Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 2 ŞUBAT 1990
Eski Bir Defterden III
MELİH CEVDET ANDAY
"lmgeler üzerinde uzun uzun çalıştım. Belli bir
imgeyi anlatan sözü bir kâğıdın başına yazdım; son-
ra onun esinlediği, çağırdığı yeni imgelere geçtim.
Böyle ilerledikçe olağanüstü bir dunya doğuyordu.
Ama bunlar daha şiir değildi. îmge şiirin tuğlası
olmalı, konusu değil."
Tenunuz 1976
"Son şiirlerimde emeğimi seviyorum."
Temmuz
"Ozan yaşlanmalı."
Temmuz
"Italyan Komünist Partisi başkanının 'Avrupa
komünizmi NATO'nun koruyuculuğunda
olacaktır' demesi ile Birleşik Amerika Dışişlen Ba-
kanı Kissinger'in, Sovyetler Birliği'nde ve Doğu Av-
rupa Halk Demokrasilerinde çoğulcu sisteme gidi-
lirse Amerika'nın elindeki propaganda silâhının
değerden düşeceğine ilişkin sözleri birarada ele alı-
nırsa hem çağımızın çok önemli bir problemi şa-
şırtıcı biçimde orataya çıkmış hem de gunumüzün
ne büyük değişikliklere gebe olduğu anlaşıhr."
1967
"Şiirde imge, eşyayı idealar olarak görmektir."
Ağustos
"Bugun Atıf Efendi kitaplığını gezdik ve Saba-
hattin Batur'u başarısından ötürü kutladık. Kitap-
lıkta oturduğum saatler mutluluk duvdum. Çiçek-
li bahçeden sonra kitap dolu salonlar kıvanç veri-
ci idi. Bir de yapıtıın eskiliği buna katılınca etki da-
ha da büyüyordu. Oradan çıktıktan sonra 'kilise
camisi'ni de şöyle ayaküstü gördük. Onuncu yuz-
yıldan kalma bir Bizans yapısı. Ama Osmanlıların
bu yapıya, biçemi hiç bozmadan, ekledikleri mi-
nare şaşırtıcıdır; onlann mimarhk alanında gerçek-
ten büyük bir dehaları vardı."
Ağustos
"Duydum ki, dün Politika gazetesinin yazı işle-
ri mudurluğü odasında iki ozanımız, Münevveri'i
deg.il, Piraye'yi tutmak gerektiğini kararlaştırmış-
lar. Çünkü birincisi, Nâzım Hikmet'i şiire, ikinci-
si partiye çekmiş... Aklım' nasıl kullanacağımı bi-
lemedim."
Eylül
"Bugün Ülkü Tamer bana ttıgilizce bir kitap ver-
di, adı: Misinformation. Bugüne değin şu soylemiş,
bu soylemiş diye bellediğimiz birçok ünlü sozün o
kişilerce söylenmediğini ortaya koyuyor. örneğin
Marie Antoiette, 'Aç kaldılarsa çörek yesirüer' de-
memiş. XIV. Louis, 'Ben devletim' dememiş. Vol-
taire uydurmuş bunu.
Aklım yattı. Sonradan uydurulmuş bir çok söz,
olay niteliği kazanıyor. Yahya Kemal, sofrasında
anlatmış: Bir gün, Ruşen Eşref ona, 'Yahya Ke-
mal, sen Kurtuluş Savaşı'na bedenen katılmadın,
ama kafanla katıldın.' demiş de, Yahya Kemal de
onu, 'Ruşen Eşref, sen Kurtuluş Savaşı'na bede-
nen katıldın sadece' diye yanıtlamış. Ben sanıyo-
rum ki, Yahya Kemal bu yanıtı sonradan bulmuş
olmalı. Ama karşılıkh bir konuşma olarak kalacak.
Demek uzun zaman aralığı ile 'söz* bakıyorsu-
nuz ki 'eylem' olmuş; buna ne demeli!
Söz'ün gerçek yerine konması korkunç bir şey...
Yaşamı hiçe indiriyor; olmakla, yaşamakla, olmuş
ya da yaşamış olduğunu söylemek arasında hiçbir
aynm kalmayıveriyor. Bir insanm, birtakım ahlâk-
sal ilkelere uygun yaşaması ile sadece o ilkeleri söy-
lemekle yetinmesi eşit olursa, o ilkeler anlamsız ve
değersiz düşmekle kalmaz, yaşam da hayvan ya-
şamma döner. Hem de sözlü bir hayvan yaşamı.
Korkunçluk burada."
Ekim.
"Platon'un, l'in 'iyi' olduğunu söylemesi beni
çok düşundılrüyor. Hangi '1'? Artı 1 (+ 1) mi, yok-
sa eksi 1 (-1) mi? Platon 'sıfır'ı bilmiyordu."
Ekim.
"Tanıdığım edebiyatçüar içinde en edebiyatçı
olarak bildiğim Oktay Akbal'da, sanki edebiyatla
dalga geçiyormuş hali var, eğleniyor, tadını çıka-
rıyor. Peki, edebiyatı ciddiye almanın görünüşü ne-
dir? Yoktur böyle bir görünüş. Çünkü ciddiyet yap-
macık olamaz. Ancak burada, edebiyatı ciddiye al-
maktan korku sözkonusu olabilir. Çünku hiçbir işi
ciddiye almayan bir toplumda edebiyatçı gülünç-
tür. Bu gülunç durumdan biraz olsun kurtulmak
için, o, işini alaya alıyor gibi görünmeği (isteme-
den) taklit edebilir. Ankara'da iken, bir gün Nu-
rullar Ataç, 'Şiir hergeleliktir' demişti de, Oktay
Rifat bu söz dolayısiyle bana Ataç'tan yakınmış-
tı. Oktay Rifat'ın bu tepkisi 'hergele' sözcuğunden
değildi elbet, Ataç'ın şiiri bir numara, ama usta-
ca, hergelece bir numara sanmasını yeriyordu. İş-
te bu da ciddiyetten kaçmanm bir denemesi idi:
Ataç, ozanların, özgun şiiri, ciddi, ağırbaşlı çalış-
malarla değil birtakım şaşırtmacalarla. sivrilikler-
le buluverdiklerini söylemek istemişti. Belki bütün
buyük buluşlar,, zekânın aykırılığından doğmadır.
Hayır, Ataç, 'hergelelik' sözcüğünü kullanırken şi-
ire, ozana hakaret etmek istememişti; sadece bir
oyunu, hattâ bir şakayı anıştırmak istemişti. Do-
nelim Oktay Akbal'a... Belki benim onda gördu-
ğüm, hep bu, oyun oynayan çocuğun gülümseme-
sidir."
Ekim.
"Konservatuarda'ki derslerime başladım; emek-
liye aynlmayı bir yıl erteledim. Bu hastalıktan sonra
bedenimin gücü azaldı, sinirlerim hiç iyi değil. Belki
de bütün hastahklar sinir hastalıklarıdır diye du-
şünüyorum. Yüzüm düzelmiş olabilir, ama ruhum
zayıfladı. Bugün öğleyin arkadaşlarla Kireçburnu'-
nda yemek yedik. Rakının yanında tava palamut
vardı. Belki de o dokundu ruhuma."
Ekim.
"Amerika'dan gönderilen bir paketin içinden Bo-
oks Abroad dergisinin son sayısı çıktı. Ivan Ivask'ın
kartı ile. Içerde tam sayfa Elizabeth Bishop'un fo-
toğrafı var. Güzel, anlamlı, ince, düşünceli bir yüz.
Kültür ytıze vuruyor mutlaka.
Derginin, makalelerden, incelemelerden sonra-
ki bölümu, adının gösterdiği gibi, yabancı edebi-
yatlardan söz eden, bilgi verici kısa parçalara ay-
nlmış. Hemen her ülke var, Türkiye yok. 'Kendi-
mizi tanıtamıyoruz' diyorlar; yanhş, içeıde de ede-
biyat diye bir şey yok. Birtakım kişilerin şiir, ro-
man, öykü, oyun yazmaları yetmez o ülkede ede-
biyat olduğunu söylemeye; bir yaşamı olmalı bu ya-
ratılan yapıtlann. O yok bi2de. Çünkü felsefe yok,
düşünür yok."
Ekim.
"Cinler romanında Stepan Trofımoviç şöyle di-
yor: 'Gerçek doğru hiçbir zaman benzemez doğ-
ruya, bunu Diliyoruz musunuz? Doğruyu doğruya
benzetmek için biraz yalan karıştırmak gerekir içi-
ne? Dostoyevski'nin roman anJayışını gösteren bir
soz bu."
Ekim.
" 'Çin Deyince' adlı kitabı nerdeyse bir solukta
okudum. Bu kitap birtakım Çin sorunlannda beni
aydınlatmakla kalmadı, heyecanlandırdı da. Yaşa-
tnın yenileştirilmesinde şiir tadı var. Bir profesö-
run köye gonderilip orada ona toprak belletilme-
si, akla aykın görünuyor; ama akıl dediğimiz ger-
çekte birtakım saçma sapan kurallarla doldurulmuş
değil midir? 'Bir profesör köylü gibi çalıştırılır mı
hiç?', 'Hiç işçi, mühendisi kontrol eder mi?', Bun-
lann tümü de doğru olsa, insan bıkmaz mı bu doğ-
rulardan? Her yeniliğe vanm.
Ama yeni Çin'de Mao'ya tapınılmasını, Macci-
occhi'nin bütün inandjrma çabalarına karşın, ola-
ğan bulmadım, bulamadım. Hele akupunktur yön-
temi ile konuşturulan sağır-dilsiz çocuklara 'yaşa-
sın Mao' sözünün söyletilmesi sinirüne dokundu.
Bir yerde bakıyorsunuz, yepyeni bir yaşam, yep-
yeni bir anlayış başlatılmış, seviniyorsunuz; ama
eski, hem de eskinin en kötu yönu bu yeni yaşa-
mın içine yerleştiriliyor. Tapma, insanm bir türlü
yakasını sıyıramayacağı bir alışkanlık mıdır?
Marx'ın 'yabancılaşma' üstüne yazdıklarını iyice
okumalı. tnsanların, kendi güçlerini dışta, başka
bir şeyde, başka bir kişide ve bir kişide aramaları,
en önemlisi bulmaları, sonra bu dışlaşmayı tapını-
ma çevirmeleri, çok işlenmesi gereken bir konu.
Dinleri, kolay bir mantıkla yermek, gerçek bir yengi
sayılamaz. En başta kendi kafamızı, mantığımızı,
akhmızı eleştirmeliyiz. Yeni insanı kendimizde ya-
ratmağa bakmahyız. Gerçekte toplum, bireyin bu
çabasını sürekli olarak onlemekte. Akh yeniden ya-
ratmak için manastırlar açmalı. İnsan oraya kapan-
malı."
Ekim.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Atatürkçü Düşünceye
Sıkılan Kurşun...
Prof. Muammer Aksoy'u öldüren kurşunlar İşlami İntikam Ör-
gütü'nün bir militanı tarafından sıkılmış. İslami İntikam? Kimden,
neyin öcünü alıyor? Hiç kuşku yok, Mustafa Kemal Atatürk'ün
kurduğu çağdaş, laik, halkçı Türkiye Cumhuriyeti'dir hedef.
Amaç, laık cumhuriyeti yıkmak, yerine Humeyni rejimine pek ben-
zeyen bir çağdışı yönetim kurmak...
'Atatürkçü Düşünce Derneği'nin kurucularındandı Aksoy. Ye-
ni kurulan bu derneğin başkanıydı. Gençlik yıllarından bu yana
gerçek bir Atatürk devrimcisi olarak gericihğe, bilgisizliğe, bağ-
nazlığa karşı savaş veren bir aydındı. Her zaman doğrudan, çağ-
daşlıktan yana bir hukuk adamı. Bir öğretmen, bir öncü, bir uy-
garlık gönüllüsü.
Aksoy'u öldüren kurşunlar hepimize sıkılmıştır. Hepimize, ya-
ni Atatürk cumhuriyetini savunanlara, cumhuriyet ilkelerinden
birinin bile yerinden oynatılmasını istemeyenlere... Bu, kaçıncı
uyarıdır? Bu kaçıncı başkaldırışıdır yobazlığın? Bilmiyor, görmü-
yor, anlamıyor muyuz? Yıllardır sürdürülen gericiliğin vicdan
özgürlüğü' diye sırtinı sıvazlamak, okul üstüne okul açarak çağ-
dışılık merkezlerini tüm yurtta yaygınlaştırmak, meydanlarda gös-
teriler yapan, hemen her gün gücünü yaygınlaştıran 31 Martçı
oluşumlara seyırci kalmak...
Herkes aklım başına almalıdır Bir çılgınca başkaldırışla karşı
karşıyayız. Ya sonuna dek savaşım vereceğiz ya da cumhuriyet
ve demokrasi düşmanı bir dalgaya kendimizi kaptırıp yok ola-
cağız. Tek tek kişilerin ortadan kaldırılmasını da aşan bir çağdı-
şı anlayışla savaşmak zorundayız. Savaş, Atatürk devrimine da-
yanan Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak içindir. Alınlarında Hu-
meynicilik işaretlerinı taşıyanlar yollara, caddelere egemen ol-
maya başladı. Silahlı fedaıler yetiştırdi Bu tutum ve davranışlar
bir yerlerden güç alıyor, bir yerlerdekı iç ve dış örgütler bu cum-
huriyet düşmanı çevre ve kişilere yardım ediyor Atatürkçü dü-
şünce'nin örgütleşerek ortaya çıkması, bu çevreleri öfkelendir-
miş, huzursuzlaştırmıştır. Sağduyulu bir uyanışı, bir oluşumu ön-
lemenin yolunu Aksoy gibi Atatürkçü düşüncenın büyük bir sa-
vunucusunu öldürmekte görmûşlerdir.
Muammer Aksoy en saydığım aydınlardan biriydi. Sürekli sa-
vaşım veren bir insan. Yazılarıyla, derslenyle, adalet önündeki
savunmalarıyla, parlamentodakı davramşlarıyla. hukuk alanın-
daki sağlam kişiliğiyle.. Böyleleridir yobazlığın hedefleri, böyle
aydınlık saçan insanlardır. 12 Eylül öncesinde gericiliğe, bağ-
nazlığa kurban gidenlerin çoğu da bu gibi sağlam aydınlar de-
ğil miydı? Tütengil'den Karafakioğlu'na, Doğanay'dan Yurdakul'a,
Cömert'ten Kaftancıoğlu'na, Doğan Öz'den Kemal Türkler'e ka-
dar nice toplum öncüsü köşelerinde bırer birer öldürülmedi mi?
12 Eylül üstünde de durmak gerek. Ne yaptı 12 Eylül? Bir sü-
relığine terör olayları durdu, ama Atatürk devrimi bambaşka bir
bıçime sokuldu, gerçek anlamda Atatürkçülük ortadan kaldırıl-
dı. Beş generalin kafasına göre bir başka Atatürkçülük yaratıl-
mak istendi. Dın dersleri, imam okulları, nabza şerbet veren tu-
tumlarla Atatürk devriminın kalelerı yıkıldı, Atatürkçü düşünce
tehlikeli bir düşman sayıldı. Gide gide meydan Atatürk düşün-
cesine, ülküsüne düşman kişi ve çevrelerın egemenliğine geç-
ti. 12 Eylül topluma hiçbir şey kazandırmadığı gibi eskiden var
olan, etkisi olan, saygınlığı olan değerleri, kurumları da ortadan
kaldırmıştır.
Muammer Aksoy'un beyaz saçları kana boyandı. İki kurşunla
beyni, yüreği parça parça edildi. Ne var ki Muammer Aksoy bir
tek 'kişi' değildir, Atatürk devrimine inanan milyonlarca yurtta-
şın bütününü kapsayan bir simgedir. bir öncüdür, bir yüreklilik
örneğidir. Bakalım ANAP'lı Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan-
lar Kurulu, parlamento bu korkunç olay karşısında nasıl bir tu-
tum, nasıi bir anlayış gösterecek? Katiller yine bulunmayacak
mı, yine boş sözlerle mı olay kapatılacak? Bırbıri ardına yeni yeni
cinayetlerle mi karşılaşacağız? Türkiye Cumhuriyeti Humeyni-
cilerin eline teslim edilene kadar mı sürecek bu ürkeklik, bu edil-
genlık, bu pısırıklık?
Türkiye'nin bütün Atatürk devrimcilerine başsağlığı dilerim.
Hep birhkte, sıkılmış bir yumruk gibi savaşımı sürdürenlere, sür-
düreceklere selam olsun.
TEŞEKKÜR
Hastalığıma ivedi tanı koyup amelıyatımı
başanyla gerçekîeştiren
Hacettepe Ünıveratesı Tıp Fakultesı
Ortopedı Anabilim Dalı Öğretim Üyesı
Prof. Dr. ADİL SURAT
başta olmak üzere,
Anestezi Anabilim Dalı Ogretım Üyesı
Prof. Dr. ÜLKÜ AYPAR'a,
Ortopedı Bajasıstanı
Dr. SEFA MÜEZZİNOĞLU,
Dr. METİN AKJNCI,
Dr. GÜRSEL LEBLEBtCİOĞLU,
Dr. GÜLAY FAHİR'e
ve
Ortopedı Servısı 72. Bolum'ün
sevgılı hemşırelerıne. falışanlanna,
ayrıca
hastane günlen boyunca beni hiç yalnız bırakmayan
H.Ü. Hemşirelık Yuksek Okulu Oğretım L'yesı
Prof. Dr. NEBAHAT KUM'a,
Radyolojı Anabilim Dalı Öğretim Uyesı
Doç. Dr. OKAN AKHAN'a
yurekten teşekkûr edenm
CAN KARTOĞLU GÜRSES
itim^ Iıısaıılaşmak*
Insanlık, gelişimini bilimsel teknolojik ilerleme ile sağlıyor. Bu
süreçte eğitim değerleri yeniden biçimleniyor. Niteliksel sıçrama,
kendini arayan insanı da değiştiriyor.
İSMAİL HAKKIBAYRAM Öğretmen
Uygarlık, iş sürecinden doğar, gelışir, sınıf-
salbiröziçerir. Ulusların teknolojik, kultürel
vesosyal gelişimleri, dış koşullann etkisinebağlı
olduğu kadar, ekonomik gelişmişlik derecesi
başta olmak üzere, her toplumun özgün koşul-
lannca belirlenir. En ilkel aLşv erişten en karma-
şık sosyal ilişkileredek tüm etkileşimler yaşam-
sal gerek sinimlerin sonucudur.
Toplumsal gerçekliğin dayatuğı zorunlu de-
ğişim ve dönüşümleri zamanmdayapamayan,
gerekli bilgi, beceri vedeneyle donanmamış ki-
şiler, gruplar, toplumlar daha üstün güçlerin
güdümünegirerler. Bütün toplumsal aşamala-
rın ekonomik yapılan ile kultürel örguleri ara-
sında diyalektik bir bağ vardır.
Son on yıldır ülkemizde baskı ile sürdürülen
gerici, çağdışı politikalar dahaçok eğitim kesi-
minde yürütüldü. Dönemin egemenleri, şiddet
kültünü, boşvermişliği, hazırcılığı, kulluğuyani
insanlaşma önündeki engelleri sürekli besledi-
ler. Ekonomik ve siyasal baskılan bilerek ve is-
teyerek yaygınlaştırdılar. Eğitimi bir hak ol-
maktan çıkardılar. Türk-İslam sentezini resmi
eğitim politikası yaptılar. Yığınlara
"Atatürkçülük" diyedayatıpbellettiler. Cum-
huriyetin tüm olumlu kazanımlanru yok ettiler.
Sanatsal etkinükler, güzellikler, okumak, yaz-
mak, söylemek suçoldu. 1nsanaklının en güzel
çiçekleri kitaplar "suçlu" sa>nldı. Mis Sokağı
cinayetiişlendi.Kitaplaryakıldı. Yakıcılarne
yaptıklarını bilmeyecek kadar ilkel varlıklar
olarak yetiştırilmişlerdir. Ya bu ortamı hazır-
layanlar... Onlar, kitle iletişim araçlarıyla hal-
kı, halkayabancılaştırdılar. Halkınözevlatla-
rını halk düşmanı ilan edip "bunları asmayalım
da besleyelim mi?" diyecek kadar duşmanlık
duygularını körüklediler.
Ne var ki halka dayattıklan ve "lnsanları
kendi düşledikleri cennetlerine (!) sopayla
sokmak'' politikalarının tez zamanda iflas et-
tiğini gördüler. Onlar ve onların destekçileri
acaba insanlaşma merdiveninin kaçıncı basa-
mağındadırlar? Zaman zaman tarihin kendile-
rini aklayacağı samsına kapılıyorlar. Tarih on-
ları da yazacak. Ancak kara sayfalarına...
Öğrenmekle insanlaşmak doğru orantılıdır.
"En önemli görev, okuma ve yazmaktır. Oku-
yup yazmamnbir burjuva sorunu ya da prole-
tarya sorunu olup olmadığını bilmiyorum.
Ama buna gereksinimimiz- olduğunu
biliyorum" diyor Lunaçarski. insanlaşmak için
başkayolvarmı?
İnsanlık, gelişimini bilimsel teknolojik iler-
leme ile sağlıyor. Bu süreçteeğitim değerleri ye-
niden biçimleniyor. Niteliksel sıçrama, kendi-
ni arayan insanı da değiştiriyor. İnsan, kişiliğiy-
le doğmuyor. Sunulan verilerle kişiliğini geliş-
tirmeyeçalışıyor. Toplumsal koşullaragörebi-
reylerin öz yapılan da değişiyor. Böyleceeğitim,
sımfsal baskının bir aracı oluyor. Bu amaca yö-
nelik olarak planlanıyor. Egemenler, bu süre-
ce eğiteni ve eğiüleni katmak istemiyorlar. Dü-
şunmeyen, yargılamayan, sorgulamayan, hak
aramayan, boyun eğen, çok çalışan ancak buy-
rulanı yapan, bireyler yetiştirmeye cahşıyorlar.
Çağımızda tüm insansal değerler uluslarara-
sılaşıyor. Yunus'un "Senkendinenesanursan
/ Ayruğa da onu san'' anlayışına yükselemedik-
çe, "Benim kâbem insandır" diyen Hacı Bek-
taşı Veli gibi insanı en ust değer bilmedikçe,
"Bir ağaç gibi tek \e hür / Ve bir ortnan gibi
kardeşçesine" bir yaşam düzeni kuramadıkça
insanlaşabilir mi>iz? Bunlar insanlaşmanın zo-
runlu aşamalarıdır.
Uygarlık, insanlığı bütünleşmeye zorluyor.
Siyasal sistemlerin kesişim alanlan giderek bü-
yüyor. Ulusların yaşamsal çıkarlanndan doğan
birlikteliği, 21. yuzyılda buyuk oranda gerçek-
leşeceğe benziyor. Bu birliktelik, yeni oluşum-
ların yollarım açıyor... lnsanlan birliğe götü-
ren yanlar, ayırıcı engellerden daha çok ve da-
ha güçlüdür.
Yeryüzü hepimizin. Hızla değişen ve dönü-
şerKİunyaııuzda barış içinde-birlikte yaşamanm
koşullarını yaratmak zorundayız. "Her şeyin
ölçütü insandır" diyor Protagoras. Özgurleş-
mek, uygarlaşmak, insanlaşmak için tüm gücü-
müzle çalışmalıyız.
Harlboro
PENCERE
Aksoy'un Ölümü?..
Yaşamın acı gerçeği kimi zaman sıkıntılı bir düşe dönüşür; in-
san bağırmak ister, soluğu göğsünde tıkanır, sözcükler ses tel-
lerine dolanır, pıhtılaşır.
Yazarken de böyledir; kafanda düşünceler, belleğinde anılar,
yüreğinde duygular dopdoluyken makinedeki kâğıt bembeyaz
bir suratla sana soğuk soğuk bakınca her şey anlamsızlaşır. Hiç-
liktir ağır basan, yokluktur; parmağını kımıldatmak istemezsin;
beyaz kâğıdın uçsuz bucaksız boşluğuna dalarsın.
Muammer Aksoy öldürülmüştür.
Acı. balığın damağına takılan olta gıbı kancasını benlığine ge-
çirmiştir.
•
Sonra yavaş yavaş kendine gelmeye başlarsın; duyguların ağır-
lığı altında ezilen mantığını yardıma çağırırsın; o, kalemi eline
alır, Profesör Muammer Aksoy'un adının altına iki sözcüğü ka-
lın iki çizgi gibi çeker:
Atatürkçü...
Laik...
Hukuk profesörünün kişiliğini vurgulayan bu iki sözcüğün an-
lamı nedir? Uygarlığın "aydınlanma" devriminı islam dünyasın-
da ilk kez bir toplum düzenine dönüştürmek; aklın inançtan, dev-
letın dinden bağımsızlaşması için çalışmak Muammer Aksoy1
un gözeneklerine yaşamı boyunca sınmiştı.
Peki, niçin öldürüldü?
Aksoy'un kimliğine bakınca katilin kışıliğı ve olayın niteliği an-
laşılmaz mı?
*
Muammer Aksoy bir insandı. bir hukukçu, bir devnmci demok-
rat, bir aydın, bir bilim ve eylem adamıydı; öylesine canlı, coş-
kulu ve solukluydu ki çevresindekı en soğuk kişi bile Aksoy ko-
nuşmaya başladığında hohlanmış bir ayna gibi buğulanıverirdi.
Üniversitede, politikada, basında, hukuk dünyasında savaşımcı
kişiliğiyle bir ömür boyu emek verdi.
Son görüşmemız gazetede oldu. 163'üncü maddenin kaldı-
rılmasına karşıydı; görüşünü bütün coşkusuyla savunuyordu; ak
saçlanyla tam bir delıkanlı, benliğındekı ateşle inamlmaz bir ener-
ji küpüydü.
Peki, teröre kurban verdiğimiz kaçıncı profesördü?
Prof. Ümit Doğanay, Prof. Necdet Bulut, Prof. Fikret Ûnsal,
Prof. Bedri Karafakioğlu. Prof. Nihat Erim, Prof. Cavit Orhan Tü-
tengil, Doçent Bedrettin Cömert'ın ardından Profesör Muammer
Aksoy'un hedef seçilmesi ne anlam taşıyor?
Bilime duşmanlık değil mi?
•
Son çeyrek yuzyılda bu köşede terör kurbanlarının ardından
kaç yazı yazdım?
Bilemiyorum.
1960'larda toplum 12 Mart'a doğru sürüklenirken 30'a yakın
öğrenci lideri öldürülmüş. katillerı de bulunamamıştır. Terör to-
humlarını, usta ekiciler toplum tarlasına böyle serptiler; kanlı sür-
günlerini deriediler; zehirli çtçeklenni suladılar. 12 Eylül'den önce
de terör doruğa tırmandı.
Niçin?
Sorunun yanıtı 12 Eylül programıyla ortaya çıkmış, "neden -
sonuç" ilişkisi belirmiştir.
1990'da terör yine tırmanıyor; Türkiye'ye özgü 10 yıllık süreç
dolmustur; Güneydoğu'da dağdan kasabaya yayılan terör, Ba-
tı'da büyük kentlerde yoğunlaştı.
Neden?
Kimbilir, sıkıyönetim mi ilan edılecek? İflas eden ekonomide
yeni bir "alternatifsiz model" mi uygulanacak? Vaşington'la an-
laşmalı, başkanlık sistemi mi kurulacak? İslam cumhuriyeti yo-
lunda bir adım daha mı atılacak? Türkiye'yi bölerek Sevr'i hort-
latmak isteyenlerın ekmeğine tereyağı mı sürülecek?
•
Aksoy'un katili bulunursa belki bu soruların ipuçları ortaya çı-
kabilir.
Aneak Çankaya'ya tırmanırken toplumdaki bütün çelişkileri de
derınleştiren, muhalefetle bütün köprüleri atan, ülkeyi tek başı-
na yönetmek yolunda tabansız ANAP iktidannı tek destek~$$-.
yanözara yarfrtıriı biTmediğrbır soru yöneltmekte yarar var:- •
Nereye gidiyoruz?
CÜNEYT ÖLÇER
ağabeyimizi kaybettik.
Sevgili Nazan'a, Çınar'a ve dünyadaki binlerce
dostuna başsağlığı, aziz Cüni'mize Tann'dan
rahmet dileriz.
SİBEL-ALAEDDİN ASNA
NEZİH
BUDAKOĞLU
(1965-1987)
Aramızdan ayrılışının üçüncü
yıhnda seni sevgiyle anıyoruz.
ANNEN-BABAN-KARDEŞtN
TMMOB
MİMARLAR ODASI İSTANBUL
BÜYÜKKENT ŞUBESİ GENEL
KURUL DUYURUSU
Şubemizin 31. Genel Kurulu aşağıda belirtilen
günlerde gündemindeki konuları görüşmek üzere
toplanacaktır.
Geçmişle geleceğin demokratik ve insancıl
sentezini kurma uğraşında bir arada olmayı
diliyoruz.
GUNDEM:
1- Acılış ve Başkanlık Divanı seçimı
2- Saygı duruşu.
3- Açış konuşması.
4- Konukların konuşması.
5- Çalışma raporunun okunup değerlendirilmesi.
6- Âdaylarm belırienmesi,
a) Yönetim Kurulu (7 asıl, 7 yedek)
b) Merkez Delegelerı (şube üye sayısının %3'ü)
7- Adaylann tutanağa bağlanarak ılanı.
8- Dilek, temennıler ve kapanış
TOPLANTININ YERI ve TARIHI. Çoğunluklu: 17-18 Şubat
1990 Saat: 09.00/17.00
Yer- Mimarlar Odası ist. Büyükkent Şubesi Taksim Cad.
Stüdyo Apt 15/2 Taksim-İST.
Çoğunluksuz: 1 GUN (24 Şubat 1990 Saat 09.00/17.00) Yer:
M.S.Ü. Sınema-TV Enstitüsü Salonu, Kışlaönü Beşıktaş-İST.
2 GÜN (25 Şubat 1990 Saat: 09.00/17.00) Seçimler Yer
Mimarlar Odası İst Büyükkent Şubesi Taksim Cad Stüdyo
Apt. 15/2 Taksim-İST
1979 YILI İCRA PL 467 TEDBİR UYARINCA SIGARA SAĞUĞA ZARARLIDIR
Akbank'tan aldıeım tekaut
cuzdanımı kavbettim.
Hukumsuzdur.
NEJLA StER
Avusturyah bayandan
Almanca ders
Tel: 338 57 50