Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 7 EKÎM 1990
Madende
ağıt
dinmez
Facia biter, madenler unutulur
ŞUKRAN KETEHCÎ
Yeniçeltek faciasının haberinin geldiği sabah, diğer
büyük grizu facialannda yaşadıklanmız, gözumün
önunden geçti. Yine gazeteciler birkaç gün için
facianın olduğu bölgeye yerleşecek, polis hafiyesi gibi
kazanın sorumlulannı, suçluyu bulmaya çalışacaktık.
Gazetelerin manşetleri, birçok sayfalan faciayı,
madenlerimizi anlatan yazı ve fotoğraflarla
dolacaktı. Başta siyasi partiler, ilgili biitün
örgütlenmeler önde yer kapma adına çıkışlar
yapacak, kamuoyunda ölen madenciler ve
yakınlarına büyük ilgi duyulacaktı. Facianın yoğun
duygusallığı içinde herkes bir şeyler yapmak için
çırpınacak ya da çırpınmış görünecekti. Sonra hep
birlikte her şeyi unutacak, eski yaşamımıza, ilgi
alanlanmıza dönecektik. Ölenlerin arkasında
kalanlar, yaşayan madenciler unutulup gidecekti. Her
gün ocağa inerken ölüme aday olan madenci,
yaşamı, sorunlan ile bizden çok uzakta kalacaktı.
Bir başka grizu faciasına kadar bir daha
anımsamayacağımız bu insanlar, asıl yaşarken,
üretirken değerli değiller mi? Dünyada en çok iş
kazasında ölüm ve yaralanma, meslek hastaJığına
yakalanma rekorları kıran madencılerimizin tek tek
ölenlerini, yaralananlarını, sakat ve hasta kalanlarını
yok saymıyor muyuz? Ya hangi koşullarda üretim
yapıp yaşadıklannı hiç biliyor muyuz?
Yeniçeltek faciasının ardından ölenlerin yakmları için
bazı gazeteler, gerçekten iyi niyetle bağış
kampanyalan düzenlediler. Birçok önemli şirketin,
vergiden düşülen önemli bağışları oldu. ÖİU başına
50 milyonu bulan bir bağış toplandı. ölenlerin
ailelerine tazminat ve •hükümet yardımı ile birlikte 70
milyona ulaşan birtakım paralar verildi. Tüylerimiz
hiç diken diken olmadan, madencinin ölüsüne 70
milyon fiyat biçtik, vicdanımızı akladık. Ya dirisi?
Türkiye çapmda yüz bini aşan madenlerde çalışan
işçilerimizi kurtarabilmekten söz edemiyoruz. Sadece
o günkü faciadan kurtulanlara ne olduğuna bir
bakalrm. Ölümü yaşamalan, yeniden aynı ortamda,
aynı koşullarda çalışmak zorunda kalmaları
yetmiyormuş gibi. Önce aylarla ücretlerinin ödenmesi
aksadı. 'Ocak kapanacak, işten çıkanlacak' denildi.
İşsiz kalmaktansa, ölümüne, aynı koşullarda işine
razı olan işçinin baskısı ile ocaklann yeniden
işletmeye açılması için para arandı.
Aynı koşullarda işbaşı yapabilmeyi şans gören işçiler
için hak edilmiş yasal alacaklar hep gecikmeli
ödendi. îşletme zararda olduğu gerekçesi ile primler
de kaldırüınca, ayhk ellerine geçen para, facia
öncesinin önemli ölçüde gerisine düştü. İşbaşı
yaptırılmayanların iş akitleri feshedildi. Sadece işsiz
de kalmadılar. Yasal tazminat alacaklarını taksit
taksit aylar sonra hiçbir işe yaramaz halde aldılar.
Bir kısmı ise hâlâ yeniden işe dönme umudu ile
tazminatını almadan, o günden bugüne ücretsiz
bekliyor. Yaşayan madenci, sanki faciada bir suçu
varrnış gibi ölümden şans eseri dönmesi yetmiyormuş
gibi, özel ek bedeller ödüyor. Madencinin dirisi
değil, ölüsü para ediyor.
Gazetecilik ile ilgili en biUnen değerlendirmede
kopeğin insanı ısırmasının ancak haber olduğu
anlatılır. Bu ölçüye göre de madencinin dirisi değil,
ölüsu haberdir. Yeniçeltek faciası haberinin geldiği
sabah işte bu nedenlerle alışılmış kalıpların dışına
çıkabilme gereğini duydum. Yeniçeltek'e facianuı
ardından gitmeyecek, madencinin ölüsünü değil,
dirisini, yaşamı-sorunlan ile biraz tanıyabilmek,
anlatabilmek için uzerinden aylar geçmesini
bekleyecektim. Işini paydos ettiğinde, ocaktan yukarı
çıktığında, sağlam çıktığı için 'geçmiş olsun' sözcüğü
ile karşılanan madencinin yaşamından, penceresinden
bazı görüntüleri aktarmaya çalışacaktım.
ŞÜKRAN KETENCt
Madencinin ölüsü dirisinden daha çok para eder, ölüm çevresinde bir çıkarlar halkası oluşur \
Madenci chıllarmı kapma savaşı
M,Ladenci dullan yıllardır büyük bir
trajediyi yaşar. Ölen eşten bağlanan ücret
ve tazminatlar, birden bu dullan gözde,
ama saygınlıktan uzak bir konuma getirir.
Ne kadar genç ve güzelseler çevrelerindeki
kavga o kadar büyür.
D,'ullara, kocasının yakm akrabalarından
biri el koymamışsa, yakın ve uzak çevrede
bir kapma kavgası patlak verir. Nikâhlı
evlilikle, ölen eşin maaşı kesileceği için
'beraber yaşama' gündeme gelir ve dul bu
kez 'ahlaksızlıkla' suçlanır.
— 1 -
Tûrkiye Maden-lş Sendikası'-
nın Yeniçeltek şube başkanına,
özellikle dul kalan madenci eş-
leri ile görüşmek istediğimizi
söyleyince, 'Birkaç hefad siit etn-
miş biliyorum. Sizi onlara gö-
tttrebilirim' dedi.
Anlatımını sürdürdükçe 'he-
lal siit emmiş' nitelemesini hak
edenlerin, aile büyüklerinin is-
tediğini yapan, yeniden evlen-
meye kalkışmayan, onlarla bir-
likte yaşamayı ve gelirlerini on-
lara vermeyi kabul edenler oldu-
ğunu öğreniyoruz.
Madenci dullanna ilişkin yıl-
lardır dinlediğımiz çok fazla öy-
kü, daha doğrusu trajedi var.
Evde ücretsiz işçi olma nitelik-
lerine, ölen eşten bağlanan üc-
ret ve tazminatlar eklenince
paylaşılamaz, aynı zamanda
saygınlık kazanamaz konuma
düşüyorlar. Ne kadar genç ve
güzelseler, cinsel kimliklerine
tepki, yararlanma, yok etme
kavgası da o ölçüde büyüyor.
Kapışma
Kocasının yakm akrabaların-
dan biri el koyamamışsa, yakm
ve uzak çevrede bir kapma kav-
gası kopuyor. Nikâhlı eviilik,
kadına bağlanan ucretin kesil-
memesi için söz konusu olma-
yınca da sonuçta bu beraberlik-
ler nedeni ile kadın ahlaksızlık-
la suçlanıp yargılanıyor. Ma-
denci dullannı kapatmak üzere
çok büyük kavgalar çıktığı, ba-
zan cinayetlerin işlendiği anla-
tılıyor. Örneğin Yeniçeltek faci-
asının ardından da ölen bir iş-
çinin iki kardeşinin kansını al-
mak üzere çatıştıklarını duyduk.
Ancak aileye ulaşamadık.
Bize 'hdal siit emmişler' cin-
sellikleri yok sayıhp, aile koru-
ması içine alınmışlarla ancak
görüşebilmek düştü. Diğerleri-
ne çok kızıldığı için, ne yaptık-
ları, nerede oldukları bilinmi-
yor, daha doğrusu saklanmak
isteniyordu.
doğum yapma ıstemine doğan
öfke egemendi. Daha doğrusu
kafalar, 'gelin kaçtı mı' sorusu-
na yanıt arıyordu. 'Doğum için,
birkaç günlüğüne gittiydi. An*
cak bir daha evine doner mi,
dönmez mi? Belli olmaz' diye,
kaygılı mınldanılıyordu. Geline
gittiği için kınbyor, ancak dön-
me olasıhğına karşı da açık ta-
vır alınmamaya, kötü söz söy-
lenmemeye calışılıyordu.
Yine çok kapalı, kaçamak ya-
nıtlardan iki ailenin görüşmedi-
ği ve doğan bebeğin görülmediği
izlenimini alıyorduk. Her olay-
da olduğu üzere madencinin
ölüsü üzerinde paylaşım kavgası
başlamış, iki aileyi karşı karşı-
ya getirmişti.
Aileyi seçince
Biri beş, diğeri bir yılük ma-
den işçisi enişte, kayınbirader
aynı kazada ölürlerken, ölümü
paylaşırken, ne kadar da çok
birbirinin benzeri sonuçlara ne-
den olmuşlardı! Biri 21, diğeri
22 yaşındaki genç dullann ken
di ailelerini seçmeleri nedeni ile
ölenlerin ailelerinin öfkesinı,
tepkisini almalanndan başlayın
Babalanndan sonra doğan, ba-
balanru hiç tanımayacak çocuk-
lar. Ölenlerin yerine işe ahnabü-
mek umudu ile bekleyen işsiz
kardeşler. Ölmekle kimlik, de-
ğer kazanmışlar, paylaşılamaz
olmuşlardı. Yalnızca sevdikleri,
yakın akrabaları için de değil.
ölümler çerçevesinde bir ilgi ve
çıkarlar halkası oluşmuştu.
Kazalardan vurgun vuran bir-
takım isimler ortahkta dolaşı-
yor, bu kişilerle ortakhk yapan,
pay alan aracılar üzerinde ya-
yınlar yapılıyordu. Akıl almaz
bir dedikodu ve spekülasyon
karşısında haksız suçlamalara
araç olmamak için, bu konuda
hiçbir aktarma yapmamayı yeğ-
liyor, yasal haklarını bilmeyen
ölen madencilerin yakınlarmın,
eşlerinin sırtından, özellikle taz-
minat davaları konusu suiisti-
mal edilerek kişilerin zengin ol-
duklarını vurgulamakla yeti-
niyoruz. HEDİYE — Yeniceltek'te yaşayan 22 yasındaki Ziibeyde Çakır, kocasının olumünden sonra doğan bebeğe "Hediye" adını vermiş. (Fotograf: Şükran Ketenci)
Bir dul soruyor
'İnsanlar
benden
neistiyor?'
Birkaç sokak arayla bir baş-
ka helal süt emmiş genç dulun
evindeyiz. öyküler öykü olmak-
tan çıkacak kadar birbirinin ay-
nı. Fatma Koca 20 yaşında. öy-
küsünün ayrıcalığı kocasmdan
sonra doğan bebeğinin yanında
2.5 yaşında bir oğlunun daha ol-
ması. Trajedi ile biten bir aşk
öyküsünü, çok güzel, iki gözü
iki çeşme anlatabilecek cesareti
taşıması.
Kocasına âşık olmuş ve kü-
çük yaşta kaçmış. İki tarafın da
aileleri çok yoksul, kaçtığında
kocası işsizmiş. Çok para sıkın-
tısı, çok açhk çekmişler. Sonun-
da madene işçi olmayı başarmış.
"Keşke aç kalsaydık, madene
işçi almasalardı. Öldıiğünde işe
gireli bir yılı dolmadıydı" diyor.
Ölduğünü kabul etmek istemi-
yor. En çok da bundan sonra ne
yapacağını soranlara, kendisine
kötü gözle bakanlara kızıyor.
"Ne yapacagım ki çocuklanma,
aileme bakıp avunacağım. Ben
kocamı seviyonım, başkası ile
ölüriiın de evlenmem. Nereden
çıkıyor bu dedikodular? İnsan-
lar ne kadar kötü. Benden ne is-
tiyortar? Ben kimseye kotülük
yapmadım ki."
Kocasının ölümü ile ödenen
paralarla inşaatı süren evin
önünde öfkeli, tepkili, ağlaya-
rak anlattıklanna ikisi de çok
yaşlı ve hastabkh görülen annesi
ve babası, konuşmadan çok ba-
zı nidalarla katkıda bulunuyor-
lar. Başlangıçta kızının evliliği-
ne karşı çıkmış olan çok yoksul
ve hastalıkb baba, şimdi kelime-
nin tam anlamıyla ölen damadı
sayesinde kızına sığınmış du-
rumda. Fatma Koca'nın zaman
zaman geçici işlerde çalışan tam
beş kardeşi var. 20 yaşında aş-
kını yitirmiş, iki çocukla herke-
sin üzerine göz diktiği bir dul ol-
muş, ancak yoksul ailesine kol
kanat germiş, hem sağlıklı be-
deni ile güçlü aile işçisi, hem de
geliri ile ailenin temel direği, er-
keği olmus..
Sohbetimize bir başka yaşlı
önce uzaktan uzaktan izleyerek
sonra da laf atarak katıhyor.
Ziibeyde Çakır'ın kayınpederi
olduğunu söyluyorlar. ölen oğ-
lumdan kendisine bir hak veril-
mediğinden yakınıyor. Yasala-
n öğrenmek istiyor. Gelininin,
yanına gelmediğinden dert yaru-
yor. Birileri koluna girip teselli
ederek uzaklaştınyorlar. Sonra
da yakınmalarında pek haklı ol-
madığım oğlu işsizken ve evle-
nirken yardım etmediğini, anla-
uyorlar...
Herkes göz kuiak Yeniceltek'te ölen madencilerden birinin eşi 22 yasındaki Ziibeyde Çakır, çevrenin kendisiniyalnız bıraktığını anlatıyor
Aynı aileden iki genç kadının
dul kaldığı, iki ölünun çıktığı
evlerin bırbirine arkadan baktığı
ortak bahçede, akrabadan olu-
şan bir kalabalık içindeyiz. An-
ne Emine Taşova faciada oğlu-
nu ve damadını yitirmiş. Koca-
sını köyünde bırakıp gelinin ve
kızının başında durmak uzere
Yeniçeltek'e gelmiş. Oğlunun
ölüm parası ile satın alınan, da-
ha önce kira ile oturduğu evine
yerleşmiş. Küçük kızını da yine
kocasının ölümü üzerine kira ile
oturulurken satın alınan dul kı-
zının yanına vermiş. Aynı bah-
çeye açılan bir dizi akraba evi
var. Hep birden genç dullara
göz kulak olunuyor.
önce evinin önünde oturdu-
ğumuz gelini görmek istediği-
mizde, 'annesigile' gittiği yanı-
tını aldık. Hemen arkasından da
ne zaman döneceği, ne yapaca-
ğının belli olmadığını anlatan,
kinayeli, suçlayıcı sözler de gel-
di. Pek çok soru ve kızgın, imalı
pek çok yanıtın ardından, geli-
nin birkaç gün önce, ölen koca-
smdan olan çocuğunu doğur-
mak üzere annesinin evine git-
tiğini, yeni lohusa olduğunu öğ-
renebildik. Ölen oğulun ardın-
dan gelen ilk ve tek bebeğe se-
vinç değil, gelinin baba evinde
'Herkes bana kuşkulu gözlerle bakıyor'Ziibeyde Çakır henüz 22 yaşında. Çirkin
giysiler, yüzüne yerleşmiş mutsuzluk, duygu-
lannı gizleyen donukluk güzelliğini gölgele-
yemiyor. Sorulara başı önünde, kıpırtısız, bir-
iki kelimelik cümlelerle yanıt veriyor. Çoğun-
lukla da etrafımın kuşatan akraba kalabah-
ğı ondan önce davranıyor.
Yeniçeltek grizu faciasında kocası öldüğün-
de henüz bir yıllık evli değillermiş. Altı aylık
hamile kalmış ve kocasından sonra doğan ço-
cuğu şimdi 4 aylık olmuş. Soru ve yanıtları
biçimlemeye çalışan akraba kalabalığının için-
de, nasıl yaşadığı, duygulanna ilişkin tum so-
rular "Nasıl olsun", "İyi" sözcükleri ile ya-
nıtlanarak anlamsızlaşıyor.
Çocuğu ile birlikte fotoğrafını çekme ba-
hanesi ile bahçedeki akraba kalabalığmdan
kurtulmak için odasına geçiyoruz. Peşimiz-
den odayı dolduran genç yeğenler ordusu için-
de, biraz daha özelleşebüiyoruz. Belki de ölen
yaşıyormuş gibi korunan odanın etkisi var.
Çocuğun beşiğinden kucağa alınışmda, sevi-
lişinde anne sevgisini de aşan bir tutku göz-
leniyor. Adını sorduğumuzda mahup bir gü-
lümseme ile "Hediye" diyor.
— Neden Hediye?
Daha belirgin bir gülümseme ve mahcubi-
yet içinde, "Kocamdan yadigar" yanıtı
geliyor.
Bebeğin yuzunU, yüzünde, boynunda gez-
direrek anlatımını sürdürüyor. "O da olma-
sa vakit hiç geçmeyecek. Yalnız başıma, bel-
ki de delirirdim."
— Bütün gun ne yapıyorsun? Arkadaşia-
rın, dostlann yok mu?
— Kocam varkeo çok vardı. Şimdi hiç dos-
tıım, hiç arkadaşım yok. Kimse kapımı çal-
mıyor. Ölsem haberieri olmaz.
Zübeyde Çakır nedenini ve boyutunu tam
anlatamıyor. Ancak çevresinin, dostlanmn
kendisini terk ettiği, bir yandan da toplum,
kalabalık içinde, yalnız, bir tür açık cezaevi-
memden korkuyor", "Herkesin şupheli göz-
leri iızerimde. Herkes kötiiliik yapacakmışım
gibi tetikte" türunden ne çok benzer cümle-
ler, sessiz sicim gibi akan yaşlar arasında söy-
lendi. Ne çok yalnızlık, terk edilmişlik, suç-
lanma, denetlenme duygulanndan yakınıldı.
Zübeyde Çakır'm geleceğe ilişkin, çocuğu-
nu büyütmekten öte düşunebildiği, düşüne-
bileceği hiçbir şey yoktu. Ilkokulu bitirmiş,
baba köyünden buraya evlilikle gelmişti. Ko-
casının ailesinden ayrı olarak tuttukları bu
evi, kocasının ölümü üzerine verilen tazmi-
leri duyarlılığını arttırmıştı. Kocasının ölüsü-
nü olsun bir kez daha görebiunek, mezannı
bilmek istiyordu. Görmeden, öldüğüne ina-
namadığını anlatıyordu. Henüz çok genç ol-
duğu, ilerde evlenebileceği düşüncesine, bü-
tün diğer dullarda da taruk olacağımız üzere
çok şiddetli, korku ve paniği de içeren bir tep-
ki gösteriyordu. tabii bir madenci dulu için,
yeniden evlenmenin "kuma" ya da "metres"
olma ile eşanlama geldiğini, karşılıkh ağıza
alamıyorduk. Ölümle bağlanan maaşın kesil-
memesi için yasal eviilik söz konusu ola-
mbeyde Çakır sessiz ve sicim gibi akan yaşlar arasında şöyle diyor: "En yakın
arkadaşlanm artık beni sevmiyor. Herkes bana kötü kadın olacakmışım gibi bakıyor'
Ölümle birlikte eşlerin aileleri arasında da maddi nedenlerden düşmanlık başlıyor.
ne sokulduğu duygusunu veren bir tablo
çiziyor.
Görüştüğümüz madenci genç dullarının sa-
yısı arttıkça, benzer sözcüklerle tam anlatı-
lamayan benzer koşullann varlığını duyuyo-
ruz; genç madenci dullan, toplumdan dışla-
narak yalnızlığa itildikleri ölçüde, toplum de-
netimine alıruyorlar. "En yakın arkadaşlanm
artık beni sevmiyor", "Bana kötü kadın ola-
cakmışım gibi bakıyortar", "Ben kocamı se-
viyorum. Onun üstiine evlenmeyi duşünmem
ki. Neden herkes kaçıp gitmemden, evlen-
natlarla satın almıştı. Yanına aldığı kızkar-
deşi ile yaşıyordu. Baba köyüne denmek is-
temiyordu. Buyük kentler de onu korkutuyor-
du. Tek başına yaşamayı göze alamazdı. Mes-
leği yoktu. Yapabileceği hiçbir şey yoktu. Bu-
rada tek başına, bir yıllık evliliklerinin anıla-
n ile yaşayacaktı. Bir başka yaşam biçimini
bilmiyor, düşleyemiyordu. En çok, çevresi-
nin boşalmasından, hiç dostunun olmamasın-
dan, zamanın gecmemesinden, yalnızlıktan
yakınıyordu.
Ölenlerin cesetlerinin çıkanlabileceği haber-
mıyordu.
Zübeyde Çakır geçen aya kadar 400 bin li-
ra olan kocasından bağlanan maaşın, bu ay
310 bin liraya düşmesinin nedenini öğreneme-
mişti. Kime soracağını bilememiş, çekinmiş-
ti. Bilebiliriz umudu ile bize sorarken, koca-
sının ailesine bir pay bağlanmış olabileceği
tahminini yapıyordu. Ona sormadık, ancak
bir başka köşede sonradan karşılaştığımız ka-
yınpederi, gelinine yanlanna gelmediği için
dargın olduklarını anlattı. Zaten görüştüğü-
müz bütün madenci dullarının, ya baba hal-
kı, ya anne halkı ya da her iki taraf birden
birlikte yaşamaya seçilen tarafın karşıtı olmak
üzere dargın. Aileler kanh bıçaklı düşman ke-
silmis gibiler.
Ölenle gelen tazminat ve maaş, tarlada, her
tür ev işinde çalıştırılabilecek genç bir kadın,
çalışan bir madencinin kazanabileceği kadar
aylık gelire sahip bir madenci dulunu ele ge-
çirme savaşıdır gidiyor.
Zübeyde Çakır kendi üzerinde de yapılan
bu savaşın, ne kadar bilincinde bilemiyoruz.
Belki utandığmdan anlatamıyor. Ancak dur-
madan yalnızlıktan, dostunun kalmamasın-
dan söz edişi galiba bu anlama geliyor. Her-
kesinıgöz diktiği anlaşılan geliri, belki de sa-
dece yokluk içinde bir anlam taşıyor, üstelik
o hesabmı - kitabmı da pek bilmiyor. Örne-
ğin ne toplam aldığı tazminatlann, ne evini
kaça aldığımn falan farkında. Sendikadan,
akrabalarından birilerinin birtakım kâğıtlar
imzalatıp birtakım şeyler söylediklerini, ka-
rarlar verdiklerini anlatıyor. Tazminat davası
açılıp acılmadığını, avukatının olup olmadı-
ğını hiç bihniyor. Oysa biz Yeniçeltek'e git-
meden, ölenlerin tazminatlanna ilişkin avu-
katlık oyunları, yolsuzluklara ilişkin ne çok
öykü dinledik.
Yarın: Kalan saglar
_ i _