25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 OCAK 1990 CUMHURİYET/15 HAVA DURUMU TURKIYE'DE BUGÜN Mleteoroloıı Genel MOdûrlûğü'n- defl alınan bıigtye göre yurdun ku- zey ve doğu kesımleri çok bulutiu Doğu Karadenız ıle Doğu Anadotu1 nun dofiusu kar yağıştı. diğer yer- ler az buluttu Marmara ıle yurdun iç tesımlen yer yer sıslı geçecek Hava sıcaklığında önemlı bır değı- şıkliK olmayacak Rüzgâr kuzey ve doğu yönlerden hafif, arasıra orta kuvvette esecek Denderimızde rüz- gâr Yıldız ve poyrazdan 3-5 kuvve- tınde saatte 10-21 denız mılı, Ege1 öe 7-8 kuvvetinde saattE 33-40 de- niz mılı esecek Tahmını dalga yük- sekJiğı 05 ilâ 15 m., Ege acıklannda AOana Aûapazan Aûıyaman Afyon A A 13° -1° DıyartıakH B 25 ılâ 4 metre, görüş tızaklığı 10 km , Do§u Karademz'de yajış anında 15 km. dolayında olacak. Van Gölü'nde hava Çok bulutlu ve kar yağışiı geçecek. Rûzgâr kuzey yönlerden orta kuvvette esecek. Göl kûçük daigalı gorüş uzaklığı 1-5 km. olacak. AnBkya An&ya Artvın A»«ın Bahiesır Bılec* Bmsöı Bıtts Bakı Bursa Çanaktale Çorum Oenmı «°-T> ettne B f - f Eronan K S - f -9° Eraınjm K S -12°-24°EstoşeMr S S -2° î!°Gaaartep B A 13° 2°ûresun K A 15° 2° Sûmüşhane k K 0°-4° Halddn K A 12° 0° ısparta A A 1° -7° Istanbui S S 4°-3 lamr A B -2° -12°Kars K k -2° -11°KasOmonu S S -2° -9° Kaysen S S «° -*> KırMareh S S 6° 0°Konya S B -2° -9° Kûtahya S A 8° -3° Malatya B 4°-8° Marasa 3°-7° KMaras -6° •IPMersn -10c -22°Mu8la •2° -IVMuş 4° O°0rtu -4° -iffto 7» -7» SM S° 0°Smop 9° 2°Swas •2°-8" Trabaın -7° -2D°Timcei -4°-12°Van -4»-14°Zonguldalı A 8°-2° A 6° -4° A 14° 4° A 9°-1° K -3°-11° B -8° 19» K <° 0° K 4° 1° B 4° 0» B 6° 5° B S° f S -6°-20» s f-r K 4°-f B -3--1T S 7°-3° K -4° 13° S -6° -14° B 5° 0° açık tnjkıOu ^ yajmurtu ..jg, sıst ^ l u r t ı A-açık B-bulutlu G^üneşlı K-ttrt Sask Vyajmuılu Cezâyır L ^m. Tunus . . . . _ Ankara & £ > ^ ' Tebnz • * * ^ / « S a m DÜNYADA BUGÜN AmstetDam B 8° Amman Atına Bagda Barcctona Baso Bödrat Bertın Bonn Bruksel B 16° A 8° B 14° Y 12° S 3° B -4° 8 5° B 7° B 9° BudapeçtE S -2° Cenevrt s 4° Ceoyir Ckkte Oubayı Frantdun Gıme H e t e * Katııre Kopenhan B 8° « m B 8° Lefkosa A 14° Y 18° A 22° A 22° B 8° A 15° K 2° B 19° Lerangraö Londra Madnd Mılano Montreal Moskma Munh NeoVirt Oslo Pans Prag Rıyad Ftoma Sofya Sam TetMm tınus varşaa Venedık VîyaiB K 0° B 9° B 13° r 6° B -*° K -1° B 7° B 7° K 1° B 10° 5 -6° A 23° Y 9° 6 -7° B 14° Y 7° B 8° VtehngionB 4° Zûnh S 3° BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/Elverişsiz durum. 2/ Oyunda cezalı ço- cuk... Eline ayağına çabuk. 3/ Saçma sa- pan söz... tskambilde bir kâgıt. 4/ Bir ili- miz... Içine sulu seyler konulan kap. 5/ Nor- malden daha küçük boyda bir at cinsi. 6/ Bir renk... Kedi ya da köpek yavrusu. 7/ Bir nota... Çiçekleri si- nek, Orttmcek gibi ki- mi böcekleri andıran otsu bir bitki. 8/ Ağır, sert ve siyah renkli bir tahta... Peygamberleri Had'u dinlemedikleri için Tann tarafından yok edilen kavim. 9/ Bezekçilikte kullarulan yeşil ve pem- be daigalı bir çeşit sedef. YUKAJUDAN AŞAĞIYA: 1/ Gemilerin ya da işçilerin birlikte bir şey çekerken hep bir agızdan yüksek sesle ve makamla söyledikleri söz. 2/ Eskiden hattatlar tarafından kullanıl- mış yan mat bir kağıt türü... Eski Türk güreşlerinden biri. 3/ ABD'de bir eyalet... Hicap. 4/ lyiden iyiye. 5/ Dahil.. Yüze sürulen pembe düzgün... Çüriık, temelsiz, kof. 6/ Çabuk tutusan sungerimsi bir madde... Titreme, ütreyiş. 7/ II. Ab- dülhamit'in sürgüne gönderildiği Selanik'te ikamet ettiği köşkttn adı. S/ Kavisli, kısa ve uç bölümu geniş bir tur kıbç... Bir peygam- ber. 9/ Bel, çapa ya da sabarun topraktan kaldırdığj iri parça... Bir nota. 60 YIL ÖNCE Cumhuhyet Güzellik Balosu 9 OCAK 1930 Güzeüik Mflsabakamıza ait resimlerin neşri bu akşam bitti. Geç gflnderUmiş olan birçok resimleri vakit kalmadığı için maalesef neşredemiyoruz. Resimlerini neşre imkan tnılarnadıgjmız güzellerin bu ak$am baloya teşriflerini rica ederiz. Memurlarımız kapıda, müsabakaya iştirak etmekisteyen bütün guzelleri deraap kaydedecekler ve kendüerine birer numara verileceklerdir. La Repüblik'in Pans muhabiri M.Eymen ben Rubi şehrimize gelmiştir. Malum olduğu uzere güzel bir Türk vatandaşı otan Matmazel, geçen sene olduğu gibi bu sene dahi gOzeüik müsabakamıza iştirak eylemiştir. Kendisi geçen sene karilerimiz tarafından fotoğrafı üzerinden yapılan ilk seçim derecesinde kazananlar arasında idi. Fakat jüri heyeti karşısına çıkan guzeller arasmda bulunmak uzere Paris'ten buraya gelememişü. Bu sene intihabatın bütün safahatma iştirak etmek uzere sureti mahsusada şehrimize gelmiş bulunuyor. M.Eymen ben Rubi'nin balo ve müsabakamızda giyeceği V«tt |İ)*ıı:4 b«wı jfik A D. «*» Blf elbiseler Paris'te meşhur "Dugdare" müessesesi tarafından ihzar edilmişür. Vapurcular Milli vapur idareleri tarafından şehrimize bir birlik teşkil edildiği evvelce yazılmıştı. Birlik tarafından Türk vapurlanrun levazım ihüyacuu temin etmek Uzere bir levazım kooperatifi tesis edilecek ve gemilenraizin sigorta işlerini de temin etmek ve ecnebi sigorta şirketlerine para vermemek için vapurcular arasında milli bir sigorta şirketi de vücude getirüecektir. Vapurcular Birliği ayrıca nakliyat meselesinin tanzimi ve rekabeün kaidınlması için de teşebbüsana bulunacakür. Otomatik gişeler Seyrisefain Idaresince sevahili mütecavire iskeleleri için AJmanya'dan yeni otomatik bilet gişeleri getirtilmiştir. Bu makinelerden biri dün ilk defa olarak Kadıköy iskelesine konulmuştur. Bu gişelerden 10 kuruş 10 para atılarak otomatik surette bir birinci mevki azimet bileti ahnmaktadır. Bu gişeden muvafık netice alındığı takdirde, diğer iskelelere de aynı makinelerden konulacaktır. Yanlanna aynca para bozdurma gişeleri de yaptınlacaktır. 30 YIL ÖNCE Cumhurtyet Hirfanlı Barajı 9 OCAK 1960 Bugün Hirfanlı Barajı ve hidroelektrik Sanlraiının açılış merasimi yapümıştır. Türkiye'de inşa edilen barajların en bttyüğü olan bu baraj Seyhan Barajı'nın takriben beş misli kadardır. Diğer taraftan Kesikköprü Barajı'nın temel atma merasimi de yapümıştır. Bu mflnesabetle yapılan törende Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Meclis Tevfik 1leri Başkanı Refık Koraltan, Başbakan Adnan Menderes, Bakanlar, kordiplomatik erkanı katılmıştır. llgililerin veTdikleri bilgilere göre, Hirfanlı Barajı gölü, Ortadoğu'nun ve Avrupa'mn en büyük suni gölüdür. Törende bir konuşma yapan Bayındırlık Bakanı 1leri, bu mevzuda bilgi vermiş daha sonra Ingiliz Büyükelçisi konuşmuştur. Bundan sonra da cumhurbaşkanı bir duğmeye basarak, 400 milyon kilovatsaat enerji verecek Uç tribünden birini çalıştınnıştır. GEÇEN YIL BUGÜN C ^ Kimyasal Silah 9 OCAK 1989 Libya'da, ABD'nin kimyasal silah üretüdiğini iddia ettiği Rabıta'daki ilaç fabrikasına yönelik bir Amerikan saldınsı kaygısı sürüyor. Söz konusu ilaç fabrikası önceki gün çok sayıda yabana gazeteciye hızlı bir tempoda gösterildi. öte yandan Ingiltere'de yayımlanan güvemür The Sunday Telegraph Gazetesi bir Amerikah yetkiliye dayanarak verdiği haberinde Fransa'nın Libya ile bu ülkeye Mirage avcı uçaklan satmak için gizli görüşmeler yapmakta olduğunu yazdı. AP'nin haberine göre, cumartesi akşamı Rabıta'daki ilaç fabrikası çevresine binlerce kadın ve çocuk yerlestirildi. Bu uygulamanın fabrikayı olası bir Amerikan saldırısından "korumak" amacına yönelik olduğu Libya yetkililerince resmen bildirildi. Fabrikanın çevresine yerleştirilen çoğu kadın ve çocuk sivilin gece boyunca devrim marşlan, şarkılar söyledikleri, anti Amerikan sloganlar atüklan bildirildi. IART1ŞMA Ayasofya ve AT "Diişn w Kiliseyi camiye çevirerek sözde kutsal bir zafere ulaşacaklarını sananların bu karanlık amaçlanna umut vermeye devam ederseniz, ne imza attığınız uluslararası sözlerin bir anlamı kalır ne "Biz Avrupa Konseyi üyesiyiz" demeye hakkınız olur ne de AT'ye girme bir "düşten" öteye geçer... "Düş" diyorum, çunkfl 21. vüzyüa 10 yıl kala; dünya ulusları "yüksek insan uygariı- ğınııı eTrenscl doruğuna yakalamaya doğrn hızla yol ahrken"; biz hâlâ ikide bir "Aya- sofya cami olson mu olmasıa mı?" gibi çağ- dışı bir önerinin tartışmasını sürdürür dunır- sak; AT'ye girme konusu gerçekten bir "&üş" olarak kalır... Kimbilir bdki de bu isteniyordur. Halkımı- zın Avrupah uluslarla daha yakın ilişkiler içer- sine girip demokratikleşme sürecinde ortak bir coşkuyu yakalamasından korkuluyordur. Yoksa artık bu çağda, Ayasofya'da namaz kılmayı "en önemli ülke sornnlanndaıı biri hallae getirmenin" başka ne gibi anlamı olabilir? Hıristiyan uygarhğuun antik mozaikleri al- tında namaz kılarak "Müsliimaııhk görrvle- rini (!) yerine getinnek Uteyenlere" bir sözü- müz yok. Onlar için Istanbul'daki yûzlerce ca- mi, üstellk pek çoğu mimarlık tarihinde yeri olan onca büyük yapıt "yetersiz" geliyor ola- bilir. Cağaloğlu meydanında toplu namaz kı- larak sözde "kntsal bir savaşım" verenlerin, şimdi de dünya kiliseleri arasında "en önem- li başyapıtlar" listesindeki bir kultür kalıtıru aynı savaşımlanna araç etmek istemelerine ne denebilir ki? Ancak dehşet verici olan, ülkemizi "tem- sfl etme" konumuna gelmiş, görevien " T ü - Uye C«mhuriyed'ııi çagdas nygarbk dflzeyine ulaşürmak"la tanımlanan ve laik bir devlet yönetimi için toplum ve hukuk karşısında ödün verilmez sorumluluklan yüklenmiş bu- lunan kimi yöneticilerin, bu tür istemlere ye- şil ışık yakmalan ve gericiliğin "ortacagı aşamanuş" amaçlanna "nmot verici" tutum ve davranışlara girmiş olmalandır. Oysa ki salt bizim kendi anayasal düzeni- miz ve daha 1935 yıknda Ayasofya'yı "müze" olarak tüm insanlığın hizmetine sokan Ata- türk ilkelerimiz değil, bugün devlet olarak im- zamız bulunan pek çok uluslararası sözleşme de bu Bizans yapıtımn camiye dönüştürülme- sini "çag dışı" sayan ve reddeden evrensel ku- rallar içermektedir. Bunlar arasında, daha geçen yıl onayladı- ğımız ve 22 Temmuz 1989'da yürürlüğe giren "Avrnpa Mimari Mirasının Koranması Söz- lcşmesi", -sanki kimi ülkelerde bu tür insan onuruna aykın tutumlara girilebileceği önce- den sezümiş gibi- bakın, imza atan ülkeleri ne gibi koşullarla bağhyor. örneğin 11. maddesini okuyalım: "Taraflar, knlrör mirasının mimari ve ta- rihsd özcüikkrini korama açısından, konınan varhklann, çagdas hayattn gereksinmeleri göz önöne alınacak şekilde kullanunını taahhüt edcrier." Avnıpalı ülkelerle birlikte girdiğimiz bu "taahhutun" karşılığı, "tarihsd özdligi" bir Bizans kilisesi olan Ayasofya'nın, cami ola- rak mı kullanılmasıdır? Yoksa hem "tarifcsd özelligini korumak", hem de "çağdaş yaşa- mın bir gereksinmesini" karşılayarak müze olarak süregelen işlevini mi gtiçlendinnektir? Elbette ki ikindsi. Aynı sözleşmede bakın hangi koşula da 'evet' demişiz; "Ba antlaşma>ı imzalayan Avrnpa Konseyi ttye devletleri; mimari mirasın, Avrupa kül- tür mirasuun zengtaHgi ve çeşrtleriııin eşsiz bir ifadesi, geçmisinılzin deger biçiimez bir tanı- gı olduganu ve bütön Avropalılani] bir ortak mirasuu olnştnrdnğnnn kabnl ederler." Yani Ayasofya salt bizim değil, tüm Avru- palılanndır, insanhğmdır... Mozaikleri ve mi- nareleriyle de geçmişin görkemli bir ta- nığıdıı... Evet baylar!.. Sizler, ulusumuz adına bu sözleşmelere im- za atmış ve topraklanmızdaki tüm insanlığa ait kultür kalıtlanmn şu veya bu amaca araç edilrneden korunacağına yönelik laik Türki- ye Cumhuriyeti adına "söz vermiş" yöneti- cilersiniz. Kiliseyi camiye çevirerek sözde kutsal bir zafere ulaşacaklannı sananların bu karanlık amaçlanna umut vermeye devam ederseniz, ne imza attığınız uluslararası sözlerin bir an- lamı kalır ne "Biz Avrupa Konseyi üyesiyiz" demeye hakkınız olur ne de AT'ye girme bir "düşten" öteye geçer... Bizi, uluslar topluluğu karşısında böyle bir duruma düşürmeye hakkınız yoktur. Y. Mimar OKTAY EKİNCt Yılbaşı Özol L^kenee Progranu tşin doğrusu bundan böyle yübaşı programlannı dışarda yapmaya hiç heveslenmesin TRT. Alışagelmişliğin rahatbğı içinde, kendi stüdyolannda yapmalı. Konuyu kime açsan bir "Aaamaaannn" çe- kip geçiyor, yazmaya değmez buluyor. O za- man da bu işin "nzmanı" olarak geçinen ki- şiler meydanı boş bulup istedikleri gibi at mı oynatacaklar!.. At oynatmayı btrakın da doğru dürüst ona binmeyi bile bilmiyorlar. Attan düşseler "indim-bindim" denilecegini de öğ- renmemişler. Günlerce önce gazetelere, özellikle sızdınl- mış haber gibi gösterildi. Bol bol fotoğraflar yayımlandı. Gitgide bir balon gibi şişirilen program o gece "fosss!" diye sönüverdi. Bu, "Aaamaaannn" çekenlerin kimi, gerçek- lara özgü bir hovardalık, üç yüz milyon lira!.. Gece başlar başlamaz anlaşıldı ki ses düze- ni diye birşey yok. Şarkılan çalgslar bastın- yor, üstelik net de duyuhnuyor ve her şey bir- birine kanşıyor. Işık dersen o hiç yok. Belki de program için seçiten yerin elverişsizliğinden kaynaklamyor olabilir tüm bunlar. Yıllardır dinlediğimiz sesten yana hiç nasibi olmayan -sözüm ona- beste yapan, ağlamaklı, mızmız söyleyişiyle ün (!) yapmış kişi boy gösteriyor. Birşey duymak, anlamak olası değil. Mikro- fon önünde bile sesi çıkmayam şimdi nasıl du- yarsm! Her şey yutturmaca... O da arkası ka- ten yazümaya değmez görse de coğunun al- ünda yakın üişkiler, dostluklar, çıkarlar, hat- ta gelecekteki yakınlaşmamn şimdiden üstü- ne gölge düşme korkusu ve daha birçok ince hesaplar yatıyor. Neden söz etmek istediğimi elbet anlamış- sımzdır! Bu, TV. "Ydbaşı Ozd lskence Prog- nunı"dır. Aman Allah, o ne yapayhk, soğukluğun di- kâlâsı, rüküşlük aefitesi, programsızlığın gös- terisi... Işte o gece arabesk takke düştü, kel gö- ründü. Bunlara karşüık harcanan mı? Kral- meraya dönük uzaklaşıp gidiyor çok şükür. Ekranda olup bitenlere içerliyorsun, oraya bakmayahm, diyorsun. Bir süre sonra gözün yine taküıyor. Sunucu dansa davet ediyor. Kal- kan bayanlar -Yani biraz sonrası programla- nn solistleri- neyse ne havayı ısıtmaya çalışı- yorlar. Ya kiralık kavalyeler! Damlar modern dans yapıyor görunumünde, gariban erkekle- rin ne yapüklan belli değil. Kimi durduğu yer- de sıkışmış gibi sallanıyor ritme aldırış etme- den, kimi de yalnız kollarını oynatıyor. Birisi olanlan alkışlıyor. Kamera onu yakın planda ahnış. Adam parmaklanm ahtapot gibi acmış, avuç içlerini birbirine çarpıyor. Hadi diyelim görgü kurallanna göre böyle yerlerde nasıl al- kışlanacağını bilmiyor! Peki kameraman da mı bilmiyor? Sık sık yakındığımız sansür bura- da neden çalışmıyor? llgilenmeyeyim, diyor- sun, masadaki dostunla konuşuyorsun, yalnız değilsin ki televizyonu kapatasın. Çaresiz çe- keceksin. Bu kez göbek (oryantal) dansı başlıyor. Umutla bekliyorsun, nafile. Kadın ortaya fır- lıyor, dönüyor da dönüyor. "Yalm" diyorsun kendi kendine, "benim büdigim bu dansın ge- lenekleşmiş birkaç flgörii var. Ornegin göz söznesi, gerdan kımıaa, gögüs ÜtretnMsi, gö- bek atması, kalca kıvmnaa ve bnnlara ben- zer rörler." Oynayarun bunlara aldırdığı yok, o hababam dönüyor. 'Haaa' diyorsun, "Gü- niin anlam ve önemine uygun fınldak ovuno ba. Nice fınldak gördâk, ne yapalım? Bunu da sineye cekeriz." Ama pişman da oluyorsun. Her şeyi sineye çeke çeke bu duruma düştük. Orada yer mi kaldı! Zaten daracık bir yer! Derken bir bayan şarkıcı çıkıyor ortaya. Omuzlan açık, dekolte kürklü. Zavallı cendere içinde sanki! Kollannı oynatamıyor giysinin darhğmda, belki de ödunç almıştır birinden! Robot ondan daha hareketlidir. Çok aayor- sun zavallıya. Yüzu yabancı gelmiyor. Tamam, ammsıyorsun, 12 Eylül döneminde, miri ma- la benzer giysiler giyer, birşeyler takıp takış- tırarak marş temposunda şarkılar söyleyen de- ğil mi? Bu kez sineye çekemiyorsun, orası do- lu, yer yok. Haline şükrediyorsun. Ya bir de o giysisini giyip marşlan söyleseydi, nice olur- du halimiz'... Beterin de beteri var. Kalkıp te- levizyonu kapatıyorsun. Masadan koro halin- de bir "Offf beeee..." sesi yukseliyor. İşin doğrusu bundan böyle yübaşı program- lannı dışanda yapmaya hiç heveslenmesin TRT. Alışılagelmişin rahatlığı içinde kendi stüdyolarında yapmalı. Hem daha başanlı olur, hem de yüların deneylerinden vararlanı- larak aynca bilgi, kultür araştırması yapılma- sını gerektinnez. Dışanda harcanarak para da- ha yararlı bir yerde kullanılır. SALİM ŞENGtL Ihsaniye'de Yok Olan Doğa İnsan ister istemez Kartal-Pendik kıyı dolgusu yüzünden yaygaralar koparanlann nerede olduklannı, neden sustuklannı düşünmeye başlıyor. Bu aralar Ihsaniye'ye gitmek isterseniz, adım başı kömür taşıyan kamyonlar ve onların delik deşik ettiği bir yoldan, tek tük fundahklar arasından thsaniye Tepesi'ne vanrsınız. Kömür çıkartmak için yapılan hafriyatla ilk önce göller doldurulup yok edilmiş, dağlar tepeler aktanlmış, çıkan toprak Karadeniz'e atılrnıştır. thsuire, lstanb«l'a 30 km. uzaklıkta, Kc- merborgaz üzerinden Karadeaiz sahillerine ulaşmak istediğinizde son varacağınız yerle- şim merkczidir. Bundan çok değil birkaç sene önce, sık me- şdikler arasından uzayıp giden yoldan köye inen yokuşun başına vardığınızda, manzara bir an insanı altındaki taşıtın frenine basmaya zorlardı. Sağ tarafta, uçsuz bucaksız yeşillik- ler içersinde birer inci tanesi görünümündeki göller, köyün girişinde bulunan mezarhktaki asırhk ağaçlar ve yeşilin bittiği yerden başla- yan Karadeniz. Daha dikkadi bir göz ile yöre mikro düzeyde incelendiğindc; Yörede bulunan göller gerek yerli gerekse goçmen kuşlar için sık sazhklarla çevrili ol- malanndan dolayı birer üreme ve bannma yeri olarak önem taşımaktaydılar. Yakın çevreden Terkos Gölü ve Kolaç çayınnda av baskısın- dan bunalan kuşlann sıgınıp bannabilecekleri bir alan oluşturmaktaydılar. Bunlann dışında paragraflar halinde yöre- nin ekolojik özelliklerine şöyle bir bakacak olursak; GöUerde bulunan küçük semender (Tritu- nıs vulgaris), Dikence Balıgı (Gasterosteus acuelatus), Yılan Balıgı (anguilla anguilla), Sa- zan Balıgı türleri (Cyprinidae), çeşitli su kın-. kanatlılan, tatlısu ycngeci (Tdphusa sp.) su kaplumbağası (Emys spvClemmys sp.), nilü- ferler (Nvmphaea alba) ve birçok su bitkileri bu küçük hacimli iki göle açık birer labora- tuvar özelüği kazandırmaktaydılar. Gölden kıyıya çıkıldığında zengin bir bö- cek mikrokosmosu ile karşüaşırdık, aynı şe- kilde göle bakan yamaçlar, reptil ve anfibiler açısından da oldukça zengin bir alan oluştur- maktaydılar. Bahsetmeden geçemeyeceğim, ls- tanbul çevresinde oldukça nadir bir tür hali- ne gelen siyah üzerine san lekeli kara semen- deri (salamandra salamandra) çok yakın bir zamana kadar burada bol miktarda bulun- maktaydı. Gölü geride bıraktığıımzda hemen kıyısın- dan başlayan yüksek fundahklar domuzdan tilkiye, kurttan tavşana birçok memeti türü ba- nndırmaktaydılar. Bu yöre aynı zamanda göç sırasında çullu- ğun da en bol bulunduğu yerlerden biriydi. Göl ile deniz arasında kalan kumluk, çoğu sü- pürge çalılan ile kaplı alanda yaz sonunda ku- zeyden gelen büdırcın sürülerinin bir kısmı- mn ilk ayak bastıklan yerlerden biriydi. t 1 Karanın bittiği yerde Karadeniz'in deli dal- galannın dövdüğü kıyılar, istavritten levreğe kadar birçok balığın tutulduğu alanlar halin- ^deydiler. Buraya kadar neden hep geçmiş zamanaan bahsettiğimi merak ettiyseniz bilin ki şu an- da bu doğal varhklann hiç biri ortada yok^e- bebi ise kömür ocaklan veya salt para kazan- maya yönelik zihniyet. Bu aralar Ihsaniye've gitmek isterseniz, adım başı kömür taşıyan kamyonlar ve onların de- lik deşik ettiği bir yoldan, tek tük fundahklar arasından thsaniye Tepesi'ne vanrsınız. Tepeden göreceğiniz şey, göz alabildiğince «7anan köstebek yuvası gibi kazıhnış, ay yü- zeyini andıran bir alandır ve karşınızida siyah (kömurden), san (çamurdan) bir Karadeniz bulursunuz. Çünkü kömür çıkartmak için ya- pılan hafriyatla, ilk önce göller doldurulup yok edilmiş, dağlar tepeler aktanlmış, çıkan toprak Karadeniz'e atılmış ve halen atılmak- tadır. İnsan ister istemez Kartal-Pendik kıyı dol- gusu yüzünden yaygaralar koparanlann nerede olduklannı, neden sustuklannı düşünmeye başlıyor, çünkü bahsettiğim yerde şu anda kıyı 10-12 km. boyunda ve yer yer yaklaşık 200-300 m. dikey olarak doldurulmuş durumdadır ve doldunilmaya devam edilmektedir. Asırlar boyu kendi kıyı çizgisini çizmiş olan Karadeniz, hınçla eski sınırlanna sahip olmak istercesine kıyılan dövdükçe bulanmakta ve göz alabildiğince uzanan bir çamur deryası- na dönüşmektedir. Artık ne inci gibi göller, ne yeşil örtü ne de canlılar var, verinde duran sadece mezarlık ve duvarlan içinde yükselen ağaçlar. Şimdi sormak istiyorum, thsaniye'de neler oluyor, bunları gören başka gözler yok mu? Bu thsaniye ömeğinde anlattığım, Kara Bn- run'dan Kefken'e kadar Karadeniz sahiUerin- de yaşanan benzeri olaylar kimsenin dikkati- ni çekmiyor mu? Yapılan, yapılmak istenilen nedir? SAMtM DERY.-V ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Eşek Dansını Bilir misiniz? Hasan Pulur, telefonda takılıyordu: — Ananın seni yıkadığı leğeni günlerce yazdın; arkasından dört gün gczaltına alınanlan tefrika ettin. Ben de üç gün gözal- tına alınsam da beni de yazsan! Hasan Pulur'la takılaşırız, O "Kapı yoldaşım" der, eee, dile kr> lay, Milliyet'te dokuz yılımız birlikte geçti... Ankara Emniyeti'nin ait katında, 12 gün gözaltında kaldıktan sonra çıkan bir öğretmendi. 42 yaşındaydı. 1979'da Kahraman- maraş olayı nedeniyle yapılan öğretmen boykotuna katıtmıştı. Son siyasal eylemi buydu. Daha önce tanışmışız, ben anımsamryo- rum. O biliyor. İçerdeyken, çok ilgilenmek istedim. İşkence ne yapılmamasını diliyordum gönlümden. Gazetede, öteki öğretmen arkadaslanyta birlikte adı yayımlandı. Çıkınca şöyle dedim: — Size sahip çıkamadım, ilişki kuramadım, amagazetedeya- zabildiğimizce haberier yazdık... — Teşekkür ederim: — Öğrendiğimize göre size işkence filan yapılmış öyle mi? — Bende öbür arkadaslarla kıyaslandığında, bir şey yok abil — Peki, ne yapıldı? — Ben size söyleyeyim; iki gün uykusuz, yemeksiz bıraktılar. Beden eğitimi yaptırdılar Kaslarımız, baldırlarımız patladı! — Beden eğitimi nasıl yapılıyor? — Salon gibi bir yerde grup halindeydik. Zoria yaptırıyorlar hareketleri, yapamayanı tekmeliyoıiar; şınav çektiriyortar! (Şına/, yere uzanarak, ellerin, ayakların üzerinde gövdeyi yaylandırma) Bir de "Eşek dansı" denilen bir hareket vardır, askerde yaptınr- lardı. Onu yaptınyoriardı... — Eşek dansı mı? O nasıl? — Bır ayak öne atıyorsunuz, eller ensede keneOi; dizinizi ye- re değdiriyorsunuz; hızla ayaga kalkıyorsunuz! — Tek ayakla mı? — Tek ayak üstünde durdurduklan oluyor. (Bu eşek dansını yapamadım bir türlü. bana göre değil!) — İşkence kimlere yapıldı? — Elektriğe götürülenler otdu. Ben görmedim, çûnkü gözle- rimiz bağlıydı. Olayları, sadece duyarak izliyorduk. Yûrüyerek götürülenler bile dönüşte yere külçe gibi atılıyordul "Haydi, bir şeyin kalmaz!" deyip gidiyorlardı. Ya da "Blerini aç kapa" diye emir veriyortardı... — Anlamadım, nasıi "ellerini aç, kapal"? — Elektrik şeyinden, cereyandan... Bilekte, avuç içinde, böy- le boşluk oluyor, "aç-kapa" yöntemiyle vücuda dağılryor. Şeye kadar, son güne kadar elektrik vardı. Yalnız yılbaşı gecesi biraz rahatladık. (Işkenceciler, o gece eğlenceye mi gitmtşierdi? O ge- ce, düzel (normal) cezaevinden gardiyanlar mı gelmişlerdi?) Bir arafalaka başladı. Hûcrelerden, hücreler arası konuşmalardan anlryorduk. "Ayaklarım patladı!" diyordu biri, öbürü karşılık veri- yordu: "Gezin, iyi gelir!" İşkenceciler, her işkencede, içlerinde- ki insanı öldürüyorlardı. Ben insanltğımdan onlar adma utandım! — Siz onların yüzlerini görebiliyor muydunuz? — Zaman zaman gördük tabii.. Yalnız işkence yapantar fark- Irydt. İşkence yapanlar sekiz kadar erdi! — Ustlerinde er giysisi mi var? — Evet, genç, yirmi, yirmi bir yaşlarında erier. Birkaç tanesi- nin yüzünü gördüm. Gözlerimiz bağlı, ama bağın altondan, yer- den, paçasından, postallar, askeri giysiler görûlebJlir. Yani rütbesiz askerdi... — Emniyet Sarayı'nda oluyor bu? — Şimdi, bir işkence bölümü var; siyasileri getiriyorlar, işken- ce bölümûnde bu erlere teslim ediyorlar. Eıier alıyorlar, işkence yapıyorlar. İşkence bittikten sonra, kapıya kadar getiriyorlar, si- yasi polise teslim ediyorlar. Siyası polis gethiyor yanımıza... Böyle veriyor. Toplam on beş dakıka kadar sürüyor bu işkence; gitme, gelme de var, on dakika sûreklı işkence. 16-20 seans ya da fre- kans diyelim, şey yapılıyor, elektrik veriliyor... — Elektrik uygulandığını nereden biliyorsunuz? Size ya- pılmamış! — Bana yapılmadı, ama çevremizdeki insanlara yapılıyordu. Herhangi bir darbe izi yoktu, vurma izi yoktu. Sadece asağtdan çıglıkiar getiyordu. Ve... — Aşağtdan mı, yanlardan mı? — Yanlardan. Yani, yanm metre kadar asağıdan gibi geliyor- du bana. Kapalı bir yartarden geliyordu. Getenler anlatıyordu, elektrik olayını, şok oiayını. Kbnuşuyortardı. — Siz ne zaman gûzattına alındınız? — Ben ayın 26'smda aiındım. Sabah saat 05.00'te gelip ev- den aldılar. Eşim, kayınvalidem, oğlum evdeydrter. — Kaç kişi getip aJdı? — Ysdi kişi kadar vardılar. DGM savctsının emriyle alacakla- nnı, arama yapacaldannı sâytediter. Aradılar, bir şey bulamadılar. — Kaç çocuğunuz var? — On sekiz yaşında bir oğlum, 16 yaşında bir kızım, beş ay- lık bir oğlum var... Şimdi Mustafa Abi, ben şunun üzerinde du- ruyorum; ifademde de söyledim. 1979'daki Kahramanmaraş olaylannı protesto eytemi olarak boykota katılmamdan başka bir eylemim olmadı. Elbette, benim de bir siyasal görüşüm var; ar- kadaşlardan bir tanesi, beni tanıdığını soytemiş. Beni tanryor- sa, bu arkadaşla aynı şeyleri paylaşmak mı gerekir? Anlattıkları olayla (polis, Devrimci Komünist Partisi örgütü ile ilgili operas- yon düzenliyor, olay bu) hiçbir ilgim yok. En ufak bir delil yok. Evimde arama yapıldı, çop bulunamadı. Bir de hemşerim, za- vallı bir terzi, yeni dükkân açtı, borç para verdim. Yanıma gelir giderdi. öbürü de Kırsehir'den tanıdıgım bir öğretmen arkadaş. Başlangtcta 26 kişi vardı. Yûzlerce kişi girdi, çıktı yalnız. Onlar- dan hiçbirini tanımtyorum... Bir arkadaşın bana ugraması, biri- ne para vermem; onun her şeyine ortakmışım gibi gosteriyoriar. Ben orada eşantiyon gibi, on bir gün yattım. Bana bir şey sorul- madı. Sürekli olarak görevlilere: "Benimle neden konuşulmu- yor? Neden rfadem alınmıyor?" diye soruyordum. "Eğer, anlatacak bir şeyin varsa götürelim, anlat!" diyorlar, yani itirafta bulunmak gibi... — Saycılıktan bir yazı filan gelmesi gerekir, öyle bir şey gel- medi mi? Neyle suçluyortar? — Hayır, hiçbir şey yok! Hiçbir şey getirmediler. Sonunda, bil- miyorum, dışardakı (basındakf) baskılar yoğunlaşınca herhalde, sonunda rfadeyi aldılar... — Yani, ne diyorlar? — Siyasete ne zaman başladın? "1968-69 gençlik hareketin- de başladım" diye, doğum olayını anlatırcasma başladık. Olay- lar geliyor, geliyor, günümüze kadar getiriliyor. Tabii getirilecektir de. Arkadaşlardan biri, 500 mark borç para vermiş; "Bu para Almanya'dan ihicaolardan mı geldi? Nereden buldun markı?" diye soruyor; bir taraftan başbakanımız "Hiç kimseye dövizi ner- den aldığı sorulmayacak" diyor, "bu markı nereden buldun?" diye soruyor. Her yerde mark var! — Hücreterde bayanlar da var mıydı? — 2 numaralı hûcrede, Nesibe Beydilli diye bir bayan, Aysel diye bir kız, bir de Sabiha Bektaş vardı, O salıverildi. — Tuvalete gitme işi nasıldı? — Haa, o konuda çok titizdiler. Demir kapılı hûcrelerimizden, gelenlerin ayak seslerini duyuyor, demirlere vuruyorduk; "He- laya gıdeceğiz!" diye. Hemen götürüyorlardı. Hücrelere bir şey yapmamızdan çekiniyorlardı. Kokudan onlar da rahatsız olu- yorlardı! DOSTUM MOZART Nadir Nadi 7. bası 5000 lira (KDV içinde) Ödemeli gönderilmez. Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul REFİK DURBAŞ GEÇTİ Mİ GEÇEN GÜNLER Şiirter Çıktı ADAM YAYINLARI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle