25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 15 KASIM 1990 Işte Gerçek... Gerçekleri çarpıtarak, araştırıp öğrenmekten kaçinarak savunmasız kişileri ve kuruluşlan suçlamak, onlara saldıranlara destek vermekten başkaşeydeğildir. YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN Hukukçu Gerçekleri çarpıtarak, araştmp öğrenmekten kaçinarak savunmasız kişileri ve kuruluşlan suç- lamak, onlara saldıranlara destek vermekten başka şey değildir. Yargıçhğın gereklerine uymaya, niteliklerini giderek güçlendirmeye özen göstererek sürdür- düğüm çalışmalan bilimsel toplantılarla daha et- kin düzeye çıkarmak çabasında içtenlikliyim. Ba- rolann, hukuk kuruluşlannın ve bağımsız ku- rumlann çağrılarını olanaklanm ölçüsünde olumlu karşılayarak ulusal egemenlik, cumhu- riyet, demokrasi, hukuk devleti, hukukun üstün- lüğü ilkesi, laiklik, yargı erki, yargıç güvencesi, Anayasa Mahkemesi, anayasa yargısı gibi konu- larda bilgilerin artması, biüncin güçlenmesi ama- ayla konuşmalar yapıyorum. Kimi bilimsel dü- zeyde, kjrni söyleşi niteliğinde görüşlerimle in- san hak ve özgürlükleri bağlamında çevreyi ya- rarlandınyorum. Bana göre hukukçu, hukuk İco- nulannda bağımsızlık ve yansızlığına aykın ol- mayacak biçimde görüşlerini açıklamalıdır. Bu, ulusuna karşı zorunlu bir görevdir. Ancak, gö- revinin özelliklerini, baglı bulunduğu kurumun kurallarını gözetecektir. Konuşma ve yazılarım öneri, dilek ve hukuksal eleştiri olarak daha du- yurucu düzenlemeler içindir. Kuşkusuz kişisel- dir. Hepsi özveri ürünüdür. Ege Sosyal Araştırmalar Vakfı'nın düzenle- diği "Yasama, Yüriitme, Yargı ve Demokrasi" konulu panele yazar Nazlı Ilıcak, Prof. Dr. Or- han Aldıkaçtı, emekli büyükelçi yazar Coşkun Kırca'yla birlikte konuşmacı olarak katıldım. Su- nuşu Prof. Dr. Durmuş Tezcan yaptı. Söz sıra- sı bana geldiğinde "Anayasa Mahkemesi fçtü- ziiğü'niin 32. maddesi, başkao ve üyelerin ön- lerine gelmesi olası konolarida yazılj ve sözlii gö- riiş açıklama yasağını öngördüğünden benden si- yasal bir konuşma beklemeyiniz, bu nitetikli soru sormak zahmetine girmeyiniz. yasal konutnum geregi öbiir konuşmacılar gibi serbest değilim. Anlattıklanmdan siz anlam çıkarabüirsiniz" de- dim. Konuşmalar tamamlanıp sorulara geçildi- ğinde etkinliği yöneten 9 Eylül Hukuk Fakülte- si Dekanı Prof. Dr. Seyfullah Edis'in ilettiği soru kâğıtlannı sırasıyla ele aldım. Ilk soru "Yeni çı- kan kılık-kıyafetle ilgili yasa hakkında ne düşii- niiyorsunuz?" idi. Hemen, "Konuşmama baş- larken belirttiğim gibi bize gelmesi olası bir dii- zeolemedir, göriış açıklayamam. İçinde yalnız gi- yim konusu yok. başka konular da var. Tiirban olsa idi o konuda konuşurdum" diyerek kâğıdı sağ yana koydum. Birkaç soruyu yanıtladıktan sonra yeni bir soru "Üniversitelerde tiirban ta- kılması hakkında ne diişönüyorsunuz?" idi. Bu konuda mahkemenin görüşü, benim görüşüm ya- yımlanan kararla 5 Temmuz 1989'da açıklandı- ğjndan, önceden görüş açıklama, kanı belirtme sayılmasıolanaksız bulunduğundan şöyle söyle- dim: "Benim görüşüm önemli değil. Zaman da azaldı. Size Anayasa Mahkemesi'nin kararı- nın bir böliimünii okuyarak yanıt vermiş ola- yım." Sözlerimi, kararın yayımlandığı Resmi Gazete'nin 29. sayfasından bir paragraf okuya- rak sürdürdüm. Mahkemenin yargısına hukuk- sal ve bilimsel bir görüs olarak Anayasa'run 153. maddesinin son fıkrasında "Anayasa Mahkeme- si kararlannın yayımlandığında yasama, yüriit- me, yargı organlarıyla idare makamlarınj, ger- çek ve tüzel kişileri bağlayacağı"na ilişkin her karar için gözetilecek kesinliğini ekledim. Bu du- rumu ilgililerin düşünmeleri gerektiğini, hukuk devletinde anayasa saygısının tartışılmasının icü- cü olacağını genelde anlattım. Hepsi bu kadar. Yeni yasarun adını, numarasmı, kılık-kıyafeti söz konusu etmedün. Yeni yasada tiirban sözcüğü yok. Mahkemenin kararı yayımlanmış. Bu ko- rluda görtişü belli. Anayasa değişmedikçe yasa- Iar ne getirirse getirsin, türbanla ilgili durum açık: "Üyeler böyle düşiiniiyor, ben karşıyım, gelirse iptal oyu kullanırım" demedim. Bunun neresinde önceden oy belirtme var? Araştırıp in- celemeden, gerçeği öğrenmeden, öğrenmek ve sormak için zaman istemeden kişileri ve kuru- luşlan suçlamak iyi niyetle bağdaşmaz. Hele hu- kukçu saru taşıyan kimilerinin dayanaksız göriiş- leri, yakışıksız nitelemeleri, değerlendirmelerin karalamaya, yıpratmaya, engelleyip etkisiz kıl- maya yönelik olduğunu açıklamaktadır. Şimdi- ye kadar yapmadığım siyaseti şimdi mi yapaca- ğım? Adalet benim karakterimdir ve ideolojisi yine adalettir. Gerçek Bir ülkede Anayasa Mahkemesi Başkanveki- li, mahkemenin yayımlanmış bir karannı oku- yamazsa, ulusal birliğin, ülke tümlüğünün teme- li, din ve vicdan özgürlü|ünün, insan hakları- nın güvencesi olan, çağdaşlasmayı özetleyen la- ikliği (ki anayasal bir kurumdur, anayasayı ko- rumaya ant içmiş birisiyim) savunup tartışamaz- sa hangi özgürlükten söz edilebilir? Bir anaya- sa hukukçusu, ulusal simge olan, üzerinde ulusça birleşmemiz gereken Atatürk konusunda konuşamazsa hangi bağımsızlık, hangi yansız- lık, hangi değer savunulabilir? Kimileri, laikli- ğin sömürüldüğünü, sanki laik olanlar din düş- manlığı yapıyormuş gibi "laikliğin din düşman- lığı olmadığını" söylerken ulusal egemenliğin de dayanağı olan bu ilkeyi savunmak suç mu? KaJdı ki laikliğe ve laikliği savunanlara saldınlar açıkça ortada. Cihat çağrılarını, dic için savaş çığlık- lannı, mevlitleri, şeyhleri anma toplantılarını, kadrolaşmalan, ordudan çıkarmaları, güvenlik örgütlerini ele*geçirme savlannı, uygulamalan, acı olaylan, kayırmalan, öğretim üyelerinin, mil- letvekillerinin açıklamalarıru yetkililer bilmez mi? Laikliği savunanJar, kimsenin tapınmasına, namazına, orucuna, inancına karışmıyor. Öbür- leri bu tutumu yeterli bulmuyor, şeriat özlemi- ne karjı çıkanlan düşman ilan ediyor. Demeç- ler gerçeklerin üstünü örtemez. Kimi gazeteler konuşmaları kendi eğilimlerine, yandaşhklarına göre değerlendirip kendilerinin düzenlediği baş- lıklarla sunuyorlarsa kusur benim değildir. Ben özelde kimseyi amaçlamadım. Genelde ve soyut konuştum. Ulusal ve genel konularda yıllardır aynı şeyleri yazar söylerim. Bu kez carpıtılıp ça- tılması, amaçlıdır. lnanana, inanmayana da saygılıyım. Kimsenin duygu ve düşüncesine karışmadım. Kimseyi bunlardan ötürü kınamadım. Mahkememiz büyük bir duyarhk ve özenle hu- kuksal denetim yapıyor. Dinsel yönden incele- me yapmıyor. Devlet, hukuk devleti olduğu için hukuk kuralları egemendir. Demokrasinin de (Arkası 16. Sayfada) EVET/HAYIR OKTftYAKBAL AHMET'leri Harcamayalım... "İp niye kopmaz?" Orhon Arıburnu bir şiirini bu dizeyle bitirmişti. "Bir ipte bir sürü cambaz" oynardı da ip niye kopmazdı? Sanki şair bu- günleri düşünmüş! Her şeyi önceden yaşarlar şairler, yazar- lar. Bir gürt en sağlam görünen iplerin en ince yerinden ko- pabileceğini düşünürler. Gün gelir toplumca yaşarız ipin kop- ma durumuna geldiği anı. Ha koptu ha kopacak diye.'.. Evet, ip koptu kopacak. Önce savaş ipi... Bay Özal'ın ikti- darını birkaç yıl daha sürdürebilsin diye üfkemizi anlamsız bir savaşa sokmak üzere olduğu ya da öyle göründüğü bir dönem bu... Türkiye bir savaş durumuna girince ne seçim yapılır ne de Özal iklidarı tepetaklak olur! Ama yaşamını birkaç yıf daha uzatır ya! Halkı, bir savaş çıkmazına sokarak... Türkiye'nin anlamsız bir çatışmaya gir- mesi kadar yanhş, saçma bir şey olamaz. Araplar arasında- ki anlaşmazlıklarrjan bize ne? ABD'nin, ingiltere'nin bir ta- kım Arap şeyhliklerindeki çıkarlarını korumak bize mi düş- tü? Ahmetler Mehmetler sömürgecilerin hesabına neden gi- dip Arap çöllerinde kan döksün? Şu günlerde ilginç bir kitap okuyorum: "Arap Çöllerinde Türkler" (Cem Yayınevi). Alpay Kabacalı Kanal harekâtını, Irak cephesini, TrablusgarpSavaşı'nı, 1917'deki Irak, Suriyecep- hesini, Yemen'i, Arap ayaklanmasını, Medine savunmasını ayrıntılarıyla anlatıyor. Arap çöllerinde İngiliz altınlarıyla bes- lenen Arap çeteleriyle nasıl savaşıldığını... Anadotu'da buruk bir istasyon. Trende İstanbul'a âönen Fa- lih Rıfkı. "Bir kadın durmuş gelene geçene 'Benim Ahmeti- mi gördûnüz mü?' diyor. Yırttk basmasının altmdan kolunu çıkararak trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gös- teriyor: 'Bu tarafa gitmişti' diyor. O tarafa? Aden'e mi, Medi- ne'ye mi, Kanal'a mı, Sarıkamış'a mı, Bağdat'a mı? Ahmetini buz mu, kum mu, skorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi? Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmetini görsen, ona da soracak- sın: 'Ahmetimi gördün mü?' Hayır. Hiçbirimtz Ahmetini gör- medik. Fakat Ahmetin her şeyi gördü, Allahın, Muhammed'in bile anlatamadığı cehennemi gördü." Falih Rıfkı Atay, Arap çöllerinde, Sarıkamış'ın buzlu tepe- lerinde, Galiçya'da şehit düşen yüzbinlerce Ahmet'in, Meh- met'in öyküsünü, serüvenini kısa ve özlü biçimde yazmıştı. Bugün de Ahmetler, Mehmetler cöilerde savaşa gönderilmek tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bay Özal'ın iktidarı birkaç yıl daha uzasın, Bay Özal takımı Bağdat seferine çıksın, ABD'nin çı- karlarına hizmet ederek ödüllendirilsin umuduyla... Bütün ülke böyle bir anlamsız savaşın karşısındadır. Mec- lis'teki muhalefet, Meclis dışındaki muhalefet, bütün dernek- ler, sendikaJar, üniversiteler, gençler, yazarlar, çizerler, aydın- lar, işçiler, köylüler anlamsız bir savaştan yana değil... Kü- çücük öğrenciler 'Savaşa Hayır' diyor. Ama savaş aleyhtarı oldukları için gözaltına alınıp işkenceden geçiriliyorlar. Yüz- de yirmilik bir oy gücüne dayanan Özal takımı ise gizli top- lantılarda, Rogerslara, CIA başkanlarına kimbilir hangi umut- lar, destekleme sözleri vererek Türk ulusunun yazgısını çık- mazlara sokmak hevesinde... Türk ulusu savaşçıdır. Ama 'haklı' bir savaşın savaşçısı- dır. Fransız şairi Charles Peguy'nün yazdığı gibi "Ne mutlu haklı bir savaşta ölenlere" der. Haklı bir savaş, bağımsızlık savaşıdır, sömürgecilere, emperyalistlere karşı 1920'lerde ver- diğimiz savaştır. Onun bunun çıkarı için, onun bunun gözü- ne girmek için Türk askerinin kanını çöllere dökmek için gi- rilen savaş, haksız, yanlış bir savaştır. Böyle bir kanlı çıkma- za Mehmetçikleri iteleyenler iyi bilmelidirler günün birinde bu sorumsuz davranışın hesabını ulus önünde vereceklerini... Türk halkı oğullannın Irak çöllerinde ölmesirii istemiyor... Ahmetler, Mehmetler niye yabancı çıkariara alet edilsin? Atay o yazısını şöyle bitirir: "Anadolu Ahmetini soruyor. Ahmet'i niçin harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığı- mızı bu anaya anlatabilsek, ona övündürecek bir haber ve- rebilsek? Fakat biz Ahmet'i kumarda kaybettik." 1990'da bizim kumarda kaybedilecek Ahmetlerimiz yok. Sosyalizme ihanetin ve sosyalist kamptaki karşı devrimlere, her türden gericilerle birlikte alkış tutmanın moda olduğu bu zor günlerde, dimdik ayakta kalabilen ve ömrü boyunca savunduğu Marksist-Leninist ideolojiye inancııu hiç yitirmeyen; Kıvılcunlı'nın Parti Okulunun öğrencisi, yiğitliğin, mertliğin şairi ve yazarı, halkımızın can dostu: KERİM KORCAN'ı yitirdik. Tüm devrimcilerin başı sağ olsun. Mücadelesi mücadelemizde yaşayacaktır. DEVRİMCÎ MÜCADELE VEFAT Değerli babamız, büyük eğitimci Dr. MİTEL4T ENÇ 13.11.1990 günü Yalova'da hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 15.11.1990 Perşembe günü (Bugün) öğle namazını takiben Ankara Maltepe Camii'nden kaldınlacaktır. AİLESt NOTi Çelenk gönderilmemesi, TEV'e bağışta bulunulması rica olunur. Idvcnlar Lüfer Dolacak, Komatsu'lar Yükleyecek! Türkiye'nin üç yanı deniz. Avrupa'ycr denizlerimizin bereketini gönderiyoruz. Hızlı, kıvrak Komatsu'lar kalkan kaldıracak, lüferjfe yükleyecek, karides indirecek.^l Avrupa lezzet yiyecek. yj§|-3?K Denizleri Komatsu'yla yükleyin bereketi bekletmeyin. •HKOMATSU G Ü Ç V E G Ü V E N D O . ^,C :-V" , 4Tbn Kakürma Kapastteli Kocnortsu Porklimer FD20NTU FD25NTU FD30NTU FD40ZT4 KOMATSU FORKLÎFTLER TÜRKİYE'NİN YÜKÜNE TALİP EKKÜR Ani olarak yitirdiğimiz çok değerii varlığımız hayatını Afrodisias'a adamış müstesna bilim adamı Prof. Dr, KENAN TEVFIK ERIMin vefatı dolayısryla ilgilerini esirgemeyen, bizzat gelen, Törenlere katılan, çiçek gönderen, Vakıfa bağışta bulunan, telefon ve telgrafla acımızı paylaşanlara ve özellikle Cumhurbaşkanı mm Sayn TURGUT OZAL, TBMM Başkanı Sayn KAYA ERDEM, Başbakan saynYILDIRIM AKBULUT, SHP Genel Başkanı . Saym Prof Dr. ERDAL İNÖNÜ, Dışişlerı Bakanı saym A. KURTCEBE ALPTEMOÇİN, KiiKür Bakanı saym NAMIK KEMAL ZEYBEK, SHP Genel Sekreteri say HİKMETÇETİN, Cumhurbaşkanlığı Basın Müşaviri Saym KAYA TOPERİ, Aydın Valisi saym RECEP YAZICIOĞLU, Aydın Beledıye Başkanı saymCEVAT ALDEMİR, Aydın Emniyet Müdürü Saym H. AYDIN GENÇ, Saym A.B.D. Büyükelçisi ve eşi MR and MRS MORTON ABRAMOWITZ, Sayın lngiltere Büyükelçisi ve eşi S.r TIMOTHY and Lady DAUNT, Anıtlar ve Müzeler Genel MOdûrü Sayın M.Akit IŞIK, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Kofuma Genel Müdûrû Sayın Altan AKAT, Aydın Kültür ^todürü Sayın Özgon KARACA, Karacasu Kaymakamı Sayın Reşat ÖZDEMİR, Kaıacasu Betectye Başkanı Sayın Nadr ÜNLÜ. Efes Müzesi Müdürü Sayın Selahattin ERDEMGİL, Afrodisıas Müzesi Müdürü Sayın Semih TÜLAY, Prof. Dr. Sayın Gazi YAŞARGİL, Sayın M.AIİ DÖGENCİ ve ajlesi, Sayın Orhan Atvur, dtğer tûm Devtet Görevliteri, FRANSA BüyOke>güği, Serii Seventer Geyre Vakfı, Izmir, Londra, Paris ve New York AJrodisias Vakıfları, Yabancı ve Yerli Üniversite, Kurum, Kuruluş, Demek, Vakıf ve Basın Mensuplarına, Mesai arkadaşlarına, tüm akraba ve aile dosltanna cartdan şökranlanmızı sunanz. AİLESİ PENCERE Sandalda Iki Kişi... Müştak Erenus telefon etti. Gün 10 Kasım 1990. Saat 9'u çeyrek geçiyor Şair dost, Gümüşsuyu'nda bir katta oturur, penceresi Boğaz'a bakar. — İlhan, saat dokuzu beş geçe sirenler çalıyordu. Pence- remden Boğaz'a baktım ki ne gö'reyim! Denizin orta yerindeki bir sandalda balıkçı kılıklı iki kişi kalkıp ayağa dikilmişler, say- gı duruşundalar • Telefonu kapadıktan sonra düşünmeye başladım: O iki adarp kimdi? Balığa mı çıkmışlardı? Denizde dalga var mıy- dı? Hava sisli miydi? R'essam olsam olayın resmini yapar mry- dım? Sandal kırmızı mıydı? Çocukluğumdan beri belleğime yerleşen 'Angelus'u anım- sadım. Millet'nin bu ünlü tablosu, Louvre Müzesi'ndedir. Gün batarken tarlada dua eden bir kadınla bir erkek. ikisi de ayak- ta. Kadın ellerinı göğsünde kavuşturmuş, adam şapkasını çı- karmış. Bir el arabası, bir yemek sepeti. Toprağa saplanmış bir yaba. Sade bir konu. Bu tablo ressamından ünlüdür. Ki- taplara, kartpostallara geçmiştir. Çoğu kişi resmi bilir, ressa- mını bilmez. Düşündüm ki bir 10 Kasım günü sabahı, 9'u 5 geçe, si- renler çalarken Boğaz'ın orta yerindeki sandalda Gazi için ayağa kalkan iki kişi resme iyi gider. < * Peki, bu nasıl oluyor? Ölümünden bu yana yarım yüzyılı aşkın bir zaman geçtikten sonra bile Atatürk bizim hayatı- mızda neden bu kadar etkili? Kimisi diyebilir ki: Devlet zoru var... Oysa Gazi devleti kurduktan 15 yıl sonra ölmüş. On beş yıl nedir ki! Aradan yarım yüzyıl geçmiş. Çok partili rejim iyi kötü kırk yıldır sürüyor. Karşıdevrimci sayılan güçler çok uzun süre iktidarda kaldılar; ama, Atatürk'ü toplum yaşamından silip atamadılar. Kırk yıldan beri dil devrimine karşı değil mi bu devlet? Tüm 'resmi' baskılara karşın dilde yenileşme neden sürüyor? Yurt- taş niçin tekevvün etti' yerine öiuştu' diyor? Polis zoru mu var? 'Müstemleke' diyen yok, herkes 'sömürge'yi kullanıyor. Atatürk'ün ölümünden yanm yüzyıl sonra 'kompütûr1 karşılı- ğı 'bilgisayar'i kim uydurdu? 'Uydurmacılık' sürüyor. Üniver- sitelerde okutulan 'göstergebilim' de 'uydurma' değil mi? Dil devrimi, Atatürk'ün ölümünden sonra şair, düşünür ve yaza- rın devlet baskısına direnen yaratıcılığıyla sürdürüldü. Laiklik de öyle değil mi? Gazi'yi seven, Atatürk'ün ilkelerini savunanlar yarım yüz- yıl sonra bile neden bu kadar etkin ve etkili? * John Berger'in 'Picasso'nun Başarısı ve Basansızlığı' adlı kitabında (Metis Yayınlan) okudum; İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra Picasso, Fransa'nın güneyinde bir ev satın al- mış ve buna karşıhk bir tablosunu vermiş. Yazar diyor ki: "Pi- casso sahip olmak istediği her şeyi o şeyin resmini çizerek elde edebilir. Burada gerçek biraz Midas'ın fablına benziyor. Midas'ın dokunduğu her şey altın oluyordu. Picasso da res- mini çizdiği her şeyin sahibi olabiliyordu. Ne var ki bu fabl gü- lünç olduğu kadar acıklıdır da; altın, yenecek bir şey olmadı- ğı için Midas neredeyse açlıktan ölüyordu." Picasso bir dâhiydi; Kral Midas bir masal! Atatürk'ün de- hası da kişiliğini bir efsaneye dönüştürdü. Hiçbir lıder devlet zoruyla ya da resmi baskıyla efsaneleşemez. Stalin, Sovyet toplumlarının gözünde yıkıldı, Lenin sallanıyor; Gazi'nin kar- şıdevrimci iktidarlar sürecinde günden güne büyümesi, üze- rinde durulacak bir konudur. 'İrtica'ya karşı yürüyüş yapan bilim adamları daha birkaç gün önce Atatürk'e başvurmadılar mı? • » 10 Kasım 1990 günü saat 9'u 5 geçe Boğaz'daki sandal- da ayağa kalkan iki kişiye aklım takıldı. Devlet zoruyla mı saygj duruşuna geçmişlerdi? H a v a sisli miydi? • --• -: • - Boğaz'ın sulan elbet akıyordu ve sandal sanırım kırmızıy- dı; kimbilir, o iki kişi, akşam üstü, vakti kerahette de Gazi- nin şerefine iki tek atıp saygılarını pekiştirmişlerdir. , Değerli Bilim Adamı, Büyük İnsan, Sağlıkçıların Yiğit Önderi Prof. Dr. NUSRET FİŞEK'in anısı ve ilkeleri önünde saygı ile eğiliyoruz. Tüm Sağlıkçılar adına ESKİŞEHİR-BİLECİK TABİP ODASI YÖNETİM KURULU TEŞEKKÜR Rahatsızlığımın tedavisini başarılı bir ameliyat ile gerçekleştiren Sn. Yrd. Doç. Dr. OSMAN N. AKIN, Sn. Asis. Dr. ORHAN YAYLA'ya, ilgilerini eksik etmeyen Sn. Op. Dr. ÎSMAİL AKKOL'a ve başta sorumlu Hem. SAFİYE ÖNER olmak üzere tüm GATA Haydarpaşa Haslanesi Beyin Cerrahisi Servisi Personeline teşekkürü borç bilirim. M. AKİF GÖĞÜSGEREN BILGI YAYINEVİ ÇOCVK. G£.\Ç. AJVA Pn>fJ>r. Aysei EkşiTıin bilgi MrOcimt ffözlem ve deneyimleriyle yoğurduğu bir başvtını kitaindır. ÇoctMğun ve genctn yetişmest ana baba olmcu ana baba ve çocuk üçgentndeki bügi- sixlfltl*rin, kopukluklann pct da 0ü- tml Otşkilerîn ete alındığu herkesin okumast zonmlu yajııtlardan biri- dtr. Kİtapta. saît gençterin sorunla- nru aktardiktan bÖtüm lertte bile. ana babalann. bu konuda ne denli bllgt eksifr olduğu görülmektedir. ÇOCVK. GENÇ- AAA BABAUiR; herke- sin sorulanna yanıt bulabileceği dSrt dörtlük bir fcaynaJcttr. • Ederi kadar posta ya da öamga puL • Ktapçılara % 25 in«in* elLGl y*«HEVt T« 1318122 111 1665 TdKn 131 ^7 5fl BİLGİ OAĞTTM, BxaCX <S 7- T* 522 52 r - 536 7C 97 j I * t o 5T411S BILGI YAYINEVİ NDEN BİR BASYAPIT : HUKUKUN ÜSTÛNLÜĞÜNE SAYGI YEKTA OOMOÖR OZOEN yazdL HUKUKUN ÜSTÛNLÛĞÛNE SAYGl otmadan; dsmottrast oton«. HUKUKUN ÜSTÛNLÜĞÛNE SAYGl m ûzetienen çağd»9 huk^t devMI, yOrw- timin nukuka bağlılıûi ve uygulamatanntn hukıAa oygunhiğu İle varriır. HUKUKUN ÜSTÜNLfJfĞÜNE SAYGrnın An«ml ryi bHinmvcton n« bireysei, ne <ie toptumsai mutiuiuk sAz konusudur. • Eden kadar posta ya da damga göndererek ısle-yefctlirsiniz • Kitapçıiara % 25 njmrri, gûndenfir BİLGİ TAVMEVİ, U^rubyfi Caö 46 ,* -0642: -v T«i 1J1812J-131 16 âS T«tate 131 Tt 58 BİLGİ DAâfTM, B*>«C«H9 2 34380 CaUottu- tmnıiıi Trt 52SZ01-5267087 BtLOI YAYMCVİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle