26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 HAZİRAN 1990 • • • • HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/19 BURSA HÎPODROMU'NDAN FİKRET DAĞUOĞLU Our Song ve Su daha şanslı 1. AYAK: Bulduğu formunu muhafaza eden Su, bu yanşında başanlı koşacaktır. Mustafabey ve Baba 1 sert rakipleridir. Ça- Lışmalan iyi olmasına rağmen, netice alamayan Eray 1, sürpriz- de. 2. AYAK: Bu yarış için itina ile hazırlanan Our Song, en şanslı isimdir. Bu haftaki pist çalışma- lanada göz dolduran Pedrosa ve Vivaldi'yi rakip olarak görüyo- ruz. Yanşın sürpriz ismi ağır ki- losuna rağmen, Prensigör'dür. 3. AYAK: Son idman ve fonn durumu gözönüne ahndığında, başta Alberk diyoruz. Gönül 2 ve Asb 3 daha sonra düşünülebiür. Çargah'ı sürprizde öneriyoruz. 4. AYAK: Formunu bulan Ba- hir, bu yanşta daha başanlı ko- şacaktır. Atom'un da başanlı olacağma inanryonız. Acaba ve Çakarina'yı sürprizde öneriyo- ruz. 5. AYAK: tstanbul'dan çok formda gelen Mesudiyegüzeli, buldugu rnusait kilosunu iyi de- ğerlendirecek ve neticeye gide- cektir. Yine çarşamba sabahı yapmış olduğu 600/29.5 R sprin- tinde göz dolduran Sonbatur ve tzmir'de hazırlanan Akkor, sert rakip olabilirler. 6. AYAK: Formumm zirvesinde- ki Silver ve bu yanşta daha ba- şanlı koşmasmı beklediğimiz Müge S, arasındaki sıkı mücade- le, yanşın birincisini belirleyecek- tir. Yanşta şans verdiğimiz diğer aüar Karaşimşek ve Serap 25'tiı. TAHMİNLER 1. KOŞU: F: 4 Ebcah, PP. 6 Sah- ralı, P: 5 Leyla 456, S: 2 Koç 2. 2. KOŞU: F: 2 Pardon, PP. 7 Ahsen, P: 4 Mevsim, S: 1 Daba- dabadü. 3. KOŞU: F: 3 Su, PP. 2, Mus- tafabey, P: 4 Baba 1, S: 5 Eray 1. 4. KOŞU: F: 6 Our Song, PP: 3 Petrosa, P: 2 Vivaldi, S: 1 Pren- sigör. 5. KOŞU: F: 4 Alberk, PP: 6 Gönül, P: 3 Aslı, S: 5 Çargah. 6. KOŞU: F: 3 Bahir, PP: 11 Atom, P: 9 Acaba, S: 1 Çakari- na. 7. KOŞU: F: 16 Mesudiyegüze- ii, PP: 1 Sonbatur, P: 11 Akkor P: 7 Selcan, S: 5 Cenk 2. 8. KOŞU: F: Silver, PP: 3 Müge 5, P: 2 Karaşimşek, S: 12 Serap 25. OTORİTELERİN GÖRÜŞLERİ F. Dağhoğlu K. Aky«r Orhan özau Nalp Yılmaz 3-5 12-3-24 5-3-8 6-9-3 9-3-6 6-3-2 34-6 6-3-12 9-4-3 3-11 3-5-9 5-9-7 7-5-11 6-1-11 16 16 4-2-12 4-12 MJLLJ dJ gH S 1ıl L 1 " 4 5' Bireyi ıınutan düzenin çöküşü CUNEYT ARCAYUREK yazıyor (Baştarafı 1. Sayfada) zi az biraz düşünmesini belki sağlayabileceğimizi düşlüyorum. Çankaya'da daha 2 yıl tutun- mak için son çıkışını Hodri Mey- dan'a sürdüğü gece, sanki cum- huriyet tarihini, Atatürk'ün altın çağını hakkını vererek okumuş gibi, 'Meclis tutanaklarında her dönemde hayat pahalılığından söz edildiğini' scylüyordu. Enf- lasyon yeni bir olgu değil deme- ye getiriyordu. 4 yılda 10 liradan bine. Para- nın 100 misli mangııiaştığı hiçbir dönemde yaşanmadı. Fiyatlann artışı her dönemde yaşamsal bir gerçek, bir sosyal sızlanmaydı. Fakat hiçbir dönemde tükettiği ile kazandığı arasındaki derin uçu- rum ortadireğin sırtına bugünkü gibi binmemişti. Eğer zahmet bu- yurup taıih kitaplannı kanştınrsa, Osmanlı döneminde İstanbul'da kimiterinin, yaşanır ülke diye Ce- zayir'e, Fas'a, Tunus'a göç etme- ye niyetlendiğini görebilirdi. Oy- sa o dönemlerde bir liraya bir ayı- nı yaşayabiliyordu insanlar. Özel- likle demokrasiye girdiğimizden beri gelen iktidarlar döneminde yalan ve genel deyimiyle namus- suzluk, namuslular aleyhine bu kadar gelişmemişti. Bugün ülkede sadece gelir da- ğılımında alt sıralara düşen mil- yonlar, ANAP'tan ve TÛ'den kur- tulma savaşı vermiyor. Fethiye, ülkenin gelir açısından birçoktli- ni kat kat aşan bir ilçe. Varlık açı- diği gibi refahın getirdiği olgular- la kendinden geçmiş olsaydı, pa- ranın bolca gezdiği Fethiye'de belediye seçimlerini SHP kazan- maz, DYP ikinci parti konumunu hâlâ koruyamazdı. Ne var ki 26 Mart'tan önce ANAP'tan yaka sil- ken Fethiye varlıklısı 0 günkü de- ğer hükümlerini bugün de değiş- tirmemişti. Yoksulu ise TÖ'nün nurlu ufuklarına, ANAP vaatleri- ne dün olduğu gibi bugün de diş gıcırdatıyor. Bu arada devletin tepe nokta- larındaki efendimiz, demiryolcu- luğun komünist rejimlere özgü bir uygulama olduğundan başlı- yor, işgücünün karşılığını tam alamayanlann yani işçinin 3-5 misli daha fazla ücret isteğine karşı çıkıyor. Elinden gelse grev- leri de anayasadan da yasalar- dan da silecek. Hodri Meydan'daki Tö'nün si- yasal sözleri gündemde ağırlık kazandt. Oysa satır aralarına öy- lesine irdelemeler sıkıştırdı ki, o konuşma metnini dikkatle ince- lemek gerekiyor. Örneğin, hayat pahalılığının bütçe açıklarından dün de bugün de kaynaklandığı- nı öoe sürüyor. Bırakalım 7 yılı bir yana, 1989 ve 90 bütçesi, zat-ı devletlileri sayesinde en az 20 trilyon açığa gebe. Bütçeyi delik deşik eden, kendisi ve iktidarı' Şimdi çıkmış pahalılığa bütçe açığını neden gösteriyor. Hem kadı hem de savcı. Şu sıralar memur, temmuz (Baştarafı 1. Sayfada) yüriiyen gençlere saldıran, saldır- tılan çember sakallılan hatırlıyo- rum. Onlara göz yuman önemli kişüeri, işadamlannı hatırlıyorum. Moskova'nın bir zamanlar biz- ler için ve milyonlarca insan için ne büyük bir inancı, belki de ef- saneyi terasil ettiğini düşünüyo- rum. Havaalanından hemen hiçbir bürokratik engellemeye ugrama- dan çıkıp bizi bekleyen minibüse bindiğimizde ilk öğrendiğimiz şey Marlboro'nun Sovyetler'deki sihir- li gücü oluyor. Katı bir tavırla mi- nibüs şoförümüze ceza kesmek is- teyen trafik polisi bir paket Marl- boro'yu görünce yumuşuyor. Artık Moskova yolundayız. Caddelerin genişliği, ağaçların ve parkların bolluğu heraen dikkati çekiyor. Kentin içine doğru girer- ken çok sözü edilen mal kuyruk- lanna rastlıyoruz, fakat bu öyle çok dikkati çekecek bir durum de- ğü. Ama o ne? Devasa bir rneyda- nı çepeçevre kuşatan, uzunluğu herhalde kilometrenin üzerinde bir kuyruk. Evet yanılmadınız, Batı basırunda çok sözü edilen Mc Donalds kuyruğu bu. Belki de binlerce insan, başka bir âlemden gelen, o âdeta sihirli hamburgeri yemek için neredeyse saatlerce beklemeyi göze almış, bekliyor. Öyle anlaşıbyor ki Batı'nın tü- ketim toplumlanndan gelen her şeye burada âdeta sihirli bir nite- lik atfediliyor, insanlar bir paket zamm. bekliyor. TÖ'nÛn Maliye^ ^arlboro için bir "Big Mac" deki gölgesi, bir kahve içimi söy- leşılerde. Güya memura yüzde 300 zam vermeyi istiyormuş, ama bütçe açtğı bunu gerçekleş- tirmesinı engslliyormuş. Bu, bir hamburgeri için çok şey verrneye razı olabiliyor. Dökülen mallar Moskova'nın Galleriası sayılan zincir. Maliye'den başlıyor Çan- deva&a GUM mağazasını gezdiği- kaya'ya kadar uzanıyor. Aynı ha- va, aynı demagoji, aldatmaca bir- birini pekiştirerek uzayıp gidiyor. Fikir, düşünce ve uygulama alanında hiç kimseye böyle bir çiftlik nasip olmadı. Türkiye adı- nı taşıyan bu çittlikte 40 yıllık kan koca arasında özlem şarkılan TV'den yansıyor. Biri Kapadok- ya'da; öteki Azerilerin, Türkiye^ den ister iktidarda ister muhale- fette hangi yetkili gitse esirgeme- dikleri dostluk ve sevgi halesini kendine sömürüyor. On'lar bin liralık madeni lirala- ra dönüşüyor. Bu gidişle darısı 5 binlerin, 10 binlerin, 50 binlerin başına. Memur da bekleyedur- sun, işçi de fazla zam istemek durumundan ne zaman çıkarıla- cağını hesaplasın. Gün gelir, bir köşeye sıkışmış kutudan 10 liradan başlayarak 50 binlik madeni liralara kadar hep- sini çıkanr bir dizi halinde önü- müze koyarız. 10 yilda hayatımı- zın nasıl mangıra dönüştüğünü çoluk çocuğumuza TÖ kanıtlarıy- la belgeleriz. Ötesi düşl nizde bunun nedenini biraz daha iyi anlayabiliyorsunuz. Üstü cam- la kaplı bu büyük pasaj da Mos- kova'nın pek çok binası gibi gör- kemli bir yapı aslında, ama deyiş yerindeyse 'dökülüyorî Üst katla- n âdeta terk edilmiş vaziyette. Türkuaz iş gömlekleriyle satıcı kızlar bu terk edilmiş katlarda çe- ne çalarken aşağı katlarda birbi- rinin içine geçmiş kuyruklar uza- yıp gidiyor. Pasajda yer alan heraen her dükkânın önünde irili ufaklı kuy- ruklar oluşmuş bu cumartesi sa- bahı. Moskova'yı bilenler, iş gün- lerinde de işten kaytaran Mosko- valılann bu pasajı doldurduğunu belirtiyorlar. Uzuıı kuyruklar, ara- nan malı satan dükkânlann önün- den başlayıp pasajın merdivenle- rine dogru tırmanıyor. Hangi kuy- ruğun nerede bittiğini kestirmek pek kolay değil. Kuyruklann başladığı noktada ne satılıyor acaba diye başınızı uzatıp baktığınızda ise bir başka hayrete düşüyorsunuz. Moskova- lı kadınlann kuyrukta bekleyerek satın almaya çalıştıkları kumaşla- ra, basmalara şöyle bir göz auyo- Özellikle domatesten ilceye giren milyarlann haddi hesabı yok. Bu- radaki banka şubeleri ile sarraf- ların keyiflerinden yanlarına va- nlmıyor. Şayet ülke, TÖ'nün çiz- OLAYLARIN Kurucumuz Yunus Nadi'yi anıyoruz AJL\LFİJ[MİJAİVİ GERÇEK(Baştarafı 1. Sayfada) olduğu gibi- şikâyet ve eleştiri hep olrnuştur; ama, cumhuriyet tarihinde yaklaşık on yıl surey- le yüzde 50-60 enflasyon yaşan- mamıştır. Türkiye'de hiçbir ik- tidar "emeğiucuzJatmak''poli- tikasım -ANAP'taki gibi açtk seçik- benimsememiştir. On yıldan beri Türkiye'de şimdiye kadar eşine rastlanma- mış bir süreç yaşamyor, Ne var ki artık bu sorunun çözüm yöntemi de bellidir. Eğer Batı demokrasilerinde olduğu gibi memurlara sendikal hakları sağlamrsa, yakınmalar masa başmda toplu pazarlığa dönüşebilir, çağdaş bir yöntemle ulusal gelirin paylaşımına me- mur kitleleri de katılır. Uygarhk bu sorunu sendikay- la çözmüştür; geri ülkeler daha bu düzeye ulaşamadılar. Neyazık ki Türkiyemizde de- mokratik bir düzen kurulama- dığı sürece memur yaktnacak, feryat edecek, tartışma sürecek; maaşlılar ezilecektir. ANAP ik- tidarı döneminde bu sürecin en acımasız yılları yaşanmaktadır. • • • (Baştarafı 1. Sayfada) 1947 döneminde gerçekleştirüen yanşmamızın adı bu yıl Yunus Nadi Ödülleri olarak değiştirildi. Bu yıl 44'üncüsü düzenlenen Yu- nus Nadi Ödülleri'nde afış "Yu- nus Nadi ödülleri 1991" dışında konu bütün dallarda serbestti. 2089 kişinin 9680 yapıtıyla katıl- dığı yarışmada ödül kazananlar bugün açıklanıyor. 1989-1990 Yu- nus Nadi Ödülleri'nin dalları ve seçici kurullan şöyle: Yayımlanmış öykii: Seçi- ci Kurul: Füsun Akatlı, Melih Cevdet Anday, Prof. Cevat Ça- pan, Gürol Sözen, Celal Üster. Bu dalda yarışmaya 23 kişi 23 yapıtla katıldı, 3 adet ödül veril- di. Y a y m l a n m a ı n ı ş «ykiı: Seçici Kurul: Füsun Akatlı, Me- lih Cevdet Anday, Prof. Cevat Çapan, Gürol Sözen, Celal Üster. Bu dalda yarışmaya 423 kişi 423 yapıtla katıldı. Birinci ve ikin- ci ödüller verildi, üçüncülük iki kişi arasında paylaştırıldı. Yayunlannuş roman: Se- çici Kurul: Sabahattin Kudret Ak- sal, Salâh Birsel, Konur Ertop, Prof. Berna Moran, Hilmi Ya- vuz. 16 kişi 16 romanla katıldı. Ödüle değer yapıt bulunamadı. Y'ayımlannıaauş r o n ı ı : Seçici Kurul: Sabahattin Kudret Aksal, Salâh Birsel, Konur Ertop, Prof. Berna Moran, Hilmi Ya- VUZ- Bu dalda yanşmaya 46 kişi 46 yapıtla katıldı. Birincilik ödülü paylaştınldı, ikincilik ve üçüncü- lüğe değer yapıt bulunamadı. Yayımlanınış şiir: Seçici Kurul: Oktay Akbal, Süreyya Berfe, Refık Durbaş, Doğan Hız- lan, Cemal Süreya. Bu dalda yarışmaya 43 kişi 43 yapıtla katıldı. Üç yapıta mansi- yon verildi. ödüle değer yapıt bu- lunamadı. YayuBlannaasuş şllr: Se- çici Kurul: Oktay Akbal, Sürey- ya Berfe, Refık Durbaş, Doğan Hızlan, Cemal Süreya. Bu dalda yanşmaya 978 kişi 8039 şiiriyle katıldı. Ödüle değer yapıt bulunamadı. Beş mansiyon verildi. Ayrıca bir yapıta Cemal Süreya Jüri özel Ödülü verildi. Yayımlanauş roportaj: Seçici Kurul: Prof. Aydm Aybay, Aydm Boysan, Muzaffer tlhan Erdost, Zeynep Oral, Ali Sirmen. Bu dalda yanşmaya 18 kişi 18 yapıtla katıldı. Birinci ve ikinci- lik ödülleri verildi, üçüncülük ise iki kişi arasında bölüştürüldü. Yayımlanmanuş r#pot • taj: Seçici Kurul: Prof. Aydm Aybay, Aydm Boysan, Muzaffer tlhan Erdost, Zeynep Oral, Ali Sirmen. cilik, ikincilik ve üçüncülük ödül- leri verildi. YaviMİanMamış fotog- raf: Seçici Kurul: Tülin Altılar, Mehmet Bayhan, Gültekin Çiz- gen, Paul McMillan. Bu dalda yanşmaya 120 yarış- macı, 312 fotoğrafla katıldı. Bi- rincilik, ikincilik ve üçüncülük ödülleri verildi. Yayımlannuç karikatür: Seçici Kurul: Turgut Çeviker, ts- mail Gülgeç, Turhan Selçuk, Ali Ulvi. Bu dalda yanşmaya 31 yanş- macı, 31 karikatürle katıldı. Bi- rincilik, ikincilik ve üçüncülük ödülleri verildi. Yayımlanmaauş kartka- (iir: Seçici Kurul: Turgut Çevi- ker, tsmail Gülgeç, Turhan Sel- çuk, Ali Ulvi. Bu dalda yanşmaya 119 yanş- macı, 448 karikatürle katıldı. Bi- rincilik, ikincilik ve üçüncülük ödülleri verildi. I z u n metrajlı film: Seçici Kurul: Lütfı Akad, Atillâ Dorsay, rum, artık Mahmutpaşa'da bile rastlayamayacağınız kalitede şey- ler. Konfeksiyon ürünlerine bakı- yorum, Türkiye'de belki 20-30 yıl önce tutturulan kalitede şeyler gibi görünüyor. Kırtasiye ürünleri ka- ba ve önemsiz. Daha tenha olan bir dükkânda bir Mozart plağı dikkatimi çekiyor, ikili ve üçlü pi- yano konçenolannın yeni bir kay- dı ama kapağı o kadar berbat ki insan plağın kalitesi konusunda da kuşkuya kapılıyor. Bu tablo karşısında ister iste- mez durup düşünüyorsunuz, uzay teknolojisinde bu kadar ileri git- miş, temel bilimlerde bunca yol al- mış bir ülkede imalat sanayii tek- nolojisi nasıl bu kadar geri kalrmş olabilir diye. Eğitimin böylesine yaygın olduğu bir ülkede insanlar nasıl böylesine düşük kalitede mallar için kuyrukta bekleyebilir ve Batı'dan gelen en basit bir ma- la bile böyle nirnet bulmuş gibi saldırabilir diye. Moskovalüarın Batı'dakilere benzer mağazalan yok ama Batı- da benzerine pek rastlayamayaca- ğınız 'yeraltı saraylan' var. Mos- kova'nın merkezindeki metro is- tasyonlannın her biri âdeta bir sa- rayın resepsiyon salonu ya da bir müzenin giriş holü gibi. Devasa kolonlar, süslü tavanlar ve lamba- lar, devrim destanını anlatan hey- keller ve tablolar. Ayrıca tıkır tı- kır işleyen yüriiyen merdivenler ve söylendiğine göre çok dakik bir metro hizmeti. Moskova'da şöyle bir kent tu- ru yaptığınızda toplum için birçok şeyin düşünülmüş olduğunu düşü- nüyorsunuz. Büyük parklar ve ye- şilh'kler, muazzam bir üniversite kompleksi, rehberimiz Tanya'nın ifadesiyle "Dünyanın en büyük açık yüzme havuzu" Karşıda il- ginç bir bina, Moskova Sirki'nin sürekli gösteri binasıymış. Biraz ötede başka bir ilginç bina, tepe- sinde mavi 'mutluluk kuşu'yla ço- cuk operası binasıymış. Daha ufakça bir binanın gene çocuklar için 'hayvan tiyatrosu' olduğunu öğreniyoruz. Ünlü Bolşoy'un önünden geçip gidiyoruz, biraz ileride gene devasa bir bina, bu da 'gençlik sarayı' imiş. Devasa bina- ların en görkemlilerinden biri ta- bii KGB binası, ama onu toplu- mun yararı düşünülerek yapılmış binalar arasında saymak pek ko- lay değil. Bütün bunlan, inanılmaz dere- cede geri kalmış tüketim mallan sektörüyle yan yana görünce doğ- rusu biraz şaşmyor insan ve bu çe- lişkiyi açıklama ihtiyacını duyu- yor. Sovyetler'de 'toplum' düşünü- lerek çok şey yapılmış ama toplu- mun 'birey'lerden oluştuğu galiba unutulmuş. Kamu mallan 'public goods' diye ekonomi literatürüne geçen mal ve hizmetlerin gelişti- rilmesine önem verilmiş, ama 'özel mallar'ın iiretimi tamamen göz ar- dı edilmiş. 'Birey'in zevkleri, ter- cihieri, istekleri öyiesine göz ardı Bu dalda yanşmaya 74 yarış- macı, 74 senaryo ile katıldı. Birin- cilik ve ikincilik ödülleri verildi, üçüncülük iki senaryo arasında paylaştırıldı. Yayiınlanmış s*syal bi- linler: Seçici Kurul: Prof. Tok- tamısAteş, Prof. Taner Berksoy, Korel Göymen, Gencay Şaylan, Prof. Zafer Toprak. Bu dalda yarışmaya 20 kişi 20 yapıtla katıldı. Birincilik, ikinci- lik ve üçüncülük ödülleri verildi. YayiMİanmanuş sosyal biltıaler: Seçici Kurul: Prof. Toktamış Ateş, Prof. Taner Berk- soy, Korel Göymen, Gencay Şay- lan, Prof. Zafer Toprak. Bu dalda yanşmaya 70 kişi 70 yapıtla katıldı. Birincilik ve ikin- cilik ödülleri verildi, üçüncülük ödülü iki kişi arasında paylaştırıl- dı. Kurul: Lütf Aka, Atiâ o y , Bu dalda yanşmaya 46 kişi 46 şera fettin Gür, İsmet Kurtuluş, yapıtla katıldı. Birincilik, ikinci- Türkân Şoray. lik ve üçüncülük ödülleri ikişer ki- şi arasında bölüştürüldü. Afis: Seçici Kurul: Yurdaer Altıntaş, Bülent Erkmen, Mengü Ertel, Sadık Karamustafa, Tan Oral. Bu dalda yarışmaya 26 yarış- macı, 34 afişle katıldı. Birincilik, ikincilik ve üçüncülük ödülleri ve- rildi. , Yayımlannuş fetograf: Seçici Kurul: Tülin Altılar, Meh- met Bayhan, Gültekin Çizgen, Paul McMillan. Bu dalda yanşmaya 15 yarış- macı 15 fotoğrafla katıldı. Birin- Bu dalda yanşmaya 2 yanşmacı 2 fılmle katıldı. Birincilik ve ikin- cilik ödülleri verildi. Kısa metrajlı film: Seçici Kurul: Süha Ann, Doç. Dr. Dur- sun Gökdağ, Mehmet Güreli, Onat Kutlar. Bu dalda yanşmaya 22 yanş- macı, 22 fılmle katıldı, ödüle de- ğer yapıt bulunamadı. Seçici Ku- rul, iki filmi mansiyona layık eör- dü. l'znn metrajlı film se- Türk (Baştarafı 20. Sayfada) ceğiz Türk dünyasını?ÖzgürTürk devleüeri yaratarak, bu insanın hakkıdır. — Türkiye'nin bu meseleye ba- kışını nasıl buluyorsunuz? ELÇİBEY — Türkiye'nin bakı- şı iyidir. Bugün Türk halkı Ana- dolu Türkü, Azeri Türkünü duy- du ve anladı. Bir zamanlar bu ka- pılar bağlatılmış, bu meseleler ko- nuşulmamış. Yakut Türkleri, Kır- gız Türklerine bakar. Kırgrz Türkü, Özbek Türküne bakar. Azerbaycan Türkü de Anadolu Türklerine bakar. Anadolu Türkü de batıya bakıyor. Yani batıya naryosa: Seçici Kurul: Tarık doğru dönülmüş. Ama Türk gü- Akan, Mecit Koper, Ziya Öztan, neşe, yani doğuya dönünce kaza- Memduh Ün, Kadri Yurdatap. nıyor. edilmiş, öyiesine bastınlmış ki so- nunda ortaya inanılmaz gerilikte bir imalat sanayii, çağdışı kalmış bir tüketim mallan sanayii çıkmış. 'Eşitlik' ne getirmiş? 'Eşitlik' ilkesi öne çıkartılarak 'toplum' için yapılanlar acaba amacına varmış mı Sovyetler'de? Eldeki rakamlar bu soruya 'evet' diye yanıt vermenin pek ko- lay olmadığını gösteriyor. Sovyet- ler Birliği'nde resmi *yoksulluk sının' 78 nıble. Bu, pek bir anlam taşımayan resmi kurdan yaklaşık 130 dolarhk, hemen her yerde ge- çerli olan 'piyasa kuru'ndan ise yaklaşık 5 dolarhk bir aylığa te- kabül ediyor ve Sovyetler'de 43 milyon kişinin gelirinin bu sımnn altında kaldığı tahmin ediliyor. 'Yoksulluk sının', Batılı uzmanla- rın daha gerçekçi buldugu 125 ruble düzeyine yükseltildiginde bu sırunn altında kalanlaruı sayısı da 131 milyona çıkıyor, yani 285 mil- yonluk nüfusun >1izde 45'i yoksul- luk çizgisinin altında bir gelire mahkûm görünüyor. Ortalama emekli maaşının 84 ruble olduğu arumsandığında emeklilerin duru- munun ne olduğu da anlaşılabili- yor. Gelir dağıhmıyla ilgili bulgula- rını 20 milyon tirajlı haftalık Ar- gumeati i Fakti dergisinde açıkla- yan Alexander Zaiebenko adlı uz- manın ortaya koyduğu veriler de Sovyetler Birliği'nde gelir dağılı- mırun son derece adaletsiz oldu- ğunu gösteriyor. Zaichenko'nun bulgulanna göre Sovyetler'de gelir piramidinin te- pesinde nüfusun yüzde 2.3'ünü oluşturan yaklaşık 650 bin kişi oturuyor. Bunlardan yalnızca üç- te birini, gelirini yasal yoldan el- de eden ve sıradan bir Sovyet va- tandaşının hiçbir zaman sahip olamayacağı olanaklardan yarar- lanan yüksek bürokratlar, diplo- matlar, ünlü sanatçılar, bilim adamlan ve sporcular oluşturu- yor. Zenginlerin çoğunluğunu ise merkezden planlanan ekonominin yarattığı boşluklardan ve kıthklar- dan yararlanarak zenginleşen ka- raborsa ağaları ve mafya patrou- ları meydana getiriyor. Bunlara 'kooperatif zenginleri'ni de ekle- mek gerekiyor. Bu 'zengin' kesimin altında, Ba- tı ölçülerine göre 'orta sınıP sayı- labilecek olan kesim, nüfusun yüzde 11.2'sini oluşturuyor. Geri- ye kalan yüzde 86.5'i ise Batı öl- çülerine göre 'yoksul' saymak ge- rekiyor. Yıllar yıh 'eşitlik' sloganlanyla ve 'süper güç" olma çabalanyla ge- linen nokta bu işte. Karaborsamn, kara ekonominin büyük boyutla- ra ulaştığı kaotik bir ekonomi. Geçerlüiğini tamaraen yiürmiş bir para birimi. Âdeta keyfi olarak saptanan gelirler ve fıyatlar. Bu- nun sonucunda ortaya çıkan kıt- lıklar ve kuyruklar. Çok kötü bir gelir dagıhmı. Ve bu ortamda yülardır inandı- nldığı 'gerçek'lerle dünyanın ger- çekleri arasındaki farklan görme- ye başladıkça yeni arayışlann içi- ne girmeye yönelen Sovyet insam, kendini keşfeden aşamasındaki 'birey: Onun durumunu ve olası geliş- meleri yannki yazımda ele alma- ya çalışacağım. YAR1N: Ya biirokrasi ya reforat GOZLEM UGUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) geni yatıyor. 12 Eylül'den sonra izlenen siyasetin şu özellikleri var; sa- yalım mı? Sayalım: Biiiir: Ekonominin militarizasyonu... İkiiiii: Dinin politizasyonu.... Üüüüüç: Halkın depolitizasyonu... "Ekonominin militarizasyonu" ne demek? Kapitalist ekonominin askeri rejimler eliyle dünya kapi- talizmi ile bütünleştirilmesi demek.. 12 Eylül'de olan bu. "Dinin politizasyonu" da din ve dince kutsal kavramlann siyasal iktidarca kullanılması anlamına geliyor. "Halkın depolitizasyonu" da halkın siyaset ile ilgisini ke- sip ilginin başka alanlara çekilmesi demektir. Tarikatların ve diğer dinci odakların siyasal partilerdeki etkinlikleri hiç yeni değil... 12 Eylül öncesinde 'Nurcular" ve'Süleymancılar'ın Demirel'in AP'si çevresinde toplandık- ları biliniyordu. Bugün Nurcular, yine Demirel'i destekliyoriar, Süleyman- cılar jse 'zemine' ve 'zamana' uyarak ANAP'a destek olu- yorlar. Bu bakımdan Nurcular, Süleymancılara göre daha tutarlılar. Hiç olmazsa siyasal anlamda 'Süleymancılıkta' yani Sü- leyman Demirel'i desteklemekte kararlılar. Daha önce Sü- leyman Demirel'in partisinde örgütlenen Süleymancılar, 12 Eylül'den sonra "dinsel Süteymancılık"\a ısrar edip, "siya- sal Süleymancılık"Xan caydılar! Bu dinsel örgütün başı kim? Kemal Kaçar! Kemal Kaçar, soyadına uygun biçimde, DYP'den kaçıp ANAP'a koşmuş, ne var bunda? Şimdi Esat Coşan coşmuş, "Nakşibendi Partisi" kuracak- mış. Kurmaz; kuramaz. Ne Coşan böyle bir parti kurar ne de Nakşi cemaati ve ANAP ileri gelenleri Coşan'a böyle bir parti kurdururlar. Nakşibendiler, ANAP ile iktidara geldiler. Şimdi işin kc- layını bırakıp niçin 'marjinal parti' olma yolunu seçsinler? Erbakan Hoca gibi hapse mapse girsinler. Yok, yok; hiç inandırıcı değil... Günümüzün moda Atatürkçü (!) anlayışı şudur: Müslümanın iç ve dış sermaye çevreleri ile bütünleşen- lerine topuk selamı verip Müslümanın garibanına, yoksu- luna kimsesizine laiklik çalımı atmak. Nakşiler için bundan rahat ortam var mı? Var mı ki parti kursunlar! Parti değil, Allah'ın izniyle şirket kurarlar, şirket! Ozal, treni kaçırıyor (Baştarafı 20. Sayfada) nağını sağlayabilir. Ama bu işbir- liğinin Fransızlara da çeşitli ola- naklar sağlayacağı su götürmez. Türkiye'de, Türkiye Devlet De- miryolları Genel Müdürlüğü (TCDD) demiryollarının moder- nizasyonuna tstanbul-Ankara ara- sından başlanması düşünûlüyor. TCDD, tstanbul-Ankara demir- yolunun modernizasyonu için üç aşamalı bir plan hazırladı. Planın birinci aşaması olan yolun kalite- sinin arttınlması ve elektrifikasyo- nu halen tamamlanmakta. tstan- buFdan Bilecik'e kadar ve Anka- ra'dan da Polatlı'ya kadar olan de- miryolunda "ray kaynağı" çalış- maları ve elektriklendirme çalış- maları tamamlanmış durumda. "Ray kaynagı", rayların birbirle- rine hiçbir boşluk olmadan birleş- tirilmesi anlamına geliyor ve bu yolculuk sırasındaki sarsıntıyı bü- yük ölçüde azaltıyor, sürati arttı- nyor. TCDD'nin planırun ikinci aşa- ması ise halen 440 kilometre uzun- luğunda olan tstanbul-Ankara arasını mümkün olduğunca kısalt- mak. Yolun kısaltılabilmesi için sert virajlann birçoğunun bazı kü- çük tüneller ya da inşaatlarla düz î Köşk'e saray özeni (Baştarafı 1. Sayfada) leneksel resepsiyonların verilece- gi mekânlar, güven mektuplannın sunulacağı bölümler, genel sekre- terlik, yaverlikler ve diğer çalışma birimleri bulunacak. Üç kattan oluşan cumhurbaş- kanlığı hizmet binasının kapladı- ğı alan 2500 metre kare. Öğrenildiğine göre Gençer ve Aytöre'nin projesinin özü; var olan Pembe Köşkü ezmeyecek, ancak Türkiye Cumhuriyeti dev- letini temsil edebilecek nitelikte bir yapının ortaya çıkanlması yö- nünde; ilgililer, yeni binanın köş- kün hiçbir noktasından görülme- diğini belirtiyorlar. Yeni bina için yakıştırılan "saray" sözcüpne de ilgililer ka- tıhnıyorlar, burasının hizmet bi- nası olduğunu bildirerek "Bina- mız son derece mütevazı bir ya- pıdır" diyorlar. Kaba inşaatı tamamlanan yapı- nın içinin Türk sanatçüan tarafın- dan bezenmesi önerisi yetkililer- ce uygun bulundu Mimarlar Orhan Gençer, Mus- tafa Aytöre, sanatçı Devrim Er- bil ve Rahmi Aksungur ile Bayın- dırlık Bakanlığı yetkililerinden oluşan komisyon 19 ünlü sanat- çıyı davet etme kararı aldı, yeni köşkteki ahşap oyma, vitray, du- var resmi ve rölyefler ile duvar- lan kaplayacak halıları işleyecek sanatçûann büyük bölümü İstan- bullu. Sanatçıların yapacaklan iş- ler şöyle: Cumhurbaşkanlığı makam odası kapısıyla kabul salonu ka- pısı: Prof. Tamer Başoğlu, Cum- hurbaşkanlığı ana giriş kapısr. Prof. Ali Teoman Germaner, re- sepsiyon salonu kapısı: Doç. Dr. Meriç Hızal, alt şeref salonu pen- cereleri: Cihat Aral, genel sekre- terlik penceresinin vitrayı: Prof. Mustafa Plevneli, üst şeref salo- nu duvarının halıyla kaplanrnası: Prof. Devrim Erbil, Doç. Zekai Ormancı, resepsiyon salonu mer- yol haline getirilmesi gerekiyor. lstanbul-Ankara yolunun en prob- lemli bölümü Arifıye-Eskişehir arası. Burada ciddi bir yokuş çı- kıldığı için virajlar yolun eğimini daha yavaş bir şekiîde arttırmayı amaçlıyordu. Çoğu zaman TCDD'nin ekspres trenleri (Fatih, Mavi) Bilecik rampasını bir "rampör" yani katarın arkasına ikinci bir lokomotif alarak çıkı- yorlar. Yolun virajlannın ahnmas ve elektrifikasyonun tamamlau- ması durumunda daha güçlü dek- trikli lokomotiflerle halen en hızlı 7 saatte alınan tstanbul-Ankara arası 5 saate kadar düşürülebile- - cek. Virajlar bir yandan mümkün olduğunca azaltıhrken, know- how'ı satın alınacak yeni bir esnek. _ vagon tipiyle virajlarda hız keme^ den önüne geçilmesine de çalı- şılacak. TCDD'nin üçüncü büyük pro- jesi ise hızlı tren. Yapımına 70*U yıllann sonunda başlanan, ancak halen yanm durumda kalan "Ajaf Tüneü" de bu projenin içinde dü- şünülüyor. TCDD, tstanbul- Ankara arasında hızlı tren çalış- tırmayı düşündüğünü, bu alanda faaliyetleri bilinen firmalara bil-» dirdi. Firmalar, TCDD'ye rapor- lar ve fizibilite hesaplan yaptılar. TCDD, tstanbul-Ankara hızlı tre- nini "Yap-tîlet-Devret" modeliy- le yaptırmak istiyor. Yapımı üst- lenecek olan şirket, isterse Ayaj tüneline de kaldığı yerden devam edebilecek. Ayaş tüneli, tstanbul- Ankara mesafesini yan yanya kı- saltıyor, ancak bu mesafenin önemli bir bölümü yer altında. Hem Avrupa hem de Türkiyc, Türkiye'nin "Avrııpa süper trea agı" içinde olmasını istiyor. Süper . trenler konusunda birden fazla standart bulunduğu için (tek ray- lı sistemler, yay kalınlığı ve geniş- liği farklı olan sistemler), kurula- cak Avrupa süper tren ağının ay- . nı standartta olması gerekiyor ve • Avrupa'ya bu ağı kuracak olan • firmayı da ağın kuruluş karan ve- , rildiği zamanki yaygınlığı belirle- diveninin duvar rölyefi: Yardını- yecek. Yani lstanbul - Ankara hızh cı Doç. Ferit Özşen, genel sekre- trenini küçük bir zararla da olsa terlik giriş rölyefi: Yardımcı Doç Namık Denizhan, genel sekreter- lik bölümü galeri duvarlannın se- ramiği: Birinci kat Prof. Sadi Di- ren, ikinci kat Atilla Çolakb, üçüncü kat Bingül Başanr, resep- siyon salonu duvar resmi: Ergi yapmayı kabul edecek olan fırma, aslında Avrupa çapında yapılacak olan ihalede bir puan daha kaza- nacak, çünkü yaygınlığı artmış olacak. Hızlı trenin tstanbul-Ankara arasında çalışması durumunda tn»n - Adnan Çoker, kafeterya Haydarpaşa'dan Ankara Gan'na duvar resmi: Devrim Erbil • Tn- gitmek 2 saatten az bir zaman ala- Uçaklaran Erol, yemekhane duvar res- mı: Adnan Turani - Neşet Gürol, kütüphane duvar resmi: Halil Ak- yüz. cak. Uçakla havaalanına gidiş- geliş saatleri de hesaplandığında tren, Ankara'ya uçaktan daha hızlı ulaşmış olacak. *tpaket Sanaalana Böylece şimdi.- Sana daha ucuz 4 paket X 950 TLV Fiyat , 1 paket BEDAVA 5 paket 1 paket &t*a'nın size maliyeti = 3800 TL OTL 3800 TL 760TL Tüm bakkallarda
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle