Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/12 PAZAR KONUĞU 7 EKİM 1990
EskiDışişleriBakanı VahitHalefoğlu:
Türkiye Örtadoğu'da rol almalıIrak'ın 2 ağustosta Kuveyt'i işgal etmesi ile patlak veren Körfez
krizi iki aydır gerginüğinden bir şey yitirmeden sürüyor.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin önce ekonomik
ambargo, sonra da deniz ve hava ablukaları uygulama kararlan
Irak'ın tutumunu değiştiremedi. Dünya teşkilatında şimdi
ambargo etkisiz kaldığı takdirde Irak'a karşı askeri yaptırım
uygulanması konusu tartışılıyor.
Dış Haberler Servisi şefimiz Ergun Balcı, Körfez krizinin
Türkiye açısından çeşitli yönlerini eski Dışişleri Bakanı Vahit
Halefoğlu ile görüştü.
SOYLEŞİ ERGUN BALCI
PAZAR
KONUĞU
I Saym Halefoğlu, Türkiye'nin Körfez
krizinin başlamasından bu yana izlediği poli-
tikanın ve bupolitikanın oluşturulma şeklinin,
Türkiye'nin çıkarlan açısından bir değerlen-
dirmesini yapar mısınız?
Türkiye, BM'nin kurucu bir üyesidir.
BM'nin kararlanna, hatta daha önce 1. Dün-
ya Savaşı'ndan sonra kurulmuş olan Milletler
Cemiyeti'nin kararlanna uymuştur ve yaptı-
rımlan da daima uygulamıştır. 1935-36 yılla-
rında Italya'nın Habeşistan'ı işgali üzerine
Milletler Cemiyeti'nin kararlaştırdığı yâptınm-
ları da o zaman kabul etmiştir. Bugün yaptığı
da BM Güvenlik Konseyi'nin Irak'a karşı al-
dığı ambargo kararını uygulamaktır.
Bu kararı hemen uygulamış olması ülkede
bazı tartışmalara yol açmıştır. Kimi yorumcu-
lar bunu çabuk alınmış bir karar olarak gör-
müş, kimi yorumcular ise bunu onayiamıştır.
Olaylar açıklığa kavuştuktan sonra hüküme-
tin o zaman kamuoyu tarafından bilinmeyen
bazı nedenlerle bu kararı zamanında alması-
nın doğruluğunu ortaya koymuştur.
MHBHfiu nedenler neydi?
Örneğin biz petrol boru hatlannı kapattık.
Göriinen şu ki petrol boru hatlarının birini
Irak zaten kapatmış, ikincisinin kapasitesini de
yüzde 30 oranında azaltmıştır. Ve gene sonra
elde edilen bilgiler, petrol alacak kimse bulun-
mayışı nedeni ile boru hatlannın bir iki gün
içinde kapatılmasının kesinleşmiş olduğudur.
Sonuç olarak Irak kapatacağı yerde biz BM
karan uyarınca boru hatlarını kapatmış olmayı
daha avantajlı görmüş olduk. İkincisi, bildi-
ğiniz gibi o sırada ABD Dışişleri Bakanı Ja-
mes Baker'in Türkiye ziyareti vardı. Baker'ın
ziyaretinden önce boru hattını kapatmak hü-
kümetin uygun bulduğu bir karar oldu. Aksi
takdirde "James Baker geldi; baskı yaptı, hü-
kümet bu baskrya dayanamadı" gibi yorum-
lar yapılabiürdi. Ayrıca, hükümet bu davra-
ruşını dış politikada bir kararlılık gösterisi ola-
rak yaprruş oldu. Yani şimdiye kadar dış poli-
tikasında hareketsiz ve daima başkaJannın pe-
şinden koşan bir ülke manzarası arz eden
Türkiye'nin böylesine yaşamsal bir konuda
beklemeden ve kendisi karar vererek tüm di-
ğer ülkeJerin önüne geçebiieceğini göstermiş ol-
du, bu da Türkiye'ye prestij kazandırdı.
•••••/toz; yorumcular hukümetin boru
hattını bu kadar çabuk kapatmasım, Irak'ı ge-
reksiz bir kışkırtma olarak gördüler. Siz bu gö-
rüşe katılıyor musunuz? Hükümet biraz bek-
leyemez mi idi?
Şimdi anlattığım bu nedenler düşünülünce,
bunu bir Türkiye-Irak ilişkisi olarak görme-
mek gerek. Çünkü bizim dış politikada yıllar-
dır izlediğimiz ilke, Araplararası ilişkilerde
Türkiye'nin taraf olmamasıdır. Taha Yasin
Ramazan diyor ki, "Ben Cumhurbaşkanı
Özal'la görüştüjn ve İran-Irak savaşında oldu-
gu gibi Türkiye'nin tarafsız kalmasını iste-
dim." Burada tarafsızlık söz konusu değildir.
Burada bir yandan saldında bulunmuş, ulus-
lararası hukuku çiğnemiş ve kuvvet kullana-
rak komşusu olan ufak bir ülkeyi işgaJ etmiş
bir ülke, öte yanda bunun ardından BM Gü-
venlik Konseyi'nin aldığı bir karar var. Bu ne-
denJe, Irak'ın alınması için bir sebep yoktur.
Irak'ın bunu normal karşılaması gerekir.
\Efendim, Helsinki zirvesinden sonra
Cumhuriyet'e verdiğiniz demeçte şöyle demiş-
tiniz: "Helsinki zirvesi krize bir siyasal çözüm
bulunma şansını yarattı. Türkiye bu fırsatı iyi
değerlendirerek banşçı çabalannı yoğunlastır-
malı. Bu şekilde dünya kamuoyunda saygın-
bğı da artar.'' Peki, gelişmeler sizin bu temen-
niniz doğrultusunda mı oldu?
Gelişmeleri izlersek, bu temennimin bugün-
lerde bir hayli taraftar bulduğunu görebiliriz.
•••••/ten Türkiye'nin izlediğipolitika açı-
sından soruyorum efendim. Türkiye barış ça-
balannı yoğunlaştırdı mı? Sizin temenniniz
doğrultusunda politika izledi mi?
Sanınm izledi. Çünkü dikkat edersek ilk za-
manlar daha sert açıklamalar ve daha katı tu-
tumlar sergilenirken, bir süredir bu sorunun
diyalog yoluyla, banşçı yollarla da çözülebi-
leceği konusunda pek güçlü olmasa da müte-
vazı da olsa bazı açıklamaiara, işaretlere rast-
hyoruz. Genel gelişmelerin ışığında daha esnek
bir tutum göze çarpıyor.
WtKKKâHükümetin, yabancı ülkelere asker
gönderme ve yabancı askerleri davet etmeyet-
kisini almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu bir anayasa konusu. Bunun tartışması-
nı benim yapmam doğnı olmaz. Benim alanım
uluslararası ilişkilerdir. Bu konuda konuşma-
mayı tercih ederim. Bu, hukümetin bir kara-
ndır. Anayasal bir sorundur. Diğer partileri ve
Meclisi ilgilendirir. Hükümet diyor ki, "Ben
bu yetkiyi kuvvet kullanmak için aJmıyorum.
Fakat elimde bulunsun. Bu bana bir müzake-
re olanagı sağlar. avantaj sağJar" diyor. Bu-
na karşı olanlar da şöyle diyorlar: "Bu avan-
taj sağlamaz. Aksine dezavantaj olur. Çünkü
bu yetkiye sahip oldugunuzu bilen müttefik-
leriniz size baskı yapabilir". Bu öyle bir şey
ki güçlü olduğunuz zaman, lehinize işler, za-
yıf olduğunuz zaman da aleyhinize işier. Za-
ten coğrafi konum da öyledir. Hükümetlerin
durumu da öyledir. Ülkeler güçlü olduğu za-
man tüm bu etkenler lehte, zayıf olduklan za-
man da aleyhte işlerler. Türkiye güçlü müdür,
yoksa güçsüz müdür? O da ayn bir konudur.
^MHHSay/n Özal'ın ABD gezisinde bir
Amerikah yetkilinin şu sözleri, basınımızda ge-
niş yer aldı. "Türkiye 'den çok memnunuz.
Hiçbir talebimize hayır demiyor".
Bu gibi açıklamaiara fazla önem vermemek
gerek. Herkesin diplomatik bir dille, fikirleri-
ni zarif bir şekilde ifade edebileceğini bekle-
mek doğru olmaz. Amerikah bunu içinden
geldiği gibi, gazetelerden aldığı birtakım bil-
gilere dayanarak Türkiye'yi belki övmek iste-
yerek, bu şekilde bir ifade kullanmış olabilir.
Şimdi, buna dayanıp da "Türkiye her şeyi ver-
di. Ama hiç bir şey almadı" gibi bir sonuca
varmak doğru olmaz.
WmmmmABD'den Türkiye'nin Körfez'e asker
göndermesiyolunda bir talep gelse. Türkiye as-
ker göndermeli mi size göre?
Bu, önemli bir nokta. Biliyorsunuz, Ame-
V A H İ T
HALEFOĞLU1919yılında Antakya'da doğdu. Hatay'ın
Türkiye'ye katılmasma ilişkin gösterdiği
faaliyetler nedeniyle Fransızlar tarafından iki
ay hapis cezasına çarptmldı. Yüksek
ö'ğrenimini Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde yaptı
ve fakülteyi pekiyi dereceyle bitirdi. Siyasal
Bilgiler FakUltesi'nden mezun olduktan sonra
Dışişleri Bakanlığı 'nda çalışmaya başlayan
Vahit Halefoğlu, genel sekreter ve Siyasi tşler
Genel Müdürlüğü görevlerini yürüttükten
sonra Beyrut, Moskova, Lahey ve Bonn
büyükelçiliği gö'revlerinde bulundu. Daha
sonra Dışişleri Bakanı görevine getirildi. Vahit
Halefoğlu evli ve iki çocuk babası olup
Fransızca, İngilizce, Alntanca ve Arapça bilir.
noktalara şu ya da bu şekilde temas edilmek-
tedir. Filistin sorunu çözümlenmeden Ortado-
ğu'ya barış gelmesi danaksızdır. Petrolün sağ-
ladığı büyük servet bir avuç insanın elinde kal-
dığı sürece, Ortadoğu ve Arap dünyasına ba-
nş gelmesi mümkün değildir. Ortadoğu'da ya-
ratılacak olan bölgesel bir güvenlik sistemine,
mutlaka taraflann katüması ve yerlerini alması
şarttır. Bu bölgesel ittifakm, geçmişteki örnek-
lerinin başansızlıkla sonuçlandığını anımsaya-
rak, aynı hataları tekrarlamamakta yarar
vardır.
Bağdat Paktt ile CENTO'yu kastedi-
yorsunuz, yanılmıyorsam?
Evet. Bağdat Paktı, CENTO ve diğerlerinin
Arap dünyasında yarattığı tepkileri görmemiz
şarttır. Belki ünlü Mısırh yazar Hasan Heykel'-
in söylediği gibi vaktiyle nasıl Avrupa toplu-
lukian, kömür-celik birliği üzerinde kurulmuş-
sa ve bu temel uzerinde yavaş yavaş bir Avru-
pa birliği şekillenmişse, petrol uzerinde kuru-
lacak böyle bir ittifakın da zaman içinde Arap-
lararası ilişkileri etkilemesi ve petrolün Arap
dünyasında daha sağlıklı biçimde dağılmasını
sağlaması mümkün olur.
ABD Dışişleri Bakanı James Baker
de Ortadoğu'da bölgesel bir güvenlik sistemi
kurulmasını önermişti.
Evet şimdi herkes bunu konuşuyor. Bu na-
sıl bir şey olacak. Yani biz orada gidip, jan-
darmalık mı yapacağız? Hatırlarsmız. Ameri-
kahlar krizin başlannda "biz burada uzun süre
kalacağız" dediler. Ama Arap ülkeleri o den-
li sert tepki gösterdiler ki, Beyaz Saray tutu-
munu değiştirerek, "Kriz biter bitmez, Ame-
rikan birlikleri çekilecek" dedi. Şimdi Ameri-
kan kuvvetleri bölgeden çekilince boşluğu kim
dolduracak? Boşluğu doldurmak için şimdi
'bölgesel güvenlik sistemi' görüşü ortaya atı-
hyor. Bu nasıl olacak? Bu sistemde Arap ül-
kelerinin mutlaka rol oynaması şart. îşte o za-
man Türkiye'nin anahtar ülke olarak ortaya
çıktığjnı görebiliriz.
Halefoğlu "Türkiye güçlü olduğu sürece başka ülkelerin ne petrol jandarmalığını ne de bekçiliğini yapar.Türkiye kendi çıkarlarının bekçisidir" diyor.
rikahlarla Sovyetler arasında bu konuda şim-
diye kadar bir görüş birliği oluşamamış. Kör-
fez'e giden birliklerin ne şekilde yönetildiğini
kamuoyumuz yeterince bilmiyor. Bildiğiniz gi-
bi iki grup asker gidiyor Körfez'e. Batıhlar ve
Müslümanlar. Müslümanlar Suudi Arabistan'-
ın komutası altına giriyor. Batıhlar ise müm-
kün mertebe Amerikalıların komutasına gir-
mekten kaçmmaya cahşıyorlar. Amaç, bir ol-
dubitti ile Amerikalıların onları bir macera-
ya sürüklemesine engel olmak. Bu iki kuvvet
arasında da koordinasyonu sağlamak sorun
oluyor ve ne şekilde buna müdahale edilebile-
ceği belli olmuyor.
Şimdi Körfez'e nasıl asker gönderilebilir? Ya
NATO çerçevesi içinde, ya BM şemsiyesi al-
tında ya da ikili anlaşma ile. İkili olarak gön-
derecek olursamz bu üç şekilde olabilir: Ya
Körfez'e Yunanistan'ın yaptığı gibi bazı savaş
gemileri gönderirsiniz. Ya lojistik veya yardım-
O,Ttadoğu'da üç temel sorun
vardır. Filistin sorunu, petrol
sorunu ve bölgesel güvenlik ve
çağdaşlaşma sorunu. Filistin
sorunu çözülmeden, petrolün
sağladığı muazzam servet bir
avuç insanın elinde kaldıkça
Ortadoğu'ya barış gelemez.
Belki de önümüzdeki
gelişmeler bu üç konuyu birden
ele alıp yeni bir Ortadoğu
yaratmaya yönelik olacaktir.
cı kuvvetler gönderebilirsiniz. Sözgelişi sağlık
ekipleri vs. ya da sembolik bir kuvvet gönde-
rirsiniz. Bu kararı verirken çok dikkatli dav-
ranmak gerekir ve bunun Türkiye'nin yarar-
lanna, eski deyişle "âli menfaatleri"ne uygun
olup olmadığını ve buna karşıhk Türkiye'nin
neler sağlayabileceğini iyi düşünmek, kâr-zarar
hesabını iyi yapmak gerekir. Kâr-zarar deyin-
ce sadece maddi bakımdan düşünmüyorum.
Uzun vadeli kâr-zarar bilançosunu iyi tahmin
etmek gerek.
ITürkiye bu krizin .başmdan beri,
BM'nin tüm kararlanna yine uyarak, ama
Irak'ı da biraz daha az kızdıracak bir politika
izleyebilir mi idi? Yoksa daha esnek bir poli-
tika izlemesine olanak yok muydu?
îlk günü ahnan karardan sonra (yani boru hat-
tını kapatma ve ambargoya uyma) başka tür-
lü hareket etmesi zor olurdu. Çünkü o zaman,
başka türlü bir politikaya yönelmesi Türkiye'-
nin prestijine, güvenilirliğine gölge düşürürdu.
En kötü politika bir karan verdikten sonra, o
karardan vazgeçmek ya da onu sulandırmak-
tır. O zaman karşımzdakilere vereceğiniz me-
saj da tam olarak verilmiyor ve yaptığınız işin
de anlamı kalmıyor. Şimdi Türkiye bugüne ka-
dar bu çizgiyi devam ettirdi. Belki, kimi zaman
fazla ileri gider gibi göründü, kimi zaman ge-
riler gibi göründü, ama çizginin yönünün doğ-
ru olduğu ortaya çıktı. Çünkü, bir ilkeye da-
yanmak ve sanlmak gerek. Bu ilke de BM il-
kesi oluyor. Eğer mümkünse NATO ittifakı
çerçevesi oluyor.
• • M B Türkiye krizde Batı 'ya en çok destek
veren ulkelerden biri oldu. Batı da bizim bu
tutumumuzu bol bol övdü. Ama buna rağmen
ATBakanlar Konseyi, Türkiye'nin tüm uya-
rılarma karşın, Kıbrıs Rum yönetiminin üye-
lik başvurusunu komisyona. havale etti. Bu
davranış da ülkemizde kırgınlık yarattı.
Türkiye'de basının da biraz teşviki ile şöyle
bir tablo ortaya çıkıyor: Türkiye bir konuda
cesur bir atılım yapınca, sanılıyor ki tüm so-
runlar çözülecek. Dünyada böyle bir durum
yoktur. Bunlar ayn bölmelerde değerlendiri-
len konulardır. Tabii, birbirlerine etki yapar.
Ama "Ben Körfez krizinde Batı'nın yanında
yer aldım. Bundan sonra tüm diğer sorunlar
benim istediğim gibi çözülecektir" gibi bir gö-
rüşe saplanırsak o zaman buyük düş kırıklık-
larına uğrarız. Ve bundan da kaçınmamız ge-
rekir. Çünkü bu duygusal tepkilere yol açar.
O da Türkiye'ye kazanç değil, zarar getirir.
İH^^HH Herkesin paylaştığı bir görüş var. Bu
kriz şu veya bu şekilde bittikten sonra Orta-
doğu artık bundan önceki Ortadoğu olmaya-
cak. Size göre nasıl bir Ortadoğu olacak?
Bu konuda birçok görüş ortaya atılmakta-
dır. Bana sorarsanız Ortadoğu'da üç önemli
konu vardır: Fihstin konusu, petrol konusu ve
bölgesel güvenlik ve çağdaşlaşma konusu. Bel-
ki de önümüzdeki gelişmeler bu üç konuyu bir-
den ele alıp, bir yeni Ortadoğu yaratmaya yö-
nelik olacaktır. Dikkat edersek, Mitterrand,
Kral Hüseyin, Hüsnu Mübarek'in açıklama-
lannda, birçok yorumculann yorumlannda bu
ISize kalırsa, Türkiye böyle bir düzen-
leme içinde aktif rol oynamalt mıdır?
Oynamalıdır. Türkiye Araplararası kavga-
lara, çekişmelere katılmaz. Ancak Ortadoğu'-
da olup bitenlere de seyirci, kayıtsız kalamaz.
Kayıtsız kaldığı takdirde Türkiye'nin görüşü
ahnmadan bazı oluşumlar ortaya çıkar ki o
zaman Türkiye bundan beklediği yaran sağ-
layamaz. Bu bölge Türkiye için yaşamsal bir
bölgedir. Her bakımdan. Bu nedenle burada
meydana çıkacak gelişmeieri Türkiye'nin etki-
lemesinin, kendi çıkarlan açısından büyük ya-
ran vardır.
Bu konuda geçmişte deneyimler var.
Bağdat Paktı ve CENTO. İkisi de işlemedi. Ye-
ni bir deneyimin başarılı olacağı nasıl söyle-
nebilir?
Bu nedenle ben de ısrarla vurguluyorum.
ürkiye, Körfez krizinden
sonra bölgede kurulacak bir
güvenlik sisteminin içinde yer
almalı ve aktif rol oynamalıdır.
Türkiye Araplararası
kavgalara katılmaz. Ancak
Ortadoğu'da olup bitenlere de
seyirci, kayıtsız kalamaz.
Kayıtsız kaldığı takdirde bazı
oluşumlar ortaya çıkar ki o
zaman Türkiye bundan
beklediği yararı sağlayamaz.
Hiç kimsenin henüz bu konuda kesinleşmiş bir
görüşü yok. Ama eğer bu krizden sonra böl-
gedeki Arap ülkelerinin hepsini bir araya ge-
tirip konsensüsü, asgari müştereklerde buluş-
malarını sağlayabilecek bir örgüt kurulabilir-
se, değişik sonuç alınabilir. Ve bu sistem, sa-
dece Arap ülkelerini kapsamayacak. Türkiye
de girecek, belki îran, Pakistan, Afganistan da
girecek.
•^••i/4/na bu ülkelerin aralarında öylesi-
ne derin görüş ayrılıklan, sistemleri arasında
o kadar büyük farklar var ki. Nasıl uyum sağ-
lanabilecek? Sözgelişi, bir laik Türkiye, Suri-
ye ya da Irak 'la, dinci Suudi Arabistan ya da
Afganistan 'la nasıl uyuşacak?
Fransa ile Almanya arasında, iki Aimanya
arasında, Doğu ile Batı arasında derin görüş
aynlıklan, farklar yok muydu? Yani bu soru-
na çok daha geniş bir perspektiften bakmak
gerekecek. İsrail de girecek bu işin içine.
W^KKMHelsinki zirvesinin ortak bildirisinde,
Sovyetler'in deyeni bir Ortadoğu sistemine ka-
tılacaklarına ilişkin isaret verilmişti.
Doğru, Sovyetler de girecek. Belki İngilte-
re de girecek. Ama yalnız onlar olmayacak.
Bağdat Paktı ile fark da burada. Bağdat Pak-
tı'nda, bir tane Arap ülkesi (Irak) vardı. Tür-
kiye, Pakistan, İran vardı. Sonra da ABD ile
lngiltere vardı. Belli idi ki bu eski ABD Dışiş-
leri Bakanı John Foster Dulles'ın, Sovyetler'i
kuşatmak için kurduğu sistemin halkalanndan
biri idi. Önce NATO, sonra Bağdat Paktı, son-
ra da Uzakdoğu'da SEATO... Şimdi NATO'-
nun dışındaki tüm bu paktlar tarihe karıştı.
Şimdi yeni bir, pakt demeyeceğin ama, bölge-
sel güvenlik örgütünün, sisteminin kurulması
zorunludur. Aksi takdirde bir yerde yine gtl-
cüne güvenen bir ülke, zayıf bulduğu bir ül-
keyi yutmaya kalkar ve dünyamızda da orman
yasası devam eder. Bunu önlemek için BM
şemsiyesi altında mı olur, başka bir şemsiye al-
tında mı olur, ama bütün taraflann rızası ile
bir örgütün kurulması şarttır. Bu tabii kı böl-
gedeki ülkelerin de çağdaşlaşmasına yardımcı
olur. Çünkü bölgenin eksikiiklerinden birisi
demokrasinin yeterince gelişmiş olmamasıdır.
••••af/e/u/ı/n. Bu konuda bazı kaygılar
var. örneğin, bu tür örgütlerde Türkiye'ye Ba-
tı 'nin petrol bekçiliği görevinin verilebileceği
söyleniyor. Siz ne dersiniz?
.ükümetin boru hattını
hemen kapatması, ülkede bazı
tartışmalara yol açmıştır. Kimi
yorumcular bunu çabuk
alınmış bir karar olarak
görmüşlerdir. Olaylar açıklığa
kavuştuktan sonra hukümetin
o zaman kamuoyu tarafından
bilinmeyen bazı nedenlerle her
kararı zamanında aldığı ortaya
çıkmıştır.
Maalesef biz Türkiye'de bu tür sloganlan
ortaya atıyoruz. Bunlan tekrarlıyoruz. Ondan
sonra bu sloganların esiri oluyoruz. Bunlardan
artık kurtulmanın zamanı gelmiştir. Türkiye
güçlü olduğu zaman hiç kimsenin ne jandar-
ması olur ne de polisi olur. Bütün sorun Türlci-
ye'nin kendine güvenmesi, kendisi için neyin
yararlı olduğunu saptaması ve bunu destekle-
yecek imkânlara sahip olmasıdır. Ben Türki-
ye olarak yalnız ve yalnız Türkiye'nin çıkar-
larının bekçisi ve jandarmasıyım. Hiç kimse-
nin çıkarlarının jandarması değilim. Ama ba-
zı ittifaklara kendi çıkarlanma uyduğu için gir-
mişimdir ve bu ittifakların bana yüklediği ve
benim de yararıma olan bazı sorumlulukları
üstlenirim. Dikkat ederseniz Türkiye dış poli-
tikada hata yapmaz. Türkiye'nin büyük bir bi-
rikimi vardır. Türkiye bu birikiminden daima
yararlanmıştır.
I Efendim, bu yeni güvenlik sistemi
tartışmalan henüz çok soyut düzeyde. Fakat,
diğer seçenek, yaniNATO'nun alan dışı mü-
dahalesi, sorumluluk bölgesinin Ortadoğu 'ya
genişletilmesi tartışması giderek daha somut
niteliğe bürünüyor.
Size kalırsa, böyle bir düzenleme ya-
pılırsa, Türkiye gerçekten aktif bir rol oyna-
tnalı mı? Yoksa fazla bulaşmadan daha tem-
kinli mi davranmalı?
Eğer NATO Ortadoğu'yu kendi sorumluluk
alanına aldığını ilan ederse, Türkiye de ken-
dine düşen görevi yerine getirir. Ne başkasın-
dan daha fazla, ne başkasından daha az. Tür-
kiye burada kendi çıkarlan neyi gerektiriyorsa,
o şekilde hareket eder. Tabii bölgeye en yakın
NATO ülkesi olarak Türkiye'ye belki bazı, di-
ğerlerinden değişik (ağır demek istemiyorum)
görevler düşebilir. Türkiye bunlan yerine
getirir.
• • • • 1 Batı'nın Körfez krizinden sonra, ile-
ri dönük olarak Türkiye'den beklentisi neler-
dir? Ve Türkiye kartlannı nasıl oynamalıdır?
Batı son zamanlarda sürekli Türkiye'nin böl-
gede daha aktif rol oynaması isteğini dile ge-
tiriyor.
Türkiye Ortadoğu'daki gelişmeleri dikkatli
izleyip iyi değerlendirmeli. Ve kendi çıkarlan
ile müttefıklerinin önerilerinin çakıştığı nok-
tada kararını vermelidir. Çakıştığında Türki-
ye'nin çıkarlan neyi gerektiriyorsa onu yapma-
hdır. Bundan daha doğal bir şey de yoktur.
Herkesüı de yaptığı budur. Türkiye tabii böl-
ge ülkesi olduğu için bugün sahne ışıkları üze-
rine çevrümiştir. Fakat bu konumunu çok dik-
katli kullanması gerekir. Türkiye bu bölgede
yaşamaya devam edecektir. Onun için ilerisi-
ni de düşünmek zorundadır. Sayın Cumhur-
başkanı ne diyor? "Benim Irak'la olan ticari
ilişkilerim artık bir daba düzelmez" diyor. Sa-
nınm bunu Batılıları etkilemek için kullanıyor.
Yani "Bu boşluğu siz doldurun" mesajını ve-
riyor. Prensibi şu: "Yardım değil, ricaret".
Oysa, ülkeler arasında hiçbir zaman ezeli dost-
luk ya da ezeli düşmanhk yoktur. Ezeli cıkar-
lar vardır. Yarın Saddam gidebilir ya da kala-
bilir, 'Saddam kaldığı takdirde ilişkilerimiz
düzelmez' görüşünü ben kabul etmiyorum.
Düzelemeyecek olsa, Saddam'la tran'm ilişki-
leri düzelmezdi. Bundan daha kötü bir ilişki
düşünülemezdi. Saddam bugün tran'a siyasal
birlik öneriyor. Çünkü çıkan öyle gerektiriyor.
Şimdiye kadar Saddam ya da diğer Irak lider-
leri, serzeniş ötesinde Türkiye'ye karşı sivri bir
açıklamada bulunmamışlardır.