Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 OCAK 1990 CUMHURİYET/15
HAVA DURUMU TURKIYE'DE BUGÜN
Mleteoroloıı Genel MOdûrlûğü'n-
defl alınan bıigtye göre yurdun ku-
zey ve doğu kesımleri çok bulutiu
Doğu Karadenız ıle Doğu Anadotu1
nun dofiusu kar yağıştı. diğer yer-
ler az buluttu Marmara ıle yurdun
iç tesımlen yer yer sıslı geçecek
Hava sıcaklığında önemlı bır değı-
şıkliK olmayacak Rüzgâr kuzey ve
doğu yönlerden hafif, arasıra orta
kuvvette esecek Denderimızde rüz-
gâr Yıldız ve poyrazdan 3-5 kuvve-
tınde saatte 10-21 denız mılı, Ege1
öe 7-8 kuvvetinde saattE 33-40 de-
niz mılı esecek Tahmını dalga yük-
sekJiğı 05 ilâ 15 m., Ege acıklannda
AOana
Aûapazan
Aûıyaman
Afyon
A
A 13° -1° DıyartıakH B
25 ılâ 4 metre, görüş tızaklığı 10 km , Do§u Karademz'de
yajış anında 15 km. dolayında olacak. Van Gölü'nde hava
Çok bulutlu ve kar yağışiı geçecek. Rûzgâr kuzey yönlerden
orta kuvvette esecek. Göl kûçük daigalı gorüş uzaklığı 1-5
km. olacak.
AnBkya
An&ya
Artvın
A»«ın
Bahiesır
Bılec*
Bmsöı
Bıtts
Bakı
Bursa
Çanaktale
Çorum
Oenmı
«°-T> ettne
B f - f Eronan K
S - f -9° Eraınjm K
S -12°-24°EstoşeMr S
S -2° î!°Gaaartep B
A 13° 2°ûresun K
A 15° 2° Sûmüşhane k
K 0°-4° Halddn K
A 12° 0° ısparta A
A 1° -7° Istanbui S
S 4°-3 lamr A
B -2° -12°Kars K
k -2° -11°KasOmonu S
S -2° -9° Kaysen S
S «° -*> KırMareh S
S 6° 0°Konya S
B -2° -9° Kûtahya S
A 8° -3° Malatya B
4°-8° Marasa
3°-7° KMaras
-6° •IPMersn
-10c
-22°Mu8la
•2° -IVMuş
4° O°0rtu
-4° -iffto
7» -7» SM
S° 0°Smop
9° 2°Swas
•2°-8" Trabaın
-7° -2D°Timcei
-4°-12°Van
-4»-14°Zonguldalı
A 8°-2°
A 6° -4°
A 14° 4°
A 9°-1°
K -3°-11°
B -8° 19»
K <° 0°
K 4° 1°
B 4° 0»
B 6° 5°
B S° f
S -6°-20»
s f-r
K 4°-f
B -3--1T
S 7°-3°
K -4° 13°
S -6° -14°
B 5° 0°
açık tnjkıOu ^ yajmurtu ..jg, sıst ^ l u r t ı A-açık B-bulutlu G^üneşlı K-ttrt Sask Vyajmuılu
Cezâyır L
^m. Tunus
. . . . _ Ankara &
£ > ^ '
Tebnz
• * * ^ / « S a m
DÜNYADA BUGÜN
AmstetDam B 8°
Amman
Atına
Bagda
Barcctona
Baso
Bödrat
Bertın
Bonn
Bruksel
B 16°
A 8°
B 14°
Y 12°
S 3°
B -4°
8 5°
B 7°
B 9°
BudapeçtE S -2°
Cenevrt s 4°
Ceoyir
Ckkte
Oubayı
Frantdun
Gıme
H e t e *
Katııre
Kopenhan B 8°
« m B 8°
Lefkosa A 14°
Y 18°
A 22°
A 22°
B 8°
A 15°
K 2°
B 19°
Lerangraö
Londra
Madnd
Mılano
Montreal
Moskma
Munh
NeoVirt
Oslo
Pans
Prag
Rıyad
Ftoma
Sofya
Sam
TetMm
tınus
varşaa
Venedık
VîyaiB
K 0°
B 9°
B 13°
r 6°
B -*°
K -1°
B 7°
B 7°
K 1°
B 10°
5 -6°
A 23°
Y 9°
6 -7°
B 14°
Y 7°
B 8°
VtehngionB 4°
Zûnh S 3°
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/Elverişsiz durum.
2/ Oyunda cezalı ço-
cuk... Eline ayağına
çabuk. 3/ Saçma sa-
pan söz... tskambilde
bir kâgıt. 4/ Bir ili-
miz... Içine sulu seyler
konulan kap. 5/ Nor-
malden daha küçük
boyda bir at cinsi. 6/
Bir renk... Kedi ya da
köpek yavrusu. 7/ Bir
nota... Çiçekleri si-
nek, Orttmcek gibi ki-
mi böcekleri andıran
otsu bir bitki. 8/
Ağır, sert ve siyah renkli bir tahta...
Peygamberleri Had'u dinlemedikleri
için Tann tarafından yok edilen kavim.
9/ Bezekçilikte kullarulan yeşil ve pem-
be daigalı bir çeşit sedef.
YUKAJUDAN AŞAĞIYA:
1/ Gemilerin ya da işçilerin birlikte bir
şey çekerken hep bir agızdan yüksek
sesle ve makamla söyledikleri söz. 2/
Eskiden hattatlar tarafından kullanıl-
mış yan mat bir kağıt türü... Eski Türk
güreşlerinden biri. 3/ ABD'de bir eyalet... Hicap. 4/ lyiden iyiye.
5/ Dahil.. Yüze sürulen pembe düzgün... Çüriık, temelsiz, kof. 6/
Çabuk tutusan sungerimsi bir madde... Titreme, ütreyiş. 7/ II. Ab-
dülhamit'in sürgüne gönderildiği Selanik'te ikamet ettiği köşkttn
adı. S/ Kavisli, kısa ve uç bölümu geniş bir tur kıbç... Bir peygam-
ber. 9/ Bel, çapa ya da sabarun topraktan kaldırdığj iri parça... Bir
nota.
60 YIL ÖNCE Cumhuhyet
Güzellik Balosu
9 OCAK 1930
Güzeüik Mflsabakamıza ait resimlerin neşri bu akşam bitti.
Geç gflnderUmiş olan birçok resimleri vakit kalmadığı için
maalesef neşredemiyoruz. Resimlerini neşre imkan
tnılarnadıgjmız güzellerin bu ak$am baloya teşriflerini rica
ederiz. Memurlarımız kapıda, müsabakaya iştirak
etmekisteyen bütün guzelleri deraap kaydedecekler ve
kendüerine birer numara verileceklerdir.
La Repüblik'in Pans muhabiri M.Eymen ben Rubi şehrimize
gelmiştir. Malum olduğu uzere güzel bir Türk vatandaşı
otan Matmazel, geçen sene olduğu gibi bu sene dahi
gOzeüik müsabakamıza iştirak eylemiştir. Kendisi geçen sene
karilerimiz tarafından fotoğrafı üzerinden yapılan ilk seçim
derecesinde kazananlar
arasında idi. Fakat jüri heyeti
karşısına çıkan guzeller
arasmda bulunmak uzere
Paris'ten buraya gelememişü.
Bu sene intihabatın bütün
safahatma iştirak etmek uzere
sureti mahsusada şehrimize
gelmiş bulunuyor. M.Eymen
ben Rubi'nin balo ve
müsabakamızda giyeceği
V«tt
|İ)*ıı:4
b«wı
jfik A
D.
«*» Blf elbiseler Paris'te meşhur
"Dugdare" müessesesi
tarafından ihzar edilmişür.
Vapurcular
Milli vapur idareleri tarafından şehrimize bir birlik teşkil
edildiği evvelce yazılmıştı.
Birlik tarafından Türk vapurlanrun levazım ihüyacuu temin
etmek Uzere bir levazım kooperatifi tesis edilecek ve
gemilenraizin sigorta işlerini de temin etmek ve ecnebi
sigorta şirketlerine para vermemek için vapurcular arasında
milli bir sigorta şirketi de vücude getirüecektir.
Vapurcular Birliği ayrıca nakliyat meselesinin tanzimi ve
rekabeün kaidınlması için de teşebbüsana bulunacakür.
Otomatik gişeler
Seyrisefain Idaresince sevahili mütecavire iskeleleri için
AJmanya'dan yeni otomatik bilet gişeleri getirtilmiştir. Bu
makinelerden biri dün ilk defa olarak Kadıköy iskelesine
konulmuştur. Bu gişelerden 10 kuruş 10 para atılarak
otomatik surette bir birinci mevki azimet bileti
ahnmaktadır. Bu gişeden muvafık netice alındığı takdirde,
diğer iskelelere de aynı makinelerden konulacaktır.
Yanlanna aynca para bozdurma gişeleri de yaptınlacaktır.
30 YIL ÖNCE Cumhurtyet
Hirfanlı Barajı
9 OCAK 1960
Bugün Hirfanlı Barajı ve
hidroelektrik Sanlraiının açılış
merasimi yapümıştır. Türkiye'de inşa
edilen barajların en bttyüğü olan bu
baraj Seyhan Barajı'nın takriben beş
misli kadardır. Diğer taraftan
Kesikköprü Barajı'nın temel atma
merasimi de yapümıştır.
Bu mflnesabetle yapılan törende
Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Meclis Tevfik 1leri
Başkanı Refık Koraltan, Başbakan Adnan Menderes,
Bakanlar, kordiplomatik erkanı katılmıştır.
llgililerin veTdikleri bilgilere göre, Hirfanlı Barajı gölü,
Ortadoğu'nun ve Avrupa'mn en büyük suni gölüdür.
Törende bir konuşma yapan Bayındırlık Bakanı 1leri, bu
mevzuda bilgi vermiş daha sonra Ingiliz Büyükelçisi
konuşmuştur. Bundan sonra da cumhurbaşkanı bir
duğmeye basarak, 400 milyon kilovatsaat enerji verecek Uç
tribünden birini çalıştınnıştır.
GEÇEN YIL BUGÜN C ^
Kimyasal Silah
9 OCAK 1989
Libya'da, ABD'nin kimyasal silah üretüdiğini iddia ettiği
Rabıta'daki ilaç fabrikasına yönelik bir Amerikan saldınsı
kaygısı sürüyor. Söz konusu ilaç fabrikası önceki gün çok
sayıda yabana gazeteciye hızlı bir tempoda gösterildi. öte
yandan Ingiltere'de yayımlanan güvemür The Sunday
Telegraph Gazetesi bir Amerikah yetkiliye dayanarak
verdiği haberinde Fransa'nın Libya ile bu ülkeye Mirage
avcı uçaklan satmak için gizli görüşmeler yapmakta
olduğunu yazdı.
AP'nin haberine göre, cumartesi akşamı Rabıta'daki ilaç
fabrikası çevresine binlerce kadın ve çocuk yerlestirildi. Bu
uygulamanın fabrikayı olası bir Amerikan saldırısından
"korumak" amacına yönelik olduğu Libya yetkililerince
resmen bildirildi. Fabrikanın çevresine yerleştirilen çoğu
kadın ve çocuk sivilin gece boyunca devrim marşlan,
şarkılar söyledikleri, anti Amerikan sloganlar atüklan
bildirildi.
IART1ŞMA
Ayasofya ve AT "Diişn
w
Kiliseyi camiye çevirerek sözde kutsal bir zafere ulaşacaklarını
sananların bu karanlık amaçlanna umut vermeye devam
ederseniz, ne imza attığınız uluslararası sözlerin bir anlamı
kalır ne "Biz Avrupa Konseyi üyesiyiz" demeye hakkınız olur
ne de AT'ye girme bir "düşten" öteye geçer...
"Düş" diyorum, çunkfl 21. vüzyüa 10 yıl
kala; dünya ulusları "yüksek insan uygariı-
ğınııı eTrenscl doruğuna yakalamaya doğrn
hızla yol ahrken"; biz hâlâ ikide bir "Aya-
sofya cami olson mu olmasıa mı?" gibi çağ-
dışı bir önerinin tartışmasını sürdürür dunır-
sak; AT'ye girme konusu gerçekten bir "&üş"
olarak kalır...
Kimbilir bdki de bu isteniyordur. Halkımı-
zın Avrupah uluslarla daha yakın ilişkiler içer-
sine girip demokratikleşme sürecinde ortak bir
coşkuyu yakalamasından korkuluyordur.
Yoksa artık bu çağda, Ayasofya'da namaz
kılmayı "en önemli ülke sornnlanndaıı biri
hallae getirmenin" başka ne gibi anlamı
olabilir?
Hıristiyan uygarhğuun antik mozaikleri al-
tında namaz kılarak "Müsliimaııhk görrvle-
rini (!) yerine getinnek Uteyenlere" bir sözü-
müz yok. Onlar için Istanbul'daki yûzlerce ca-
mi, üstellk pek çoğu mimarlık tarihinde yeri
olan onca büyük yapıt "yetersiz" geliyor ola-
bilir. Cağaloğlu meydanında toplu namaz kı-
larak sözde "kntsal bir savaşım" verenlerin,
şimdi de dünya kiliseleri arasında "en önem-
li başyapıtlar" listesindeki bir kultür kalıtıru
aynı savaşımlanna araç etmek istemelerine ne
denebilir ki?
Ancak dehşet verici olan, ülkemizi "tem-
sfl etme" konumuna gelmiş, görevien " T ü -
Uye C«mhuriyed'ııi çagdas nygarbk dflzeyine
ulaşürmak"la tanımlanan ve laik bir devlet
yönetimi için toplum ve hukuk karşısında
ödün verilmez sorumluluklan yüklenmiş bu-
lunan kimi yöneticilerin, bu tür istemlere ye-
şil ışık yakmalan ve gericiliğin "ortacagı
aşamanuş" amaçlanna "nmot verici" tutum
ve davranışlara girmiş olmalandır.
Oysa ki salt bizim kendi anayasal düzeni-
miz ve daha 1935 yıknda Ayasofya'yı "müze"
olarak tüm insanlığın hizmetine sokan Ata-
türk ilkelerimiz değil, bugün devlet olarak im-
zamız bulunan pek çok uluslararası sözleşme
de bu Bizans yapıtımn camiye dönüştürülme-
sini "çag dışı" sayan ve reddeden evrensel ku-
rallar içermektedir.
Bunlar arasında, daha geçen yıl onayladı-
ğımız ve 22 Temmuz 1989'da yürürlüğe giren
"Avrnpa Mimari Mirasının Koranması Söz-
lcşmesi", -sanki kimi ülkelerde bu tür insan
onuruna aykın tutumlara girilebileceği önce-
den sezümiş gibi- bakın, imza atan ülkeleri ne
gibi koşullarla bağhyor.
örneğin 11. maddesini okuyalım:
"Taraflar, knlrör mirasının mimari ve ta-
rihsd özcüikkrini korama açısından, konınan
varhklann, çagdas hayattn gereksinmeleri göz
önöne alınacak şekilde kullanunını taahhüt
edcrier."
Avnıpalı ülkelerle birlikte girdiğimiz bu
"taahhutun" karşılığı, "tarihsd özdligi" bir
Bizans kilisesi olan Ayasofya'nın, cami ola-
rak mı kullanılmasıdır? Yoksa hem "tarifcsd
özelligini korumak", hem de "çağdaş yaşa-
mın bir gereksinmesini" karşılayarak müze
olarak süregelen işlevini mi gtiçlendinnektir?
Elbette ki ikindsi.
Aynı sözleşmede bakın hangi koşula da
'evet' demişiz;
"Ba antlaşma>ı imzalayan Avrnpa Konseyi
ttye devletleri; mimari mirasın, Avrupa kül-
tür mirasuun zengtaHgi ve çeşrtleriııin eşsiz bir
ifadesi, geçmisinılzin deger biçiimez bir tanı-
gı olduganu ve bütön Avropalılani] bir ortak
mirasuu olnştnrdnğnnn kabnl ederler."
Yani Ayasofya salt bizim değil, tüm Avru-
palılanndır, insanhğmdır... Mozaikleri ve mi-
nareleriyle de geçmişin görkemli bir ta-
nığıdıı...
Evet baylar!..
Sizler, ulusumuz adına bu sözleşmelere im-
za atmış ve topraklanmızdaki tüm insanlığa
ait kultür kalıtlanmn şu veya bu amaca araç
edilrneden korunacağına yönelik laik Türki-
ye Cumhuriyeti adına "söz vermiş" yöneti-
cilersiniz.
Kiliseyi camiye çevirerek sözde kutsal bir
zafere ulaşacaklannı sananların bu karanlık
amaçlanna umut vermeye devam ederseniz,
ne imza attığınız uluslararası sözlerin bir an-
lamı kalır ne "Biz Avrupa Konseyi üyesiyiz"
demeye hakkınız olur ne de AT'ye girme bir
"düşten" öteye geçer...
Bizi, uluslar topluluğu karşısında böyle bir
duruma düşürmeye hakkınız yoktur.
Y. Mimar
OKTAY EKİNCt
Yılbaşı Özol L^kenee Progranu
tşin doğrusu bundan böyle yübaşı programlannı dışarda
yapmaya hiç heveslenmesin TRT. Alışagelmişliğin rahatbğı
içinde, kendi stüdyolannda yapmalı.
Konuyu kime açsan bir "Aaamaaannn" çe-
kip geçiyor, yazmaya değmez buluyor. O za-
man da bu işin "nzmanı" olarak geçinen ki-
şiler meydanı boş bulup istedikleri gibi at mı
oynatacaklar!.. At oynatmayı btrakın da doğru
dürüst ona binmeyi bile bilmiyorlar. Attan
düşseler "indim-bindim" denilecegini de öğ-
renmemişler.
Günlerce önce gazetelere, özellikle sızdınl-
mış haber gibi gösterildi. Bol bol fotoğraflar
yayımlandı. Gitgide bir balon gibi şişirilen
program o gece "fosss!" diye sönüverdi.
Bu, "Aaamaaannn" çekenlerin kimi, gerçek-
lara özgü bir hovardalık, üç yüz milyon lira!..
Gece başlar başlamaz anlaşıldı ki ses düze-
ni diye birşey yok. Şarkılan çalgslar bastın-
yor, üstelik net de duyuhnuyor ve her şey bir-
birine kanşıyor. Işık dersen o hiç yok. Belki
de program için seçiten yerin elverişsizliğinden
kaynaklamyor olabilir tüm bunlar. Yıllardır
dinlediğimiz sesten yana hiç nasibi olmayan
-sözüm ona- beste yapan, ağlamaklı, mızmız
söyleyişiyle ün (!) yapmış kişi boy gösteriyor.
Birşey duymak, anlamak olası değil. Mikro-
fon önünde bile sesi çıkmayam şimdi nasıl du-
yarsm! Her şey yutturmaca... O da arkası ka-
ten yazümaya değmez görse de coğunun al-
ünda yakın üişkiler, dostluklar, çıkarlar, hat-
ta gelecekteki yakınlaşmamn şimdiden üstü-
ne gölge düşme korkusu ve daha birçok ince
hesaplar yatıyor.
Neden söz etmek istediğimi elbet anlamış-
sımzdır! Bu, TV. "Ydbaşı Ozd lskence Prog-
nunı"dır.
Aman Allah, o ne yapayhk, soğukluğun di-
kâlâsı, rüküşlük aefitesi, programsızlığın gös-
terisi... Işte o gece arabesk takke düştü, kel gö-
ründü. Bunlara karşüık harcanan mı? Kral-
meraya dönük uzaklaşıp gidiyor çok şükür.
Ekranda olup bitenlere içerliyorsun, oraya
bakmayahm, diyorsun. Bir süre sonra gözün
yine taküıyor. Sunucu dansa davet ediyor. Kal-
kan bayanlar -Yani biraz sonrası programla-
nn solistleri- neyse ne havayı ısıtmaya çalışı-
yorlar. Ya kiralık kavalyeler! Damlar modern
dans yapıyor görunumünde, gariban erkekle-
rin ne yapüklan belli değil. Kimi durduğu yer-
de sıkışmış gibi sallanıyor ritme aldırış etme-
den, kimi de yalnız kollarını oynatıyor. Birisi
olanlan alkışlıyor. Kamera onu yakın planda
ahnış. Adam parmaklanm ahtapot gibi acmış,
avuç içlerini birbirine çarpıyor. Hadi diyelim
görgü kurallanna göre böyle yerlerde nasıl al-
kışlanacağını bilmiyor! Peki kameraman da mı
bilmiyor? Sık sık yakındığımız sansür bura-
da neden çalışmıyor? llgilenmeyeyim, diyor-
sun, masadaki dostunla konuşuyorsun, yalnız
değilsin ki televizyonu kapatasın. Çaresiz çe-
keceksin.
Bu kez göbek (oryantal) dansı başlıyor.
Umutla bekliyorsun, nafile. Kadın ortaya fır-
lıyor, dönüyor da dönüyor. "Yalm" diyorsun
kendi kendine, "benim büdigim bu dansın ge-
lenekleşmiş birkaç flgörii var. Ornegin göz
söznesi, gerdan kımıaa, gögüs ÜtretnMsi, gö-
bek atması, kalca kıvmnaa ve bnnlara ben-
zer rörler." Oynayarun bunlara aldırdığı yok,
o hababam dönüyor. 'Haaa' diyorsun, "Gü-
niin anlam ve önemine uygun fınldak ovuno
ba. Nice fınldak gördâk, ne yapalım? Bunu
da sineye cekeriz." Ama pişman da oluyorsun.
Her şeyi sineye çeke çeke bu duruma düştük.
Orada yer mi kaldı! Zaten daracık bir yer!
Derken bir bayan şarkıcı çıkıyor ortaya.
Omuzlan açık, dekolte kürklü. Zavallı cendere
içinde sanki! Kollannı oynatamıyor giysinin
darhğmda, belki de ödunç almıştır birinden!
Robot ondan daha hareketlidir. Çok aayor-
sun zavallıya. Yüzu yabancı gelmiyor. Tamam,
ammsıyorsun, 12 Eylül döneminde, miri ma-
la benzer giysiler giyer, birşeyler takıp takış-
tırarak marş temposunda şarkılar söyleyen de-
ğil mi? Bu kez sineye çekemiyorsun, orası do-
lu, yer yok. Haline şükrediyorsun. Ya bir de
o giysisini giyip marşlan söyleseydi, nice olur-
du halimiz'... Beterin de beteri var. Kalkıp te-
levizyonu kapatıyorsun. Masadan koro halin-
de bir "Offf beeee..." sesi yukseliyor.
İşin doğrusu bundan böyle yübaşı program-
lannı dışanda yapmaya hiç heveslenmesin
TRT. Alışılagelmişin rahatlığı içinde kendi
stüdyolarında yapmalı. Hem daha başanlı
olur, hem de yüların deneylerinden vararlanı-
larak aynca bilgi, kultür araştırması yapılma-
sını gerektinnez. Dışanda harcanarak para da-
ha yararlı bir yerde kullanılır.
SALİM ŞENGtL
Ihsaniye'de Yok Olan Doğa
İnsan ister istemez Kartal-Pendik kıyı dolgusu yüzünden
yaygaralar koparanlann nerede olduklannı, neden
sustuklannı düşünmeye başlıyor.
Bu aralar Ihsaniye'ye gitmek isterseniz, adım başı kömür
taşıyan kamyonlar ve onların delik deşik ettiği bir yoldan, tek
tük fundahklar arasından thsaniye Tepesi'ne vanrsınız. Kömür
çıkartmak için yapılan hafriyatla ilk önce göller doldurulup
yok edilmiş, dağlar tepeler aktanlmış, çıkan toprak
Karadeniz'e atılrnıştır.
thsuire, lstanb«l'a 30 km. uzaklıkta, Kc-
merborgaz üzerinden Karadeaiz sahillerine
ulaşmak istediğinizde son varacağınız yerle-
şim merkczidir.
Bundan çok değil birkaç sene önce, sık me-
şdikler arasından uzayıp giden yoldan köye
inen yokuşun başına vardığınızda, manzara bir
an insanı altındaki taşıtın frenine basmaya
zorlardı. Sağ tarafta, uçsuz bucaksız yeşillik-
ler içersinde birer inci tanesi görünümündeki
göller, köyün girişinde bulunan mezarhktaki
asırhk ağaçlar ve yeşilin bittiği yerden başla-
yan Karadeniz.
Daha dikkadi bir göz ile yöre mikro düzeyde
incelendiğindc;
Yörede bulunan göller gerek yerli gerekse
goçmen kuşlar için sık sazhklarla çevrili ol-
malanndan dolayı birer üreme ve bannma yeri
olarak önem taşımaktaydılar. Yakın çevreden
Terkos Gölü ve Kolaç çayınnda av baskısın-
dan bunalan kuşlann sıgınıp bannabilecekleri
bir alan oluşturmaktaydılar.
Bunlann dışında paragraflar halinde yöre-
nin ekolojik özelliklerine şöyle bir bakacak
olursak;
GöUerde bulunan küçük semender (Tritu-
nıs vulgaris), Dikence Balıgı (Gasterosteus
acuelatus), Yılan Balıgı (anguilla anguilla), Sa-
zan Balıgı türleri (Cyprinidae), çeşitli su kın-.
kanatlılan, tatlısu ycngeci (Tdphusa sp.) su
kaplumbağası (Emys spvClemmys sp.), nilü-
ferler (Nvmphaea alba) ve birçok su bitkileri
bu küçük hacimli iki göle açık birer labora-
tuvar özelüği kazandırmaktaydılar.
Gölden kıyıya çıkıldığında zengin bir bö-
cek mikrokosmosu ile karşüaşırdık, aynı şe-
kilde göle bakan yamaçlar, reptil ve anfibiler
açısından da oldukça zengin bir alan oluştur-
maktaydılar. Bahsetmeden geçemeyeceğim, ls-
tanbul çevresinde oldukça nadir bir tür hali-
ne gelen siyah üzerine san lekeli kara semen-
deri (salamandra salamandra) çok yakın bir
zamana kadar burada bol miktarda bulun-
maktaydı.
Gölü geride bıraktığıımzda hemen kıyısın-
dan başlayan yüksek fundahklar domuzdan
tilkiye, kurttan tavşana birçok memeti türü ba-
nndırmaktaydılar.
Bu yöre aynı zamanda göç sırasında çullu-
ğun da en bol bulunduğu yerlerden biriydi.
Göl ile deniz arasında kalan kumluk, çoğu sü-
pürge çalılan ile kaplı alanda yaz sonunda ku-
zeyden gelen büdırcın sürülerinin bir kısmı-
mn ilk ayak bastıklan yerlerden biriydi.
t 1
Karanın bittiği yerde Karadeniz'in deli dal-
galannın dövdüğü kıyılar, istavritten levreğe
kadar birçok balığın tutulduğu alanlar halin-
^deydiler.
Buraya kadar neden hep geçmiş zamanaan
bahsettiğimi merak ettiyseniz bilin ki şu an-
da bu doğal varhklann hiç biri ortada yok^e-
bebi ise kömür ocaklan veya salt para kazan-
maya yönelik zihniyet.
Bu aralar Ihsaniye've gitmek isterseniz, adım
başı kömür taşıyan kamyonlar ve onların de-
lik deşik ettiği bir yoldan, tek tük fundahklar
arasından thsaniye Tepesi'ne vanrsınız.
Tepeden göreceğiniz şey, göz alabildiğince
«7anan köstebek yuvası gibi kazıhnış, ay yü-
zeyini andıran bir alandır ve karşınızida siyah
(kömurden), san (çamurdan) bir Karadeniz
bulursunuz. Çünkü kömür çıkartmak için ya-
pılan hafriyatla, ilk önce göller doldurulup
yok edilmiş, dağlar tepeler aktanlmış, çıkan
toprak Karadeniz'e atılmış ve halen atılmak-
tadır.
İnsan ister istemez Kartal-Pendik kıyı dol-
gusu yüzünden yaygaralar koparanlann nerede
olduklannı, neden sustuklannı düşünmeye
başlıyor, çünkü bahsettiğim yerde şu anda kıyı
10-12 km. boyunda ve yer yer yaklaşık 200-300
m. dikey olarak doldurulmuş durumdadır ve
doldunilmaya devam edilmektedir.
Asırlar boyu kendi kıyı çizgisini çizmiş olan
Karadeniz, hınçla eski sınırlanna sahip olmak
istercesine kıyılan dövdükçe bulanmakta ve
göz alabildiğince uzanan bir çamur deryası-
na dönüşmektedir.
Artık ne inci gibi göller, ne yeşil örtü ne de
canlılar var, verinde duran sadece mezarlık ve
duvarlan içinde yükselen ağaçlar.
Şimdi sormak istiyorum, thsaniye'de neler
oluyor, bunları gören başka gözler yok mu?
Bu thsaniye ömeğinde anlattığım, Kara Bn-
run'dan Kefken'e kadar Karadeniz sahiUerin-
de yaşanan benzeri olaylar kimsenin dikkati-
ni çekmiyor mu? Yapılan, yapılmak istenilen
nedir?
SAMtM DERY.-V
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Eşek Dansını Bilir misiniz?
Hasan Pulur, telefonda takılıyordu:
— Ananın seni yıkadığı leğeni günlerce yazdın; arkasından
dört gün gczaltına alınanlan tefrika ettin. Ben de üç gün gözal-
tına alınsam da beni de yazsan!
Hasan Pulur'la takılaşırız, O "Kapı yoldaşım" der, eee, dile kr>
lay, Milliyet'te dokuz yılımız birlikte geçti...
Ankara Emniyeti'nin ait katında, 12 gün gözaltında kaldıktan
sonra çıkan bir öğretmendi. 42 yaşındaydı. 1979'da Kahraman-
maraş olayı nedeniyle yapılan öğretmen boykotuna katıtmıştı. Son
siyasal eylemi buydu. Daha önce tanışmışız, ben anımsamryo-
rum. O biliyor. İçerdeyken, çok ilgilenmek istedim. İşkence ne
yapılmamasını diliyordum gönlümden. Gazetede, öteki öğretmen
arkadaslanyta birlikte adı yayımlandı. Çıkınca şöyle dedim:
— Size sahip çıkamadım, ilişki kuramadım, amagazetedeya-
zabildiğimizce haberier yazdık...
— Teşekkür ederim:
— Öğrendiğimize göre size işkence filan yapılmış öyle mi?
— Bende öbür arkadaslarla kıyaslandığında, bir şey yok abil
— Peki, ne yapıldı?
— Ben size söyleyeyim; iki gün uykusuz, yemeksiz bıraktılar.
Beden eğitimi yaptırdılar Kaslarımız, baldırlarımız patladı!
— Beden eğitimi nasıl yapılıyor?
— Salon gibi bir yerde grup halindeydik. Zoria yaptırıyorlar
hareketleri, yapamayanı tekmeliyoıiar; şınav çektiriyortar! (Şına/,
yere uzanarak, ellerin, ayakların üzerinde gövdeyi yaylandırma)
Bir de "Eşek dansı" denilen bir hareket vardır, askerde yaptınr-
lardı. Onu yaptınyoriardı...
— Eşek dansı mı? O nasıl?
— Bır ayak öne atıyorsunuz, eller ensede keneOi; dizinizi ye-
re değdiriyorsunuz; hızla ayaga kalkıyorsunuz!
— Tek ayakla mı?
— Tek ayak üstünde durdurduklan oluyor. (Bu eşek dansını
yapamadım bir türlü. bana göre değil!)
— İşkence kimlere yapıldı?
— Elektriğe götürülenler otdu. Ben görmedim, çûnkü gözle-
rimiz bağlıydı. Olayları, sadece duyarak izliyorduk. Yûrüyerek
götürülenler bile dönüşte yere külçe gibi atılıyordul "Haydi, bir
şeyin kalmaz!" deyip gidiyorlardı. Ya da "Blerini aç kapa" diye
emir veriyortardı...
— Anlamadım, nasıi "ellerini aç, kapal"?
— Elektrik şeyinden, cereyandan... Bilekte, avuç içinde, böy-
le boşluk oluyor, "aç-kapa" yöntemiyle vücuda dağılryor. Şeye
kadar, son güne kadar elektrik vardı. Yalnız yılbaşı gecesi biraz
rahatladık. (Işkenceciler, o gece eğlenceye mi gitmtşierdi? O ge-
ce, düzel (normal) cezaevinden gardiyanlar mı gelmişlerdi?) Bir
arafalaka başladı. Hûcrelerden, hücreler arası konuşmalardan
anlryorduk. "Ayaklarım patladı!" diyordu biri, öbürü karşılık veri-
yordu: "Gezin, iyi gelir!" İşkenceciler, her işkencede, içlerinde-
ki insanı öldürüyorlardı. Ben insanltğımdan onlar adma utandım!
— Siz onların yüzlerini görebiliyor muydunuz?
— Zaman zaman gördük tabii.. Yalnız işkence yapantar fark-
Irydt. İşkence yapanlar sekiz kadar erdi!
— Ustlerinde er giysisi mi var?
— Evet, genç, yirmi, yirmi bir yaşlarında erier. Birkaç tanesi-
nin yüzünü gördüm. Gözlerimiz bağlı, ama bağın altondan, yer-
den, paçasından, postallar, askeri giysiler görûlebJlir. Yani
rütbesiz askerdi...
— Emniyet Sarayı'nda oluyor bu?
— Şimdi, bir işkence bölümü var; siyasileri getiriyorlar, işken-
ce bölümûnde bu erlere teslim ediyorlar. Eıier alıyorlar, işkence
yapıyorlar. İşkence bittikten sonra, kapıya kadar getiriyorlar, si-
yasi polise teslim ediyorlar. Siyası polis gethiyor yanımıza... Böyle
veriyor. Toplam on beş dakıka kadar sürüyor bu işkence; gitme,
gelme de var, on dakika sûreklı işkence. 16-20 seans ya da fre-
kans diyelim, şey yapılıyor, elektrik veriliyor...
— Elektrik uygulandığını nereden biliyorsunuz? Size ya-
pılmamış!
— Bana yapılmadı, ama çevremizdeki insanlara yapılıyordu.
Herhangi bir darbe izi yoktu, vurma izi yoktu. Sadece asağtdan
çıglıkiar getiyordu. Ve...
— Aşağtdan mı, yanlardan mı?
— Yanlardan. Yani, yanm metre kadar asağıdan gibi geliyor-
du bana. Kapalı bir yartarden geliyordu. Getenler anlatıyordu,
elektrik olayını, şok oiayını. Kbnuşuyortardı.
— Siz ne zaman gûzattına alındınız?
— Ben ayın 26'smda aiındım. Sabah saat 05.00'te gelip ev-
den aldılar. Eşim, kayınvalidem, oğlum evdeydrter.
— Kaç kişi getip aJdı?
— Ysdi kişi kadar vardılar. DGM savctsının emriyle alacakla-
nnı, arama yapacaldannı sâytediter. Aradılar, bir şey bulamadılar.
— Kaç çocuğunuz var?
— On sekiz yaşında bir oğlum, 16 yaşında bir kızım, beş ay-
lık bir oğlum var... Şimdi Mustafa Abi, ben şunun üzerinde du-
ruyorum; ifademde de söyledim. 1979'daki Kahramanmaraş
olaylannı protesto eytemi olarak boykota katılmamdan başka bir
eylemim olmadı. Elbette, benim de bir siyasal görüşüm var; ar-
kadaşlardan bir tanesi, beni tanıdığını soytemiş. Beni tanryor-
sa, bu arkadaşla aynı şeyleri paylaşmak mı gerekir? Anlattıkları
olayla (polis, Devrimci Komünist Partisi örgütü ile ilgili operas-
yon düzenliyor, olay bu) hiçbir ilgim yok. En ufak bir delil yok.
Evimde arama yapıldı, çop bulunamadı. Bir de hemşerim, za-
vallı bir terzi, yeni dükkân açtı, borç para verdim. Yanıma gelir
giderdi. öbürü de Kırsehir'den tanıdıgım bir öğretmen arkadaş.
Başlangtcta 26 kişi vardı. Yûzlerce kişi girdi, çıktı yalnız. Onlar-
dan hiçbirini tanımtyorum... Bir arkadaşın bana ugraması, biri-
ne para vermem; onun her şeyine ortakmışım gibi gosteriyoriar.
Ben orada eşantiyon gibi, on bir gün yattım. Bana bir şey sorul-
madı. Sürekli olarak görevlilere: "Benimle neden konuşulmu-
yor? Neden rfadem alınmıyor?" diye soruyordum. "Eğer,
anlatacak bir şeyin varsa götürelim, anlat!" diyorlar, yani itirafta
bulunmak gibi...
— Saycılıktan bir yazı filan gelmesi gerekir, öyle bir şey gel-
medi mi? Neyle suçluyortar?
— Hayır, hiçbir şey yok! Hiçbir şey getirmediler. Sonunda, bil-
miyorum, dışardakı (basındakf) baskılar yoğunlaşınca herhalde,
sonunda rfadeyi aldılar...
— Yani, ne diyorlar?
— Siyasete ne zaman başladın? "1968-69 gençlik hareketin-
de başladım" diye, doğum olayını anlatırcasma başladık. Olay-
lar geliyor, geliyor, günümüze kadar getiriliyor. Tabii getirilecektir
de. Arkadaşlardan biri, 500 mark borç para vermiş; "Bu para
Almanya'dan ihicaolardan mı geldi? Nereden buldun markı?"
diye soruyor; bir taraftan başbakanımız "Hiç kimseye dövizi ner-
den aldığı sorulmayacak" diyor, "bu markı nereden buldun?"
diye soruyor. Her yerde mark var!
— Hücreterde bayanlar da var mıydı?
— 2 numaralı hûcrede, Nesibe Beydilli diye bir bayan, Aysel
diye bir kız, bir de Sabiha Bektaş vardı, O salıverildi.
— Tuvalete gitme işi nasıldı?
— Haa, o konuda çok titizdiler. Demir kapılı hûcrelerimizden,
gelenlerin ayak seslerini duyuyor, demirlere vuruyorduk; "He-
laya gıdeceğiz!" diye. Hemen götürüyorlardı. Hücrelere bir şey
yapmamızdan çekiniyorlardı. Kokudan onlar da rahatsız olu-
yorlardı!
DOSTUM MOZART
Nadir Nadi
7. bası 5000 lira (KDV içinde)
Ödemeli gönderilmez.
Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul
REFİK DURBAŞ
GEÇTİ Mİ GEÇEN GÜNLER
Şiirter Çıktı
ADAM YAYINLARI