03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 2 ŞUBAT 1990 Eski Bir Defterden III MELİH CEVDET ANDAY "lmgeler üzerinde uzun uzun çalıştım. Belli bir imgeyi anlatan sözü bir kâğıdın başına yazdım; son- ra onun esinlediği, çağırdığı yeni imgelere geçtim. Böyle ilerledikçe olağanüstü bir dunya doğuyordu. Ama bunlar daha şiir değildi. îmge şiirin tuğlası olmalı, konusu değil." Tenunuz 1976 "Son şiirlerimde emeğimi seviyorum." Temmuz "Ozan yaşlanmalı." Temmuz "Italyan Komünist Partisi başkanının 'Avrupa komünizmi NATO'nun koruyuculuğunda olacaktır' demesi ile Birleşik Amerika Dışişlen Ba- kanı Kissinger'in, Sovyetler Birliği'nde ve Doğu Av- rupa Halk Demokrasilerinde çoğulcu sisteme gidi- lirse Amerika'nın elindeki propaganda silâhının değerden düşeceğine ilişkin sözleri birarada ele alı- nırsa hem çağımızın çok önemli bir problemi şa- şırtıcı biçimde orataya çıkmış hem de gunumüzün ne büyük değişikliklere gebe olduğu anlaşıhr." 1967 "Şiirde imge, eşyayı idealar olarak görmektir." Ağustos "Bugun Atıf Efendi kitaplığını gezdik ve Saba- hattin Batur'u başarısından ötürü kutladık. Kitap- lıkta oturduğum saatler mutluluk duvdum. Çiçek- li bahçeden sonra kitap dolu salonlar kıvanç veri- ci idi. Bir de yapıtıın eskiliği buna katılınca etki da- ha da büyüyordu. Oradan çıktıktan sonra 'kilise camisi'ni de şöyle ayaküstü gördük. Onuncu yuz- yıldan kalma bir Bizans yapısı. Ama Osmanlıların bu yapıya, biçemi hiç bozmadan, ekledikleri mi- nare şaşırtıcıdır; onlann mimarhk alanında gerçek- ten büyük bir dehaları vardı." Ağustos "Duydum ki, dün Politika gazetesinin yazı işle- ri mudurluğü odasında iki ozanımız, Münevveri'i deg.il, Piraye'yi tutmak gerektiğini kararlaştırmış- lar. Çünkü birincisi, Nâzım Hikmet'i şiire, ikinci- si partiye çekmiş... Aklım' nasıl kullanacağımı bi- lemedim." Eylül "Bugün Ülkü Tamer bana ttıgilizce bir kitap ver- di, adı: Misinformation. Bugüne değin şu soylemiş, bu soylemiş diye bellediğimiz birçok ünlü sozün o kişilerce söylenmediğini ortaya koyuyor. örneğin Marie Antoiette, 'Aç kaldılarsa çörek yesirüer' de- memiş. XIV. Louis, 'Ben devletim' dememiş. Vol- taire uydurmuş bunu. Aklım yattı. Sonradan uydurulmuş bir çok söz, olay niteliği kazanıyor. Yahya Kemal, sofrasında anlatmış: Bir gün, Ruşen Eşref ona, 'Yahya Ke- mal, sen Kurtuluş Savaşı'na bedenen katılmadın, ama kafanla katıldın.' demiş de, Yahya Kemal de onu, 'Ruşen Eşref, sen Kurtuluş Savaşı'na bede- nen katıldın sadece' diye yanıtlamış. Ben sanıyo- rum ki, Yahya Kemal bu yanıtı sonradan bulmuş olmalı. Ama karşılıkh bir konuşma olarak kalacak. Demek uzun zaman aralığı ile 'söz* bakıyorsu- nuz ki 'eylem' olmuş; buna ne demeli! Söz'ün gerçek yerine konması korkunç bir şey... Yaşamı hiçe indiriyor; olmakla, yaşamakla, olmuş ya da yaşamış olduğunu söylemek arasında hiçbir aynm kalmayıveriyor. Bir insanm, birtakım ahlâk- sal ilkelere uygun yaşaması ile sadece o ilkeleri söy- lemekle yetinmesi eşit olursa, o ilkeler anlamsız ve değersiz düşmekle kalmaz, yaşam da hayvan ya- şamma döner. Hem de sözlü bir hayvan yaşamı. Korkunçluk burada." Ekim. "Platon'un, l'in 'iyi' olduğunu söylemesi beni çok düşundılrüyor. Hangi '1'? Artı 1 (+ 1) mi, yok- sa eksi 1 (-1) mi? Platon 'sıfır'ı bilmiyordu." Ekim. "Tanıdığım edebiyatçüar içinde en edebiyatçı olarak bildiğim Oktay Akbal'da, sanki edebiyatla dalga geçiyormuş hali var, eğleniyor, tadını çıka- rıyor. Peki, edebiyatı ciddiye almanın görünüşü ne- dir? Yoktur böyle bir görünüş. Çünkü ciddiyet yap- macık olamaz. Ancak burada, edebiyatı ciddiye al- maktan korku sözkonusu olabilir. Çünku hiçbir işi ciddiye almayan bir toplumda edebiyatçı gülünç- tür. Bu gülunç durumdan biraz olsun kurtulmak için, o, işini alaya alıyor gibi görünmeği (isteme- den) taklit edebilir. Ankara'da iken, bir gün Nu- rullar Ataç, 'Şiir hergeleliktir' demişti de, Oktay Rifat bu söz dolayısiyle bana Ataç'tan yakınmış- tı. Oktay Rifat'ın bu tepkisi 'hergele' sözcuğunden değildi elbet, Ataç'ın şiiri bir numara, ama usta- ca, hergelece bir numara sanmasını yeriyordu. İş- te bu da ciddiyetten kaçmanm bir denemesi idi: Ataç, ozanların, özgun şiiri, ciddi, ağırbaşlı çalış- malarla değil birtakım şaşırtmacalarla. sivrilikler- le buluverdiklerini söylemek istemişti. Belki bütün buyük buluşlar,, zekânın aykırılığından doğmadır. Hayır, Ataç, 'hergelelik' sözcüğünü kullanırken şi- ire, ozana hakaret etmek istememişti; sadece bir oyunu, hattâ bir şakayı anıştırmak istemişti. Do- nelim Oktay Akbal'a... Belki benim onda gördu- ğüm, hep bu, oyun oynayan çocuğun gülümseme- sidir." Ekim. "Konservatuarda'ki derslerime başladım; emek- liye aynlmayı bir yıl erteledim. Bu hastalıktan sonra bedenimin gücü azaldı, sinirlerim hiç iyi değil. Belki de bütün hastahklar sinir hastalıklarıdır diye du- şünüyorum. Yüzüm düzelmiş olabilir, ama ruhum zayıfladı. Bugün öğleyin arkadaşlarla Kireçburnu'- nda yemek yedik. Rakının yanında tava palamut vardı. Belki de o dokundu ruhuma." Ekim. "Amerika'dan gönderilen bir paketin içinden Bo- oks Abroad dergisinin son sayısı çıktı. Ivan Ivask'ın kartı ile. Içerde tam sayfa Elizabeth Bishop'un fo- toğrafı var. Güzel, anlamlı, ince, düşünceli bir yüz. Kültür ytıze vuruyor mutlaka. Derginin, makalelerden, incelemelerden sonra- ki bölümu, adının gösterdiği gibi, yabancı edebi- yatlardan söz eden, bilgi verici kısa parçalara ay- nlmış. Hemen her ülke var, Türkiye yok. 'Kendi- mizi tanıtamıyoruz' diyorlar; yanhş, içeıde de ede- biyat diye bir şey yok. Birtakım kişilerin şiir, ro- man, öykü, oyun yazmaları yetmez o ülkede ede- biyat olduğunu söylemeye; bir yaşamı olmalı bu ya- ratılan yapıtlann. O yok bi2de. Çünkü felsefe yok, düşünür yok." Ekim. "Cinler romanında Stepan Trofımoviç şöyle di- yor: 'Gerçek doğru hiçbir zaman benzemez doğ- ruya, bunu Diliyoruz musunuz? Doğruyu doğruya benzetmek için biraz yalan karıştırmak gerekir içi- ne? Dostoyevski'nin roman anJayışını gösteren bir soz bu." Ekim. " 'Çin Deyince' adlı kitabı nerdeyse bir solukta okudum. Bu kitap birtakım Çin sorunlannda beni aydınlatmakla kalmadı, heyecanlandırdı da. Yaşa- tnın yenileştirilmesinde şiir tadı var. Bir profesö- run köye gonderilip orada ona toprak belletilme- si, akla aykın görünuyor; ama akıl dediğimiz ger- çekte birtakım saçma sapan kurallarla doldurulmuş değil midir? 'Bir profesör köylü gibi çalıştırılır mı hiç?', 'Hiç işçi, mühendisi kontrol eder mi?', Bun- lann tümü de doğru olsa, insan bıkmaz mı bu doğ- rulardan? Her yeniliğe vanm. Ama yeni Çin'de Mao'ya tapınılmasını, Macci- occhi'nin bütün inandjrma çabalarına karşın, ola- ğan bulmadım, bulamadım. Hele akupunktur yön- temi ile konuşturulan sağır-dilsiz çocuklara 'yaşa- sın Mao' sözünün söyletilmesi sinirüne dokundu. Bir yerde bakıyorsunuz, yepyeni bir yaşam, yep- yeni bir anlayış başlatılmış, seviniyorsunuz; ama eski, hem de eskinin en kötu yönu bu yeni yaşa- mın içine yerleştiriliyor. Tapma, insanm bir türlü yakasını sıyıramayacağı bir alışkanlık mıdır? Marx'ın 'yabancılaşma' üstüne yazdıklarını iyice okumalı. tnsanların, kendi güçlerini dışta, başka bir şeyde, başka bir kişide ve bir kişide aramaları, en önemlisi bulmaları, sonra bu dışlaşmayı tapını- ma çevirmeleri, çok işlenmesi gereken bir konu. Dinleri, kolay bir mantıkla yermek, gerçek bir yengi sayılamaz. En başta kendi kafamızı, mantığımızı, akhmızı eleştirmeliyiz. Yeni insanı kendimizde ya- ratmağa bakmahyız. Gerçekte toplum, bireyin bu çabasını sürekli olarak onlemekte. Akh yeniden ya- ratmak için manastırlar açmalı. İnsan oraya kapan- malı." Ekim. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Atatürkçü Düşünceye Sıkılan Kurşun... Prof. Muammer Aksoy'u öldüren kurşunlar İşlami İntikam Ör- gütü'nün bir militanı tarafından sıkılmış. İslami İntikam? Kimden, neyin öcünü alıyor? Hiç kuşku yok, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu çağdaş, laik, halkçı Türkiye Cumhuriyeti'dir hedef. Amaç, laık cumhuriyeti yıkmak, yerine Humeyni rejimine pek ben- zeyen bir çağdışı yönetim kurmak... 'Atatürkçü Düşünce Derneği'nin kurucularındandı Aksoy. Ye- ni kurulan bu derneğin başkanıydı. Gençlik yıllarından bu yana gerçek bir Atatürk devrimcisi olarak gericihğe, bilgisizliğe, bağ- nazlığa karşı savaş veren bir aydındı. Her zaman doğrudan, çağ- daşlıktan yana bir hukuk adamı. Bir öğretmen, bir öncü, bir uy- garlık gönüllüsü. Aksoy'u öldüren kurşunlar hepimize sıkılmıştır. Hepimize, ya- ni Atatürk cumhuriyetini savunanlara, cumhuriyet ilkelerinden birinin bile yerinden oynatılmasını istemeyenlere... Bu, kaçıncı uyarıdır? Bu kaçıncı başkaldırışıdır yobazlığın? Bilmiyor, görmü- yor, anlamıyor muyuz? Yıllardır sürdürülen gericiliğin vicdan özgürlüğü' diye sırtinı sıvazlamak, okul üstüne okul açarak çağ- dışılık merkezlerini tüm yurtta yaygınlaştırmak, meydanlarda gös- teriler yapan, hemen her gün gücünü yaygınlaştıran 31 Martçı oluşumlara seyırci kalmak... Herkes aklım başına almalıdır Bir çılgınca başkaldırışla karşı karşıyayız. Ya sonuna dek savaşım vereceğiz ya da cumhuriyet ve demokrasi düşmanı bir dalgaya kendimizi kaptırıp yok ola- cağız. Tek tek kişilerin ortadan kaldırılmasını da aşan bir çağdı- şı anlayışla savaşmak zorundayız. Savaş, Atatürk devrimine da- yanan Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak içindir. Alınlarında Hu- meynicilik işaretlerinı taşıyanlar yollara, caddelere egemen ol- maya başladı. Silahlı fedaıler yetiştırdi Bu tutum ve davranışlar bir yerlerden güç alıyor, bir yerlerdekı iç ve dış örgütler bu cum- huriyet düşmanı çevre ve kişilere yardım ediyor Atatürkçü dü- şünce'nin örgütleşerek ortaya çıkması, bu çevreleri öfkelendir- miş, huzursuzlaştırmıştır. Sağduyulu bir uyanışı, bir oluşumu ön- lemenin yolunu Aksoy gibi Atatürkçü düşüncenın büyük bir sa- vunucusunu öldürmekte görmûşlerdir. Muammer Aksoy en saydığım aydınlardan biriydi. Sürekli sa- vaşım veren bir insan. Yazılarıyla, derslenyle, adalet önündeki savunmalarıyla, parlamentodakı davramşlarıyla. hukuk alanın- daki sağlam kişiliğiyle.. Böyleleridir yobazlığın hedefleri, böyle aydınlık saçan insanlardır. 12 Eylül öncesinde gericiliğe, bağ- nazlığa kurban gidenlerin çoğu da bu gibi sağlam aydınlar de- ğil miydı? Tütengil'den Karafakioğlu'na, Doğanay'dan Yurdakul'a, Cömert'ten Kaftancıoğlu'na, Doğan Öz'den Kemal Türkler'e ka- dar nice toplum öncüsü köşelerinde bırer birer öldürülmedi mi? 12 Eylül üstünde de durmak gerek. Ne yaptı 12 Eylül? Bir sü- relığine terör olayları durdu, ama Atatürk devrimi bambaşka bir bıçime sokuldu, gerçek anlamda Atatürkçülük ortadan kaldırıl- dı. Beş generalin kafasına göre bir başka Atatürkçülük yaratıl- mak istendi. Dın dersleri, imam okulları, nabza şerbet veren tu- tumlarla Atatürk devriminın kalelerı yıkıldı, Atatürkçü düşünce tehlikeli bir düşman sayıldı. Gide gide meydan Atatürk düşün- cesine, ülküsüne düşman kişi ve çevrelerın egemenliğine geç- ti. 12 Eylül topluma hiçbir şey kazandırmadığı gibi eskiden var olan, etkisi olan, saygınlığı olan değerleri, kurumları da ortadan kaldırmıştır. Muammer Aksoy'un beyaz saçları kana boyandı. İki kurşunla beyni, yüreği parça parça edildi. Ne var ki Muammer Aksoy bir tek 'kişi' değildir, Atatürk devrimine inanan milyonlarca yurtta- şın bütününü kapsayan bir simgedir. bir öncüdür, bir yüreklilik örneğidir. Bakalım ANAP'lı Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakan- lar Kurulu, parlamento bu korkunç olay karşısında nasıl bir tu- tum, nasıi bir anlayış gösterecek? Katiller yine bulunmayacak mı, yine boş sözlerle mı olay kapatılacak? Bırbıri ardına yeni yeni cinayetlerle mi karşılaşacağız? Türkiye Cumhuriyeti Humeyni- cilerin eline teslim edilene kadar mı sürecek bu ürkeklik, bu edil- genlık, bu pısırıklık? Türkiye'nin bütün Atatürk devrimcilerine başsağlığı dilerim. Hep birhkte, sıkılmış bir yumruk gibi savaşımı sürdürenlere, sür- düreceklere selam olsun. TEŞEKKÜR Hastalığıma ivedi tanı koyup amelıyatımı başanyla gerçekîeştiren Hacettepe Ünıveratesı Tıp Fakultesı Ortopedı Anabilim Dalı Öğretim Üyesı Prof. Dr. ADİL SURAT başta olmak üzere, Anestezi Anabilim Dalı Ogretım Üyesı Prof. Dr. ÜLKÜ AYPAR'a, Ortopedı Bajasıstanı Dr. SEFA MÜEZZİNOĞLU, Dr. METİN AKJNCI, Dr. GÜRSEL LEBLEBtCİOĞLU, Dr. GÜLAY FAHİR'e ve Ortopedı Servısı 72. Bolum'ün sevgılı hemşırelerıne. falışanlanna, ayrıca hastane günlen boyunca beni hiç yalnız bırakmayan H.Ü. Hemşirelık Yuksek Okulu Oğretım L'yesı Prof. Dr. NEBAHAT KUM'a, Radyolojı Anabilim Dalı Öğretim Uyesı Doç. Dr. OKAN AKHAN'a yurekten teşekkûr edenm CAN KARTOĞLU GÜRSES itim^ Iıısaıılaşmak* Insanlık, gelişimini bilimsel teknolojik ilerleme ile sağlıyor. Bu süreçte eğitim değerleri yeniden biçimleniyor. Niteliksel sıçrama, kendini arayan insanı da değiştiriyor. İSMAİL HAKKIBAYRAM Öğretmen Uygarlık, iş sürecinden doğar, gelışir, sınıf- salbiröziçerir. Ulusların teknolojik, kultürel vesosyal gelişimleri, dış koşullann etkisinebağlı olduğu kadar, ekonomik gelişmişlik derecesi başta olmak üzere, her toplumun özgün koşul- lannca belirlenir. En ilkel aLşv erişten en karma- şık sosyal ilişkileredek tüm etkileşimler yaşam- sal gerek sinimlerin sonucudur. Toplumsal gerçekliğin dayatuğı zorunlu de- ğişim ve dönüşümleri zamanmdayapamayan, gerekli bilgi, beceri vedeneyle donanmamış ki- şiler, gruplar, toplumlar daha üstün güçlerin güdümünegirerler. Bütün toplumsal aşamala- rın ekonomik yapılan ile kultürel örguleri ara- sında diyalektik bir bağ vardır. Son on yıldır ülkemizde baskı ile sürdürülen gerici, çağdışı politikalar dahaçok eğitim kesi- minde yürütüldü. Dönemin egemenleri, şiddet kültünü, boşvermişliği, hazırcılığı, kulluğuyani insanlaşma önündeki engelleri sürekli besledi- ler. Ekonomik ve siyasal baskılan bilerek ve is- teyerek yaygınlaştırdılar. Eğitimi bir hak ol- maktan çıkardılar. Türk-İslam sentezini resmi eğitim politikası yaptılar. Yığınlara "Atatürkçülük" diyedayatıpbellettiler. Cum- huriyetin tüm olumlu kazanımlanru yok ettiler. Sanatsal etkinükler, güzellikler, okumak, yaz- mak, söylemek suçoldu. 1nsanaklının en güzel çiçekleri kitaplar "suçlu" sa>nldı. Mis Sokağı cinayetiişlendi.Kitaplaryakıldı. Yakıcılarne yaptıklarını bilmeyecek kadar ilkel varlıklar olarak yetiştırilmişlerdir. Ya bu ortamı hazır- layanlar... Onlar, kitle iletişim araçlarıyla hal- kı, halkayabancılaştırdılar. Halkınözevlatla- rını halk düşmanı ilan edip "bunları asmayalım da besleyelim mi?" diyecek kadar duşmanlık duygularını körüklediler. Ne var ki halka dayattıklan ve "lnsanları kendi düşledikleri cennetlerine (!) sopayla sokmak'' politikalarının tez zamanda iflas et- tiğini gördüler. Onlar ve onların destekçileri acaba insanlaşma merdiveninin kaçıncı basa- mağındadırlar? Zaman zaman tarihin kendile- rini aklayacağı samsına kapılıyorlar. Tarih on- ları da yazacak. Ancak kara sayfalarına... Öğrenmekle insanlaşmak doğru orantılıdır. "En önemli görev, okuma ve yazmaktır. Oku- yup yazmamnbir burjuva sorunu ya da prole- tarya sorunu olup olmadığını bilmiyorum. Ama buna gereksinimimiz- olduğunu biliyorum" diyor Lunaçarski. insanlaşmak için başkayolvarmı? İnsanlık, gelişimini bilimsel teknolojik iler- leme ile sağlıyor. Bu süreçteeğitim değerleri ye- niden biçimleniyor. Niteliksel sıçrama, kendi- ni arayan insanı da değiştiriyor. İnsan, kişiliğiy- le doğmuyor. Sunulan verilerle kişiliğini geliş- tirmeyeçalışıyor. Toplumsal koşullaragörebi- reylerin öz yapılan da değişiyor. Böyleceeğitim, sımfsal baskının bir aracı oluyor. Bu amaca yö- nelik olarak planlanıyor. Egemenler, bu süre- ce eğiteni ve eğiüleni katmak istemiyorlar. Dü- şunmeyen, yargılamayan, sorgulamayan, hak aramayan, boyun eğen, çok çalışan ancak buy- rulanı yapan, bireyler yetiştirmeye cahşıyorlar. Çağımızda tüm insansal değerler uluslarara- sılaşıyor. Yunus'un "Senkendinenesanursan / Ayruğa da onu san'' anlayışına yükselemedik- çe, "Benim kâbem insandır" diyen Hacı Bek- taşı Veli gibi insanı en ust değer bilmedikçe, "Bir ağaç gibi tek \e hür / Ve bir ortnan gibi kardeşçesine" bir yaşam düzeni kuramadıkça insanlaşabilir mi>iz? Bunlar insanlaşmanın zo- runlu aşamalarıdır. Uygarlık, insanlığı bütünleşmeye zorluyor. Siyasal sistemlerin kesişim alanlan giderek bü- yüyor. Ulusların yaşamsal çıkarlanndan doğan birlikteliği, 21. yuzyılda buyuk oranda gerçek- leşeceğe benziyor. Bu birliktelik, yeni oluşum- ların yollarım açıyor... lnsanlan birliğe götü- ren yanlar, ayırıcı engellerden daha çok ve da- ha güçlüdür. Yeryüzü hepimizin. Hızla değişen ve dönü- şerKİunyaııuzda barış içinde-birlikte yaşamanm koşullarını yaratmak zorundayız. "Her şeyin ölçütü insandır" diyor Protagoras. Özgurleş- mek, uygarlaşmak, insanlaşmak için tüm gücü- müzle çalışmalıyız. Harlboro PENCERE Aksoy'un Ölümü?.. Yaşamın acı gerçeği kimi zaman sıkıntılı bir düşe dönüşür; in- san bağırmak ister, soluğu göğsünde tıkanır, sözcükler ses tel- lerine dolanır, pıhtılaşır. Yazarken de böyledir; kafanda düşünceler, belleğinde anılar, yüreğinde duygular dopdoluyken makinedeki kâğıt bembeyaz bir suratla sana soğuk soğuk bakınca her şey anlamsızlaşır. Hiç- liktir ağır basan, yokluktur; parmağını kımıldatmak istemezsin; beyaz kâğıdın uçsuz bucaksız boşluğuna dalarsın. Muammer Aksoy öldürülmüştür. Acı. balığın damağına takılan olta gıbı kancasını benlığine ge- çirmiştir. • Sonra yavaş yavaş kendine gelmeye başlarsın; duyguların ağır- lığı altında ezilen mantığını yardıma çağırırsın; o, kalemi eline alır, Profesör Muammer Aksoy'un adının altına iki sözcüğü ka- lın iki çizgi gibi çeker: Atatürkçü... Laik... Hukuk profesörünün kişiliğini vurgulayan bu iki sözcüğün an- lamı nedir? Uygarlığın "aydınlanma" devriminı islam dünyasın- da ilk kez bir toplum düzenine dönüştürmek; aklın inançtan, dev- letın dinden bağımsızlaşması için çalışmak Muammer Aksoy1 un gözeneklerine yaşamı boyunca sınmiştı. Peki, niçin öldürüldü? Aksoy'un kimliğine bakınca katilin kışıliğı ve olayın niteliği an- laşılmaz mı? * Muammer Aksoy bir insandı. bir hukukçu, bir devnmci demok- rat, bir aydın, bir bilim ve eylem adamıydı; öylesine canlı, coş- kulu ve solukluydu ki çevresindekı en soğuk kişi bile Aksoy ko- nuşmaya başladığında hohlanmış bir ayna gibi buğulanıverirdi. Üniversitede, politikada, basında, hukuk dünyasında savaşımcı kişiliğiyle bir ömür boyu emek verdi. Son görüşmemız gazetede oldu. 163'üncü maddenin kaldı- rılmasına karşıydı; görüşünü bütün coşkusuyla savunuyordu; ak saçlanyla tam bir delıkanlı, benliğındekı ateşle inamlmaz bir ener- ji küpüydü. Peki, teröre kurban verdiğimiz kaçıncı profesördü? Prof. Ümit Doğanay, Prof. Necdet Bulut, Prof. Fikret Ûnsal, Prof. Bedri Karafakioğlu. Prof. Nihat Erim, Prof. Cavit Orhan Tü- tengil, Doçent Bedrettin Cömert'ın ardından Profesör Muammer Aksoy'un hedef seçilmesi ne anlam taşıyor? Bilime duşmanlık değil mi? • Son çeyrek yuzyılda bu köşede terör kurbanlarının ardından kaç yazı yazdım? Bilemiyorum. 1960'larda toplum 12 Mart'a doğru sürüklenirken 30'a yakın öğrenci lideri öldürülmüş. katillerı de bulunamamıştır. Terör to- humlarını, usta ekiciler toplum tarlasına böyle serptiler; kanlı sür- günlerini deriediler; zehirli çtçeklenni suladılar. 12 Eylül'den önce de terör doruğa tırmandı. Niçin? Sorunun yanıtı 12 Eylül programıyla ortaya çıkmış, "neden - sonuç" ilişkisi belirmiştir. 1990'da terör yine tırmanıyor; Türkiye'ye özgü 10 yıllık süreç dolmustur; Güneydoğu'da dağdan kasabaya yayılan terör, Ba- tı'da büyük kentlerde yoğunlaştı. Neden? Kimbilir, sıkıyönetim mi ilan edılecek? İflas eden ekonomide yeni bir "alternatifsiz model" mi uygulanacak? Vaşington'la an- laşmalı, başkanlık sistemi mi kurulacak? İslam cumhuriyeti yo- lunda bir adım daha mı atılacak? Türkiye'yi bölerek Sevr'i hort- latmak isteyenlerın ekmeğine tereyağı mı sürülecek? • Aksoy'un katili bulunursa belki bu soruların ipuçları ortaya çı- kabilir. Aneak Çankaya'ya tırmanırken toplumdaki bütün çelişkileri de derınleştiren, muhalefetle bütün köprüleri atan, ülkeyi tek başı- na yönetmek yolunda tabansız ANAP iktidannı tek destek~$$-. yanözara yarfrtıriı biTmediğrbır soru yöneltmekte yarar var:- • Nereye gidiyoruz? CÜNEYT ÖLÇER ağabeyimizi kaybettik. Sevgili Nazan'a, Çınar'a ve dünyadaki binlerce dostuna başsağlığı, aziz Cüni'mize Tann'dan rahmet dileriz. SİBEL-ALAEDDİN ASNA NEZİH BUDAKOĞLU (1965-1987) Aramızdan ayrılışının üçüncü yıhnda seni sevgiyle anıyoruz. ANNEN-BABAN-KARDEŞtN TMMOB MİMARLAR ODASI İSTANBUL BÜYÜKKENT ŞUBESİ GENEL KURUL DUYURUSU Şubemizin 31. Genel Kurulu aşağıda belirtilen günlerde gündemindeki konuları görüşmek üzere toplanacaktır. Geçmişle geleceğin demokratik ve insancıl sentezini kurma uğraşında bir arada olmayı diliyoruz. GUNDEM: 1- Acılış ve Başkanlık Divanı seçimı 2- Saygı duruşu. 3- Açış konuşması. 4- Konukların konuşması. 5- Çalışma raporunun okunup değerlendirilmesi. 6- Âdaylarm belırienmesi, a) Yönetim Kurulu (7 asıl, 7 yedek) b) Merkez Delegelerı (şube üye sayısının %3'ü) 7- Adaylann tutanağa bağlanarak ılanı. 8- Dilek, temennıler ve kapanış TOPLANTININ YERI ve TARIHI. Çoğunluklu: 17-18 Şubat 1990 Saat: 09.00/17.00 Yer- Mimarlar Odası ist. Büyükkent Şubesi Taksim Cad. Stüdyo Apt 15/2 Taksim-İST. Çoğunluksuz: 1 GUN (24 Şubat 1990 Saat 09.00/17.00) Yer: M.S.Ü. Sınema-TV Enstitüsü Salonu, Kışlaönü Beşıktaş-İST. 2 GÜN (25 Şubat 1990 Saat: 09.00/17.00) Seçimler Yer Mimarlar Odası İst Büyükkent Şubesi Taksim Cad Stüdyo Apt. 15/2 Taksim-İST 1979 YILI İCRA PL 467 TEDBİR UYARINCA SIGARA SAĞUĞA ZARARLIDIR Akbank'tan aldıeım tekaut cuzdanımı kavbettim. Hukumsuzdur. NEJLA StER Avusturyah bayandan Almanca ders Tel: 338 57 50
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle