25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/6 DİZt-RÖPORTAJ 17 OCAK 1990 Çocuklar, serum bağlanamadığı için ölüyor; analar doktorlara, doktorlaryere bakıyor 'Ölüm doğuran analar'a alışmak Güneydoğu'dan Sağlık Notları GÜNDÜZ İMŞİR CENGİZ PEKSOY - 3 - Ilçe merkezindeki 2 nolu sağlık ocağı, vaktiyle dev- let hastanesi işlevini yürütüyormuş.. Bugün burası sağ- lık ocağı olarak hizmet veriyor. Ocağın sorumlu görev- lisi 10 yıllık pratisyen hekinı Mehmet Gümiiş... Sayın Gümüş, kaymakamlığı arayarak bize yardım- cı olup olamayacağını öğrenmek istiyor. Bekliyoruz. Gerekli yanıt ahndıktan sonra, "Buyunın" diyor, "is- tediğiniz nedir?" Amacımızı açıklıyoruz. "Valla Sağ lık Bakaniığı'nın açıklamış oldugu gibi, ki sanınm di- ger ocaklarda da durum aynıdır, ocağımız malzeme ve tıbbi hizmet yöniinden eksiksizdir". Bu açıklama bi- raz olsun rahatlatıyor bizi. Hiç değilse ilçe merkezin- deki sağlık ocağı halka eksiksiz bir hizmet sunabiliyor- du. Gerçi polikliniğin günluk hasta ortalamasının 100 kişiyi bulduğunu öğrendiğimizde biraz şaşırdık, ama olabilirdı elbette; saat henüz 10.30'u gösteriyordu ve hastalann büyük çoğunluğu 08.00'den beri muayene edilip reçeteleri yazılmıştı ve Sayın Gümüş bizlerle ko- nuşacak zamanı yaratabilmışti; niye olmasın? Burada her şey tüm uygunluğuyla yolundaydı. Bu durumda ocağı gezmek, fotoğraflamak ve kutlamalarımızı sun- mak da bizlere düşüyordu. Tam bu sırada telefon çal- dı. Bekledik. Sayın Gümüş, kaymakam beyle görüşü- yordu: "Sayın Kaymakamım" diyordu, "bu 'tarama' işi için tam 100 bin adet teksir kâgıdına ihtiyacımız var. Evet efendim; bakanlık matbu formlar için gerekli kâ- gıdın bizler tarafından bulunmasını isteraiş. Efendim bcn 100 bin adet kâğıdı nereden bulayım? Anlıyorum saygılar sunanra. Vs."..Mehmet Gumüş'e yeri gelmiş- ken sağlık taramasıyla ilgilı bir iki soru yöneltmek is- tedik. Sağlık taraması kapsamında kaç adet köy, öğ- renci ve yurttaş bulunuyordu? Hazırlıklan neydi? Ne kadan tamamlanmıştı? Bu röportajın yapıldığı günlerde taramanın başlanmasına üç gün kaldığına göre eğer var- sa, sorunlar büyük olçüde giderilmişti herhalde... "Birtakım sorunlanmız var tabii" diye başladı Gu- raüş, "örneğin Nizip ilçesinde (köydekilerie biriikte) 25 bin ögrenci var. Bu ögrencilere birer adet diş macunu ile diş fırçası verilmesi zoruniu tutulmuştur. Yaptıgı- mız ortalama hesaplara göre bir adet macun ve fırça 4 bin liraya mal oluyor. 25 bin ögrenci için 100 milyon Kalkmmada oncelikli illerin sağlık ocağı durumu (1989 sonu itibarıyla) PUNLANAN İL »1 01 KÖY TİP< T0PUM 1. ÖNC. İLLER FML A1 D1 KÖY TİPİ TOPLAM 02 AOıyaman 04 Ağn 12 Bingöl 13 Bitlıs 21 Diyarbakır 29 Gumüstıane 30 Hakkân 36Kars 47 Mardın 49Muş 56 Siirt 62 Tuncelı 65 Van Topiam 2. ÖNC. İUER 05 Amasya 08 Artvın 18 Çankırı 19 Çorum 23 Elazığ 24 Erzincan 25 Erzurum 37 Kastamonu 44 Malatya 46 K.Maraş 57 Sinop 58 Sıvas 60 Tokat 63 Ş.Urfa 66 Yozgat Topiam Gertel topiam 4 2 2 1 8 1 0 3 3 0 3 1 1 29 2 1 2 4 7 3 8 2 8 4 1 6 6 3 4 61 90 4 3 2 2 11 4 1 9 6 2 6 5 4 59 3 6 9 8 4 4 8 11 2 5 3 9 5 9 4 89 148 26 27 15 17 36 14 16 61 44 24 25 13 30 348 27 23 22 43 26 27 63 37 39 50 26 61 42 39 51 575 923 34 32 19 20 55 19 17 73 53 26 34 19 35 436 32 30 32 55 37 34 79 50 49 59 30 76 53 50 59 725 1161 2 2 1 1 5 0 0 3 3 0 3 1 1 22 2 1 2 2 4 2 5 1 8 4 1 3 6 3 4 48 70 4 3 2 1 10 4 1 9 5 0 6 5 4 54 3 6 9 8 5 4 9 11 2 3 3 9 5 8 4 97 141 23 27 14 12 35 13 9 61 44 20 23 13 24 318 27 23 21 43 25 26 60 37 37 49 26 54 40 38 51 557 875 29 32 17 14 50 17 10 73 52 20 32 19 29 394 27 30 31 49 33 32 72 49 46 56 29 64 51 49 50 669 1063 Sağlık hizmetlerinin verildigi bastane onünde, yerde çocuğunun altını degiştiren bir ana. A1 tipi saihk ocaftı: II merkezlerı ve büyük ilçeterde planlanır. 30 bin-50 bin nülusa hızmet eder. D1 tipi sağlık ocağı: llce merkezlennde planlanır ve 10 bin-30 bin nüfusa hizmet eder. Köy tipi sağlık ocağı: Köylerüe planlanır ve 5 bm-10 bin nüfusa hizmet eder. \ lira gerekiyor. Bu para henüz saglanamadı, ama kay- makamımız Tancan Arpak Bey bugün ilçe ileri gelen- leriyle (yeni zengin kişilerimizdir bunlar) toplanarak ba- ğış toplayacak... Gerekli ballerde ilaç dağıtabilmek için halktan kuilanmadıgı ilaçlan toplnyoruz. (Toplanan ilaçlann makam masasının yanında duran mukavva ku- tudakiler olup olmadığını merak ediyoruz.) "Evet, ama... Zaten ilaç verilecek hasta ögrenci sayısının 1000'i geçmeyecegtni tahmin ediyoruz." Ama nasıl olur, sırf parazitli çocuk sayısının 15 binli sayılara ulaş- tığıru köylerde yapmış olduğumuz araştırmalardan öğ- renmiştik biz... "Olabilir tabii" diyor M.Gümüş, "ama bu öğrencilerin tiimıi de yoksul ailelerden gelmiyor ki..." Ocağı gezmek için kalkıyoruz. Göreceğimiz düzen kuşkusuz bu gergin havayı yumuşatacaktır. Ama ilk gir- diğimiz yer, kapısının üstünde "aşı odası" yazüı 1 m'ye 1.5 m'lik bir odacıktı. Kullanılmış enjektörler, kulla- nılmış pamuklar aşı gereçlerinin yaru sıra, tezgâhın üs- tünde karman çorman duruyorlardı. "Oda"nın bak- terilerden geçilmediğini görmek için mikroskop duyar- lığında gözlere sahip olmaya gerek olmadığını söyledi- ğimizde: "Korkmayın, onlar da ögle tatiiine çıknuşlar- dır şimdi" diye espri yaptı Mehmet Bey. Daha sonra sorumlusu olduğu bu yerden gururlandığıru gösteren bir ifadeyle gözlerini rutubetten yeşermiş tavan ve du- varlarda gezdirerek, "Beyler," dedi, "devletimizin ola- naklan bu, ne yapalım?" Gaziantep'te başlatılan, bir iki gün sonra da Nizip ve çevresinde sürdürulecek olan sağlık taramasına rast- lamamız bir şanstı. Süresi bir yıla indirilen mecburi hiz- metin bütünüyle kaldınlacağı yetkililer tarafından acık- lanırken, koca tıp ordusunun bu yasadan ne şekilde et- kilendiğini, hizmet vermeye çalıştıkları sağlık ocakla- nrun durumunu yerinde izlemekti amaanuz. Bakın genç doktorumuz AH Osman Bagdaya meslek yaşamının ba- şında nasıl etkilenmiş bu yasadan: "Doktorumuzun Salkım Köyü'ne geiişinin birinci ya da ikinci günüydü. Gece geç vakit apar topar bir ço- cuk getirdiler. Aşın su kaybından parşömen gibi bu- ruşmuş bir çocuk. Çocuğa serum bağlamak gerekiyor- du. 'Hadi oğlum sıradan bir olay bu' diye kendi ken- dini yüreklendirdi Dr. Buğdaycı. Ama ecza dolabında işine yarayabilecek hiçbir şey yoktu. Nizip Devlet Has- tanesi 10, Gaziantep 30 km. uzagındaydı. Çocuğu götürün' dedi. 'Götüremeyiz' diye yanıt verdi çocnğun babası. 'Sen bir şeyler yapsan doktor bey* diye konuş- tu çocugnn o ana kadar sessiz kalan anası. Nasıl anla- tacaksın hiçbir şey yapamayacağını? Anlatamayacak- sın. 'Sıradan olay' dedigin şeyin su kaybı degil, serum bağlanamadığı için doğan ölümler olduğunu anlayacak- sın. 'Ölüm doğuran analar' öfkeli öfkeli bakacaklar sa- na, ya alışacaksın ya alışamayacaksın..." SORECEK IsveçlisovyetologAnders Aslund: Sovyetolog SSCB'de toprak reformu çok sınırlı tutuldu— 2 — —Monarşistlerin gücii nedir? ASLUND — Belirsiz. Ancak ağırlıklı bir grup değil. SSCB'deki ilginç olgulardan biri, Çar ailesi yanlılarıyla Stalinistlcrin bütün li- beral eğilimlere karşı ortak tavıı alması. Her iki grup da ülkeyi diş dünyadan koparmak, soyutlamak istiyor, Her iki grubu üç dergi çev- resinde biriikte görmek mumkün. Getrç Mu- hafız, Moskova ve Çağdaş Dostlar adlı dergilerdv kimin Stalinist, kimin çarist oldu- ğunu ayırt etmek hayli zor. Birbirleriyle de hiç- bir polemiğe girnıiyorlar. —Bir de "Büyük Rusya" düşüncesini işle- yen Paınyat örgütü var. Faşist bir örgüt mü bu? ASLUND — Milliyetçi ve anti-Semitist bir örgüt. Ancak düşünceleri çok karışık. Onları faşist olmaktan çok NeoNazı diye nitelemek isterim. Çunkü korporatizmden çok ırkçılık- lan ağır basıyor. —Sayın Aslund, SSCB ekonomisindeki çökmenin önü alınamıyor. Sizce şu anda en ciddi ve en belirleyici sorun nedir? ASLUND — Çok büyük bir bunalım ya- şaruyor, evet. Ana sorun, ücretlerin fiyatlar- dan daha fazla serbest bırakılmasından kaynaklanıyor. Bu yüzden de arz ve talep ara- sındaki uçurum hızla genişlemekte. Mal akı- şı gittikçe yavaşlıyor. Üretimde de aydan aya belirgin bir durulma var. Bu durumu Polon- ya'da 1980-82 arasında yasanan bunahmla karşılaştırmak mumkun. Siyasi perspektifler farklı, ancak ekonomik durum aynı. Öyle tah- min ediyorum-ki, SSCB'de milli geür iki yıl- lık bir dönem içinde yûzde 20 dolayında düşüş gösterecek. Polonya'da mılli geür 1980-82 ara- sında yuzde 22 oranında düşmüştü. SSCB büt- çesinde acık, 1989da GSMH'nin yuzde 13ünü oluşturdu. Dolar karaborsası 1988-89 arasın- da üçe katlandı. Mal darlığında da son iki yıl- da önceki yıllara kıyasla çok ciddi artışlar var. Bütun bu sorunların çozümu için öncelikle ve özellikle fîyatların serbest bırakılması gereki- yor. Zam korkusu —Öyleyse neden bırakmıyorlar? ASLUND — Demokrasiye geçişin yaşan- makta olduğu bu aşamada fıyatlan arttırmak Sovyet hükümeti tarafmdan bir "siyasi intihar" olarak görülüyor. Yönetim et fiyat- larına ülke çapında 1962'de zam getirme ka- rarı aldığında işçi ayaklanmaları ve grevler yaşanmış, kanh çatışmalar olmuştu Novoye- kask ve Karaganda gibi şehirlerde ordu bir- likleri halkı katletmişti. —Benzeri bir durumdan korkuluyor. ASLUND — Evet. —Peki bu tutumu ne kadar sürdürebilecek- lcr? ASLUND — Fiyatları yükseltmedikleri sü- rece ekonomik durum kötüleşmeye devam edecek. Bunalım, fıyatlan yükseltmenin siyasi koşulları doğuncaya kadar sürecek. Bunda ge- ciktikleri sürece, yasanan sıkıntının dozu da artacak. nomik reformlar için bürokrasiyi kırmak zo- rundalar. Demokrasiye geçişi surdürmek için de fiyatları arttıramıyorlar. Oysa bu, ekono- mik reformlann önkoşulu. Ekonomik reform- lar, piyasa güçlerinin rolünü arttıracak. Bu da piyasanın dengelenmesini gerektiriyor. Piya- sanın dengelenmesi için de benim tahminle- rime gore yüzde 40 oranında zam yapmalan şart. Bu da hiçbir hükümetin altından kalka- bileceği bir şey değil. Reforma direnç —Peki, kırsal kesimde başlatılan reformlar ne durumda? Tarım kooperatifleri, ailelerin devletten loprak kiralaması.. gibi uygulama- lar şu ana kadar verimli bir sonuç verdi mi? ASLUND — Toprak reforrnu şu ana kadar çok sınırlı tutuldu. Bunun nedeni siyasi. Bir kere, yönetim içinde, aile temelli tarım sektö- rünün gelişmesine şiddetle karşı olan bir klik var. Politbüro içindeki tarım sorumlusu İgor Ligaçev bu eğilimin başını çekiyor. İkincisi, parti mekanizmasının büyük bir kesimi tarım sektörüne istihdam edilmiş durumda. Sanayi sektörüne değil, çünkü o sektör fazla tekno- lojik bilgi gerektiriyor. Tarım sektöründeki planlamaıun parti mekanizmas: tarafından yürütülecek kadar "kolay" oiduğuna inanılı- yor. Şu anda Halk Temsildleri Mecüsi'nde 1/5 oranmda temsil edilen Sovyet 'toprak ağaları', yani kolhozvesolhoz yöneticileri, topraklarm ailelere kiralanmasma karşı. Çünkü hem toprak kaybedecekler hem de bugüne kadar sürdürdükleri verimsiz üretim ortaya çıkacak. Bir de, şu anda Halk Temsilcileri Meclisi'n- de 1/5 oranında te.nsil edilen Sovyet "toprak ağalan" sınıfının, yani kolhoz ve solhaz yö- neticilerinin tutumunu belirleyici bir faktör olarak bu söylediklerime eklemek gerekiyor. Bu sınıf, topraklarm ailelere kiralanmasma karşı; çünkü hem toprak kaybetmiş olacak- lar, hem de bugüne kadar sürdürdükleri ve- rimsiz üretim ortaya çıkacak. Işte sorunun siyasi nedeni bu. Gorbaçov konuyu dinamik bir şekilde Şubat 1986'dan beri kamuoyu önünde işledi, ancak küçük çaplı sonLçlar elde edebildi. —Peki, devlet sektöründe uvgulamaya ko- nulan yeniden yapılanma kararlan ne durum- da? 15 milvonu aşkın insan yeni işlere se>k edilmevi kabul edecek gibi görünüyor mu? ASLLND — Bu, büyük bir sorun. SSCB, sanayileşme ve şehirleşme sürecini tamamla- dıktan sonra ekonomisini yeniden yapılandır- madı. EUerinde yığmla çağdışı fabrika var. —Yani, bir çeşit kısır döngü yijşanmak- —1950'lerden kalma fabrikalar mı bunlar? ta - ASLUND — Hayır, daha çok 1930'lardan ASLUND — Evet, bürokrasiyi kırmak için kalma. Bu fabrikaların kapatılması gerekiyor, ^~"~""~~ demokratikleşmeye ihtiyaçlan var. Çünkü eko- ancak ülkede iflas ya da işyeri kapatma me- D İ T T l kanizması yok. Ana sorun olarak görünen iş- sizlik sorunu, aslında işgücundeki fazlalıktan kaynaklanıyor. Özellikle Orta Asya'da ve Kaf- kasya'nın belirli kesimlerinde, örneğin Azer- baycan'da önemli bir işgücü fazlası var. —Ne kadar? ASLUND — Son bilgilere göre 6-7 milyon dolayında. Bu, SSCB topiam işgücünün yüz- de 4'ü demek. Buna, istihdam ediien, ancak tümüyle verimsiz olduğu için ekonomiye hiç- bir katkısı olmayan yuzde 8'lik işgücünü de eklemek gerekiyor. Verimsiz sektörlerdeki bu kişileri 'silkelemek' zorundalar. Çünku ülkede aslında büyük bir işgücü açı- ğı gozleniyor. Hizmet sektörünün gelişme dü- zeyi çok düşük, bu sektördeki fiyat ve ücretler çok yüksek. Yani bu, özel girişimlere geniş öl- çude olanaklar tanıyan kârlı bir iş alanı. Özet- lersek, sorun, özellikle Muslümanlar arasında yasanan işsizlikten ve verimsiz şirketlerdeki iş- gücu fazlasından doğuyor. —Savunma sanayündeki tıkanmanın nedeni neydi? Know-how eksikligi mi? ASLUND — Nedeni hem nitel hem de ni- cel... CIA'nın doğru olduğunu sandığım iddi- alarına gore Sovyetler'in savunma giderleri 1977'den bu yana her yıl yüzde 3 birimlik ar-' tış gösterdi. Eğer söz konusu dönem içinde milli gelir aynı kaldıysa, savunma sektörünün milli ^elirdeki payı büyük bir artış göstermiş demektir. Tahminime göre, bu oran şu anda yüzde 25 dolayırida! Ve ABD ile silahlanma varışında bu da yeterli olmadı. Afganistan dı- şında ülke hiçbir savaşa da katılmadı. Yani kaynaklar boşu boşuna o kanala akıtıldı. Bu aşamada SSCB'nin yönetici kadrosu şöyle düşündü: ABD'nin bize saldırması kendi çıkarlarına aykın, o halde zaten kazanama- yacağımız bir yarışta dev kaynaklan neden çarçur edelim? Savunmada güvenlik çok da- ha düşük bir düzeyde de sağlanabilirdi. Bu- radan yola çıkarak, Reagan'ın or ta menzilli roketleri Avrupa'ya yerleştirmesinin hem Gor- baçov'u hem de yaşanmakta olan silahsızlan- mayı yarattığını öne sürmek mümkün. Know-how konusuna gelince: Bürokrasi her sektorde olduğu gibi savunma sektöründe de geçerliydi. Bütün taze ve yaratıcı düşünceleri içinde eritti. Gençlere hiçbir fırsat tanınma- dı. Eıneklilık çağları gelip geçtiği halde hâlâ koltuklannda oturan 80'lik ihtiyarlar hem çev- relerıni gençlerle doldurmaktan kaçtılar, hem de yeni profesörlerin atanmasınm yolunu tı- kadılar. Atananların yaşı hep geçmişti. —Reagan'ın orta menzilli roketlerinin Gor- baçov "u 'yarattığı' şeklindeki savınız çok il- ginç. Bunu biraz daha açar mısınız? ASLUND — Reagan'ın 80'lerdeki roket yer- leştirme kararıyla, eski Başkan Carter'ın 70'Ierin sonundaki tutumunu kıyaslayalım. Caner, anımsarsaruz, banş hareketinin nöt- ron bombasına karşı protestolanna boyun eğ- miş, bu da SSCB'nin silahlanma yarışım sürdürmesine ve Afganistan'a girmesine yol açmıştı. Carter'ın bu işgaldeki sorumluluğu- nu teslim etmek zorundayız. Oysa Reagan'ın kararlı silahlanma politikası, sonunda, silah- sızlanmanın hız kazandığı bir süreci berabe- rinde getirdi. SSCB de boylece teknolojik açıdan ne kadar geri kalmış olduğunun bilin- cine vardı. Bu perspektiften bakarsak, ulus- lararası barış hareketinin nötron bombasını protesto ederek SSCB'deki reform hareketle- rini geciktirdiğini de savlayabiliriz. Bugünkü barış ve özgurlük süreci onlara rağmen baş- lamıştır! MİSSURİ ÜNİVERSİTESİ RAPORU * K. Ozal: Iddialar gerçek dışıHaber Merkezi — Eski MSP Milletvekili ve eski bakanlardan Korkut Özal, Faysal Finans Kuru- mu ile herhangi bir ilişkisinin ol- madığını, tarikatlann devlete sız- masında rol oynadıği şeklindeki iddianın da gerçek dışı olduğunu söyledi. Missuri Üniversitesi'nin bir raporuna dayanarak gazete- mizde 4 ocak günü yayımlanan "Tarikatlar devlete sızdı" başlık- lı haberle ilgili bir açıklama gön- deren Korkut özal, haberde belir- tilen birçok iddiayı yanıtlarken, "Şahsım ve şerefle taşıdığım aile ismini zedeleyici bu yayını düzelt- mek ve açıklıga kavuşturmak" is- tediğini belirtti. Korkut özal'ın açıklaması aynen şöyle: "4 Ocak 1990 tarih ve 23481 sa- yılı Cumhuriyet Gazetesi'nde, "Tarikatlar devlete sızdı" başlığj altında ve adımdan da bahsedile- rek bir yazı yayımlanmış bulunu- yor. Üzülerek ifade edeyim ki, bu yazıda öne sürülen iddialann; — Bir kısmımn gerçeklerle hiç- bir alakası yoktur. — Geri kalanlan ise ya yanlış- tır ya saptırılmış gerçeklerdir ve- yahut manası herkese göre deği- şebilen birtakım subjektif kavram kargaşalandır. Şahsım ve şerefle taşıdığım ai- le ismini zedeleyici bu yayınm dü- zeltilmesi veya açıklıga kavuştu- rulmasında bana yardımcı olaca- ğınıza inaruyorum. 1. Bu yazıdaki ifadeler sadece şahsımla ilgili iken, "Özal ailesi" deyimi kullanılarak, iddia ve suç- lamalar zımmen de olsa; konu ile hiçbir ilgisi olmayan diğer "Özal" lara teşmil edilmektedir. Bu ifade- nin "Korkut Özal" olarak düzel- tilmesi gerekir. 2. Korkut Özal olarak yazınız- 1 da şahsıma yöneltilmiş gerçek dı- i şı beyan ve yakıştırmalann başlı- ; caları şunlardır: a) Faysal Finans kuruluşu ile herhangi bir ilişkim veya baglan- tım olduğu iddiası gerçek dışıdır. b) Aynı şekilde Fen-Jş Holding veya Topbaş ailesi ile yazıda belir- tildiği manada bir sermaye veya iş ilişkim olduğu hususu da gerçek dışıdır. c) Suudi veya Arap sermayesi ile ilişkim olduğu beyanlan da gerçek dışıdır. d) Özal aile gruplarının 1 mil- yar US Dolara yaklaşan varlığı ol- duğu iddiası da gerçek dışıdır. Bu raporu yazarun ya sayı saymayı ya da doların ne olduğunu pek bil- mediği anlaşılmaktadır. e) Suudi sermayesinin vakıflar yolu ile Türk eğitim sistemine ka- nalize edilmesinde başrolü oyna- dığım iddiası da gerçek dışıdır. f) Topbaş, Kalaycıoğlu, Teymur ve Kalyoncu ailelerinin İslami fi- nans kurumları ile ilişkisinin be- nim aracılığım ile kurulduğu hu- susu da gerçek dışıdır. g) Tarikatlann devlete sızmasm- da rol aldığım şeklindeki iddia da gerçek dışıdır. Boylesine saçma bir iddiayı yapanın ya ruhen hasta ya da art nıyetli olması gerekir. 3. Yazıdaki yanlışbklar ve sap- tınlmış gerçekler şunlardır: a) Yazıda özal ailesinin malı inüsçesine gösterilen ÖZBA Şirke- ti'ndeki (ve buna bağlı ÖZBA Nakliyat ve Petrotrans Şirketleri) hissem 1/3 civanndadır. Petrol naklıyatı ve depolaması gibi işler ise benim hissedar olmadığım baş- ka bir firmaca yapılmaktadır. b) ISPA Şirketi ortaklığından ise yıllarca önce aynlmış bulun- maktayım. c) özgün Lastik Şirketi diye bir şirket bilmemekteyim. d) ÖZYA Smai Ürünleri Şirke- ti diye bir şirket bilmemekteyim. e) Just Ticaret AŞ diye bir ku- ruluş tanunamaktayım. f) Just Yatınm Şirketi diye de bir kuruluş tanımamaktayım. g) ÖZBA Vakfı özal ailesine ait bir vakıf değildir. h) tslam Kalkınma Bankası ile Özal ailesinin herhangi bir ortak- lık veya sermaye ilişkisi bulunma- maktadır. i) Al Baraka Türk Şirketi'nde- ki hissem ise 10 milyon TL olup bu şirket sermayesinin binde biri- dir. j) Aynı şekilde Akabe Şirketi'n- deki hissem 5 milyon TL olup şirket sermayesinin yüzde dördü- dür. k) Özal ailesi ile hiçbir alakası olmayan ve şahsen üyesi olduğum tlim Yayma Cemiyeti'nde ise son 17 yıldır herhangi bir görevim ol- mamıştır. 4. Yazıdaki yanlış takdim ve/ve- ya gerçeğe uymayan tarifler de şunlardır: a) tslam Kalkınma Bankası'nı (tKB) yazıdaki ifade üe "diğer Su- udi destekli tslam finans grupla- n"nın kurduğu ve kontrol ettiği iddiası gerçekle alakasız, belki de maksatlı, bir saptırmadır. İKB, aynen Dünya Bankası gibi, 45 dev- letin resmen kurduklan uluslara- rası bir kalkınma bankasıdır. Türkiye bu kuruluşa 1974 yılında Sayın Ecevit'in Başbakan ve Sayın Deniz Baykal'ın Maliye Bakanı ol- duğu dönemde tam üye ve ortak olmuştur. Bankanın Türkiye'deki muhatabı ise Türk Hükümeti ve onun kanalı ile gelen özel sektör- dür. 1989 yüı sonuna kadar, Islara Kalkınma Bankası, Türkiye'ye topiam 700 milyon US Dolann üs- tünde bir mali destek sağlanuş bu- lunmaktadır b) îslam Kalkınma Bankası'na Türkiye'de özel ayncalıkla vergi muafiyeti tarundıgı iddiası da yan- lıştır. Türkiye Hükümeti, kendisi- nin üye olduğu bütün uluslarara- sı kuruluşlara hiçbir ayncalık gö- zetmeden, benzer muafiyetleri ta- nımıştır. Îslam Kalkmma Banka- sı'na Türkiye'ce tanınmış olan bu muafiyet, bankamn faaliyet gös- terdigi diğer bütün üye ülkelerce de aynen tanınmış bulunmaktadır. c) İSEDAK ise, gene 45 devle- tın üye oldukları ve Îslam ulkele- rinin sosyal ve ekonomik kalkm- malanna hizmet amacı ile 1984 yı- lında Rabat'ta devlet başkanları seviyesinde akdedilen bir toplan- tıda kurulan beynelmilel bir kal- kınma kuruluşu olup ilk başkan- lığı 5.seneyi aşan bir süre, o tarih- lerde Türkiye Cumhurbaşkanı olan Sayın Evren'ce deruhde edil- miştir. Yazınızda bu kuruluşun RABITA tarafından finanse edil- diği iddia edihnektedir ki, boyle- sine bir iddia yapabilmek için ya bu meselelerin tam cahili olmak veyahut birtakım insan ve çevre- lerin beyinlerini şartlandırma gi- bi bir art niyetle hareket etmek ge- rekir. ISEDAK'ın bütün toplanü- larının finansmam başkanlığı de- ruhde eden Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nce sağlanmıştır. 5. En nihayet yazıda "kavram kargaşası" diyebileceğim ve isa- betli olarak kullanılmadığı takdir- de pek çok yanlış anlama ve uy- gulamalara yol açacak belirsizlik- ler vardır. Bunlar arasında tarikat, Arap sermayesi, irtica, devlete sız- ma, takiy^e, nakşibendi aile şirke- ti, Suudi sermayesinin öngördüğu dünya düzeni, vakıflar yolu ile Türk eğitim sistemine kanalize edilme, başrolu oynama, tarikatın güçlü sermaye kaynaklan ve siyasi aktörlerle ızdivacı, devleti ele ge- çirme stratejisi, laikliğe saldm vs. vs. gibi manaları ve kapsamlan kullanan insana ve maksadına gö- re büyük ölçüde değişen kavram ve ifadeler, bazı kişi ve kuruluş- ları suçlu gösterme amacı ile kul- lanılmıştır. Bu kavramlann ne ka- dar subjektif oiduğuna bir misal olarak "laik" kelimesini alabili- rim. Laik kelimesinin bugüne ka- dar açık ve herkesin üzerinde itti- fak edebileceği bir tarifinin (bel- ki de kasıtlı olarak) yapılamamış olmasından dolayı aynı kelimeyi bazı kimseler "din özgürlüğu, dev- letin dine, dinin devlete karışma- ması" anlamında kullanırken, başkaları ise bunun "dinsizlik, devletin dini kontrol altında tut- ması, dini inançlann uygulama ve yaşanmasına devletin sınırlamalar koyması, hatta bazı dini uygula- malara devletçe müsaade edilme- mesi" manası ile kullanmaktadır- lar. Aynı şekilde çok kimsenin Îs- lam veya Müslümanlık diye bil- diklerini başkaları ise irtica diye damgalayabilmektedirler. Bunun neticesi olarak toplumumuzda bu gibi konularda yapılan tartışma ve suçlamalar genellikle körler döğü- şü ve sağırlar diyaloğu manzarası arzetmektedir. Bu bakımdan fark- h kimselerce birbirine zıt manalar- da kullanılabilen boylesine soyut kavram ve ibareler yerine, somut, elle tutulur ve gözle görulür vakı- alar ele alınarak konulara eğilin- mesi ve eğer bir suçlama söz ko- nusu ise, somut ve bilinen vakıa- lara dayatılması gerekir. Aksi tak- dirde böyle delilsiz ve ispatsız suç- layıcı yazıları yazanlar birtakım insanlara ya bilmeyerek ya da ka- sıtlı olarak çamur atma durumu- na düşerler. O insanlar da şeref ve haysiyetlerini korumak için mah- kemelere başvurmaya mecbur ka- lırlar ve Türkiye'de de hâkimler vardır. Yer müsaade etmediği için, ancak bu kadar yazabiliyorum. Inanın şahsıma karşı yapılage- len haksız suçlamalara şu yukarı- daki yazdığım cevaplan hazırlar- ken kendimı "bir deli bir kuyuya taş atmış kırk akıUı çıkaramamış" durumunda hissettim. Benim ya- rarlı hizmetlerle dolu olduğu, bi- len herkesçe ifade edilen bir ma- zim, herkesin saygı duyduğu bir is- mim ve alınterim ve bilgi ile kur- duğum başanlı bir iş hayatıın var- dı. Ne var ki kardeşim Sayın Tur- gut Özal'm politikaya girdiği 1983 yüı seçimlerinden bu yana, hasbd- kader sırf Turgut Özal'm kardeşi j olmam nedeni ile benzer çamur - atmalara sürekli olarak muhatap oldum. Bunlara daima iyi niyetle açık- lamalar yaptım. Hesabını vereme- yeceğim hiçbir hareketim olmadı- ğını defalarca kamuoyuna arz ve ifade ettim. Gazetenizin 8 Şubat I 1987 tarihli nüshasında Sayın Fü- • sun Özbilgen ile yaptığım soyleşi, bu gayretlerimin sadece bir tane- sidir. Ne yazık ki bütun bu iyi niyetli açıklama ve gerçeği belirtme ça- balarıma rağmen aynı haksız ve bir bakıma kasıtlı yayınlar devam edegeldi. Bazı çevreler hiçbir su- çu olmadığı halde bazı insanlan bu şekil yayınlarla kamuoyundâ suçlu olarak karalamak ve boyle- ce tescil ettirmek görevini yüklen- miş gibi görünmektedirler. Bir ba- kıma "beyin yıkama" ve "beyin şartlandırma" denilebilecek bu gi- bi uygulamalarla insanlanmız ger- çek dışı birtakım "önyargılar"a saplandırılmaktadır. Bu önyargı- ların sebep olduğu pek çok fela- ket ve tarifi imkânsız zulum yakın tarihimizin aa hatıralandır. Bu gibi saplantılı önyargılann neticesi suçsuz insanlar idam seh- palarına kadar gitmiş, gene bu gi- bi çarpıtılmış yargılann etkisi ile suçlanmalan daha ilk iddianame- yi inceleyen hâkimce mumkün gö- rülmeyen ve sonunda beraat ile neticelenen davalarda pek çok in- san uzun yıllar tutuklama ve ana- yasal özgürlüklerinin kısıtlanma- sı gibi davranışlara maruz kalmış- lardır. Bir kamu hizmet aracı olarak basının özgürlüğu hepimizin sa- vunduğu önemli bir haktır. Ama herhalde basın, bu özgürlüğün suçsuz insanlara zulüm yapılma- sı yönünde kullanıhnasına araç ol- mamalıdır. Basının görevi bilakis, bunu yapanlara karşı hak ve ha- kikatı müdafaa etmektir. Bana karşı bu raporla yapılmak istenen haksızlık ve zulmü önle- mek benim hakkım olduğu kadar sizin de vazifeniz olmalıdır. Bu yazıya esas teşkil ettiği be- lirtilen ve ne maksatla, nerede, ki- min tarafından hazırlanıp yayım- landığı yeterli derecede belirli ol- mayan (sadece yazarımn isrni ve- rilen) raporun içindeki hususlar yukanda aynntıh olarak açıkladı- t ğım üzere yıllardır temcit pilavı gi- ••' bi yazıla yazıla bayatlamış ve ço- ğu ya yalan ya yanlış ya da belir- siz kavramlann kargaşası olan id- dialardır. Sayın \Vashington muhabiriniz araalığı üe bu raporun, naşirini ve nerede yayımlandığmı bana bildir- me lütfunda bulunursanız bu ra- por ve yayınlayariları hakkında yaptıklan gerçek dışı suçlamalar için Amerikan kanunlarına göre dava açma karanndayım. Bu açıklamamı aynen yayımla- yarak şahsıma, şerefle taşıdığım ismıme ve itibarıma verilmış olan zararın, hiç olmazsa devamını ön- lemeye yardımcı olacaksınız. Korkut özaL"
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle