23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DIZI-ROPORTAJ 4 OCAK 1990 Adıpark ve bulvara verildi, üniversiteyakında açılıyor, hemşerilerinin yeni isteğv Aydın'a Menderes heykelı dikelim 3 Kent 3 Başbakan Röportaj: Necati Gûngör "Yalnızca polis degil, CHP'Iiler de baskı yapıyorlar- dı. thtilai gunu, İsmel Sezgin gotünılurken arkasından leneke çalanlar oldu... On yıl boyunca CHP'Iiler bcp azmlıktaydı Aydın'da. Ama aramızda bir kavga yoktu. Yollanmız a>nydı o kadar. Bir arada, yuz yıize yaşa- mıştık OD yıl boyunca-. lşte, baalannın içinde biraz kin birikmiş olraalı ki 27 Mayıs'ın havası içinde bunu açı- ga vurdular..." Bazılarının aksine Hikmet Sucuoglu, Adnan Men- detcs'in Aydın iline birçok şey yaptı|ım ileri sürüyor- du. Ona göre "Menderes, Aydın'a bir şey yapmadı" de- raek, nankörluk olurdu. Hal binası, Kasaplar Çarşısı, gar binası, Menderes'in emriyle yapümıştı sözgelirai. Va- li Konağı, DSİ, Orman lşletmesi, tekstil fabrikası, 1950'den önce mezbele durumunda olan Bey Carnisi, Cihanoğlu Camisi, koskoca Aydın Ovası'nı sulayan Ke- raer Barajı... Bütün bunlar Menderes'in özellikle iize- rinde durarak yaptırdığı eserlerdi. Esnaf Kefalet Koo- peratifi'ni kurdurtmuş, esnafa krediler vermişti. Çift- çilere yardım etmişti. TARlŞ'in gelişmesini sağlamıştı... Menderes ikcidannı sürdürebilse, kuşkusuz çok daha buyuk işler, faydalı şeyler yapacaktı Aydın için... 1960 İhtilali'nin çekindiği demokratlardan biri de camcı Emin olur. Aydın'dabir "karşı hareket" beklentisi içinde olan ihtilalciler, camcı Emin'in evini özellikle : gözaltında tutarlar. ; "Rahmetlinin bir beykelini dikmekte geç kaldık" di- ye hayıflanıyordu Hikmet Sucuoglu. Adını bir parka verdik, bir bulvara verdik, aynca Menderes Üniversite- ii'ni açacağız... Yasası, kısa sure önce çıklı. Ama onun cok sevdigi bu kentte, heykdini dikmekte geç kaldık! jhtilalin saldıgı korku yuzıinden oldu bu gecikme. İn- jallah onu da kısa zamanda gerçekleştirecegiz..." - "Bizlerin Menderes'i unutması mumkun degil... Bu- raya geiişlerinde merasimle karşılardık rahmetliyi, ama yanına çıkmak merasim gerektirmezdi. Diieyen herkesle görüşurdu. Çiftliğine giderdi insanlar. tşlerini yaptınr- lardı... Onun babnna, çocuklanm da çok orauzJanmız- da taşıdık... Adını çocuklanma verdim: Oglumun adı Adnan, kıamınki Benin... Şimdi bakıyorum, Aydın Bey'in haJleri aynı babası... Aydın Bey de burokrat de- gil; bizlerden biri gibi." J950'den sonra seçmenlerin büyük çoğunluğu demok- rat olan Aydın ilinde, partinin kuruluşu kolay olmamışlı Sucuoglu — 'Heykelı dıkemedık Kasaroğlu — CHP'lilikten donmedi. 1%5'lerde açılan Menderes Bulvan, kısa zamanda Aydın'ı zenginlerin oturduğn bir senıt htiine getirdi. (Ugur Günyiiz) oysa. 1945'te bir avuç insan, gizli gızli partiye adam çek- meye çalışıyordu. Toplumdan dışlanmış gibiydiler. Üye kaydetme çalışmaları, adam kazanma çabaları olduk- ça güç koşullarda gerçekleşiyordu. özellikle CHP yan- lısı devlet memurlan göz açtırmak istemiyorlardı bu "mubalir'lere. Polis enselerindeydi. Savcı gözaltında tu- tuyordu çalışmalannı... Basın olarak yalnızca "Demok- rat tzmir"den biraz destek göruyorlardı, o kadar... Demokrat Parti'nin kuruluş aşamasında bizzat gö- rev alanlardan camcı Emin Arslan, "CHP'den yıl- mıştık" diye anlatıyor o yılları. "Polis çagınr ikide bir, sava suçlarm boyuna! Üye bulmakta zorianıyorduk; pa- ramız yoktn... Mesudiye mahallesinde partinin ocağını kurduk. Çoluk çocuğumuzun nafakasını vererek bir yer edindik. Bu yer Kız Enstitusu'ne yakın diyerek, bunu bahane ederek savcı hemen topladı bizi, 'Hepinizi içeri aıarim' diye gozdağı verdi. Neyse araya Ethem Mende- res girdi, kurtardı bizleri... 1947'de kendi paramızla bir arsa alıp CelaJ Bayar'ın üzerine topuladık. Üzerine bir bina yaptık. Açılışı bizzat Adnan yaptı... Yıllarca kar- pit lambasının ışığındatoplandık burada; siya*ıi değer- lendirmeler yaptık, duşuncelerimizi buradan halka du- yurmaya cabaladık..." 1950 seçimlerine gelindiğinde iki parti arasındaki güç dengesi eşit bir düzeye erişir... Durumu değerlendiren CHP kurmayları tsmet Pasa'nın bizzat Aydınlılara hi- taben bir konuşma yapmasını uygun görürler. Neden- se Adnan Menderes, Aydın bölgesinden seçime gırmez 1950'de. Hulusi Çakıcı'nın da belirttiği gibi, tam tersi- ne CHP, güçlü adaylarla seçime girer burada: Nihal Erim, İ. Rüştii Aksal... Ismet Paşa, Aydınlılann top- landığı alanda, "Beni sevenler Cumhuriyet Halk Par- tisi'ne oy versinler!" diye açık açık ağırlığını duyurmak ister... Ancak çabalar boşunadır. Halk, tek partinin an- racaktır. 1957'ye gelindiğinde ise CHP % 33'ün üzeri- ne 1.8'Iik bir artış ekleyebilecektir... 1950 seçimlerınden sonra, bürokrasi önünde boynu bükuk duran DP'liler, artık bazı komplekslerinden sıy- rılacaklardır. Degil eczaneye girerken, valinin odasına girerken bile eşit koşullarda bulunmanın tadını yaşa- yacaklardır elbette. Bu devirlerde, DP rnuhalifi diye bi- 1950'den sonra seçmenlerin büyük çoğunluğu demokrat olan Aydın ilinde, partinin kuruluşu kolay olmamıştı. 1945'te bir avuç insan, gizli gizli partiye adam çekmeye çalışıyordu. Tcplumdan dışlanmış gibiydiler. Üye kaydetme çalışmalan, adam kazanma çabalan oldukça güç koşullarda gerçekleşiyordu. Özellikle CHP yanlısı devlet memurları göz açtırmıyordu. tidemokratik gölgesinden kurtulmak için el yordamıy- la bir arayısa çıkmıştır bir kez. 1950 seçiminde, CHP % 43 oy alırken, Demokrat Parti % 54.5 alır. Vo 2 oy da MP'ye çıkar. Sonuç ola- rak 1950'de, Aydın'da, CHP ile DP arasındaki oy farkı ancak 1<t 9 civanndadır. Bu küçük fark, bundan son- raki seçimlerde artış gösterecektir. 1954'te CHP'nin al- dığı oylar % 33'e inerken, DP oylarını % 64'lere çıka- S I J I t E C E K linen bazı öğretmenler, devlet memurlan hizaya sokul- mak uzere haklarında kovuşturmalar açılacak, başka yörelere atamalan yapılacak, yahut emekliye sevk edil- meleri sağlanacaktır... llin özel ihtiyaçları için Adnan Bey, o yoksa Ethem Bej bizzat meşgul olacaktır. Ay- dın'la Ankara arasında "beyef'ler gıdip gelecek... 1950-60 YILLARINDA AYPIN'DA GELİŞMELER Kentleşme yaşamı etkiledi • 1950-55 arasında Aydın'da, ülke ortalamasının uzerinde bir nüfus arüşı gözlemlenir: 335.000'den 414.000'e yukselir. Bu dönemde ülke genelinde nüfus artışı % 28'dir, Aydın'da °/o 40. Bu yıllarda kendi nufusunu rahatlıkla geçindirmeye başlayan il, dışandan göç almaya başlar. • 1950-55 arasında il, şiddetli bir kentleşme süreci yaşar: Binde 62.5... Kentleşmeyle birlikte, ilin geleneksel yaşam biçimi de değişmeye başlar. • llde ücretle çalışan nüfus sayısı da 1950'den sonra artış gösterir. 1955'e gelindiğinde ücretli kesim, yine Turkiye genelinin üstünde bir göstergeye vanr. • Aydın'ın göç alan bir il özelliğine sahip olması, kalkınma hızının yuksekliğini gösterir ve iş alanlannın genişlemesi anlamını taşır. • Ekili alanlar, 1950 ile '60 arasında, yaklaşık 99.750 hektardan 151.000 hektara hızla genişlemiştir. Pamuk ekim alanı 1950'de 40.000 dolayındayken 1960'a kadar 64 bin hektara ulaşır. Tahıl ve sebze uretimleri de aynı gelişme çizgisini izler bu yıllarda. Keza tütün üretiminde 1950 yılından sonra dört, beş kat artış gerçekleşir. 1940'larda başlayan tanmda makindeşme, 1950-60 arasmda büyük bir hız kazanır; özellikle traktör kullanımı yaygınlaşır. • 1950'den sonra özellikle Kemer Hidroelektrik Santrah'nın devreye girmesiyle ucuz enerji sağlanmış, imalathane düzeyindeki işletmeler büyük ölçekli yatınmlara dönüşmüş, tüketim malzemeleri sanayiinin yanı sıra inşaat malzemeleri sanayii kurulmuş, tanm araçlan üreten metal eşya dalı gelişmiştir. • 1950'lere gelinceye dek en önemli sanayi kuruluşu Nazilli Basma Fabrikası'dır. Oysa' 1950'den sonra Aydın ili, ihracata yönelik tanmın egemen olduğu bir bölge görünümü kazanır. Sümerbank öncülüğünde kurulan ve giderek özel sektöre mal edilen Aydın Tekstil'in varlığı da 1950'li yılların eseridir. • 1950'lerden itibaren açılan yollar ve fabrikalar eski bağ-bahçe alanlannın yok edilmesine neden olmuş; buna karşılık yeni yerleşim bölgeleri ortaya çıkmıştır. Girne, 7 E>lül, Ata mahalleleri gibi. Öteki gelişmeler 1953'te Aydın Veretn Hastanesi hizmete girdi. 1954'te Soke Çimento Fabrikası'nm temeti atıldı. 1955'te Aydın Dokuma Fabrikası'nm temeli atıldı. 19S6'da Nazilli'de otomatik telefon santralı açıldı. 1958'de Nazilli SSK Hastanesi hizmete girdi. 1958'de Akçay uzerinde Kemer Barajı kuruldu. 1959'da Ana ve Çocuk Sağlığı Merkezi açıldı. Umberto Eco Cumhuriyet'e anlatıyor: Çevirmen,yazarınbir parçasıdır YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM — Umberto Eco, dunyada 8 milyon satan "Gülün Adı"ndan sonra bir tür "süper slar yazar" oldu ister iste- mez. Eco'nun hakkında yazılan- lar da neredeyse rekor sayıya ulaş- tı. Bu durumda, ünlü yazar, ikin- ci romanı konusunda bir "tnzafa" duşme tehlikesiyle de yüz yüzey- di. Eco, "Gülun Adı'nın başansın- dan sonra telefon rehberini kop- ye edip yayımlasaydım bile satardı" diyor. — Sayın Eco, dünyanın en ön- de gelen göstergebilimcilerinden biri olarak kitle iletişimini çeşitli yönlerijle derinlemesine irdeledi- niz. Ancak 8 milvondan fazla sa- tan Gulun Adı'ndan sonra, nesne olarak irdelediginiz bu olgunun öznesi baline geldiniz, bir tür "sü- perstar yazar" oldunuz. Bu sizin kurmaca edebiyatınızı nasıl etki- ledi? — Evet, ikinci roman işte bu nedenle 8 yılımı aldı. tlkinin elde ettiği başarıdan sonra telefon reh- berini kopye edip yayımlasaydım bile en azından ilk başlarda pek çok insan bu "yapıtı" satın ala- caktı. Bu da kişiye olağanüstü bir sorumluluk duygusu veriyor... Bir başka tuzak da kolaya kaçmak olacaktı; saJt sukse devam etsin di- ye... îşte bu nedenledir ki Fouca- ult'nnn Sarkacı'nın ilk iki bölü- rnünü özellikle güç ve girift bö- lümler olarak yazdım. Böylece dikkatsiz, aceleci okuyuculan ro- mandan hemen uzaklaştırmayı amaçladım. Karşılaştığım hemen herkes, ilk iki bölüm geçildikten sonra, üçüncu bölümden itibaren romanm biraz daha dostane bir havaya büründüğunti söylüyor. Evet, başarı beni daha katı, daha müşkülpesent olmaya, ökuyucu- ya karşı belki biraz daha acıma- sız davranmaya zorladı. — Bir ögretim üyesi olarak ku- ramsal ve kurmaca edebiyaü bir- likte üretiyorsunuz. Kişiliginizin bilim adamı yönu. ozgür kurma- ca yazan yonü uzerinde baskı kur- muyor mu? Bu iki yazma türii arasında bir ikUem yaşamakta nu- sınız? — Bu bana hiçbir zaman bir ikilem olarak gelmedi. Evet, iki farklı faaliyet olduğunu yadsımı- yorurn. Fakat kanımca, bunlann ikisi de aynı sorunla ilintili. Fakat yöntemleri, biçimleri farklı. Soru- nun ortak olması nedeniyle kişi- liğimde bir bölünme olduğunu sanmıyorum. Fakat sözgelimi po- litik nedenlerle bu iki faaliyeti bir- birinden ayn tutmaya da özen gösteriyonım. Bilimsel bir toplan- tıya katılırsam burada romanla- rımdan söz etmek istemem. Foucault'nan Sarkaa'nı yazar- ken bilimsel çalışmalanmdan or- taya çıkan düşüncelerden de yarar- landım. Sözgelimi 1986'da düzen- lenen bir üniversite seminennde yaptığım "degişik çaglarda benzer dnrnmlan kıyaslama yoluyla akıl yurütme" üzerine konuşmamda kullandığım malzeme, romanda kullandığım raalzerneydi. Fakat bunu o kez farklı, eleştirel biçim- de kullandım. — tzin verirseniz şöyle sorayım: Kurmaca yazın ile kuramsai ede- biyat arasında sizin belirgin ola- rak gordugunuz farklar var mı? — 6 ay kadar once, "Yaratıa ve Yaratıcı Olmayan Yazın Türleri Arasındaki Farklar" konulu bir sempozyuma katılmıştım. Yaratıcı olmayan yazın türü ile bilim- sel/akademik ve denemeci yazın- lar kastediliyordu. Böylesi bir ayır- lerinizi anlamayanlar çıkarsa on- lan ebleb ilan edersiniz. v Düşgücü ürünü ya da yazınsal bir yapıtta ise sergileyecek bir so- nuç olmadığını düşünüyorum. Ol- sa olsa bir çelişkinin kendisini ser- güersiniz. Yaşamın üniversitelerde öğretildiğinden daha karmaşık ol- duğunu göstermeye çalışırsınız. Çelişkili ya da karşıt göruşler öne süren roman tiplerinize gülersi- niz... Çözümlenmemiş sorunlar, yanıtlanmamış sorular olduğunu göstermeyi amaçlarsınız. Yaşamı bir kurama indirgemek hiç de ko- lay değildir. — Bir yazarın yapıtından soz etmesi, onu açıklamaya calışması da hiç kolay degil galiba. — Öyle. Bu yüzden ben söyle- şilerde sık sık kitabım hakkında değil, kitabım çevresinde konuş- mak istediğimi vurgulanm. Çün- "Her yazar gibi ben de olumlu eleştiriyi olumsuz olanına tercih ediyorum. Fakat benim dost yerine düşman olmasım tercih ettiğim insanlar da var! Bana dostça davranmaya kaba bir tavırla kalkıştıkları zaman kaba bir tavırla geri çeviriyorum onları, düşman kalmaya devam etsinler diye. Fakat kimi zaman olumlu eleştiri beni düşkırıklığına uğratıyor. Olumsuz eleştiri ilgimi çekiyor" ma bana hayli itici geldi, çünkfi bundan Sofokles'in yaratıcı oldu- ğu, Platon'un olmadığı; Goethe1 nin yaratıcı olduğu, Kant'ın olma- dığı gibi bir sonuç çıkarmaya zor- lanıyonız. Oysa ben hiç böyle dü- şünmüyorum. Pbton, Aristo, Oescartes, Swedenborg ve benzer- leri; şairler, öykücüler ve romaıı- cılar kadar yaratıcıdırlar. Elbette ki yaratımn biçimi konusunda farklar var. Einstein'ın yaratıları ile Joyce*unkiler bırbınnden lark- h. — Nedir bu farklar? — Akademik bir yapıtta yara- tıcı bir sonuca varmaktır amacı- nız. Kitabı yazdığınızda, en azın- dan bir süre vardığınız sonuca ina- nırsuuz. Yine tırnak içinde söylü- yorum, "gerçek" bir şey söyledi- ğinize eminsinizdir. Eğer söyledik- kü bir şeyi birkaç cümleyle söyle- yebilseydim, tutup 600 sayfalık ki- tap yazmaya kalkınazdım. Eğer si- hirli formülü bulsaydım, hepsini bir kartpostalın arkasına yazmak- la yetinirdim! Fakat ben böyle yapmama özgürlüğünü kullan- dım; okuyucular da benim kitabı- mı okumama özgürlüğune sahip. Hatta zaman zaman romanlan- mın belirli bir süre sonra, söz ge- limi 10 yıl kadar sonra okunma- sını önerdiğim de oluyor. Ben Ho- meros'un "Odysseia"sını 2500 yıl sonra okudum, buyük zevk aldım. Demek ki zamanın engelleme gi- bi bir işlevi yok. Bir yazar olarak romanınız hak- kında konuşmamz olanaksızdır, çünkü konuşmaya başladığınız andan itibaren belirli bir yoruma gitmek zorundasınız. Böylece ya- pıtıtuzı öldurürsünüz. Roman yo- rum(lar) uretsin diye tasarlanır ve yazılır. Fakat ben her yorumun ge- çerli sayılabileceği duşüncesinde de değilim. Valiry'nin, "Metinde gerçek anlam yoktnr" şeklinde ifade ettiği görüşüne de katılmı- yorum. — Neden? — Bence yorumlama, toplum- la ne yapılacağı ve bir metnin yo- rumlanma sımrları konusunda karşıhklı gorüş alışverişi ve tartış- ma sorunudur. Bir metnin sonsuz ölçüde yonımlanabilirliği, her yo- rumun iyi ya da geçerli olacağı an- lamına gelmez. Kanımca, bir yo- rumun iyi/geçerli olduğunu söy- lemek çok guçtür; buna karşılık bir yorumun lcötü olduğunu an- lamak çok kolaydır. Bilirsiniz Pop- per'a göre bilimsel bir kuramın geçerli olduğunu kanıtlamak çok güçtür, geçersiz olduğunu göster- mek ise çok kolay. — Peki, yargıcı? Bir yazar y«- pıtının yargıcı olabilir mi? — Zor bir soru. Her şeyden ön- ce bir yazar, yapıtına sadık kal- mak, aynı zamanda eleştirmenle- rin ve yorumculann hak ve özgür- lüğune saygı göstermek zorunda- drr. Ancak elbette ki bir yazar ola- rak eleştirilere biraz farklı tepki gösteriyorum. Her yazar gibi ben de olumlu eleştiriyi olumsuz ola- nına tercih ediyorum. Herkes se- vilmek ister! Fakat benim dost ye- rine düşman olmasıru tercih etti- ğim insanlar da var! Bana dostça davranmaya kalkıştıkları zaman kaba bir tavırla geri çeviriyorum onlan, düşman kalmaya devam et- sinler diye. Fakat kimi zaman olumlu eleştiri beni düş kırıkhğı- na uğratıyor, olumsuz eleştiri il- gimi çekiyor. Bir yazara kitabım en açık şek- liyle ifşa eden deneyimlerden biri de çeviridir. İyi bir çevirmen, ya- zarla tuhaf bir arkadaşhk kurar. Çevirmen bir yapıtın içine yerle- şen, onunla birlikte yasayan bir ki- şidir. O yapıtı sizden belki de da- ha fazla okur. Bu yüzden yazarla iyi bir çevirmen arasındaki ilişki- nin erotik bir ilişki olduğunu, aşk ilişkisi özellikleri taşıdığını söyle- yeceğim. Çevirmen, yazarın bir parçası haline gelmiştir; çünkü onunla birlikte ve onun içinde du- şünür. Neyse ki bu ilişki platonik! Yoksa 25-30 çevirmenle hayli so- runlu bir ilişki yaşardım! (kahka- ha) Çevirmen, "Bu sozcugü 206. sayfada kullanıyonım, çünkü ay- nı sözciik 112, sayfada da var" di- yen kişidır. Yazar olarak size bazı bağlantılann türünu, yönünü gös- terir. Bilinç düzeyini arttırır. Bu bağlamda, çeviri, kanımca, yazar için önemli bir itici güçtür. SlRECEK 6 Ocak 1990 Saat 15.00 "Jön Türkler ve Türk MiUiyetçiliğinin Doğuşu" Şükrü Hanioğlu 13 Ocak 1990 Saat 15.00 'Osmanh Devletinde Çağdaşlaşma Sürecinin Başlangıcı" Yavuz Cezzar 20 Ocak 1990 AYIN KONUSU* "10 Yıl Önce, 10 Yıl Sonra 24 Ocak Kararlarmın İktisadi, Toplumsal, Siyasal Sonuçları>» " 27 Ocak 1990 Saat 15.00 Avrupa'da ve Türkiye'de Ekonomik Akımlar" Osman Kavala 3 Şubat 1990 Saat 15.00 "Güncel Ekonomik Sorunlar Üzerine Söyleşi" Cem Boyner 10 Şubat 1990 Saat 15.00 "İsveçte Gündelik Hayat" Demir Özlü 17 Şubat 1990 Saat 15.00 1992'ye Doğru Finans Kesiminde Yeniden Yapılaşma" Samr Uslu Etkıniıkler ucresızdır * Avın Konusu lsunbui Sheraıon Otelı Mcrhaba Salonu'nda yapılacak program av nca duyunjlacaklır İU İKTISAT FAKÜLTESİ MEZUNkARl CEMİYETİ Cumhunyet Cad 27/6 Taksim Tel 150 50 34, 150 16 42 HEP ATATURK'UN YANINDA Salih Boıok-Cemal S. Bozok 2000 lira (KDV ıçmde) Çağdaş Yaymian, Turkocağı Cad. 19M1 Cağaloğlu-tstanbul KİRALIK DAİRE Kadıköy yakasında küçük daire arıyorum. 200.000 TL'ye kadar. Bekâr bir doktor. Tel: 363 76 48 - Akşam saatleri DUYURU MİMARLAR ODASI BAKIRKÖY BÜYÜKKENT BÖLGE TEMSİLCİLİĞİ 1. GENEL KURULU GÜNDEM: 1-Açılış ve Başkanlık Dıvanı Seçımı 2- Saygı duruşu 3- Açılış kpnuşması 4- Konuklarm konusması 5- Çalışma raporunun okunması 6- Çalışma raporunun gorüşulmesı ve karara bağlanması. 7- Yeni donem çalışmalan üzerine görüş ve önerıler 8- Yönetım Kurulu adaylarının belırlenmesı TOPLANTININ YERİ ve TARİHİ: Çoğunluklu: 20-21 Ocak 1990 Saat: 09.00-17.00 Yer Bakırkoy Büyukkent 8619e Temsrtcıhğı Sakızağacı Mah. tskele Cad No: 9/1 Bakırkoy Çoğunluksuz: 27 Ocak 1990 Saat 09 00-17 00 / Genel Kurul Gorûşmeleri Yer Koşk Duğün Salonu Hüsrevıye Sok. Bakırkoy 28 Ocak 1990 Saat: 09.00-17 00 / Seçımler Yer Bakırkoy Bûyükkent Bölge Temsitcniğı Sakızağact Mah iskete Cad. No: 9/1 Bakırkoy DUYURU MİMARLAR ODASI KADIKÖY BÜYÜKKENT BÖLGE TEMSİLCİLİĞİ 1. GENEL KURULU GÜNDEM: 1- Açılış ve Başkanlık Dıvanı Seçimı 2- Saygı duruşu 3- Açılış konuşması 4- Konuklann konuşması 5- Çalışma raporunun okunması 6- Çalışma raporunun görüşülmesı ve karara bağlanması 7- Yeni donem çalışmatarı uzerıne görüş ve önenler 8- Yönetım Kurulu adaylannın belırlenmesı TOPLANTININ YERİ ve TARİHİ: Çoğunluklu: 20-21 Ocak 1990 Saat 09 00-17.00 Yer Kadıkoy BCıyükkent Bölge Temsılcıliğı Söğûtlüçeşme Cad Bayramyeri Sok Huzur Apt No 15/2 Kadıkoy Çoğunluksuz: 27 Ocak 1990 Saat: 09 00-17 00/ Genel Kurul Görüşmelen. Yer: Marmara Ünıversıtesı Göztepe Kampusu Ibranim Üzümcü Kûltûr Mer- kezi Salonu Göztepe 28 Ocak 1990 Saat 09 00-17 00/Seçımler Yer Kadıköy Bûyükkent Bölge Temsitcılığı Söğûtlüçeşme Cad Bayramyeri Sok Huzur Apt. No- 15/2 Kadıkoy DUYURU Diyarbakır'da Dilan Kitabevi'ne yapılan alçakça saldırıyı kmıyor, tüm kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz. ADIMLAR, DENG, GENÇLİK DÜNYASI, MEDYA GÜNEŞİ, SOSYALİŞT PARTİ D.BAKIR İL ÖRGÜTÜ, D. BAKIR SANAT TİYATROSU Birfik Tartişmalon DEMOKRASİ VE SOSYALİZM SORUNLARI TARTIŞMA TOPLANTILARI 1. GÜN DEMOKRASİ DEVRİM VE PROGRAM ANLAYIŞLARI 2. GÜN : SOSYALİŞT DEMOKRASİ TARİH : 6-7 OCAK 1990 SAAT : 10.00 - 18 00 YER : ANIL DÜĞUN SALONU Köyıçi Cad Büyük Besiktaş Çarş.sı No 21 (PTT östû) BEŞİKTAŞ/İST. Not : Biletler yalnızca kaptda salılacaktır
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle