25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 7 EKÎM 1990 Madende ağıt dinmez Facia biter, madenler unutulur ŞUKRAN KETEHCÎ Yeniçeltek faciasının haberinin geldiği sabah, diğer büyük grizu facialannda yaşadıklanmız, gözumün önunden geçti. Yine gazeteciler birkaç gün için facianın olduğu bölgeye yerleşecek, polis hafiyesi gibi kazanın sorumlulannı, suçluyu bulmaya çalışacaktık. Gazetelerin manşetleri, birçok sayfalan faciayı, madenlerimizi anlatan yazı ve fotoğraflarla dolacaktı. Başta siyasi partiler, ilgili biitün örgütlenmeler önde yer kapma adına çıkışlar yapacak, kamuoyunda ölen madenciler ve yakınlarına büyük ilgi duyulacaktı. Facianın yoğun duygusallığı içinde herkes bir şeyler yapmak için çırpınacak ya da çırpınmış görünecekti. Sonra hep birlikte her şeyi unutacak, eski yaşamımıza, ilgi alanlanmıza dönecektik. Ölenlerin arkasında kalanlar, yaşayan madenciler unutulup gidecekti. Her gün ocağa inerken ölüme aday olan madenci, yaşamı, sorunlan ile bizden çok uzakta kalacaktı. Bir başka grizu faciasına kadar bir daha anımsamayacağımız bu insanlar, asıl yaşarken, üretirken değerli değiller mi? Dünyada en çok iş kazasında ölüm ve yaralanma, meslek hastaJığına yakalanma rekorları kıran madencılerimizin tek tek ölenlerini, yaralananlarını, sakat ve hasta kalanlarını yok saymıyor muyuz? Ya hangi koşullarda üretim yapıp yaşadıklannı hiç biliyor muyuz? Yeniçeltek faciasının ardından ölenlerin yakmları için bazı gazeteler, gerçekten iyi niyetle bağış kampanyalan düzenlediler. Birçok önemli şirketin, vergiden düşülen önemli bağışları oldu. ÖİU başına 50 milyonu bulan bir bağış toplandı. ölenlerin ailelerine tazminat ve •hükümet yardımı ile birlikte 70 milyona ulaşan birtakım paralar verildi. Tüylerimiz hiç diken diken olmadan, madencinin ölüsüne 70 milyon fiyat biçtik, vicdanımızı akladık. Ya dirisi? Türkiye çapmda yüz bini aşan madenlerde çalışan işçilerimizi kurtarabilmekten söz edemiyoruz. Sadece o günkü faciadan kurtulanlara ne olduğuna bir bakalrm. Ölümü yaşamalan, yeniden aynı ortamda, aynı koşullarda çalışmak zorunda kalmaları yetmiyormuş gibi. Önce aylarla ücretlerinin ödenmesi aksadı. 'Ocak kapanacak, işten çıkanlacak' denildi. İşsiz kalmaktansa, ölümüne, aynı koşullarda işine razı olan işçinin baskısı ile ocaklann yeniden işletmeye açılması için para arandı. Aynı koşullarda işbaşı yapabilmeyi şans gören işçiler için hak edilmiş yasal alacaklar hep gecikmeli ödendi. îşletme zararda olduğu gerekçesi ile primler de kaldırüınca, ayhk ellerine geçen para, facia öncesinin önemli ölçüde gerisine düştü. İşbaşı yaptırılmayanların iş akitleri feshedildi. Sadece işsiz de kalmadılar. Yasal tazminat alacaklarını taksit taksit aylar sonra hiçbir işe yaramaz halde aldılar. Bir kısmı ise hâlâ yeniden işe dönme umudu ile tazminatını almadan, o günden bugüne ücretsiz bekliyor. Yaşayan madenci, sanki faciada bir suçu varrnış gibi ölümden şans eseri dönmesi yetmiyormuş gibi, özel ek bedeller ödüyor. Madencinin dirisi değil, ölüsü para ediyor. Gazetecilik ile ilgili en biUnen değerlendirmede kopeğin insanı ısırmasının ancak haber olduğu anlatılır. Bu ölçüye göre de madencinin dirisi değil, ölüsu haberdir. Yeniçeltek faciası haberinin geldiği sabah işte bu nedenlerle alışılmış kalıpların dışına çıkabilme gereğini duydum. Yeniçeltek'e facianuı ardından gitmeyecek, madencinin ölüsünü değil, dirisini, yaşamı-sorunlan ile biraz tanıyabilmek, anlatabilmek için uzerinden aylar geçmesini bekleyecektim. Işini paydos ettiğinde, ocaktan yukarı çıktığında, sağlam çıktığı için 'geçmiş olsun' sözcüğü ile karşılanan madencinin yaşamından, penceresinden bazı görüntüleri aktarmaya çalışacaktım. ŞÜKRAN KETENCt Madencinin ölüsü dirisinden daha çok para eder, ölüm çevresinde bir çıkarlar halkası oluşur \ Madenci chıllarmı kapma savaşı M,Ladenci dullan yıllardır büyük bir trajediyi yaşar. Ölen eşten bağlanan ücret ve tazminatlar, birden bu dullan gözde, ama saygınlıktan uzak bir konuma getirir. Ne kadar genç ve güzelseler çevrelerindeki kavga o kadar büyür. D,'ullara, kocasının yakm akrabalarından biri el koymamışsa, yakın ve uzak çevrede bir kapma kavgası patlak verir. Nikâhlı evlilikle, ölen eşin maaşı kesileceği için 'beraber yaşama' gündeme gelir ve dul bu kez 'ahlaksızlıkla' suçlanır. — 1 - Tûrkiye Maden-lş Sendikası'- nın Yeniçeltek şube başkanına, özellikle dul kalan madenci eş- leri ile görüşmek istediğimizi söyleyince, 'Birkaç hefad siit etn- miş biliyorum. Sizi onlara gö- tttrebilirim' dedi. Anlatımını sürdürdükçe 'he- lal siit emmiş' nitelemesini hak edenlerin, aile büyüklerinin is- tediğini yapan, yeniden evlen- meye kalkışmayan, onlarla bir- likte yaşamayı ve gelirlerini on- lara vermeyi kabul edenler oldu- ğunu öğreniyoruz. Madenci dullanna ilişkin yıl- lardır dinlediğımiz çok fazla öy- kü, daha doğrusu trajedi var. Evde ücretsiz işçi olma nitelik- lerine, ölen eşten bağlanan üc- ret ve tazminatlar eklenince paylaşılamaz, aynı zamanda saygınlık kazanamaz konuma düşüyorlar. Ne kadar genç ve güzelseler, cinsel kimliklerine tepki, yararlanma, yok etme kavgası da o ölçüde büyüyor. Kapışma Kocasının yakm akrabaların- dan biri el koyamamışsa, yakm ve uzak çevrede bir kapma kav- gası kopuyor. Nikâhlı eviilik, kadına bağlanan ucretin kesil- memesi için söz konusu olma- yınca da sonuçta bu beraberlik- ler nedeni ile kadın ahlaksızlık- la suçlanıp yargılanıyor. Ma- denci dullannı kapatmak üzere çok büyük kavgalar çıktığı, ba- zan cinayetlerin işlendiği anla- tılıyor. Örneğin Yeniçeltek faci- asının ardından da ölen bir iş- çinin iki kardeşinin kansını al- mak üzere çatıştıklarını duyduk. Ancak aileye ulaşamadık. Bize 'hdal siit emmişler' cin- sellikleri yok sayıhp, aile koru- ması içine alınmışlarla ancak görüşebilmek düştü. Diğerleri- ne çok kızıldığı için, ne yaptık- ları, nerede oldukları bilinmi- yor, daha doğrusu saklanmak isteniyordu. doğum yapma ıstemine doğan öfke egemendi. Daha doğrusu kafalar, 'gelin kaçtı mı' sorusu- na yanıt arıyordu. 'Doğum için, birkaç günlüğüne gittiydi. An* cak bir daha evine doner mi, dönmez mi? Belli olmaz' diye, kaygılı mınldanılıyordu. Geline gittiği için kınbyor, ancak dön- me olasıhğına karşı da açık ta- vır alınmamaya, kötü söz söy- lenmemeye calışılıyordu. Yine çok kapalı, kaçamak ya- nıtlardan iki ailenin görüşmedi- ği ve doğan bebeğin görülmediği izlenimini alıyorduk. Her olay- da olduğu üzere madencinin ölüsü üzerinde paylaşım kavgası başlamış, iki aileyi karşı karşı- ya getirmişti. Aileyi seçince Biri beş, diğeri bir yılük ma- den işçisi enişte, kayınbirader aynı kazada ölürlerken, ölümü paylaşırken, ne kadar da çok birbirinin benzeri sonuçlara ne- den olmuşlardı! Biri 21, diğeri 22 yaşındaki genç dullann ken di ailelerini seçmeleri nedeni ile ölenlerin ailelerinin öfkesinı, tepkisini almalanndan başlayın Babalanndan sonra doğan, ba- balanru hiç tanımayacak çocuk- lar. Ölenlerin yerine işe ahnabü- mek umudu ile bekleyen işsiz kardeşler. Ölmekle kimlik, de- ğer kazanmışlar, paylaşılamaz olmuşlardı. Yalnızca sevdikleri, yakın akrabaları için de değil. ölümler çerçevesinde bir ilgi ve çıkarlar halkası oluşmuştu. Kazalardan vurgun vuran bir- takım isimler ortahkta dolaşı- yor, bu kişilerle ortakhk yapan, pay alan aracılar üzerinde ya- yınlar yapılıyordu. Akıl almaz bir dedikodu ve spekülasyon karşısında haksız suçlamalara araç olmamak için, bu konuda hiçbir aktarma yapmamayı yeğ- liyor, yasal haklarını bilmeyen ölen madencilerin yakınlarmın, eşlerinin sırtından, özellikle taz- minat davaları konusu suiisti- mal edilerek kişilerin zengin ol- duklarını vurgulamakla yeti- niyoruz. HEDİYE — Yeniceltek'te yaşayan 22 yasındaki Ziibeyde Çakır, kocasının olumünden sonra doğan bebeğe "Hediye" adını vermiş. (Fotograf: Şükran Ketenci) Bir dul soruyor 'İnsanlar benden neistiyor?' Birkaç sokak arayla bir baş- ka helal süt emmiş genç dulun evindeyiz. öyküler öykü olmak- tan çıkacak kadar birbirinin ay- nı. Fatma Koca 20 yaşında. öy- küsünün ayrıcalığı kocasmdan sonra doğan bebeğinin yanında 2.5 yaşında bir oğlunun daha ol- ması. Trajedi ile biten bir aşk öyküsünü, çok güzel, iki gözü iki çeşme anlatabilecek cesareti taşıması. Kocasına âşık olmuş ve kü- çük yaşta kaçmış. İki tarafın da aileleri çok yoksul, kaçtığında kocası işsizmiş. Çok para sıkın- tısı, çok açhk çekmişler. Sonun- da madene işçi olmayı başarmış. "Keşke aç kalsaydık, madene işçi almasalardı. Öldıiğünde işe gireli bir yılı dolmadıydı" diyor. Ölduğünü kabul etmek istemi- yor. En çok da bundan sonra ne yapacağını soranlara, kendisine kötü gözle bakanlara kızıyor. "Ne yapacagım ki çocuklanma, aileme bakıp avunacağım. Ben kocamı seviyonım, başkası ile ölüriiın de evlenmem. Nereden çıkıyor bu dedikodular? İnsan- lar ne kadar kötü. Benden ne is- tiyortar? Ben kimseye kotülük yapmadım ki." Kocasının ölümü ile ödenen paralarla inşaatı süren evin önünde öfkeli, tepkili, ağlaya- rak anlattıklanna ikisi de çok yaşlı ve hastabkh görülen annesi ve babası, konuşmadan çok ba- zı nidalarla katkıda bulunuyor- lar. Başlangıçta kızının evliliği- ne karşı çıkmış olan çok yoksul ve hastalıkb baba, şimdi kelime- nin tam anlamıyla ölen damadı sayesinde kızına sığınmış du- rumda. Fatma Koca'nın zaman zaman geçici işlerde çalışan tam beş kardeşi var. 20 yaşında aş- kını yitirmiş, iki çocukla herke- sin üzerine göz diktiği bir dul ol- muş, ancak yoksul ailesine kol kanat germiş, hem sağlıklı be- deni ile güçlü aile işçisi, hem de geliri ile ailenin temel direği, er- keği olmus.. Sohbetimize bir başka yaşlı önce uzaktan uzaktan izleyerek sonra da laf atarak katıhyor. Ziibeyde Çakır'ın kayınpederi olduğunu söyluyorlar. ölen oğ- lumdan kendisine bir hak veril- mediğinden yakınıyor. Yasala- n öğrenmek istiyor. Gelininin, yanına gelmediğinden dert yaru- yor. Birileri koluna girip teselli ederek uzaklaştınyorlar. Sonra da yakınmalarında pek haklı ol- madığım oğlu işsizken ve evle- nirken yardım etmediğini, anla- uyorlar... Herkes göz kuiak Yeniceltek'te ölen madencilerden birinin eşi 22 yasındaki Ziibeyde Çakır, çevrenin kendisiniyalnız bıraktığını anlatıyor Aynı aileden iki genç kadının dul kaldığı, iki ölünun çıktığı evlerin bırbirine arkadan baktığı ortak bahçede, akrabadan olu- şan bir kalabalık içindeyiz. An- ne Emine Taşova faciada oğlu- nu ve damadını yitirmiş. Koca- sını köyünde bırakıp gelinin ve kızının başında durmak uzere Yeniçeltek'e gelmiş. Oğlunun ölüm parası ile satın alınan, da- ha önce kira ile oturduğu evine yerleşmiş. Küçük kızını da yine kocasının ölümü üzerine kira ile oturulurken satın alınan dul kı- zının yanına vermiş. Aynı bah- çeye açılan bir dizi akraba evi var. Hep birden genç dullara göz kulak olunuyor. önce evinin önünde oturdu- ğumuz gelini görmek istediği- mizde, 'annesigile' gittiği yanı- tını aldık. Hemen arkasından da ne zaman döneceği, ne yapaca- ğının belli olmadığını anlatan, kinayeli, suçlayıcı sözler de gel- di. Pek çok soru ve kızgın, imalı pek çok yanıtın ardından, geli- nin birkaç gün önce, ölen koca- smdan olan çocuğunu doğur- mak üzere annesinin evine git- tiğini, yeni lohusa olduğunu öğ- renebildik. Ölen oğulun ardın- dan gelen ilk ve tek bebeğe se- vinç değil, gelinin baba evinde 'Herkes bana kuşkulu gözlerle bakıyor'Ziibeyde Çakır henüz 22 yaşında. Çirkin giysiler, yüzüne yerleşmiş mutsuzluk, duygu- lannı gizleyen donukluk güzelliğini gölgele- yemiyor. Sorulara başı önünde, kıpırtısız, bir- iki kelimelik cümlelerle yanıt veriyor. Çoğun- lukla da etrafımın kuşatan akraba kalabah- ğı ondan önce davranıyor. Yeniçeltek grizu faciasında kocası öldüğün- de henüz bir yıllık evli değillermiş. Altı aylık hamile kalmış ve kocasından sonra doğan ço- cuğu şimdi 4 aylık olmuş. Soru ve yanıtları biçimlemeye çalışan akraba kalabalığının için- de, nasıl yaşadığı, duygulanna ilişkin tum so- rular "Nasıl olsun", "İyi" sözcükleri ile ya- nıtlanarak anlamsızlaşıyor. Çocuğu ile birlikte fotoğrafını çekme ba- hanesi ile bahçedeki akraba kalabalığmdan kurtulmak için odasına geçiyoruz. Peşimiz- den odayı dolduran genç yeğenler ordusu için- de, biraz daha özelleşebüiyoruz. Belki de ölen yaşıyormuş gibi korunan odanın etkisi var. Çocuğun beşiğinden kucağa alınışmda, sevi- lişinde anne sevgisini de aşan bir tutku göz- leniyor. Adını sorduğumuzda mahup bir gü- lümseme ile "Hediye" diyor. — Neden Hediye? Daha belirgin bir gülümseme ve mahcubi- yet içinde, "Kocamdan yadigar" yanıtı geliyor. Bebeğin yuzunU, yüzünde, boynunda gez- direrek anlatımını sürdürüyor. "O da olma- sa vakit hiç geçmeyecek. Yalnız başıma, bel- ki de delirirdim." — Bütün gun ne yapıyorsun? Arkadaşia- rın, dostlann yok mu? — Kocam varkeo çok vardı. Şimdi hiç dos- tıım, hiç arkadaşım yok. Kimse kapımı çal- mıyor. Ölsem haberieri olmaz. Zübeyde Çakır nedenini ve boyutunu tam anlatamıyor. Ancak çevresinin, dostlanmn kendisini terk ettiği, bir yandan da toplum, kalabalık içinde, yalnız, bir tür açık cezaevi- memden korkuyor", "Herkesin şupheli göz- leri iızerimde. Herkes kötiiliik yapacakmışım gibi tetikte" türunden ne çok benzer cümle- ler, sessiz sicim gibi akan yaşlar arasında söy- lendi. Ne çok yalnızlık, terk edilmişlik, suç- lanma, denetlenme duygulanndan yakınıldı. Zübeyde Çakır'm geleceğe ilişkin, çocuğu- nu büyütmekten öte düşunebildiği, düşüne- bileceği hiçbir şey yoktu. Ilkokulu bitirmiş, baba köyünden buraya evlilikle gelmişti. Ko- casının ailesinden ayrı olarak tuttukları bu evi, kocasının ölümü üzerine verilen tazmi- leri duyarlılığını arttırmıştı. Kocasının ölüsü- nü olsun bir kez daha görebiunek, mezannı bilmek istiyordu. Görmeden, öldüğüne ina- namadığını anlatıyordu. Henüz çok genç ol- duğu, ilerde evlenebileceği düşüncesine, bü- tün diğer dullarda da taruk olacağımız üzere çok şiddetli, korku ve paniği de içeren bir tep- ki gösteriyordu. tabii bir madenci dulu için, yeniden evlenmenin "kuma" ya da "metres" olma ile eşanlama geldiğini, karşılıkh ağıza alamıyorduk. Ölümle bağlanan maaşın kesil- memesi için yasal eviilik söz konusu ola- mbeyde Çakır sessiz ve sicim gibi akan yaşlar arasında şöyle diyor: "En yakın arkadaşlanm artık beni sevmiyor. Herkes bana kötü kadın olacakmışım gibi bakıyor' Ölümle birlikte eşlerin aileleri arasında da maddi nedenlerden düşmanlık başlıyor. ne sokulduğu duygusunu veren bir tablo çiziyor. Görüştüğümüz madenci genç dullarının sa- yısı arttıkça, benzer sözcüklerle tam anlatı- lamayan benzer koşullann varlığını duyuyo- ruz; genç madenci dullan, toplumdan dışla- narak yalnızlığa itildikleri ölçüde, toplum de- netimine alıruyorlar. "En yakın arkadaşlanm artık beni sevmiyor", "Bana kötü kadın ola- cakmışım gibi bakıyortar", "Ben kocamı se- viyorum. Onun üstiine evlenmeyi duşünmem ki. Neden herkes kaçıp gitmemden, evlen- natlarla satın almıştı. Yanına aldığı kızkar- deşi ile yaşıyordu. Baba köyüne denmek is- temiyordu. Buyük kentler de onu korkutuyor- du. Tek başına yaşamayı göze alamazdı. Mes- leği yoktu. Yapabileceği hiçbir şey yoktu. Bu- rada tek başına, bir yıllık evliliklerinin anıla- n ile yaşayacaktı. Bir başka yaşam biçimini bilmiyor, düşleyemiyordu. En çok, çevresi- nin boşalmasından, hiç dostunun olmamasın- dan, zamanın gecmemesinden, yalnızlıktan yakınıyordu. Ölenlerin cesetlerinin çıkanlabileceği haber- mıyordu. Zübeyde Çakır geçen aya kadar 400 bin li- ra olan kocasından bağlanan maaşın, bu ay 310 bin liraya düşmesinin nedenini öğreneme- mişti. Kime soracağını bilememiş, çekinmiş- ti. Bilebiliriz umudu ile bize sorarken, koca- sının ailesine bir pay bağlanmış olabileceği tahminini yapıyordu. Ona sormadık, ancak bir başka köşede sonradan karşılaştığımız ka- yınpederi, gelinine yanlanna gelmediği için dargın olduklarını anlattı. Zaten görüştüğü- müz bütün madenci dullarının, ya baba hal- kı, ya anne halkı ya da her iki taraf birden birlikte yaşamaya seçilen tarafın karşıtı olmak üzere dargın. Aileler kanh bıçaklı düşman ke- silmis gibiler. Ölenle gelen tazminat ve maaş, tarlada, her tür ev işinde çalıştırılabilecek genç bir kadın, çalışan bir madencinin kazanabileceği kadar aylık gelire sahip bir madenci dulunu ele ge- çirme savaşıdır gidiyor. Zübeyde Çakır kendi üzerinde de yapılan bu savaşın, ne kadar bilincinde bilemiyoruz. Belki utandığmdan anlatamıyor. Ancak dur- madan yalnızlıktan, dostunun kalmamasın- dan söz edişi galiba bu anlama geliyor. Her- kesinıgöz diktiği anlaşılan geliri, belki de sa- dece yokluk içinde bir anlam taşıyor, üstelik o hesabmı - kitabmı da pek bilmiyor. Örne- ğin ne toplam aldığı tazminatlann, ne evini kaça aldığımn falan farkında. Sendikadan, akrabalarından birilerinin birtakım kâğıtlar imzalatıp birtakım şeyler söylediklerini, ka- rarlar verdiklerini anlatıyor. Tazminat davası açılıp acılmadığını, avukatının olup olmadı- ğını hiç bihniyor. Oysa biz Yeniçeltek'e git- meden, ölenlerin tazminatlanna ilişkin avu- katlık oyunları, yolsuzluklara ilişkin ne çok öykü dinledik. Yarın: Kalan saglar _ i _
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle