22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
GUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 21 TEMMUZ 1990 AT9 Kıbns Somınu ve Tiirkiye..» ,____ Yunanistan ve Kıbns Rum yönetiminin kısa ve uzun vadeli hesaplannda gerçekçi olmalannda kendileri açısmdan da yarar vardır. Gerek Kıbns sorunu, gerek öbür Türk-Yunan uyuşmazlıklan, Türkiye'nin AT'na katılmasından sonra aynı topluluğa üye olmanın vereceği karşılıklı güven içinde daha kolay çözülebilir. Prof.Dr. HİKMET SAMİTÜRK Dublin'de yapılan AT (Avrupa Topluluğu) donık toplantısı sonunda yayımlanan sonuç bildinsinde Kıbns sorununun AT-Türkiye iliş- kilerini olumsuz yönde etkilediğınin betirtilme- si, arkasından Kıbns Rum yönetiminin AT'na tam üyelik için başvurması, gerek Kıbns soru- nu, gerek AT-Türkiye ve Türkiye Yunanistan ilişkilen bakımından son derece önemli olaylar- dır. O nedenle söz konusu ili|kiler yumağında âdeta bir kördüğüm durumuna gelen Kıbns so- rununu AT bağlanusı içinde incelemek, yerin- deolacaktır. Üişkiler Sırasıyla 1962 ve 1963'te AET (Avrupa Eko- nomik Topluluğu) ile birer ortaklık anlaşması imzalayan Yunanistan ve Türkiye'den sonra 1972'de Kıbns Cumhuriyeti hükûmeti sıfatıyla Kıbns Rum yönetimi de AET ile Ada'nın tü- mü için bir ortaklık anlaşması imzalamıştır. Her ûç ortaklık anlaşmasında -farklı takvimler- le de olsa- son aşamada toplulukla öbür taraf arasında bir gümrük btrliği kurulması öngörül- müştür. Bu arada Yunanistan, henüz gümrük bırliği için ortaklık anlaşması ile belırlenen süre dol- madan 1975'te ATna tam üyelik başvurusun- da bulunmuş; bu ısteğın oldukça kısa bir za- manda kabulü ile 1976'da başlatılan üyelik görüşmeleri, 1979'da tamamlanmışür. Türki- ye'de, henüz gümrük birlıgı öncesindeki geçiş dönemi sona enneden 1987'de tam üyelik için başvurmuş; ancak bu istek, -AT Komisyo- nu'nun 1989 sonlannda açıklanan ve AT Kon- seyi'nce de onaylanan görüşüne göre- özetle halen bütün çabalannı tek pazan gerçekleştir- me yolunda yoğunlaştıran topluluğun 1993'ten önce yeni üyeterin katılmasına yönelik görüş- melere girmesinin -istisnai durumlar dışında- doğnı olmayacağı, zaten üyeliğe seçilebilirliği şûphe götürmeyen Türkiye'nin de henüz eko- nomik ve siyasal bakımdan buna hazır olmadı- gı gerekçeleriyle kabul edilmemiştir. AT karşı- sında Rum yönetimınce temsil edilen Kıbns ise, gümrük birliği yolunda bazı aşaraalardan geçmiş bulunmaktadır. Kıbns sorunu karşısında ATnun degisen tutumu öbür devletler ve uluslararası kuruluşlar gibi ATnun da Ada'daki Türk toplumuna karşı haksız ve adaietsiz bir uygulamayı sürdürerek Rum yönetimini Kıbns Cumhuriyeti'nin meş- ru temsilcisi kabul etmesi bir yana bırakılırsa; ATnun Kıbns sorunu ve o bağlamda AT- Türkiye ve Türkiye- Yunanistan ilişkilen hak- kındaki tutumu, Yunanistan'ın topluluğa üye- üginden önce ve sonra olmak üzere iki dönem- de incelenebilir: 1- tlk dönemde AT, - aşağıdaki örneklerden de anlaşılacağı üzere- gerek Kıbns sorununa, gerek Türkiye ve Yunanistan arasındaki öbür uyuşmazlıklara banşçı yollardan çözüm bulun- masını istemekle birlikte; taraflardan birinin görüşünü benimseyen bir tutum içine girmeme- ye özen göstermiştir. a) ATnun altı kurucu üyesi Belçika, Federal Almanya, Fransa, ltalya, Lüksemburg ve Hol- landa ile 1972'de topluluğa katılan Danimar- ka, Irlanda ve tngiltere'den oluşan "Dokuzlar", Kıbns'ta temmuz- ağustos 1974 olaylanndan sonra çeşitli vesilelerle yayımladıklan bildinler- de bir yandan "' Kıbns'ın bağımsızlığına ve top- rak bütünlüğüne verdiklen önemi1 " belirtmış- ler; öbür yandan "Kıbns'taki iki toplum arasında görüşmeler yoluyla kalıcı ve âdil bir çözüm biçimi bulunmasını istediklerini" açıkla- mışlardır(l). b) AT Komisyonu da, Yunanistan'ın tam üyelik başvunısuna ilişkin 29 Ocak 1976 tarihli görüşünde Türk- Yunan uyuşmazlıklan konu- sunda genel olarak şu ilkeyi benimsemiştir: " Avrupa Topluluğu, Yunanistan ve Türkiye arasındaki uyuşmazlıklarda taraf değildir ve ol- mamalıdır. Bu nedenle komisyon, Avrupa Toplulu- ğu'nun Yunanistan ve Türkiye'yi kendiİerini ayıran uyuşmazlıklara âdil ve kalıcı çözümler bulmalan için teşvik etmesi gerektiği kanısın- dadır" (2). Görüldüğü gibi, ilk dönemde AT, Türk- Yu- nan uyuşmazlıklan karşısında (arafsız bir tu- tum ve dengeli bir yaklaşım içindedir. Ancak bu durum, AT ile ilişkilen açısından her iki ül- ke arasında var olan dengeden kaynaklanmak- taydı. Nitekim AT Komisyonu'nun 29.1.1976 tarihli görüşünde aşağıdaki satırlarla bu nokta- ya da değinılmiş, hatta ileride dengenin Tûrki- ye aleyhine bozulabileceğine işaret edilmiştir: " Şimdiye değin topluluğun Yunanistan ve Türkiye ile ilişkilerindeki denge. ifadesini her iki ülkenin -farklı takvimlerle de olsa- son he- def olarak tam üyelik olanağma sahip ortaklık statülerindeki özdeşlikte bulmaktaydı. Gelecekte topluluktaki Yunan üyeliği ise, bu dengeye kaçınılmaz bir biçimde yeni bir unsur getirecektir" (3). 2- Gerçekten Türkiye ve Yunanistan arasın- daki denge, Yunanistan'ın ATna üyeliğinden sonra bozulmuş ve bu durum, zamanla ATnun Kıbns sorunu ve genel olarak Türk- Yunan uyuşmazlıklan karşısındaki rutuma da yansımıştır. Tutum değişikliği, AT Komisyo- nu'nun Türkiye'nin tam üyelik başvunısuna ilişkin 18.12.1989 tarihli görüşünde başvunı- nun kabulüne engel olarak gösterilen siyasal gerekçeler arasında yer alan aşağıdaki satırlar- da açüc ifadesini bulmuştur: " Tnrkiye'nin topluluğa katümaa sorununun siyasal verikri, Türkiye ve toptıünk üyesi bir devlet arasuıdaki nyuşmazlık ile Avrupa Konse- yi'nin geçenlerde derin kaygdannı belirttiği Kıb- ns'taki dunımım yarattığı olııııısuz etkilere de- ğinilraedikçe eksik kalacakür. Birleşmiş Milletler'İD kooaya ilişkin kararlanna uygun olarak Kıbns'ın birtik, bağunsızhk, egemenlik ve toprak bütûnlögâ gündemdedir" (4). Benzeri düşünceler zon zamanlarda ATnun öbür organlannın karar ve bildirileri ile bazı yetkililerinin demeçlerinde oldukça sık dile ge- tirilmektedir. Dublin doruk toplantısı sonuç bildirisi de aynı doğrultudadır.. AT'nan buguEEu tutumu ve gerçekler Bütün bu açıklamalarda dikkati çeken nokta artık -eskiden yapıldığı gibi- ılgıli taraflann hepsine aralanndaki uyuşmazlıklara çözüm aramalan çağnsında bulunulmayıp, sorunlann çözümünün ATna katılmamn önkoşulu ola- rak Türkiye'den beklendiğinin ıfade edilmesi; böylece dolaylı bir biçimde uzlaşmaz ve haksız taraf ilan edilen Türkiye'nin. Kıbns sorunun- da ise Türkiye aracılıgıyla aynca Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti'nin sonınunda ise Türkiye aracılıgıyla aynca Kuzey Kıbns Türk Cumhu- riyeti'nin Yunanistan'a ve Kıbns Rum yöneti- mine ödün vermeye zorlanmak istenmesidir. Oysa Kıbns'ta bugünkü durumun sorumlu- luğu, ada Rumlanna ve Yunanistan'a aittir. 1959-1960 Zürih, Londra ve Lefkoşa antlaşma- lanyla kurulan Kıbns Cumhuriyeti, "enosis" (Yunanistan'la birleşme) hayalınden vazgec- meyen, bu amaca vannak için ada Türklerini yoketme planlan hazırlayıp 1969 sonlannda uygulamaya koyan Rumlar yüzünden çökmüş- tür. 1974 yazında bazı Rumlarla Yunan cunta- sının bir hükümet darbesiyle adayı Yunanis- tan'a ılhak ginşimi, ancak Türkiye'nin Garanti Antlaşması'na dayalı askeri müdaha- lesiyle önlenebilmiştir. Bu koşullarda Kıbns Türklerinin Rumlarla kurulacak yeni bir devle- tin çatısı altında eski acılann bir daha yaşan- masına meydan vermeyecek bir sistem ve onu koruyacak güvenceler araması doğaldır. Sonı- nun hâlâ çözülemeyişi ise, adadaki Türk toplu- munu bu yeni devlette eşıt haklara sahip bir partner olarak kabul etmek istemeyen Kıbns Rum yönetiminin uzlaşmaz tutumundan kay- naklanmaktadır. Böyle olduğu halde, Yunanistan'ın AT'na katılmasından sonra topluluğun öbür Türk- Yunan uyuşmazbklannda olduğu gibi Kıbns sonınunda da Yunan ve Rum görüşmelerine yakınhk göstermesinin nedeni ortadadır: Yuna- nistan, artık AT organlan ve karar mekaniz- malannın içinde; Türkiye ise dışındadır. Dola- yısıyla Türkiye, AT organlannı ya da yetkililerini kendi görüşleri doğrultusunda etki- lemek bakımından Yunanistan'ın sahip bulun- duğu olanaklardan yoksundur. 1963'te AT ile son hedef olarak tam üyeliğe yönelik bir ortaklık anlaşması imzalayan Tür- kiye, yıllarca bunun gerektirdiği hazarlıklan yapmayı ihmal etmekle, üstelik 1975'te Yuna- nistan'ın hemen arkasından lam üyelik başvu- rusunda bulunmamakla büyük tarihsel fırsat- lar kaçırmıştır. AT ile ilişkilerimizde bugünkü sıkıntılı durumun temelinde kendi hatalanmız da önemli yer tutmaktadır. Buna karşılık vaktiyle Yunanistan'ın ATna tam üyelik için yaptığı erken başvuru ile izledı- ği Türkiye'ye karşı topluluğu arkasına alma politikası, başanya ulaşmış gözükmektedir (5). Şimdi AT organ ve yetkililerinin Kıbns soru- nuna ilişkin tek yanlı açıklamalanndan cesaret alan Kıbns Rum yönetiminin yaptığı tam üye- lik başvurusu da, aynı politikanın devamı nite- liğindedir. Yine Türkiye ve Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti üzerinde AT desteğiyle baskı ya- pılabıleceğı hesaplanmaktadır. Kıbns Rum yö- netiminin ATna tam üyelik başvurusunun uzun vadeli amacı ise, Yunanistan'la dogru- dan doğruya gerçekleştirilemeyen ** enosis" he- define AT cercevesinde ulasmaktır. Boş hayale kapılmasınlar Ancak Kıbns'ın Türkiye'yi dışarda bıraka- cak bir ATna katılması, uzun vadede birlikte getireceği tek yanlı siyasal bütünleşme ile 1959- 1960 Zürih, Londra ve Lefkoşa antlaşmalanna aykın olacaktır. Herhalde böyle bir gelişmenin adanın bölünmesine yol acması kaçınılmazdır. O nedenle Yunanistan ve Kıbns Rum yöneti- minin kısa ve uzun vadeli hesaplannda gerçek- çi olmalannda kendileri açısından da yarar vardır. Gerek Kıbns sorunu, gerek öbür Türk- Yunan uyuşmazlıklan, Türkiye'nin AT'na ka- ülmasından sonra aynı topluluğa üye olmanın vereceği karşılıklı güven içinde daha kolay çö- zülebilir. AT'na üyelik için Türkiye'nin ulusal çıkar- lanndan feragat edeceğını ya da Kıbns'b soy- daşlanna karşı üstlendıği yükümleri yerine ge- ürmekten vazgeçeceğini beklemek ise, bir hesap yanlışı olmanın ötesinde boş bir hayaldir de. Türkiye, hiçbir zaman böyle bir pazarlığın içinde olmayacaktır. 1) Bk MosUf» Aksoy (Çev.), AT- Türkıye Ortaklığının Temel Verilen. Ankara 1978, No. 5. 2) Opinıon OD Greek applicaııon for memberahip. Bulle- ün of the European Communıtıes Supplement 2fl(>, s.7 No 6. 3) Opınion on Greek appticatıon for mcmbershıp, s.g No. 4) Avis de la Commision sur la demandc d'adhesıon de la Turquie a la Communaute. no 9. 5) Bu politilca hakkında bk. Hikınct Sanü Tftrt, " Kıbns Sorunu", Cumhunyet, 25.3.1975, s.4; "Kıbns Polıtikamızı Et- kileycn Faktörter", Halkcvleri Dergısı, Hazinn 1975, (.103, s. 22. EVET/HAYIR OKT4YAKBAL Gidince Tabansız Gelir" Bir okurum Neyzen Tevfik'in bir şiirini göndermiş. Nasıl yo- rumlarsanız yorumlayın "Zorbalar hep boyle gelır giderler - İnsanlar onlara secde eder- ler - Her gelen, gideni aratır defler - Her gelen gidenden vic- dansız gelir - Düztaban gidince tabansız gelir." Memurlar sokaklara dökülmüş! İzmir'de, istanbul'da, başka yerlerde yüzde 25 zam protesto ediliyor. Engellemelere, iştert at- ma korkutmalarına, polis baskılarına karşı memurların direnişi günden güne güçleniyor. Kim var ezilen memurun, işçinin ya- nında? Muhalefet mi? Haydi canım! Baş muhalefet partisi SHR halkın sorunlarıyla ilgili değil, kendi iç çekişmelerinden başka bir şey düşünmüyor. Delegeleri yandaşlardan seçmek başlıca uğraş! Bayrampaşa seçimlerinde genel merkez kendi adayını seçtirtecek, bundan önemli iş var mı? "Zorbalar hep böyle gelir giderler. İnsanlar onlara secde ederler." Bu dizeler yalnız iktidar başındakileri anlatmıyor. Kendini bel- li bir yönetimin başında gören. sürgit o yerde çakılı kalmak he- veslilerini de içeriyor! SHP'de artık ne program var ne tüzük var, yalnızca bir arkadaş topluluğunun parti iktidarını elden kaçırrna- mak uğraşı var! SHP'nin seksen milletvekilini halktan yana, Özal egemenliğine karşı etkili bir çıkış, ne bileyim HEP'inki gibi bir anlamlı yürüyüş eyleminde görmemek SHP'ye güvenmiş olan- lara acı vermektedir. Bir genel başkan var, içte ve dışta demok- rasi savunuculuğunu içtenlikle yapan... Ama bu çabalar yalnız sözde kalıyor, bir eylem yaratmıyor. Özal iktidarını etkilemiyor. Demirel e gelince, onun gerçekten sert muhalefeti de "senin za- manında neler olmamıştı ki!"-suçlamalarıyla bir noktada etkin- liğini yitiriyor Zorbalardan ne zaman kurtulacak bu Türk halkı? Her türlü zorbadan!.. Basın mı? O da zorbaların eline düştü düşecek. Üs- telik yabancı zorba taslaklarının ve onlara yardakçıhk edenlerin eline!.. Bakın Bay Özal bir sağcı gazetenin töreninde basına ders vermeye kalkışıyor, herkes kendi fikrini açıklamamalıymış, ga- zetecilik yazarlık ancak öyle olurmuş! Sen kimsin ki basına yol gösteriyorsun ey Özal? Basın özgürlüğü varsa herkes düşün- cesini açık açık yazacak, yurt ve halk gerçeklerini gözler önür\e serecektir. Hiçbir demokratik ülkede basın iktidar başındakile- rin borusunu çalmaz. Çalan basın da vardır, ama onlara 'hiz- metçı", 'yardakçı', 'çıkarcı' gibi adlar takılır, basın adına iktidarın borazanını örtürenlere!.. Bayrampaşa'da belediye başkanı seçimi var. Başka yerlerde de var Muhalefet partileri bu secimlerde yenik düşerlerse o za- man Özal iktidannın çalımını görün! 92'ye kadar iktidarız diyen- ler ister misiniz halk bizden yana diyerek 92'de de seçimi erte- letsinler! Bayrampaşa örneğini aldım, çünkü son yerel seçımde ANAP burda ancak üçüncü parti olabildi. Ama şimdi SHP bu seçimleri ANAP'a armağan edeceğe benzer! Genel merkez bir günde delegeleri değiştiriyor, yenilerini seçiyor. adayları kaçırtı- yor, meydanı tuttuğu kişiye bıraktırmak ıstiyor. Ama bütün bu tü- züğe, programa. kısacası demokratik uygulamaya aykın tutum- lar SHP'ye güven duyan halkımızı umutsuzlandırmaktadır. Bay Özal ve takımı karşıiarında yalnızca belirlı bir grubun ege- menliğini sürdürmek isteyen bir anamuhalefet buluyortar. Bu yüz- den işleri kolaylaşıyor. Nerde 1950 sonrasının CHP muhalefeti, nerde 1990'daki sosyal demokrat çizgide olduğunu söyleyen SHP'nin uyuşuk muhalefeti! "Her gelen gidenden vicdansız gelir." Menderes, derken Demirel, ardından asker cuntaları, daha sonra Özalların ailesel egemenliği... Her gelen gideni aratıyor gerçekten! Daha öncekiler, sivil olsun asker olsun, şimdikiler gibi bir hanedan saltanatı kurabilmiş değildi. Ya beceremediklerin- den ya da az çok demokrasiye ters düşmekten çekindiklerin- den... Ama Özal ve takımının böyle kuşkuları, korkuları yok. Doğru söylüyor Neyzen, Düztaban gidince tabansız gelir.' Ta- bansızlar, gerçekten hiçbir tabana dayanmadıkları halde böyle- sine bir saltanat sürebılsinler. şaşılacak yan bu! AYNÜR MUNSİR (BEGEN ile ALİ MUNSİR evlendıler. 19.7.1990 tSTANBUL Eglennıe ve Övünme! Anlaşılan, aydınlanma aşamasına ulaşmak için bir büyük rehber yetmiyor, onu izleyenlerin pek çok olmalan ve de çok çaba harcamaları gerekiyor. Prof. Dr. KEMAL ÖNEN Her kafadan bir sesin cıktığı, her kademe ve gruptakinin ahkâm kesmekte, vatan kurtar- makta hevesli ve sesli olduğu; sosyal, kültürel, eğitimsel, ekonomik vd sorunlara çözüm reçe- teleri yazmak ya da önermekte cömert buiun- duğu, bir ölçüde kaotik başka dönem olmadı sanırım son yıllarda ülkemizde. Dünyadaki sosyal-siyasal değişmeleri, bun- lann altında yatan nedenleri, bilimsel-kültürel gelişmeleri çoğu gazetelerin ya da televizyonun haber düzeyindeki aktanmlan ile izleyerek ye- tinen niceguç ve söz sahibinin "harc-ı âlem" Deyanlan ile dolu medyamız ve sosyal yasantı- mız. Olaylann abartılı yonımu ya da gerekti- ği kadar onemsenmemesi âdet halini alıyor. Kendi çapında eğlenme, övunme ve gösteri, küçük-büyıik, varlıklı-varlıksız, devletlû- devletsiz kişilerin yarış haline soktuğu bir uğ- raş... örneklerçok!.. Ciddilikten böylesine uzak... Bilimsel-kültürel vd ciddi toplantı-kongre ve benzeri etkinliklerde; resmi ya da sosyal mev- kileri dışında, konu ile ancak kenarından ılgi- leri bulunanların programlarda yer alıp uzun uzun "laflar etmeleri", kendi çaplannda eglen- me ve gösteri değil de nedir? Yurtdışında sanatımız-sanatçımız ya da bilim-bilimcilerimizin temsilcileri imişçesine, seçicilerin çaplanna göre seçilen bazı kişiler ya da.gruplar bilgi ya da sanatlannı sergiliyor, gösterilerde bulunuyorlarsa bu kendi çapında eglenmek değil de nedir? Bir yanda, doğanın yeşil canlı örtusunün ku- rutulup taşlaşma ve betonlaşma ile gereksiz ve acunasızca tahrip edildiği kentlerde bunu mo- dernleşme, turizme açılma, imar-iskân politi- kaları gibi gösterip yutturanlar ve bunlara ar- ka çıkanlar; öte yanda ise bunlara karşı uğraş verenlerin sergiledikleri traji-komik; çıkar ve gösteri ile kurallann çatışması değil de nedir? Bir kısım seçkinin (?), sanki yalnızca o yön- temleri uygulamışçasına, iş hayatına ait başa- n reçeteleri sunmalan ve "köşeyi dönraenin" masum (!) mesajlannı vermeleri kendi çapla- nnda övünme, gösteri ve toplumla eglenme de- ğil de nedir? Türkiye'yi ve Türkleri tanıtmaya yönelik ça- lışmalar; bir bilgi-kultür, inceleme-araştırmi" ve planlama sorunu olarak ele alınacak yerde, kişilerin (çok kez mevki sahiplerinin) inisiyatif, zevk, dünyagörüşü ve takdirleri ile çap ve meş- replerine bırakıhrsa, oluşacak şe>- verimsiz, ba- zen garip gösteriler olmaz da ne olur? Yetkililerin ağzından; gelişen, büyuyen, 150 yıllık dönemin en başanlı çağ atlayan Turkiyesi ve benzer tanımlamalar yanında,' 'Beşeri geliş- mede ancak 72. dünya ülkesi olarak yer aldığı- mızın tespiti" üzücü bir görüntü iken, bu be- yanlar biraz abartmalı övünme olmuyor mu? Hezart'enlik (her şeyi bilirim) yanılgısı ile ne kişisel ne sosyal ne de bilimsel duzeyde gerçek gelişme mumkündur. Uygarlık tarihini iyi in- ANMA DİSK ve T.MADEN-İŞ SENDÎKASI Genel Başkan'ı KEMAL TÜRKLER'İN anısı yolumuzu aydınlatıyor. Işçi sınıfımızın önderi KEMAL TÜRKLER'i katledilişinin 10. yıldönümünde mezarı başında anacağız. Sizleri de aramızda görmekten onur duyacağız. Saygılarımızla T.OTOMOBİL-İŞ Sendikası Merkez Yönetim Kurulu adına CELAL ÖZDOĞAN Cenel Başkan Tarih: 22 Temmuz 1990 Pazar Saat: 10.00 Yer: Topkapı Mezariığı Dr. GULSEREN GUNEY (1960-1988) "Yine sevgin Ve gökçadın dostluğun Tutunduğum çiçek sapı Uçurum kıyısında." Sevgili GULSEREN seni unutmâdık. Dr. SAMt ULUS ÇOCUK HASTANESİ DOKTORLARI celemiyoruz, hatta okutmuyoruz. O elbette sa- dece, "hürriyet fikrinin", örneğin "teşebbüs hürriyeti, fikiı hürriyev.ve inanç.hürriyetinin" incelenmesınden ibaret de değildir. Asıl, bun- lann da altındaki temel ve saglam zemin; "aydınlanma" asamasıoa ulaşmış, hatta onu da aşmış olan insan ve bu türde toplumdur. Son 50-60 yıllık dönemde gözlenen sosyal, kültürel, ekonomik, bilimsel vedeteknolojik gelişmemiz ve değismemizin, gerilemeler ve sapmalara kar- şın varabiidiği düzeyin temelinde de "aydınlanmarun" ve buna dayalı devrim ve çağdaşlaşma ülküsünün bulunduğunu gözden kaçırmak da kendimizi aldatma değil de nedir? Sonuç Gelişigüzel "Hür-demokratik hukuk toplu- mu, de\leti veyaşamı"demek yetmez, onun da temelinde "aydınlanma"nın (aufklaerung) al- gısı ve yaşama girmesi bulunur, yoksagittikçe belirginleşen fanatizm, dogmatik yaklaşım,* keyfilik ve duzensizlik değil. Kaynaklan ve po- tansiyeli bu derecede güçlü ve yeterli bir iilke ve toplumda gelişme >e uygarlığın kaçınılmaz ko- şul ve kurallannı yeterince değerlendirip oluş- turmamak da bir "aydınlanma eksikligi"dir. Açıklık ve aydınlık, insamn içinde, bilim ve "tefekkürle" oluşur. Aydınlanmanın yolu-yordamı ise en geniş anlamda ve şekilde akılcı-çağdaş oğretim ve eğitim düzeni olup; son yıllardaki gibi ihmal, bilgisizlik ve de bilinçli gayretlerle rasyonel yö- rungesinden çıkanlan ve bugünkü haline ulaş- tırılmış bulunan karmaşa, parçalanma ve bir kısmı çağ dışı olan eğitim ve öğretim değil! Anlaşılan, aydınlanma aşamasına ulaşmak için bir büyük rehber yetmiyor, onu izleyenle- rin pek çok olmalan ve de çok çaba harcama- ları gerekiyor. KEMAL TÜRKLER (1927-1980) Mücadelemizde yaşayacak. Türkiye işci sınıfinın sendikal önderi; mücadele arkadaşımız; DİSK ve T.MADEN-İŞ SENDlKASI eski GENEL BAŞKANI KEMAl TÜRKLER, bağımsızlık, demokrasi ve insan hakları mücadelemizde yaşıyor, yaşayacaktır... Işçiler ve emekten yana olanlar tarafından 22 Temmuz 1990 Pazar günü saat 10.00'da Topkapı'da mezarı başında anılacaktır. Arkadaşlanmızın lcatılmalarını bekliyoruz. DİSK VE BAĞU SENDtKALAR BAYSEN. BANKSEN, AStS, ASTER-İŞ, BASEN-tŞ. FCVDIK-İŞ. DEV YAPI-İŞ, DEV SAĞUK-tŞ, tLERtCİ DERİ İŞ, DEV MADEN IŞ. GID4 tŞ. GENEL-IŞ. HLRCAM-İŞ. KERAMİK-İŞ, LASTİK-İŞ. LİMTER-tŞ. T.MADE>-tŞ, >AKLtYAT-tŞ, PETKİM-İŞ. SOSYAL-tŞ, StNE-SEN, TEKSTÎL, TÜMSA-tŞ, OLEYtŞ, YENİ HABER-İŞ. YERALTI MADEN-tŞ. TEKGES-tŞ. TtS. İBRAHtM KARAKUŞ TALtP GÜLDAL Hayatı kıskıvrak yakalayip Çarptık öliımün suratına Yeşertıik umudu ve direnci Bir yaz akşamı coşkuyla Ve haykırdık son nefesımızde "Sevdam için can dost sevdam için" AtLELERl ADINA FİKRÎYE GÜLDAL PENCERE Hattın Öteki Ucu... 1964'te iki aylığına Amerika'ya gitmiştim. Dışişleri Bakanlığı- nın çağr/lıs/ydım. Programı kendim donattım, yükledim, ağırtaş- tırdım. "Geriye ne kaldı?" diye düşünürken anımsattılar: — Holtyvmod!.. İnsan, Italya'ya gidip Roma'yı, Roma'ya gidip Papa'yı görme- den olur mu? O yıllarda görenek olmuştu; Hollyvvood'a ayağını basan herTürkü, Columbia şirketinin şimdiki deyimiyle "halkla ilişkiler" görevlisi Ely Levy'ye götürüyoriar. Ne dedikse kâr et medi; ille de Levy'ye uğrayacağız; adam öyle bir ün yapmış k. es gecilemiyor. Kalktık, gittik; sıcakkanlı, şeker gibi biri Levy; Türklere muhab- beti bol. 1912'de Amerika'ya gelmiş; ama, konuşması, kullandı- ğı deyimler ve sözcükler Türkçeyi ne kadar sevdiğini de vurgu- \uyor; İzmir'i anlatıyor; Karantina, Karataş, Göztepe, Asansör; her semti anımsıyor: — Asansör ben oradayken yapılıyordu. Ah, o denizi İzmir'in, ah o çipuralan... 1964'te İzmir, Levy'nin özlemini duyduğu gibiydi; şimdi o İz- mir'in yerinde yeller esiyor. • Babıâli basınında Levy'ye ilişkin çok yazı çıkmıştır. O dönem- de dışarda kaç Türk vardı ki!.. Bugünkü gibi dünyaya serpilme- miştik. Levy'ye'Türkiye'deki şöhretini anımsattım: — Beni ararlar, gelip görürler.. Bir defteri vardı Levy'nin, geleni gideni oraya yazmış; bana soruyor: — "A"yı tanır mısın? — Tanırım.. — Benim dostumdur, bizim eve geldi, yemek yedik, çfftetBİH cy- nadık, zeybek oynadık.. — Ne yazık ki öldü.. — Levy kalemi eline alıp defterdekı adın üzerine çarpı işa- reti koyuyor, yanına yazıyor: — "Öldü." — Sonra yine sayiaları çeviriyor; merak ettiği ya da özlediği birinin üzerinde duruyor: — Bunu tanır mısın? — Öfdü.. Levy bu kez adın üzerine bir çarpı işareti daha koyuyor; yanı- na not düşüyor: "öldü." Levy'nin defterinde kimler yok ki!.. Senatörler, bakanlar, mil- letvekilleri, Meclis reisleri, ünlü politikacılar, emekli generaller; ağır ve oturaklı kim varsa Hollyvvood'a getirmişler, dolaştırmış- lar, gezdirmişler, tezgâhtan geçirmişler. Levy hepsini birer birer bana gösteriyor, sonra şişiniyor: — Viskı içtik, kafayı çektik, oynadık... Ben tek sözcükle yanıtlıyorum: — Öldü.. Levy, benim adımı da defterine yazdı, istanbul'daki adresim telefon numaramı da... İçimden: — Haydi bakalım, dedim, kervana sen de katıldın. • Geçenlerde bir akşam Adanalı arkadaşlarımla buluştuk. Ek- sik olmasın, Sefa bu işi kotardı da bir araya gelebildik. Tepebağ Ortaokulu'ndan Ahmet (K.) İstanbul'daymış, özlem gidermek is- temiş, toplandık, konuşmaya başladık; ama, ben kimi sorsam Ahmet yanıtını yapıştırıyor: — Öldü!.. En sonunda baktık ki olmayacak; o Öldü, bu öldü, şu öldü di- ye tesbih çekiyoruz; elimde Levy'ninkine benzer bir defter olsa çarpı işaretlerinden geçilmeyecek. Az sonra bozulmaya başla- dım: — Ne oluyoruz lan!.. Öyle bir telefon rehberi k! aboneler sizlere ömür, zil çalryor, çalıyor, telefonu açan yok. Hattın öteki ucuna, bir teyp yerleştir- sek, hani şu yeni zınltılardan, otomatik yanıt veren makinenin *sesini duysak: — Sen Ve//... Şimdievde yokum. Eğerbirmesajınız varsa dû- dük sesinden sonra söyleyiniz!.. Sonra da düdük sesi: Oüüüt!.. VEEAT VE TEŞEKKUR Susurluk eski Belediye Başkanlanndan MEHMET ÖZDEMİR vefat etmiş, 20 Temmuz 1990 günü toprağa verilmiştir. Hastalığı süresince yakın ilgisini esirgemeyen dostlanmıza, akrabalarımıza, yakınlanmıza, cenaze törenine katılan Susurluklulara teşekkürlerimizi sunarız. EŞİ: FERtDE ÖZDEMİR KIZI: NEZİHE ÇETİNKAYA OĞLU: ERDİN ÖZDEMİR CAtiOAŞ «YIIIIABI OKTAY AKBAL ANI DEĞİL YAŞAM 2. BASI 5000 Lira (KDV içinde) Ödemeli gönderilmez ÇAĞDAŞ YAYINLARI Türk Ocağı Cad. 39-41 CağaioğlutSTANBUL SATILIK VILLA BURHANlYEDE ARKENT SAHİP SİTESİNDE sahibinden satılık 79 m2 arsada net ^ m 2 bahçeli, müstakil villa ÎSTANBUL Tel: 519 15 73 SATILIK Sahibinden çok temiz 1984 ŞAHİN 331 20 71
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle