25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 17 ARALIK 1990 Cumhuriyet'in Korunması ve Kollanması. Özal'ın cumhurbaşkanı oluşundan bu yana ülkede yarattığı sosyal, hukuksal ve siyasal karmaşanın önlenmesi, öncelikle TBMM'nin sorumluluğu içindedir. Ancak TBMM'nin de denetim ve yasama görevini ANAP oylanyla 'tek adam'ın istencine göre yürütmesi, sistemi içine itildiği çıkmazda daha da sıkıştırmaktadır. Özetle, TBMM egemenlik hakkının kullamlmasında yetersiz kalmaktadır. M. EMİN DEĞER Ankara Barosu Avukatlanndan Demokratik ve laik devlet niteliğine aykın olan uygulamaiarı görerek cumhuriyet ba$savcısının, görev ve yetkilerini anımsaması gerekmez mi? Çiinkü anayasa. nitelikJeri bu anayasa) la sapta- nan curahuriyetin korunması ve koUanmasında, cumhuriyet başsavcısuu yetkili ve görevli kılmış- ör. Bu koruma ve koUama, elbet, hukuka bağlı kalınarak 'hukuk devleti' ilkelerine göre yapıla- cakttr. Neden ve nasıl, sorusunun yanıtı anayasada- dır. Çünkü, TC bir hukuk devletidir. Bu yetki- nin nasıl kullanılacağı, anayasanın 68. ve 69. maddeleri ile Siyasal Paniler Yasası'nda bulu- nabilir. Parlamenter sistemde, "siyasal partiler, de- mokrasinin vazgeçümez ögeleridir". Anayasanın 68. maddesinde yer alan bu ilke, bukuka dayalı devlet anlayışının ve demokratik yaşamın önemli bir dayanağıdır. Siyasal partilerin kuruluşlan, ça- hşma kurallan ile uymaları gereken temel ilke- ler, 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'yla düzen- lenmiştir. Siyasal partiler, varlıklannı ve meşrtı- laklannı, ancak bu ilkelere uyarak, sistemin te- mel ilkelerini koruyarak surdürebilirler. Çiinkü varlıklarının arnacı, demokrasiyi, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesine dayanarak yasat- maktır. Bu bağlamda, siyasal partiler amaç değil, araç- tır; parlamenter sistemin yaşatılması ve gelişti- rilmesi için araçtır, devletin yönetsel sorumluia- n için araçtır. Çünkü demokrasi siyasal partilerle vardır ve varlığînı onların varlığına borçludur. Bu nedenle, bu aracın kullanılması sorumluluğu ge- rektirir ve bu sorumluluk o partiyi ve o partiyle yönetim sorumluluğunu üstlenenleri ilgilendirir. Ancak parlamenter sistemde, cumhurbaşkanla- rı sorumsuz olduklanndan partileriyle ilişkileri kesilir. Anayasanın 101. maddesinin son fıkrası aynen şöyledir. "Cumhurbaşkanı seçilenin, var- sa partisi ile ilişiği kesilir ve TBMM üyeliği sona erer." Dikkat edilirse bu emredici bir hakumdür ve ilgilinin istifasma da gerek yoktur. İlişiği, ana- yasanın bu emredici hükmü kesmektedir. Bu zo- runluluk, öte yandan cumhurbaskanının yemi- nindeki "«Üzerime aldıgım görevi tarafsızlıkla ye- rioe getirmek için" çalışacağına ilişkin sozünün uygulanması içindir ve bu, temel bir ilkedir. Oy- sa Cumhurbaşkaru özal, bu ilkeye hiç mi hiç uy- mamıştır ve uyma eğiliminde de değildir. Ozal, bu konuda der ki: "Ben bir parti karmuşum. O parti ile başbakan oldum: Şirndi o parti ile cum- hurbaşkanı olduğumu nasıl unuturum, kendimi partimden soyutlayamam". Bu tutum, her şey- den önce anayasanın emredici hükmüne aykırı- dır. Bu durum Cumhurbaşkanı özal'ın partiyi, devlet ve sistem için 'vazgeçilmez unsur' olarak kabul ettiğini gösterir. Bu tutum elbet hukuka, demokrasiye ve devleti var eden temel ilkelere ay- kındır. Görülen odur ki özal ve ANAP, tek partiye dayalı bir sistemi yerleştirme amacmdadır. Ve bir başka gerçek, özal'ın bu yolda, hiçbir kural ta- nımadan hızla ilerlediğidir. İşte, bu ve benzeri hukuk dışı tutum ve davra- nışlara 'dur' denilememesi, sistemi çıkmaza sü- rüklemektedir. Özal'ın curahurbaşkanı oluşun- dan bu yana ülkede yaratngı sosyal, hukuksal ve siyasal karmaşanın önlenmesi; öncelikle TBMM'nin sorumlulnğu içindedir. Ancak TBMM'nin de denetim ve yasama görevini ANAP oylanyla 'tek adam'ın istencine göre yü- rütmesi, sistemi içine itildiği çıkmazda daha da sıkıştırmaktadır. Özetle, TBMM, egemenlik hak- kınm Irnllflnılmflgnrifl yetersiz kalmaktadır. Böy- lece anayasa ve hukuka aykın bir sistem oluştu- nılmaktâdır. Bunun sorurnlulan elbet özal'ın ku- ral tanunaz istencine 'asker ıHdplmi' ile itaat eden ANAP ve onun milletvekilleridir. Sorumluiuk nedenleri ve yaptırımı ANAP ve Cumhurbaşkanı özal'ın bu hukuk dışı tutum ve davranışlan önce TCY'ye göre stıç niteliğine ulasmıştır. Bu görüşümüzün nedenle- rini, 14 kasım günlü Cumhuriyet'te, hukuksal da- yanaklarıyla yazdık. Daha önce, aynı sütunlar- da, değerli hocamız Prof. Bahri Savcı, sistemin, özal'ın hukuk ve kural tanımaz tutumu ile nasıl bir deformasyona uğratıldığmı bilimsel yargılarla sergiledi. Bir başka bilim adamı, Prof. Ali Git- mez, bu yanhş gidise 'dur' demesi gereken TBMM Başkanı'nı uyaran yazısı ile yetkililerin dikkatini çekti. Basında tek adam' istencinin 01- keyi nasıl bir çıkmaza sürUklediği, bu dunımun hukuk dışı 'De Facto1 bir sonuca açıldığı her gün yazılıp çizilmekte. Laikliğin dinsizlikle bir tutu- İup, şeriat yanlılannın, özellikle Nakşibendilerin kamu yönetimindeki etkinliklerinin yarattığı te- dirginlik, özel girişim örgütlerinin raporlanna ko- nu olmakta... Ve tüm bunlar olurken siyasal yö- netim yetki ve sorumluluğu, Anavatan Partisi- nde bulunmaktadır. Hani Cumhurbaşkanı özal1 m ilişiğini kesmeye kıyamadığı partide! Ve kanımızca, tüm bunlardan daha ağır bir so- rumluluk, TBMM'nin 1 eyliil gdnn ANAP oy- lanyla aldığı ve sonııcu, egemenliğjn kullamlma- sını anayasanın 6. ve 92. maddelerinin açık hük- müne karşın yönetime/dolayh olarak özal'a dev- retmesidir. İşte, bu kararın bardağı taşıran son damla olduğu, Genelkurmay Başkanı'nın istifa- sma değin uzanan olaylardan anlaşılmakdır. Bu karar aynca, egemenliğin devredilmesi niteliğinde olduğundan, Siyasal Partiler Yasası'nın 78/a maddesine göre de kararın alınmasını sağlayan parti için yaptınm öngörmektedir. Çünkü bu maddeye göre; "..Egemenliğin kayıtsız şartsız Tiirk milletine ait olduğu ve bunun ancak ana- yasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullaoılabilecegi esasım" korumak, siya- sal partilerin başta gelen görevidir. ANAP, işte bu kararla öteki hukuk dışı tutum ve davranış- lannın, daha ağır sonuca açılan bir başka ana- yasa ihlalıne neden olmuştur. llginç olan, cumhuriyet bassavcısının, tüm bu hukuk dışı durumlar karşısında, yetkilerini kul- lanmaması ve görevini açıkça savsamasıdır. Oy- sa, sistemin içine çekildiği çıkmazdan kurtanl- ması, onun hukuksal girişimine bağlıdır ve ge- cikihnesi, giderilmesi güç sorunlan birlikte ge- tirecektir. Siyasal Partikr Yasası'na göre (Md. 79-89) si- yasal partiler "Demokratik devlet düzeninin, mil- li devlet niteliginin, Atatürk ilke ve devrimleri- nin, laik devlet niteliginin" korunması ile yüküm- lü ve bunlardan sorumludurlar. Bunlara uyulma- ması durumunda, cumhuriyet başsavasının 'görevi' yasanın 100. maddesine göre ilgili parti- nin kapaOlması için Anayasa Mahkemesi'nde dava açmaktır. Sıradan olaylarda bile, gazete ha- berlerini ihbar sayan cumhuriyet savcılannın gös- terdiği duyarhhğı; devletin temel ilkelerini sar- san olaylar karşısında, cumhuriyet başsavasının göstennesini istemek ve onu göreve çağırmak hakkımız değil midir? Sonuç Burada cumhuriyet bassavcısını uyarması ge- reken, başka demokratik organlann da bulun- duğunu belirtelim. Parlamentoda grubu bulunan siyasal partiler de ANAP ve özal için cumhuri- yet başsavcısına suç duyurusunda bulunabilirler. Ülkenin ve rejimin içine itildiği çıkmazdan, po- litik yoldan çıkılmasını denemekle birlikte; hu- kuksal yetkilerin de kullanılmasını istemek on- lann da görevleri arasındadır. Çünkü Siyasal Par- tiler Yasası onlan da görevlendirmiştir. (Md. 100). Cumhuriyet başsavasının, anayasanın 69. maddesindeki yetkilerini kullanması, demokra- tik sistemin hukuksal temele oturtulması demek- tir. Hukuka dayalı devlet, gerektiğinde, yine hu- kukun temel ilkelerine göre o ilkeierden destek alınarak korunmalıdır. Böylece, Cumhuriyetin korunması ve kollanması için başka organlann -hukuk dışı yöntemlerie- soyunması da önlen- miş olacakür. tşte, ancak boylece "asker', sivil oto- ritenin emrinde, daha doğrusu 'bukukun' emrin- de olacakür. Bu nedenle bunalımın yarattığı bir çıkmazda bulunan 'parlamenter' sistemin korunması için 'demokratik sistemi' kurma ve geliştirme yolun- da cumhuriyet başsavcısı 'görev başına' diyoruz. EVET/HAYIR OKT4YAKBAL "Yazarlar İkinci Bir Hükümettir"... "Asyalı-Afrıkalı yazarlar olarak her şeyden önce sürekli bir değişimi yaşayan dünyamızda savaşların olmamasını istiyo- ruz. Dünya Güvenlik Antlaşması'na imza atarken, duvarlar yıkılırken. demokrasi kavramı yeni ıçerik anlayışlanyla tartı- şjlırken Azerbaycan'da, Kuveyt'te, Arjantin'de, Kore'de, Kam- puçya'da, İrtanda'da, yani dünyanın hiçbir yerinde savaş ol- sun istemiyoruz. Soğuk savaşın bitip de halklararası, ulus- lararası işbirliğının, insan haklannın, demokrasinin söz ko- nusu olduğu dönemde, yazarın kendisinı gerçekleştırme ve ifade özgürluğünü'n sağlanmasını tüm dünya ülke yönetim- lerinden talep ediyoruz". 6-7 aralık tarihlerinde Türkiye Yazarlar Sendikasfnın ön- cülüğünde gerçekleştirilen 'Asya ve Afrika Yazarlar Toplantı- sı'nm spnuç yazanağı bu sözlerle başlıyor. 6 ve 7 aralık gün- lerinde istanbul'da, 7 ve 8 aralık gunlerinde Ankara'da, As- yalı Afrikalı yazarlar, şairler bir araya geldıler. 'Değişen Dün- yada Yazarın Durumu'nu, Telif ve insan hakları konularını tartıştılar, görüşler belirttiler. Bu, işin bir yönü. Önemli bir yönü öteki yönü, aynı oranda önemli olan yönü de on beş Asya ve Afrika ülkesinden gelen yirmi beş yazarla Türk yazarları- nın kurdukları dostluk, barış ve insan haklarını savunmak so- runfarında vardıkiarı görüş birliğidir TYS eski genel başkanı Aziz Nesin'in 75. yaş kutlamaları- na da katılan Asyalı-Afrikalı yazar ve şairler İstanbul ye An- kara sanatsever halkıyla da yakınlıklar kurmuşlardır. Ülkele- rinin önde gelen düşünce ve sanat adamlarıydı bu kişiler... Ülkemizde geçirdikleri bir hafta boyunca mutlu saatler ya- şadılar, yaşattılar, arkalarında güzel anılar bırakarak yurtları- na döndüler. Yazarlar, sanatçılar, düşün adamları halklarının en seçkin temsilcileridir. Onlar politika adamlarından daha etkili, daha güçfüdürler. Gelip geçici bir nitelikten uzak oldukları için... Yapıtlarıyla geniş okur yığınları arasında gerçek bir iletişim kurmayı başarabildikleri için... TYS'nin sanat ve müzik ge- celerine halkımızın gösterdiği büyük yakınlık ve ilgi de yığın- ların kendi yazarlarına, kendilerinın gerçek temsilcilerine bü- yük guven duyduklarını kanıtlamıştır. İstanbul ve Ankara'da binlerce kişi Asyalı-Afrikalı edebiyat adamlarını görmek, ko- nuşmalarını, şiirferini duymak, dinlemek için Abdi ipekçi ve Ankara Spor Sarayı'nı tıkabasa doldurmuştur. Türkiye, bir çıkmazda çırpınıyor. Çankaya'da oturan kişiye kimsenin güveni kalmamıştır. Hükümet başkanına ve bakan- lara da halkımız ilgisizdir. Herkes biliyor ki her şey Çankaya konuğu Bay Özal'ın elindedir. Yüzde yirmi oranda bir oyla altmış milyona yaklaşan bir Türkiye'yi avucunda sürgit tuta- cağını sananlar korkunç bir yanılgı ıçindedirler. Zonguldak- ta on binlerce insan demokratik savaşım örneğini veriyor. Ça- lışan halk, haklarını kimseye bırakmayacağını kanıtlamakta- dır. Genci yaşlısı, kadını erkeği demokratik haklan ve özgür- lükleri günden güne daha çok benimsemekiedir. Değişen bir dünyanın insanları olduğumuzun bilincinde ol- malıyız. Dünya, avuç içi kadar oldu. İletişim olanakları en uzak koylere kadar yaygınlaştı. Kimseyi boş sözlerle, uyutucu ko- nuşmalarla kandırmak olası değil Ülkemizde yüzde yirmilik bir azınlık, bu küçük azınlığı arkasında bulup da kendini güçlü sanan Bay Özal ve takımı gaflet uykusundan artık uyanma- lıdır. TYS gecelerine katılan bilinçli halkın tepkisi, sağduyu- lu, anlayışlı tutumu bu ülkeyi keyiflerince yöneteceklerini sa- nanlara bir ders olmalıdır. Asya-Afrika toplantısı dolayıyla görev gereği üstlendiğim uğ- raşlar beni kısa bir süre okurlarımdan ayırdı. TYS, bu önem- li uluslararası toplantıdan yüz akıyla çıkmışsa, bunda TYS yönetimindeki tüm arkadaşların ve onlara yard/m eden dost- ların büyük payı vardır. Aziz Çalışlar'ın, OnurYurdatapan'ın, Atilla Birkiye'nin, Faruk Şuyun'un adlarını özellikle anmak isterim. Sonuç bildirgesinden şu önemli bölümü okurlanma sun- makta yarar görüyorum: "...bizler düşünce özgürlüğü olduğu sürece savaşların ol- mayacağını düşünüyoruz. Düşünce ve ifade özgürlüğü ya- zarm kendisini özgürce gerçekleştirmesi anlamına gelip, bu aynı zamanda bir halkın, bir ulusun özgürleşmesini de ifade etmektedir. Biz Asyalı ve Afrikalı yazarlar olarak günümüz ya- şamsal gerçeklerine, insansal değerlere ters düşen, demok- rasinin gelişmesine engel olan ideolojik, ekonomik, siyasal, hukuksal baskılara, dayatmalara ve uygulamalara tümüyle karşıyız. Bunun için Asyalı Afrikalı yazarlar olarak, ülkeleri- mizdeki ilgili kurumlara başvurup yaratma ve ifade özgürlü- ğünün takipçisi olacağız". Solzenitzin boşuna dememiş: "Yazarlar ikinci bir hükü- mettir". Orta ve lise öğrencilerine Ingilizce ders verilir. Tel.: 588 20 60 (Her gün 19.00'dan sonra) ÇAfeMŞ TAYniLARI KEMAL ÜSTÜN DEVRİM ŞEHİDİ ÖĞRETMEN KUBİLAY 60. YIL 1930-1990 6.000 lira KDV içinde Ödemeii gönderiln 4BASI ÇACDAŞ VAYINLARI Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İSTANBUL DARÜŞŞAFAKA CEMİYETİ'NDEN SAİT FAİK HİKÂYE ARMAĞANI 1- 1990 yılında basılıp yayımlanmış hikâye kitapları arasından seçilecek bir eserin yazanna, büyük yazar SAİT FAİK anısına ödül venlecektir. 2- Daha önce aynı armağanı kazanmış yazarlar, beş yit geçme- dikçe yarışmaya katıiamazlar. 3- Yarışmaya katılacak yazariarın, yapıtlarından on beş adedi- nin 28 Şubat 1991 günû saat 17.00'ye kadar cemıyetimıze teslim edilmesi gereklidır. 4- Sonuç, Mayıs 1991 ayı içinde açıklanacaktır. DARÜŞŞAFAKA CEMİYETİ Ek Bilgi: 14a 48 10 1.48 48 11 Her iki gözümdeki katarakt'ı laser'le bıçaksız, aa ve sıasız ameliyat ederek beni korkunç bir karanlıktan kurtaran dostum ve arkadaşım Prof. Dr. Hikmet Kandemir ve Göz Uzmanı Dr. Bekir Sıtkı Aslan'a sonsuz teşekkürler. Cüneyt E Konurek Niçin Sigortalı Kartı? Ege-Baltica, sektörün öncü kuruluşlarından Yeni yılda Ege-Baltica'nın sigortalı kartıyla birisi olarak, müşterilerine sürekli etkin hizmet ve özel avantajlar sunabilmenin yollarını araştırır. Ege-Baltica'nın sigortacılık sektö- rumuze kazandırdığı "ilk"lerden biri olan yararlanın... Ege-Baltica, sigortacılık sektörü- CUMHURİYITrTE/V OKURLARA... OKAYGÖNENSİN Özelleşme ve Özgürlük... «adyo ve Televizyon Yüksek Kurulu (RTYK), özel TV ve radyo uygulamasına ilişkin bir öneri raporu hazırlayarak, önemli bir adım attı. En azından bir süre daha gündemin önemli bir maddesini oluşturacak olan özel TV sorunu, belli bir temel üstünde tartışılabilecek. Ancak "özel ve yüksek destekli" bir özel televizyon yayınının hızlı aşamalar yaptığı bir dönemde Yüksek Kurul'un da bu adımı atması var olan bazı kaygıları ortaya çıkardı. Bu kaygılann özeti şu: Yasal bir çerçeve, yani oyunun kurallan ortaya çıkmadan epeyce yol alan Magic Box'ın durumu haksız bir rekabet ortamı yaratmaktadır; şu andan itibaren aynı yarışa girmek isteyecek her yayın kuruluşu işe çok geriden başiamak zorunda kalacaktır. Bu kaygıya karşılık RTYK Başkanı Prof. Yılmaz Büyükerşen raporla önerdikleri çerçeveyi şöyle savunuyor: "Bizım modelimiz Magic Box'a kılıf bulmak için değil, ilerideki teknolojik ve toplumsa! talep gelışmelerinin gerisinde kalmayan, onlara engel olmayan, sadece yasa değişiklikleri ile Türkiye'nin sürekli olarak çağa uyabiimesini sağlayacak bir anayasa maddesi modelidir..." (Güneş, 16 Aralık 1990) Özel destekli bu özel TV yayınının yasallaşması için bir oldu bitti hazırlandığı kaygısını gidermek için Radyo ve Televizyon Yüksek Kurulu'nun bu yöndeki çalışmalarını hızlandırması, üniversiteleri, çeşitli basın kuruluşlannı devreye sokması, görüşlerini alması ve kamuoyunda sağlıklı bir tartışmanın sürmesini sağlaması gereklidir. TRTnin yayın tekelini sona erdiren bir anayasa değişikliği, işin yalnız başlangıcı olacaktır; ayrıntılı yasal çerçeve kurulurken yeni tekelleşme tuzaklarına ya da "özel destekli" ve "en yukarıdan torpilli" yayın kuruluşlart yaratmamak için antitekel öntemler en net biçimde alınmalıdır. Üçüncü bir nokta da tüm yayının tepesinde duracak, izin taleplehni inceleyecek ve karara bağlayacak olan Radyo Televizyon Yüksek Kurulu'nun yapısının yeniden gözden geçirilmesi, bu kurulun tüm Batı ülkelerinde olduğu gibi siyasal baskılara karşı korunmasının önlemlerinin alınması da zorunludur. Aksi durumda kararlar yine siyasal güdûlerle hükümetin en yüksek katlannda alınmaya başlar ve en tepeyle ilişkisi iyi olana yayın izinleri verilir. Bu arada, Radyo ve Televizyon Yüksek Kurulu'nun öneriler raporuna ilk ve güç anlaşılır bir tepki Cumhurbaşkanı Turgut Ozal 'dan geldi. Özal, İstanbul'da bir yemekte yaptığı konuşmada sözü özel TV olayına getirdikten sonra söz konusu raporda izinlerin verilmesi ve yaytnların denetlenmesinin Radyo ve Televizyon Yüksek Kurulu yetkisinde bulunması önerisine değinerek, "Bu bir nevi yasakçı zihniyettir" dedi ve Batı'da bunun olmadığına ilişkin sözler söyledi. Önce şunu belirtmek gerekir ki, özel radyo ve TV yayını bulunan tüm ülkelerde, yetkileri ülkelerin özgün koşullarına göre değişen, ama temel işlevleri "izin vermek" ve "denetlemek" olan özerk ve güçlü kurullar bulunmaktadır. Bu tarz kurulların en güçlüsü ve korkulanı Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunmaktadır FCC (Federal İletişim Kurulu) tekelleşmeyi önlemek, yayınlarda çoksesliliğin sürmesini sağlamak ve temel anayasal düzen açısından yayınlan izlemekle yükümlüdür, yetkileri de çok geniştir; FCC, Avrupa'daki benzerlerinden daha da yetkilidir, yayınları durdurtur, gazeteleri, TV istasyonlarını sattırır vb. (Gerçek bir parantez: Cumhurbaşkanı Radyo ve Televizyon Yüksek Kurulu'na "TFTT Yüksek Kurulu" diyor, dolayısıyla sanırız RTYK'nin var olan yetkileri ve işlevi konusunda da öncelikle bu kurul tarafından daha ayrıntılı bilgilendirilmelidir.) RTYK'nin bir araştırma birimi bulunmaktadır; bu birim, tartışmaların daha sağlıklı ve hızlı ve de yanlış bilgilerle değil, doğru bilgilerle yürümesi için dünyadaki uygulamalara ilişkin raporlan da hızla uzmanlarına hazırlatıp kamuoyuna sunmalıdır. Bu sorumluluğun gereği olan adımlar, hızla atılmazsa, sonuç sadece yasal "kılıf" olacak ve iki tekelden oluşan bir TV yayıncılığından kurtulmak daha da güçleşecektir. * Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), 1990'da dünyada basın özgürlüğünün durumuna ilişkin raporunu yayımladı. IPI Direktörü Peter Galliner rapora yazdığı sunuşta 1990'ın gazeteciler için mutsuz bir yıl olduğunu belirtiyor. Raporda ülkelerin durumu tek tek ele alınırken, Doğu Avrupa ülkelerinde basın özgürlüğü yolundaki gelişmeler az sayıdaki olumlu bölümleri oluşturuyor. Basın özgüNüğünün çiğnenmeye devam ettiği ülkelere de uzun bölümler aynlmış ve olaylar sıralanmış. Çln, Gana, Endonezya, Kenya, Uberya, Nijerya, Güney Afrika gibi ülkeler gibi Türkiye'ye ayrılan bölümün uzunluğu da insanın içini bir kez daha burkuyor: Tutuklamalar, mahkûmiyetler, toplatmalar, aramalar, yasaklamalar, kararnameler ve cinayetler... Raporda, sivil yönetime 7 yıl önce geçilmesine karşın, ANAP iktidannın askeri dönemde çıkanlan yasalan değiştirmek bir yana, yeni yasa ve kararnamelerle demokratik özgürlükleri daha da kısıtladığı vurgulanıyor. İlgililerin bir kez daha dikkatine... hem Avrupa Topluluğu standartlarında sigorta hizmetlerinden, hem sigortalı kartının avantajlarından sigortalı kartı, bu anlayışın yeni bir örneğidir. müze "ilk"!er kazandırmaya devam edecektir. EGE-BALTİCA SİGORTA A.Ş.5B GtnriMfidûtOk: Saır Eşref 3uVarı, 35'1. MontröMeydanı 35210İzmırTd (51) 14 23 70Fax (511 25 6593IrtaıM W(»MW&*Jû: Nsbetıye Cad AytarSok SunarApl 14)4 levent • .stanbul Tet |1ı 179 3C 26.179 46 64Fax. (I1169 1636 GÖRULMUŞTUR İlhan Selçuk 6. bası 5.000 lira (KDV içinde) Çağdaf Yaymhn Tûrkocağı Cad 39-41 Cağaloğlu-tstanbul- HUKUKSUZ DEMOKRASt HalitÇelenk 3. bası 5.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınları Türkocağı Cad. 39-41 Cataloğlu-htanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle