Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 3 OCAK 1990
Adnan Menderes; 1950-60yılları arası Türk siyasi hayatına damgasını vuran devlet adamı
Çakırbeyli köyünden başbakanlığa
3 Kent
3 Başbakan
Röportaj: Necati
Güngör
Üç kent... Hangileri? Aydın, Isparta, Malatya. Üç
başbakan... Kimler? Menderes, Demird ve özal...
Türk sıyasal yaşamına uzun yıllar yön vermiş,
olumlu olumsuz etkiler bırakrmş üç insan. Ve
bunların doğup büyudükleri, ıçınden çıktıklan,
arkalannda destek bulduklan, külttirel, folklorik,
duygusal nedenlerle bağlandıklan memleketleri...
Başbakanların hemşerileriyle olan ilişkileri... O
mentleket ınsanlarmın, kendi ıçlerinden çıkan
siyasal öndere olan bağlılıklan, ondan beklentileri,
umutları, çıkarları...
Aydın ilimiz, DP lideri Menderes'in kalesiydı.
Demirel, Isparta için tartışmasız Ovünç kaynağı! Ya
yıllarca tsmet Paşa'nm kalesi olarak adını
demokrası defterine yazdıran Malatya? Kaç seçim
döneminden beridir kayttsız koşulsuz Ozal'ın oy
deposu durumunda!
Hemşerilik bağları mı siyasete yön veriyor bu
kentlerimızde? Yoksa siyasal yatırımlar, çtkar
hesapları mı hemşerilik duygusunu ayakta tutuyor?
Bu yazı dizimızde, Türk siyasal yaşamına önemli
ölçüde damgasını vurmuş üç başbakanın kentini
konu edıneceğiz. Hemşerilennin başbakanlığı
döneminde üç kentin insanı ne ummuş, ne
bulmuşlardı? Başbakanlar kendi seçim bölgelerine
neler yapmışlardı, neler yapıyorlardı? Konuya,
Menderes'in kalesi Aydın dan başlayacağız. Sonra
Isparta'ya geçeceğiz. Oradan da Malatya'ya. Ancak
Malatya Turgut Özal ile sınırlı değil; bu kentimizin
bir de tsmet Paşası var adlı sanlı. Üstelik Malatya
tsmet Paşa'ya olan bağlılığından Otürü Demokrat
Parti'nin sürekli ilgisinı çekmiş bır ıl... Malatya
üzerinde biraz fazlaca durup anı defterlerini
kanştıracağız.
— 1 —
Aydın'ın bir köyündeyiz. Ortahk günlük güneşlik. Kö-
ytln orta yerinde iki kahvehane var, karşılıklı. Kapı ön-
İerine masalar atılmış; masalann çevresinde, yaşlan yet-
miş, seksen, doksana varan bir dolu insan. Nedense bir
köy meydanı, köy kahvesi, köy insanlan izleniroi ver-
miyor insana bütün bu çevre. Tanrı esirgesin, yüzlerin-
den esenlik akan yaşlı insanların hepsi temiz pak, hep-
si neşeli, dunyayla banşık... Kimileri oyunun başına çök-
müş, kimileri gençlik hülyalanna dalmış gibi düşünce-
li, ama karamsarlığın izi yok yüzünde...
Köyün yazlık parkındaki ulu ağaçlar dal budak so-
yunmaya başlamışlar; yapraklar saranp dökülmeye yuz
tutmuş... Ortalıkta bir sonbahar hüznü belli belirsiz...
Masalar boş, sandalyeler insansız... Ama derli toplu bir
park; lükstürümler düzgünce kesilmiş, çiçek tarhlan ba-
kımlı... Demir parmakbklann boyası yepyeni.
Yollan da hiç mi hiç köy yoluna benzemiyor: Bakımlı,
temiz, tozun çamurun izi bile yok... Türkiye'nin birçok
köyünü, kentini, yöresini gezip görmüş biri, burada ken-
disini Batılı bir ülkenin yerleşim biriminde sanabilir ra-
hatlıkla...
Ama saşırmamak gerekir; bu köy, bir başbakanın ko-
yü! 1950-60 arasında Turk siyasi hayatına damgasını
vurmuş bir devlet adamımn toprağı ve yurdu!
Evet, Adnan Menderes'in Çakırbeyli köyündeyiz,
Gazeteci olduğumuzu, Adnan Menderes'le ilgili anı-
lar derlemek amacıyla buralara geldigimızı duyunca,
masalan çevreleyen yaşlılar, yerlerinden kıpudanmadan
şöyle bir başkalaruu çevirip bakıyorlar bize... Ne Ad-
MENDERES'İN KÖYLÜLERİ — Saglıklı, neşe dolu, dunyayla banşık insanltr. Söz Menderes'len açıldı
mı, kederli bir suskunluga büriınüyoriar. (Fotograflar: Uğur Gunyuz)
nan Menderts adı ne de bizim oralara kadar gitmiş ol-
mamız pek ırgalamıyor kimseleri. Oyuncular oyunla-
nnı sürdürüyor, ötekiler suskunluklannı bozmuyor...
Bu topraklan, bu insanlara Adnan Menderes bağış-
lar gibi satmış 1950 öncesinde. Köyün meydan yerini
o açnus kendi toprağından, park yerini o bırakmış... Bu-
rada belli bir yaşın üstünde bulunan herkesin nice anı-
sı var Menderes'le ilgili; birçok kimse, mal varlığını ona
borçlu olduğunu söylüyor... Ama iş konuşmaya geldi
mi garip bir suskunluk sanyor ortalığı! İki nedeni var
bu suskunluğtın: Birincisi, Adnaa Menderes adı, acısı
derinlere işlemiş bir yara, buralı insanlar için. tkincisi,
uzunca sürmüş bir korku dönemi yaşanmış buralarda.
thtilalci askerin soluğunu enselerinde duymus insanlar.
Duvarlardan resimler indinlmiş, insanlann arkalann-
dan tenekeler çahnmış, kapılann önlerine nöbetçiler di-
kilmiş; bu yüzden bilinenler unutulmus, yaşananlar kül-
lenmis, ortak resimler yırtümıs, yakılmış, yok edilmis...
Adnan Menderes adı, acısı derinlere
işlemiş bir yara buralı insanlar için.
Uzunca sürmüş bir korku dönemi
yaşanmış buralarda. thtilalci
asİcerlerin soluğunu enselerinde
duymuş insanlar. Duvarlardan
resimler indirilmiş, insanlann
arkalarından tenekeler çalınmış,
kapılann önlerine nöbetçiler
dikilmiş...
İnsanlann suskunluğu ve bunun nedenini iyi bilen
kunduracı Hikmet Sucuoğlu, eski bır Demokrat Partı-
li olarak kalkıp gelmişti bizimle beraber. Yakmlan, dost-
lan vardı Çakırbeyli'de. Kendisınin varhğı insanlara gü-
ven verir diye düşünüyordu. Eskı Demokrat Hikmet Su-
cuoglu'nun varlığına karşın, Çakırbeyli Ali GemkL, bir
köşeye çekip bizi sıkıca tembihleme gereği duyuyordu
konuşmadan önce: "Menderes ya da ailesi aJeybinde bir
şey yazarsanız kanşmam ha!"
Sonra bu hafif gözdağııun etkısini sılmek için kal-
kıp bızi köy meydanmda ve Adnan Menderes Parkı'n-
da gezdiriyordu Gemici dostumuz. Onun bu noktada
bizden söz alma gereğini duyması bile, hem bir tedir-
Menderes'in ÇakırbeyU'deki evi.
ginliğin hem de toz kondurulmaz bir sevginin ifadesiy-
di açıkça. Menderes, onun için erişilmesi, dokunulma-
sı olanaksız bir efsane kişiydi. Önce saygın ve varhklı
bir ailenin çocuğu olarak bu yörelerde sempati topla-
maya başlamıştı kuşkusuz. Sonra Menderes Nehri'nin
hemen yanı başında uzanan o et gibi kanlı canlı, ve-
rimli topraklannı köylülere uygun fiyatlarla satmasıy-
la adını bir kez daha yüceltmişti... Asıl efsaneyse, Ata-
tark'ün Adnan Menderes'e olan ilgisiyle başlıyordu!
"Onun büyiiklügünü önce Ataturk gördu" diye an-
latıyordu Ali Gemid. "Atatnrk'nn devrimlerine bu yö-
rede ilk sahip çıkan Adnan Bey'di zaten... Şapka K«-
nonu'nun Qk çıktıgı gttnierde kendi parasıyla şapka aup
borada balka dagıtmışb. Yaşlılar daha iyi bilir bu olay-
lan. Sonra Atatürk bir gün buradan geçerken Ajdın-
da dnrur. O zamanın valisinden ilin sorunlan hakkın-
da bilgi almak ister. Vali kem küm eder, Ataturk'ün so-
nüanna cevap veremez. Onun üzerine Adnan Bey ko-
ımşıır; her bir sordugunu anında cevaplandınr. Atatürk
o zaman tanır işte. Bu olay uzerine yanına alır Adnan
Bey'i, Ankara'ya göturûp mebus yapar... Medise tanış-
nnrken, bu adama iyi bakın der; bir gun gelecek dün-
ya çapında bir adam olacak... Haklkaten öyleydi, dön-
ya çapında bir insandı. Biz bemşerimiz oMuğn içiıı bag-
lannuştık, severdik ona. Demokrat Partisi'ne o yüzden
girmiştik... Ama dogrnsL- ya ilk zamanlar söyledikleri
bize düş gibi gelirdi. Köye ekktrik gelecek derdi sözge-
limi. Topragı traktörie snreceksiniz derdi... Yol, baraj
sözu verirdi bizlere. Traktör almamu mümkiin degil-
di, radyo dinleyebilmek olmayacak bir hayaldi_. Ve bun-
lan söylerken içimizden gülerdik Adnan Bey'e... Ama
hepsi gerçek oldu. Emegimiz, iiriınüınuz para etti. Ekk-
trigi de gorduk, volumuz da yapıidı, evlerimize bazdo-
labı da ginü zamanla! Öncekyin bemseriikle çevresİDde
toplanırdık ya sonradan büyaklnğiinii tnlar oldnk...
Ama o buyıikienmezdi bizlere karsı; bizterden biriydi
yine. Gelip tarlada koytulerle ekmek yerdi meseia. Köy-
lunün, bürokrasi onunde konuşma ozgıirliigüniı getir-
di. Koyluyu insan yerine koydu, insanlıgımızı habrlattı
bize..."
Köyüne gelirdi bizim için
"İhtilalden sonra elbiriigiyle çiftligiae bizkr bakttk.
Perişan olmasuı diye.- Bugiin de halen Aydın Bey'in ar-
kasından gideriz... O nerede biz orada! Ailece canımı-
n isteseler veririz. Yassıada durnşmalan sırasında Ad-
nan Bey'i dıinya gozuyle bir daha görebilmek için tam
on sekiz gün tstanbul'da bekledim! Oylesine bagladı bizi
kendisine diyecegim... O da bizleri severdi. En çok roeş-
gul oldugu zamanlarda bile köyttne geür, bizleri görür-
dü."
Menderes'in o "en meşgnl zamanlannda bile" sık sık
Aydın'a gelisinin altım, Hnlusi Çakıcı da özellikle çizi-
yor: "Adnan Bey'in gelisleri her zaman izdihama yol
açardı" diyor Çakıcı. "Aydınhlar kendisini gormek için
bücum ederdi. Yemekli toplanülar dnzenlenir, Adnan
Bey eski dostlannı çevresine alır, konnşmalar yapıhr-
dı. Sonra Başbakanlık'ta işleri arünca bizler Ankara^
nın yolunu tntar olduk. Yine yakın ilgi gösterirdi biz-
lere. SoniDİanmızı dinlerdi. Pamuk flyatlannı arttırdı
sözgelimi. Kısacası her ziyaretin sonunda, tatmin edici
bir halle dönerdik..."
Hulusi Çakıa, şimdilerde emekli yaşamı süren bir Ay-
dınlı. 1950 ile 60 arasındaki yıllarda, Aydın'da Ticaret
Odası Başkanlığı yapmış. Aynca DP'nin yönetim kad-
rolannda görev almıs... DP'yi bunca bağnna basan in-
sanlar, ondan öncesinde CHP'ye karşı nasıl bir tavır
içindelerdi?
"Sulalece tnönücü idik!" diyor Çakıa, bu soru kar-
şısında. "1950 seçimleri gelip çaünca CHP, tabanm kay-
makta olduğunu gördu. O zaman bu kayışı önlemek
için tsmet Paşa bizzat gelip seçim konuşması yaptı Ay-
dın'da... Çok güçlü adaylar koydnlar Ustekrine. Biri Ni-
hat Erim'di bu adaylann. Öteki t. Rüştu Aksal'dı me-
sela... Ama biz partimizi bulmuştuk bir kez. Aydınhlar
Menderes'i hiçbir zaman bırakmadılar. Hep 'rnlnm' q-
kardık... CHP yüzde 30 civannd-j bir oy alırdı, o da
işine yanunaz, millervekili çıkaramazdı bizim bara-
Karşı eylem beklentisi
1950'den 60"a kadar yasanan o coşkulu politik ortara,
ihtilalden sonra bir soğukluğa dönüşecektir. Oysa ihti-
lal guçleri Aydın çevresinden kuşkuludur. Menderes'in
memleketinden, bir "karşı" eylem beklenir. Bu eyleme
karşı tetikte beklenir... Bir yandan sokaklarda dolaşan
jandarmanın varhğı duyumsatdır insanlara; bir yandan
da ihtilal lehine propaganda kampanyaları düzenlenir.
Bu kampanya içerisinde ihtilali halka sevdirmek için gö-
revlendırilen kişılerden biri de Hnlusi Çakıa'dır!
"Tabii böyle bir kampanyaya katılmadık!" diyor Ça-
kıcı. "İhtilal lehine konuşmamız mümkün defildl, ama
politikadan da sogumuştuk bir kez... thtüalle birlikte
kuyrugumuz düştü! Apoütize olduk Aydın çevresi ola-
rak. Degil bir karşı harekette bulunmak, siyasetten nef-
ret eder dunundaydık. Ama karşı taraf bunu bilmiyordu
tabii... Aydm'da jandarmayı surekli tutabümek için jan-
darma okulu bile açülar. Bn okal, ihtilaUn armaganı-
dır Ajdınımıza..."
1960'tan sonra Aydın'daki genel davranışlardan biri
de resim yakmaktır. DükkânJarda, evlerde, duvarlarda,
albümlerde bulunan resimler birer birer yok edilir. Sı-
kıyönetim dönemlerindeki kitap yakmalar gibi. Korku,
suçlu durumlara düşme endişesi, birilen tarafindan ih-
bar edilme kaygılan, bir dönemi belgeleyen resimlerin
yok edilmesine neden olacaktır...
Birşey hatırlamıyor
1960'larda kentin üzerine çöken yoğun korku bulu-
tunun izlerine, köprülerin altından çok suların aktığı
bunca zamandan sonra bile rastlamak mümkündü: Söz-
gelimi, Şekerci Şahap Aydmoğlu'nun akşamdan saba-
ha, bütün bildiklerini unutuvermesi gibi... Akşamüstü
belediye binasında göruştüğumuz Aydınoğlu, ertesi sa-
bah anılannı anlatma sözü vermişken, sabahleyin ran-
devusuna gelmiyor ve şöyle bir haber iletiyordu yainız-
ca: "Unutmuşum, hiçbir şey hatırlamıyonım."
Aslında daha fazlasını konusmaya da gerek yoktu;
bu unutkanhk hali bile çok şey anlatmaya yetivordu kuş-
kusuz!
Alçakgönüllü bir ayakkabı yapımcısı olan Hikmet Su-
cuoğlu ise Adnan Menderes'in adı söz konusu olunca,
büyük bir coşkuyla yardımcı olmaya çahşıyordu çalış-
malarımıza. Yammıza kaulıp insanlan anyor, rahathkla
konuşmalarını sağlamak için şahsen güvence veriyor-
du.
Sucuoğlu, yirmi yaşlannda heves etmişti siyasete. O
heves içinde Bayar-Menderes'in çevresinde bulunmak
amaayla partiye de gırmıştı... Başlarda, yani 1946'larda
politikanın inceliklerine fazla aklı ermiyordu belki, ama
hemşerisi Menderes'e hulusi kalp ile bağlaruyor, onun
ardı sıra gidiyordu. DP gençlik kollarında görev ahyor,
sorumluluk üstleniyordu zamanla.
Sucuoğlu, yirmi yaşlannda heves
etmişti siyasete. O heves içinde Bayar-
Menderes'in çevresinde bulunmak
amacıyla partiye de girmişti. Başlarda,
yani 1946'larda, politikanın
inceliklerine fazla aklı ermiyordu
belki, ama hemşerisi Menderes'e
hulusi kalp ile bağlanıyor, onun ardı
sıra gidiyordu.
Deraokrat Partili oluşunu ise şu gerekçelerle açıklı-
yordu Hikmet Sucuoğlu: "Ben askere giderken hayvan
vagonlanyla sevk edildik, bunu hiç unutmadım... İn-
san vagonlanna la>ık gormuyorlardı bizi... Menderes
işte buna son verdi. Bizleri insan yerine koydu... Ba Ay-
dın'da iki tane eczane vardı o zamanlar. Bizler eczaae-
ye girerken bile şapkalanmızı çıkanrdık! Oylesine kor-
kardık resmijetten... De\let korku demekti çünki_
Menderes butun bunlan >ıkü: De>let karşısında vatan-
daşı soz sahibi yaptı! Yirmi yaşlannda Demokratlarm
içinde >er alma hevesi verdi bu bana... Yalnız ben de-
gil, herkes severdi Adnan Menderes'i burada... Öyle ka-
labalık olurdu ki sokakta adım atamazdı rahmetli! Ba
yüzden geceieri dolaşmaya çıkardı Aydın'ı. Özellikle ilk
zamanlar sık sık gelirdi. Çarşı pazar yerlerini dolafv,
mahalleleri dolaşır, şunu şovle yapın, bunu böyle ya-
pın diye belediyeye tavsiyelerde bulunurdu."
27 Mayıs'la birlikte esen korku rüzgârlarından Hik-
met Sucuoğlu da etkilenecekti sonunda. Dükkânını ka-
patacak, resimleri indirecekti duvardan... Ancak yine
de içten içe bir direnme duygusu besleyecekti... örne-
ğin 27 Mayıs'ın bayram olarak kutlandığı yıldönümle-
rinde ısrarla bayrak asmamakta direnecekti.
"Polis Kadir adında biri vardı o yıllarda. Çarşıda do-
laşır, bayrak asmayanlara diş bilerdi. Menderes'in re-
simlerini indirmemiş olanlan karakola çekerlcrdL B M -
lardan biri de berber Sait'ti meseia. Dukkânındaki re-
simler yuzunden karakola gotüriılup ifadesi alınmıştL..
Butun bunlara rağmen bayrak asmak içimizden gelmi-
yordu! Hiç unulmam; polis Kadir, çarşımn ortasıada
ayagmı yere vurup bar bar bagınnıştı: Bunlar hâlâ Mea-
deres'çilik yapıyor diye!.."
StRECEK
Regis Debray'ye cevap:
Aynı endişeleri paylaşıyonun
Daha önce Regis Debray'nin
Le Nouvel Observateur
dergisinde çıkan
"Cumhuriyetçi misiniz,
Demokrat mı?" adh yazısını
yayımlamıştık. Bugün ise, Le
Nouvel Observateur dergisinin
başyazarlarından Jacques
JuiÜard'm Regis Debray'ye
verdiği cevabı yayımhyoruz.
JACQUES JUILLARD
Regis Debray'nin bir muhafazakâr olduğu-
nu sanmıyorum ancak muhafazacı oldugu ke-
sin. "Taüı ticaref'e karşı çilecilik, lükse karşı
tanm, tuccara karşı asker, sivil topluma karşı
devlet. İşte "Yaşasın Cumhuriyet" diyen ya-
zann tahlilindeki temel unsurlar bunlar. Ati-
na'ya karşı Isparta, Kartaca'ya karşı Roma,
Voltaire'e karşı Rousseau ve hatta Montesqu-
ieu'ye karşı Manı da denebilir. Bunlara, ya-
zann urkekçe değimp geçtiği başka soyut ge-
nellemeleri de ekleyebilirim. Dişil ve eril gibi,
hatta cinsel ilişki gibi. Debray öncelikle erkek-
lere, dahası, olgun erkeklere seslenme niyeti-
la ve gerçekieştırmekle yükümlü olanlar, on-
lardır.
Evet, toplumun giderek artan bir kendili-
ğindenliği ile karşı karşıyayız. Bu kendiliğin-
denliğin reklaracılar ve tüccarlar tarafindan
ustaca kullanıldığım inkâr etmiyorum. De-
mokrasinin sorunu bu. Ama uzun sözün kı-
sası, modern toplumun bütunlüklü hareketi,
yoksulluğa ve cehalete karşı yürütülen bir mü-
cadele sayesinde, özerkliğe doğru yönelen bir
harekettir. Toplum eskiden kişüerin yardımı
ile hareket ediyordu, giderek kendi işlerini gör-
meye muktedir hale geldi.
özerkliğin riskleri ile aydın despotizmi ara-
sında bir tercih yapmak gerek! Kendi açım-
dan, aydın despotizmini halkı karanhğa mah-
kûm eden despotizme tercih ederim, hatta ka-
ranhğa mahkûm eden demokrasiye (faşizan
popüuzm) bile! Fakat "aydınhk demokrasi"-
yi de bütün bunlara tercih ederim. Tarih bize
bu yıl öyle mucizeler lütfetti ki biraz hayal kur-
maya da hakkıraız olsun, değil mi?
Sizi şaşırtmak ve dahası hayal kınklığına
uğratmak pahasına şunlan söylemek istiyorum
Sayın Debray: Yazdıklanma rağmen, tahlille-
rinizin büyük bölümune katıhyorum ve sizinle
aynı endişeleri paylaşıyorum. Ekonominin ya-
salannm, giderek eğitime, adalete ve felsefe-
ye uygulanmasım savunan katışıksız liberal-
Cumhuriyetçi mjginiz, demokrat mı?
Regis Debray'nin yazısını daha önce yayımlamıştık.
ni gizlemiyor. Bana gelince, niye saklamah, ka-
dınlarla ve gençlerle temas kurmak, daha çok
hoşuma gidiyor.
Özgtir insanın özgürlüğü
Adını vermese de, bu yazıda Debray'nin en
yakın hissettiği yazar, Benjamin Constant'dır.
Bu yazar, ünlü bir konferansında "eskilere"
göre özgürlük ile "modemlere" göre özgür-
lüğü karşı karşıya getirmişti. Eskilere göre öz-
gurlük, her şeyden önce yurttaşın özgürlüğüy-
dü, yani kölelerden farklı olarak devlet işleri-
ne katılma hakkı ve görevi olan özgür insa-
nın özgürlüğüydu. Çağdaşlara göre özgürlük
ise —yani bizlere göre— kendi işleri ile uğra-
şabilmek için yani çarkı çevirmek ve para ka-
zanmak için, bir tür katılmama hakkı, kamu
görevlerini profesyonellere bırakma hakkıydı.
Debray'nin cumhurıyetinde değer taşıyan-
lar, seçkinlerdir. Genel iradeyi yorumlamak-
lere karşı sizinle aynı saflardayız.
Günümüzde Fransa'da iki değil, üç yol var.
Cumhuriyetçiler, demokratlar ve kamuoyu öl-
çerleri. Demokraside asla kamuoyuna karşı
haklı çıkılamaz, ancak bu, kamuoyunun hep
hakh oldugu aniamına da gelmez. Her ne pa-
hasına olursa olsun başarıya ulaşma ideolo-
jisine, büyük iş rakamlarımn yüceltilmesine,
oldu bittilerin kutsallaştırılmasına, paranın
cumhuriyetine ve "top 50"ye (en büyük elli ai-
le) karşı asla gerilemeden, sürekli mücadele
.vermek gerekir. O halde benim gibi tumuyle
cumhuriyet geleneğine bağh kişiler neden bu
gelenekten kuşku duymaya başladılar ve göz-
lerini açınca sizin deyişinizle neden
"demokrat" oldular, biliyor musunuz?
Çünkü bu cumhuriyetin geniş ölçüde bir al-
datmaca olduğunu fark ettiler.
Yazınızda boydan boya Demokrasinizin se-
çim alanı olarak açıkça Amerika Büieşik Dev-
letleri'ni belirtmeniz anlamlı. öyle olsun. Pe-
ki ama sizin cumhuriyetinizi coğrafi olarak ne-
reye yerleştireceğiz? Fransa'ya mı? Ancak hiç-
bir zaman unutmamak gerekir ki, 1789'un
ölumsüz ilkderi üe donatümış o muzaffer cum-
huriyet, sömürgelerine, Brejnev'in Bulgarıs-
tan'a bile davranmayı göze alamayacağı kadar
kötü davranmıştı. O cumhuriyet kendi işçile-
rine, bizim göcmen işçilere davranmadığımız
kadar kötu davranmıştı. Katolik dinine bizim
bugün Islama gösterdiğimiz saygıyı bile gös-
termemişti.
Biraz da politikadan söz edelim. Çok soy-
lu bir biçimde, cumhuriyette "siyasal partile-
rin iktidan cle geçirme ve bu ıktıdan koruma
aygıtı olmadığını, tek bir kişiye ya da belli be-
lirsiz vaatlere degil, bir programa dayandıgını"
söylüyorsunuz? Jean Jaures'nin 1914'e kadar
hiçbir programı olmadığını ve Ulusal Direniş
Konseyi'nin programının üç sayfadan oluştu-
ğunu biliyor muydunuz? Fransızlarm başkan-
hk seçimierinde fîkir oluşturabilmek için ger-
çek siyasal tartışmalan izleyebümeleri, TV'nin
tiksindirici hâkimiyeti sayesinde gerçekleşti.
Uçüncü cumhuriyetteki seçim kampanyalan-
nın afıslerini, bildirilerini, yerel basını incele-
yin. Iddia ediyorum, biraz daha az
"cumhuriyetçi" ve biraz daha çok "demokrat"
olacaksınız.
Bir cümle ile ifade etmek gerekirse, Rous-
seau'dan ve 89'un ilkelerinden ödünç alınan
soyut evrenselh'k, cumhuriyet boyunca güçlü-
lerın egemenüğini ve topluinsal muhafazakâr-
lığı gizlemek için uygun bir paravan oldu.
Diğer bir deyişle, olduğunuzdan biraz da-
ha Marksist olmanızı rica ediyorum. Gumhu-
riyetçi soyutlamayı yüceltelim derken, sonun-
da somut yurttaş unutuluyor. Azınlıklar ara-
sında oldugu gibi, bütün toplumda da toplu-
luklara doğru neden böylesine bir yöneliş ol-
duğunu, kendi kendinize hiç sordunuz mu?
Çunkü insan yalnızca ilkelerle yaşamıyor.
Çunkü insan, yalnızca rasyonel bir cumhuri-
yetçi değil ve fakat girginlikleri, aşklan, acı-
ları, anılan ve yalnızlık karşısındaki büyük
kaygılan ile duygusal bir demokrattır.
llginç yazınıza cevabımı basit bir soruyla bi-
tirmek istiyorum. 'Tam olarak nereye gelmek
istiyorsunuz?" Anladığım kadanyla demokra-
siye fazlaca prim tanıdığımızı ve cumhuriyet
için yeterli özveride bulunmadığımızı söylü-
yorsunuz. Olabilir. Eğer amac, ulusa ahlaki
bir mesaj yollamaksa, bunu alkışlıyorum. Eğer
amacınız, Fransa Cumhuriyeti'nin
"demokrat" anlayışlarca istila edilmiş Avru-
pa ile uyuşmayacağını öne sürmekse, size ka-
tılmam mümkün değildir. Dahası, ekonomi-
yi yerli yerine oturtmak gerekçesi altında Fran-
sa'nın geri kalmışlığa doğru süruklenmesine
boyun eğerseniz, şiddetle karşı çıkanm. Ve ni-
hayet, popülizm ve kamuoyu baskıları kaygı-
sı yüzünden 19. yüzyılın temsili demokrasisi-
ne sanlırsanız, beni endişelendirirsiniz.
BEHZAT
BAYKAL
(1959-31.12.1984)
Güzel dost Behzat Baykal'ın
oldürülüşünün beşincı yıldönümünde
saygıyla anıyoruz.
Dostlan adına
VEYSEL-EROL ÇAM
- —
(§ \ A
*J r *
m
WHm
DLRSUN
BEHZAT
BAYKAL
1959-31 Aralık 1984
Işkencede ölümünün 5. yılında seni
sevgiyle anıyoruz.
Gülümseyişin hep yanıbaşımızda...
Dava arkadaşları adına
BÜYÜKBAŞ, ŞENOL ULANGÜL
ÖZEL BAKIRKÖY
ÖMÜR HASTANESİ
Ömür hastanesi sağlığınıza yardımcıdır.
• 24 saat, seçkın eğitilmiş personel ile genel
sağlık hizmetleri
• Profesör Doçent ve Uzmanlar Yönetiminde
Poliklinik hizmetleri
• Tüm amelıyatlar:
• Genel Cerrahi • Kadın Hastalıkları ve
Doğum • Dahıliye • Çocuk • K.B.B. • Göz
* Ortepedı • Ürşloji
• Bılgisayarlı aletler ile laboratuvar hizmetleri -
• Röntgen • Ultrasonografi • Mamografi *
Biokımya • Hormon Bakteriyoloji • Stopatoloji
ve Endoskopik tetkikler.
Gençler cad. No:24 Tren ıstasyonu. belediye
şube müdürlüğü, ve evlendırme dairesi yanı
Tel: 5429920 - 21 - 22 - 26
Dedi ki: "Dostlarıma doyamadım..."
AaKAYBIMIZ
Merhum gazeteci-yazar Fuat Araslı ve Merhume Leylâ Araslı'nın
oğlu; merhum Dr. Kemal Tezel ve biyolog Naciye Tezel'in
damadı; Av. Enver, Av. Güner, Muh. Atillâ, Y. Mım. Azer Arash,
Dr. Meral özer, öğretim Üyesı Ülkü Erzurumlu, Diş Tabibi
Melek Kuran ve Ecz. Nur Mittag'ın hayatlan kadar sevdikleri
kardeşleri; Alev, Banu, Berna, Nıl, özge ve Fuat'ın sevgili
amcalan; Mehmet, Ali, Sinan, Doğuş, Leyla ve Atillâ'nın can
dayılan; Av. Tevfik, Y. Muh. Ziya, Em. Alb. AdU Araslı, Dr.
Şefika Ataman, Merhume Zehra, Merhum Süleyman ve merhum
Feyzullah Erdoğan'ın yeğenleri; Dr. Ismet özer, Prof. Dr. Murat
Erzurumlu, Y. Mim. Muh. Erol Kuran, Dr. J. Mittag, Engin ve
Christa Araslı'nın kayınbiraderlerı, Prof. Dr. Oya Arash'nm
biricik eşi
Arkeolog - Gazeteci
Eski Kars Milletvekili
DOĞAN
ARASLTyı
31 Aralık 1989 akşamı, tedavı gördüğu F. Almanya'da büyük bir
üzüntüyle kaybettik.
Cenazesı 5 Ocak 1990 Cuma gunu Ankara Maltepe Camisi'nde
kıhnacak öğle namazından sonra Cebeci Asri Mezarlığı'nda
toprağa verilecektir. Allah rahmet eylesin.
AİLESİ
VEFAT
Merhum Ord. Prof. Dr. Zeki Zeren'in eşi, Orhan Zeki Zeren,
Togan Zeki Zeren'in anneleri; Yıldız Zeren, Turkân Zeren'in
kayınvalideleri; Bizden-lzzet Titız, Ünal-Saadet Zeren ve Oral
Zeren'in babaanneleri; Ali Seçkin ve Umutcan'ın
büyükbabaanııeleri '
MAKBULE ZEREN
Hanımefendi ebediyete intikal etmiş ve ebedi istirahatgâhına
tevdı edilmıştır. Allah rahmet eylesin
AİLESİ
Ehliyetimi ve hüvıyetimı
kaybettım. Geçersizdır.
CEMAL DUYGUN
Nüfus cüzdanımı yitirdim.
Yenisini çıkaracağımdan,
eskisi hükumsuzdür.
NURSEL ÖZKAN
VEFAT
Baromuzun 5433 sicil sayısında kayıtlı
AVUKAT
MEHMET ŞADAN CESSAN
vefat etmiştir.
Aziz meslektaşımızın cenazesi perşembe günü Bakırköy
Kartaltepe Amine Hatun Camii'nde kıhnacak öğle
namazım müteakip ebedi istirahatgâhına defnedilecektir.
Merhuma Tanrı'dan rahmet, kederli ailesine ve
meslektaşlanmıza başsağlığı dileriz.
İSTANBUL BAROSU BAŞKANUĞI