Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DtZİ-RÖPORTAJ 30 EKİM 1990
Necip Celal, 1950'liyıllarda tangolannı koro çalışmasına göre düzenler, bu arada en sevdiği kulübe bir de armağan sunar
Tango üstadından Fenerbahçe Marşı
NEDİM ERAĞAN
Ne demişler eskiler: "Aşk olmayınca
meşk olmaz." Bestecilerin sevgi ve aşkları
(Tabii bu Sezen Cumhur'un her programın-
da, her anonsta söz ettiği aşk değil. Kişiye
kişilik veren, eser verdiren ve o kişiyi eser-
lerinde yaşatan aşklar bunlar) yıllarca in-
sanlara güzel duygular vermiş ve bunlar ki-
şilerin anılannda yıllar ötesine aktarıl-
mışiar.
Necip Celal'in bestelediği 11 tangosunun
son üç tanesi hariç hepsi Seyyan Hanım ta-
rafından plağa okunmuştur. Ülkemizde ya-
yımlanan ilk Türkçe tango "Mazi"nin ilk
solisti Seyyan Hanım olmustur. 1931-32 yıl-
lannda. Gene 30'lu yülar içinde Miinir Nu-
reddin "Aynlık" isimli tangoyu plağa ka-
yıt etmiş, fakat bundan sonra tango plağı
yapmamıştır. "Suna, Özleviş, Kimse Sev-
gtani Bilmez, Yıllar, Günler, Bir An tçin."
Mazi ve Ayrılık isimli tangolar, Necip Ce-
lal'in ayn ayrı güzellikte, çok populer ol-
muş tangolandır. O günleri bilen tangose-
vcrlerin unutamadıklan isimlerdir bunlar.
Necip Celal'in plak olarak yayımlanma-
mış, sözlerini de kendisinin yazdığı son üç
tangosu vardır: "Benim Şarkım", bunun
notası yayımlanmıştır, kapak duzenini ka-
rikatür sanatçısı Necmi Rıza Ayça yapmış-
tır ve notanın üzerinde opus 14 sayısı var-
dır. "Geçmiş Zaman" opus 13 sayısını ta-
şır, fakat notası yayımlanmamıştır.
Bu tangonun sözlerini Necip Celal,
"Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer"
atasözunden esinlenerek yazmıştır.
"Bir hakikat anlattı ki her insan, >alnu
bir kere severmiş / Andıkça o sevgiyi za-
man zaman, çok ıstırap çekermiş / Sevgi
coşkun sel gibi akar geçer, arar gonüllerde
bir yar. / Sonra taşar herkes içer / ister genç
ister ihtiyar / Geçmiş zaman olur ki hayali
dhan değer / Bir an acı duyar insan belki
sevmişse biraz eğer / Anlar ki geçenlerin riı-
yamış hepsi meğer / Riiya olsa bile o gün-
lerin hayali dhan değer."
Ve son tangosu "Damla Damla" gene
sozleri kendisinin, notası yayımlanmadı. Bu
tangoyu beraber çahşmamıza, ondan öğ-
renmeme fırsat olmadı. Necip Celal'de be-
raber çahştığım bir arkadaştan notasını is-
Necip Celal'in çok eski arkadaşı, matematik öğretmeni
Mehmet Ali Bey, "Suna" tangosunun öyküsünü şöyle
anlatmıştı: "Bir akşam İstinye'deki evlerinden Sultanahmet'e
dönüyorduk. Dolmuşta arkaya iki genç kız oturdu. Birinin
konuşma sesi çok güzeldi. Necip çok etkilendi.
Konuşmalanndan ısminin Suna olduğunu öğrendik. Eve
geldik. 'Suna' tangosunu bestelediî'
Necip Celal'in plak olarak yayımlanmamış son üç tangosu daha
vardır. "Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer" sözünden
esinlenerek yazdığı tangonun dizeleri şöyledir:
Bir hakikat anlattı ki her insan
yalnız bir kere severmiş / andıkça o seygiyi zaman zaman çok
ıstırap çekermiş / Sevgi coşkun sel gibi akar geçer, arar
gonüllerde bir yar / Sonra taşar herkes içer /ister genç ister
ihtiyar / Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.
tif üzerine tertip ve güfte: Necip Celal" diye
yazar.
İTÜ Televizyonu^
Necip Celal'dan bir tango/1955
tedim, Engin Ege'ye verdim, o da orkest-
ra düzenlemesinı yaparak repertuara aldı.
Zaman zaman tstanbul Radyosu Tango Or-
kestrası'nın yayınlannda Şecaattin Tanyerü
söyler.
"Pınl pınl yddızlann ışıgı nur gibi inet
suya / Vuslata varan >ol olur yakın / Ben-
liğimi sarar niya / Meleklerin sesindeki de-
va / O sesleri sen bestele diyen / Varlığımı
saran sema / Neşeler zaman zaman / Bir-
leşir gonülde gamla / Âlem bir nefes olur
/ Gozyaşlanıu saklar / Renkler şimdi ses
olur / Yakınlaşır bep uzaklar / Dökulür
yaşlar o an damla damla."
Bu tangoyu besteledikten kısa bir süre
sonra beklenmeyen hastalık onu bizden ayı-
racaktı. Dikkat edilirse bu tangonun söz-
lerinde beklenen sonu sezmiş, hissetmiş bir
insanın duyuşları vardır.
Fenerbahçe Marşı
Biz gene geriye dönelim. Necip Celal'in,
Hulusi Öktem'in korosunda arkadaşlarım-
la tanıştıktan sonra yaptığı çalışmalan kı-
saca anlatayım. 1955 yılında tanışmamız ve
onun koro müziğine olan sevgisi çalışma-
larının yönünu değiştirdi. Önce "Özle>iş"i,
ardından "Benim Şarkım"ı, sonra
"Geçmiş Zaman"ı koro için dört sese dü-
zenledi. "Fenerbahçe Marşı" -ki bu marşı
çok sevdiği Fenerbahçe Kulübü'ne
adamıştı- o yönden ilgüenen olmadığı için
bir kenarda unutuldu. Şimdi Fenerbahçe
Marşı diye statlarda "Viva tspanya" paso-
doblesi söyleniyor. Sanki tspanya'da "Vi-
va Tiirkiye" diyorlarmış gibi, biz burada
yaşa tspanya diye bağınp duruyoruz Fener-
bahçe Marşı adı altında. Necip Celal'in bü-
yuk bir sevgi ile bestelediği bir "Fenerbahçe
Marşı" bulunduğunu kulüp idarecilerıne
duyurmak isterim.
Ayrıca yalnız koro için Yahya Kemal'in
"Akşam Muâkisi" şiirini gene dört ses üze-
rine bestelemişti: "Kadilli'de eski babçeler-
de / Akşam kapanınca perde perde / Bir
batıra zevki var kederde."
Necip Celal, bu eserlerini seslendirmemiz
için hocamız Hulusi Öktem'den izin iste-
di, onun da onayını alınca önce tstanbul
Radyosu'nda "On Beş Gunde Bir" isimli
dinleyici karşısında vapılan ozel program-
da "Benim Şarkım" tangosunu dört sesli
koro ile seslendırdik. Büyuk ilgi gordü. Ar-
dından radyoda on beş dakikalık bir prog-
ram "Özleyiş, Benira Şarkım, Geçmiş
Zaman" tangolannı gene koro ile söyledik.
Bu arada ben de aradaki solo bölümlerini
okuyordum.
Erkek sesinde ben, kadın sesinde Neza-
hat Onaner solisttik. Derken gene "On Beş
Gıinde Bir" özel programında "Akşam
Musikisi"ni seslendirdik... Günler bu ça-
lışmalarla geçip gidiyordu. Klasik Batı mü-
ziği koro parçalannı çahştığımız Hulusi Ök-
tem hocamızın korosundan sonra tangolan
dört sesle söylemek bizlere çok değişik gel-
mişti. Belki de dünya tango literatUründe
bunu ilk kez Necip Celal yapmıştı.
Arjantin'de olsaydı
Ben o yıllarda plaklarda böyle bir şeye
rastlamamıştım. Yalnız Rum tangolarında
solistler arasında iki ses çok kullanılmıştır.
1974 yılında Arjantinli besteci Mariano
Mores'in tangolanm koro ile kayıt ettiği bir
plak elime geçti ve hemen arşive aldım. De-
mek ki bu değerli insan Necip Celal, Ar-
jantin gibi tangonun ulkesinde olsaydı dun-
ya çapında bir besteci olurdu. Hatta diğer
tango bestecilerimiz de. O, yıllar sonra ya-
püan koro ile tangoyu yıllar önce yapmıştı.
Necip Celal ile ilk solo tangomu 19 Ma-
yıs 1956'da kayıt edilen ve Orhan Boran'-
ın sunduğu "On Beş Gunde Bir" özel prog-
ramında söyledim. Bu radyo mikrofonuna
ilk yalnız çıkışımdı. Üstelik dinleyici dolu
bir salona karşı. "Gel" isimli tangoyu Ne-
zahat Onaner ile beraber solo ve iki sesli
olarak söyledik, tabii piyanoda Necip Ce-
lal vardı. Kalbim, göğüs kafesimi zorluyor-
du. Ben de hata yapmadan söylemek için
zorladım kendımi. Bir yalnış olsa geri dön-
meye olanak yoktu. Dinleyenler karşısın-
da ayıp olurdu. Tango bitti, ama bende de
hal kalmamıştı.
Dinleyenlerden büyük bir alkış koptu.
Bu, Necip Celal'e, onun müziğine hayran
olanlann, onun tangolan ile yaşayanların
alkışıydı. Program ertesi günün gecesi ya-
yımlandı. Sinyal ve sonra anonsu şöyley-
di: "Emel Gazimihal'in sesinden 'On Beş
Günde Bir': Programı tertip ve idare eden:
Fanık Yener. Takdim eden: Orhan Boran.
Teknik kayıt ve montaj: Sabit Karamani"
ve gene sinyal müziği... Ülkemizde televiz-
yonun olmadığı günlerde evlerde en büyük
eğlence radyo dinlemek, hele hele bu özel
programlan dinlemekti.
O günlerde lstanbul'dan tatile giden
uzaktaki bir sevgiliyi birkaç gün sonra kar-
şımda görüyordum... Radyodan tangoyu
dinlemiş. "Gel seni çok ozledim / Yolunu
gözledim / Gece gunduz seni bekledim..."
Bir şarkı, bir tango, daha doğrusu muzik
sımr ve zaman tanımıyor. Çok uzaklarda
da olsanız insanları bir araya getiriyor.
Bunlar ne güzel, ne temiz gençlik duygu-
larıydı.
Bu arada bir noktayı açıklamak isterim.
"Gel" isimli tango Necip Celal'in diye bi-
liniyor. Bir Fransız tangosu üzerine Necip
Celal tarafından yeniden duzenlenmiş ve
Türkçe söz yazılmıştır. Basılı olarak yayım-
lanmış notanın üzerinde de "Eski bir mo-
1930'lu 4O'lı yıllarda tango altın döneminiyaşar, lokantalarda, salonlarda ve cafelerde dans edilmektedir
Arjantîırde tango ıılusal coşkuyduözyurdu olan Arjantin'de
dolaylı veya dolaysız olarak
tango olayına karışmarnış
sanat ve sanatçı yok gibidir.
Tango, doğduğu toplumla
özdeşleşmiş ve onun yazgisını
paylaşmıştır.
FEHMİAKGÜN
Gaucholardan, Sicilyalı kanun kaçakla-
rmdan, liman işçilerinden, muhabbet tellal-
lanndan ve melezlerden oluşan bu aşağı
kültürün baş aktörü compadre veya com-
padrito denilen kabadayı tipi idi. Kendini
beğenmiş, gururlu, kavgacı, kıskanç ama
mert ve cesur bir erkek, bir macho.
Bu kabadayı tipinin tanımına Borges'in
El Compadrito adh kitabuıda da rastlan-
makta. Borges, tanıdığı Nicanor Paredes
adh bir kabadayıdan bu hayatın butun
"rmconunu" öğrendığini yazar.
Compadrito ve bir fahişe olan partneri
pervasız, tahTİk edici ve heyecan verici ga-
rip bir "Pas de Deux" dansı yaparlar. Bu
dansın müziğinde Habanera'dan bir parca,
gene Arjantin'e özgu "Milonga"dan bir par-
ça ve nihayet Endülüs ve Italyan folklorun-
dan bir parca mevcuttur.
Müzisyenleri ise keman, flüt ve gitar ça-
lan, iddiasız, rasgele toplanmış küçük top-
luluklardır. Bir tarih yaratmakta oldukla-
rmın bilincinde olmayan, geneüikle nota bil-
meyen sıradan çalgıcılar. Bu müziğe ilkel
anlamda tango demek zorundayız.
Tangonun kaynaklarını değişik yerlerde
arayan, hatta Afrika'ya kadar götürenler
var. Arjantinli ve kozmopolit Jorge LuU
Borges, tangonun kökeni ile ilgili birçok
müzikoloğun teorileri hakkında -her za-
manki alaycı anlatımıyla- şöyle demiştir:
"Doiambaçsız olarak acıklıyonım, hepsinfaı
ve benzerlerinin altına imzamı atmaya ha-
anm."
Kim tangonun çeşitu" kaynaklanna bir ye-
nisini daha eklerse büyük yazarın da nza-
suıı almış olduğuna emin olabilir. Genel ve
kabul edilmiş bir kanıya göre etimolojik
olarak tango sözcüğü Latincedeki tetigi-
tactum-tangere'den gelmekte. Tangere söz-
cüğü eski tspanyolcada tangir olarak kul-
lanılmış, daha sonralan ise taner ve tocar
olarak değişmiş. Tocar'ın en yaygın anlamı
ise bir enstrüman çalmak.
önceleri kuçük ve kapalı çevrelerin ayıp-
lanan ve hoş karşılanmayan müziği olan
tango -ki o günlerde aile babaları çocukla-
rmabırakın dans etmeyi, müziğini mınldan-
mayı bile yasaklamakta, kız çocukları sû-
kağa çıkarken tangonun müstehcen sözle-
rini duymasın diye kulakları pamukla
tıkanmaktadır- çeşitli zorunluklarla Avru-
pa'ya, özellikle Paris'e giden Arjantinli mü-
zisyenlerin etkisiyle ve oradaki gece kulüp-
lerinde olağanüstü bir ilgi ve beğeni görme-
sinden sonradır ki Arjantin'e geri dönmuş
ve bu kez seçkin tabakanın izniyle "Calle
Conriente"ye (Buenos Aires'in Brodway'i)
tınnanmıştır.
Artık tango müziği ve müzisyenleri bir çığ
gibi büyümektedir. Tango kente egemen ol-
maya başlamıştır. Eduardo Arolas - Angel
Viloido - Luis Roncallo - Vicente Greco .-
Francisco Canaro gibi büyük ısimler orta-
ya cıkar. Keman, arp ve flütten oluşan il-
kel tango toplulukLarı sırasıyla gitar. ban-
doneon ve piyanonun girişiyle önceleri kla-
sik altılılar "iki keman, iki bandoneon, pi-
yano, kontrbas", daha sonralan da tipik or-
kestrayı meydana getirdiler. Tipik orkestra
tango çalmak için ideal formasyondur ve 4
keman, 4 bandoneon, piyano, kontrbastan
oluşur.
BUENOS AIRESTE TANGO— Giiniimüz Arjantin'inden bir görüntü. Buenos Aires'te sokakta tango yapan yaşlı çift bir müziği bir nostaljinin tadını çıkarır gibidir.
1917'de kasım ayında Carlos Gardel'in
Buenos Aires EsmeraMa Tiyatrosu'nda (bu-
gunku adı Maipu) söylediği Mi Noche Trişte
"Hüzünlii Gecem" adh tango yeni bir dö-
nemin başladığını haber veriyordu. Zira
tango bir tiyatroda, halk karşısında her tür-
lü argo ve erotizmden uzak, gerçek anlam-
da bir "şiir" olan dizelerle ilk kez söyleni-
yordu.
Bazı deyişlere göre tango elbise değişti-
riyor ve frak giyiyordu. GardeJ için de "Tan-
goyu ayaklardan dudaklara çıkaran şarkıcı"
denecektı bundan boyle. Böylece romantik
bir donem başladı. Adeta melankoliye va-
ran bir romantlzm. Dans neredeyse unutul-
maya başladL Tarihçi ve mü7»«—n Vidal'e
göre: Sahnede Gardel söylerken dans etme-
ye kim cesaret edebilirdi?
Tâbii aynı yıla rastlayan (1917) bir de
Cumparsita olayı var. Montevideolu bir Uni-
versite öğrencisinin, amator bir muzisyenin
bir karnaval gününde öğrenci lokaUnde eğ-
lence için adını bile koymadığı ve bir marş
olarak besteleyiverdiği parça. La Cumpar-
sita aynı yıl Montevideo'da Arjantinli piya-
nist Roberto Firpo tarafından tango olarak
düzenlenerek La Giralda adh gece kulübün-
de halka sunulacak, 1927'de Pascual Con-
tursi ve Enrique Maroni tarafından sözleri
yazılacaktır.
Bestecisi Mathos Rodriguez'e büyük ün
kazandıran bu tango (Para değil, zira aldı-
ğı 5 altın pezoyu da hemen at yanşlannda
kaybetmişti) 1920'lere doğru ona şöylece
konuşabilmek olanağı da veriyordu: "Bu
gece Avnıpa'da tam 8railyonkeman benim
için çalıyor."
Carlos Gardel ile başlayan romantizm,
tangonun dans müziği olma niteliğini yıl-
larca öteye atmıştır. Ama 30'lu yıllarda Bu-
enos Aires'te başlayan dans salgını neredey-
se ulusal bir coşku haline gelecektir.
Çabuklaştırılmış, her ölçüde 4 zamanı
vurgulayan sert bir ritm, stakato ve es'lerin
birbirini izleyen kontrastlan orkestraların
çalışına egemen olacaktır. Juan D'Arienzo
ve Francisco Canaro bu dönemin gozde top-
luluklarıdır. 194O'lı yıllarda tango, Arjan-
tin'de altın dönemini yaşar. Tipik orkestra
son şeklini almıştır. Cumartesi ve pazar
günleri binlerce kişinin dans ettiği semt lo-
kallerinde ve salonlarda, adım başında rast-
lanan "cafe"lerde yaklaşık 10 müzisyenden
kurulu 600 ila 700 arasındaki tipik orkest-
ra tango çalmaktadır. Ignacio Corsini, Azu-
cena Maizani ve Mercedes Simone, Liber-
tad Lamarque gibi şarkıcılar, Julio de Ca-
ro, Juan Carios Cobian, Di Sarli, Puglie-
se, Alfredo Gobbi, Ricardo Tanturi, Hora-
cio Salgan, Mariano Mores ve Anibal Tro-
ilo gibi dev orkestralar hep bu verimli yıl-
ların ürünüdür.
Gene 1956 yılı, 1 kasım günü, tstanbul
Teknik Üniversite Televizyonu deneme ya-
yınlan yapıyor. tstanbul'daki ahcı sayısı ise
50 civannda. Televizyon stüdyosu, Tak-
sim'deki eski Taşkışla binasında. Hani bir
ara otel yapalım, yapmayahm tartışmaları
sürüyordu, işte o bina. Teknik Üniversite
Radyosu'nun da programlarım düzenleyen
Fatih Pasiner. Rahmetli Afif Yesari de spi-
kerlik ve sunuculuk yapıyor. Necip Celal,
gene piyanonun başında, bir başka öğren-
cisi Ferhan ismindeki bir kız arkadaşımız-
la beraber tango söylüyoruz. Bazı tango-
lan solo, bazılarmı da iki sesli olarak ses-
lendiriyoruz. Ve bu benim ilk defa bir te-
levizyon kamerası karşısına çıkışım oluyor.
Çok enteresandır ve "dünya kuçüktür"
dedikleri kadar varmış... 1%9 yılında ilk
kez Avşa adasına gittiğimizde, kaldığımız
otelin terasında bir hanımefendi, "Ben si-
zi tanıyorum. siz televizyonda Necip Ceisl'-
le tango söylemiştiniz" demez mi. Hanım-
daki hafızaya ve dikkate ha>Tan oldum. Yıl
1956, yıl 1969. Aradan tam 13 yıl geçmiş
ve tstanbul'daki alıcı sayısının 50'ye ulaş-
madığı günlerden gelen bir anımsama.
Necip Celal'in bütün tango ve diğer eser-
lerinin notalan Beyazıt'ta, kütüphanenin
arkasında, eski cadde üzerinde dükkânı bu-
lunan Şamlı tskender Kudmani tarafından
basılıp yayımlanmış.
Bu notalan karıştırdığımda bazılannda
Almanca sözler görüyorum. Ve bir kişiye
adanmış bazılan. Ömeğin opus 5 "Yalov»"
isimli moderato şarkısında "Yalova incisini
memlekete hediye eden Büyük Gazi'ye" ya-
zıh. Opus 8 "Gençlik Marşı", Milli Türk
Talebe Birliği'ne.
Opus 9 "Kimse Sevgimi Bilmez" isimli t
tangosu Alman orkestra şefi Bardabas von '
Geczy'ye ithaf edilmiş. Bu ismi Türk mü-
zikseverleri eski plaklardan çok iyi anım-
sarlar. Ve tabii bu tangoda da Almanca
sözler var.
Başta "Özleyiş" tangosu olmak üzere
bestecinin birçok tangolan Almanya ve Vi-
yana'da ünlü orkestra ve solistler tarafın-
dan seslendirilmiş; bunu kendisinden duy-
muştum.
Opus 10 "YıDar" isimli tangoya arkadaşı
Fazii Sarper tarafından Fransızca söz ya-
almış ve ünlü Fransız şarkıcısı Tino Ros-
si'ye adanmış,
Opus 11 "Günler" isimli tangosu ünlü
dans orkestrası şefi Xavier Cugat'a adan-
mış. Opus 12 "Bir An İçin" isimli tango-
su ünlü şef'Mantovani'ye adanmış. Dedim
ya çevresi çok geniş olan bir kişiliği vardı.
Beyoğlu'nda Tünel'e girerken bakarsıruz
orada görevli memur gelir "Merhaba Ne-
cip Bey, nasılsın..." derdi, Istanbul'da,
yurtiçinde ve yurtdışında onun kadar çok
tanıdığı ve dostu olan insan pek az tanıdim.
Tango ve lied ^_
Necip Celal, tangoda ritmin yanı sıra şar-.
kı formuna, tango-lied formuna ağırlık ve-
ren bir besteciydi. Aslında tango da dans
müziği olmanın dışında her şeyden önce bir
şarkı, bir lieddir.
Genç yaşındaki ölümüne kadar çok ça-
lıştı Necip Celal. Bir viyolonsel sonatı, vi-
yolonsel konçertosu, -ki bunu Gaspar Cas-
sado'ya adamıştı- Vasa Prihoda'ya adadı-
ğı keman konçertosu, obua konçertosu yaz-
dığı eserler arasındadır. Ne yazık ki bun-
ları seslendirme olanağını bulamadı. Nota-
lan kardeşi Prof. Belkis Özdoğan'da sanı-
yorum ve bunları gün ışığına çıkarmasım
diliyorum.
1957 yıhnın yaz aylannda Necip Celal'-
de giderek artan kann ağnlan başladı. Son-
baharda Haseki Hastanesi'nde Dr. Sedat
Tavat Kliniği'ne yattı. Teşhis, karaciğer '
kanseriydi. Yapacak hiçbir şey yoktu. Ban-
cosunu yanına aldı, hasta yatağında yeni
yeni kompozisyonlar çıkarmaya çalışıyor-
du. Müzik yapmadan, çalışmadan dura-
mazdı. "Nedim, bak buradan çıkayım ne-
ler yapacagız. Koro için yeni duşuncelerim
var, diğer tangolanmı da koroya aranje
edeceğim...." gibi hep ileriye dönük çahş-
malannı düşündukçe kuvvet buluyordu.
Dolmuştaki kız
Sık sık hastaneye ziyaretine gidiyor, bu
çok sevdiğim insandan nasıl aynlacağımı
düşünüyordum. Bir gün bekleme salonun-
da eski bir arkadaşı ile karşılaştım. 10 yıl
sonra gördüğüm bu iyi insanı sesinden ta-
nıdım. Ortaokulda yalnız bizim sınıfa der-
se gelen matematik hocam Mehmet Ali
Bey'di. Asıl Davutpaşa Ortaokulu'nun ho-
casıydı, bize ek derse gelirdi. Çok sevmiş-
tim bu insanı. Bilirsiniz, matematik dersi
pek sevümez. Onun sayesinde hiç sevme-
diğim bu dersi zevkle çahşıyor, en zor denk-
lemlerin bile ustesinden geliyordum.
"Ben" dedi, "Necip'in çok eski arkada-
şıyım, bir akşam İstinye'deki evlerinden
Sultanahmet'e donüvorduk. Dolmuşta ar-
ka sıraya iki genç kız oturdu. Birinin ko-
nuşma sesi çok guzeldi. Necip, bu sesten
çok etkilendi. Ve konuşmalanndan da is-
minin Suna olduğunu öğrendik. Eve geldik,
pi>anoya oturdu ve 'Suna' isimli tangoyn
besteledi.
'O akşam gözlerine bakarken, vunıldum
sana bil ki.çok erken' sözleriyle başlayan
bu tango da hiç tanımadığı ve bir daha belki
biç karşılaşmayacağı bir genç kız için bes-
telenmişti."
Nereden nereye, 1947 yılında beni oku-
tan hocama rastlayacağım, Necip Celal'in
eski arkadaşı olacak ve bana "Suna" tan-
gosunun öyküsünü anlatacaktı hastanenin
bekleme salonunda.
29 Kasım 1957; ziyaretine gittim, yanı-
na kimseyi almıyorlardı. O akşam yedek-
subay okuluna kayıt olmak için Ankara'-
ya hareket ettim. Ertesi sabah Ankara'da
gazeteyi okuduğumda beklediğim haber
vardı: "Türkçe tangolann bestekân Necip
Celal Andel vefa etti..."
Cenazesi çok kalabalıkmış. Bulunama-
dım. Genç, güzel kadınlann çokluğu dik-
kati çekmis cenazede. O zaten güzele ve gü-
zelliğe âşıktı. Kötü ve kötüluk onun yamn-
da barınamazdı. Henüz 50 yaşına bile var-
madan yitirdiğimiz Necip Celal Andel'in
cismi bugün, Topkapı'daki mezarlıkta ya-
tıyor. Ruhu, bizîerle ve tangolan ile bera-
ber daha vıllarca vasavacak.
Yarın: Avrupa serüveni Yarın: Fehmi Ege