün ATna katılmamn önkoşulu ola-
rak Türkiye'den beklendiğinin ıfade edilmesi;
böylece dolaylı bir biçimde uzlaşmaz ve haksız
taraf ilan edilen Türkiye'nin. Kıbns sorunun-
da ise Türkiye aracılıgıyla aynca Kuzey Kıbns
Türk Cumhuriyeti'nin sonınunda ise Türkiye
aracılıgıyla aynca Kuzey Kıbns Türk Cumhu-
riyeti'nin Yunanistan'a ve Kıbns Rum yöneti-
mine ödün vermeye zorlanmak istenmesidir.
Oysa Kıbns'ta bugünkü durumun sorumlu-
luğu, ada Rumlanna ve Yunanistan'a aittir.
1959-1960 Zürih, Londra ve Lefkoşa antlaşma-
lanyla kurulan Kıbns Cumhuriyeti, "enosis"
(Yunanistan'la birleşme) hayalınden vazgec-
meyen, bu amaca vannak için ada Türklerini
yoketme planlan hazırlayıp 1969 sonlannda
uygulamaya koyan Rumlar yüzünden çökmüş-
tür. 1974 yazında bazı Rumlarla Yunan cunta-
sının bir hükümet darbesiyle adayı Yunanis-
tan'a ılhak ginşimi, ancak Türkiye'nin
Garanti Antlaşması'na dayalı askeri müdaha-
lesiyle önlenebilmiştir. Bu koşullarda Kıbns
Türklerinin Rumlarla kurulacak yeni bir devle-
tin çatısı altında eski acılann bir daha yaşan-
masına meydan vermeyecek bir sistem ve onu
koruyacak güvenceler araması doğaldır. Sonı-
nun hâlâ çözülemeyişi ise, adadaki Türk toplu-
munu bu yeni devlette eşıt haklara sahip bir
partner olarak kabul etmek istemeyen Kıbns
Rum yönetiminin uzlaşmaz tutumundan kay-
naklanmaktadır.
Böyle olduğu halde, Yunanistan'ın AT'na
katılmasından sonra topluluğun öbür Türk-
Yunan uyuşmazbklannda olduğu gibi Kıbns
sonınunda da Yunan ve Rum görüşmelerine
yakınhk göstermesinin nedeni ortadadır: Yuna-
nistan, artık AT organlan ve karar mekaniz-
malannın içinde; Türkiye ise dışındadır. Dola-
yısıyla Türkiye, AT organlannı ya da
yetkililerini kendi görüşleri doğrultusunda etki-
lemek bakımından Yunanistan'ın sahip bulun-
duğu olanaklardan yoksundur.
1963'te AT ile son hedef olarak tam üyeliğe
yönelik bir ortaklık anlaşması imzalayan Tür-
kiye, yıllarca bunun gerektirdiği hazarlıklan
yapmayı ihmal etmekle, üstelik 1975'te Yuna-
nistan'ın hemen arkasından lam üyelik başvu-
rusunda bulunmamakla büyük tarihsel fırsat-
lar kaçırmıştır. AT ile ilişkilerimizde bugünkü
sıkıntılı durumun temelinde kendi hatalanmız
da önemli yer tutmaktadır.
Buna karşılık vaktiyle Yunanistan'ın ATna
tam üyelik için yaptığı erken başvuru ile izledı-
ği Türkiye'ye karşı topluluğu arkasına alma
politikası, başanya ulaşmış gözükmektedir (5).
Şimdi AT organ ve yetkililerinin Kıbns soru-
nuna ilişkin tek yanlı açıklamalanndan cesaret
alan Kıbns Rum yönetiminin yaptığı tam üye-
lik başvurusu da, aynı politikanın devamı nite-
liğindedir. Yine Türkiye ve Kuzey Kıbns Türk
Cumhuriyeti üzerinde AT desteğiyle baskı ya-
pılabıleceğı hesaplanmaktadır. Kıbns Rum yö-
netiminin ATna tam üyelik başvurusunun
uzun vadeli amacı ise, Yunanistan'la dogru-
dan doğruya gerçekleştirilemeyen ** enosis" he-
define AT cercevesinde ulasmaktır.
Boş hayale kapılmasınlar
Ancak Kıbns'ın Türkiye'yi dışarda bıraka-
cak bir ATna katılması, uzun vadede birlikte
getireceği tek yanlı siyasal bütünleşme ile 1959-
1960 Zürih, Londra ve Lefkoşa antlaşmalanna
aykın olacaktır. Herhalde böyle bir gelişmenin
adanın bölünmesine yol acması kaçınılmazdır.
O nedenle Yunanistan ve Kıbns Rum yöneti-
minin kısa ve uzun vadeli hesaplannda gerçek-
çi olmalannda kendileri açısından da yarar
vardır. Gerek Kıbns sorunu, gerek öbür Türk-
Yunan uyuşmazlıklan, Türkiye'nin AT'na ka-
ülmasından sonra aynı topluluğa üye olmanın
vereceği karşılıklı güven içinde daha kolay çö-
zülebilir.
AT'na üyelik için Türkiye'nin ulusal çıkar-
lanndan feragat edeceğını ya da Kıbns'b soy-
daşlanna karşı üstlendıği yükümleri yerine ge-
ürmekten vazgeçeceğini beklemek ise, bir
hesap yanlışı olmanın ötesinde boş bir hayaldir
de. Türkiye, hiçbir zaman böyle bir pazarlığın
içinde olmayacaktır.
1) Bk MosUf» Aksoy (Çev.), AT- Türkıye Ortaklığının
Temel Verilen. Ankara 1978, No. 5.
2) Opinıon OD Greek applicaııon for memberahip. Bulle-
ün of the European Communıtıes Supplement 2fl(>, s.7 No
6.
3) Opınion on Greek appticatıon for mcmbershıp, s.g No.
4) Avis de la Commision sur la demandc d'adhesıon de
la Turquie a la Communaute. no 9.
5) Bu politilca hakkında bk. Hikınct Sanü Tftrt, " Kıbns
Sorunu", Cumhunyet, 25.3.1975, s.4; "Kıbns Polıtikamızı Et-
kileycn Faktörter", Halkcvleri Dergısı, Hazinn 1975, (.103,
s. 22.
EVET/HAYIR
OKT4YAKBAL
Gidince
Tabansız Gelir"
Bir okurum Neyzen Tevfik'in bir şiirini göndermiş. Nasıl yo-
rumlarsanız yorumlayın
"Zorbalar hep boyle gelır giderler - İnsanlar onlara secde eder-
ler - Her gelen, gideni aratır defler - Her gelen gidenden vic-
dansız gelir - Düztaban gidince tabansız gelir."
Memurlar sokaklara dökülmüş! İzmir'de, istanbul'da, başka
yerlerde yüzde 25 zam protesto ediliyor. Engellemelere, iştert at-
ma korkutmalarına, polis baskılarına karşı memurların direnişi
günden güne güçleniyor. Kim var ezilen memurun, işçinin ya-
nında? Muhalefet mi? Haydi canım! Baş muhalefet partisi SHR
halkın sorunlarıyla ilgili değil, kendi iç çekişmelerinden başka
bir şey düşünmüyor. Delegeleri yandaşlardan seçmek başlıca
uğraş! Bayrampaşa seçimlerinde genel merkez kendi adayını
seçtirtecek, bundan önemli iş var mı?
"Zorbalar hep böyle gelir giderler.
İnsanlar onlara secde ederler."
Bu dizeler yalnız iktidar başındakileri anlatmıyor. Kendini bel-
li bir yönetimin başında gören. sürgit o yerde çakılı kalmak he-
veslilerini de içeriyor! SHP'de artık ne program var ne tüzük var,
yalnızca bir arkadaş topluluğunun parti iktidarını elden kaçırrna-
mak uğraşı var! SHP'nin seksen milletvekilini halktan yana, Özal
egemenliğine karşı etkili bir çıkış, ne bileyim HEP'inki gibi bir
anlamlı yürüyüş eyleminde görmemek SHP'ye güvenmiş olan-
lara acı vermektedir. Bir genel başkan var, içte ve dışta demok-
rasi savunuculuğunu içtenlikle yapan... Ama bu çabalar yalnız
sözde kalıyor, bir eylem yaratmıyor. Özal iktidarını etkilemiyor.
Demirel e gelince, onun gerçekten sert muhalefeti de "senin za-
manında neler olmamıştı ki!"-suçlamalarıyla bir noktada etkin-
liğini yitiriyor
Zorbalardan ne zaman kurtulacak bu Türk halkı? Her türlü
zorbadan!.. Basın mı? O da zorbaların eline düştü düşecek. Üs-
telik yabancı zorba taslaklarının ve onlara yardakçıhk edenlerin
eline!.. Bakın Bay Özal bir sağcı gazetenin töreninde basına ders
vermeye kalkışıyor, herkes kendi fikrini açıklamamalıymış, ga-
zetecilik yazarlık ancak öyle olurmuş! Sen kimsin ki basına yol
gösteriyorsun ey Özal? Basın özgürlüğü varsa herkes düşün-
cesini açık açık yazacak, yurt ve halk gerçeklerini gözler önür\e
serecektir. Hiçbir demokratik ülkede basın iktidar başındakile-
rin borusunu çalmaz. Çalan basın da vardır, ama onlara 'hiz-
metçı", 'yardakçı', 'çıkarcı' gibi adlar takılır, basın adına iktidarın
borazanını örtürenlere!..
Bayrampaşa'da belediye başkanı seçimi var. Başka yerlerde
de var Muhalefet partileri bu secimlerde yenik düşerlerse o za-
man Özal iktidannın çalımını görün! 92'ye kadar iktidarız diyen-
ler ister misiniz halk bizden yana diyerek 92'de de seçimi erte-
letsinler! Bayrampaşa örneğini aldım, çünkü son yerel seçımde
ANAP burda ancak üçüncü parti olabildi. Ama şimdi SHP bu
seçimleri ANAP'a armağan edeceğe benzer! Genel merkez bir
günde delegeleri değiştiriyor, yenilerini seçiyor. adayları kaçırtı-
yor, meydanı tuttuğu kişiye bıraktırmak ıstiyor. Ama bütün bu tü-
züğe, programa. kısacası demokratik uygulamaya aykın tutum-
lar SHP'ye güven duyan halkımızı umutsuzlandırmaktadır.
Bay Özal ve takımı karşıiarında yalnızca belirlı bir grubun ege-
menliğini sürdürmek isteyen bir anamuhalefet buluyortar. Bu yüz-
den işleri kolaylaşıyor. Nerde 1950 sonrasının CHP muhalefeti,
nerde 1990'daki sosyal demokrat çizgide olduğunu söyleyen
SHP'nin uyuşuk muhalefeti!
"Her gelen gidenden vicdansız gelir."
Menderes, derken Demirel, ardından asker cuntaları, daha
sonra Özalların ailesel egemenliği... Her gelen gideni aratıyor
gerçekten! Daha öncekiler, sivil olsun asker olsun, şimdikiler gibi
bir hanedan saltanatı kurabilmiş değildi. Ya beceremediklerin-
den ya da az çok demokrasiye ters düşmekten çekindiklerin-
den... Ama Özal ve takımının böyle kuşkuları, korkuları yok.
Doğru söylüyor Neyzen, Düztaban gidince tabansız gelir.' Ta-
bansızlar, gerçekten hiçbir tabana dayanmadıkları halde böyle-
sine bir saltanat sürebılsinler. şaşılacak yan bu!
AYNÜR MUNSİR (BEGEN
ile
ALİ MUNSİR
evlendıler.
19.7.1990 tSTANBUL
Eglennıe ve Övünme!
Anlaşılan, aydınlanma aşamasına ulaşmak için bir büyük
rehber yetmiyor, onu izleyenlerin pek çok olmalan ve de çok
çaba harcamaları gerekiyor.
Prof. Dr. KEMAL ÖNEN
Her kafadan bir sesin cıktığı, her kademe ve
gruptakinin ahkâm kesmekte, vatan kurtar-
makta hevesli ve sesli olduğu; sosyal, kültürel,
eğitimsel, ekonomik vd sorunlara çözüm reçe-
teleri yazmak ya da önermekte cömert buiun-
duğu, bir ölçüde kaotik başka dönem olmadı
sanırım son yıllarda ülkemizde.
Dünyadaki sosyal-siyasal değişmeleri, bun-
lann altında yatan nedenleri, bilimsel-kültürel
gelişmeleri çoğu gazetelerin ya da televizyonun
haber düzeyindeki aktanmlan ile izleyerek ye-
tinen niceguç ve söz sahibinin "harc-ı âlem"
Deyanlan ile dolu medyamız ve sosyal yasantı-
mız. Olaylann abartılı yonımu ya da gerekti-
ği kadar onemsenmemesi âdet halini alıyor.
Kendi çapında eğlenme, övunme ve gösteri,
küçük-büyıik, varlıklı-varlıksız, devletlû-
devletsiz kişilerin yarış haline soktuğu bir uğ-
raş... örneklerçok!..
Ciddilikten böylesine uzak...
Bilimsel-kültürel vd ciddi toplantı-kongre ve
benzeri etkinliklerde; resmi ya da sosyal mev-
kileri dışında, konu ile ancak kenarından ılgi-
leri bulunanların programlarda yer alıp uzun
uzun "laflar etmeleri", kendi çaplannda eglen-
me ve gösteri değil de nedir?
Yurtdışında sanatımız-sanatçımız ya da
bilim-bilimcilerimizin temsilcileri imişçesine,
seçicilerin çaplanna göre seçilen bazı kişiler ya
da.gruplar bilgi ya da sanatlannı sergiliyor,
gösterilerde bulunuyorlarsa bu kendi çapında
eglenmek değil de nedir?
Bir yanda, doğanın yeşil canlı örtusunün ku-
rutulup taşlaşma ve betonlaşma ile gereksiz ve
acunasızca tahrip edildiği kentlerde bunu mo-
dernleşme, turizme açılma, imar-iskân politi-
kaları gibi gösterip yutturanlar ve bunlara ar-
ka çıkanlar; öte yanda ise bunlara karşı uğraş
verenlerin sergiledikleri traji-komik; çıkar ve
gösteri ile kurallann çatışması değil de nedir?
Bir kısım seçkinin (?), sanki yalnızca o yön-
temleri uygulamışçasına, iş hayatına ait başa-
n reçeteleri sunmalan ve "köşeyi dönraenin"
masum (!) mesajlannı vermeleri kendi çapla-
nnda övünme, gösteri ve toplumla eglenme de-
ğil de nedir?
Türkiye'yi ve Türkleri tanıtmaya yönelik ça-
lışmalar; bir bilgi-kultür, inceleme-araştırmi"
ve planlama sorunu olarak ele alınacak yerde,
kişilerin (çok kez mevki sahiplerinin) inisiyatif,
zevk, dünyagörüşü ve takdirleri ile çap ve meş-
replerine bırakıhrsa, oluşacak şe>-
verimsiz, ba-
zen garip gösteriler olmaz da ne olur?
Yetkililerin ağzından; gelişen, büyuyen, 150
yıllık dönemin en başanlı çağ atlayan Turkiyesi
ve benzer tanımlamalar yanında,' 'Beşeri geliş-
mede ancak 72. dünya ülkesi olarak yer aldığı-
mızın tespiti" üzücü bir görüntü iken, bu be-
yanlar biraz abartmalı övünme olmuyor mu?
Hezart'enlik (her şeyi bilirim) yanılgısı ile ne
kişisel ne sosyal ne de bilimsel duzeyde gerçek
gelişme mumkündur. Uygarlık tarihini iyi in-
ANMA
DİSK ve
T.MADEN-İŞ SENDÎKASI
Genel Başkan'ı
KEMAL TÜRKLER'İN
anısı yolumuzu aydınlatıyor.
Işçi sınıfımızın önderi
KEMAL TÜRKLER'i
katledilişinin 10. yıldönümünde mezarı başında
anacağız. Sizleri de aramızda görmekten onur
duyacağız.
Saygılarımızla
T.OTOMOBİL-İŞ Sendikası
Merkez Yönetim Kurulu adına
CELAL ÖZDOĞAN
Cenel Başkan
Tarih: 22 Temmuz 1990 Pazar
Saat: 10.00
Yer: Topkapı Mezariığı
Dr. GULSEREN GUNEY
(1960-1988)
"Yine sevgin
Ve gökçadın dostluğun
Tutunduğum çiçek sapı
Uçurum kıyısında."
Sevgili GULSEREN seni unutmâdık.
Dr. SAMt ULUS ÇOCUK HASTANESİ
DOKTORLARI
celemiyoruz, hatta okutmuyoruz. O elbette sa-
dece, "hürriyet fikrinin", örneğin "teşebbüs
hürriyeti, fikiı hürriyev.ve inanç.hürriyetinin"
incelenmesınden ibaret de değildir. Asıl, bun-
lann da altındaki temel ve saglam zemin;
"aydınlanma" asamasıoa ulaşmış, hatta onu
da aşmış olan insan ve bu türde toplumdur. Son
50-60 yıllık dönemde gözlenen sosyal, kültürel,
ekonomik, bilimsel vedeteknolojik gelişmemiz
ve değismemizin, gerilemeler ve sapmalara kar-
şın varabiidiği düzeyin temelinde de
"aydınlanmarun" ve buna dayalı devrim ve
çağdaşlaşma ülküsünün bulunduğunu gözden
kaçırmak da kendimizi aldatma değil de nedir?
Sonuç
Gelişigüzel "Hür-demokratik hukuk toplu-
mu, de\leti veyaşamı"demek yetmez, onun da
temelinde "aydınlanma"nın (aufklaerung) al-
gısı ve yaşama girmesi bulunur, yoksagittikçe
belirginleşen fanatizm, dogmatik yaklaşım,*
keyfilik ve duzensizlik değil. Kaynaklan ve po-
tansiyeli bu derecede güçlü ve yeterli bir iilke ve
toplumda gelişme >e uygarlığın kaçınılmaz ko-
şul ve kurallannı yeterince değerlendirip oluş-
turmamak da bir "aydınlanma eksikligi"dir.
Açıklık ve aydınlık, insamn içinde, bilim ve
"tefekkürle" oluşur.
Aydınlanmanın yolu-yordamı ise en geniş
anlamda ve şekilde akılcı-çağdaş oğretim ve
eğitim düzeni olup; son yıllardaki gibi ihmal,
bilgisizlik ve de bilinçli gayretlerle rasyonel yö-
rungesinden çıkanlan ve bugünkü haline ulaş-
tırılmış bulunan karmaşa, parçalanma ve bir
kısmı çağ dışı olan eğitim ve öğretim değil!
Anlaşılan, aydınlanma aşamasına ulaşmak
için bir büyük rehber yetmiyor, onu izleyenle-
rin pek çok olmalan ve de çok çaba harcama-
ları gerekiyor.
KEMAL
TÜRKLER
(1927-1980)
Mücadelemizde
yaşayacak.
Türkiye işci sınıfinın sendikal önderi; mücadele arkadaşımız;
DİSK ve T.MADEN-İŞ SENDlKASI eski GENEL
BAŞKANI KEMAl TÜRKLER, bağımsızlık, demokrasi ve
insan hakları mücadelemizde yaşıyor, yaşayacaktır...
Işçiler ve emekten yana olanlar tarafından 22 Temmuz 1990
Pazar günü saat 10.00'da Topkapı'da mezarı başında
anılacaktır. Arkadaşlanmızın lcatılmalarını bekliyoruz.
DİSK VE BAĞU SENDtKALAR
BAYSEN. BANKSEN, AStS, ASTER-İŞ, BASEN-tŞ. FCVDIK-İŞ.
DEV YAPI-İŞ, DEV SAĞUK-tŞ, tLERtCİ DERİ İŞ, DEV
MADEN IŞ. GID4 tŞ. GENEL-IŞ. HLRCAM-İŞ. KERAMİK-İŞ,
LASTİK-İŞ. LİMTER-tŞ. T.MADE>-tŞ, >AKLtYAT-tŞ,
PETKİM-İŞ. SOSYAL-tŞ, StNE-SEN, TEKSTÎL, TÜMSA-tŞ,
OLEYtŞ, YENİ HABER-İŞ. YERALTI MADEN-tŞ. TEKGES-tŞ.
TtS.
İBRAHtM KARAKUŞ TALtP GÜLDAL
Hayatı kıskıvrak yakalayip
Çarptık öliımün suratına
Yeşertıik umudu ve direnci
Bir yaz akşamı coşkuyla
Ve haykırdık son nefesımızde
"Sevdam için can dost sevdam için"
AtLELERl ADINA FİKRÎYE GÜLDAL
PENCERE
Hattın Öteki Ucu...
1964'te iki aylığına Amerika'ya gitmiştim. Dışişleri Bakanlığı-
nın çağr/lıs/ydım. Programı kendim donattım, yükledim, ağırtaş-
tırdım. "Geriye ne kaldı?" diye düşünürken anımsattılar:
— Holtyvmod!..
İnsan, Italya'ya gidip Roma'yı, Roma'ya gidip Papa'yı görme-
den olur mu? O yıllarda görenek olmuştu; Hollyvvood'a ayağını
basan herTürkü, Columbia şirketinin şimdiki deyimiyle "halkla
ilişkiler" görevlisi Ely Levy'ye götürüyoriar. Ne dedikse kâr et
medi; ille de Levy'ye uğrayacağız; adam öyle bir ün yapmış k.
es gecilemiyor.
Kalktık, gittik; sıcakkanlı, şeker gibi biri Levy; Türklere muhab-
beti bol. 1912'de Amerika'ya gelmiş; ama, konuşması, kullandı-
ğı deyimler ve sözcükler Türkçeyi ne kadar sevdiğini de vurgu-
\uyor; İzmir'i anlatıyor; Karantina, Karataş, Göztepe, Asansör; her
semti anımsıyor:
— Asansör ben oradayken yapılıyordu. Ah, o denizi İzmir'in,
ah o çipuralan...
1964'te İzmir, Levy'nin özlemini duyduğu gibiydi; şimdi o İz-
mir'in yerinde yeller esiyor.
•
Babıâli basınında Levy'ye ilişkin çok yazı çıkmıştır. O dönem-
de dışarda kaç Türk vardı ki!.. Bugünkü gibi dünyaya serpilme-
miştik. Levy'ye'Türkiye'deki şöhretini anımsattım:
— Beni ararlar, gelip görürler..
Bir defteri vardı Levy'nin, geleni gideni oraya yazmış; bana
soruyor:
— "A"yı tanır mısın?
— Tanırım..
— Benim dostumdur, bizim eve geldi, yemek yedik, çfftetBİH cy-
nadık, zeybek oynadık..
— Ne yazık ki öldü..
— Levy kalemi eline alıp defterdekı adın üzerine çarpı işa-
reti koyuyor, yanına yazıyor:
— "Öldü."
— Sonra yine sayiaları çeviriyor; merak ettiği ya da özlediği
birinin üzerinde duruyor:
— Bunu tanır mısın?
— Öfdü..
Levy bu kez adın üzerine bir çarpı işareti daha koyuyor; yanı-
na not düşüyor:
"öldü."
Levy'nin defterinde kimler yok ki!.. Senatörler, bakanlar, mil-
letvekilleri, Meclis reisleri, ünlü politikacılar, emekli generaller;
ağır ve oturaklı kim varsa Hollyvvood'a getirmişler, dolaştırmış-
lar, gezdirmişler, tezgâhtan geçirmişler. Levy hepsini birer birer
bana gösteriyor, sonra şişiniyor:
— Viskı içtik, kafayı çektik, oynadık...
Ben tek sözcükle yanıtlıyorum:
— Öldü..
Levy, benim adımı da defterine yazdı, istanbul'daki adresim
telefon numaramı da...
İçimden:
— Haydi bakalım, dedim, kervana sen de katıldın.
•
Geçenlerde bir akşam Adanalı arkadaşlarımla buluştuk. Ek-
sik olmasın, Sefa bu işi kotardı da bir araya gelebildik. Tepebağ
Ortaokulu'ndan Ahmet (K.) İstanbul'daymış, özlem gidermek is-
temiş, toplandık, konuşmaya başladık; ama, ben kimi sorsam
Ahmet yanıtını yapıştırıyor:
— Öldü!..
En sonunda baktık ki olmayacak; o Öldü, bu öldü, şu öldü di-
ye tesbih çekiyoruz; elimde Levy'ninkine benzer bir defter olsa
çarpı işaretlerinden geçilmeyecek. Az sonra bozulmaya başla-
dım:
— Ne oluyoruz lan!..
Öyle bir telefon rehberi k! aboneler sizlere ömür, zil çalryor,
çalıyor, telefonu açan yok. Hattın öteki ucuna, bir teyp yerleştir-
sek, hani şu yeni zınltılardan, otomatik yanıt veren makinenin
*sesini duysak:
— Sen Ve//... Şimdievde yokum. Eğerbirmesajınız varsa dû-
dük sesinden sonra söyleyiniz!..
Sonra da düdük sesi: Oüüüt!..
VEEAT VE TEŞEKKUR
Susurluk eski Belediye Başkanlanndan
MEHMET
ÖZDEMİR
vefat etmiş, 20 Temmuz 1990 günü toprağa
verilmiştir. Hastalığı süresince yakın ilgisini
esirgemeyen dostlanmıza, akrabalarımıza,
yakınlanmıza, cenaze törenine katılan
Susurluklulara teşekkürlerimizi sunarız.
EŞİ: FERtDE ÖZDEMİR
KIZI: NEZİHE ÇETİNKAYA
OĞLU: ERDİN ÖZDEMİR
CAtiOAŞ «YIIIIABI
OKTAY AKBAL
ANI DEĞİL
YAŞAM
2. BASI
5000 Lira (KDV içinde)
Ödemeli gönderilmez
ÇAĞDAŞ YAYINLARI
Türk Ocağı Cad. 39-41 CağaioğlutSTANBUL
SATILIK VILLA
BURHANlYEDE ARKENT SAHİP SİTESİNDE
sahibinden satılık 79 m2
arsada net ^ m 2
bahçeli,
müstakil villa
ÎSTANBUL Tel: 519 15 73
SATILIK
Sahibinden çok temiz 1984 ŞAHİN
331 20 71