29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 28 ŞUBAT1990 < l \ E Y T AR< A YIHEK90'DAN 80'E POLITIKATUNELI Evren, 30Nisan 1988'de Trabzon'da "Aynı durum olursa Silahlı Kuvvetler kurtarır" dedi vefırtına koptu Demirel ve Evren 12 Eylül kavgasında— 4 — Tartışma, geimiş kapıya dayan- mıştı. Kapıyı kim açacaktı. Evren açtı. Demirel girdi. "Yasakh" Demirel, yurtiçi ge- züerinde 12 Eylûl'ü yeren kimi do- kundurmalar yapımştı. "Eski siyaseleileria" 12 Eylfll'e eleştiri- ler yöneltilmesine hele "konusan vt sasan Türkiye'den" söz etme- lerine Evren asla "tahammül ede- mryordn. özellikle Demirel'e "Es- ki Başbakam'na" bakış açısı olumsuzdu. Özel söyleşilerde Ece- vit'Ie Demirel'i kıyaslar, "Üç yıl- hk askcri dönemde hiç degilse Eccvit ortaya pkn, açıktan nica- dele verdi. Ama öteki?Kapahka- pıiar arkasmda, dört dnvar ı n a ı - da durmadan faaliyet gösterdi" derdi. 30 Nisan 1988 günü, Evren. Trabzon'da "Arzo cdilmemesiııe ragmea bir zamaıı gdir Türkiye jriae aynı dnramla karsı karjıya Evren: Üç yıllık askeri dönemde hiç değilse Ecevit Demirel: Türkiye'yi ilgilendiren her konuda benim ortaya çıktı, açıktan mücadele verdi. Ama öteki?.. düşüncem vardır. Kendi şartlarım içerisinde, kendi Kapalı kapılar arkasında, dört duvar arasmda zamanlamam içerisinde onları kamuoyuna intikal durmadan faaliyet gösterdi. . ettiririm. TV'de tartışalım. kalırsa, bundan kurtaracak kuv- vet, silahlı kuvvetlerdir" dedi. "Karşunızda olanlan daima kö- tüleyerek çamur sıçratarak bir noktaya varamayacagımızı" söyle- yen Evren, 12 Eylül'den sonra ga- zetelerin askeri rejime övgüler yağ- dırdıklanna, "Geç bile kaldınız" diye alkış tuttuklarına değiniyor, "Simdi ise 12 Eylül yapdmamaby- dı diyoriar ve ülkenin bngiin cek- tigi sıkıntılan da 12 EylüTe bağlı- yorUr" diyordu. Bir anı: 1990'daydık. Şayet 12 Eylül rejimı "kendine özgü" siya- sal bir karakter yaratmaya çalış- masaydı, bugün önemli bunalım- lann içinde bocalar mıydık? Uni- versiteden insan haklanna kadar çeşitli konularda sorunlar dağ gi- bi önümüze yığıhr mıydı? Evren Paşa yüzde 74'e varan yıl- lık enflasyondan, Tö'nün "lider snltasına" dayalı demokrasi anla- yışına kadar her şeyin 12 Eylül ya- digârı olduğunu içeren irdeleme- lere 1990'a girerken olurasuz göz- le bakıyordu. Bir iki ay sonra gö- revi bırakacaktı. Bu satırlann ya- zan 13 Eylül 1989"daki görüşme- de ömekler vererek 12 Eylül'ün ül- keye bıraktığı mirası özetledi. "Krffl" olduğu anayasa tükenmiş- ti, yenisi araruyordu. Askeri yöne- tım yığınlarla yasa, yönetmelik cı- karmıstı. Yadsınan kurumlar ya- ratmıştı. Pek çoğu ya delinmiş ya da toplumca sindirilmemişti. Sıralananlan dinliyor, nereye varacağını kestiriyordu: "Bugün hangi noktaya vardık söyler nüsiniz" diye sordu. Evren, sorudan belki de rahat- sız olmuştu. Belli etmedi, tekdü- ze sesle: 'Bogünkü idare - TÖ demek istiyordu- basanlı olsaydı, bu ba- şanyı Eylül'e mi mal edeceklenü? 12 Eylül'le ügili yine başka jeyler söyleveceklerdi" dedi. Bu görüşmeden bir yü önce, ni- san 1988'de Trabzon'da "12 Ey- löl'e niye kabahat balnyoriar, anlamıyorum" diyordu. "Müda- hale vapılmamalıydı, olmama- lıydı" diyenleri müdahale sabahı yayımlanan bir numaralı bildiri- den bir paragraf okuyarak yanıt- lamaya girişiyordu. 12 Eylül'e eleştirilerin yoğunlaş- tığını görünce, belki de savunu gü- düsüyle anılan konuşmayı yap- mıştı. Trabzon konuşması yeni bir darbe olasıhğını gündeme getir- miş, hemen her çevreyi ayağa kal- dınnıştı. "Arzu edilmemesine kar- ŞID, yine askeri bir rejim" söz ko- nusuydu. Demokratik rejimle so- runlann Ustesüıden hiçbir zaman gelemeyecektik! "Tdrkiye'yi ilgilendiren her ko- nuda benim düşüncem vardır. Kendi şartlarım içerisinde, kendi Tgmflnipıtiflm icerisinde onJan ka- muoyuna intikal elüririm" diyen Demirel, hemen bir basın toplan- tısı düzenledi. Savas davullan susacak, "cep- beier açılacak", karşılıklı salvo atışlan başlayacaktı. Bu savaş, on beş gün sürecekti. 13 Mayıs 1988 cuma günü, Çankaya'da Evren - Demirel arasındaki bir buçuk sa- atlik ikili göruşmede doruğa tır- manacaktı. Evren'in sozlerine tepki genis. oidu. I Mayıs sabahı gazetder ko- nuşmayı manşetten veriyor, kimi- lerinde kaygılı, kuşkulu yonımlar göze çarpıyordu. Evren, sabah erken kaJktı, kah- valtı yaptı, Trabzon Orduevi bah- çesinde oturuyordu. Bütün gaze- teleri erken saatte inceleyen Ali Baransel yanına geldi: "KonasnuUHza buyük tepki var. Sta bugnne kadar demokratik par- hunenter rejimi savundunuz. Şin- di, sanki Turk Silahlı Kuv- velleri'nde bir hazırlık, bir hare- kel varmış da bunun işaretini ve- riyor vey abir işarette bulunuyor- Tarih, 13 Mayıs 1988. Demirel veEvren, Çankaya Köşkü'nde "teke tek"geçmişle hesaplaşıyorlar Çankaya'dabüyük düelloEvren UEylüVü tarihe bırakalım Demirel Tarih doğruyu yazmaz Evren Silahlı Kuvvetler mecburdu Demirel Ordu görevini yapmadı Evren Ordu demokrasi âşığıdır Demirel Anarşinin sebebi biz miydik? 13 Mayıs 1988 cuma günü, Demirel Çankaya Köş- kü'ne çıktı. "Oraya giderken yelerincf bilgiyle mücebbezdi." Görünürde Evren - Demirel göruşmesi olağan- dı. Cumhurbajkanı, liderlerle "mutal göriismelerden" birini daha yapacaktı. Demirel anlattı: "Saat 14J0'da, masasının basında beni ayakta karşıladı. Hal batir sorduktan sonra konnşmaya başladık. Demirel: "Kongre yapacağım. Fevkalade hareket- liyim." Evren: "Ben de onu düşündnm." Demirel: "Bu ziyaretin ona bir engeli yoktur" Evren dogrudan konuya girdi: "Sirinle Trabzon konnşması nzerinde dnrmak jstiyonım" dedi ve sür- dürdü: "Bn zaraana kadar 12 Eylürü sirinle konusma- dım. Aslında bu konu iizerinde durmak da islerni- yornm. Ancak bize sataşma oldu. Onun için konuş- mak mecburiyen'nde kaldım. 'Darbe' meseiesine ge- lince, ben böyle bir laf elmedim. Marcos'a ve Yu- nan albaylanna benzetilmemizden incindik. '12 Eylül öncesinde stkryönetün gore\ini yapmadı. 12 Eylül'den sonra cinayetler bıçak gibi kesildi' de- niyor. Ben pek çok konnşmalanmda, demokrasiyi savundum." Evren'in önünde "Eski yazı Ue yazılnuş noüar var- dı. O nollardan çeşitli konuşmalanna atıfta bnlu- narak pasajlar okudu." Ardından açıklamalara girişti: " 'Silahlı Kuvvetler'in görevi ülkeyi yöaetmek degildir' dedim. 'Silahlı Kuvvetler mecbur bırakd- dıgı ve başkaca çıkar yol olmadıgı için müdahale ediyor' dedim.' Türk Silahlı Kuvvetleri demokrasi- ye âşıktır' dedim. Sivasi haklar meselesinde de ben, karsı bir tavır lakınmadım. (MİT eski raüsteşar yarduncısı) Hiram Abas ve (Genelkurmay eski genel sekreterlerinden emekli general) Orhan Kilerrioglu bana geklfler. On- lara da söyledim.' Bn 12 Eylnlu kaşımayalım. Ka- natmayalım. 12 Eylül'ü tarihe bırakalım' " Evren'i dinledikten sonra Demirel konuştu: "Tarih dognıyu yazmaz ki Türkiye'de, daha ta- rih doğruyu yazmadı" dedi. Evren'in yüzüne "ge- rekeni söyleme" fırsatını yakalamıştı: "Sebep, sizsiniz ve hükümettir" "Çünkü Türkiye'de devirler kendilerinden ew«l- ki devirler üzerine miirekkep dökerier. Devirler ken- dilerim, kendi icraatlan Ue ibra edecekleri yerde, bir evvelki devri kötüleyerek ibra etmeye çalışırlar. !s- tense de istenmese de 12 Eylül konuşulacaktır. Ko- nuşulacaktır ki dogrular ortaya çıkstn ve tarih de görevini doğnı yapabUsin. Böylece suçsuzlar suç- lu, suçlular suçsuz olmaktan kurtulsun. 12 Eylül bir füli durumdur. Bunu ortadan kal- dırmak mümkün degildir. 'Bunu konnşmayahm' di- yorsunuz. Yedi sene hep bu konusuldu. Referan- dumda bu konusuldu, seçimde bu konusuldu. Siz bunu konusrunuz. Sizden sonra bugiinkü hüküraet, 1980 öncesindeki siyasi iktidarian suçlayarak 12 Ey- lül istisman >npU. Şimdi 'konuşmayalun' diyorsu- nuz." Bir nefes aldı ve noktaladı: "Onlara (hükümete) bir sey demediniz. Bize de MERHABA 12 EYLÜL — 12 Eylül'ün iki baş aktörü sonnnda 13 Mayıs 1988'de Çankaya'da karsıhklı 12 Eylül'ün hesap defterierini açtüar. savunma haklo yermediniz. Biz olayıo magduruyHZ ve mazlumuz." Artık içindekileri döküyordu: "12 Eylül öncesinde kan dökülmesin diye nasıl çırpındıgımıza siz sanitsiniz. Ama kan dökenler, dökhirenler varken suç bizim üzerimizde kaldı. San- ki biz anarşinin sebebi imisiz gibi bir durum hasd oWu. 'Konuşmayalım' dediginiz takdirde, bem ülke ger- çekleri bilmeyecek hem de biz bu faturanın altın- dan nasıl kalkacagız? Konusulma zarureti, kaşıma veya kanatmadan degil, bir nefis müdafaasından doguyor. Bunun sebebi biz defiiiz. Sizsiniz ve biikümet- tir." Sekiz yıldır beklemişti. İşte, o an gelmişti. Dü- şüncelerini, yülardır içinde biriken duygu ve ıstıra- bı yansıtıyordu. Se-- alma aracındaki cümle "Bun- lan söyledikce öyle rahatlıyordum ki" diyor. Trabzon konuşmasına döndü: "Trabzon konusmamzda diyorsunuz ki, 'Eger gö- rev yapacak olanlar görevlerini yapmazsa ve ülie- de vahim bir durum meydana gelirse, ordu ne yap- sın? Bıraksın da devlet mi batsın? Boyle bir durnm olursa, ordu yine getir kurtanr.' Bu beyanınızdaki yanlışlık şuradadır Devlet her şeyi düşünmüş de güvenligi mi düşünmemiş? E|er ülkede vahim bir durum olma istidadı hasıl olursa, ne yapüacagı anayasanın 122. maddesinde mevcut- tnr. Hnkümet sıkıyönetim ilan eder, görev Silahlı Kuvvetler'indir. Polis, jandarma, bütün güvenlik knvvetleri, kolluk kuvvetleri, sıkıyönetimin emri- ne girer. Fitneyi tesirsiz bale getiruier ve meseie or- tadan kalkar." Genel kuralı Trabzon konuşmasıyla bağladı: "Böyle demeniz lanmdı. Halka 'Biz devleti öyle tanzjm etdk ki endişe etmeyin. Devlet her şeyin hak- kından gelecek durumdadır. Bu sebeple müdahale veya darbe olma/' demeliydiniz. Halbuki siz *Görevler yapılmazsa SOabJı Knvvet- ler ne yapsın?' diyorsunuz. Görevleri yapacak olan Silahlı Kuvvetler'dir. 'Görevler yapılmazsa' derken kimi kastediyorsunuz? Başka güç yok ki... Silahlı Knvvetler'e sıkıyönetimde verilen görev, bekleme gö- revi degildir. Olayı ortadan kaldırtna görevidir." "Evet, söyledim" Sıkıyönetimlerin görev yapmadığı yinelendigin- de Evren Paşa çok bozulur, eski siyasetcilerle eski siyasetlere yüklenirdi. Demirel, Evren'in bu yanını biliyordu. Konuşmayı "Sıkıyönetimin veya ordunun görev yapmadığımn ifade edilmis olmasından üzüntü duydugunuzu söylediniz" diye sürdürdü: "Denen şadur 'Sıkıyönetim tesirli olmadı. Ba- şanlı olamadı ve netke alamadı.' Uyan mektnbu denen roekrobu verdiginiz zaman ben size *Bu ne- yin nesi' diye sordum. Siz aynen şöyle dediniz: 'Sı- kıyönetim başanlı olmadı!' Bu sırada sıkıyönetim 12. ayında idi." Demirel, öteden beri uyan mektubunun bir ay ön- ce kurulan AP hükümetine verilmesini yadırgardı. Evren, on iki aydır süren sıtayönetimleri hem ba- şansız buluyor hem de uyan mektubuyla hüküme- te, demokratik kunıluşlara görev yapmıyorlar diye saldınyordu. Sıkıyönetimler basanlı olmadıysa, ba- şarısızlık yalnız hukümetlerin, demokratik kurum- ların değildi. Başarısızlıktan bir aylık hükümet ne- den sorumlu tutuluyordu? Sadece demokratik ku- rumlar, parlamento nicin suçlanıyordu? "Sıkıyönetim başanlı olmadı." Bu vüzden Evren 1 in sözunun altını çiziyor ve ekliyordu: "Bana böyle dediginiz sırada, sıkıyönetim on ikin- ci ayında idi. Bu söz sizindir" dedi. Evren yanıtladı: "Evet, benimdir." (Ses alma aracı) Demirel'e sordu: "Evren kabnl etti mi?" Demirel, "Evet kabul etti" diyordu. Evren hem kabul etmiş hem de "Hatta ben, ba- şanlı olmadıgı için kaldırahm dedim" diye konuş- muştu. Konuşmanın tansiyonu daha sonra yükselecek. "12 Eylül hesaplaşması" başka alanlara sıçrayacak- tı. 12 EylüVden iki ay önce Çağlayangil darbecileri emekli etmek ister, ancak Demirel buna karşı çıkar Evren, darbeyi Demirel'e bildirmiştiDemirel ve Çağlayangil, 12 Eylül'den iki ay önce darbeyi görüşmüşlerdi. Çağlayangil, darbecilerin emekli edilmesini önermiş, Demirel "Darbeyi öne alırız" diye karşı çıkmıştı. Demirel, Evren'in son zamanlarda bir kıvranma içinde olduğu kamsındaydı. Evren, Demirere göre bir gazeteciye, Zincirbozan'ı kendisinin istemediğini de anlatmıştı. Basın aracılığıyla süren tartışmanın Demirel'in Meclisteki konuşmasından sonra kapanacağı sanı- lıyordu. 3 mayjstan sonraki günler, "her şey siyah-beyaz olmaktan çıkacak, renklenecekti". Basın boş durmuyordu. Evren boş durmuyordu. Tabii Demirel de. lstanbul'a giden Evren, her gazeteden belirli isim- leri çağırdı. Trabzon konuşmasırun amacını anlat- tı. "Yeni bir darbeden" söz etmemişti. 12 Eylül'ün yoğun biçimde eleştiriye açılmasından sonra o gün- leri bir kez daha anımsatmak istemişti. Gazeteci- lerle yaptığı görüşmelerin "izleri" basında görül- dü. Hürriyet gazetesi sahibi Erol Simavi, Genel Ya- yın Müdürii Çetin Emeç'le Ankara'da Evren'le gö- rüşmüştü. Emeç bir yazı yayımladı. Genel izlenim şuydu: Evren gazetecilere Trabzon konuşmasından çok, 12 Eylül'ü neden yaptıklarını açıklıyordu. "Biz üstömüze düşeni yaptık, ama yetkimiz bu kadardı. Daha fazia yetki istedik, vermediler. 'Bir araya gelin, bu işe çare bulun' dedik, gelmediler. Ne yapacaktık? Bıraksaydık da memleket mi batsaydı" demek istiyordu. Açıklamalan arasında "darbeden" Demirel'i daha önce "haberdar" ettiği yer alıyordu. "Ben Demirel'e haber gönderdim. Müdahale ola- cakbr. Hükümet olarak güvenoyu istesinler de mü- dahale onlann zamanında olmasın" demişti. önemli bir noktaydı. Genelkurmay Baskam, za- manın başbakamna darbeyi bildiriyor, hükümet ne istifa ediyor ne güvenoyu alıyor ve ne de darbeci generalleri emekhye sevk ediyor! Olacak şey değil- di. Evren bir gönişmemizde "darbe duyunımunu" bana da söylemişti. Demirel'e iki kişiyle haber gon- dermişti. Birinin adım verdi. DP dönemi bakanla- nndan Prof. Mehmet Yardımcı. Bir kokteyl parti- de karşılaştığı Yardımcı'ya şayet dışişleri bakanı Mecliste düşürülür ve hükümet çekilmezse "gere- keni >-apacaklannı" anlatmıştı. Yardımcı, haberi De- mirel'e götürmek için Evreh'den izin almıştı. tkinci haber, Dışişleri Bakanı Erkmen'den gelmiş- ti. O sırada Genelkurmay Ikinci Başkant Orgene- ral Haydar Saldk, 'dunımu' ustaca Erkmen'e ilet- mişti. Tarih, 6 Eylül 80'di. Darbe haberlerini Demirel'e sordum, omuzlan- nı silkti. Yardımcı "gayri mesul ve partiyle ilişkisi oimayan" biriydi. Erkmen'den haber geldiğinde "ar- tık çok geçti". Cumhurbaşkanı seçilemediği için Çağlayangil, ve- kâleten Çankaya'da idi. Darbeden bir iki ay önce Demirel'le Çağlayangil "dunımu göruşmüşler"di. Çağlayangil "Emeklilik kararnamelerini getirin, imzalayayım" demiş. Demirel ise "Darbeyi daha öne alınz" diye karşı çıkmıştı. Daha sonraki bölümler- de göreceftiz, oysa sular nisan 1980'de akmaya baş- lamıştı. Evren ve dört kuvvet kotnutanı, "işlerin düzel- meyecegi inancıyla" darbeye çoktan karar vermiş- lerdi. Evren, gazetecilere bir dosya gösteriyordu. Bun- da kendisinin, sıkıyönetim komutanlanmn ve De- mirel'in konuşmaları vardı. Basına Demirel'in sıkı- yönetim komutanlarına teşekkür ettiği yansımıştı. Bu davranışın anlamını D«mirel açıkladı: "Demek istiyor ki 'Bakın, Demirel de devletin is- lemedigini söylüyordu. Askere teşekkür ediyordu, bizim gibi konuşuyordu. Şimdi askeri suçluyor' şek- Bnde sözler söyieyip 'Biz vazüemizi yapbk, ama baş- kası yapmadı' gibi bir intiba vermek istiyor ve be- nim şahadetime sıgınıyor" dedi. Yani?.. Evren'in gazetecilerle yaptığı göruşmeler- de, "Daha çok konu benim" diye ekledi. Mantığa göre hesaplaşma Evren'le Demirel ara- sındaydı. "Evren, kıvranma içinde" Evren, gazetecilerle ilişkileri sürdürerek kamuo- vunu yanına almaya çauşırken, "karşı cephe" de boş durmuyordu. Demirel'in de kendine özgu istihba- rat kaynaklan vardı ve 12 Eylül hesaplaşmasına ha- arlanıyordu. "90'dan Bakarken 80" dizisi için Demirel'i ikin- ci kez görduğumde "Çankaya hesaplaşması" birinci konuydu. Ses alma aracı yine açıktı: O günleri değerlendirdi Demirel ve "Sayın Evren, bir kıvranmanın içerisindeydi. 'Ordu görev yapma- mış diyoriar dognı degildir. Yapnuş&r. Kabahat bi- zim degil, politikacılanndır' gibi bir psikozun ve sa- vın içerisindedir" dedi. Tabii isim vermedi, ama "bir gazeteci Ue Evren arasında geçen mnhaverenin (konuşmanın) kendi- sine intikal ettiğini" söyledi. Gazeteci ile Evren arasında geçen konuşmayı ay- nen aktardı: Gazeteci: " 'Kanunlan cıkaramadılar' diyorsunuz. Bu kanunlan Demirel ve hükümeti sevk etmedi mi?" Evren: "Etti" Gazeteci: "Adalet Partisi Meclis'te bunlara oy ver- medi mi?" Evren: "Verdi: 1 Gazeteci: "Kimler vermedi?" Evren: "Ecevit ve Erbakan." Gazeteci: "Siz onları suçlayacağınız yerde, Demi- rel'i suçluyorsunuz. Bu doğru mu? Demirel'i niye Zincirbozan'a gönderdiniz?" Evren: "Ben istemedim, ama öbürleri istedü' Gazeteci: "Demirel'e çok haksız muamele yaptı- nız. Onun halet-i nıhiyesini anlayışla karşılayın, hem bu tartışmayı uzun sürdürmeyin. Demirel'i alt ede- mezsiniz!' Evren: "Bunu da biliyorum." mnssanoz gibi hava yansrtıhyor. BD darnm zah flünizin ratamay- la ters doşoyor. İzin verineaiz b - yı şeridindeki gezfler unsut&m ny- gmn bir diüe dnnuna açıklavavıar dedi. 12 Eylül'e eleştirüer yoğunlaştığı gibi o sıralarda anarşik «ylemler- de yine artış göze çarpıyordu. Ev- ren, Baransel'i dinledi, "amacıi aşan yonınüara" açıklık getirme- sini uygun gördü. Baransel açıklama yapmaya ha- zırlamrken, Ankara'da Demirel basın toplantısı düzenliyordu. "Sayın Evren, dnnyaya TirUyet yi BBdahaleier üikesi olarak B u etmişrjr" diyordu. Talihsiz bir be- yanda bulunmuştu. Türkiye'de bundan sonra da müdahalcier ola- bilir demek, Türkiye've sürekli müdahaleler ülkesıdir damgasım vurmaktan başka bir şey değildi. Evren, Türkiye'yi cumhuriyet olmaktan çıkarmış, müdahaleli bir cumhuriyet haüne sokmuşru. Turk halkına ve dunyaya müdaha- le güvencesi verecegine, demokra- tik rejim içerisinde Türkiye'de "kannn-nizam" egemenliğinin sağlanacağını ve müdahalelere ge- reksınilmeyeceğini soylemeliydi. Demirel, "12 Eylül tartışman- •a girmeyecegiai" söylüyordu. Gerçekte bu tartışmaya girmek is- tiyordu. Tartışma yapüacaksa eşit koşullarda, iki tarafın katüımıy- la, örneğin TVde yapılmalıydı. Daha sonra, Evren'in sözlerini 82 Anayasası'yla irdelemeye girişiyor- du. "Müdahale lahnı ağzınıza al- dıfınz zaman mület iradesi üstno- higü ortadan kalknnş" oluyordu. Anarşi korkusunu "taze ruta- rak" bir kez yenik düşen rejimi, sürekli biçimde yenik duruma so- kuyordu. Evren, egemenliği "k«- yıtsız şartsız millerin" olmaktan çıkanyor, "kayıth sarth hale ged- riyordn." Müdahale yetkisi diye bir yetki yoktu. Ne yasalarda ne de anaya- sada! Evren, anayasa inançsızlığı icindeydi. Müdahaleyi ağzma alan her kim ise kendi "givenügİMr de ortadan kaldırıyordu. "Bir takua dorumlar" ortaya çıktığı zaman devletin ne yapacağı anayasada yazüıydı. SıkıyOnen'm ilan edecek, "Bu dumnuan ortadan kaJduına- sını rejimin meşnı güvenlik kuv- vetlerine" yapuracaktı. Anayasamn özünü tarumlarken asıl hedefi 12 Eylül'e vüldetımek- ti: "Devletin güvenlik knvvetferi biz devletin güvenlik kuvvetlerijiz diye bir kcnarda ornracak, rejfaa tebükeye girecek, bizim nemize la- zun diyecekler, bano polisler, Jao- dannalar, bekçiier yapsu dryecek- ler, sonra olmadı, ^te göriiyona- nnz başa cıkılmıyor deyip, gebp rejime d koyacaklar, pariamenlo kapatacaklar, siyaset ve siyaselçi döşmanligı yapılacak" diyordu. Herhalde bu yanıtlar, sadece Trab- zon söylevini eleştirmiyordu. Demirel, yeni bir darbeden çok, 12 Eylül öncesini ele alıyor, silah- lı kuvvetleri yönetenlerin -geçmiş- tutumunu açıkça eleştiriyordu. Hedef o gün degil, daha çok dün- dü. "Devleti öylesine tanzim etttk Id bir defa daha bnnlar olmayacak- ür" dememişler miydü? "Şimdi aradan sekiz yıl geçtikten soum dnnıp dnnırken mUleti rahatsu etmenin anlamı nedir" diye soru- yordu. İlan edilmişti ki 12 Eylül son- rasında alınan önlemler yeniden bir "knrtarmayı" gerektirmeye- cekti, çünkü 12 Eylül'le Türkiye kurtuJmuştu! Evren ne di>ordu: "Biz, 83"e ka- dar sorumluyuz. ondan ötesi de- gil. Bugünkü donımdan biz so- rumlu dejiliz. Bugün nlkenin so- kaklannda açız diye bagınuı in- sanfau vardı. 12 Eylül sadece anar- şi önlemek bedefınde kalmadı. GüdümİB rejim istedi." Oysa Evren Paşa "güdümli rejim" gerçeğini hiçbir zaman ka- bul etmedi. Her şey temize çıka- nlmış, partiler kurularak demok- rasiye geçiş aşamasına gelinmiş, artık gidiyorlardı. 12 Eylül'ün üçüncü yıldönümünde TVden şöyle seslendi Evren: "12 Eylül harekflü, baa Idsi vt çevrderin iç ve dış kamuoynnda insafsızca iddia ettikleri gibi de- mokrasiden sapmayı veya on« •güdümlü 1 hale gedrmeyi degil, halkımızın istedigi ve layık olda- ğn sağlıklı ve sağlam bir demok- rasiyi tesis etmek; biriik, beraber- lik ve bütunİBganıüzün sattanma- sı düşiincesinia millet vicdanında onaylanmış ifadesidir" demişti. 83'ten beri öne sürülen "gü- düralü demokrasi" Evren Paşa 1 nın söylediği gibi iç ve dış kamu- oyunda bazı kişi ve çevrelerin "in- safsızca iddia ettikleri" bir olgu, bir aldatmaca değildi. 1990'daki Türkiye manzaraları güdümlü de- mokrasinin ürettiği meyvelerle ne- reye geldiğimizin kanıbydı. Anarşi azıyordu. Ekonomi, halkı yoksul- laştırmıştı. 12 Eylül'ün büyük sa- vı, "lider snltasından parlamen- toyu ve partileri kurtarmak" eski- ye oranla daha katmerli biçimde yerleşmişti. Halk iradesi bir yana atılmış, tarikatçUık almış yürü- müş, laikliğin tüm ilkeleri ayaklar altında. Aydınlar yine perişan. Say say bitmiyor. 12 Eylül'ün -1990*0^- iler tutar yanı kalmamıştı. İCRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle